Etiket arşivi: agresif çocuk

Her çocuk “yapabilme gücü”ne sahiptir (2)

Çocuğun içindeki bu heyecan verici kıpırdanışın adı “merak duygusu” ve “taklit hevesi”dir. Merak duygusunun itici gücü sayesinde çocuk evin içinde olan her şeyi öğrenmek ister; sürekli elini çekmeceye atar, dolapları karıştırır, televizyon kumandasına basar, anne babasının çayına şeker atar, kalem tutar, resim yapar, uykusu gelse uyumaz, gözleri kapanırken bile soru sorar; anne babasını tüketir ama kendi tükenmez.

Çocuk “merak” ile yaşar. İçindeki merak duygusuna cevap veren rehber bir yetişkin bulursa insan olmaktan kaynaklanan üstün yeteneklerini bir bir ortaya çıkartabilir.

Ancak birçok ebeveyn, belki de kendi tükenmişliğinin bir sonucu olarak çocuklarındaki merak duygularına eşlik etmek yerine onları kontrol altına almayı, kendine boyun eğdirmeyi marifet zannediyor.

Bir çocuğun doğal “öğrenme arzusu” tükenmeye başlarsa, artık ebeveynler çıkmaz bir sokağa giriyor demektir… Zira tükenmişlik başladığında ebeveynlerin zorunlu yaptırım araçları olan ceza ve mükâfatlar da başlar ki çocuk hiç olmazsa o anı kurtarabilsin. Ceza ve mükâfat başladığında ise çocuğun kişilik inşasında zedelenmeler de beraberinde gelir.

Merak duygusu çocuğun “doğal” öğrenme motivasyonudur. Ebeveynler bu motivasyonu yok etmekle çocuklarına oldukça zahmetli bir gelecek hazırladıklarını maalesef fark edemiyorlar. Halbuki çocuk yaşamı merak duygusu ile öğrenir. Bu içsel bir yol alıştır. Yaşamda karşılaştığı her bir durumu, her bir eşyayı merak duygusu ile anlamlandırmaya çalışır. Her ne kadar yetişkin davranışlarında anlamsızlıklarla karşılaşsak da, çocuk davranışlarının hiçbiri anlamsız değildir. Örneğin, bir çocuğun televizyon kumandasını karıştırması, yere vurması, televizyona doğru tutması yetişkine “anlamsız” gelse de çocuk açısından oldukça “anlamlıdır”. Çocuk o sırada bir eşyanın işlevselliğini kendi öğrenme yöntemini kullanarak tamamlamaya çalışmaktadır. Çocuğun öğrenmek için gerçekleştirdiği bu mücadele yetişkin tarafından engellenerek (örneğin) elinden televizyon kumandası alınırsa çocuk agresifleşir. Zira öğrenme isteği engellendikçe çocuk agresif olur.

Böylesi durumdaki bir çocuğun sergilediği agresiflik bir savunma refleksidir.
-Devamı yarın-

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

Her çocuk “yapabilme gücü”ne sahiptir (1)

Çocuk, daha doğduğu ilk günden itibaren bitmek tükenmek bilmez bir merakı ve bu merakı giderecek içsel enerjiyi barındırır. Ebeveyn yorulur, çocuk yorulmaz. İşte bu, çocuğu yaşama hazırlayan büyülü bir güçtür.

Okul çağındaki birçok çocukta görülen isteksizlik, tükenmişlik, umursamazlık çocuğun öyle yaratılmasından değil, ona rehberlik eden yetişkinlerin çocuğun içindeki bu “insan olma enerjisini” tüketmesinden kaynaklanır. Çocuğun çevresi “kendini gerçekleştirebilmesine” fırsat veriyorsa ancak böylesi çocuklar güçlü bir kişilik yapısına erişecektir.

Çocuk kendini var olduğu hali ile kabul eden bir çevre içerisinde değilse, çevresinin istediği gibi olmaya mecbur bırakılıyorsa, çocuğun davranışları, duyguları her an denetim altında tutuluyorsa böylesi çocuklarda adım adım umursamazlık baş gösterecektir. Kimi çocuk tükendikçe agresifleşir, hırçınlaşır, memnuniyetsiz bir ruh haline bürünür, kimi çocuk ise daha içten bir ruh çöküşü ile sessizleşir, durgunlaşır. Dışarıdan bakıldığı zaman sanki “akıllı uslu bir çocuk” görünümünde olsa da yıllar sonra, “Ben hiç çocukluğumu yaşamadım ki…” sözünü söylemek üzere hatıralar oluşturmaktadır.

Yaşamda tükenmiş bir çocuğa gelecek hazırlamak kadar zor bir ebeveynlik yoktur. Çünkü tükenmiş kişilerin “yaşama sevinci” yoktur. Gelecek yaşamlarını kurgulamaları ya heveslerine göredir ya da rastgeledir. Çözümleri anlıktır.

Kendilerine ait olan büyük yaşamın organizatörü gibi değildirler, kısa ve zahmetsiz çözümler peşindedirler. Tükenmiş kişiliklerin uzun vadeli geleceği düşünecek kadar umutları yoktur.

