Etiket arşivi: aile içi iletişim

O Tebessüm Seni Bulmaz Mı Sanıyorsun?

Anlayış dediğimiz şey, yalnız bir kişinin veya bir kesimin göstermesiyle olacak birşey değil. Taraflardan yalnızca birisi anlamaya çalışıyorsa, diğeri hiç yanaşmıyorsa, bu yorar. Yorgunluk fıtratın aksine veya elverdiğine aykırı/aşırı iş yapmanın ilk delilidir. Eşya yeknesaklığa düşmandır çünkü. “Zira, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.

Her gün bal yiyen baldan bıkarmış. Hep aynı kalamazsın. Hep içine atan sen olamazsın. Böyle yaşanmaz. Yaşam aynılık değildir çünkü, değişimdir. “İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor.

Şeriatın sınır koymadığı yerlerde eşitlik düzeyinde bir ilişki istemek bencillik değildir. Eşitlik istemek ‘senin kadar ben de mahlukum’ demektir bir nevi. Mahlukiyetin mazhar olduğu herşeyde benim de senin kadar hakkım var. Beni de Allah yaratmış, sen gibi. Ben de öfkelenirim bazen, sen gibi. Ben de sabredemem bazen, sen gibi. Ben de alttan alamam bazen, sen gibi. İnsanî olan herşey bende de vardır. Sen de idare etmelisin beni, benim seni idare ettiğim gibi. “Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler.

Fakat tuhaftır, bizde en makul eşitlik talepleri bile bencillik olarak öğretiliyor. Fedakârlıklar ise mecburiyetimiz gibi. Hal böyle olunca yükümüz ağırlaşıyor. Bir insan iken birkaç insan gibi yaşamaya başlıyoruz. Fakat Kur’an’da demiyor mu: “Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla birşey yüklemez.” Hem yine demiyor mu: “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” O halde birşeyler artık taşınmaz, hayat yaşanmaz geldiğinde omuzlarındakini sınaman gerekmez mi? Neden onları tenzih edip, kutsallaştırıp veya masumlaştırıp kendini suçluyorsun? Belki o yükün tamamı senin değildir? Belki sen başkalarınınkini yüklenmişsindir?

Ben bu sorunun en çok eşler arasında gözetilmesi gereken bir ‘denge yitimine’ karşılık geldiğini düşünüyorum. Taraflardan birisinin hayatını dilediği gibi yaşamaya açık olduğu, ancak diğerinin her türlü fedakârlığı yapmayı baştan bir görev olarak üzerine aldığı bir düzen, fıtrî gelmiyor. Allah’ın fıtraten ve dinen verdiği mesuliyetlerden bahsetmiyorum. O Allah’tır ve hepimize sınırlar koymaya hakkı vardır. Bunlar zaten hep iyiliğimiz içindir ve iyi de gelir. Ancak bir de insanların kimlikler üzerinden birbirlerinin omuzlarına koydukları yükler var. İnsan, insan olarak yaklaştığı sürece karşısından insanlık görür. Tebessüm etmeyen bir yüzün hakkı var mıdır karşısındaki gülümser bulmaya?

‘Mümin müminin aynasıdır’ hadis-i şerifinin penceremiz olduğu bir manzarada, gördüğümüz suretler aslında hep bizim suretlerimiz. Gülümsediğimiz kadar gülücük buluyor, çatık kaşlarımızla boğduğumuz kadar ona boğuluyoruz. Aynalar koridorundan geçiyoruz ve hep şunu söylüyoruz: “Ben mecbur değilim güzel kalmaya, güzel kalması gereken esasında o!” Bu nasıl mümkün olabilir? Aynada yansıyan, yansıtılanı nasıl geçebilir?

Tebessümü sadaka olarak söylemiş Efendimiz Aleyhissalatu vesselam, ama hiç kendine sordun mu: Acaba kime sadakadır? Sırf gülümsediğine mi? Yoksa kendine de mi? Yoksa ikinize birden mi? Burada elhamdülillah diyenin ahirette elhamdülillah yiyeceği bir düzlemde yaşıyoruz. Herşeyimiz bir başka şeye dönüşerek bâki âlemimizi şekillendiriyor. Kiramen Katibîn bu dönüşümün şahitleri, defterdarları. O tebessüm dönüp illa seni bulmaz mı sanıyorsun? Hayat dediğin iradenin attığı bumerang gibidir, tıpkı Zilzal sûresinde dendiği gibi: “Kim, zerre mikdarı hayır işlerse, onu görür. Kim de zerre mikdarı şer işlerse, onu görür.

