Etiket arşivi: 11 Eylül

Ahirzaman İmparatorluğu’ndan Notlar: Yeni Dünya’nın Eski Müslümanları

Avrupa ve Asyalılar için bir zamanlar dünya haritası, bu iki kıtanın toplamından ibaret bir haritaydı. Daha sonraları dünyanın sanıldığından daha geniş bir yer olduğu anlaşıldı. Mesela bir diğer adı da Yeni Dünya olan Amerika kıtasının varlığı sonradan keşfedildi. Kanada, Amerika (Birlesik Devletleri), Güney Amerika ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkeler sonradan dünya haritasına dahil olmuş toprak parçalarıdır. Bu ülkelere göçmen ülkesi de deniyor. Göçmenler evvelce o topraklarda yasayan ‘yerli’leri ya öldürdükleri ya da insan yerine koymadıkları için o ülkelere neredeyse sadece göçmen ülkesi olarak bakılıyor.

Yerlileri bir kenara bıraksak hakikaten başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanından insanların göç etmesiyle nüfuslanmış Amerika gibi bir toprak parçasının “göçmen ülkesi” olarak tanımlanmasının çok yerinde olduğunu görürüz. Ama durun bakalım, Amerika’ya giden herkes orada yeni bir hayat başlatmak üzere isteyerek mi gitti? Amerika’ya giden herkes Amerika’ya gitmeyi istemiyordu. Amerika’ya göçü gönüllü ve gönülsüz olarak ikiye ayırmak gerek. Neticede hayatlarının devamını Amerika’da geçirmek zorunda kalan insanların bir kısmı oraya rızalarının aksine götürüldüler. Afrika’dan kaçırılan yüzbinlerce insan adına “kölelik” denilen bir zulüm sistemi içinde yaşamak zorunda kaldı. Dinsiz ve medeniyetsiz vahşiler olarak görülen ve emeklerinden başka bir kıymetlerinin olmadığı düşünülen bu Afrikalı siyah insanlar arasında çok ciddi sayıda Müslüman Afrikalı da vardı.

Göçlerden önce keşiflerle yoklanan bu toprak parçasına yönelik insan hareketinin sanıldığı kadar pürüzsüz olmadığı gerçeğiyle yoğrulmuş bir tarih söz konusu. Bugün Amerika’daki hakim kültür içinde Müslümanlar neredeyse sadece “yeni göçmen”ler olarak görülüyor. 11 Eylül’den sonra, hariçten gelen ve Amerika’ya ait olmayan bir insan grubu olarak muamele gören Müslümanların Amerika ile olan tarihî ilişkisi nedir? Amerika’da İslamın tarihi ne kadar geriye gidiyor? Bundan sonraki birkaç yazıda Amerikan kıtasındaki varlığı Amerika Birlesik Devletleri’nin tarihinden daha eskilere uzanan Müslüman varlığını ele alacağım. Amerika’ya Müslümanlar ilk kez ne zaman gittiler?

piri reisTarihçilere göre Müslümanlar Amerika’ya dört safhada ve farklı sebeplerle gittiler. İlk olarak Amerika’ya kaşif olarak gitti Müslümanlar. Müslümanların kaşif varlığı tartışma götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Colombus, Amerika’yı keşif için yola çıktığında kendisinden önce oraya sefer düzenlemiş Kuzey Afrikalı Müslümanların gözlemlerinden yararlandığı gibi gemisinde de. en az “iki Müslüman kaptan”ın olduğu bilinmektedir. Colombus, mesela, keşif seferlerinden birinde hatıra/seyir defterinde Karayip Adalarında (Küba civarlarında) bir tepenin üzerinde “Moorish” (İspanyolca Müslüman)lara ait güzel bir cami gürdüğünü yazar. (Piri Reis’in dünya haritası esrarlı da olsa çok önemli bir tarihî şahit olarak durmaktadır). Müslümanların gönüllü olarak katıldıkları bu keşiflerden sonra gönülsüz olarak katıldıkları “kölelik” tecrübesi bulunuyor.