Bu nedenle çocuğunun gelecekte sırtında kambur olmasını istemeyen ebeveyn, onun içindeki “yaratılış enerjisini” kaybettirmemelidir.

-Devamı yarın-

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

Davranış Bozuklukları 2

Çocuk yetiştirmek, çocuğa his kazandırmaktır. Çocukluk dönemi his edinim dönemidir. En yoğun hisler 6 yaşına kadar edinilir.
3 tehlikeli his vardır: yetersizlik hissi, suçluluk hissi, değersizlik hissi.

Çocuğa kazandırılması gereken kişiliği geliştiren en önemli his değerlilik hissidir.
Hisler yetişkinlikte elde edilmez çocuklukta edinilir. Bir yetişkin, çocukluk dönemine geri dönüp baktığında olayları çok fazla hatırlayamayabilir ama hisleri hatırlar.
Bugün kişilik bozuklukları olarak gördüğümüz, öfke kontrol bozuklukları, duygu durum bozuklukları, obsesif kompülsif bozukluklar, şizoid bozukluk, narsist bozukluklar gibi bütün bozuklukların kökeni çocukluktaki edinilen hislerle oluşur.

Yetişkin çocuğa his bulaştırır. Bu sebeple anne baba öğretmen çocuğa his bulaştırdığının bilincinde olarak hareket etmelidir.
Yetişkinler, davranışların üzerine duygu aktarınca, çocukta his oluşur. Hisler çocukluk döneminde kuluçkaya yatar. Yetişkinlik döneminde kuluçkadan çıkar.

Çocukluk döneminin özelliği şudur: Çocuğun his kanalları açıktır. Çocuğun zihinsel savunması yoktur, his kanalları açıktır. Bir süre sonra bulaştırdığın olumsuz hislerin içinden çıkamayacak. Hisler duyguları oluşturur. Duygular davranışları oluşturur. Çocuklar olumsuz duygulardan kurtulmak için bir takım savunma araçlarını kullanırlar.

Aktardığımız hisleri çocuğun üzerinde göremiyoruz. Çünkü hisler çocukluk döneminde kuluçkaya yatar, yetişkinlikte çıkar.
Tanıdık bir yüz olmadıktan sonra kişi o mimiği kullanamaz.

Çocukluk yıllarında elde edilen hisler, yetişkinlik yıllarında davranışları oluşturur.
Pedagojinin bir numaralı yasası, hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez.
Davranış bozukluğu dediğimiz şey, çocuğun duygu dünyasının zarara uğramasıyla ortaya çıkan bir savunmadır.
Davranış bozukluğu dediğimiz şey çocuğun duygu dünyasının bozulmasıyla ortaya çıkan bir sinyaldir.

Çocuk davranışlarıyla duygularında neler olduğunun haberini verir.
Davranışlarında problem olan çocuklarda asla baskı ve zorlama kullanılamaz. Neden? Baskı ve zorlamalar duyguları yeniden zarara uğratacağından dolayı çocuk daha da anormalleşir. Eğer bir çocuğun davranışları bozulmuşsa çocuğun ihtiyacı olan şey ancak sakin ve güven içerisinde kendisine yaklaşmaktır. Çocuğa yumuşakça sahip çıkılmalıdır.

Agresif bir çocuğun ilacı, sakin duran, kendini öylece bırakmış bir annedir.
Öfkeli bir çocuğun ilacı sinir ilaçları değil, hayır, efendim anneciğim diye kucağını açan bir anne, hey oğlum gel biraz yanıma diyen bir babadır.

Çocuk hareketliyse, hemen bu çocukta bir gariplik var diye pat diye ilaç vermeyin. Çocuğun en iyi ilacı sakin duran ebeveynidir.
Pedagojinin ikinci yasası: Çocuklardaki anormal davranışın tedavisi, onlara sukunet ve sakinlikle yaklaşan ebeveynle olur.

Davranışlarında anormallik olan bir çocukla karşılaştığımızda önce ebeveyni toparlamaya çalışıyoruz. Anne ve baba çocuğuna ilaç olabilecek bir kıvamda mı?

Ebeveynlerin davranışları iyi ve çocuklarına değerlilik hissini kazandırıyorlarsa eğer ikinci bakılacak yer öğretmendir. Amcası, alt komşu, üst komşu değil. Ebeveynden sonra çocuklara his bulaştıran yer öğretmenlerdir. Ebeveynden sonra çocukların zarara uğradığı yer eğiticilerdir. Çünkü çocuk ebeveynden sonra bir de öğretmenle yakınlık ilişkisi kurar.
Çocuğun benliği zarara uğrar. Benliği toparlamamız lazım. Benliğin onarılması mümkündür. Bağlanmayı bilmiyorsanız çocuğunuzun içerisinde problemler oluşmaya başlar ve çocuğu onaramazsınız.

Çocuğumuzu korumak istiyorsak eğer çocuğa olumsuz his bulaştıranlardan koruyalım.
Okul seçmeyin, öğretmen seçin. Çocukla güzelce buluşabilen, yakınlık gösteren, çocuğa insanca davranan bir öğretmen seçin. Çünkü o, çocuğunuza değerlilik hissi bulaştıracak.