Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Hizmetinden Ücret Almayan Nur Talebesinin Hâlis Hizmeti…

“Buraya (Yâni Kazakistan’a) geldikten on gün sonra imamlık vazifesinin verilmesi, hizmetin birinci adımını teşkil etti. Biz de başta hizmetin lisan-ı hal ile olacağını, hizmet için ihlâs ve gayret vermesini niyaz ediyor ve başta imamlık olarak , diğer yaptığımız hizmetlerden ücret almadığımızı ilân ettik.  Bu, çok müsbet yankılar yaptı ve hizmete zemin hazırladı.”  (Bekir Yalımın mektubundan)

KANAAT VE İKTİSADA RİAYET ETMEYEN  TEVFİK AĞABEYİN YEDİĞİ TOKAT

“Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaata riayet etmediğimden fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilata mecbur olduğumdan -Cenab-ı Hak afvetsin- mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf kendimi kurtaramıyordum. Halbuki Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli, fakat inşâallah şefkatli bir tokat yedim. Şübhemiz kalmadı ki; bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokat da şudur: Sekiz senedir ben, Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da “Bu neden böyle oluyor?” diye esbab arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatımız geldi ki: O hakaik-i Kur’aniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temelluk, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için bu nurların hakikatlarının meali, benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak, bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum ki: Bundan sonra Cenab-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlas ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu’ ve riyadan kurtarsın. Başta Üstadım olarak, kardeşlerimden dua rica ediyorum.Pür-kusur Şamlı Hâfız Tevfik” (10.Lem’a:44)

ARZ-I İFTİKAR ETMEMEK İÇİN YORGANINI SATAN ÜSTADIMIZ …

“Hem öyle bir tarzda izzet-i ilmiyeyi hayatta muhafaza etmiş ki; aslâ kimseye arz-ı iftikar etmemek, hayatının en mühim bir düsturu olmuştur. Dünya kendilerine teveccüh etmişse de, ondan yüz çevirmiş olan Üstadımız; emr-i maaşta Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle, iffet ve nezahetini daima muhafaza eder; sadaka, zekat ve hediyeleri almaz. Yakînen biliyoruz ki; Kastamonu’da bulundukları zaman, oturdukları evin icarını vermek için yorganını sattılar da, yine hiç bir suretle hediye kabul etmediler.” (Tarihçe:326)

ÜSTAD, BU DERSLERİYLE HALKIN İHSANINA MÂNİ OLUYOR MU?

“Soru: Sen halkın ihsanına mani oluyorsun. Acaba bundan sehavetin tezyifi çıkmaz mı?
Cevap: İhsan ihsandır, eğer nev’e olsa veya muhtaca ve fakire olsa… Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa; yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır. Elhasıl: Millet bâkidir; ferd fâni…” (Münazarat:69)

