Etiket arşivi: abdullah yeğin

Ağabeylerin şüpheli ölümü!

FETOTerör örgütü FETÖ’nün İslamiyet’i kullanarak Türkiye’de taban kazanmaya çalıştığı ve bunun önünde engel gördüğü diğer dini cemaatler ile birlikte Said Nursi’nin yaşayan 6 vekilini ölümle tehdit ettiği, ardından beş din aliminin şüpheli kalp krizleriyle öldüğü ortaya çıktı.

Star’ın haberine göre; FETÖ’cülerin “Hayatlarıyla öderler” şeklindeki ölüm tehditlerine bizzat tanıklık ettiğini belirten AK Parti Isparta Milletvekili Sait Yüce, “Fetullah Gülen, kafasındaki menfur hedefe ulaşmak için Bediüzzaman Hazretleri’ni ve talebelerini engel gördü” dedi.

ÖLÜM MAKİNESİ

Yücel, terörist başı Fetullah Gülen’in başarısız darbe girişimi sonrasında yaptığı açıklamada, “Beyin kanaması balyoz gibi inebilir alır götürür” sözleriyle, FETÖ ile mücadele edenleri ölümle tehdit ettiğine dikkat çekti. AK Parti Milletvekili Sait Yüce, “Örgüt, Türkiye’de genişlemelerine engel gördükleri siyasetçi, gazeteci veya dini cemaatlere karşı, içlerine soktukları adamların sebep oldukları ihtilaflar ve hadiselerle gözü dönmüş bir ölüm makinesi olduklarını gösterdi” diye konuştu. Teröristbaşı Fetullah Gülen’in başta Kur’an-ı Kerim ve İslamiyet’i istismar etmeye çalıştığının altını çizen Sait Yüce, FETÖ’nün Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur’unu tahrip ederek yayınlamaya çalışması ve 17-25 Aralık sonrasında kendilerine tepki gösteren din alimlerine ölümle tehdit etmesine ve ardından beş alimin şüpheli ölümüne dikkat çekti.

SADECE BİRİ KALDI

FETÖ tarafından Said Nursi’nin beş talebesinin öldürüldüğüne ilişkin şüphesini anlatan Yüce, şunları söyledi: “Talebeleri, Gülen hareketinin yanlışlıklarını ve Nurculuk hareketiyle ilgisi olamayacak sapkın yönelimlerinden bahsetmeye başlamış, 17-25 Aralık sonrasında da bu girişimin yanlışlığını ortak bir açıklamayla kınamışlardı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ”manevi evladım, varis ve vekilim’ dediği Mustafa Sungur, FETÖ’nün ve mensuplarının İslamiyet’e zarar veren uygulamalarından vazgeçmelerini istemiş, ‘Elleri ayakları kırılsın’ diye beddua etmişti. Nursi’nin o gün hayatta olan talebeleri Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Abdülkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı, Hüsnü Bayram, Salih Özcan, 17-25 Aralık’tan yedi gün sonra gazete ilanları ve açıklamayla FETÖ’yü açık bir şekilde kınadı. O açıklamadan sonra, Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşayan altı talebesinden merhum Mustafa Sungur, Abdülkadir Badıllı, Sait Özdemir, Abdullah Yeğin ve Salih Özcan, gelen tehditlere rağmen örgüt sempatizanı aile fertleri tarafından tedavi için götürüldükleri FETÖ’ye ait hastanelerde ya da başka sağlık kuruluşlarındaki Paralel Yapı’ya mensup doktorların kontrolü altındayken şüpheli şekilde kalp krizinden öldüler.” AK Parti Isparta Milletvekili Yüce, FETÖ’nün altı din alimini ölümle tehdit etmesine ve örgüt hastanelerinde şüpheli ölümlerine bizzat tanık olduğunu anlattı:

HAYATLARIYLA ÖDERLER

“Mehmet Fırıncı’ya ABD’den kimliği belirsiz telefonlarla “Biz karşımıza çıkanları yok ederiz. Konuşmalarınıza dikkat edin” tehditleri geldi. Bizzat şahit oldum. Şu an yurtdışında olan FETÖ’nün üst düzey adamlarından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Harun Tokat’a, Gülen’e ulaştırması üzerine merhum Sungur’un mektubunu götürdüm. Risaleleri tahrip etmemelerini istedik. Harun Tokat, tam kapıdan çıkarken bana ‘Latif Erdoğan ve Kemalettin Özdemir’e de söyle fazla konuşmasınlar, hayatlarıyla öderler’ dedi, dondum kaldım.”

