Etiket arşivi: Ahmet Aytimur

Yavuz, Ahmet Aytimur ve Bediüzzaman

Ahmet Aytimur, Bediüzzaman onu şeyhülislamı olarak tesmiye etmiş. Bediüzzaman’ın eserlerini fırtınalı yıllarda, neşretmek gibi büyük bir görev üstlenmiş insan Ahmet Aytimur. Bizim ona bir takım sıfatlar vermemiz bize yakışmaz, sıfatlandırmak biraz da denk vasıflara dönük bir şey olsa  gerek.Mizacı bala pervazane  yaşamaya müsait olmayan bir insan. Hizmetin sahnede gösterdiği kadar görünmüş sonra dramaturgun sahneden çekilmesinden sonra sırası gelince kendisi de sahneyi terketmiş, sahnede kalmak için tavırlar sergilememiş.Cemaat içinde sahnede görünmek ve etkin olmak pek de kitabı değerlere göre değil, bu işi başaran tipler bir şekilde sahnedeki ömürlerini uzatırlar  ama bir kısmı da eleştirilere aldırmadan işine devam eder.Ahmet Aytimur , Tahir Ağabey’in yanına defnedilmek istemiş, mizaç ve karakter itibari ile ikisi de şamatanın ,ihtilafın, çekişmenin dışında kalma dehasını göstermiş insanlar. Tahir ağabeyi  hazretleri ismi konduğunda isminin geleceğini ifşa ettiğini ne bilebilirdi. Ama  ismi onun beşikten mezara kadarki hayat seyrini gösteren beş harften oluşuyor.

Aile ona  Tahir demişler

Soyadı ile uzlaşmış isim Mutlu

Tahir olduğu için mutlu

Hayatı ile ismi ve soyadı

Ne kadar  denk düşmüş

Sonra ebedi mutluluklar dağıtan

Bir insanla tanışmış

Bediüzzaman en olumsuz şartlarda

Mutlu olabilmiş,ne kadar zor

İnsanları mutsuz edip koltuğa yapışmak

Gibi bir ağabeyilik istememiş Tahir Abi

Ahmet Aytimurla bir keresinde Çanakkalede karşılaştık. İnsana bu kadar saygı gösteren bir insan görmedim. Utandım onun yanında , mahcub oldum , için için ağladım, gözyaşlarım içime aktı. O Bediüzzaman’ın talebesi olan bir profösürün değerini biliyordu ki , ne kadar saygılı davrandı, az kalsın ağabey bu kadarı fazla diyecek oldum, ama benim  kirli paslı bir adam , kılıç artığı bir adam ne olduğum belli , önemli olan onun dünyasına benim yansımam.iki şey çok önemli kadirbilirlik ve hakperestlik. Bunun ben bizim içimizde görmedim. Kırık çay kaşığını çöpe atan talebelerine kızıp onu lehimletip aksesuarlarına ekleyen adamdır Bediüzzaman.  Bediüzzaman’ı yere göğe koyamayan adamlar, kendilerini nereye koymaları gerektiğini düşünürler mi   bilemem. Sahnede hep ben va rım ve ben olacağım diyenler kadirbilir olamaz.Bediüzzaman Ali İhsan  Tola’ya hizmet için evini taşıyan Mehmet Baştaş’a ahirette sahip çıkacağını söyler. Kadirbilirlik bu işte.

Ahmet Aytimur’la Üstad Bediüzzaman Yavuz Sultan Selim’in mezarına giderler, malum ya İstanbul’da Fatih semtinde, mütevazi bir mezar, sade bir cami , alayişi nümayişi yok. Mısır seferine çıkarken bir cami ister, “ nasıl olsun efendim” derler,  “ sade bir şey olsun” der. Ben o camide bulutlarda uçuyorum sandım, o kadar kendimi mutlu hissettim. Yavuz hazretlerinin debdebede uzak ruhu camiye yansımıştı. Hep sade yaşamış, Hz Ömer ve Hz Ebubekir gibi, onlar da sadelik vadisinin piri, bir de Bediüzzaman Allah’ım  Bediüzzaman’ da sadelik   nasıl anlatılır. Debdebe , görüntü onun ruhunu tırmalar sanki o kadar sadelikdışı görüntülerden uzak.Evinde eşyalarına bak, o eşyaları ancak o kullanır.

