Etiket arşivi: Adana

Bir teselli mi arıyorsun?..

MezarlıkOğlumla sohbet ederken dedi ki, “Adana Kitap Fuarı’nda, standa bir hanım geldi. Hüzünlü bir halde tasavvufî kitapları inceledi. ‘Yakın zamanda babamı ve ağabeyimi kaybettim. Hayattan zevk alamaz hale geldim. Ölümü sorguluyorum. Üzüntümü unutturacak bir kitap tavsiye eder misiniz bana?..’

Oğlum bu hatırasını anlatınca, ben de kendi hatıralarımdan birine, 70’li yılların Ankara’sına, Dışkapı’da kiraladığım küçük büroma hayalen gittim…

Her yerde bulunmayan kitapları bulundurduğum için, insanların dikkatini çekerdi bu küçük dükkân. O yıllarda sık sık evimiz aranıyordu. Ben de o küçük büroyu tuttum ve başta Risale-i Nurlar olmak üzere, bütün kitaplarımı oraya taşıdım. Dükkânın vitrinine de İngilizce birkaç kitapla atlaslar yerleştirdim.

Bir gün küçük büroma bir hanım geldi. Dedi ki, “Annem vefat etti. Bu acıya dayanamıyorum. İntihar edeceğim!” Dedim ki, “Hanımefendi, neden intihar ediyorsunuz? Biraz sabırlı olun; yakında annenize kavuşursunuz! Hem anneniz, dünyada ölmüş olsa da ahirette dirildi. İnsan cenazesi bir tohum gibi toprağa girer. Tohum dirilir dünyaya döner, insanın ruhu da ruhlar âlemine gider ve yaşamaya devam eder. Günler geçecek, bir gün siz de öleceksiniz, annenizin yanına gideceksiniz, yine beraber olacaksınız… Görüyorsunuz ya; sizin intihar etmenizi gerektirecek bir durum yok. Allah için, İslamiyet için yaşayın, mücadele edin. Bedavadan gitmeyin…” dedim.

İstasyonlarda, trene binip gidenlerin ardından ağlayan kişiler görürüz; ne gözyaşı dökerler!.. Tabiatıyla bir ayrılık acısı var ölümde… Amma Yirminci Mektup’taki “Yuhyî ve Yumît” isimlerini okuyunca, o acı geçiyor; hiç olmazsa hafifliyor. İnsan derdine bir teselli arıyorsa, evvela Esmaü’l Hüsna’yı iyi anlamalı. Bir formül, bir denklem gibi her isim üzerinde düşünmeli. O zaman görülecek ki, Allah’ın yarattığı hiçbir şeyde kötülük yoktur.

Açıkça görüyoruz ki, eceli dolan gidiyor. Diplomalar, makamlar, sevilenler, şöhret, evler, arabalar, işler bırakılıp gidiliyor. Ölüm öldürülemiyor, kabir kapısı kapanmıyor. Öyleyse kabrin arkası için çalışacağız ki, “Hakiki saadet ve lezzet ondadır.” diyor Bediüzzaman…

Mesela bir sinek için en büyük şans, bal kabına konmaktır. Konduğunda “Dünyalar benim oldu!” der. Balın bütününü yiyeceğini zanneder. Yiyeceğini yiyip uçmak istediğinde ayaklarının bal kabına yapıştığını anlar. Kurtulmak için çırpınır çırpınır ve sonunda ölür. İşte teselliyi kendi kafalarına göre arayanlar, bu sinek gibi dünyaya yapışırlar; sonra da dünya ve ahiretlerini cehennem ederler. Kur’an-ı Kerim’de buyruluyor ki, “Tadımlık bir hazzı kısa vadede tüketmelerini sağlarız; ardından onları altında ezilecekleri ağır bir azaba mahkûm ederiz.” (Lokman/24)

Şahsî huzuru, aile huzuru, işyerindeki huzuru bozulmuş olan kimselerin şikâyetlerini dinleyince, yaptıkları hataları ele veriyorlar aslında…

Gayri meşru yollarda zevk ve teselli arayanların, evvela bu dünyada dengesi bozuluyor ve bozulacak…

Hekimoğlu İsmail / Zaman

Çinli Öğrenciler Adana’da Kur’an öğreniyor!

