Etiket arşivi: Ali Erkan Kavaklı

Tasarımın ihtişamı, evrimin tutarsızlığı ders kitapları faciası

40 yıldır tanıdığım, 50’den fazla esere imza atan, değerli ilim adamı Prof. Sefa Saygılı, ders kitaplarındaki materyalist, evrimci ve ateist bakış açısını çökerten bir eser kaleme aldı. 

TASARIMIN İHTİŞAMI EVRİMİN TUTARSIZLIĞI isimli kitap Çıra yayınları arasında çıktı. 

Yeni eserinde Prof. Sefa Saygılı, evrimci görüşün bilimsel değil ideolojik olduğunu ortaya koyuyor, evrimcilerin tutarsızlıklarını, kâinattaki varlıkların mükemmel olduğu ve Allah tarafından yaratıldığı ortaya ispatlıyor.

Evrim düşüncesi, kâinatın ve canlı-cansız varlıkların tesadüfen, Yaratıcı eseri olmaksızın, kendi kendine oluştuğu inancına dayanır. Varlıkların mutasyon, adaptasyon ve tabii seleksiyon mekanizmalarıyla geliştiği, oluştuğu iddia ediliyor. Bilgisiz, akılsız ve bilinçsiz maddelerin doğada kanunlar yapması ve bunları yürütmesi mümkün değildir. Doğadaki son derece güzel, sanatlı, renkli ve faydalı varlıkların tesadüfen bir araya gelen sebepler tarafından ortaya çıktığını iddia etmek akıl dışı bir iddiadır.

Yaratıcıya inanmayanlar böyle akıl dışı bir teoriye sarılıyor. Evrimcilerin bütün gayretlerine rağmen evrim hipotezini doğrulayacak hiçbir ciddi deney ve gözlem yoktur. Mevcut iddialar ise defalarca gündeme getirilmiş ve çürütülmüştür. 

Biyoloji ve coğrafya kitaplarındaki çizilmiş maymunların giderek insana dönüşmesini gösteren resimler hayalidir ve birkaç kemik kalıntısındaki benzerlikten yola çıkılarak uydurulmuştur gerçekle ilgisi yoktur.

Ateistlerin baskılarına rağmen dünyada evrim teorisini reddeden bilim insanlarının sayısı artmakta ve sesleri daha yüksek çıkmaktadır. 

Jerry Bergman, bir kısmı Nobel ödüllü 3000’den fazla bilim adamını  listelemiştir. Üç binden fazla bilim adamı, alanında uzman kişiler Milli Eğitim Bakanlığı ve Talim Terbiye Kurulu tarafından hiç dikkate alınmıyor. 

Prof. Saygılı evrimci bakış açısının iflasını şöyle dile getiriyor:

Darwinizm, bilim karşısında özellikle şu üç temel noktada yenilmiştir:

1. Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamaktadır.

2. Teoride öne sürülen evrim mekanizmalarının gerçekte evrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimsel bulgu yoktur.

3. Fosil kayıtları, evrim teorisinde öngörülerinin tam aksi bir tablo ortaya koymaktadır.

Evrim, inandırıcı bilim değil, ideolojik saplantıdır, ateizmin maskelenmiş görüntüsüdür.” 

Buna rağmen pek çok bilim insanı ortaya çıkan bulgu ve bilgilere gözünü kapatmakta, ısrar ve inatla bu temelsiz teoriyi savunmaktadır. Evrim teorisi bilimsel bir varsayım değil ideolojik bir bakış açısı ve alternatif arayışıdır. 

Bu gerçeği, ünlü evrimci biyolog Douglas Futuyma şöyle izah eder:

“Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecek yegâne iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır veya böyle olmamıştır. Eğer böyle olmadıysa bir değişim süreci sayesinde kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmiş olmalıdırlar ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa o hâlde ‘sonsuz güç sahibi bir üstün akıl’ tarafından yaratılmış olmaları gerekir.”

Bugüne kadar yaklaşık 700 milyon fosil elde edilmiştir. Tüm fosiller, canlıların evrimleşmediğini, eksiksiz ve mükemmel bir şekilde ortaya çıktığını göstermektedir.

