Etiket arşivi: ahlak

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş!

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş!

     Her şeyin bir zahiri bir batını bir evveli bir ahiri var. Kudüs, Filistin ve Benî İsrail 1900’lerin ortalarından itibaren gündeme gelmeye başlamıştır.

İngilizlerin filistini işgal edip zorla evlerinden, yerlerinden, yurtlarından çıkartılıp boşalttıkları bu yerlere getirilen Yahudilere işgalci olan İngilizler tarafından hediye edildi. Asıl toprak sahipleri olan Filistinlilerde muhacerete tabi tutulmuştur.

   “Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını”[1] yedikleri halde kendi bu sinikliklerini izale etmek için de insan hayatına giren veya girmesini istedikleri her şeyi ürettiler ya bizzat kendileri ya da adamlarına ürettirerek hayata müdahale ediyorlar. Bu üretim de işin garibi mevcut olan ürünler içinde ya en lezzetlisi ya da kalitelisi olarak karşımıza çıkmakta.

   Genç beyinleri, körpe dimağları kendi istedikleri şekilde şekillendirmek için de diziler, filimler, oyunlar, uygulamalar üretmekteler. Bunun temelinde yatan sebepse kendileri Cehennemlik oldukları için kendilerine zor zamanlarda kucak açan başta Müslümanlara ve darbesini yemiş oldukları Hristiyanların da kendileriyle beraber  Cehenneme gitmeleri.. ve tüm maddi ve manevi terakkilerini durdurmak için var güçleriyle çabalıyorlar.

   Filistin’e gemiyle geldiklerinde “Almanlar ailemizi mahvetti siz de umutlarımızı mahvetmeyin” şeklinde pankart asan ve kendilerini acındıran bu Yahudiler bugünse tüm insanlığın kanına, DNA’sına girerek adeta herkesten hınçlarını alıyorlar.

   Bu şekilde çalışan Yahudiler, istisnasız her ülkeye yerleşmiş ve ya açıkça Yahudi kimliğiyle veya o ülkenin kimliğine bürünüp Sabatay şekilde yaşamlarını sürdürmekteler.

   Çalışmalarıyla bugün bakıyoruz ki, kendisi Hafız olan ama namaz ve niyazda gözü olmayan, ismi Müslüman; fakat itikad ve amelde çok yalpalar yapan, haramları da helal sayan veya İslami bir hassasiyeti kalmamış bir insan kitlesi türedi.

   Uzun zamana yayılmış olan bu insan tahrip planları küçük adımlarla ilerleyerek karşımıza çıkmakta. Ahlâksız, edepsiz, hayasız, arsız bir şekilde karşımıza çıkan yeni neslin mimarı doğrudan ve dolaylı olarak Yahudi lobilerinin faaliyetleridir. Bu faaliyetlerle şu anda hemen hemen herkesin enfüsi Kudüs’ü işgal altında az veya çok olarak herkesin Filistin’i ele geçirilmekte. İslami hassasiyetimizi arttırarak ve Yahudileşme temayüllerinden uzak kalarak ancak kendi Kudüs’ümüzü ve harici Kudüs’ümüzü işgalden kurtarabiliriz. İslami hassasiyetler olmazsa zaten iman ve islama ait olan şeylerde sıradan, değersiz bir hale gelecektir.

       Hülasa, İslamiyet’in gerektirdiği şeylerden uzaklık nisbetinde enfüsi Kudüs’ümüz işgal edilmiştir.

         Ne mutlu farkındalığını arttırabilene..

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

 

[1] Şualar ( 507 )

 

Kaynak: RisaleHaber

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş! 

Enfüsi Kudüs’ün İşgal Edilmiş! 

            Her şeyin bir zahiri bir batını bir evveli bir ahiri var. Kudüs, Filistin ve Benî İsrail arasındaki meseleler dünya gündemine 1900’lerin ortalarından itibaren gelmeye başlamıştır. 

İngilizlerin Filistin’i işgal edip zorla evlerinden, yerlerinden, yurtlarından çıkartılıp boşalttıkları bu yerleri getirilen Yahudilere işgalci olan İngilizler tarafından hediye edildi. Asıl toprak sahipleri olan Filistinlilerde muhacerete tabi tutulmuştur. Yüksek miktarda emlak vergileri getirerek adeta Filistin toprakları haczedildi İngilizlerce. Yahudilere de peşkeş çekildi.