Adana’da Çin’den gelen 18 öğrenciye, Kuran-ı Kerim, Arapça ve Türkçe eğitimi veriliyor. Çin’in çeşitli eyaletlerinden Adana Müftülüğü’nün daveti üzerine gelen öğrenciler, 3 senelik eğitimin ardından ülkelerine dönerek oradaki çocuklara Kuran-ı Kerim ve Türkçe öğretmeyi hedefliyor.

Çin Halk Cumhuriyeti’nden gelen çekik gözlü öğrenciler, Adana’nın Sarıçam ilçesi Baklalı Kur’an Kursu’nda eğitim görüyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görevlendirilen öğretmenler tarafından Türkçe eğitimi verilen öğrenciler, yaklaşık 2 ayda Türkçe konuşmaya başladı. Bir süre Türkçe eğitimi alan öğrencilere daha sonra ise temel Arapça, temel dini bilgiler ve Kur’an-ı Kerim okuma eğitimi verilmeye başladı.

Adana Müftüsü Arif Gökçe, Çin Halk Cumhuriyeti’nin değişik eyaletlerinden gelerek Adana’da eğitim ve öğretim gören 20’ye yakın öğrenci bulunduğunu söyledi. Bu öğrencilerin oradaki altyapının yetersiz olması nedeniyle Türkiye’yi tercih ettiğini vurgulayan Gökçe, koordinatör görevliler ve Türkiye’den giden sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa yardımlaşmalarıyla bu öğrencilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’an kurslarında eğitim aldıklarını dile getirdi. Öğrencilerin 2,5 ay önce Türkiye’ye geldiğini belirten Gökçe, “Öncelikle bu kardeşlerimize Milli Eğitim Bakanlığımızın Türkçe öğretmenlerinden katkı alarak Türk dilini öğretiyoruz. Ardından Kur’an eğitimini, temel Arapçaya giriş ve temel dini bilgilere giriş bilgileri veriyoruz.” ifadelerini kullandı.

Çinli öğrencilerin ilk aşamada 1 yıllığına Türkiye’ye geldiğinin altını çizen Müftü Gökçe, “Eğitimlerini, hafızlıklarını ilerletmek isterlerse 3 yıla kadar burada misafir edeceğiz, ağırlayacağız. 20’ye yakın öğrenci gelmişti ama bunlardan 2’si havamıza suyumuza alışamayıp geri döndü. Önümüzdeki günlerde 17 öğrenci daha Adana’ya gelecek. Ayrıca 3 de bayan öğrenci gelme hazırlığı yapıyor. İnşallah bu yavrularımız Türkiyemizde, Adanamızda eğitimlerini alacaklar.” diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dünyanın dört bir yanından eğitim için öğrenci getirdiğini hatırlatan Gökçe, “Afrika’dan Balkanlardan, Türkî cumhuriyetlerden ve bu iş Çin’e kadar dayanmış oldu. Biz kardeşlerimizi, Müslüman kardeşlerimiz olarak bağrımıza basmış bulunuyoruz. En güzel şekilde onlara maddi manevi katkılarımızı aktaracağız, kültürümüzü, dilimizi, kardeşliğimizi aktaracağız. İnşallah Türkiye’de bu dini ilimlerdeki yetkinliği kazanan yavrularımız kendi bölgelerine döndüklerinde orada din hizmetini sunabilme konusunda burada aldıkları bilgileri oralara ulaştıracaklar ve bu Türkiye’nin maddi manevi hem kültürünün hem dostluğunun bir nişanesi olarak Çin ile aramızda böyle bir köprü kurulmuş olacak.” dedi.