Bilimsel anlamda iflâs etmiş bir teorinin hâlâ itibar görmesi konusunda büyük bilim adamı ve filozofu Ludwig Von Bertalanffy şunları söyler:

“Bu kadar belirsiz, kanıtları bu kadar yetersiz, bilimsel ölçülere bu kadar uzak bir teorinin dogma hâline gelmesi sanırım ancak sosyolojik nedenlerle açıklanabilir. Toplum ve bilim; mekanikçi, yararcı ve serbest rekabetçi düşüncelere o kadar dalmıştı ki, artık gerçek realite olarak gökyüzüne Tanrı yerine seleksiyon (ayıklama) çıkarılmıştır.” (Darwin’in Çöküşü, Say. 143)

Kıymetli Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Prof. Sefa Saygılı’nın kitabını inceletmeli ve fen bilgisi kitaplarındaki dinsiz propagandaya son verilmesini sağlamalı. 2019 ders yılının açılış konuşmasında; müfredat ve ders kitaplarında milletimizin değerlerine aykırı fikir ve görüşlerin temizlendiğini, milli ve yerli hâle getirildiğini ifade etmişti.

Akit gazetesi yazarları olarak yaptığımız incelemelerde fen bilgisi, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya kitaplarında materyalist bakış açısını sürdüğünü, Cumhurbaşkanımıza yanlış bilgi sunulduğunu ortaya koymuştuk. 

Ders kitaplarından dinsiz bakış açısının terk edilmesinin tam zamanı. Tasarımın İhtişamı Evrimin Tutarsızlığı adlı eser evrimci, materyalist bakış açısını çürütüyor. Yaratıcının varlığını, evreni ve eşyayı Allah’ın yarattığını ispat ediyor. 

Esasen üniversitelerdeki inançlı yüzlerce bilim adamı üç senedir “Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongreleri” düzenliyor; fizik, kimya, biyoloji, fen bilimleri, coğrafya derslerinin Müslüman bakış açısıyla yazılması gerektiği tezini işliyorlar. Kongreye sunulan tebliğleri kitap hâlinde yayınladılar. 

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Talim Terbiye Kurulu Üyeleri; Tasarımın İhtişamı Evrimin Tutarsızlığı adlı eseri mutlaka okumalılar, “Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi”ne tebliğ sunan bilim adamlarına kulak vermeli ve gerekli adımları atmalılar.

AB tarafından yapılan bir araştırmaya göre fen bilgisi öğretmenlerinin % 70’i, öğrencilerin % 78’i evrime inanmıyor. Buna rağmen MEB’in materyalist düşünceyi tek doğru olarak kabul etmesi ve fen bilgisi ders kitaplarını ateist bakış açısı ile yazdırması Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey.

Prof. Sefa Saygılı tebrik ediyor; Tasarımın İhtişamı Evrimin Tutarsızlığı eserinin çok önemli yankıları olacağını ümit ediyorum. Çıra yayınları arasında çıkan 206 sayfalık kitap okunmaya değer. 

Ali Erkan Kavaklı – yeniakit.com.tr

“CAM”a Sahip Olmak İçin “ELMAS” Feda Edilmez

Eğitimci-yazar Ali Erkan Kavaklı, dine hizmet etmek isteyenlerin, İhlas Risalesi’ndeki birinci düsturu asla akıllarından çıkarmaması gerektiğini söyledi.

Kur’an ve iman hizmetkârlarının kalplerini daime kontrol ve Allah rızasını esas maksat yapması gerektiğini ifade eden Kavaklı, Akit’teki yazısında “Başka bir maksadı takip edenler, maksatlarının aksiyle tokat yer” dedi.

Dünyaya ait menfaatlerin cam parçası hükmünde olduğunu hatırlatan Kavaklı, “Dine ve ahirete ait hizmetler elmas gibidir. Cama sahip olmak için elmas feda edilmez, edene de akıllı insan gözüyle bakılamaz hatta akılsız, deli-divane olduğuna hükmedilir” şeklinde yazdı.

Her zaman kalp kontrolü yapılması gerektiğine vurgu yapan Kavaklı, yazısını şöyle sürdürdü:

“Risale-i Nur hizmetleri ve hizmet hareketi içinde olanlar, iman ve Kur’an’a hizmet dışında bir gaye takip etmemeli. Şan, şöhret, ikbal, servet, makam ve mevki peşinde koşan, iman ve Kur’an’a ihlasla hizmet edemez.

Dine hizmet etmek isteyenler, İhlas Risalesi’ndeki birinci düsturu asla akıllarından çıkarmamalı:

“Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak gerekir.”