Ahmet Ay

cocukaile.net

Yetişkinler ergenleri niçin anlayamıyor?

Ergenlik çağının en önemli çabası kimlik arayışıdır. Ergenin, kişilik özelliklerinin farkına varması, bu özelliklerin gerçekleşmesini engelleyen her türlü olumsuz şartlarla mücadeleye girişmesi kimlik arayışı olarak isimlendirilmektedir. Başarılı olduğu sürece özgüveni artar, kendisini değerli hisseder. Başarısızlığa uğradığı veya engellendiği zaman hırçınlaşır, saldırgan davranışlarda bulunur. Ergenin yeteneklerini keşfetmesi, başkalarından farklı olduğunu görmesi için ailenin dışına çıkması gerekmektedir. Anne-babanın verdikleri ona yetmez. Bu dışarıya yönelişe bağımsızlık isteği diyoruz. Anne-baba çoğu zaman gencin bağımsızlık isteğini aileden kopma ve başkaldırma olarak değerlendirir.

Kendisini ergenin anne ve babası olmaya hazırlamayan ailelerde iletişim sorunları ve çatışmalar ortaya çıkmaya başlar. Ülkemizde çocukları ders notlarıyla, çözdükleri test sayısıyla ve deneme sınavlarından aldıkları puanlarla değerlendirme gibi hatalı ve haksız bir yaklaşım vardır. Ders notları ve okul başarısı ergeni değerlendirmede tek ölçü olmamalıdır.

Okul başarısı konusunda elinden geleni yapan ve kendisine de zaman ayıran ergenlerin, bütün günü okul, dershane ve ev üçgeni arasında geçen, ders çalışmanın dışında sosyal bir aktivitesi olmayan ergenlere kıyasla ileri yaşlarda iş ve aile hayatında daha başarılı oldukları görülmektedir. Kendisiyle barışık, arkadaşlarıyla ve ailesiyle geçimli, öğretmenlerine ve büyüklere karşı saygılı, müzik, spor, resim ve edebiyat gibi faydalı ve geliştirici hobileri olan ergenler daha uyumlu ve daha mutludur.

Ergenin korkusu

Ergen, anne-baba ile birlikteyken “yine nasihat etmeye ve akıl vermeye başlayacaklar” diye endişe ve korku duymaya başlar. Ancak korkmuş ve tedirgin bir görüntü vermez, çünkü o hislerini sadece anne ve babasından gizlemez, kendisinden bile gizler. Korkusunu belli etmemek için soğukkanlı ve kayıtsız görünmeye çalışır. Soğukkanlılık ve ilgisizlik korku ve şüpheleri gizleyen birer maskedir.

Anne-baba, ergenin içindeki korkuyu ve şüpheyi kendi içinde hissettiği ve bunların kendi korku ve şüphesi olduğunu zannettiği vakit kendini korumaya alır ve kendini savunma gereği duyar. Ergen de anne ve babanın korkusunu ve endişesini hisseder ve kendini korumaya alır. Böylece anne-baba ile ergen arasında kısır bir güç savaşı döngüsü başlar.

Mutlu aileler hep birbirlerine benzer. Mutsuz ailelerin ise mutsuzlukları farklı ve kendilerine özgüdür. Aile yaşayan, kimliği ve kuralları olan, üyelerinin huzurunu ve mutluluğunu sağlayan bir kurumdur. Aile küçüldükçe yerine getirmesi gereken görevlerde aksamalar meydana gelir. Sanayileşmeyle birlikte insan işgücünün yerini makine gücünün alması sonucu geniş ailenin yerini anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aileler almaya başladı. Dahası son yıllarda boşanmaların artması sonucu anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile de parçalanmakta, çocuklar tek ebeveynle yaşamak zorunda kalmaktadır. Ergenin sorunlarını anlayabilmek için onu ailesiyle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Ergeni ailesinden soyutlayarak incelemek bizi yanlış değerlendirmelere götürebilir.

Ergenle iletişim hataları

Ergenin kendisini dinlemediğinden yakınan anne-babalar dinleme konusunda ona iyi örnek olmamışlar demektir. Çocuklar dinlemesini de ailede öğrenirler. Anne-babalara “Eğer siz çocuklarınızı dinlerseniz onlar da sizi dinleyeceklerdir” dediğimde; “Ama hocam, biz tabii ki onu dinlemek istiyoruz; ama o anlatmıyor” diye kendilerini savunurlar. O zaman birlikte şu sorunun cevabını ararız: “Çocuklar neden anlatmazlar?”