BOZULAN İSTİĞNA VESİLESİYLE AĞABEYLERE YAZILAN BİR MEKTUB

Esselâm-ü Aleyküm ve Rahmetullah-i ve Berekâtühü  Aziz ve Muhterem Ağabeyim;
Üstadımızın ısrarla üzerinde durduğu ; Vasiyetine mühim bir madde olarak ilâve ettiği ; Muhtelif mektublarında tatbikatını yaptığı, böylece bize fiilen gösterdiği ; Yardımları kabul etmediği gibi, vesile de olmadığını söylediği; “Sizden bir şey istemeyenlere tâbi olun “ Âyet mealini mânidar gösterdiği;  Lisan-ı hal ile dahi istememeyi tavsiye ettiği; “Mâişetler temin edilir,fakat bu istenilmez” dediği; “Bu millet,yardım etmiş; Fakat bu istenilmez” dediği; “İaneleri toplamamalı, malî yardımları istememeli, ”Ver” dememeli” dediği; “İstiğna ederek, teveccühlerini aramaz” dediği; İktida edilmeğe lâyık bir istiğnası bulunduğu; Nur Talebelerinin de istiğnasına herkesin hayran olduğu; Aç kaldığı halde dahi istiğnasını bozmadığı; İstiğna kaidesi Üstadın düstur-u hayatı olduğu; İstiğna mektubunu okuyup, yemek yeyince şiddetle tokat yediği; İstiğnasındaki fevkalâde tatbikatları; Otomobil alındığı halde, “Kabul edemedi” diye ilân ettirdiği; İhlâslı Nurcuların, hayat-ı içtimâiye faydalarından çekindiği; “Vasiyet ediyorum, kaidemi, aynen tatbik etsinler!” dediği, Mukabilsiz hediyelerden hasta olduğu; Fakr-u hâliyle istiğnay-ı tammı muhafaza ettiği; Cenab-ı Hakkın, istemek talebinde olmadan da halklara kabul ettirdiği; Sevâd-ı A’zama tâbi olup, ekalliyet-i müsrifeye tâbi olmadığı; Kanaata riayet etmeyen bir Ağabeyin yediği tokadı itiraf ettiği; Arz-ı iftikar etmemek için Üstadımızın yorganını sattığı; Ücret almayan Nur talebesinin hizmetinin hâlis olduğu; Üstadımızın, bu dersleriyle halkın ihsanına mâni olmadığı; halde NURCULARIN İSTİĞNA DÜSTURU VE KAİDESİ, bu başlıklar altında biraraya getirilen ve ilişikteki sahifelerde toplanan fıkraların sarahatları karşısında, tarafınızdan  tekrar mütalaa edilerek, Allah’ın Rızası ve Üstadımızın hatırı, meydana gelen bizce yanlış  tatbikatın, tarafınızdan düzeltilmesi yönünde umumî bir mektub yazılmasını ve değişmez kaidemiz olan “alenî istememek” yoluyla veya Nur dâiresine uygun bir usulle, meselâ “yardımın şekli ve yeri haber verilmek şeklinde“ münasib olacağı izah edilmelidir.
Bizler gördüğümüz gibi, maalesef alenî istemekle, sanki icbar ederek, ikrahla olan tatbikatları görerek üzülüyor ve rencide oluyoruz. Siz Muhterem Ağabeylerimizin de asla tasvib etmediği hallerin yine sizlerin gözleri önünde cereyan ederek sizleri de üzmesini istemiyoruz.
Selâm, muhabbet ve dualarımızın kabulü ricasiyle arz-ı hürmet ederim.  Pür kusurlu, Zevallî bir kardeşiniz.  
 

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Gençlikte Yapılan İbadetler

Sual: Gençlikte yapılan ibadetler, fazilet bakımından ihtiyarlıkta yapılandan farklı mıdır?

Cevap:

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda gençlerin yaptıkları az bir amele, pek çok sevap verilir.”

İhtiyarlıkta dünya şevkleri azalıp güç, kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitleri kalmadığı zamanda, gençlikte yapılan pişmanlıkta, ah etmekte çok faydalıdır. Yalınız ihtiyarların yaptıkları ibadet, gençlerin ibadetinin binde birine ulaşamaz.

Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da tövbe demektir ve yine büyük nimettir. Ne yazık ki çok kimseye o pişmanlık nasip olmaz

Mert olan, tevbe vaktinin kıymetini bilip elden kaçırmamak lazım. Çünkü ihtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, halsizlikten ötürü zamanında tövbe yapılamayabilir. Bugün, güç, kuvvet elde iken, hangi özürle, hangi sebeple tevbe gibi kıymetli işler yarına bırakılabilir?

Peygamber efendimiz, “Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyan etti.” buyurdu. Gençlik zamanında üç din düşmanı olan nefs, şeytan ve kötü insanlar insanı aldatmaya uğraşmaktadırlar. Bu düşmanlar insanın karşısında varken, az bir ibadet pek kıymetli olur. İhtiyarlıkta yapılan, kat kat çok ibadetleri, gençlikte yapılan ibadetlerin kıymeti kadar olamaz.

Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir.

Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur.

(Hele başka maniler de araya katılırsa, o katılanların isteklerini dinlemeyip, yapılan ibadetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir).

Çünkü, maniler karşısında, ibadet yapma güçlüğü, sıkıntısı, o ibadetlerin, şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler, aşağıda kalır. Bunun için insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünkü insan, maniler arasında ibadet eder. Melekler ise, mani olmadan emre itaat ediyor.