         “Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını”[1] yedikleri halde kendi bu sinikliklerini izale etmek için de insan hayatına giren veya girmesini istedikleri her şeyi ürettiler ya bizzat kendileri ya da adamlarına ürettirerek hayata müdahale ediyorlar. Bu üretim de işin garibi mevcut olan ürünler içinde ya en lezzetlisi ya da kalitelisi olarak karşımıza çıkmakta. Bunlara muadiller üretilerek Yahudi mallarıyla boykot etmemiz gerekmekte.

Sadece gıda üzerinden değil herşeyle insanlara hücum ediyor 

            Genç beyinleri, körpe dimağları kendi istedikleri şekilde şekillendirmek için de diziler, filimler, oyunlar, uygulamalar üretmekteler. Bunun temelinde yatan sebepse kendileri Cehennemlik oldukları için kendilerine zor zamanlarda kucak açan başta Müslümanlara ve darbesini yemiş oldukları Hristiyanların da kendileriyle beraber  Cehenneme gitmeleri.. ve tüm maddi ve manevi terakkilerini durdurmak için var güçleriyle çabalıyorlar.  

            Filistin’e gemiyle geldiklerinde “Almanlar ailemizi mahvetti siz de umutlarımızı mahvetmeyin” şeklinde pankart asan ve kendilerini acındıran bu Yahudiler bugünse tüm insanlığın kanına, DNA’sına girerek adeta herkesten hınçlarını alıyorlar. 

            Bu şekilde çalışan Yahudiler, istisnasız her ülkeye yerleşmiş ya açıkça Yahudi kimliğiyle veya o ülkenin kimliğine bürünüp Sabatay şekilde yaşamlarını sürdürmekteler. 

            Bu Yahudi çalışmalarının bugün neticelerine bakıyoruz ki, kendisi Hafız olan ama namaz ve niyazda gözü olmayan, ismi Müslüman; fakat itikad ve amelde çok yalpalar yapan, haramları da helal sayan veya İslami bir hassasiyeti kalmamış bir insan kitlesi türedi. 

            Uzun zamana yayılmış olan insan tahrip planları küçük adımlarla ilerleyerek karşımıza çıkmakta. Ahlâksız, edepsiz, hayasız, arsız bir şekilde karşımıza çıkan yeni neslin mimarı doğrudan ve dolaylı olarak Yahudi lobilerinin faaliyetleridir. Bu faaliyetlerle şu anda hemen hemen herkesin enfüsi Kudüs’ü işgal altında az veya çok olarak herkesin Filistin’i ele geçirilmekte. İslami hassasiyetimizi arttırarak ve Yahudileşme temayüllerinden uzak kalarak ancak kendi Kudüs’ümüzü ve harici Kudüs’ümüzü işgalden kurtarabiliriz. İslami hassasiyetler olmazsa zaten iman ve islama ait olan şeylerde sıradan, değersiz bir hale gelecektir. 

            Hülasa, İslamiyet’in gerektirdiği şeylerden uzaklık nispetinde enfüsi Kudüs’ümüz işgal edilmiştir. 

            Ne mutlu farkındalığını arttırabilene.. 

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL 

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.com

Toplumsal Tehditlerin Temeli

Ahlâk bozulması, insan ve toplum için bir tehdittir.

Ahlâk, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen, toplumsal değerlerin tamamına verilen bir isimdir. Toplumun sağlıklı bir şekilde işlemesi için ahlâkî değerlere ve etik kurallara sıkı sıkıya bağlı olunması gerekmektedir. Her toplumun ahlâk kuralları değişkenlik gösterebilir lakin dünya genelinde ortak bir ahlâk tabiri var. Ancak, günümüzde dünya genelinde ahlak bozulması giderek artan bir sorun haline gelmiştir. Bu da toplumsal yozlaşma ve erozyonları beraberinde getirmektedir.

Ahlâkî değerlere saygı gösterilmemesi, toplumun huzurunu ve uyumunu tehdit etmektedir günümüzde. Ahlâk yoksunu insanların hiçbir toplumda yeri olmadığını ve sevilmediklerini de belirtmemiz lazım.

İnsan, fıtrî, ahlâkî değerlere sahip bir varlıktır. Zaten İslam toplumu fıtrat toplumudur. Fıtrata uygun olmayan şeyleri reddeder.

Ahlâkî davranışlar, insanın toplum içinde kabul görmesini ve diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlar. Yani ahlâk her insanın toplumsal vazifesidir. Ahlâkî olmayan davranışlar ise toplumsal çatışmalara, güvensizliğe ve hoşgörüsüzlüğe sebep olur. Bunun neticesinde ötekileştirmeler, yaftalar, üstten bakmalar toplumda yayılmaya başlamasıyla adeta ahlâk hicrete başlar.