Bediüzzaman dua eder kim bilirneler konuştular, Bediüzzaman Yavuz’un mezarına gitmiş, Fatih’e de gitmiş. Bir de Mevlana’ya . Yalın ayak girmiş hazretin huzuruna kim bilir baktı o mekana neler konuştu. Konuşmaların üçüncü kulağı ben olaydım.Şaban saflığında bir istek değil mi? Ahmet Aytimur Ağabeye derki “ biz farklı düşünüyorduk, o bizi ikna etti onun gibi düşündük” Anam üçler kırklar yedilerden bahsederdi , onların bir araya geldiklerini konuştuklarını söylerdi. Molla Hamid Ağabeyi bir gün gece kaldırır bir yere götürür, Bediüzzaman. Hamid Ağabey yeşil sarıklı , cübbeli adamları görünce kaçar eve gelir. Ertesi gün üstad; “Keçeli sabretseydin bak seni nerelere taşırdım” “ Yok üstadım ben korkarım” demiş.

Aytimur Abi’ye dedim bu görüşme yakaza yüz yüze dedi evet öyle . Demek onlara ölü denmez, onlar bizimle görür bizimle duyarlar, “Allah’ın şehitlerine ölü demeyiniz” diye buyurulur ya. Bediüzzaman kendi memleketlerini görüyor kimbilir ne kadar elemler duyuyordur. Sarıyerde bir genç kız ile erkeğin sarılıp dolaştığını görünce hıçkıra hıçkıra ağlar. Ya bugün olanları görse ne der.

Selimname ‘nin başını buraya Yahya Kemal , ve Bediüzzaman ve Ahmet Aytimur abiye hürmeten alıyoruz.

Selimname

Eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür
gûş-î cihâne velvele-î bâl ü per gelür

Gökyüzünden kader fermanı , haberi geldiği zaman  cihanda var olan herkesin kulağına kanat sesleri gelir, yani haberi getiren meleğin veya melekler grubunun sesleri cihana yayılır, meleklerin kanat çırpışları. Büyük bir haber gelmektedir yer yüzüne. Haber arşta düşünülmüş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Nasıl hayal etmiş himmet Efendi değil mi ? Ne kadar derin bir hayal.

devr-î fütûhu sûr-ı sirâfil* müjdeler
hak’dan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür

Fetihler döneminin başladığını İsrafil aleyhisselamın düdüğü müjdeler. Çünkü Allah alemin düzenini  sağlamak için dünyaya bir er göndermektedir. Anadolu yanlış propagandalarla  karışmış, milletin itikadı alevi yaygarası ile kötüdür. Yavuz Bunları görmektedir Trabzon valililiği  sırasında , işte alemi düzeltmek için bir er yani Yavuz Sultan selim görevlendirilmiştir semada arşta

ebvâb-ı ravza-î nebevî’den firiştegân
cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür

Elbetteki Anadolu’da ki bu şerli olaylar üzerine Peygamberimiz rahatsızdır, bu yüzden Cebrail   Ravza-yı nebiye gidip gelmektedir, ne demdir birçok keredir. Durum Habibullaha arzedilmiştir. Peygamber ve Cebrail bu olumsuzlukları düzeltmek için konuşmuşlardır. Hele bak himmet efendi neler neler söylemiş, bidaha oku.

derk ettiler ki merkad-i pâk-î muhammed’e
rûhü’l-kudüs’le arş-ı hudâ’dan haber gelür

Bu gidiş geliş manzarasını gören melekler anladılar ki  Peygamberimizin temiz kabrine Allah’ın arşından  Cebrail aracılığıyla  bir mesaj gönderiliyor.

