Etiket arşivi: abdulhamid oruç

Terör Asrın Kuduz Belası’dır

Terör, belli hedeflere varmak için, yeraltındaki batılı çevrelerin, özel laboratuarlarda geliştirdikleri virüsler ile meydana getirilmiş kuduz hastalığıdır. Sınırlı hedefler için kotarılan bu hastalık, Müslüman Dünyası için ortaya konulmuşken, kontrolden çıktı, bireysel terör, mafya terörü, devlet terörü derken, uluslararası bir tedhiş salgını halini aldı.

Artık hiç bir kişi, kurum, gurup, millet devlet terör tehdidinden emin olamıyor. Her yer ve herkes tehdit altında bulunuyor. Devletler; “Benim terörüm iyi, sevimli, senin terörün iğrenç ve kötü!” dedikçe, dünyamız rahat ve huzur yüzü görmeyecektir. Tek çare, azmış, sapmış, şeytanın manyetik alanına girmiş insanlığın, FEFİRRUU İLELLAH Ayeti Kerimesi direktifine uyarak. İsminden itibaren, sulh ve selametin kaynağı olan İSLAMA yönelmektir.

Yoksa fitnenin hedef ve muhatabından körükçüsüne kadar, canı yanmayan kimse kalmayacaktır. VEMA ESABEKÜM MİN MUSIYBETİN FEBİMA KESEBET EYDİKÜM. Belalardan. Size isabet eden, elinizin kazandığından başkası değildir. Ayeti kerimesinin hükmü, buna işaret etmektedir.

Bir de “VETTEKU FİTNETEN LA TÜSIBENNELLEZİNE ZALEMÜ MİNKÜM HAAASSAH , VEĞLEMÜÜÜ ENNELLAHE ŞEDİDÜLIKAB. Öyle bir fitneden sakınınız ki o geldiği Zaman, sadece zalimlere MAHSUS kalmaz, herkesi vurur. Biliniz ki Allah’ın cezası şiddetlidir.

Abdulhamid Oruç

Allah Celle Celalühü Celle Şanüh

Kuranı Kerim’de”Gözler onu idrak edemez göremez, O gözleri görür” buyuruluyor.

Efendimiz(sav)”Allah’ın zatı üzerinde tefekkür yürütmeyiniz , yarattıklarına bakarak tefekkür ediniz” buyuruyor. Yine efendimiz(sav)” subhaneke ma arafnake hakka mağrifetike ya mağruuf” yani” Ey bilinen, maruf olan Rahman, seni ilmen ihata edip hakkıyla bilemedik”. Dede korkut da” Yücelerden yücesin , kimse bilmez nicesin” demektedir. Necip Fazıl merhum bir şiirinde “Bildim seni ey bilinmez meçhul “diyor. Muhyiddini Arabi de mektubunda Fahreddini Razııye , kelam ilmi ile tasavvuf ilmi arasındaki farka işaret etmek için” Allah’ın var olduğunu bilmek başka şey, mağrifetullah’ı Allah’ı bilmek başkadır” demektedir.

Bütün bu ifadelere bakınca karşımıza Cenab-ı hak hakkında , bizi Mağrifetullah denilen , uçsuz bucaksız, velayet irfanından nasib almaya götürecek , ledün ilminden istifade ile , asıl mahiyetine, zikir, fikir ve muhabbetle erişilebilen , çok yüksek bir mana alemine , gafletimizin sebeb olduğu , sisli nazarlarımızla da olsa , biraz bakalım. Çünkü . Allah’ı bu ilimle tanımadan, bu muhabbetten nasib almadan ilahi aşka sahib olmadan farzları tam olarak yapmak, haramlardan sakınmak, nefsi emmarenin hakkından gelmek , çok zordur.

Bediuzzaman mucizatı Ahmediye’nin başında”Rabbimizi bize tanıtan , üç büyük külli müarrif var 
1.Şu kitabı kebiri kainat 
2. Kuranı Kerim
3.Konuşan kitap olan fahri kainat olan efensimiz Hazreti Muhammed Mustafa (ASM)”

Kainati bir kitab gibi okumayı öğrenen kimse, onda Allah’ın sıfat ve esmasını kabiliyeti nispetinde okuyabilir. Onun hikmetlerinin, nimetlerinin , zinetlerinin,güç ve kudretinin tecelliyatını görebilir, tefekkür yolu ile İmanını güçlendirebilir. Cenab-ı Hakkın Kuranı Kerimdeki tefekkür emrini yerine getirerek, hadisi Şerif’te geçen “bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten evladır” faziletine ulaşabilir. 