Ahlâkî değerlere olan bağlılık, fertlerin vicdani sorumluklarının farkında olup, toplumun refahı için çalışmalarını sağlar. Bu cihetle ahlâk vicdanı ihtizaza getiren, uyandıran erdemler bütünüdür.

Ahlâk bozulması, bireyin kişisel çıkarlarını toplumun çıkarlarının üzerine koymasıyla ortaya çıkar. Örneğin, dürüstlük, saygı ve adâlete dayalı ahlâkî kuralları ihlal etmek, insanın kısa vadeli çıkarlarına hizmet edebilirken, uzun vadede toplumda güvensizlik ve haksızlık ortamı oluşumuna yol açabilir. Bu dolaylı olarak insanın başına sıkması gibi bir intihar eylemidir.

Ahlâksızlık, insanların birbirlerine olan güvenini zedeleyerek, insanlar arasındaki ilişkileri zayıflatır ve toplumun birlik ve beraberliğini sarsar. İnsanlar beraberken bile tam manasıyla bir ve beraber olamamalarını netice verir. Günümüzdeki “Toplumsal Yalnızlık” ahlâksızlığın meyvesidir. Toplumun ahlâkî bozulmadan etkilenmemesi neredeyse imkânsızdır. Zamanın hızı, konfor ve zevk düşkünlüğü de bu bozulmayı hızlandırır. Çünkü hız ve haz asrına dönüş durumda zaman.

Ahlâkî değerlerin önemsenmediği bir toplumda hoşgörü, hürmet ve sorumluluk kavramları geri plana itilirken, bencillik, kıskançlık ve hırs gibi olumsuz duygular öne çıkar. Bu durum, insanların birbirlerini istismar etmesine, haksız kazanç elde etmesine ve başkalarının haklarını ihlal etmesine ve toplumsal güvensizliğe zemin hazırlar.

Ahlâk bozulmasıyla mücadele etmek, toplumun birlik ve beraberliğini korumanın temel yoludur. Bu cihetle herkes ahlâk kurallarını pekiştirmek, geliştirmek ve daha üst seviyeye çıkartmakla mesul ve mükelleftir. Ahlâkî eğitim: ailede başlar. Eğitim ve öğretim süreciyle gelişir. İnsanların ahlaki prensiplere vakıf olmasını sağlar ve etik değerlere dayalı davranışların teşvik edilmesini sağlar.

“O derece ahlâk bozulmuş ve metânet ve sadâkât kaybolmuş ki, ondan belki yirmiden birisine îtimad edilmez. Bu acib hâlâta karşı, fevkalâde sebât ve metânet ve sadâkât ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.”[1]

Toplumun liderleri, ahlâkî değerleri benimseyen ve uygulayan rol modeller olmalıdır. Ayrıca, hukuk sisteminin ahlâkî değerlere uygun olarak düzenlenmesi ve ahlâkî ihlallerin gereken cezalarla karşılanması önemlidir.

Sonuç olarak, ahlâk bozulması insan ve toplum için ciddi bir tehdittir. Ahlâk değerlerine uygun davranışlar göstermeyen insanlar, toplumun huzur ve düzenini tehlikeye atar.

Ahlâkî değerlere saygı duyarak, insanlar arasındaki ilişkileri güçlendirebilir, toplumda hoşgörü ve dayanışmayı sağlayabiliriz. Unutmayalım ki, ahlâk bozulması toplumun geleceğini olumsuz etkiler ve ileriye dönük bir sorun olarak kabul edilmelidir. Bugün belki biz etkilenmeyebiliriz ama bizden sonraki toplum ve nesil kesinlikle etkilenecektir. Bu sebeple ahlâkî görevleri korumakla herkes mükelleftir.

Peki ahlâk nasıl düzelir dersek bunun cevabı:

“Ve hamiyet-i İslâmiyenin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teali eder.”[2]

Bir atasözü ile bitirmek istiyorum yazımı. “Dedesi limon yer, torununun dişi kamaşır.”

Ne mutlu ahlâkî erdemlere sahip olanlara.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (291)
[2]Divan-ı Harb-i Örfi (52)

Ahlaksızlık Pandemisi

Ahlaksızlık Pandemisi

“Sedd-i Zülkarneyn’in tahribiyle, Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur’anın tezelzülüyle Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müdhiş olan ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.”[1] 

Ahlak; hulk, huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları anlamına gelmektedir. Bu değerler birden fazla şeylerin ortak neticesi olarak toplum tarafından kabul edilmektedir.  