rûy-î zemîni tâbi-i fermânı kılmağa
sultan selîm han gibi şîr-i ner gelür

Yeryüzündeki karışıklıkları düzeltmek için bir ferman ortaya konmuştur, o fermanı uygulamak için Sultan Selim gibi bir yiğit aslan dünyaya adım atıyor. Git ve düzelt diye bir emir  veriliyor ve Yavuz seçiliyor.  Ne mutlu adam değil mi himmet Efendi evet hocam, büyüklerin görevlendirmesi de büyük ve azametli  evet.

râyâtının alemleri üstünde uçmağa
sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür

Sancağının alemi üzerinde uçmak için fetih kuşu seher vakti esen  nesim gibi süzülerek geliyor. Yani haberle birlikte fetihin sancakları  seher rüzgarı gibi geliyor. Burada fethin asaleti ve yumuşaklığı ve insaniliği anlatılmak için seher vakti rüzgarı kullanılmış. Hallbuki çok fetihler zulüm ve fırtınadır.

 

Yavuz’un gelişini  Yahya Kemal Peygamber, Cebrail ve Allah  arasındaki konuşmalarla oluşturulduğunu anlatır, yukarıdaki mısralarda.

Himmet Uç

Uluslararası 1. Risale-i Nur Mütercimleri Toplantısı

BASIN BÜLTENİ

DÜNYA RİSALE-İ NUR MÜTERCİMLERİ İSTANBUL’DA BULUŞUYOR!

“Uluslararası 1. Risale-i Nur Mütercimleri Toplantısı”

Dünyada ilk defa gerçekleşecek olan Uluslararası Risale-i Nur Mütercimleri Toplantısı beş gün boyunca farklı programlarla İstanbul’da icra edilecektir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri tarafından telif edilen Risale-i Nur eserleri dünyanın birçok diline tercüme edilmiş ve edilmektedir. Dünya çapında tercüme yapmış ve yapmakta olan mütercimler tecrübe ve birikimlerini paylaşmak üzere RUBA VAKFI’nın öncülüğünde 27-31 Ağustos 2012 günlerinde bir araya geliyorlar. Toplantı süresince Risale-i Nur’ların dünya dillerine tercüme edilmesi ile ilgili temel meseleler ele alınacak ve detaylı müzakereler yapılacaktır.

Beş gün boyunca muhtelif ülkeden 50 farklı lisanda Mütercimlerin hazır bulunacağı toplantıda öğleden önce ortak salonda sunumlar yapılacak, öğleden sonra da üç ayrı salonda İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak tebliğler sunulacaktır. Toplantıya Risale-i Nurların Arapça mütercimi İhsan Kasım Salihi ve muhtelif platformlarda Risale’lerin tanıtımıyla ilgili çalışmalar yapan Prof. Dr. Yunus Ali Çengel, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Prof. Dr. Faris Kaya ve birçok akademisyeninde iştirak etmesi bekleniyor.

Ayrıca, Bediüzzaman Hazretlerinin yakın talebelerinden; Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Mehmed Kırkıncı, Nusret Kocabay, Abdulkadir Badıllı ve Mehmed Fırıncı ağabeylerin programa teşrifleri beklenmektedir.

Toplantı, Topkapı Cad. No: 17 Nusret Ap. Fatih / İSTANBUL adresindeki Hamidiye Hizmet binasında yapılacaktır. Toplantı ile ilgili detaylı bilgi için RUBA VAKFI’yla irtibata geçilebilir.

Değerli Basın Mensuplarına Duyurulur.