Üstat Bediüzzaman, Yalnız Hakikat Konuşuyor isimli mektubunda, dine hizmeti, “maddî ve manevî her şeyden feragat mesleği” olarak niteler. Talebelerine, yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışmayı tavsiye eder.

Dine hizmet hareketinin içine girip de makam, mevki, şöhret ve para veya dünyaya ait bir gaye takip edenler tokat yer, ahretlerini mahveder, hizmete de zarar verirler. Her zaman kalp kontrolü esastır.”

Risalehaber.com

Diyanet Kitap Fuarı Dolu Dolu Geçiyor

Diyanet, Kitap ve Kültür Fuarının 32.sini düzenledi. Büyükşehir Belediyesiyle birlikte düzenlenen fuarda yazarlar,  ramazan sohbetleri de yapıyor. Eskader’in organize ettiği ramazan sohbetlerinde her gün bir yazar saat 18-19 arasında bir saat sohbet ediyor. Fuarda âdeta Türkiye’nin yıldızları fikir ve düşüncelerini anlatıyor. İlk gün Prof. Sefa Saygılı’yı dinledim. Bir tabibin ramazan ve oruç konusundaki düşüncelerini ve tavsiyelerini dinlemek hem zevkli hem öğreticiydi.

İkinci gün “Şiir, Şuur ve Ramazan” konulu bir konuşma yaptım. İftar saatine yaklaşık üç saat kala konuşmacıları 40-50 kişi, bazen daha az bazen daha çok, dinliyor. 14 milyonluk şehirde hiç değilse nitelikli bir dinleyici kitlesi yazarları yalnız bırakmıyor.

Sonraki günlerde sırasıyla Doç. Rahmi Yaran, Prof. İhsan Süreyya Sırma, Prof. Süleyman Uludağ, Dursun Gürlek, Ümit Şimşek, Prof. Uğur Derman, Dursun Ali Taşçı konuştular. Prof. Ahmed Güner Sayar, Nevzat Bayhan, Mehmet Niyazi, İhsan Atasoy, Gürbüz Azak, B. Ayvazoğlu, Y. Bülent Bakiler, Üstün İnanç, Yusuf Dursun, Vehbi Vakkasoğlu, Nejdet Subaşı, Talip Küçükcan, Prof. Çiçek Derman, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Vahap Akbaş, Memduh Cumhur, Mustafa Armağan, Sadık Yalsızuçanlar konuşacaklar.

Fuarların okuma oranlarını etkilediği kanaatindeyim. Binlerce kitabı bir arada görme şansı yakalıyoruz. İlgimizi çeken kitaplara kolayca ulaşma imkânı buluyoruz. Kendi hâlimizde evimizde veya iş yerimizde günümüz geçirdiğimiz zaman hiç aklımıza gelmeyecek olan kitapları fuara gidip görünce alıyor ve okuyoruz.

Hele yazarları dinlemek… Tam bir bilgi, fikir ve kültür ziyafeti. Bir yazar, bazen koca bir kitaptan alabileceğimiz düşünce birikimini bir saatte bize sunuyor.

Okuyucularımıza Beyazıt’taki ramazan sohbetlerini kaçırmamalarını tavsiye ederim.

Okumak zihni beslemek, kültür ve irfanımızı artırmak demek. İnsan beyni bilgiyle besleniyor. Son senelerde beynini besleyenler çoğalıyor. İstatistikler, böyle diyor. Son yıllarda basılan kitap sayısı artıyor. Senelere basılan kitap sayıları şöyle:

Türkiye’de Basılan Kitap Sayısı

2012 yılında basılan kitap sayısı 480.258.000; 2011’de 493. 469.643; 2010’da 458. 338.289 idi.

2012’de basılan yeni kitap sayısı 42.626; 2011’de 43.190; 2010’da 34.863; 2009’da 31.414; 2008’de 32.342; 2007’de 29.312. Basılan yeni kitap sayısı 2001’de 3.915 idi.

Kitap üretimi, 2011’de önceki yıla göre yüzde 20 artmıştı, 2012’de bir önceki yıla oranla % 2 düşüş var.

2010 yılında basılan kitap sayısı bir önceki yıla göre % 15; kitabın cirosu % 9.3 artmıştı.

Ali Erkan Kavaklı / moral haber

Medya çocuklara ne yapıyor?