Anne-baba ergenle iletişim halinde iken birdenbire ergenin sustuğunu, diyalogun sona erdiğini, ergenin daha fazla konuşmak istemediğini fark eder. Eğer anne-baba ısrar etmesine rağmen ergen konuşmak istemiyorsa, anne-baba iletişimin sürmesine engel olan hatalı bir dil kullanmış demektir. Bu hatalı dile psikolojide “iletişim engeli” diyoruz.

Ergenin dünyasında ailesiyle olan iletişimi büyük önem taşır. Büyüklerin konuştuğu, küçüklerin dinlemek zorunda kaldığı, küçüklerin söze karışmasının (fikrini beyan etmesinin) saygısızlık ve ayıp sayıldığı ailelerde sağlıklı bir diyalog yoktur. Eleştirilen ergenin cevap vermesi halinde “Utanmadan bir de cevap veriyor!” diye azarlanan ailelerde diyalog yoktur, monolog vardır. Ergen eleştiri almamak için duygularını saklamayı tercih eder.

Ergenin davranışlarında çoğu zaman mantığa meydan okuyan bir yaklaşım vardır. Onun için ergenin davranışlarında mantık aranmaz. Efendimizin (a.s.m.) “Gençlik delilikten bir şubedir” hadisi bu gerçeği çok güzel anlatmaktadır. Yetişkin mantığı ile düşünerek ergeni anlayamayız. Mantık dışı davranışlar mantık kullanılarak anlaşılmaz. Anne-baba, ergenin saçma gibi gelen bir davranışını anlayabilmesi için, mantığını bir yana bırakıp kendisini ergenin yerine koyması (empati yapması) gerekir. Ancak o zaman kızmadan, bağırmadan ve eleştirmeden ergeni dinlemek mümkün olabilir.

Ergenin temel davranış biçimleri

Eğer anne-baba, ergenlik psikolojisi hakkında bilgi sahibi olursa, aşağıda sıralayacağımız değişimlerin normal olduğunu kabul edecek, anlayış ve sabır gösterecek, ergenle çatışmaya girmeden sorunların üstesinden gelmeye çalışacaktır. Hazırlıksız yakalanan anne-babaların şikâyet konusu ettiği ergenin temel davranış biçimlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

· Tedirgin ve güvensizdir. Kendisinden bekleneni yapamayacağına inanır.

· Çabuk sevinir, çabuk üzülür, olmayacak şeylere sinirlenir, bağırır çağırır. Ne zaman nasıl tepki göstereceği kestirilemez.

· Kuruntuludur, incir çekirdeğini doldurmayacak konuları problem yapar.

· Yalnız kalmayı tercih eder. Ev etkinliklerine katılmak istemez.

· Süse ve giyime meraklıdır. Saatlerce aynanın karşısından ayrılmaz.

· Erkeklerin ayakkabıları ilk alındığı zamanki boyasıyla durduğu halde saçlar en son modaya göre kesilir.

· Bir sivilce ile saatlerce uğraşır, sinirlenir, ağlar.

· Boyu, kilosu, görünüşü aşırı önem kazanır.

· Ailelere tuhaf gelen müzikler en yüksek sesle dinlenir.

· Odasının duvarları tuhaf posterlerle kaplıdır.

· Gizli servis bürosuymuş gibi odasına kimsenin girmesini istemez.

· Uzun düşler kurar, şiirler yazar, günlük tutar, ama aileden kimsenin okumasına izin vermez.

· Her fırsatta ailesini eleştirir. Yaşam biçimlerini, giyimlerini, konuşmalarını ve davranışlarını beğenmez. Onları geri kafalı bulur.

· Uyarılara kulak asmaz. İnadına anne-babaya ters gelen şeyler yapmaktan zevk alır gibidir.

· Ergenlik dergilerinden veya kitaplarından ödünç aldığı görüş ve fikirleri kendi görüşüymüş gibi savunur, anne-baba ile tartışmaya girer.

· Kendine model olarak aldığı ses ve sinema sanatçıları gibi giyinir, onlar gibi konuşur ve davranır. Ancak beğendiği sanatçılar kısa sürede değişir.