Amerika’ya ikinci Müslüman dalga Afrikalı köle Müslümanlar yoluyla gitti. Bu köle Müslümanların çoğu zamanla zorla Hrıstiyanlaştırıldılar. Bir kısmı dinini muhafaza etmeye çalışsa da başarılı olamadı. Müslümanların çoğu kölelik sistemi içerisinde eriyip gitti. Aralarına “yanlışlıkla” prenslerin ve âlimlerin de karıştığı bu kaçırılan insanların hikâyesi hem acıklı hem de ibret vericidir.

Üçüncü Müslüman dalgası 1900’lü yılların başlarında gerçekleşti. Bu günkü Lübnan ve Suriye gibi cografyalardan yola çıkan ciddî sayıdaki Hrıstiyan Osmanlı, Amerika kıtasına göç etti. Bugün Arjantin’de Brezilya’da ve Kuzey Amerika’da Müslüman Arap nüfus kayda değer ölçüdedir. Arjantin’in eski devlet başkanı Carlos Menem’e mesela “El Turco” denmesinin sebebi Osmanlı pasaportu (evrakı) taşıyan göçmen bir aileden geliyor olmasıdır.

Ermenilerin 1915’ten önce ve sonraki göçleri dolayısı ile Yeni Dünya’dan haberdar olan bir miktar Müslüman Türk ve Kürt de Doğu Anadolu’dan, başta Elazığ/Harput olmak üzere Amerika’ya göç etti. Bu işçi Müslüman Kürt ve Türklerin hikâyesi Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak için giden ve hanlarda kalan bekâr erkek muhacirlerin hikâyesinden farklı değildir ve son derece acıklıdır.

Son olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve 11 Eylül 2001’e kadar devam eden dördüncü dalga var ki bu, Müslümanların en yoğun nüfus hareketidir. Amerika’da İslam’ın tarihi en az Amerika’nın tarihi kadar eskidir. Birkaç yazıda bu tarihin bazı ilginç sayfalarını sizlerle paylaşacağım. Vefatından sonra efendisinin yazdıklarına göre Müslüman köle bir teyze “İsa Mesih’in ilk mabedi Mekke’de kurduğuna inanıyordu. Neden dersiniz?

Mücahit Bilici / Zafer Dergisi

11 Eylül, İslam’ın Yükselişini Hızlandırdı Mı?

11 Eylül, tarihin seyrini değiştirdi. Hürriyetler diyarı, 11 Eylül’den sonra kuşkular, korkular ve kısıtlılıklar diyarına dönüştü. Yusuf İslam gibi terörle uzaktan yakından alakası olmayan birinin havaalanından geri çevrilmesi bu değişimin en bariz göstergesiydi.

11 Eylül’de uçaklar yalnızca Dünya Ticaret Merkezi’ni değil, İslam’ın Batılı insanların zihnindeki müspet imajını da paramparça etmişti. Doğrusu, 11 Eylül’deki insanlık dışı katliamı, Amerika’nın yaptığı zulümlerine bedel, kalbinde hoş görenler, hem ölen masumların hukukunu hem de İslam’a inen darbenin dehşetini idrak etmemişlerdir.

Daha da garibi, 11 Eylül cinayetinin birçok insanın hidayetine vesile olduğunu iddia edenler bile var. CNN’de yayınlanan bir habere göre, Bin Ladin bile benzer iddiayı dillendirip ’11 Eylül ile İslam’a büyük hizmet ettik’ demeye getirmişti. Evet, İslam 11 Eylül’den sonra yükselmeye devam etti. Ancak, bu yükselişin 11 Eylül’den dolayı olduğunu söylemek doğru mudur?