Yeni Şafak

İttihad-ı İslam Üstadımız Said Nursi’nin Gayesiydi

İttihad-ı İslam Üstadımız Said Nursi’nin Gayesiydi

Aziz Kardeşlerimiz! bu gelen leyle-i miracın hakkımızda ve alem-i islam hakkında hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyor, islam coğrafyasında yaşanan sıkıntıların izalesi ve rahmete dönmesini Bar-ı Gah-ı Kibriyadan ümid ediyoruz. 
Bu vesile ile ittihad-ı islam-ki Necib Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin bir gayesidir -zahiren vücuda geliyor olması, bu babta müjdeci kararlara imzalar atılması ve o ittihadın zahiri manasını ifade eden İslam İşbirliği Teşkilatının madden daha kamil manada teessüsü hepimizi sevindirmiştir.

Bu mana için gayret gösteren başta sayın Reisi Cumhurumuz ve Hükümet erkanımızı tebrik ve takdir ediyor, ittihad-ı İslama dair Bediüzaman Hazretlerinin mühim derslerinden ve lahiklarından bir kısmını nazar-ı dikkatinize arzediyoruz. 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Talebe ve Hizmetkarları
Hüsnü Bayramoğlu, Abdullah Yeğin 
Aziz, sıddık kardeşlerim, Leyle-i Mi’rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket-i maneviye sırrıyla, inşaallah herbiriniz kırkbin dil ile tesbih eden bazı melekler gibi, kırkbin lisan ile bu kıymetdar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz ve hakkımızda gelen fırtınada binden bir zarar olmamasına mukabil, bu gecedeki ibadet ile şükredersiniz. Hem sizin tam ihtiyatınızı tebrik ile beraber, hakkımızda inayet-i Rabbaniye pek zahir bir surette tecelli ettiğini tebşir ederiz.

Üstadımız Bediüzzaman Hz. bu yaşadığımız musibetlerin tahlili sadedinde bizlere şöyle ders veriyor ve bu musibetlerin netaicini ifade edip nazarımızı uhuvvet-i islamiyete ve ittihad-ı islam’a celbediyor; 