Hz. Peygamber (sav)’in ‘İlim Çin’de de olsa gidip alınız.’ şeklinde hadisini hatırlatan Müftü Gökçe, şöyle devam etti: ‘İlmin vatanı yoktur. İlim ama Çin’de ama Maçin’de ama Türkiye’de, dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman’ın yitiğidir, Müslüman onu nerede bulursa oradan alır. Biz Çin’e gidemedik ama Çinli kardeşlerimiz bizi kucaklamaya bize kadar geldiler ve Peygamberimiz (sav)’in hadisi şerifi bu sefer Türkiye’de tecelli etmeye başladı. İnşallah bunun devamı gelsin deriz. Bizim de Çin’den alacağımız varsa biz de gider almakta tereddüt etmeyiz.

ÇİN’E DÖNÜNCE ÇOCUKLARA KUR’AN ÖĞRETECEĞİZ

Öğrencilerden Ma Wei Guo ise yaklaşık 2 aydır Adana’da olduklarını söyleyerek, “Sizler bizi Çin’den davet ettiniz. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe öğrenmeye davet ettiniz. Türkçe ve Türkiye çok güzel, biz çok seviyoruz. Hocalar bize çok yardımcı oluyorlar. Kalpten teşekkür ediyoruz. İnşallah Çin ve Türkiye kardeş ülke olacaklar. Çin’de başka çocuklara Türkçe ve Kur’an-ı Kerim öğreteceğiz.” diye konuştu.

He Ying Min de Baklalı Kur’an Kursu’nda Türkçe, Kur’an-ı Kerim ve tecvit okuduklarını dile getirerek şöyle dedi: “Hocalar da bize en güzel şekilde öğretiyorlar. Yemekler çok güzel. Çin yemeklerini biraz özlüyoruz. Makarnayı özlüyorum. Müftülere teşekkür ediyorum, dünya ahiret Allah razı olsun. Burada 3 yıl okuyacağız, ondan sonra Çin’deki küçük çocuklara Allah için Türkçe ve Arapça, Kuran-ı Kerim öğreteceğiz.

Cihan

Doğu Ziyaretimiz

Kırklareli ve Lüleburgaz’dan yola çıkan grubumuzun ilk durağı Malatya idi, daha önce Lüleburgaz dershanesinde kalmış olan Kazım kardeşimiz, Reşit kardeşle beraber bizleri karşılayıp Malatya’da dershanede derse katılıp ilin ziyaret yerlerini dolaştık.

Sonra Elazığ da yapılmakta olan Hulusi ağabeyin mevlit törenine de katıldık, abilerden dersler okunarak yapılan mevlit, hafızların mevlit okumasıyla devam etti, yemek ikramı da yapılan mevlide katılım oldukça yoğundu.

Ziyaret grubumuzun bu kez durağı Diyarbakır’dı. HASEV Vakfını ve diğer dershaneleri de ziyaret eden grubumuza Mahmut kardeşimiz eşlik edip şehrin ziyaret yerlerini gezdirdi.

Urfa’da ve Adana’da da bir takım ziyaretler gerçekleştirdikten sonra Ankara’ya da uğrayarak Trakya dershanelerinden selamları ilettik bolca dualar alarak yolculuğumuzu Kırklareli’nde bitirdik.

Sonuç:

Gezdiğimiz ve ziyaret ettiğimiz tüm yerlerde oldukça hoş karşılandık doğunun misafirperverliğini bir kez daha müşahede etmiş olduk. Trakya’daki ne kadar güzel nurani hizmetler yapıldığını ve ayrıca yapılmakta olan dershanelerimizi anlattık. Hepsi “Maşallah Rumeli Bostanı çiçek açmış” dediler ve hizmetlerin inkişafı için hususi dualar ettiler ve bundan sonrada edeceklerini söylediler ve kucak dolusu selam söylediler.

Bu ziyaretin çok faydalı olduğunu, dershaneler arası ziyaretlerin mutlaka yapılması gerektiğini bir kez daha müşahede etmiş olduk. Hele Trakya gibi hizmetlerin doğuya nazaran daha az geliştiği mekânlardan, hizmetlerin yoğun olduğu beldelere gitmek insanın şevkini bin kat daha arttırdığını gördük. Ayrıca Asya’nın geri kalmışlığını meşveretsizliğe bağlayan Üstadımızı daha iyi anladık. Bilhassa Ülkemizin bir takım sorunlarıyla boğuştuğu bu zamanda doğu illerini ziyaretimiz çok isabetli olduğu kanaatine vardık. Bizim ziyaretimiz kadar doğu illerininde Trakya’ya ziyaretler yapması gerektiğini oralarda ziyaret ettiğimiz mekânlardaki ağabeylerimize söyledik sadece duymak yetmez görmekte gerekir diyerek herkesi Trakya’ya davet ettik.

