Etiket arşivi: abdulkadir badıllı

Uç Beyi; “Abdulkadir Badıllı”

Sessiz bir kale….

Uzakta ama dik…

Taşların kıyamı…

Gölgesi sakince yayılıyor ovaya…

Güneşi ilk karşılayan, son uğurlayan.

Ufkumuzu süsleyen direniş silueti…

Kalbimizin taraçalarına kanat sesleriyle dokunan kartal uçuşu…

Bir dağ başı yalnızlığı…

Pınar başlarında duru derviş bekleyişi…

Yitiğimizi arayan gece nöbetçisi…

Unuttuklarımızı hatırlatan uç beyi…

Kalemimiz, kalemiz…

Abdulkadir Badıllı

***

O, Üstadının sadece hatırasını değil hatırını da ayakta tuttu.

Üstad’ı görmüş olmanın ayrıcalığına yaslanıp hatıralara sarılanlardan olmadı.

Geçmişe sığınmadı; geleceği inşa eden altın tuğlalara omuz verdi.

Derdi Üstad’ın imajı değil mesajı oldu.

Ortalıkta görünmek yerine, uzak köşelerde, sessiz odalarda  Bediüzzaman’ca söylemenin çilesini çekti. Alın teriyle ödedi Üstad’ı görmüşlüğünün bedelini… Akıl teriyle imzaladı sadakatini.

Yapılan yanlışlara bağırarak değil, doğruyu sakince ortaya koyarak karşılık verdi.

Eserler yazdı. Üstadı doğrulamak için binlerce sayfanın, yüzlerce kütüphanenin, onlarca ülkenin nazını çekti.

İnce bir fikir işçisi o. Ne alkış bekler ne nümayiş.

Elinden geleni yaptı. Dilinden geleni söyledi. Kalbinden geleni ortaya koydu.

Risale-i Nur’u maya metin bildi, çoğalttı metni, çoğaldı Risale’yle…  Tüketmedi, üretti.

Siyasal heyecanların yol açtığı savrulmalara, hakikatin sesini yükselterek cevap verdi.

Yanlışlar çoğaldıkça, iç sancısı çoğaldı, uykudan ve rahattan, servetten ve şöhretten vazgeçip doğrunun ırmağını daha gümrah akıtmaya koyuldu.

***

Kötülükleri azaltamıyoruz bari, iyilikleri çoğaltalım dedi…

Sadece 16 yaşında bir delikanlıydı Üstadını gördüğünde.

Dudakları hasretle uzandı bilgenin güngörmüş eline..

Öptü…

Ki pek izin verilmezdi.

Abdülkadir istisna olmayı hak etti demek ki.

Sonra çekti başını delikanlının bilge.. .

Usulca öptü başını…

Bize, çağın yetimlerine, genç Abdulkadir’in saçlarından bin şefkat busesi gönderdi…

Aldık, kabul ettik…

Sevdik…

Sessizce hep yanımızda kalsın isterdik..

Olmadı…

Olamazdı da!

***

Buseyi gönderiyoruz sahibine..

Bugün…

Uç beyine veda ediyoruz tebessümle…

Ölümü bin tebessüm görenin son görüldüğü yerde…

Senai Demirci

Abdülkadir Badıllı Ağabey Vefat Etti

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatta olan son talebeleri arasında bulunan Abdülkadir Badıllı ağabey vefat etti.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdülkadir Badıllı ağabey Hakkın rahmetine kavuştu.

Uzun süredir bağırsaklarındaki rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören Badıllı ağabey, Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesinde yoğun bakımda yatmaktaydı.

ABDÜLKADİR BADILLI AĞABEY

1936 yılında Ş.urfa´ya bağlı Akziyaret nahyesinin Şeyhzeliha köyünde dünya gelmiştir.babası Abdurrahman annesi Havvadır. 1953 yılında Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini iki üç kere ziyaret etmiş ve Said Nursi kendisini talebeliğe kabul etmiştir.1953´ten bügüne kadar risale-i nur hizmetinde hayatını devam etmiştir.Harran Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora ünvanı verilmiştir.Arapça,Farsça,Osmanlıca ve Kürtçeyi biliyor.Urfadaki mekanı tabiri caizse bir Bediüzzaman arşiv hanesi.Sait Nursiye ait bir çok kıymetli eşya ve bu arada Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin meşhur cübbesi orada.