Değer yargılarının toplumlar arasında farklılık göstermesinin sebebi kültür olarak da ifade edilen ahlaki değer farklılıkları sebebiyledir. 

Toplumları kendi hedefleri için kendi kültürlerinden kopartarak melez bir toplum haline getirmek isteyen komitelerin olduğu aşikardır.  

Toplumlarda kültürel ve ahlaki değerler takriben elli senede değişime uğramaktadır. Bunu bilen komiteler toplumsal değerleri değiştirmek ve kendi emellerine müsait bir hale getirmek için kullanabileceği her şeyi kullanmaktadır. Toplumsal ahlak ve kültürü baltalayarak bir sonraki toplumsal kültürün temelleri ve şekli atılmaya başlıyor.  

Bu o kadar etkili bir silahtır ki, gelen kültürle önceki kültür tamamen zıtlıklar içerebilir. Şimdi Sosyal medya, önceleri radyo, tv, boyalı basın, sinema ile dünyada bir derece melez bir kültür haline getirilmek veya gayrinizami harp olarak kullanıldı, kullanılıyor ve kullanılacaktır. 

Herkesin bildiği malum sosyal mecralarda ahlaki ve kültürel dezenformasyon yaşanmaktadır. İlköğretim çağı çocukları geleceğin toplumsal dinamikleri olarak gören ve keşfeden sistem, sosyal medya silahıyla çocuklara önceki kültür ve ahlakın aktarılmasına mani oluyor. Neticede kuşak çatışması dediğimiz değer yargıları farklı olan kuşakları görüyoruz. Teknolojik emzik dediğim cihazlarla toplumun tüm kuşakları tehdit ve teşkil ediliyor, şekillendiriliyor. İlk kuşaklara bazı olumsuz değerler kabul etmese de kanıksatılıyor, sonraki kuşakta biraz daha tavizkar olarak ve son kuşakta ilk kuşakla tamamen farklı değerler tezahür ediyor.  

Dünya genelinde yaşanan Covid-19 pandemisi gibi ülkemizde ve İslam coğrafyasında da ahlak pandemisi yaşanmaktadır. Bu pandemi dünya genelinde toplumları tehdit ederek en kolay yayılma mecraları da sosyal medya mecraları olarak tablo görünüyor. Bu sebeple teknolojik emziklerin kullanımında hem kendimizi hem de neslimizin murakabesini yapmamız gerekiyor. 

Birisi ailemize laf etse, kan çıkarken aile efradımızın çeşitli fotoğrafları sosyal mecralara akarken buna sessiz kalmamız da bir garabet tablosudur. Gerçi ileride dijital sorunlara sebep olacaktır ama şimdilik fazla bir sorunu görünmüyor. 

Biz Müslümanlar milli ve manevi kültürümüzü, ahlakımızı yeni nesle aktarabilmek için mevcut sistemleri ve mecraları en randımanlı şekilde kullanmamız gerekmektedir. 

Aksi taktirde milli ve manevi değerlerimizde kuşak çatışması yaşanacaktır. 

“Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.”[2] 

“Kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.”[3] 

“Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halas olmak için, beş esas lâzım ve zarurîdir: Birincisi; merhamet.. ikincisi, hürmet.. üçüncüsü, emniyet.. dördüncüsü, haram ve helâlı bilip haramdan çekilmek.. beşincisi, serseriliği bırakıp itaat etmektir.”[4] 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (304) 
[2] Tarihçe-i Hayat (507) 
[3] Emirdağ Lahikası-2 (244) 
[4] Kastamonu Lahikası (241)

Kaynak: RisaleHaber

Kâinat Kur’an, insan âyet…

Büyük Selçuklu Sultanı, Alpaslan’ın oğlu Melikşah’ın devlet bütçesinden eğitim ve öğretim için en yüksek payın ayrılması isteğine bazı komutanlar, “Ordumuzun beldeler fethetmesi için en yüksek bütçenin orduya verilmesi lâzım” şeklindeki itirazlarına devletin büyük veziri Nizamülmülk şu mealde bir cevap veriyor:

“Nizamiye Medreselerinde (üniversitelerinde) size öyle bir ordu hazırlıyorum ki, yüreklerinde kin yerine iman, ellerinde kılıç yerine kalem, kafalarında problem yerine çözüm olacak ve hem çabaları, hem de dualarıyla cihanın yüreğini fethedecekler. Ancak böyle bir fetih kalıcı olur.”