“Gençlik arzuları, Allah’ın düşmanı olan nefsin ve şeytanın sevdiği şeylerdir. Dine uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allah’ın düşmanlarını sevindirip, bütün nimetleri veren, hakiki sahibi gadaba getirmek, akıllı insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimizi nefse, şeytana ve din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan muhafaza buyursun.” [Müj. Mektublar]

Dünya işleri yarına bırakıp, bugün ahiret işleri yapılırsa, güzel olur. Fakat bunun aksini yapmak, çok çirkin olur. Gençlikte insanı, onun üç din düşmanı olan, nefs, şeytan ve kötü arkadaşları onu aldatmaya çalışırlar. Bu düşmanlar karşısında, az bir ibadet pek kıymetli olur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allah katında en sevgili olan, tevbe eden gençlerdir.” [R.Nasıhin]
“Tevbe eden bir gencin cenazesi kabristana getirilince, Allahü teâlâ, “Ey Melekler, bu kabristandan azabı kaldırın! Buraya tevbe eden bir genç getirildi. Onun olduğu yerdekilere azap etmeye haya ederim” buyurur ve bütün kabristandakilerden kırk gün, azap kalkar.” [R. Nasıhin]

Tevbe eden genç

Beni İsrail zamanında bir genç, kötü işler yapar, tevbe eder, tevbesinde durmazdı. Çok günah işlese de, çok tevbe ettiği için, tevfîk-i ilahi imdadına yetişti. Büyük bir günah işledikten sonra o genç pişman oldu. Sahraya çıkıp yüzünü, gözünü topraklara sürerek dedi ki: “Ya ilahi, ne kadar tevbe ettiysem tevbemi bozdum. Beni günahtan korumazsan yine tevbemi bozar, ebedi felakete düçar olurum. O zaman halim nice olur?”
Ona Allahtan gelen, şöyle bir ses duydu:
“Ey kulum, sen günahından vazgeçtiğin için, sana rahmetle muamele ediyorum. Tevbeni kabul edip, kötü amellerini lütuf ve keremimle affettim.” [R. Nasıhin]

Allahü teâlâ, çok merhametli olup, kullarına çok acıdığı için, bir günde ibadete, yalnız beş vakit ayırmış, birkaç şeyi haram edip, çok şeyi mubah kılmış, izin vermiştir. O halde, gençlik zamanında, sıhhatin, gücün kuvvetin, malın ve rahatlığın seninle bir arada iken, bu zamanı değerlendirmek gerekir. Sonsuz saadete kavuşturacak sebeplere yapışmalı, iyi işler yapmalı, bugünün işini yarına bırakmamalıdır. Ömrün en iyi zamanı olan gençlik günlerinde, işlerin en iyisi senin Sahibin, Yaratanın emirlerini yapmak, Ona ibadet etmek, İslamiyet’in yasak ettiği haramlardan sakınmak çok mühimdir. Günde bir saat tutmayan bir zamanı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak, sayılamayacak kadar çok olan, mubahları bırakıp da, haram ve şüpheli olana uzanmak ne kadar kötüdür. (M.Rabbani) Mektubatı Rabbani demek.

Sual: Gençlikteki ibadetle ihtiyarlıktaki ibadet arasında fark var mıdır? 

Cevap:

Evet çok fark vardır. Gençlikte ibadet daha kıymetlidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Gençlikte, şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, İslamiyet’in bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok üstün ve kıymetli olur.”(3/35)

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
“Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, herkesin gençliği geçiyor, ömür azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor. En şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı [Allahü teâlâyı tanımayı], hayâl olan ömrün sonuna bırakanlara yazıklar olsun. En şerefli olan zamanları, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf etmemeliyiz. Peygamber efendimiz, “Yarın yaparım diyenler, aldandı” buyurdu.” (1/65)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
“Allahü teâlâ, ibadet eden genci, meleklerine gösterip, ”Bakın bu genç, benim için şehvetini bırakıyor. O benim nazarımda kıymetli bir melek gibidir” buyurur.” [Deylemi]

“Bir genç, ilim ve ibadet içerisinde yetişir, olgunlaşırsa, Allahü teâlâ, Kıyamet günü ona yetmiş iki sıddık sevabı kadar sevap verir.” [Taberani]

“Cömert ve güzel ahlaklı bir genç, Allah katında kendisini ibadete vermiş cimri ve kötü huylu bir ihtiyardan daha üstündür.” [Deylemi]

“Allahü teâlâ, Kıyamette, şu yedi kişiyi, hiçbir gölgenin bulunmadığı günde, Arşın altında gölgelendirir. Yani onu kendi himayesine alır:
1- Adaletli hükümdar,
2- Rabbine ibadet ederek yetişen genç,
3- Gönlü [namaz için, ibadet için] mescitlere bağlı olan,
4- Allah için birbirini seven, o sevgi ile bir araya gelip, o sevgiyle birbirinden ayrılan iki kişi,
5- Güzel ve mevki sahibi bir kadın davet edince: Ben Allah’tan korkarım diye red eden erkek,
6- Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar sadakayı gizli veren,
7- Tenhada Allah’ı zikredip de gözleri yaşla dolan, kimselerdir bunlar.” [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai]