11 Eylül’e rağmen Amerikalı ve Avrupalıların İslam’ı tercih etmesi bir tezat değil miydi? Acaba, 11 Eylül vahşeti mi insanları İslam’a çekti? 11 Eylül olmasaydı İslam bu kadar yükselir miydi? İslam, medya tarafından “teröristlerin dini” olarak lanse edilmesine rağmen, nasıl oluyor da her sene yüz binlerce insan Müslüman oluyor? İslam’ın bu yükselişi nereye kadar devam edecektir?

Birçok insan bu ve benzeri soruları soruyor. İslam’ın 11 Eylül’e rağmen artan hızla büyümeye devam etmesinin sırrını merak ediyor. Bu makalede söz konusu sorulara, 11 Eylül öncesi ve sonrasında, Amerika’da bulunan biri olarak cevap vermeyi deneyeceğim. Hem gözlemlerim hem de okumalarım ışığında İslam’ın yükselişinin sosyolojik analizini yapmaya çalışacağım.

Hem Avrupa’da hem de ABD’de, 11 Eylül’den sonra, İslam’a büyük bir yöneliş olduğu spekülasyon değil, bir gerçektir.

Kimi uzmanlara göre İslam’a girenlerin sayısı iki veya üç katına çıktı. Bu konuda bazı gazete ve ajansların haber başlıklarına bakmak yeterli: 11 Eylül’den önce ve sonra binlerce Amerikalı İslam’ı tercih etti (New York Times, 22 Ekim 2001), 11 Eylül’den sonra ABD’de İslam’a girenlerin sayısında büyük patlama (Middle East Media and Research Institute, 16 Kasım 2001), 11 Eylül’den sonra İslam’a büyük ilgi var (The Observer, 1 Eylül 2002), Hıristiyanlıktan İslam’a giden bir inanç serüveni (Chicago Tribune, 24 Nisan 2004), 11 Eylül’den sonra merak ettiği için İslam’ı araştıran çok sayıda İspanyol asıllı Amerikalı Müslüman oldu (San Antonio Express, 25 Ocak 2005), İspanyol asıllı Amerikalı kadınlar İslam’da kendileri için bir yer buluyor (NBC News, 30 Eylül 2005), Artan sayıda İspanyol asıllı Amerikalı İslam’ı tercih ediyor (Christian Science Monitor, 18 Eylül 2006), 11 Eylül’den sonra İslam, Amerika’daki siyahîler arasında hızla büyüyor (Reuters Haber Ajansı, 25 Şubat 2007).

Yukarıdaki haberlerden hareketle ’11 Eylül İslam için hayırlı oldu’ diyebilir miyiz?

 11 Eylül sonrasında Amerikalıların tepkilerini, yaşadıklarım, gözlemlediklerim ve medyadan takip ettiklerimden anlamaya çalışan biri olarak bu soruya “evet” diye cevap vermenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu, 11 Eylül’ün hemen akabinde, 11 Eylül’ün etkisiyle ilgili kanaatimi soran dostlarıma, İslam’a çok büyük darbe vurulduğunu ve 50 yıllık çalışmayla ancak 11 Eylül öncesine gelinebileceğini ifade etmiştim. Şimdi anlıyorum ki, yanılmışım öngörümde. 11 Eylül’den sonra İslam’ın yükselişinde bir duraklama veya gerilemenin aksine, bir sıçrama yaşandı. Bu paradoksal gelişme nasıl gerçekleşmişti? Birçok insanın merak ettiği bu soruya cevap vermeye çalışacağım.