Çetin Kılıç / Lüleburgaz

Peygamber Sevgisi Stadyuma Sığmadı

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kalbin yüceliği alıp götüren kibir ve gururun, her şeyi mübah gören acımasız rekabetin, yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluğun, kendisinden başkasını yok sayan bencilliğin insanların kalbinde kara delikler açarak bizi kardeş kılan bütün erdemleri talan ettiğini söyledi. Görmez, bu yüzden kardeşlik, kardeşlik ahlakı ve hukuku dediklerini ifade etti.

‘Kutlu Doğum Haftası’ kapsamında Adana İl Müftülüğü tarafından 5 Ocak Stadyumu’nda organize edilen; ‘Kardeşlik Gecesi’ne Adanalılar yoğun ilgi gösterildi. Etkinlik kapsamında stadyum çevresinde bulunan binaların dış cephesine lazerle ‘Allah’ ve ‘Muhammed’ yazısı yansıtılırken, kapalı tribünün üzerine de ‘Hz. Muhammed (SAV)’ ifadesi yansıtıldı. Stadyumda bütün tribünler dolarken, kimi vatandaşlarsa etkinliği televizyon ekranlarında takip etmeyi tercih etti. İstanbul Süleymaniye Camii İmam-Hatibi Ekrem Nalbant’ın ‘Kur’an-ı Kerim tilaveti’ ile başlayan etkinlik, Adana Müftülüğü İlahi Korosu’nun dinletisiyle devam etti.

Gecede bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 5 Ocak Stadyumu’nda bir araya gelen insanları; ‘Muhammed sevgisinin birleştirdiğini vurguladı. Türk toplumunda peygamber sevdasının çok farklı olduğunu dile getiren Görmez, “Yüreğimizde var olan bu peygamber sevgisini, peygamber davranışına dönüştürmek gerekiyordu. Bu nedenle de Hz. Muhammed’i doğum yıldönümünde, onu anlatma noktasında ‘Kutlu Doğum Haftası önemli bir misyon üstlendi. Bu yıl ki ‘Kutlu Doğum Haftası’, ‘Kardeşlik Haftası’na dönüştü. Zaman ilerledikçe insanlar aynı toprak, aynı maya, hamur ve çamurdan yaratıldığını unuttu, insanlar birbirine üstünlük sağlayıp, birbirini hor görmeye başladı” dedi.

“İNSANLAR KARDEŞ OLDUĞUNU UNUTUYOR”

Bu yıl Kutlu Doğum Haftasında kardeşlik ahlakı ve hukukunu ön palana çıkardıklarını hatırlatan Görmez, “Neden kardeşlik dedik? Çünkü zaman ilerledikçe aynı toprak, maya, hamur ve çamurdan yaratıldığını unutuyor insanlık. Çünkü insanlık birbirine üstünlük sağlamaya devam ediyor. Çünkü insanlar birbirini hor görmeye devam ediyor. Kardeşlik dedik. İnsanlar aynı anne ve babadan aynı Adem ve Havva’nın çocukları olduklarını unutuyorlar. Birbirlerinin ırklarını, renklerini, dillerini aşağı görüyorlar. Halbuki aynı anne ve babanın çocuklarıyız ama insanlar bunu unuttu ve unutmaya yüz tuttuğu için kardeşlik, kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku dedik.” diye konuştu.