Çocukların başarısını engelleyen en önemli engellerden ikisi televizyon ve bilgisayar oyunları… Bu iki zaman yutan canavar, çocuğu seçtiği hedeften saptırıyor.

Mecburi temel eğitimin amacı, çocuklara ve gençlere toplumun temel değer yargılarını, ahlakını ve değer ölçülerini benimsetmektir. Bu eğitim sayesinde çocuk, kişisel kimlik kazanır. Temel eğitim, aileyi korumayı, barış içinde birlikte yaşamayı, vatandaşlık hak ve ödevlerini benimsemeyi öğretir.

Okul, tek başına bu görevi yerine getirebilir mi?

Yeni araştırmalar ortaya koyuyor ki okul, çocukları medyanın saldırısından tek başına koruyamıyor. Medyadaki şiddetin çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri, tahmin edilenin çok üzerinde. Öğretmen, aile ve toplum, birlikte çalışmak zorunda.

Eğlence olsun diye seyredilen filmler, bilgisayar oyunları ve dinlenilen müzik; çocukları şiddete yönlendiriyor, ahlâksızlığa yöneltiyor ve nihilizmi (hayatın anlamsızlığı) öğretiyor. Televizyon, video ve bilgisayar oyunlarının etkisi üzerine yapılan araştırmalar, açıkça ortaya koyuyor ki oyun ve filmlerdeki güç gösterileri, zararlı etkiler uyandırıyor.

Münih’te 2002 yılında yapılan Medya Kongresi’nde şu realiteler ortaya kondu:

1. Medyanın kullanımı çocukların ve gençlerin saldırganlığını ve güç kullanma duygusunu %10-15 oranında artırdı. Özellikle çocuğun kişilik kazanma döneminde bu etki, çok daha şiddetli.

2. Medyadaki şiddet, çocuktaki saklı şiddete yönelme duygusunu harekete geçiriyor. Bugüne kadarki araştırmalarda bu olgu çok az dikkate alınmıştır.

3. Şiddet içeren bilgisayar oyunları; çocuktaki duygusal etkilenme hassasiyetini yok ediyor, acıma duygusunu azaltıyor, onun güce çok büyük değer vermesine yol açıyor.

4. Yoğun bir şekilde korku, şiddet ve cinayet filmleri seyretmek, çocuktaki kin, kıskançlık, intikam duygularını harekete geçiriyor; düşmanlık duygusunu artırıyor ve onu güç kullanmaya özendiriyor.

5. Medyadaki şiddet örnekleri, çocuklarda güç kullanma arzusu uyandırıyor, bu duyguyu güçlendiriyor. Çocuk, güç kullanan oyun ve film kahramanlarını örnek alıyor.

6. Çokça bilgisayar oyunları oynayan çocukların, beyin aktivitelerinin çalışma biçiminin değiştiği tespit edildi. Böyle çocuklarda, saldırganlığa yönelme görüldü.

Bilimsel araştırmalar, medyanın çocukları çok olumsuz etkilediğini ortaya koyuyor. Medya, bu yönüyle tartışılmalı ve eleştirilmeli.

Medya öğrenmeyi güçleştiriyor

Medyanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkisiyle en çok öğretmenler ve eğiticiler yüzyüze geliyor. Şiddet kullanan saldırgan kahramanlarıyla çocuk üzerinde etki uyandıran medya, eğitimcilerin işini zorlaştırıyor.

  • Çocuklar, derse konsantre olamıyor. Öğrenmede zorluk çekiyor.
  • Teneffüste birbirlerine karşı saldırgan davranıyor.
  • Çocukların psikolojileri değişiyor, acıma hisleri azalıyor, yardımseverlik duyguları köreliyor.
  • Çocukların örnek aldıkları tipler değişiyor. Medya starları çocuğun gözünde örnek teşkil ediyor.

Öğretmen, tek başına çocukları, medyanın olumsuz etkilerinden koruyabilir mi?

Öğretmen, gerekli pedagojik donanıma sahip olsa bile, her gün çocukları olumsuz etkileyen televizyon, video ve bilgisayar oyunları karşısında tek başına başarılı olamaz. Okul yönetimi, aile ve bütün toplum birlikte hareket etmek zorunda. Ancak o zaman, pozitif sonuçlar alınabilir.

Gençlere ve çocuklara, medyanın, filmlerin, bilgisayar oyunlarının zararları açıklanmalı ve anlatılmalı. Bu konuda bütün eğitimciler, ağız birliği ve özellikle eylem birliği etmelidir.