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil!
1- İhtiyarlıktan önce gençliğin,
2- Hastalıktan önce sağlığın,
3- Meşguliyetten önce boş vaktin,
4- Fakirlikten önce zenginliğin,
5- Ölümden önce hayatın kıymetini bil!” [Ebu Nuaym, Hakim]

Sual: İmam-ı Rabbânî hazretleri, gençlikte yapılan ibadetlerin önemini anlatırken, “Gençliğin kıymetini bilip, elden kaçırmamalı. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, faydalı iş yapılamaz” buyuruyor. Buradan anlaşılıyor ki: İbadetleri gençlikte yapmayıp, ihtiyarlığa bırakmak caiz olur mu?  
Cevap
Kesinlikle caiz olmaz. Burada bildirilen şudur:
“Gençlikte, nefsin arzuları, insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte, şehvetin kapladığı, kanın kaynadığı anlarda, dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur” buyuruluyor. Gençliği fırsat bilmeli, yapılacak iyi işleri yarına bırakmamalı deniyor. Yoksa farzı geciktirip de, “İhtiyarlayınca kaza edersin” denmiyor. İbadetler vaktinde yapılır. Zaruretsiz kazaya bırakmak haram olur. Geciktirdikçe günahlar katlanır. Farz namazı, özürsüz vaktinden sonra kılmak büyük günahtır. Bu günah, yalnız kaza edince affolmaz. Kaza ettikten sonra, ayrıca tevbe veya haccetmek de gerekir. Kaza edince yalnız namazı kılmamak günahı affolur. Kaza kılmadan tevbe edilince terk günahı affolmadığı gibi, tehir günahı da affolmaz, çünkü tevbenin kabul olması için günahı terk etmek şarttır. (Dürr-ül-muhtar)

Her ibadeti zamanında yapmalı, yarına bırakmamalı. (Helekel-müsevvifun) hadis-i şerifi, “Tevbeyi ve iyi işleri sonraya bırakanlar helak oldu” demektir. (Mektubat-ı Rabbanî 1/133)

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

İmansızlıkla Ateizm Tüm Dünyada Azaldı

Bugün Kur’an’dan ve hadisi şeriflerden hariç, o dedi bu dedi, onun kitabından, bunun kitabından almakla olmuyor. Yani nakillerin geçerliliğinin hükmü kalmadı. Bugün ispat konuşuyor. Eğer konuştuğunu ispat edebiliyorsan kazanırsın yok ispat edemezsen davanı kaybedersin. Düşünün Türkiye’mizde sadece üç ay tahsil gören Bediüzzaman Hazretlerini Allah bu millete göndermiş. İman hakikatlerini yazıp neşretmeye başlamış. Tek Partililerin fikrine ters geldiği için bu zatı hapsediyorlar. 28 sene hapiste tutuyorlar o mübarek Halkın imanını takviye etmek için hapishanede memurlara görünmeden 130 parça Risale-i Nur eserlerini hapishanede yazmış. Bu zatı öldürmek için 23 defa zehirlemişler. Fakat Allah öldürmemiş. Bir Profesörün ifadesi: Diyor; “Araştırdık Türkiye’de on milyon kişi bu kitapları okuyormuş. Bu eserler dünyanın 60 diline tercüme edildi. Bu eserler ateizmi yalınız Türkiye’de değil, inkârcılık putunu bütün dünyada kırıp paramparça etti. Allah’ımıza ne kadar şükretsek azdır. Şimdi bu eserleri devlet bastı satıyor…”

Bizim baldız Almanya’dan bize misafir geldi. O diyor “şimdi eskisi gibi inkârcılık Avrupa’da yok. Her ne kadar dinlerinin icaplarını çoğu yapmıyor, ama Allah’ı inkâr olsa da, onlar çok azınlıkta.” Dönelim bizimkilere; Yukarıda bahsettiğim gibi Risale-i Nur hakikatleri ortaya çıkınca fakülte bitirmişler şöyle dursun, Türkiye’mizde Risale-i Nur eserlerine pek çok Profesör talebe olmuştur. Eskiden Türkiye’de Üniversite mezununu namaz kılsın göremezdin. Namaz kılan köylüler çobanlar. Kısacası tahsil görmeyenler idi.