“-Musibet şerr-i mahz olmadığı için, bazan saadette felaket olduğu gibi, felaketten dahi saadet çıkar. Eskiden beri i’la-yı kelimetullah ve beka-yı istiklaliyet-i İslam için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile, kendini yek-vücud olan alem-i İslama fedaya vazifedar ve hilafete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslamiyenin felaketi, alem-i İslamın saadet-i müstakbelesiyle telafi edilecektir.
Zira şu musibet, maye-i hayatımız ve ab-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslamiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulade ta’cil etti. Biz incinir iken, alem-i İslam ağlıyor. Avrupa ziyade incitse, bağıracaktır. Şayet ölsek, yirmi öleceğiz, üçyüz dirileceğiz. Harikalar asrındayız. İki-üç sene mevtten sonra meydanda dirilenler var. Biz bu mağlubiyetle bir saadet-i acile-i (عَاجِلَهءِ )
muvakkata kaybettik; fakat bir saadet-i acile-i (اٰجِلَهءِ ) müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz’i ve mütehavvil ve mahdud olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır.”
” Şark husumeti, İslam inkişafını boğuyor idi; zail oldu ve olmalı. Garb husumeti, İslam’ın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebebdir, baki kalmalı.
   Birden o meclisten tasdik emareleri tezahür etti.
   Dediler:
   -Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır!..”
İslamiyetin ali siyaseti ve içtimai maslahatı bitamamiha müslüman devletlerin siyasetlerinin tevhidine ve mesailerinin teavün ile teşrikine medar olduğu ve bu ihmal edildiğinde neticesinin vahim olacağını ders veren Üstadımız bizleri şöyle ikaz ediyor ve diyor; 
“Haccın bahusus tearüfle tevhid-i efkarı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i aliye-i İslamiye ve maslahat-ı vasia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslamı, İslam aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.
  • İşte Hind, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.
  • İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs biçare valideleri olduğunu “ba’de harab-il Basra” anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.
  • İşte Arab, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.
  • İşte Afrika, biraderini tanımıyarak öldürdü, şimdi vaveyla ediyor.
  • İşte alem-i İslam, bayraktar oğlunu gafletle bilmiyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip ah-u fizar ediyor.
Milyonlarla ehl-i İslam, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi.Fa’tebiru
“… imanın mahiyetindeki harikulade şehamet, izzet-i İslamiyenin tabiatındaki alempesend şecaat, uhuvvet-i İslamiyenin intibahıyla her vakit mu’cizeleri gösterebilir.
  • Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
  • Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i alem.”
Hutbe-i Şamiye’de; 
“Hürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua, hakiki milliyetimizin hakimiyetini gösterdi. Hakiki milliyetimizin esası, ruhu ise İslamiyet’tir. Ve hilafet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslamiyet milliyetinin sadefi ve kal’ası hükmünde Arab ve Türk hakiki iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar.
İşte bu kudsi milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslam bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi İslam taifeleri de, birbirine uhuvvet-i İslamiye ile mürtebit ve alakadar olur. Birbirine manen, lüzum olsa maddeten yardım eder. Güya bütün İslam taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır. Nasılki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı olan başka aşiretin nazarında müttehem olur. Güya herbir ferd o cinayeti işlemiş gibi, o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar eder.
İşte bu mezkur hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan kırk-elli sene sonra seyyie, fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslamiyenin hukuklarına tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok misalleri görülecek.” buyuruyor.
Emirdağ Lahikasında ; 
Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslamiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yeganesi; ittihad-ı İslam cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında İttihad-ı İslam dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanipten ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.
Yine Emirdağ Lahikasında İhvan-ı Müslim ile alakalı mektubu ki Anadoluda Nur talebelerinin sair islam ülkelerinde ittihad-ı islam için çalışan cemaatlerle olan münasebatını izah ediyor; 
“Halep’te İhvan-ı Müslimin azasının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimini ruh u canımızla tebrik edip “Binler Barekallah!” deriz ki, ittihad-ı İslamın Anadolu’da Nurcular -ki eski İttihad-ı Muhammedinin halefleri hükmünde ve Arabistan’da İhvan-ı Müslimin ile beraber hakiki kardeş olan Hizbü’l-Kur’ani ve ittihad-ı İslam Cemiyyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddi alakadar ve bir kısmını Arabiye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnettar eyledi.

Benim bedelime, İhvan-ı Müslimin Cemiyeti namına bana tebrik yazana cevap verirsiniz. O taraftaki Nur şakirdlerine ve Nur eczalarına himayetkarane alakadar olsunlar. “