İnsanlığın fakirleştiğini ve yüreğinde kara delikler açıldığını belirten Görmez, bu kara deliklerin bizi kardeş kılan bütün erdem ve faziletleri talan ettiğini, kalbin bütün saflığını, arılığını, duruluğunu söküp atarak kardeşlik duygularını yok ettiğini anlattı. Görmez konuşmasına şöyle devam etti: “Bütün yürekleri işgal eden intikam, kalbin yüceliği alıp götüren kibir ve gurur, her şeyi mübah gören acımasız rekabet, yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluk, kendisinden başkasını yok sayan bencillik, ahret yokmuş gibi davranan dünyevileşme, şiddet ve hiddeti üstünlük sayan narsizim, bütün bunlar ve daha sayamayacağım bütün kötülükler, insanların kalbinde öyle kara delikler açtı ki, bizi kardeş kılan bütün erdemleri talan ediyor. Bunun için kardeşlik ve kardeşlik ahlakı ve hukuku dedik.”

“EFENDİMİZ GİBİ BAĞIŞLAYICI OLMALIYIZ”

Müslümanların aynı imanın potasında eriten kardeşliği zaman zaman unuttuğuna dikkat çeken Görmez, “Aynı Allah’a aynı peygambere, aynı kitaba iman etmenin bize kazandırdığı kardeşliği zaman zaman ihmal ediyoruz. Sevgili peygamberimizin bizi bir tek insan cesedine benzettiğini unutuyoruz. Bizi bir tek imanın tuğlasına benzetip, biri çekildi mi hepsinin yıkılacağını anlatan sözlerini unutuyoruz. Zaman zaman millet olarak, aynı tarihi, kültürü ve coğrafyayı paylaşan kardeşler olduğumuz, aynı toprak parçasına vatan dediğimizi, aynı sevinç ve üzüntüleri paylaştığımızı unutuyoruz. Aynı cephelerde birbirimizi müdafaa ettiğimizi unutuyoruz. Bugün bize düşen; tercihlerimizi bazı mesuliyet ve aidiyetlerimizi ve bizi asıl kardeş kılan İslam kardeşliğinin önüne geçirmemektir. Birbirimizi affedip, birbirimizi bağışlamayı bilmeliyiz. Öfkeye öfkeyle, nefrete nefretle, kötülüğe kötülükle asla karşılık vermemeliyiz. Tıpkı sevgili peygamberimiz gibi bağışlayıcı olmalıyız.” diye konuştu.

Adana Müftüsü Mehmet Gökce ise programa gelen binlerce insanı Peygamber sevgisinin gecenin bu vaktinde stadyuma getirdiğini belirterek, “Stadyumu dolduramazsak Efendimize mahcup olurum diye düşünüyordum. Allah hepinizden razı olsun Allahın, Efendimizin adının anıldığı bu gecede bizi yalnız bırakmadınız.” ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasının ardından Bosna Hersek’ten gelen Fatih Sultan Mehmet İlahi korusu bir konser verdi. Daha sonra semazen ekibinin gösterisi seyirciler tarafından ayakta alkışlanırken gece havai fişek gösterileriyle son buldu.

(CİHAN)

Cuma sabah namazına Ulu Cami’ye bekleriz

Adanalı Aytekin Gezici ve arkadaşlarının altı ay önce oluşturduğu ‘Cuma sabah namazına Ulu Cami’ye bekleriz” etkinliği, sosyal medyada ilgiyle takip ediliyor. İl müftülüğü bile harekete geçti. Adana’da artık her üç camiden birinde sabah namazları hatimle kıldırılıyor.

Adana’nın en enerjik, en eğlenceli, en kabına sığmayan adamları onlar. Nerede bir olay var, Aytekin Gezici ve adamları orada. Adamları yani arkadaşları Şehmus Baysal, Ayfun Kaplan, Armağan Kabaklı, Barış Avcı… Cuma sabahı da şehrin en eski ve en nadide mimarisine sahip Ulu Cami’de namazdan çıktıktan sonra sosyal medyada kopardıkları ‘gürültü’yle 6 aydır konuşuluyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, ABD Başkanı Barack Obama’ya gönderdikleri namaz davetleri, cami önünde çektirdikleri cemaat fotoğraflarıyla günün en çok konuşulan grubu olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlar.