Bugün Allah’ı inkâr edenler düşünmeden yaşıyorlar. Ahiret hayatı olsa da çok uzak diyorlar, Kendilerini dünya zevklerine bağladıkları için ahiret hayatı “ya yoksa” deyip, dünya lezzetlerine devam ediyorlar. Müslümanlara Allah namaz, oruç, hac, zekât gibi bazı ibadetler de emrettiği için onlar o vazifeleri yapmaya alışmadıkları için, Allah’ın varlığına inansalar da, ibadetler onlara ağır geldiğinden ibadete yaklaşmıyorlar.

Halbuki kâinatta neye baksan onu yoktan var eden Allah’ı gösteriyor. Etten kemikten bütün yaratıkları spermden yaratmış. Kimin aklı alır ki, spermde göz kulak ve o canlıya lazım olan bütün duygular bulunsun. Fakat Allah kudretini göstermek için çok basit şeylerden mükemmel varlıklar yaratıyor. Bütün varlıklara iki göz iki kulak, nefes almak için bir burun yaratıyor. Ağaçları bitkileri çekirdekten tohumdan yaratıyor. Minicik incir tohumundan koskoca incir ağacı yaratıyor. Bütün ağaçların bitkilerin yapraklarında öyle semetrikiyet koymuş ki herkesi hayrette bırakıyor. Karpuzu kış meyvesi yaratmamış, çünkü suyla dolu 15- 20 kilo karpuza kışta ihtiyaç yok. İnsanların yazda suya ihtiyaçları var olduğundan karpuzu yaz meyvesi yaratmış. Kışta C vitaminine insanın vücudunun ihtiyacı olduğu için. Allah  kış meyvesi Limon, Portakal, Mandalinave Greyfurtu kış meyvesi yaratmış.  Her meyveye ayrı bir lezzet ve farklı bir koku koymuş. Gül çiçeğine öyle bir koku koymuş ki lezzetinden doyamıyorsun. Karanfil çiçeğine hakeza.

Peygamberimiz Aleyhissalatü vesselam buyuruyor: “Kim kendini tanırsa o Rabbini de tanır” Aynada kendini görmekle insan kendini tanıması başkadır. Aşağıda göreceğimiz gibi insanın harika bir mucize olduğunu öğrenmek bambaşkadır. Ön yargısız yaşayan, vücudunda ki incelikleri gören akıllı insan için, bu hakikatleri öğrenmekle, tabiatçılık fikrinden tevellüd eden bütün şüpheleri kendinden def eder. Ve ondan sonra Allah’ın emirlerine uyma kararını vererek, namazını asla terk etmemeye gayret eder.

İnsan vücudundan sadece biraz örnek alacağız;

60 trilyon civarında hücre 96 km. kan damarları,

Günde 100.000 kere atarak 9.000 kan pompalayan insanın kalbi, dakikada 5-6 litre kan pompalar

Dakikada 100.000 mesaj alıp gönderen bir beyin 75 km. uzunlukta sinirler

Her gün 11.000 litre hava alan ciğerler

Her 5 dakikada bir, tüm vücudun kanını temizleyen iki böbrek

7 metre ince bağırsak

2 metre kalın bağırsak

230 adet kemik

50.000 farklı kokuyu tanıyan bir burun

10.000 farklı lezzetleri tadabilen bir dil

Yüzlerce farklı frekansta ki sesleri duyan bir kulak

570 Megapixel kalitede görebilen iki göz

İnsanın beyni bir anda 48 çeşit iş yapabilen bir organ. İnsanın beynine Allah 160 milyar hücre koymuş ve vücutta olan diğer hücreler onlardan emir alıyorlar. Onlardan bazısı, vücuttaki hücrelerin on bin tanesine, bazısı da iki bin tanesine beyinden emir geliyor.  Bu şekilde vücuda maddi ve manevi emirleri Allah beyin vasıtasıyla vücuda emrediyor. 1 mm’de 200 hücre var bunu mm’lerin enindeki 200 hücre ile çarparsak mm²’de 40.000 hücre eder. 1 mm³ ‘de kaç tane var olduğunu anlamak için ise 200 ile çarparsak 8.000.000 hücre olduğunu görürüz.

Abdülkadir Haktanır

İnsanı tabiat mı Allah mı yarattı?