” Rehber Risalesindeki Leyle-i Kadir mes’elesi; şimdi hem Amerika, hem Avrupa’da eseri görülüyor. Onun için şimdiki bu hükumetimizin hakiki kuvveti, hakaik-ı Kur’aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla ihtiyat kuvveti olan üçyüz elli milyon uhuvvet-i İslamiye ile ittihad-ı İslam dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hıristiyan devletleri bu ittihad-ı İslama taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için; hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’an’a ve ittihad-ı İslama tarafdar olmağa mecburdurlar.”
“Alem-i İslamın büyük bayramının arefesi olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişafa başlayan ve dörtyüz milyon müslümanı birbirine kardeş ve maddi ve manevi yardımcı yapan İttihad-ı İslamın, yeni teşekkül eden İslami devletlerde tesise başlamasının ve Kur’an-ı Hakim’in kudsi kanunlarının o yeni İslami devletlerin kanun-u esasisi olmasından dolayı büyük bayram-ı İslamiyeyi tebrik ve dinler içinde bütün ahkam ve hakikatlarını akla ve hüccetlere istinad ettiren Kur’an-ı Hakim’in, zuhura gelen küfr-ü mutlakı tek başıyla kırmasına çok emareler görülmesi ve beşer istikbalinin de, bu gelen bayramını tebrik ile beraber, Medresetü’z-Zehra’nın ve bütün Nur Talebelerinin hem dahil hem hariçte, hem Arapça, hem Türkçe Nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz…”
Üstadımız Bağdat Paktı münasebetiyle demokrat hükümetini nasıl suretle tebrik ediyorsa  bugün bizlerde aynen Üstadımız gibi dört değil kırkın üzerinde islam devletiyle olan ittihada vesile olan sayın Cumhurbaşkanımızı ve Hükümetimizi tebrik ve takdir ediyoruz; 
“Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkarane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah dörtyüz milyon İslam’ın sulh-u umumisine ve selamet-i ammenin teminine kat’i bir mukaddime olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım…

Türk gibi Arablarda da Arabcılık ve Arab milliyeti İslamiyetle mezcolmuş ve olmak lazımdır. Hakiki milliyetleri İslamiyettir. O kafidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azimdir.

Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymetdar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def’edecek ve dört-beş milyon ırkçıların yerine, dörtyüz milyon kardeş Müslümanları ve sekizyüz milyon sulh ve müsaleme-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hristiyan ve sair dinler sahiblerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına, ruhuma kanaat geldiğinden size beyan ediyorum…”

Menfi milliyetçilik ise hakikaten bu ittihad-ı islam önünde bir set teşkil ediyor işte bu hastalığa Bediüzzaman 26. Mektup’ta eczane-i Kur’aniye’den şu edviyeler ile deva arzediyor; 

 ” Hey’et-i içtimaiye-i İslamiye, büyük bir ordudur, kabail ve tavaife inkısam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Halıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, Kıbleleri bir, Kitapları bir, Vatanları bir, bir, bir, bir… binler kadar bir, bir…

İşte bu kadar bir birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkısam, şu ayetin ilan ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir; tenakür için değil, tahasum için değildir!.. “Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslamiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felakettir ki, tarif edilmez.

Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip, sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip, belki manen onlara yardım edip; menfi unsuriyet fikriyle şark vilayetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adavet besleyip, onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehaliki ile beraber; o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın, cenuptan gelen Kur’an nuru var; İslamiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur.

İşte o dindaşlara adavet ise; dolayısıyla İslamiyete, Kur’an’a dokunur. İslamiyet ve Kur’an’a karşı adavet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adavettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatın temel taşlarını harap etmek; hamiyet değil, hamakattır!..

Rahmet-i İlahiyeden ümid kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir…

 

Hüsnü BAYRAMOĞLU, Abdullah YEĞİN

www.NurNet.Org

Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram Ağabey Lahika Yayınladı

Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram Ağabey

Lahika Yayınladı

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin son talebe ve hizmetkarlarından Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram ağabey gündeme dair özel bir lahika yayınladılar sizlerin bilgisine sunuyoruz. İşte o mektup..

Aziz, sıddık kardeşlerimiz!

Evvelen: Necib Üstadımızın;

“.. bu şühur-u selase çok kıymettardır. Leyle-i Kadrin sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lazım geliyor.

İnşaallah Kur’an’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevi mütefekkirane Kur’an okumak hükmündedir.

Hem ibadet,hem ilim, hem ma’rifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’an manaları, risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız. Zaten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.”

ifade buyurmasıyla bu gelen şuhur-u selasede en ziyade ihtiyacımız ve medar-ı tesellimiz, menba-ı şevkimiz ve nokta-i istinadımız Nurlarla meşguliyetimizi ziyadeleştirmektir ta ki her hadisenin verasında, her meselenin arkasında rahmetin ve inayetin izini, özünü, yüzünü görebilelim.