Ruba Vakfı

Uluslararası Risale-i Nur Mütercimleri Platformu

İletişim:

Nurettin Kıray 0533 431 40 94 nurettin_kiray@hotmail.com

Erdal Aydıner 0507 252 43 36 erdalaydiner@hotmail.com

Zülkifl Yıldırım 0537 796 04 54 rubahizmet@hotmail.com

Toplantı Adresi:

Topkapı Cad. No: 17 Nusret Ap. Fatih / İSTANBUL

Tel: 0212 531 15 31

Program Tarihi:

27 Ağustos 2012 / 31 Ağustos 2012

Japonya Nurlu Misafirlerini Ağırladı (Japonya Ziyareti Mektubu)

Esselamu Aleykum Ve Rahmetullahi Ve Berekatuhu

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine ömrünün son on yılında hizmet etmekle müşerref olmuş ve aynı zamanda kendisinin evlad-ı manevisi ve mutlak varisi olan Hüsnü Bayramoğlu(74) ağabey ve Üstadımızın neşir hizmetleriyle alakalı olarak bizzat tavzif ettiği talebesi Ahmet Aytimur(88) ağabeyimizin 29 Ocak- 3 Şubat tarihleri arasında Japonya ziyaretleriyle alakalı bazı notları beray-ı malumat arz ediyoruz.

29 Ocak Pazar günü ağabeylerimiz Filipinlerden Tokyo’ya geldiler ve aynı akşam Tokyo dershanesinde ders oldu. Bundan 60 sene önce Üstad hazretlerinin Bayram Yüksel ağabeyle Japonya’ya gönderdiği Tiryak Risalesi’nden bu kez başka bir varisi olan Hüsnü ağabeyimiz Tokyo cemaatine bu eserden ders yaptılar. Ertesi gün Tokyo Camii ziyaret edildi. Osmanlı mimarisiyle inşa edilen Tokyo Camii, Japonya’nın en lüks semtlerinden biri olan Şibuya’da muazzam görüntüsüyle Japonları kendisine hayran bırakıyor. Bu güzel mabedde her ay en az iki Japon ihtida ediyor. Ağabeylerimiz ziyaretleri esnasında Keio Üniversitesi’nden(bakan ve başbakanların mezun olduğu bir üniversite) bir gençle Tokyodaki ağabeyler vasıtasıyla sohbet ettiler. Sürekli Tokyo camiine gelip Kuran-ı Kerim vs kitaplar okuyarak İslamı araştıran bu genç Müslüman olmaya hazır. Hüsnü ağabeylerle beraber gelen İsmail ağabeyle bu kardeşimiz anlaştılar ve ismini İsmail olarak değiştirecek.

Tokyo Camii’den sonra Özbekistan asıllı bir din âlimi olan ve Japonya’ da İslamiyet’in yayılmasında çok güzel hizmetleri deruhte eden Kazan Türklerinin lideri Abdurreşit İbrahim Hazretlerinin kabrini ziyaret ettik. Üstad hazretleri ve Osmanlı’nın Japonya hakkındaki malumatlarının bir kısmı bu zat vasıtasıyla olmuştur. Kabristan ziyaretinden sonra Saitama şehrine geçildi. Selimhan ağabeyin evinde akşam yemeği ve dersten sonra Tokyo’ya geri dönüldü.

Ertesi gün sabah namazından sonra Nagoya’ya hareket edildi. Aynı akşam Nagoya dershanesinde Türk cemaatiyle çok istifadeli bir ders oldu ve bazı hatıraları Hüsnü ağabeyimizden dinledik. Son zamanlarda vukua gelen Risale-i Nurlar’ın sadeleştirilerek tahrifatlar yapılması Hüsnü ağabeyimizi son derece müteessir etti. Dersten sonra özellikle bu mana üzerinde durdu. Nurlar’ın orijinal halini muhafazanın ehemmiyeti ile alakalı bazı düsturları ve üstadımızın bu husustaki ifadelerini naklettiler. Ahmet Aytimur ve Hüsnü ağabeyler Japonya’da iken, üstadımızın diğer mutlak varisleri olan Mustafa Sungur ve Abdullah Yeğin ağabeylerle beraber, Risale-i Nurlar ve üstadımızdan aldıkları veraset muvacehesinde, sadeleştirme faaliyetlerini tasvip etmediklerini ifade eden bir beyanname Türkiye’de kaleme alındı. Hüsnü ve Ahmet ağabeyler de imza ettiler.