Bilindiği gibi insanın diğer canlılardan farkı , tefekkür kabiliyetine sahib olmasıdır. Esma-ül-Hüsna’ya ulaşmaya örnek olacak bir tefekkürü şöyle ifade edebiliriz, mesela, Rezzak ismine ulaşmak için , dünya kurulduğundan beri , içinde yaşayan , her cinsten yaratılan , rızka muhtaç olup beslenen canlıları düşünelim, vücudlarını meydana getiren bütün hücreleri dahil , zamanında ve uygun olan rızıklarla beslendiğini hatırlayalım , Allah’ın sınırsız rezzakiyetini müşahede edelim ve tam bir irfan şuuru içinde Ya Rezzak Ya Rezzak! Ey herşeyi sınırsız olarak besleyen Rabbülalemin senın büyük lokantaların ve aşevilerin var. Ya Rezzak deyelim.

Mesala bütün zamanlarda bütün yaratılmışlara , insandan hayvana, bitkiden , camid olana kadar herşeye kendisine mahsus bir suret, bir ziynet verildiğini mesela çiçeklerdeki zineti balıklarda, tavuklarda, sineklerde, tırtıllarda , hatta yılanlarda haşeratta olan nakışlara , zinetlere nazar edelim birden Ya Müzeyyin Ya Mülevvin isimlerine ulaşırız ,ve hakeza.

Böyle yaparak tefekkürle , bütün Esma’ya ulaşırız, biraz daha kemal’den nasib alırız . İşte Hazreti Bediuzzaman’ın ifadesi ile , mazhariyeti esmadan ibaret olan velayet tabiri buna işaret etmektedir.
Arap şairi Temmel Sutural “kainat , feinneha minelmevla ilyke resail “Diyerek , bunu veciz bir şekilde dile getirmiş . Yani kainat kitabının satırlarını incele , tefekkür et , onlarda Mevla’nın sana gönderilmiş mektuplarını gör oku. Kemal’e ermenin ,insanı kamil olmanın yol haritasını geçmiş büyüklerimiz farklı izahlarla çizmişler önceden yürüyüp geçtikleri yollara bizim için işaretler koymuşlar bir manada usul geliştirmişler 

Mesela bir kısmı evvela aklın kullanılmasını eşya ve hadiseler arasındaki münasebetleri araştırmışlar insanın bunları okumasını ve nizamı, hikmeti, zineti nimeti görmemizi istemişler ve bu nizamın kendi kendine olamayacağının ve bütün bunları yapıp yaratanın bütün noksanlardan münezzeh, bütün kemallerle muttasıf birinin olması gerektiği sonucuna varmışlar.
Peygamberin ve onun elindeki ilahi kitaba Kurana muhatap olduklarını görmüşler.

Allah(cc)’ye iman yolunu göstermişler. İman dinin ruhu, canı hayatı olmakla birlikte henüz dini hayatın ibtidasıdır. Bedensiz ruh insan demek olamayacağı gibi , İslamsız yani amelsiz iman da tam olarak müslümanlık demek değildir, gizli görünmez olan imanın ibadetlerin makinesi olan dışa vurumu olan ibadetlerle zuhura çıkması gereklidir. Bu husus Kuranı Kerim’in birçok yerinde” Ameneu va amilussalihat” deye zikredilmektedir.

İmandan sonra zihin, dimağ ve bunlarla yapılan tefekkür devreye girmekte bunun ile de Marifetullah’a ulaşılmaktadır, gerçek manada elde edilen marifetüllah ile farkına varılan ve muhabbetullahı celbeden Cemal, Kemal, Celal ve İhsan’ın farkına varılmakta aşkı ilahi demek olan Muhabbetullah inkişaf etmektedir.

Muhabbet emirlerin yapılmasına , haramların da terki için bir şevk vermekte, Allah’a kulluk bir angarya gibi isteksizce yapılan bir iş olmaktan çıkmakta manevi bir şevk ve zevkle ifa edilmektedir, bu haleti ruhiyenin devamlılığını sağlamak için süreklilik kazanmasını tem’in için Cenab-ı hakkla , devamlı irtibati sağlayan zikir vasıta olmakta kulun seyri maallah hali devamlılık kazanmaktadır.

İşte bu hale gelen bir kul Allah ile olan gafletten kurtulan arif , abid, muttaki bir kimse haline gelmektedir.
Bundan sonraki bölümde inşaallah bu marifete ermenin yol ve formüllerini biiznillah paylaşacağız. DEVAM EDECEK

Abdülhamid ORUÇ

Yol uzun ve çetin, maniler çok büyük

Bir büyük padişahın güzel ve büyük bağları  ,bahçeleri, köşkleri sarayları olan beldeye davet ettiği tebasına , yolu göstermek için büyük bir rehber , muhteşem bir yol kılavuzu iyi bir program vermiş, her asırda o rehberin yardımcıları canla başla çalışmışlar, zamanımıza gelmişler.

Bu asırda da derece derece yardımcılar o gülistanın rehberliğini yapmışlar, vefat etmişler, onların yolundan gidenlerin bazıları, iman, ihlas, sıdk, şevk, acz, fakr, şükür, uhuvvet gibi hasiyetlerden ibaret olan saf, arı duru olan hizmeti yapıp neticeyi Allah’dan isteyecekleri yerde, kafilenin reisliği, otobüsün şoförlüğü, yolcuların sözcülüğünü sen yapacaksın , ben yapacağım diyerek , kelle paça öyle zorlu ve ısrarlı bir kavgaya tutuşurlar ki, sorma gitsin.