BADILLI AĞABEYİN ESERLERİ

Üç ciltlik Mufassal Tarihçe,Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları, İşarat-ül İcaz tercümesi, Mesnevi-yi Nuriye tercümesi, Bediüzzaman Ve Din Tılsımları,İslam kardeşligi içnde türk-ilişkileri,Güneş üflemekle sönmez, son olarak risale-i nurda cuma hutbeleri adında bir çalışması var.

Risale Ajans

Risale-i Nur’a Tekel Değil Devlet Himayesi Geliyor!

Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatta olan talebeleri, Risale-i Nur’un neşrini ilgilendiren son yasal düzenleme ile ilgili olarak bazı çevrelerin kamuoyunu yanıltıcı yayında yapmaları üzerine ortak bir açıklama yaptı.

Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, M. Said Özdemir, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Risale-i Nur’ların devlet tekeline alındığı” iddiası, “aşikâr bir iftira” olarak nitelendi ve menfaatleri zedelenen çevrelerin bu yasal düzenlemeyi durdurmak için her türlü çareye başvurdukları kaydedilerek, “Bu uğurda kimlerin kimlerle işbirliği yaptıklarını da nesiller boyu ibret dersi olarak hatırlanacak bir vakıa olarak kamuoyunun dikkatine arz ediyoruz” dendi.

Bediüzzaman’ın talebeleri tarafından yapılan açıklama aynen şöyle:

Risale-i Nur neşriyatıyla ilgili olarak yapılan son yasal düzenleme dolayısıyla bazı çevrelerin birtakım asılsız iddiaları yaymakta ısrar göstermeleri üzerine, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vazifelendirdiği talebeleri olarak aşağıdaki hususları bir daha açıklamak zarureti hasıl olmuştur:

1. Yapılan yasal düzenlemeler, Risale-i Nur neşriyatını devlet tekeline değil, devlet himayesine almakta ve devlete, Risale-i Nur’lar ın mutlak surette neşredilmesini ve okuyucuyla buluşmasını temin etme vazifesini vermektedir.

2. Bu düzenlemeyle devlete verilen bir diğer vazife de, Risalelerin aslına uygun bir şekilde neşredilmesini temin etmektir. Devlet, bu vazifeyi üstlenmekle, eser sahibinin en mühim arzusuna sahip çıkmakta ve bilhassa son yıllarda karşılaştığımız korsanlığa ve tahrifata açık bazı suiistimallere mâni olmak suretiyle Risale-i Nur Müellifinin ruhunu şad edecek bir adım atmaktadır.

3. Böyle bir düzenleme durup dururken ortaya çıkmamıştır. Risalelerin mülkiyeti konusunda mevcut miras hukuku muvacehesinde bir belirsizlik hüküm sürdüğü için, eserleri her ne olursa olsun okuyucuyla buluşturmak ve gelecekte de her türlü şartlar altında aslına uygun bir şekilde basılmasını devam ettirmek maksadıyla böyle bir düzenleme yapılmıştır.

4. Bu aşikâr hakikate rağmen ısrarla Risale-i Nur’ların devlet tekeline alındığı iddiasını öne sürmek, kamuoyunda yanlış bir algı oluşturmayı hedef alan aşikâr bir iftiradan ibarettir.

5. Esasen Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’ların devlet eliyle ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesini fevkalâde ehemmiyet atfettiği bir gaye olarak takip etmiş, bu hususta Başvekile ve Diyanet İşleri Reisine mektuplar yazmış, talebelerini göndermiş, bu mektuplarında Diyanet İşleri Reisine hitaben “Böyle eserleri neşretmek Diyanet Riyasetinin vazifesidir; onlar sizin hakikî malınızdır” ifadelerini kullanmıştır.

6. Bütün bu teşebbüsleri sırasında, Bediüzzaman Hazretleri hiçbir zaman eserlerin devlet tekeline alınması gibi bir endişe taşımamış, “Yarın yetki kötü niyetli kişilerin eline geçerse ne olur?” şeklinde bir düşünceyi asla izhar etmemiştir. Üstadımız, bugün güya Risale-i Nur’u devlete karşı savunur gözükmeye çalışan bazılarının devlet hakkında dillerine pelesenk ettikleri bazı uygunsuz tabirleri de asla ve kat’a kullanmamıştır.