Evet hem yine Üstadımız şuhur-u selasemizi tebrik manasında bizlere müjdeliyor

“Seksen sene bir manevi ömr-ü baki kazandıran şuhur-u selasenizi ve mübarek kudsi gecelerinizi ve Leyle-i Regaibinizi ve Leyle-i Mi’racınızı ve Leyle-i Beratınızı ve Leyle-i Kadrinizi ruh u canımızla tebrik ve her bir Nurcunun manevi kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz. (Emirdağ-2, s.121)” buyuruyorlar.

Saniyen: Risale-i Nur’un bütün alemde hususan Uzakdoğuda, Avustralya’da, ve şimdi son ziyaret ettiğimiz Güney Amerika’da bilhassa Arjantin, Şili, Bolivya, Kolombiya, Ekvator, Brezilya vesair beldelerde, muhtelif dillere tercüme edilerek neşrini ve Nur medreselerinin tesisini seyahatlerimizde kısmen müşahede etmekten gelen mesruriyetimizi ve memnuniyetimizi müjde eder, oralardaki kardeşlerimizi ve diğer uzak diyarlarda Nurları neşreden kardeşlerimizi tebrik ederiz. Ve hem gittiğimiz her beldede Nurları okuyarak islamiyet şerefiyle şerefyab olup,  hidayet nimetine mazhar olanları müşahede ettik. Cenab-ı Hak onların adedini arttırsın. Ve hepimizi ahir nefesimize kadar istikamet üzre hidayete mazhar etsin.
Bu vesile ile alem-i islamın müteferrik beldelerinde ve hususan Suriye’de ki ehl-i imana ve bazı ülkelerde Nur talebelerine karşı açılan muhakeme ve bilhassa Özbekistan ve Rusya gibi eski komünist ülkelerde yapılan mezalimin son bulması için ve medrese-i yusufiyelerde çile çeken kardeşlerimizin selameti için umum kardeşlerimizden dualarının devamını temenni ve rica ederiz.
Üstadımızın:
İki dehşetli harb-i umuminin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavi ve beşerin tam uyanması cihetiyle kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’an ile bir musalaha veya tabi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’an’a kılınç çekemez. (Emirdağ-2, s.72)
Demesine binaen küfr-ü mutlakın ve metaryalizmin son kalıntılarının da inşaallah yakın bir zamanda bertaraf olacağını ve kardeşlerimizin de selamete çıkacağını ve Nurların da diğer dünya memleketlerinde olduğu gibi oralarda da kemal-i serbestiyetle neşrolacağını kaviyen ümit ederiz.
Hem Alem-i İslam’daki mezalimin de son bulup, bütün hadisat-ı elimanenin inşaallah rahmet-i İlahiye ile son bulması için dua ediyoruz:
“Evet, ben nasıl bu kış içinde baharı temenni ediyorum ve arzu ediyorum fakat irade edemiyorum, getirmeye teşebbüs edemiyorum. Öyle de hal-i alemin salahını temenni ediyorum, dua ediyorum ve ehl-i dünyanın ıslahını arzu ediyorum fakat irade edemiyorum çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teşebbüs edemiyorum çünkü ne vazifemdir ne de iktidarım var.”(Mektubat, s. 69) diyen Üstadımızın da inşaallah buradaki ifadesindeki temenni ve duasına bizler de binler amin diyoruz.
Üstadımızın:
Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var: O da Kur’an’ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye; siyasi, maddi kuvvetler ile susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-i Kur’aniyedir.
Rehber Risalesi’ndeki Leyle-i Kadir meselesi, şimdi hem Amerika hem Avrupa’da eseri görülüyor. Onun için şimdiki bu hükumetimizin hakiki kuvveti, hakaik-i Kur’aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir.