Teknik ilerlediği bir zamanda yaşıyoruz. Her dalda çok ilim adamı fikir beyan ediyor. İnsanın yaradılışı ile ilgili profesörün biri şöyle diyor: Baba olan beyefendi attığı sperm ile 225.000.000 hücre atar. Hanımda ise tek bir hücre var. Hanımın hücresi, kendine tam denk olanı bulması için 7-8 saat uğraştıktan sonra buluşmuş olurlar. Bu hücreler birleşince hemen hücreler çoğalmaya başlar. O kadar çoğalırlar ki: 80 ile 100 trilyona kadar çıkarlar. Sonra annenin haberi olmadan ceninin azaları oluşmaya başlar. Hiç annenin haberi olmadan annenin karnı içerisinde cenine gözler olur, kulaklar olur, burnu olur, kalbi olur, böbrekleri olur, çok hassas olan akciğeri olur, karaciğeri olur, elleri olur, ellerinde parmakları olur, her parmağına üçer adet menteşe takılmış olur, kolları ikişer tane olur, kollarını kullanabilmek için omuzlarında ve dirseklerinde menteşe olur, her insanın ki gibi ona iki bacak verilir, kalça ve bacakları yol kat edebilmek için uzun olur. Annenin karnında ki ceninin azaları olurken annenin haberi hiç yoktu değil mi?

Bulların kendi kendine olmalarının imkânı var mı? Çocuklar değil; yüzmesini bilmeyen büyükler de denize girmezler. Bu cenincik 9 ay su içinde ölmeden anne karnında yaşayabiliyor. Saydığım bunlar tabiatçıların dediği gibi kendi kendine olmaz! Bu işleri yalnız uzaktan kumandalı Allah yapar.

Bakın vücudumuzda bir saniyede vücudumuzda neler oluyor. Beyin dışarıdan ve vücudun içinden gelen 750 milyon uyarıyla ilgilenir. Retina, beyne saniyede 10 milyon “bit”bilgi gönderir. Her hücrenin bölünmesi sırasında 3 milyon harften oluşan 1 milyon sayfalık bir kütüphane olan DNA kopyalanır. Kalp 100 mililitre kan pompalar ve vücudumuzdaki kan 200 metre yol kat eder. Vücudumuzda saniyede 50 milyon hücre ölür ve 50 milyon hücre oluşur.

Kendini kendine malik zanneden insan! 1 saniye içerisinde vücudunda olup bitenden haberin var mı? Senin kudretin, ilmin, iraden bu işlere gücün yeter mi! Sen kendine malik değilken bu işlere malik olan Allah olduğunu niye inanmıyorsun da”tesadüfen” oldum diyorsun? Bu düşüncenle çok aldanıyorsun!…

Ortalama 10 cm büyüklüğünde olan bir böbrekte 1.200.000 süzgeç ve süzgeçleri birleştirenler var. Süzgeçleri birleştiren 34 km uzunluğunda kalın süzgeçler bulunmaktadır. Küçücük olmasına rağmen günde “4 araba benzin deposu” kadar, yani 200 litre kanı süzüyor. Kanda bulduğu 3000 farklı kimyasalı test ediyor ve faydalılarını bırakıp, zararlı olanları da süzerek idrar yoluyla vücuttan atıyor.. Tüm bu özellikleriyle insan böbreği, asla taklit edilmesi mümkün olmayan yaratılış harikası bir makinedir. Ağzımıza bir dil koymuş ki sayısız tatları fark ediyor.

Bir de yıpranmamaları için ağzımıza Allah tek parça kemikten bir diş koymamış, 32 tane diş koymuş. Allah temizliğe riayet etmediğimizi bilmiş, dişlerimizi temizlemediğimiz için dişlerden tek diş çürüyünce onu çıkarıp atıyoruz, komple çıkarıp atmıyoruz. Bu sebepten Allah ağzımıza 32 diş koymuş bir tanesi çürüdü mü onu çıkarıp atar ötekilerle yeriz bizleri hiç noksansız mükemmel bir varlık insan yaratmış. Yani bizleri böylesine muazzam yaratan Allah’ımıza çok şükretmeliyiz.

Ey insanlar! Biliniz ki, insanların ağzından çıkan dinsizlik alameti bazı dehşetli kelimeler var. Müslümanlar bilmeyerek o kelimeleri kullanıyorlar. Mühim olanların üç tanesini bildireceğim:

Birincisi: Bunu sebepler icat etti.
İkincisi: Kendi kendine oldu.
Üçüncüsü: Tabiatın isteği ile oluyor, tabiat icad ediyor.