7. Risale-i Nur’ların tek bir gayesi vardır; o da, Müellifinin müteaddit defalar ısrarla beyan ettiği gibi, insanların imanlarını kurtarmak, onlara dünya ve âhiret saadetlerini kazandırmaktır. Yegâne rehberi olan Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyenin irşadı altında yürüttüğü bu hizmetinde Allah’ın rızasından başka ne maddî, ne manevî, ne dünyevî, ne de uhrevî hiçbir şeye ve hiçbir menfaate âlet edilmeyeceğini de muhtelif mektuplarında Bediüzzaman Hazretleri tekrar tekrar hatırlatmış, bizlere de en birinci hizmet düsturu olarak bunu ders vermiştir. Verdiği dersi herkesten önce kendi hayatında yaşayan Üstadımız, Risalelerin neşrini de hiçbir şeye âlet etmemiş ve ettirmemiş, eserlerin neşrinden temin edilen geliri de, Risale-i Nur’lar’ın neşrine ve medrese-i Nuriyeler ile kendisini Risale-i Nur hizmetine vakfeden ve nafakasını temin edemeyen Nur talebelerine tayın olarak tahsis etmiş ve vefatından sonra da böyle yapılmasını vasiyet etmiştir.

8. Yıllardır tam bir başıboşluk içinde her aklına esenin kendi dilediği gibi Risale-i Nur’ları neşrettiği başıboş bir vasattan hak ve hukuka riayet edilen ve suiistimallere meydan vermeyen bir vasata geçilmesi, menfaatleri zedelenen bazı çevreleri fevkalâde rahatsız etmekte ve onları hiçbir meşruiyet ölçüsüne riayet etmeksizin eski durumu devam ettirecek çareler aramaya sevk etmektedir. Bu uğurda kimlerin kimlerle işbirliği yaptıklarını da nesiller boyu ibret dersi olarak hatırlanacak bir vakıa olarak kamuoyunun dikkatine arz ediyoruz.

Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, M. Said Özdemir, Mehmet Fırıncı, Abdülkadir Badıllı

Üstad Adnan Menderes’le, Risale-i Nur Basımını Görüştü!

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Urfa’daki talebelerinden olan Abdulkadir Badıllı Ağabey İlke Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu.

Badıllı Ağabey, son zamanlarda gündemi oldukça meşgul eden, ”Risale-i Nur’un devlet eliyle basılması, yasaklanması ve tahrifat” konuları üzerinde açıklamalarda bulundu.

Risale-i Nur’un çeşitli yayın evleri tarafından, kendi düşüncelerine göre neşredilmesinin tahrifata sebep olacağını söyleyen Badıllı Ağabey, kanuni bir müeyyedenin bulunmasının faydalı olacağını belirtti.

Badıllı Ağabey ayrıca, Bediüzzaman’ın Risale-i Nurların devlet eliyle basılması konusunu Adnan Menderes ile görüştüğünü de söyledi.

SADELEŞTİRME ADI ALTINDA TAHRİFAT YAPILDI
Risalelerde sadeleştirme adı altında tahrifatlar yapıldığını söyleyen Badıllı, “Son yıllarda Hocaefendi cemaati sadeleştirme adı altında Risale-i Nur’da tahrifat yaptı. İşler bu seviyeye gelince Kültür Bakanlığı’na çok sayıda telefon gitmiş. Bakanlık da, ‘bu kitapları kim basabilir, kimin hakkıdır, varisleri kimdir?’ diye bir soruşturma açmak üzere bütün yayınevlerini durdurmuş. Zaten Üstad daha hayatta iken Risale-i Nur’un ya Diyanetin eliyle ya da Kültür Bakanlığının eliyle neşredilmesi için girişimde bulundu. Bunun için Adnan Menderes’e gittiler o da kabul etti ama Başbakanlıkta görev yapan biri Risale-i Nur’daki ‘Saidi Kurdi’ kelimesini bahane ederek buna engel oldu.” dedi.
KANUNU MÜEYYİDENİN OLMASI FAYDALI OLUR
Risale-i Nurları neşreden 16 tane yayınevinin olduğunu söyleyen Badıllı, bu yayınevlerinin risaleleri kendilerine göre neşrettiğini bunun da birçok tahribata sebep olduğunu belirterek ortada kanuni bir müeyyidenin olmasının faydalı olacağını düşündüğünü söyledi.
 