Çarşamba günü Nagoya Camiinde öğle namazı kılındıktan sonra Suriyelilerin ve Japonların teşrik-i mesaisiyle kurulan İslami İlimler Enstitüsü ziyaret edildi. Bu enstitü şimdiye kadarki yapılan Kuran-ı Kerim tercümeleri içerisinde en mükemmelini yaptılar. Cemaatimizin de bu enstitüyle çok güzel münasebetleri var; inşallah Risale-i Nurlar’ın Japonca tercüme tashihatını da bunlar yapacaklar. Sonra Japonya Risale-i Nur Enstitü dairesini ziyarete gidildi. Burada yapılan faaliyetler, inşaat projesi ve planlanan projeler takdim edildi. Aynı akşam Türkler, Japonlar, Araplar ve Türkiye’den gelen misafirlerle beraber çok feyizli bir ders oldu. Araplar Hüsnü Ağabey’e sualler sordular ve dediler ki, üstadımızın hangi halinin çok tesirinde kaldıysanız bize de söyleyin, olur ki biz de tesirinde kalırız. Hüsnü Ağabey de hulasa olarak üstadımızın daima Nurlar’ı nazara verdiğini ve manevi cihat ruhunu her an her haliyle ders verdiğini ifade ettiler.

Perşembe sabahı Wakayama eyaletinde bulunan Ertuğrul Şehitliği programımızı yoğun kar yağışı sebebiyle iptal ettik. Son4-5 senedir Japonya’ya böyle kar yağmamıştı. Maşallah ağabeylerimiz rahmetle beraber geldiler. Öğle namazından sonra Osaka’ya geçildi ve o gece otelde istirahat edildi. Cuma sabahı Osaka’da bulunan çok büyük bir akvaryum gezisi yapıldı ve tefekkür noktasından ağabeylerimizin çok hoşuna gitti. Oradan Cuma namazı için Kobe şehrinde bulunan Japonya’nın ikinci en eski camiine(1938) hareket edildi. Namazdan sonra Kansai Havaalanı’na geçildi ve Malezya’ya gitmek üzere ağabeylerimizi uğurladık.

Bundan 60 yıl önce Bayram ağabey vasıtasıyla bizzat Üstadımızın başlatmış olduğu Japonya hizmetlerinin inkişaf ve tealisi için Üstadımızın varislerinin bu beldeleri ziyaretleri çok manidar oldu. Bu yaştaki bu ağabeylerimizin 20 günden fazla Asya-Pasifik bölgesini ziyarette bulunmasını, şevk ve gayretlerini ve enerjilerini gören herkesi hayret ve hayranlıkta bırakmışlardır. Rabbim bu ağabeylerimize hayırlı ve uzun ömürler ihsan eylesin, bizleri de onların ve Üstadımızın şefaatine nail eylesin. Amin.

Japonya Nur Talebeleri

www.NurNet.Org

 

Üstadın talebelerinden sadeleştirme tepkisi

Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi çalışmaları Bediüzzaman Said Nursi’nin talebeleri tarafından tepkiyle karşılandı.

Bediüzzaman’ın hayatta olan 8 talebesinin yaptığı açıklamada eserlerin bu şekilde yayınlanması “tahrifat” olarak nitelendi.

Açıklama, Risale-i Nur Külliyatından “Lem’alar” adlı eserin … Yayınları tarafından “sadeleştirilerek” yayınlanması üzerine kaleme alındı.

Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Salih Özcan, Hüsnü Bayram, Abdülkadir Badıllı ve Mehmet Fırıncı tarafından imzalanan bildiride, bu durum, eserin “üslûbuna müdahale” olarak nitelendirilirdi.