Anne-babaların ergen hakkında şikâyetleri

Ergenin temel davranış biçimlerinin normal olduğunu bilmeyen, bir başka ifade ile kendilerini ergen çocuğun anne ve babası olarak hazırlamayan anne-babalar ergenle çatışma yaşamaktan kurtulamazlar. Çatışmanın kendi tutumlarından kaynaklandığını kabul etmeyen anne-babalar zamanı, kötü arkadaşı, medyayı, okulu ve nihayet ergeni suçlayarak kendilerini savunurlar. Ergen çocuklarıyla sorun yaşayan ve bize danışmaya gelen anne-babaları dinlediğimizde şu şikâyetlerde bulundukları görülmektedir:

· Eskiden söz dinleyen bir çocuktu. Şimdi en küçük bir söze alınıp sinirleniyor.

· Şen-şakrak bir çocuktu, bu sıralar çok durgunlaştı. Derdini bize açmıyor.

· Her istediğinin alınmasını istiyor, yoktan anlamıyor. Markaya ve modaya önem veriyor.

· Eskiden hiç yalan söylemezdi. Şimdi sıkıştıkça yalan söylüyor.

· Sorumluluk duygusu azaldı, okul başarısı düştü.

· Çok hırçınlaştı, isteklerini yapmak zorundaymışız gibi sert bir dille söylüyor.

· Kardeşleriyle arası iyi değil, onları dövüyor, araya girmemize kızıyor.

· Çok asileşti, her sözümüze ters cevap veriyor. Başına buyruk olmak istiyor.

· Bizi beğenmiyor, bizimle bir yere çıkmak istemiyor.

· Durgunlaştı, dalgınlaştı, unutkan ve sakar bir çocuk oldu.

· Pasaklı bir çocuk oldu. Odası ve eşyaları çok dağınık.

· Yüksek sesle müzik dinliyor.

· Çok harçlık istiyor, cebinde para tutmuyor, verdiğimizi bir günde harcıyor.

· Bizi dinlemiyor. Arkadaşlarının çok etkisinde kalıyor, onlara laf söylettirmiyor.

· Üzerine gittiğimiz zaman evden kaçacağını söyleyip bizi tehdit ediyor.

Ergenlerin anne-babaları hakkında şikâyetleri

Ergenliğe geçişte yaşayacağı fizyolojik ve psikolojik değişiklikler konusunda bilgisi olmayan, duygularını yönetmeyi bilmeyen, okul başarısı konusunda sık eleştiri alan çocuklar ergenliğe geçişte anne-babasıyla iletişim kurmada sıkıntı yaşamaktadır. Danışma sırasında kendilerini dinlediğimiz ergenlerin yaşadıkları sıkıntıları şöyle dile getirdikleri görülmektedir:

· Bana neler oluyor bilmiyorum. Bedenimde, duygularımda ve ruhumda çok şeyler değişiyor.

· Kendi kendime çalışacağıma söz veriyorum, ama çalışamıyorum.

· Kendimi çok kötü hissediyorum. Havada yürüyor gibiyim. Korkuyorum. Ne istediğimi bilmiyorum.

· Annem babam beni hiç sevmiyor. Her sözüm ve davranışım onlara batıyor.

· Annem babam hiçbir şeyimi beğenmezler. Yaptığım her işte mutlaka bir yanlış bulurlar.

· Evde çocuk muamelesi görmekten bıktım. Ne zaman bir yanlış yapsam, “Kocaman adam oldun” diyorlar. Ama ne zaman bir istekte bulunsam, “Sen daha çocuksun” diyorlar.

· Her şeyime karışıyorlar. Telefonlarımı dinliyorlar, odama izinsiz giriyorlar, ceplerimi karıştırıyorlar, günlüğümü bile okuyorlar.

· Anneme babama kişisel sorunlarımı açamıyorum. Beni suçlayacaklarından korkuyorum. Bu yüzden zayıf not aldığım zaman söylemiyorum.

· Beni en çok kızdıran şey annemin veya babamın, “Biz senin yaşında iken…” diye başlayan uzun nutukları.

· Bizim evde büyükler eleştirilemez. Onlar her zaman haklıdır. Büyüdüğümü bir türlü kabul etmiyorlar. Ben bu evde yaşadıkça hep çocuk kalacağım.

· Şimdiye kadar annemden babamdan habersiz bir şey yapmadım, ama bir erkek/kız (karşı cins) arkadaşım olduğunu söylemeye cesaret edemiyorum. Bu da beni çok üzüyor, suçluluk duyuyorum.

· Öğretmenlerime, anneme ve babama duygularımı açamıyorum, çünkü onlara güvenmiyorum.

· Annem babam benim için yaptıkları fedakârlıkları sayıp döküyorlar. Bu da beni çok üzüyor. Onlara layık bir çocuk olamıyorum. Yaşamak bana çok sıkıcı geliyor.

Ali Çankırılı

Moral Dünyası Dergisi