NURLAR TAHRİFATÇILARIN ELİNDEN KURTULMALI
Risale-i Nur’u neşretme hakkının Üstad’ın varis kıldığı insanlara ait olduğunu ifade eden Badıllı şöyle konuştu: “Risale-i Nur Üstad Hazretleri zamanında nasıl neşredilmişse o şekil neşredilmelidir. Manası, lügatı, dipnotu kısacası Üstad tarafından kabul görmeyen hiçbir şey alınmamalıdır. Zaten Üstad’ın kendisine varis kıldığı insanlar da bunu istiyor. Onun için bu devletin tekeline geçti başkası neşredemez manası çıkmamalı. Başkası da neşredecek ama onlar kim olacak? Üstad’ın varis kıldığı şahıslar neşreder. Kim bu varisler? Üstad’ın zamanında Ahmet Aytimur, Sait Özdemir, Sungur Abi. Bunlar Üstad’ın vekili olan insanlar. Fakat şu an ortada kanuni bir müeyyide olmadığı için herkes kalktı neşretti. Risale bunların elinden kurtarılmalıdır. Ya devlet neşretmeli ya da Üstad’ın varisleri kim ise onların eliyle neşredilmelidir.” şeklinde konuştu.
ÜSTAD ADNAN MENDERES İLE GÖRÜŞTÜ
Badıllı, Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesi için Bediüzzaman’ın Adnan Menderes ile görüşerek bütün hukuki haklarını vermeye hazır olduğunu beyan ettiğini belirterek “Üstad zamanında Risale-i Nur’un devlet eliyle neşredilmesi bir de Ayasofya’nın ibadete açılmasını demokratlardan istedi. Ama ikisi de o zaman olmadı. Üstad da dedi ki ‘demek ki Allah O’na (Menderes) nasip etmemiş. Üstad da o zaman Ankaralı Salih Özcan, Sait Özdemir, Tahsin Polat gibi talebelerine  neşretme izni vermiş. Menderes zamanında ilk defa devlet gayri resmi olarak kağıt yardımında bulunarak Risale-i Nurların neşredilmesine yardımcı oldu.” ifadelerini kullandı.
Risale-i Nur’un devlet tekeline alınmasının sakıncalı olma ihtimaline değinen Badıllı, “Yani hükümet değişirse bu girişim sakınca oluşturmaz mı? Tabii bunlar bir ihtimaldir. Ama devlet gerçekten Risaleleri Üstad’ın neşrettiği gibi özüne uygun olarak neşredecekse bu daha iyi olur. Dediğim gibi şu anda 16 tane yayınevi var ve kimse kimseyi durduramıyor. Bunların neşretme hakları da yok.” dedi.
İlke Haber

Said Nursi Hükümete Tavsiyede Bulundu, Müdahale Etmedi!

Bediüzzaman Said-i Nursi’nin talebeleri Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı, gündeme ilişkin konularda önemli açıklamalarda bulundu.
 
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin talebelerinden Abdullah Yeğin, “Hükümete muhalefet edenler haksızdır. O iş, ecnebilerin, daha ziyade İslami birlik, beraberliği istemeyenlerin zoruyla oluyor. Bunu istemeyenler hakiki Müslüman değildir, menfaatçidir” dedi. 
 
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin talebeleri Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı, AA muhabirinin gündeme ilişkin sorularını cevapladı. 
 
Abdullah Yeğin, “Risale-i Nur’a iyi sarılmanın Türkiye’nin geleceğini garanti altına alabileceğini” söyledi. 
 
Hükümetin dine sarılmasına çok iyi baktıklarını, hükümete dua ettiklerini belirten Yeğin, hükümetin icraatları sayesinde İslam aleminde de Türkiye’nin sevilmeye başladığını anlattı.
 
Nereye gitsek ‘Türkiyeli’ dediğimiz zaman bırakmak istemiyorlar” diyen Yeğin, Türkiye’nin her tarafında Kur’an kursu açılması, hükümetin dine ehemmiyet vermesi, Kur’an kursları açmasının herkesin hoşuna gittiğini kaydetti.
 