Bediüzzaman’ın hayatta olan talebeleri tarafından yayınlanan bildiri aynen şöyle:

Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi adı altında girişilen tahrifat teşebbüslerinin son olarak “sadeleştirilmiş Lem’alar” şeklinde almış olduğu merhaleler üzerine, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebeleri olarak aşağıdaki hususları umumî efkâra duyurmayı vazife biliyoruz:

1.Aziz Üstadımız hayatta iken de Risale-i Nur’un dili üzerinde bazı tasarruflar yapılması istikametinde teklif ve teşebbüsler olmuş; fakat Üstadımız Risalelerin lisanıyla oynamaya ve onu değiştirmeye hiçbir surette izin vermemiş, bu tür teklif ve teşebbüsleri kat’î bir surette reddetmiştir. Bu husus bütün Nur talebeleri tarafından gayet iyi bilinen bir hakikattir. Daha evvelki açıklamalarımızda bu hususla alâkalı olarak kâfi miktarda misal zikrettiğimizden, geçmiş beyanlarımızla iktifa ediyoruz. Arzu edenler, bu hususta, 1990 yılında neşrettiğimiz uzun mektuba müracaat edebilirler.

2. Bizzat Üstad Hazretlerinin dersinde ve hizmetinde bulunan, onun tarafından neşriyat hizmetleriyle vazifelendirilen ve kendisinin dâr-ı bekaya irtihalinden sonra da Nur’un her türlü hizmetinin mes’uliyetini bizzat Üstadın vasiyetiyle üstlenmiş bulunan talebeleri olarak bizler de, aramızda hiçbir ihtilâf olmaksızın, tam bir ittifak ve icmâ’ ile, Üstadımızın bu husustaki hassasiyetine her ne pahasına olursa olsun riayet edilmesi gerektiğine inanıyor ve bu husustaki azmimizi ifade ediyoruz.

3.Herhangi bir edip veya sanatkârın sıradan bir eseri üzerinde dahi sahibinin rızası hilâfına tasarrufta bulunmak en büyük bir saygısızlık telâkki edilirken, insanlık âlemine Risale-i Nur Külliyatı gibi, ihtivâ ettiği hakikatler kadar fevkalâde üslûbuyla da mümtaz bir eseri armağan etmiş bulunan Bediüzzaman Hazretleri gibi bir müfessir, müceddid ve mütefekkirin eserleri üzerinde kalem oynatmak ne mânâya gelir, kıyas edilsin!

4.Şimdiye kadar sadeleştirme adı altında yapılan teşebbüslerin nasıl netice verdiği meydandadır. Bunun en son nümunesinde ise, sadece kelimeleri değiştirilmekle kalmamış, bir de Üstadın cümlelerine, ifade ve üslûbuna da müdahale edilmiş ve bunun neticesinde, ortaya, ruhu çekilmiş bir ceset mesabesinde, donuk, cansız, zevksiz bir metin çıkmıştır. Mehmed Akif gibi büyük bir edip ve şaire “Victor Hugo’lar, Shakespeare’ler onun ancak talebesi olabilir” dedirten Bediüzzaman gibi bir zâtın metinleri üzerinde böyle fütursuzca kalem oynatan kimselerin bu densizliklerini hayret ve ibretle seyrediyor ve bu cür’eti nereden ve kimlerden aldıklarını merak ediyoruz.

5.Bu çeşit teşebbüslere bahane teşkil eden “Risale-i Nur’ların anlaşılmadığı” iddiasını kabul etmek de mümkün değildir. Eğer bu iddia doğru olsaydı, Risale-i Nur’lar, telifinden bu yana bir asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ bu kadar çok satılmaya ve milyonlarca insan tarafından tekrar tekrar okunmaya devam etmezdi. Halbuki bugün kimi yetkili, kimi de yetkisiz olarak en az bir düzine yayınevi Risale-i Nur’ları neşretmeye devam etmektedir. Dünyada başka hiçbir eserin mazhar olmadığı böyle bir rağbete Risale-i Nur’u eriştiren şey, onun anlaşılmaz oluşu mudur?