Gençler ve çocuklar şunları bilmeli:

Medya onların zevklerini, davranışlarını, duygusal gelişimlerini kötü yönde etkiliyor. Yanlış modelleri örnek almalarına sebep oluyor.”

Amerika’da yapılan bir araştırma, bu tür çalışmaların ve çabaların olumlu sonuç verdiğini ortaya koydu. Medyanın kullanımı üzerine çocuklar ve gençlerle belli zamanlarda, belli yaşlarda, güven ve samimiyet atmosferi içinde sohbet etmeli.

Çocuklara, medyayı kullanma eğitimi vermeli. Bu eğitim amacı, çocukların şiddeti ve değersiz davranışları, değerli kabul etmelerini önlemektir. Bu konuda gençler bilinçlendirilmeli. Film ve televizyonlarda gördükleri sahte kahramanlara özenmeleri önlenmeli.

Eğitimciler, gençleri düşündürmek, onların güvenlerini kazanmak, onların duygularını paylaşmak ve onlara sorumluluk vermek zorunda. Barışçı bir dünyada insanca yaşamak için temel insanî değerleri benimsemeye ve benimsetmeye mecburuz.

Medya çocukları şiddete itiyor

Okullarda meydana gelen kavga ve dövüşlerde medyadaki şiddetin önemli ölçüde etkili olduğu biliniyor. Dizi ve filmlerde, gücün büyüleyici etkisi olduğu vurgulanıyor. Güç, yüceltiliyor. Böyle filmlerde oynayan oyuncular, kahramanlaştırılıyor. Birçok filmde problem, güç kullanılarak çözülüyor.

Yetişkinlere göre, çocukların medyadan daha fazla etkilendiği bir gerçek.

Hayatla film aynı değildir, hayatın gerçekleri, filmlerdekinden farklıdır. Medyadaki şiddetle mücadele edilmeli ve çocuklara, film artistlerini taklit etmelerinin doğru olmadığı öğretilmeli.

Televizyonlarda şiddet ve suç önemli yer tutuyor. Bir araştırmaya göre Türk televizyonlarında; şiddet % 62, cinsellik % 59, suç % 48, ölüm % 33,3, alkol % 31,7 oranında yer tutuyor.

Amerikalı politikacı Zibigniev Brezinski, medyanın etkisini şöyle dile getiriyor:

Televizyon ve film kültürü, uygar ülkeler içinde ABD’yi en çok cinayet işlenen toplum haline getirmiştir. Televizyon, eğlendirme adı altında cinsellik ve şiddet sergiliyor, izleyicilerin ihtiyaçlarını anında karşılama duygularını körüklüyor. Televizyon eğlencelerinde, hatta haberlerde, yenilik adına gerçekler magazinleştirilerek sınır aşılıyor, her türlü ahlakî değerden sıyrılmış ve ahlak dışı ilişkiler normal, hatta istenen bir tavır olarak sunuluyor.

Televizyon filmleri ve hatta bazı kanalların haberleri hiç masum değil. Çocukları, televizyonla baş başa bırakmamak gerekir. Hele gücü yücelten şiddet filmleri seyrettirilmemeli. Medyanın çocukları saldırgan hale getirmesine izin verilmemeli. Çocukların televizyonda ne seyrettiği takip edilmeli. Zaman zaman birlikte televizyon izlenmeli ve seyredilen filmler birlikte değerlendirilmeli ki medyanın nasıl izlenmesi gerektiğini çocuk öğrenebilsin.

Adam öldürme ve intiharın önlenmesinde ahlâkî değerlerin çok önemli olduğu bir gerçek. Çocuk, Rabb’ini tanımalı ve sevmeli. O’nun yarattığı insanları, hayvanları, bitkileri sevmeyi ve korumayı öğrenmeli.

Allah sevgisi, O’nun yarattığı şeyleri sevmemizi de temin eder. Öldükten sonra cennete gitmeyi isteyen bir insan, cinayet işleyemez; çünkü cinayetin Rabb’imiz tarafından yasaklandığını bilir. Adam öldüren veya intihar edenin cehenneme gitme tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini aklından çıkarmaz.

Allah ve ahiret inancı, insanı birçok kötü şeyden alıkoyduğu gibi sevap kazanma duygusu da insana sayısız iyilik yaptırır.

