Etiket arşivi: abdülhamit Oruç

Doktor çağırma. Artık gitme vaktı

“Doktor çağırma. Artık gitme vaktı” dedi kadın. Elleri kocasının ellerinde… Adam yerinden kalkmadı. Karısının ellerini sıkı sıkıya tuttu. Gözlerinin içine baktı. Ona eskilerden anlattı, tanıştıkları ilk günü, duyduğu ilk heyecanı hatırlattı, onu ne kadar çok sevdiğini söyledi ve alnına şefkatle küçük bir buse kondurdu. Ağlamıyorlardı, tebessüm ediyorlardı. Hallerinden şikâyet etmediler, onları birbirine ebedi hayat arkadaşı yapan Allaha şükrettiler. Kadın, “ben senden razıyım, Allah da senden razı olsun, bana hep merhametli davrandın” dedi fısıldayarak. Adam aynı sözleri tekrar etti. ”beni hiç üzmedin” diye ekledi.

Kadın, “üzülme olur mu? dedi adama. Adam, “yok” dedi, “sadece hüzünlüyüm. “Madem âhiret var ve madem bâkidir ve madem dünyadan daha güzeldir ve madem bizi yaratan zat hem Hakîm hem Rahîm’dir. Öyle ise üzülmek olmaz. Sadece hüzün var,” dedi. Elleri karısının ellerinde kilitli kaldı…..

Kadın hafifce bir tebessüm etti ve sonra gözlerini kapattı. Ebedi aleme göçmüştü artık….
Adamın kulağında sohbette duyduğu sesler yankılanıyordu: “Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.”

Abdülhamit Oruç

Kadınlar, Anneler Günü

Mukaddes dinimiz İslama göre anneler, Peygamber’lerin, sahabilerin, evliyanın, ulemanın, sülehanın, bütün müminlerin, ve insanlığa hizmeti dokunan herkesin, vesilei vücududur.

Kadınlar, anneler için, Kurani Kerimde, hususi nisa süresi var ve rical, erkek süresi yoktur, cennet annelerin ayakları altındadır, annelerin ayağı öpülür, nikahta erkek için mehir hakkı yoktur, hanımlar için vardır.

İslami nikahta önce hanımların rızası sorulur, Peygamber’imiz “sizin hayırlınız, hanımlarına hayırlı olanınızdır” buyuruyor. Efendimiz yine “kızlar babası, berekete mazhar olur” buyuruyor. “Kadınlarınız size Allah’ın emanetidir” buyuruyor. İslam, erkeğin, hanımının her türlü meşru ihtiyaçlarına bakmasını emrediyor, ve annelere, hanımlara sadece senede bir gün haklarından bahsedip, tamamında unutturmak derecesinde ihmal etmiyor.

Her gün ve zamanın, anneler ve kadınlar günü olması talimatını veriyor. Sözün burasında, bir takım, şom ağızlı İslam muhaliflerinin, pekiyi amma İslam dünyasında hanımlara bu baskı, bu şiddet, bu hanımların canına kastetmek hadiselerine, ne diyeceksiniz? Diyorlar hanımlara bu baskı ve kötü muamelenin sebebi, zinhar İslam değildir, yüzelli senedenberi, İslamın, zümrüt bağ ve bahçelerinin mai zülalini, berrak suyunun vanalarını, ilim yollarını kapatırsanız, buna mukabil, sefih toplumların, küfür dünyasının, foseptik suları ile o bağistanı ısrarla sularsanız koli basili hükmünde bulunan küfrün, içkisini, kumarını, fuhşu ve sefahetini, uyuşturucu ve her türlü İslam dışılığını, toplumun üzerine boca ederek, Müslüman insan yapısını dejenere ederek bozarsanız , merhametsiz, Allah korkusu olmayan nesiller yetiştirirseniz, onlar da maalesef, şefkat ve merhametin kaynağı olan masum ve mazlum hanımları kıtır kıtır keserlerse, onun sorumluluğunu İslama yükleyemezsiniz.

Vahşet ve cahiliye içinde olan Arap yarımadasında, İslamiyet gelişip yerleştikten sonra, Medine’den tek başına, devesine binen bir kadın, Yemen diyarına kadar seyahat edebildiyse, bu gün de, herkesin olduğu gibi, mazlum hanımların da sığınağı, gerçek İslam toplumudur, bunun başka çıkar yolu yoktur. Medeni diye bilinen ABD de dakika başı tecavüzlerin yaşandığını istatistiklerin gösterdiğini basın ve medyadan öğreniyoruz. Ne vicdandır veren ahlaka yükseklik ne irfandır, faziletten hissi insanda,  Allah korkusundandır.