Bunların aleyhinde bulunmanın, milletin aleyhinde bulunmak anlamına geleceğini vurgulayan Yeğin, şöyle devam etti: 
 
Millet ne ile tatmin olacak? İslamiyet’ten başta dünyada ve ahirette bizi tatmin edecek ne var? Bir insan 5 vakit namazını kılar ve doğruluktan ayrılmazsa dünyada bütün çalışmaları ibadet sayılıyor. Böyle bir dini terk edemeyiz ve böyle bir dine kıymet vermemiz hükümetçe de milletçe de şart. Bir insan ebedi hayatını kazanamazsa bu dünyada padişah olsun fanidir, muvakkattir. Bu dünya mühim değil, esas ahiret mühimdir. Kur’an-ı Kerim’de 1000 ayet hep ahiretten bahsediyor. ‘Bizi millet yapan, İslamiyet’tir. Akıl, kuran ve imandır’ diyor. İslam’a çok sarılmamız lazım. Bundan vazgeçilmez. Menderes beyanat verdi. ‘Bu millet Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır. İslamiyet’in bütün icapları yerine getirilecektir.’ Üstadımız şunu söylüyor; ‘Avrupa ve ABD’de komünizm, dinsizlik var madem ki, anarşi var, anarşiden kurtulmanın tek çaresi İslamiyet’e sarılmaktır.’ İslamiyet’e sarılmazsak dünyamız da ahiretimiz de perişan olur. Milleti iman bakımından uyandırmak lazım, menfaat için değil, Allah rızası için çalışmak lazım.
 
Bediüzzaman Said-i Nursi’nin, Demokrat Parti’ye destek verdiğini, “Halk Partisi iktidara gelirse, dinsizlik hakim olur” dediğini anlatan Yeğin, Bediüzzaman’ın bir yazısından şu bölümü okudu: 
 
Demokratlar düşse Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halk Partisi iktidara gelecek olursa komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hakim olacaktır. Halbuki bir Müslüman katiyen komünist olamaz. Müslümanlık ona kafi gelmediyse anarşist olur. Bunun için vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için demokratları, Kur’an, vatan ve İslamiyet namına muhafazaya çalışıyorum.” 
 
Bir soru üzerine Yeğin, “Hükümete muhalefet edenler haksızdır. O iş, ecnebilerin, daha ziyade İslami birlik beraberliği istemeyenlerin zoruyla oluyor. Bunu istemeyenler hakiki Müslüman değildir, menfaatçidir” dedi. 
 
Yeğin, hatasız bir hükümetin olamayacağını vurgulayarak, “Mutlaka bazı hataları olur. Ama ekseriyeti iyiyse İslamiyet’e hadim ise desteklememiz lazım. Müslüman Müslüman’ın aleyhinde olmamalı” dedi.
 
“Bu arkadaşlar katiyen bu işten vazgeçsin”
 
Nursi’nin diğer talebesi Mehmet Fırıncı, Bediüzzaman’ın devlet ricaline daima tavsiyelerde bulunduğunu dile getirerek, “Üstad, ‘Siz oradan kalkın ben oraya oturayım, bunu yapayım’ katiyen dememiş. Daima tavsiyede bulunmuş. ‘Siz orada oturun, bunları böyle güzel yapın’ demiştir. Yardımcı olmak tarzında… İslam ulemasının da bütün hepsi, hatta İmam-ı Azam hazretleri devlette vazifeyi kabul etmemek için hapiste ölmüş” diye konuştu.
 
İslam hizmetleriyle meşgul olanların gayeleri ve çalışmalarının Allah rızası için, insanların imanına hizmet etmek olduğunu kaydeden Fırıncı, şunları söyledi: 
 
Herhangi dünyevi bir koltuk elde edeyim, şu olsun, bu olsun katiyen düşünülmez. Düşünülürse bu din hizmeti olmaz. Hz. Üstad’tan aldığımız ders budur. Böyle bir şeye alet etmek çok yanlış olur. Böyle bir tasavvurda ve teşebbüste bulunan kardeşler varsa bundan vazgeçsinler. Üstadımız bazı fıkhi meseleleri sorarlar. Mesela, Manisa’dan bir arazi meselesi. ‘Oranın müftüsüne sorun’ diyor. Risale-i Nur’un Diyanet’in neşretmesini istemesinin nedeni de Diyanet’in elinde Risale-i Nur gibi bir hakikatler manzumesi olsun ve bütün dünyaya onunla hakkaniyetini ibraz etsin.”
 