Bu kavga sona ermezse , bu barış hasıl olmazsa, bu tahribat devam ederse bu kafilenin yoldan kalması , bu fırsatın kaçması, hatta kervanın , bu yolun düşmanları tarafından yağma edilip soyulması büyük ihtimaldir.

Kardeşler bu mesele kimin borusunun ötmesi mi ? Kafilenin cennete gitmesi meselesimidir? Esası mahviyet ve sıfırlanmak olan, hatta kabrim bile bilinmesin , bezler bağlanmasın, horozlar kurban edilmesin diye vasiyet ederek adeta buharlaşarak bizi eserlerine , dolayısı ile Kuran hakikatlerine yönlendiren , asrımızın rehberi , böyle mi öğretti?

Böyle mi yaptı? Hani şairin “Kabrinde kan terliyir dedemin iskeleti, ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti” Noktasında ruhu titremez mi? Allah herbirimize basiret ve hidayet ihsan buyursun.

Abdülhamid ORUÇ

Fitneden ALLAH’a Sığınmak

Hz. Üstad Yezid ve Velid gibi heriflere, lanet caiz ise de, vacip değildir diyor. Efendimiz (sav) “Ya Ömer! Benden sonra peygamber gelecek olsa o sen olurdun, amma benden sonra peygamber yoktur.” Buyurdu.

Halbuki eski hayatında iken Ömer, Darü’l Erkamda mahlukatın efendisini öldürmeye gitmişti, eğer yapsa idi, ya da  kendi öldürülse idi, cehennemin en derin yerinde olacaktı.

Hidayetinden sonra, Efendimiz(sav)’in ikinci halifesi ve cennetle müjdelenen aşere-i  mübeşşereden  oldu. İstanbul’da  medfun Hz. Ebu Eyyûb ElEnsarî, Yezid’in fethe gönderdiği orduda “mademki fethe gidiyor” diyerek  orada yer aldı. İstanbul’a gelerek şehid oldu.

Elbette Yezid’i iyidir diyerek değil, cihad farzı kifayedir diyerek, iki şeyi birbiriden ayrı tuttu.

Efendimiz İkrime ibni ebu cehlin biatını, kabul etti ve onu bir müfrezeye kumandan yaptı ve İkrime incinmesin diye, onun yanında ebu cehle sövmeyin buyurdu. Şimdi bu örneklere bakalım, birde birbirine kinle bakan, din kardeşlerin tenkit tarzlarına, yergilerine, sövgülerine, kin ve buğuzlarına bakalım, buz parçası hükmündeki enaniyetlerini büyük havuza atarak eritip, büyük bir havuzda fani olup, sıfırlanmak yerine, ellerinden gelse, bütün havuzu buz kütlesi yapmak için çırpınmalarının ıslahı için dua edelim.

Yapmayın kardeşler, bütün gücümüzü birbirimizi ifna için değil, küfrü imha, sünneti seniyyeyi ihya için kullanalım, geçmiş hata ve günahlarımız için tevbe edelim.

Gelin uhuvvet ve ihlas risalelerini okuyalım, okumuş olmak için değil, düsturlarına uymak için okuyalım. Vesselam.

Abdülhamid ORUÇ

İsabet etmezsek biz öyle oluruz

Efendimiz, ümmetim beğenmediklerine münafık demesin diye , Hz.Huzeyfeden başka kimseye isim isim münafıkları haber vermedi , sadece sıfat ve davranışlarını nazara verdi.

Hatta Hz Ömer bile ondan sorardı , şimdi ise , değil açık nifak ehline , Bediüzzaman ihlas risalesindeki ikinci düsturda , bu hizmette bulunan kardeşlerini tenkit etmemek buyurduğu halde nur talebelerine, hizmet ettiklerini ve nuru savunduklarını sanan bazı kardeşlerin , sellemehusselam , olsa olsa usulüyle , kafir, münafık, zındık gibi tabirlerle itham etmesi , ciğer yakıcı ve kan dondurucudur.

Şahsi görüşlerimize göre , kusur gördüğümüz şeyleri , dikkat ve insaf dışına çıkmadan da , tenkit edebilecekken, birbirimizi bu kadar tahrib etmekle , bu güne kadar kazandığımız hizmeti kuraniye ve imaniye , ne kadar zarar görüyor , düşünebiliyormusunuz ?

Hazreti Bediuzzaman son vasiyet konuşmasında “Bana zindanlarda yer hazırlayanlara beni kasaba kasaba dolaştıranlara vs. hakkımı helal ettim diyor. Kanaatimce en büyük sorumluluklarımızdan biri , hizmet etmek yerine , kendimizi mahşer muddei umumisi yerine koyarak başkalarını , hatta rüku secde ehlini dahi tekfir etmektir. Allah muhafaza eylesin.

Abdülhamid ORUÇ