Çare budur, yoksa bizler senede fiyakalı nutuk’larla kadınlar gününü kutlar iken, üçyüzaltmışdört gün hanımlarımız çile çekmeye devam ederler. Bu duygular içinde üç yüz altmış dört güne ilaveten 8 mart kadınlar gününü de tebrik ederiz.

Abdülhamit Oruç

“Her Yer Karanlık” diyeceğine kalk da bir mum yak!

İnsana, müslümana en çok ızdırap veren şeylerden biri de  kaplumbağanın içinde yaşadığı kabuğunu beğenmemesi  nevinden, aslında kendisi ve benzerlerinin sorumlu olduğu durumlara veryansın etmeleridir.

İki asırdır ümmetin felaketlerle muhatab olmasından harp, darp yokluk felaketlerle cehalette kalmasından dolayı dinini bilememesi, yaşayamaması hurafe ve batıl inanış ve davranışlara sürüklenmesini serrişte ederek  İslam aleminde bütün kusur kabahat, günah ve şirke ait ne bulursa mesaisini onlara teksif ederek kendilerini de bu durumlardan pak, müberra, sorumsuz ve tuzu kuruya alarak müslümanlara durmadan hakaret edip güya milleti irşad ediyorlar, bunlar sadece kendilerini beğenen bazı hoca örneklerinde olduğu gibi İslamı doğru ve ehli sünnet sınırları içinde anlatıp halkı irşad edeceklerine kendi manevi, gurur heykellerini inşa ediyorlar.

Halis, samimi alimle irşad edici Allah dostları bilmez ben bilirim, Selef-i Salihin  bilmez, İmamı Gazali, İmamı Rabbani, Müctehidini  Kiram bilmez ben bilirim ,Sahabe-i kiram mı!! Zaten onlar da hadis uydurmuşlar  alayı yanlış , ben bilirim, zaten Peygamber ASM (onlar ASM da demezler) ömründe ikiyüz küsur defa konuşmuş gerçek hadis sayısı o civarda! Bu kadar çok  hadis olur mu? Bakmayın bizim ciltler dolusu yazdıklarımıza bizimki olur derler.

Hatta daha ileri gidip haşa o aracı ve postacı idi , tebliğini yapan  mübaşir gibi  çekti  gitti, ben Kurana, sadece kurana bakarım diyorlar, öyle ise bırakın milleti de onlar da Kuran’a baksın öğrensinler neden? Öyle değil böyledir diyerek dil döküyorsunuz, sorumlu olduğunuz  avamın yanlış inanış davranışlarını, aslında islamdan değil, cehaletten gelen yanlışlarını bahane ederek masum ümmet fertlerini aşağılıyorsunuz.

Bunların seminer, konferans, açık oturum ve röpörtajlarını izleyin kimse bilmez ben bilirim havasının pompalanmasından ve egolarının şişirilme gayretinden başka dine hizmet yönünde dişe dokunur birşey bulamazsınız.

Bunlar, aynı zamanda zihin karıştırıp, ümmetin ümit’lerini karartan yeis virüsleridir. 

Almanyada, sohbet esnasında bir vatandaşımız, şöyle bir fıkra anlattı. Yaşar hoca vefat etmiş (o zaman henüz hayatta idi) kabirde münker nekir ona soruyor Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin, kıblen kitabın vs cevaben diyor ki, Yahu ey sorgucular ben bütün bunları kitaplarımda yazdım okumadınız mı?  Yoksa siz indirilmiş olandan değil de uydurulmuş dindenmisiniz.

Efendiler.. aslı var veya yok yanlışları bahane ederek, müslümanlara hakaretle, kendinizi ak kaşık olarak meşhur etmeye kitaplarınızı pazarlayıp şöhrete koşacağınıza, Efendimizin şefkat, edep, merhamet insaf, irşad üslubu içinde doğruları ehli sünnete uygun tarzda  anlatsanız olmaz mı? Karanlık karanlık… diyeceğinize zahmet edip bir mum yaksanız daha iyi olmaz mı? Eneyi yırtıp, hüvenin anlaşılmasına çalışsanız olmaz mı? Maalesef sizler, biz gerçek tevhidin anlaşılmasının peşindeyiz derken, kendi enenizi şişirmek gayretinde görünüyorsunuz.