11 Eylül’e rağmen neden İslam yükseliyor?

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, 11 Eylül hadisesini Müslüman olduğunu iddia eden caniler yaptı diye İslam’ı tercih eden olmadı ve olamaz. Senaryoyu değiştirip kendimize şu soruyu sorduğumuzda 11 Eylül’ün İslam’a etkisini daha iyi anlarız: Hıristiyan dinine mensup olduğunu iddia eden bazı caniler Kocatepe Camii’ne veya Sultanahmet Camii’ne bir cuma günü böyle bir saldırı düzenleseydi, hiçbir Müslüman dinini bırakıp Hıristiyan olur muydu? Elbette hayır! Hatta denilebilir ki, misyonerlerin etkisiyle Hıristiyan olan bazı insanlar bile Hıristiyanlıktan çıkıp eski dinlerine tekrar geri dönerdi. Aynı mantıkla, rahatlıkla diyebiliriz ki, 11 Eylül vahşeti, bir tek kişinin bile Müslüman olmasına vesile olmadı. Aksine, henüz yeni Müslüman olmuş bazılarının dinlerini terk etmesine ve Müslüman olma potansiyeli olan birçok kişinin de düşüncelerini değiştirmesine sebep olmuştur. ABD’nin en itibarlı araştırma kuruluşlarından biri olan Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan anketlere göre, 11 Eylül’den sonra İslam hakkında müspet düşünenlerin sayısında çok büyük bir düşüş yaşandı. Aynı araştırma kuruluşu 11 Eylül cinayetinden iki sene sonra Amerikalılara “İslam şiddeti destekleyen bir din mi?” diye sorduğunda, sadece yüzde 41’i “hayır” diye cevapladı. Temmuz 2005’te bile aynı soruya insanların yarısından fazlası “evet” veya “bilmiyorum (nazikçe evet demektir)” diye cevap verdi. Demek ki, Amerikalıların yarısından fazlası 11 Eylül cinayetinden İslam’ı sorumlu tutuyor. İslam’ın şiddet ve terörü beslediğini düşünüyor.

11 Eylül’e rağmen başta Avrupa ve Amerika’da olmak üzere, dünyanın her tarafında İslam’a büyük bir yöneliş olması kısaca birkaç etkenle açıklanabilir:

Birincisi, önyargıdan, tembellikten veya meşguliyetten dolayı, içinde yaşadığı gayrimüslim toplum içinde bir nevi münzevi gibi yaşayan Müslümanlar, 11 Eylül’den sonra topluma açılıp kendilerini ve dinlerini anlatma ihtiyacı hissettiler. 11 Eylül öncesinde gayrimüslimlere karşı katı tutum takınanlar, tavırlarını yumuşatıp diyalog arayışına girdiler. Her tarafta gayrimüslimlere yönelik birçok etkinlikler düzenlendi. Camilerin kapıları herkese açıldı. Müslümanlar, İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğunu yerel halka hem halleriyle hem de sözleriyle anlatmak için uğraştılar. Bu faaliyetlerin neticesi olarak birçok insan İslam’ı tanıdı ve kendine bir hayat yolu olarak seçti.

İkincisi, 11 Eylül vahşetini akıllarına sığdıramayanlar, İslam’ın nasıl böyle bir şeye cevaz verdiğini merak ettiler. Müslüman olmak için değil, İslam’ın ne kadar cani bir din olduğunu öğrenmek için araştırmalar yaptılar. Hiç unutmuyorum, 11 Eylül’den birkaç hafta sonra, bir üniversite hocasıyla konuşuyordum. Şöyle demişti bana: “Uçak kaçırıp Dünya Ticaret Merkezi’ne saldıran teröristlere bu vahşeti İslam’ın telkin ettiğini medya söylüyor. Çok merak ettim. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ı alıp okudum. Hayret ettim. Her bir surenin başında Allah kendini Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor. Doğrusu, merakımı gidermek için Kur’an’ı okumaya karar vermiştim. Aksine, şimdi daha çok merak ediyorum; Kur’an’ı okuyan birinin nasıl böyle bir canavarlığı yapacağını anlayamıyorum.” Bu dostum gibi, birçok Amerikalı 11 Eylül’den sonra, İslam’ın nasıl bir din olduğunu merak edip internet, kitaplar ve Müslümanlardan bilgi edinmeye çalıştı. Bu arayış sürecinde, doğru kaynaklara ve İslam’ı doğru temsil edenlere denk gelenlerden bazısı Müslüman oldu.