Cuma Sabah Namazına Ulu Cami’ye Bekliyoruz” etkinliği ilk başlarda Aytekin Gezici ve arkadaşlarının bir ‘eylemi’ iken -kendileri eylem olarak ifade ediyor- şimdi şehir dışından gelen misafirlerin katıldığı, hayatında camiden içeri adım atmayan insanların yer aldığı bir gruba dönüşüverdi. İstanbul Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu, grubun takipçilerinden ve onları bir sabah Eyüp’e sabah namazına davet etmiş.

Ahi geleneği

Adana Seyhan Belediyesi Basın Danışmanı Gezici’ye bu olayın nereden icap ettiğini soruyoruz: “Altı ay önce Samsun’da bir Ahilik geleneğinin devamı olarak çarşıdaki esnafın cuma sabah namazlarını camide kıldıklarını ve arkasından hep birlikte kahvaltı yaptıklarını öğrendim. Adana’ya döner dönmez yaptığım ilk iş, arkadaşlarla camiyi belirlemek oldu. Osmanlı şehir mimarisi camiyi odak alarak kuruluyor. Önce cami, onun etrafına medrese, işyerleri ve evler şeklinde şehir bir çember gibi inşa oluyor. Böyle olunca insanlar hayatlarını cami merkezli yaşıyor. Önce namazını kılıyor ve dükkânına gidiyor, dükkânlar yan yana ve herkes kahvaltısını işyerleriyle birlikte yapıyor. Günümüzde öyle değil. İçinde cami olmayan devasa siteler var. Ecdad şehirleri nasıl kurduysa biz de öyle kurmalı ve bu tür etkinlikleri nostaljik bir tat olmaktan çıkarıp ecdadımız nasıl yaşadıysa öyle yaşamalıyız.” diyor.

Ulu Cami, yüzyıllar önce Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere Osmanlı padişahlarının, 15 Mart 1923’te Mustafa Kemal’in cuma namazı kıldığı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaret ettiği bir cami olması nedeniyle namaz mekânı olarak belirlenmiş. Bu etkinlikten en memnun olanlardan biri de caminin imamı Ali Çetin Tufan. Bazen tek başına, bazen 2-3 kişiyle kıldığı sabah namazlarında artık arkasında 30-40 kişinin saf tutmasına nasıl sevinmesin. Aslında ülkemizde öyle garip, öyle cemaatsiz ne çok cami var. Birileri kapımızı, seherin o en bereketli vaktinde açsa diye bekliyorlar…

Hatimli sabah namazları başlamış

Ulu Cami’de sabah namazı organizasyonları Adana’da bu kadar dillendirilmeye başlanınca Adana Müftülüğü, her hafta üç camide hatimle sabah namazı kıldırmaya başlamış. Zaten Adana’da sokaklarında gezerken camilerin girişlerine asılan “Perşembe günü (cumartesi, salı sabahı yazanlar da var) bu camide sabah namazı hatimli kılınıyor.” afişleri oldukça dikkat çekiyor. 45 dakika süren bu namazlarda üç cüz okunuyor. Gezici, bu davete de ciddi bir ilgi olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “Manevi dinamikleri harekete geçirmek adına bir şey yapabilirsek mutlu oluyoruz. Şehir dışı programlarını buna göre ayarlayanlar var. Etkinliğimize devam edeceğiz, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.

Namaz sonrası cami önünde fotoğraf çektirmek riya mı?

Aytekin Gezici ve arkadaşlarının kurduğu ‘namaz ekibi‘ hızla büyüyor. Namaza her hafta farklı kişiler katıldığı için namaz sonrasında cami kapısında hatıra fotoğrafı çektiriliyor. Sonra da bu fotoğraf sosyal medyada yayınlanıyor. Onları beğenenler, destekleyenler olduğu gibi cami önünde fotoğraf çektirmeyi riya olarak değerlendirenler, eleştirenler de var. Gezici, il müftüsüyle görüşüp bunun doğru olup olmadığını sormuş. Adana İl Müftüsü Arif Gökçe’ye göre farz ibadetinin riyası olamaz. Gezici de diyor ki “Zaten amacımız, ‘Aaa bakın, biz namaz kılıyoruz’ diye göstermek değil. Gelemeyenleri davet etmek.

Sevinç Özarslan / Zaman Gazetesi