Bununla ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli milyon uhuvvet-i İslamiye ile ittihad-ı İslam dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hristiyan devletleri bu ittihad-ı İslam’a taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için hem Amerika hem Avrupa devletleri Kur’an’a ve ittihad-ı İslam’a taraftar olmaya mecburdurlar.

(Emirdağ-2,s.54)
demesinden anlıyor ve ümit ediyoruz ki:
İnşaallah alem-i İslamı keşmekeşe sevk eden Batılılar –anarşistliğin verdiği zararlarla– bin pişman olarak ittihad-ı İslam’a ve hakikat-ı Kur’aniyeye ister istemez taraftar olacaklar ve nev-i beşer de sulh-u umumiden gelen istirahat-ı ammeye mazhar olacak. Evet
“Bu ahir zaman çok çalkalanıyor, bu fitne-i ahir zaman acib şeyler doğuracağını ihsas ediyor.” (Barla Lahikası s.339)
Risale-i Nur’un neşrindeki fütuhatı hülasaten de olsa bahsetmek çok uzun olacağı için şimdilik ehemmiyetli gördüğümüz; Üstadımızın yirmi büyük mecmua kadar fütuhata medar olacağından bahsettiği ve aynen şöyle denildiği:

Aziz, muhterem kardeşimiz Tahsin Bey! 
Leyle-i Kadrinizi tebrik eder, muvaffakıyetler dileriz. Üstadımız size hususi selam ediyor. Dedi ki:Tahsin’in neşrettiği Tarihçe-i Hayat yirmi büyük mecmua kadar fayda verdi, fütuhat yaptı.

Şimdi bir parça ilişmelerine kat’iyen merak etmesin. Nazar-ı dikkati celbettiği için büyük bir ilanname hükmüne geçti. Şimdiye kadar nasıl ki yirmi senedir yirmi büyük mecmua perde altında intişar etmesiyle çok büyük fütuhata medar oldu. Tarihçe-i Hayat’ın da perde altında intişarı inşaallah aynı neticeyi verecek. (Emirdağ-2 s.235)

Şimdi bu Tarihçe-i Hayat’ın Türkçesinin aynı tercümesi daha evvel Rusça ve Almanca’sının neşri gibi Arapça ve İngilizce’sinin de tercüme ve tashih olup neşredildiğini müjdeliyoruz. Evet bu Tarihçe-i Hayat Üstadımızın “Muhtelif meslek ve meşreplere mensup bulunan muharrirlerin indi mütalaalarına ve ediblerin yersiz mübalağalara kaçan kalemlerine havale edilerek safiyeti bozulmamış…”olarak tanıtılmasına, Risale-i Nur’un ve Üstadımızın sıddıkiyet mesleğinin ve azami ihlas, azami sadakat, azami fedakarlık, iktisat ve istiğna meşrebinin muhafazasına büyük hizmet ettiğini ve edeceğini gittiğimiz belderlerde hususan hariçte müşahede ediyoruz.
Salisen: Dünyanın muhtelif beldelerinde açılan medrese-i nuriyeler ve ehl-i hizmetin fedakarane bu beldelerde sadakat ve kanaat ile azami ihlas, azami takva ve müfritane irtibat ile devam eden gayret ve hamiyetlerini tebrik ediyor bu cümleden olarak Amerika kıtasının en büyük camii şerifi ve islam merkezinin açılmasına muvaffak olan başta Reisi Cumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan’ı, Hükümetimizi ve bilhassa Diyanet Riyasetini tebrik ve takdir ediyor, bu merkezi Hristiyanlığın şevket dairesi olan Amerika kıtasında kalplerin ve ruhların fethinin ve fethedileceğinin müjdecisi ve nişanesi addediyoruz. Rehberde ve Hutbe-i Şamiye’de tadad edilen beşaretler vücuda gelmeye devam ediyor.
Dua eden dua isteyen Bediüzzaman hazretlerinin hizmetkarı
Abdullah Yeğin 
Hüsnü Bayramoğlu
www.NurNet.Org

Abdullah Yeğin Ağabey Oy vermek için İstanbul’a geldi

Bediüzzaman’ın hayattaki son talebelerinden olan 94 yaşındaki Abdullah Yeğin, doktorların tüm ikazlarına rağmen “AK Parti için oy kullanmak bir memleket meselesidir” diyerek Ankara’da tedavi gördüğü hastaneden çıkarak İstanbul’a geldi. İstanbul’da bir hastanede tedavi altına alınan Yeğin, çarpıcı açıklamalar yaptı.