Şimdi hakikate bakacağız: Madem ki Kâinatta varlıklar var. Bunlar inkâr edilmezler. Ve bütün varlıklar basit, cahilin yaptığı değil. Kâinatta bütün varlıklar sanatlı ve hikmetli eserlerdir. Yani Onların tamamını usta olan biri yapmış, vücuda getirmiş ve yapılanlar çok eskiden yapılmamışlar. Yeniden oluyorlar. Meydana geliyorlar. Madem bu eserler böyledirler. Ey imansız Tabiat perest! Bir hayvanı ele alalım bunun meydana gelmesi için ya diyeceksin ki sebepler toplanıp onu yaptılar veya diyeceksin o kendi kendine olmuştur veyahut diyeceksin tabiat onun olmasını istedi o da oldu. Yani tabiatın tesiriyle oldu veyahut bir Kadîr-i Zülcelal’in kudretiyle Allahın isteği ile oldu diyeceksin.

Her şeyin varlığı bu dört yoldan biriyle olur. Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, Yukarıda saydığım o üç yol ile olması imkansızdır. Atomlar toplanıp haydi bunu yapalım demezler. Kendi kendine de hiç bir şey olamaz. Akılsız, gözsüz, sağır tabiatta kâinatta görünen şeylerin hiç birini yapamaz.

Şimdi yukarıda ilk önce zikrettiğimiz o eşyanın o şekilde olmaları için bir misal ile bakalım. Farz edelim bir eczanede canlı şeyleri yapan kavanozlar da o maddeler var imiş. Ama bir kavanozdan 100 gram bir kavanozdan 45 gram bir kavanozdan 21 gram bir kavanozdan 17 gram başka bir kavanozdan 12 gram alınmak lazım imiş ki istediğimiz o canlı meydana gelsin. Ama o kavanozlardan hiç kimse almadan rüzgar esiyor her kavanozdan lazım olan miktarda düşüyormuş. Bunu akıl kabul eder mi? İşte insanın vücudunda mevcut elementlerden bir kaç tanesini aşağıda sergileyeceğim. İlim adamları diyorlar: İnsanın vücudunda Yalınız RNA moleküllerin yaptıklarını yazabilsek 1000 adet kitap 1000 er sahife meydana gelir. İşte altta sadece bir kaç tane elementti yazdım. Bunu da size bildireyim ki bu yazılar ilim adamların dedikleridir.

1. Oksijen (%65)
2. Karbon (%18)
3. Hidrojen (%10)
4. Azot (%3)
5. Kalsiyum (%1.5)
6. Fosfor (%1.0)
7. Potasyum (%o.35)
8. Sülfür (%0.25)
9. Sodyum (%0.15)
10. Magnezyum (%0.05)
11. Bakır, çinko, selenyum, molibden, flor, klor, iyot, manganez, kobalt, demir (%0.70)
12. Lityum, stronsiyum, alüminyum, silisyum, kurşun, vanadat, arsenik, brom (eser miktarda) Bir insan bütün bunları inceledikten sonra, ancak insanlıktan çıktıktan sonra tabiat yaptı veya kendi kendine oldu diyebilir!…

Abdülkadir Haktanır

Ayasofya

Resûl-ül Melâhim’den
muhteşem bir beşaret
Fethi asırlar önce
müjdeleyen işaret..

Eslâf-ı muazzez’in
bir pırlanta mirâsı
Yüce mâbet
Fatih’in ülkeme hatırâsı..

Ayasofya’da vekâr
ulviyyet ve ihtişam
İ’tina tâzim sunmuş
O’na ecdâd-ı izâm..

Bu kahraman milletin
şerefine bir medâr
Rabbi’min (CC) lûtfu ile
kalacaktır payidâr..

Cihâd-ı muazzâm’ın
bî-hemta bir nişânı
Yüzyıllara yayılmış
şerefi kutlu şân’ı..

Ecdâd kılınçlarının
antika yadigâr’ı
Bize kalan asârın
en gözde bergüzâr’ı..