Bunun tek şartı var: “Doğru hoca” yetiştirmek: Zaten “doğruhoca yetiştiremeyen milletler “sahte hoca”ların istilâsına uğrar! “Sahte hoca”ların yetiştirmeleri de ya toplumu bölmeye çalışır ya da Meclis’i bombalatır.

Osmanlı Devleti’ni kuran Kayı Aşireti ilk büyük bölünmesini “âlim” olup “fazıl”olmayan bir hoca yüzünden yaşadı. Ertuğrul Gazi’nin ağabeyleri, Dımışık Hoca’nın dolduruşuna gelerek aşiretin yarıdan fazlasıyla birlikte geri döndüler. Büyük acılar yaşandı. Kendileri de yok olup gittiler. Akıbetleri bile belli değil.

Öte yandan İstanbul da “fazıl” bir “âlim” sayesinde fethedildi. Ak Şemseddin, en umutsuz demlerinde Padişah’ı ya ziyaret ediyor ya mektup gönderip tazeliyordu.

Binlerce örnek var, ama sadece bu iki örnek bile “doğru hoca”nın önemini kavramaya yeter.

Gerçek şu ki, biz “iyi hoca” (muallim) yetiştiremiyoruz. Bu yüzden öğretmenlerin tüm maddi sorunlarını çözüp bir elleri yağda, bir elleri balda yaşatsak bile (nerede o günler) “insan” sorunumuz çözülmeyecektir. Kısacası “doğru insan”yetiştirebilmek için, evvelâ “doğru hoca” yetiştirmemiz gerekiyor. 

“Müeddib” kelimesini daha önce bir yerlerde okudunuz mu, bilmiyorum. Bir nevi “muallim” olduğunu söyleyebilirim. İslâm eğitim sisteminde müeddiblerin önemli bir yeri var. “Terbiye eden, edeblendiren, bilgi ve görgü öğreten” manasına gelen bu kelimenin kökü “edeb”dir. 

“Edeb” kelime olarak bilinir, ama ondan türeyen “müeddib” erbabı dışında pek kimse tarafından bilinmez. “Edeb”i, “hayâ”yı unuttuktan sonra, “müeddib”i nasıl hatırlayalım? O kadar ki, çoğu sözlüklerden kovuldu. Türk Dil Kurumusözlüklerinde ise zaten hiçbir zaman yer bulamadı. Hatta “fazilet” kelimesi bile atılıp, yerine “erdem” getirildi.

Ankara’nın “Solfasol” denen bir semti var. Osmanlı asırlarında bu semtin adı“Zülfazıl”ken (Zülfadl), cumhuriyet döneminde “Solfasol”a dönüştürüldü…

Sebebi malum: “Zülfazıl”, “çok faziletli” demektir. Fazilet: Değer üreten, meziyet (kişiyi yücelten nitelikler) sahibi; ilim, irfan, iman ve şefkat ile ulaşılan yüksek derece. Dini ve ahlâki vazifelere riayet etme anlamlarını içerir… 

Üstelik “Zülfazıl” ismi Hacı Bayram-ı Veli’nin orada dünyaya gelmesinden dolayı verilmişti. Bir bakıma Veli’nin fazileti semte isim olmuştu.

Kelime olarak bile “fazilet”e tahammül edemeyen anlayış yüzünden isim değiştirildi: Semt anlamsızlığa teslim edildi. Geçelim…

Diyeceğim şu ki, devletimiz her okula bir “müeddib” tayin etmeli, bir de “âdab dersi” (insanlık dersi de olabilir)koymalı…

Öğretmenlerimiz çocuklarımızı bilgilendiriyor, ama “doğru insan” olmayı öğretmiyor: “Müeddib”ler işte bu açığı kapatacak… 

“Edeb”, “adab”, “ahlâk”, “fazilet”, “vicdan”, “namus”, “hâya”, “sabır”, “adalet”, “nezaket”, “nezahet”, “nezafet”, “nefaset”, “estetik” gibi, varlığı “insan” yapan kavramları okutacaklar. 

Bunları bilmeyen insan dünyanın en bilgili insanı da olsa, önce kendine, sonra vatanına, milletine, devletine ve tüm insanlığa zarar verir!

Unutmayalım ki, el yapımı bomba yapıp patlatarak bir sürü mazlumu hayattan koparan “terörist” de kimya ilmini kullanmaktadır!

Yani iş ilimde değil, ahlâk ve fazilette…

Yavuz Bahadıroğlu