Annem, tarlasını camiye yardım için bağışladı. İstanbul’un Aksaray semtindeki Valide Camii, Edirnekapı Mihrimah Sultan ve Üsküdar vapur iskelesinin karşısındaki Mihrimah Sultan Camileri, Vakıf Guraba Hastahanesi, hep sevap kazanmak amacıyla yaptırılmıştır. Bugün de birçok insan hayır olsun diye okul, cami, Kur’an kursu, yol ve çeşme yaptırıyor.

Sevgi, bütün mutlulukların kaynağıdır. Kin ve nefret ise sadece mutsuzluk doğurur. Çocuklara Rabb’imizi sevdirmeli, onları iyilik yapmaya teşvik etmeli; kötülüklerden, kin ve nefret duygularından kaçmaya çağırmalıyız.

Ne yapmalıyız?

Çok masum bir eğlence aracı gibi görünen televizyon ve internet hiç de göründüğü gibi değil. Çocuklara medyayı kullanmayı öğretmek zorundayız.

Zaman zaman onlarla birlikte televizyon seyrederek, birlikte değerlendirmeler yapmak, neyi-niçin seyrettiğini, niçin seyretmesi gerektiğini öğretmek gerekir.

Gerçek dünya ile televizyon filmlerinin sanal dünyası arasındaki farkı çocuğa kavratmalı ve onları medyanın zararlı etkilerinden korumalıyız.

Çocuğa şunları kavratmalıyız:

a) Televizyon ve bilgisayar ekranlarından akseden elektro dalgalar gözüne ve cildine zarar verir.

b) Ekran başında zaman kaybeder. Günde faydalı bir program seyretmeli. Derslerini ve görevlerini ihmal etmemeli.

c) Televizyon programları bir şey öğretmekten çok, insanları eğlendirmek ve ilgi toplamak amacıyla yapılıyor. Derslerde, okulda ve hayattaki başarıya televizyon programlarının katkısı yok.

d) Biz de günde bir program seyrederek ve çocuk neden bu programı seyrettiğimizi sorunca sebebini açıklayarak örnek olmalıyız.

Ali Erkan Kavaklı

Moralhaber.net

Fetihler gerçekleştirebilmek için “Fatihler”i yetiştirme projesi!

İstanbul’un fethinin yıldönümünde Fatihler yetiştirme projesini konuşmalıyız. Yarını fethedecek idealist Fatih’in ideallerine sahip nesiller yetiştirmek için kolları sıvamalıyız.

      İnsanları yükselten ve yücelten idealleridir. İdeali olan insanlar, büyük projelere düşünür ve projeleri hayata geçirmek için var gücüyle çalışır. Ulaşmak istediği bir ideali, gerçekleştirmek istediği bir projesi olmayanlar, bütün enerjilerini sarf ederek çalışmazlar.

Yüksek fikir ve idealleri olmayan insanlar, ot gibi yaşar, çöp gibi ölüp giderler.

Fatih’in İstanbul’u fethetme ideali vardı. Şehzadelik yıllarında bu idealle yetişmişti. Padişah olur olmaz 6 Nisanda İstanbul’u kuşattı. Böylece 53 gün sürecek bir macera başlamış oldu. Kuşatmadan önce Fatih, şehri fethedebilmek için gerekli olan hazırlıkları yapmıştı. 150 kg toplar atabilen Şahî denen toplar döktürmüştü. Top teknolojisini takip ediyor ve en iyi toplara sahip bir orduyla İstanbul’un karşısına dikiliyordu.

İstanbul’un Karadeniz’den yardım almasını önlemek için Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırmıştı. Rumeli Hisarı, 4.5 ay gibi çok kısa bir sürede inşa edildi. Bugün hisarın bir kulesi restore edilmek istense en az bir sene sürer. Fatih, vezirleri ile iş bölümü yaptı, her vezir bu kule inşa edecekti, bir kulenin yapımına da kendisi nezaret etti, böylece hisar yapımı fevkalade kısa sürede tamamlandı.

Kuşatma sırasında surların yıkılan kısımlarının Rum ustalar tarafından geceleyin çarçabuk yeniden yapıldığını gördü Fatih. Surların arkasındaki ustaları çalışamaz hâle getirmeliydi. Eldeki mevcut silahlarla bu mümkün değildi. Fatih düşündü, taşındı, surların arkasını vuracak bir top tasarladı. Mermiyi havaya atacak ve mermisi düşünce patlayacak havan topları inşa etti. O zamana kadar sahip olunan top teknolojisi ile bu mümkün değildi. Fatih, havan topları ile surların arkasını dövdü, böylece Rum mimarları çalışamaz hâle getirdi.