Hükümete muhalefet etmek için bir izah bulamadığını anlatan Fırıncı, “Durup dururken bir Müslüman böyle bir idareye karşı nasıl böyle tavır içine girebilir? Bunun manasını bulamıyoruz. Bu arkadaşlar katiyen bu işten vazgeçsin. Ben artık o gazeteleri, televizyonları bir dakika bile takip etmiyorum. Biz de töhmet altında kaldık. Bu töhmetten bizim de kurtulmamız lazım. Biz böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Hizmetimize devam ediyoruz. 60-70 sene evvel nasıl başladıysak aynen öyle devam  ediyoruz. Onlar bu yanlışlıktan vazgeçsin” şeklinde konuştu.  
 
“Vatandaşlar oy kullanmalı”
 
Nursi’nin talebelerinden Abdulkadir Badıllı ise Bediüzzaman’ın “siyasetsizlikten” maksadının “tarafgirlik yapmamak“, “bütün bütün kendini bir partiye endekslememek” olduğunu vurguladı. 
 
Vatandaşların oy kullanması gerektiğini dile getiren Badıllı, şu bilgileri verdi: 
 
“Üstad, 1957 seçiminde ekim ayında gidiyor sandık başına ‘Benim oyumun bir kıymeti var’ deyip açıkça demokratlara veriyor. Onun için bu siyaset değil, Türkiye’ye olan borcunu eda ediyor. Siyasetsizlik, hiç sandık başına gitmemek değil. Türkiye’de bir Kürtçülük, bir de Türkçülük adına bir parti kurulmuş. Bu Türkçülük adına kurulan parti, Kürtçülüğü doğurdu maalesef. Böyle olmaması lazım. BDP’liler geldi, ‘Biz sizinle görüşmek istiyoruz.’ Dedim ki, ‘Bakınız, ben oyumu Kürt’e Arap’a vermiyorum, ben oyumu Türkiye’ye ve Urfa’ya veriyorum.’ Bunun dışında bütün nur talebeleri böyle dedi. ‘Şu daha güçlü’ diye oy vermiyoruz. Üstadımız Ankara’daki son dersinde ‘Bir parti az müsaadekarsa ona zararınız dokunmasın. Faydanız dokunsun. Eskiden CHP’nin yaptığı bütün fena suçlarını yüzde 5’ine veriyorum. Diğerleri sadece tabiidir, ona kaptırmışlardır. Başta olan partinin az faydası ya da az bir zararı dokunuyorsa biz buna karşı gelmeyelim.’ Nur talebelerinin oyu, fikri, siyaseti de budur.
 
Bugünkü parti ve Başbakan düşse ne olacak. Üstad’ın dediği gibi CHP gelecek. CHP geldi mi o dindarların işine gelir mi? Bir insanın günahı ile hayrı ayrı ayrı kefelere konur. Örneğin, Osmanlı padişahlarından biri oğlunu öldürmüş ama bunun yanında 100 cami, 100 medrese yapmış, binlerce alim yetiştirmiş. Bu hayırla o hayrı yan yana koyduğumuzda elbette hayırlarını tercih edeceğiz. Hükümetin bazı kusurları olabilir ama bu kusurlar onun yaptıkları iyiliklerin yanında sıfır kalır.” 
 
“Kürdi’yi kendisi silip Nursi yapmış”
 
Badıllı, Risale-i Nur kitaplarındaki “Kürt” kelimesinin silinmesi iddiaları üzerine, bunun cehaletten söylendiğini ifade etti. Badıllı şöyle konuştu: 
 
“Bende Münazarat Risalesi var. Berlin’de yaşayan Abdülmuhsin Alev isimli bir kişiden Divan-ı Harb-i Örfi, Divan-i Said-i Kurdi kitaplarını aldık. Üstad kendi kalemiyle ne kadar ‘Kürdi’ varsa hepsini silmiş ‘Nursi’ yapmış. Kürdistan’ı silmiş Vilayet-i Şarkiye yapmış. Bir yerde değil belki on, yüz yerde yapmış. Bu fikirde olanlara bunu gösteriyorum. Üstadı seviyorsanız bu budur, ama kendi kafanıza hareket ediyorsanız, siz bilirsiniz. Üstadımız dışında hiç kimsenin haddi yoktur ki Risale-i Nur’u değiştirsin. Maalesef bu cemaat dedikleri, bu Amerikalı, onun dışında kimse bu işi yapmıyor. Ya Üstad emretmiş talebeleri yapmış ya da Üstad kendi kalemiyle yapmış. Ben de ispatı var. Herkese ilan ediyorum, gelsinler baksınlar.”
 
AA