11 Eylül, araştırmacıları İslam’a yönlendirdi…

Üçüncüsü, 11 Eylül’den sonra kapitalist yayınevleri ve medya, İslam’la ilgili birçok eser çıkartarak piyasanın talebine cevap verdiler. Gerçi bu eserlerin sadece yüzde 10-15’i tarafsız olarak İslam’ı anlatıyor. Birçoğu, İslam hakkındaki yanlış önyargıları daha da pekiştiriyor. İslam’ın terörü telkin eden bir din olduğunu ve insanlığın barışını tehdit ettiğini iddia ediyor. Ancak, eskiden beri piyasada İslam aleyhinde yazılmış birçok kitap vardı. İslam’ı doğru anlatan eserler ise bir elin parmaklarını geçmiyordu. Oysa 11 Eylül’den sonra, İslam’ı tarafsız bir gözle anlatan onlarca kitap ve belgesel yayınlandı. Örneğin, Penguin Yayınları’nın çıkardığı Kur’an mealinin satışı 15 kat arttı. Kur’an mealleri ABD ve Amerika’da “en çok satanlar” listesine girdi. ABD’nin en çok izlenen ve en etkin televizyon kanalı PBS, İslam’ı “İman İmparatorluğu” ve Hz. Muhammed’i (asm) de “Bir Peygamberin Mirası” isimli tarafsız belgesel filmlerle Amerikalılara anlattı.

Dördüncüsü, ABD yakın tarihinde zencilere ve Japonlara yapılan haksız muameleleri unutmayan insaflı bazı aydınlar, 11 Eylül’den sonra, Müslümanlara karşı aynı hataların tekrar edilmemesi için azami gayret gösterdiler. Hem medya yoluyla hem de Müslümanlara bizzat ulaşarak, birkaç cani yüzünden herkesin sorumlu tutulamayacağını ifade ettiler. Kiliselerine Müslüman konuşmacılar davet edip İslam hakkında bilgisiz olan halkı aydınlatmaya vesile oldular. Kısacası, geçmişte zencilerin ve Japonların haklarını kazanmak için yaptığı çetin mücadeleden günümüz Müslümanları da istifade ettiler. Denilebilir ki, eğer onların mücadelesi olmasaydı, 11 Eylül’den sonra ABD’de bir tek Müslüman’ın bile yaşamasına müsaade edilmezdi. Oysa tarihî hatalarından ders alan çoğu Amerikalı, 11 Eylül’den sonra, umumiyetle Müslümanların haklarını koruyup onların yanlarında yer aldı.

Beşincisi, Afrika asıllı Amerikalılar ve İspanyol asıllı Amerikalılar arasında 11 Eylül sonrasında İslam’ın yükselişi, onların devlete ve medyaya itimat etmemelerinden kaynaklanıyor. Önyargı ve ayrımcılığın kurbanı olan bu kesim, Müslümanları, tarihî düşmanları olan beyaz Avrupalıların yeni kurbanı olarak gördüklerinden, İslam’a sempatiyle bakıyorlar. Mağdur gördükleri Müslümanların yanında yer alıyorlar. Her sene on binlercesi doğru İslam’ı öğrendiklerinde Müslüman oluyor. Hıristiyanların çıkardıkları bir gazetenin haberine göre, İspanyol asıllı Amerikalılardan, 11 Eylül sonrasında İslam’ı seçenlerin sayısı yüzde 30 artarak iki yüz bine ulaştı. İki milyonun üzerindeki mensubuyla İslam, siyahîler arasında da inanılmaz bir hızla büyümeye devam ediyor. Siyahîlerın İslam’ı tercihlerinin iki önemli nedeni daha var. Birincisi, tarihlerini öğrenen birçokları için İslam’a dönmekle atalarının dinine dönmüş oluyorlar. Nitekim tarihî araştırmalar, köle olarak getirilen Afrikalıların büyük çoğunluğunun Müslüman olduğunu ve zorla Hıristiyan yapıldığını gösteriyor. İkincisi, kanun önünde eşit haklara sahip olmalarına rağmen, kendilerine karşı yapılan ikinci sınıf insan muamelesine karşılık, İslam’ın herkese birinci sınıf insan muamelesi yaptığını öğrenen siyahîler, fıtri olarak kendilerini İslam’a yakın görüyorlar.