Cevâhir sandukçası
çok hikmetli sırların
Ayasofya şâhidi
satvetli asırların

Fatih’in vasiyyetle
vakfettiği bir eser
Ruhâni hatırâtla
müzeyyendir serteser

Rabbimiz’e arz edip
o muhlis niyâzını
Fatih burada kıldı
ilk Cuma namâzını

Ayasofya yıllardır
bir harsın tasavvûru
Sinesinden nebeân
füyûzat ihsan nûru…

Ayasofya irfânı
sultanlar minhâcı’dır
Cihan sultanlarının
bâhusus baş tâc’ı dır

Ayasofya da başlar
cülûs törenlerine
Hürmet ve tâzimi var
devrin erenlerine..

Ayasofya bir sevdâ
fütûhatın alem’i
Doksan yıldır hasrettir
cümle İslam Âlem’i..

Beş asır ecdâdımın
kıyam durmuş safları
Bülbül sesli hâfızlar
okumuş mushâfları

Bir mâkus devir gelmiş
Ayasofya kapanmış
Yüce mâbete hasret
milletin bağrı yanmış..

Yıllardır Ayasofya
kanayan bir yaradır
Zihin haritamızda
can yakan hatırâdır

Hüzün ve gam kaplamış
Milletin sabâh’ını
Hazin bir sadâ sarmış
hasret dolu âh’ını..

Yâd el gibi yurdunda
yıllarca garip kaldın
Sana hasret ihvânın
gönlüne hüzün saldın..

Ayasofya yıllarca
ne büyük zulme mâruz
Nurâni mefâhile
ne şedit bir taarrûz

Müzeyyen kadîm asar
gadirle perişândı
On beş asırlık yapı
tehâcüme dayandı..

Ayasofya ülkemde
bir vuslat rüyâsıydı
Çilekeş mü’minlerin
umûdu hülyâsıydı..

Uzletle geçip gitti
nice bayram ramazan
Gizlendi göz yaşları
akıp giderken zaman

Gaddarca tahrif oldu
o eşsiz ser-levhâlar
Yankılandı kubbende
iniltiler sayhâlar..

Mukaddes emanetler
elindedir nâdân’ın
Nâ- ehiller’e geçmiş
rahneli han-u mân’ın

Ulu Mâbed biz gibi
sen de gizli ağladın
Kahretti gönülleri
hem tâlih-i nâ-şâd’ın..

İbadet ve taat’e
uzun hazin bir ara
Bir Yiğit gelir bir gün?
yaralarımı sara..

Milletim hep bekledi
mâbedine vuslatı
Elbette gerçekleşir
ahbâbın ihtilâtı..

Çekse de yıllar boyu
acılarla mihneti
Korudu yüce millet
vâkur bir metâneti..

Kalplerde şetaretle
*yaşarız inşirâhı *
*Açılır yüce mâbet *
*kutlu Cuma sabâhı.. *

Ulu Mâbed! yakındır
kavuşmak istiklâle
Yakındır dönüşümüz
eski satvetli hâle

Tekbir tehlil sesleri
kubbeden verir sadâ
O zahid gönüllerden
Arşa yükselir nidâ

Ezan sesiyle çınlar
o zarif minareler
Şifâ iltiyam bulur
sinemizde yâreler

Yine kandiller yanar
nurlu şerefelerde
Dua eder mü’minler
o kutlu seherlerde

Eriştik kutlu güne
*Ayasofya artık Hür *
*Tarihe Milletimin *
nakşettiği mühürdür

*Gün mübarek Cuma *
*gün aylardan da Zilkade *
*Feth-i Mübin’i gördük *
doldu o uzun vâde

Yeni bir Fâtih geldi
açıldı ana kapı
Mehâbetle ses verdi
o kadim Yüce Yapı..

Şaşırdı bütün cihan
hayretlerle fethine
Kâfi değil kelimât
Fâtih’lerin methine..

*Durmasın bu fetihler *
*devam edip sürmeli *
*Bir devr-i saadet’i *
bütün ümmet görmeli

*Şanlı Mescid-i Aksa *
*çok mahzun son bir asır *
*Şimdi fethe muntazır *
ecdâdın mirasıdır

Bu fetih bir işaret
Feth-i Beyt-ül Makdis’e
O Yüce Beyt’in fethi
en muazzam hadise

Belde-i Tayyibe’de
dindi o büyük hasret
Ayasofya fethiyle
filizlendi meserret

Yeni bir fethi görmek
oldu bize müyesser
İstimrâr dâim olsun
meftûh olsun bu ESER

*Ey Rabbimiz bizleri *
yolunda hâdî eyle
*Bu Mabed’de taâti *
lûtfet temâdi eyle…..

Paylaşan: Abdulkadir Haktanır