6.Risale-i Nur’un diline en uzak zannedilen gençlik arasında ise, bu eserlere karşı iştiyak her geçen gün artmakta, yurdun dört bir tarafında orta öğrenim ve üniversite gençlerinden niceleri kendilerini Nurların kucağına atmaktadırlar. Onlar bir yandan Risale-i Nur’u daha iyi anlamak için onun harikulâde lisanına vâkıf olmaya çalışırken, bir yandan da Risaleleri tercümelerinden tanıyan başka milletlere mensup insanlardan birçoğu, bu eserleri orijinal diliyle okumak için Türkçe öğrenmektedir.

7.Bugün konuşulan dil ile Risale-i Nur’un dili arasında bir mesafe olduğu muhakkaktır. Ancak buna sebep Risale-i Nur’un dilinin ağırlığı olmadığı gibi, bunun çaresi de Risale-i Nur’u bugün konuşulan dilin seviyesine indirmek değildir. Çünkü Risale-i Nur, bir asra yakın zamandan beri vicdan-ı umumînin bozulmasına yol açacak derecede tahribata uğrayan şeâir-i İslâmiyeyi tamir etmek ve yeni yetişen nesillere unutturulan hakaik-ı İlâhiyeyi ve mukaddes kelimeleri tekrar bu milletin hafızasına yerleştirmekle vazifelidir ve bu vazifesini de kendisine has lisanı ile yerine getirmekte, ilim ve irfan hayatımızdan dışlanmış bulunan mefhumları tekrar milletimize kazandırmaya çalışmaktadır. Hangi suretle ve niyetle olursa olsun onun lisanıyla oynamanın, Risale-i Nur’u bu kudsî vazifesinden alıkoymaya teşebbüs mânâsına geleceğini, her vicdan sahibi takdir edecektir.

8.Bugün geldikleri yeri ve milletimizin gözünde eriştikleri mevkii Risale-i Nur’a borçlu olanlar, Hazret-i Bediüzzaman’ın hatırasına hürmet göstermek hususunda herkesten fazla hassasiyet sahibi olması icap eden kimselerdir. Muazzez Üstadımızın “Ben bile kalem karıştıramıyorum” dediği metinlere müdahale etmek veya ettirmek, kadirşinas insanların velînimetlerine karşı şükran borcunu ödemek için ihtiyar edecekleri bir yol olmasa gerektir. Böyle teşebbüslere tevessül eden, müsamaha gösteren, destek olan veya meyil duyan kimselerin, iç âlemlerinde derin bir muhasebeye girişerek Üstadımızın şu beyanları karşısında kendi nefislerini yoklamaları, herkesten evvel kendi menfaatlerine olacaktır:

Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder, tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.

9.Muazzez Üstadımızın hizmetinde bulunan talebeleri olarak şu hususun kat’iyetle bilinmesini istiyoruz ki, Risale-i Nur yağmalanacak sahipsiz bir mal değildir; bu eserleri hedef alan her türlü tahrifat teşebbüslerine karşı, biz, Üstadımız tarafımızdan omuzumuza yüklenmiş bulunan vazifeyi, kimsenin hatırına bakmadan ve zerre kadar tereddüt göstermeden yerine getireceğiz. Hangi niyetle olursa olsun böyle teşebbüslere tevessül edenler, bu hareketlerinin Risale-i Nur’a, Müellifine ve talebelerine karşı alenen ve fütursuzca meydan okumak mânâsına geldiğini idrak etmeli, böyle bir meydan okuyuşun nasıl bir âkıbeti dâvet edeceğini düşünmeli ve eğer insaf ve idrak sahibi iseler, derhal yanlışlarından dönerek tövbe etmelidirler.

Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hizmetinde bulunan talebeleri

Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Salih Özcan, Hüsnü Bayram, Abdülkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı.

Abdurrahman Iraz / Risale Haber