Altıncısı, İslam 11 Eylül öncesinde de Amerika’da en hızlı büyüyen dindi. Çünkü ruhu ölmüş Hıristiyanlık ve parayı Tanrı yapan kapitalizm, Amerikalıların manevi ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Maddi bolluk içinde büyük bir manevi kıtlık yaşayan insanlar, kalp ve ruhlarına gıda olacak bir şeyler arıyorlar. Bir kısmı da, İslam’ın sunduğu manevi sofrayı tercih ediyor. Kısacası, İslam, 11 Eylül öncesinde dünyanın en hızlı büyüyen dini unvanını almıştı. 11 Eylül İslam’ın yükselişine büyük bir darbe vurdu. Ancak, yukarıda açıkladığımız gerekçelerden dolayı, İslam’a yönelenler artmaya devam etti. Batı’da bir asır öncesine kadar neredeyse tek bir Müslüman bile bulunmazken, günümüzde 25 milyonun üzerinde bir sayıya ulaştı. Birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da, İslam, mensubu en çok olan ikinci din konumuna yükseldi. Öyle görünüyor ki, başta internet olmak üzere, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak İslam, yükselen din olmaya devam edecektir.

Dr. Furkan Aydıner

İslam dininin, 11 Eylül zaferi

İngiltere İçişleri Bakanı Jackoi Smith’e göre, İngiltere’de her yıl 50 bin İngiliz İslam dinine giriyor.

Bakan, 11 Eylül 2001 olaylarından beri toplam 400 bin İngilizin Müslüman olduğunu söyledi.

İngiltere’de iki milyondan fazla Müslüman olduğunu ve Hıristiyanlıktan sonra ikinci din haline geldiğini bildiren İngiliz bakan, aynı zamanda Müslümanların ihtiyacını karşılayacak bir İslam Üniversitesi kurulması gerektiğini söylüyor.

İslam dininin Avrupa’da yayılma hızı, Avrupalı politikacıları, dini liderleri, araştırmacıları ve basını şaşırtıyor. Avrupalıların İslam dinine girmeleri 11 Eylül olaylarından sonra akılları hayrette bırakacak şekilde bir ivme kazandı.

Araştırmacılar, bunun başlıca sebebinin Batı toplumundaki dini ve kültürel değerlerin erozyona uğraması sonucu, İslam’ın daha kapsamlı ve doyurucu olması; sağlam sosyal ve aile yapısını sunmasına bağlıyorlar.

ABD’nin saygın dergilerinden olan Time dergisi geçenlerde yayınladığı bir raporunda, Batı’da yüzlerce caminin yapıldığını ve artık Avrupa şehirlerinin çoğunda günde beş kez ‘ezan’ duyulmaya başlandığını yazdı.

Geçenlerde yayınlanan BM raporuna göre Avrupa’da 21 milyon Müslüman yaşıyor. Ancak, Avrupa Müslüman Azınlıklar Yönetim Kurulu Başkanı Dr Mahmud Sıddık Said bu sayının 50 milyon olabileceğini söylüyor.

Avrupa’da Müslüman sayısının artması ile birlikte, cami ve İslam merkezlerinin de sayısı hızla artıyor.

1963’de İngiltere’de sadece 13 cami bulunuyordu. Şimdi ise 600 cami ve 1400 İslam organizasyonları var.

6 milyon Müslümanın yaşadığı Fransa’da 1300 cami ve İslam merkezi ile 600 civarında İslam organizasyonu bulunuyor.

Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor. 1400 cami ve İslam merkezi var.

İtalya’da ise 1 milyon Müslüman yaşıyor ve 450 cami ve İslam merkezi var. Roma’da 30 milyon dolara mal olacak büyük bir cami yapılıyor.

Kanada’da İslam dinine giren Kanadalı sayısı 1991 ile 2001 arasında yüzde 130 arttı.

İsviçre’de de 11 Eylül olayından sonra 6 bin Hıristiyan Müslüman oldu.

San Diego Üniversitesi’nde çalışan araştırmacı Jan Wax, 2020 yılına kadar her dört Avrupalı’dan birinin Müslüman olacağını söylüyor.

Yine araştırmalara göre, yakın bir zamanda Müslümanların Avrupa işgücünün yüzde 20’sini oluşturacağı ve Avrupa’nın siyasi geleceğini etkileyeceği belirtiliyor.

En çarpıcı haberi ise İtalyan The Journal dergisi veriyor. Önümüzdeki 200 yıl içinde bütün Avrupa’nın İslam dinine gireceğini ve İslam’ın tek din olacağını yazıyor.

sorularlaislamiyet.com

11 Eylül Saldırılarından Sonra Müslüman Oldu

2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları bazı Amerikalıların İslam dinine karşı öfke duymasına ve tüm Müslümanlara terörist gözüyle bakmasına yol açmıştı. Ancak aradan geçen süre zarfında medyanın konuya geniş yer ayırmasıyla İslam dini daha iyi bilinir hale geldi.

Hatta Amerikalılar arasında İslamiyeti kabul edenler bile oldu…. İşte buna bir örnek…

Elizabeth Torres, İslam dininin erdemlerini anlatan biri olarak aklınıza gelebilecek ilk kişi değil kesinlikle. Torres El Kaide’nin saldırı düzenlediği 11 Eylül 2001’de Porto Rikolu ailesinin Dünya Ticaret Merkezi’nde çalışan sekiz ferdini kaybetmiş.

Tores, “O anda akrabalarımın ölümünden hiçbir dini sorumlu tutmadım,” diyor.

Uzun zamandır hayatında manevi bir anlam aradığını söyleyen Torres, Fas’a tatile gittiğinde o anlamı bulduğunu söylüyor. İslam dinini kabul eden ve kendinden 22 yaş küçük bir Mısırlıyla evlenen Torres, Safiye El Kasabi adını almış: “İslam dini zarar vermeyi emretmiyor. Saldırıları düzenleyen kişilerin beyni yıkanmıştı, manipüle edilmişlerdi.

El Kasabi iki yıl boyunca Florida eyaletinin Tampa kentindeki en büyük caminin işletme müdürü olarak çalışmış. Camide kültürel gelenekler ve Kuran öğretileri üzerinde farklı görüşlere sahip kişilerle çatıştığını anlatan El Kasabi bu gerilim nedeniyle görevinden ayrıldığını söylüyor: “İslami değerlerin iyi anlatılması gerekiyor. Bazı yanlış anlamaların önüne geçilmesi gerekiyor mesela İslam karınıza şiddet uygulamanızı emretmiyor.

Ailesi İslam dinini seçen El Kasabi’yi reddetmiş. Asker eşini kaybeden büyük kızı Silvia, El Kasabi’yle artık konuşmuyor. 16 yaşındaki kızı Natalia ise arkadaşlarının olumsuz tepkilerine maruz kalmış: “Bana annen terrörist mi diye soruyorlar. Ben de terörün dinden tamamen farklı olduğunu söylüyorum.

El Kasabi İslami geleneklerin çoğunu benimsememiş. Alışveriş yaptığı Ortadoğu süpermarketindeyse nasıl davranması ve nasıl giyinmesine dair birçok örnekle çevrelenmiş durumda.

Carolyn Presutti / Florida / voanews