“Bu zamanda bu hükümete rey vermemek millete düşmanlıktır” diyen Yeğin ülkede refah olmadığını savunanların arkasında uluslararası güçlerin olduğunu söyledi.

Yeğin, “Sırf Allah rızası için bu hükümeti destekledim. Bu kadar iyilik yapan, bu memlekette huzur, sükun, bolluk, bereket, paramızın kıymetinin artması gibi… Kime sorsanız bu konularda memnuniyetini söyler.

Ben bir Adnan Menderes’i milletin lehine çalışan bir adam olarak gördüm. Bir Turgut Özal’ı gördüm. Bir de bu zatı gördüm. Bu zatın aleyhinde bulunmak, bu memleketin maddi manevi terakkisinin, yükselmesinin aleyhinde bulunmaktır.” şeklinde konuştu.

Abdullah Yeğin Türkiye’de refah yok diyenleri de eleştirdi. Bu eleştirileri yapanların arkasında uluslararası güçlerin bulunduğuna vurgu yaptı: “Türkiye’de refah yok diyorlar. Yalan söylüyorlar. İftira ediyorlar. Niye? Çünkü kendi menfaatlerine dokunuyor. Kendileri oy alamadıkları ve milleti memnun edemedikleri için iftira edip aleyhinde konuşuyorlar. Bu ancak ecnebi hesabına çalışan, millete düşmanlık edenlerin işi olabilir. Bu milletin dinine zarar vermek isteyenlerden başka kimse bu milletin aleyhinde bulunmaz. Bunlar hakiki Müslüman ve milliyetçi değildir”

Uzun süredir akciğerindeki sorun nedeniyle tedavi gören Yeğin, ilerleyen yaşına ve ciddi sağlık sorunlarına rağmen oy kullanacağını da sözlerine ekledi. Tedavisi özel bir hastanede devam eden Yeğin, hasta yatağından kalkarak 7 Haziran sabahı sandık başına gidecek.

haber7.com

Abdullah Yeğin Ağabey Neden Ak Partiye Oy Vereceğini Açıkladı!

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin yaşayan varislerinden Abdullah Yeğin ağabey, Ankara’da tedavi gördüğü hastaneden, yakınlarının ve doktorların uyarılarına rağmen oyunu kullanmak için bir günlüğüne ayrılarak İstanbul’a geleceğini açıkladı.

Hastanede şu açıklamaları yaptı “Bu ihanet cephesinin karşısında yer almak ve AK Parti’nin lehinde oy kullanmak, hepimizin başta gelen vazifesidir” mesajı gönderen Abdullah Yeğin, “zaman küskünlük, kırgınlık, gevşeklik zamanı değildir, herkes oyunu kullansın”

Abdullah Yeğin, bu konudaki kesin kararını, “Bu seçimde oy kullanmak; vatan, millet ve mukaddesat düşmanlarına ok atmak gibidir” diyerek açıkladı.

Abdullah Yeğin ağabey “İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. En son ve hak din olan İslamiyete düşman olanları ve onlara yardım edenleri iyi tanımak lazımdır. Bunları Cenab-ı Hak iki cihanda rezil edecektir. Zındıka komitesi ve din düşmanlarıyla işbirliği yaparak vatana, millete, dine, mukaddesata ihanet edenlere sakın fırsat vermeyin. Bu ihanet cephesinin karşısında yer almak ve AK Partinin lehinde oy kullanmak, hepimizin başta gelen vazifesidir. Gidin, oyunuzu açık açık kullanın.”diye ifade etti.

RisaleAjans