Surlara yaklaşan veya merdiven kurarak surlara tırmanan yeniçerileri, Rumlar Rum ateşi ile yakıyorlardı. Fatih, bu tehlikeli silahı da etkisiz kılacak manevralar denedi. Haliç üzerine dubalar kurarak Haliç kenarındaki surları zayıf yerlerinden dövdürdü.

Haliç’e , Osmanlı gemilerinin girmesini önleyecek büyük zincirler vardı. Hâlbuki surlar Haliç’ten dövülebilse surların yıkılması ve aşılması daha da hızlanacaktı. Fatih, bunun için de tedbirler aldı ve bir gecede Beşiktaş’an gemileri karadan yürüttü. Bir gecede 70 gemiyi Haliç’e indirdi. Bizanslılar, sabahleyin Osmanlı gemilerini Haliç’te görünce korkunç bir moral bozukluğu yaşadılar. Haliç’teki Venedik-Ceneviz donanması imha edildi.

Kuşatmanın uzaması, askerin moralini bozuyordu. Bu arada Haçlı ordularının Bizans’ın yardımına geleceği haberi duyulmaya başlamıştı. Haberi alan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, padişahın huzuruna çıktı ve şu teklifte bulundu:

-Sultanım, Haçlı orduları geliyor. Kuşatmayı kaldıralım, dedeniz Yıldırım Bayezid ve babanız 2.Murat gibi bir meydan savaşı yapalım, savaşı kazandıktan sonra gelir İstanbul’u alırız.

21 yaşındaki Sultan Fatih’in, babası yaşındaki tecrübeli vezire verdiği cevap tam bir azim ve kararlılık örneğidir:

“Paşa, ne diyorsun? Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul’u! Dönmem yoktur!”

Fatih, bu azim ve kararlılıkla kuşatmayı sürdürdü.

Fethin manevî dinamikleri ihmal edilmemişti. Hocası Akşemsettin, Fatih’i devamlı yüreklendiriyor ve cesaretlendiriyordu.

Fatih Molla Yegan,Molla Hüsrev, Molla Güranî ve Akşemsettin gibi özel hocalar tarafından yetiştirilmişti.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve askeri ne güzel askerdir.” hadis-i şerifini biliyor ve Peygamberimizin (sav) övdüğü kumandan olmak istiyordu. Fatih’in manevî idealleri vardı.

Büyük düşünmeyi biliyordu, düşmanları için, “Bizim yaptığımız şeylere onların hayalleri yetişemez.”diyordu.

Fatihler yetiştirebilmek için özel eğitim programları hazırlamalı ve programda şu hususları mutlaka yer vermeliyiz:

  1. Çocuklarımızı özel ve yetenek geliştirmesini bilen öğretmenlerle eğitmeliyiz.
  2. Eğitimin manevî boyutu olmalı.
  3. Çocuklarımıza büyük idealler vermeliyiz.
  4. Zorluklar aşabilecek projeler geliştirmeyi öğretmeliyiz.
  5. Çağın bilgi, beceri ve teknolojisine sahip olmaları gerektiğini öğretmeliyiz.
  6. Üstün Müslüman olmak için çalışma şuuru aşılamalıyız.
  7. Çalışmayı ibadet saymalarını sağlamalıyız.
  8. İlim öğrenmeyi, düşünmeyi, tefekkürü, okumayı ibadet ve dua gibi kutsal kabul etmelerini sağlamalıyız.
  9. Büyük düşünmelerini ve büyük hedefler seçmelerini sağlayacak bir eğitim vermeliyiz.
  10. İlim, teknoloji, okuma, keşif, buluş, icat gibi konularda dünya ile yarışma azim ve inancı vermeliyiz.

Ali Erkan Kavaklı / Moralhaber.net

Beyin Vitamini: Fatihler yetiştirmek ve fetihler gerçekleştirmek isteyen dostlarıma Nasıl Fatih Oldu isimli Zafer Bilgi’nin Kaldırım yayınları arasında çıkan kitabını tavsiye ederim.(Kaldırım Yayınları, Ankara Cad. No: 15, Konak Han, Kat 1  Cağaloğlu – İstanbul; tel. 212 5116828)