Edille-i şeriyye, kitap sünnet icma ve ehil olan fukahanın kıyaslarını ihtiva etmektir.

Irk Ayrımı

Hz.Allah , “Hepinizi bir erkek ve bir kadından yarattım. Müminler kardeştirler. Üstün olanınız (o veya bu ırktan olanınız değil) takvada , Allah’a itaatda , önde olanınızdır” buyruyor.

Efendimiz de , “İslamiyet cahiliyenin ırk ayrımını ortadan kaldırmıştır” buyuruyor.

Bu yüzden , Müslümanların ittihat ve birlik kurmaları , amansız düşman olan ırk ayrımı kullanılarak ortadan kaldırmak için ingilizler tarafından içimize zerkedilen bir zehirdir. Bize pis Araplar, siyah köpeklere Arap Arap dedirterek, araplara da etrakı bi idrak , kafasız Türkler, dedirterek içimize ayrılık tohumlarını ekiyorlar.

Bu gün de , herhangi Müslüman bir unsurun içinde , bir ferdin ve küçük bir gurubun , yanlış hareketlerini tamm ederek , genelleştirerek aramıza düşmanlık sokuyorlar. Maalesef Müslümanım diyenlerin bir kısmı da bu tuzağa düşüp din kardeşlerimin tamamına , buğz ediyorlar.

Arabın Arabdan başka, Türk’ün Türk’den başka dostu yoktur diyerek , ümmetin ittifak kapılarını kilitliyorlar. Halbuki hangi milletten olursa olsun , iyisi iyi, kötüsü kötüdür. Ebubekir(ra) Arap’dı ve küreyşi idi , Ebu Cehil de Arap’dı ve Küreyşi idi.Necip Fazıl Türk idi Nazım Hikmet de Türk’dü. Allah’dan korkmalı, ölçülerimizi Efendimiz(sav)’den , Kuranı kerimden ve İslamın esaslarından almalıyız.

Abdülhamit ORUÇ

Kadına Yapılan Kötülüklere Verilecek Ceza

Evvela kadınlar gününü tebrikle, onlara yapılan baskı zulüm ve tecavüzleri tel in eder, yüce Peygamberimiz(sav)”in, buyurduğu gibi Cennetin anaların ayağı altında , Cennetin kazanılmasının annelerin duasını almaya bağlı olduğunu ifade ederim.

Bütün Peygamberleri , evliyayı , salih kulları doğuranların kadınlar , yani anneler olduğunu unutmamakla birlikte, her şeyin istisnaları olduğu gibi , elbette şeytanın baştan çıkardığı bir takım hanımlar da , kötü erkekler gibi yanlış hareketlerle , bazı şerlere alet oldukları açıktır.

Meydana gelen fecaatleri , meydana geldikten sonra , kampanyalar halinde kınamak, aradan biraz geçince de unutup , yeni bir hadisede yeniden aynı konularda fikir yürütmek çare değildir. Kadına karşı cinayetlerin sebeplerini araştırmak gereklidir. Bu kötülükleri yapanların inanışları, karakterleri, fikir ve anlayışları, vicdani durumları iyice analiz edilmeli , onları bu duruma iten sebebler üzerinde durulmalıdır.

Her bahane ile yapılan müstehcen yayınlar, filmler, boş bırakılan vicdanlar, tahrik edici görüntüler, kötülerin tamaını tahrik ve celbeden davranışlar, ihanetler, gayrı meşru ilişkiler, bu suçları işleme konusunda faillere haklılık vermeseler de sebebler ve bahaneler arasında bulunduğu akıldan uzak tutulmamalıdır.

Ayrıca cinayet işleyenin yakalanmama ümidi, güçlü savunmayla veya maddi imkan kullanarak kurtulma ihtimali veya en kötü ihtimal müebbet hapisle kurtulma hesabı , af ve indirim düşüncesi , caydırıcılığı büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.

Taammüden tecavüz ve öldürmeyi yüzde yüz olmasa da çaydıracak çare , bu şenaati işleyenlere idam cezası verilmesidir. Hiç kimsenin şefkati ve adalet anlayışı , Allah’ın merhamet ve adaletinden üstün değildir. Kurda merhamet , kuzuya zulüm olmamalıdır. Taammüden öldürenin karşısında dağ gibi bir ölüm riski olmalıdır.

Abdülhamit Oruç