Etiket arşivi: Allah’ım

Rahmeti Bol Allah’ım!

Rahmeti gazabına galip, güzel Allah’ım!       

Kahhar İsminle muamele eyleme bize.

 

Hayatımız günahlarla doludur Settar’ım!

Gaffarım!  Günahlar bizi düşürmesin dize.

 

Yaradılış zirvesine  bizi çıkarmışken,

Yakışır mı şükürsüzlük fakiru acize.

 

Bu insan mahlukatın en şereflisi iken,

Bizden yakışır mı isyan! Mün’im olan Size.

 

Koskoca kâinatı bizde dercetmiş iken,

 Şükrümüzü ifa edelim Sahibimize.

 

Aza-i cevarihlerimiz  mükemmel iken,

Nedir bu gururlanmak cansıza can verene.

 

Merhameti sonsuz olan güzel Hallâk’ımız!

Nahoş haller ile geçirdik bu kadar sene.

 

Günahları affetmeyi seven Gaffarımız!

Sığındık Rahman ve Rahim ismlerine.

 

Ey aciz! Sen neden minnettarlık hissetmezsin,

Seni  mahlukatın şereflisi halk edene?

 

Sen gururlanırsın arıdan balı alırken ,

Neden itaat etmezsin onun sahibine?

 

Bütün Yaratıklar senin hizmetinde iken,

Nasıl olur  şükürsüzlükle çalarsın çene?

 

Ey insan oğlu! Durmadan şükretmeye başla,

Kamer ve güneşi bize hizmetkâr Edene?

 

Saysan verilen ni’metleri bitiremezsin,

Eşcarla meyveyi senin önüne serene.

 

Behaimden seni O yapmadı de olmadın,

Şükrün yok mu bunca ni’meti verene.

 

Ey nankör! Şükret niamı önüne serene,

Topraktan tatlı meyveyi sana gönderene.

 

Şükretmezsen hasap günün yakındır geliyor,

Çok hızlı Koşuyorsun hesap verme gününe.

Abdülkadir Haktanır

Sen Özelsin, Sen Güzelsin..

Her Gününde ayrı bir güzellik gizlenen bahar sabahlarını severim, çok severim. Neşemdir, sevincimdir onlar. Hayatımın en önemli olaylarını hep bu mevsimde yaşadım, belki de onun için. Hiç bitmesin, hiç geçmesin isterim baharlarım. Her yandan hayat fışkırır, her yer hayat kokar bu mevsimde Acaba renkler ve sesler bu mevsimden çok hangisine yakışır? Hiç düşündünüz mü? Yaradan; onu oraya, bunu buraya öylesine serpmiş ki, tesadüf yok çizdiği desenlerde. Akıllar O’nun sanatı karşısında ancak hayrettedirler. Erken uyanır oldum bu sıralarda. Sanki, bütün günahlarımı affetmiş gibi Rabbim, içimde bir hafiflik, bir rahatlık var. ‘Dışarıda delikanlı bir bahar.Sayısız güzelliğin içinde, herkesin keyfi yerinde. Ortalık bayram yeri gibi şıkır şıkır, her şey kıpır kıpır. Güneşi selâmladığım bir sabah, baharı görmek istedim yerinden ve daha da yakından. Bu güzelliğin kaynağına yönelmeliydim.Elde değil bu güzelliğe aşık olmamak, elde değil vurulmamak. ‘Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği Yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır’ diyor.Bediüzzaman.

Ruhumuz çekiliyor güzelliğin içine doğru. Çağrılıyoruz . Hiç olmazsa bu bahar, bu daveti geri çevirmeyeceğim. Gündelik işlerin perdesini aralayıp, yola koyuluyorum. Bir başıma ama kalbimle beraber. İçimde hâlâ bir şüphe var. ‘Allah’ım şu sayısız varlık arasında benim özel bir yerim var mı? Yoksa ben bu dünyada sıradan bir yolcu muyum?’ Belki bu soruların ve daha nicelerinin cevabını orada bulurum. Kırk yıl süren uzun bir geceden sonra, ilk defa ışıkla, Güneş’le tanışan bir gözle, hayatın tam içine doğru yürüyorum. Şehir, köy ve evler, İnsanlar ve gürültüler şimdi hepsi çok ama çok gerilerde kaldı. Güzelliğin sınırı sessizlikle başlıyormuş meğer. Her yer yemyeşil ve tarlalar rızk dolu. Buğdaylar kendini hemen de gösteriyor. Olgun başaklar, boynunu bükmüş hasadını bekliyorlar. Yürüdüğüm yolun iki yanı da kıpkırmızı gelinciklerle kaplı. Işıktan bir ırmak olmuş da önümde akıyor sanki. Kalbim yoruldu bu güzellikleri izlemekten, durdum. Yolun kenarında oturdum, birazcık bekleyeyim dedim. Kalbi, kalbimi aramaya çıkmış bir yol arkadaşı belki gelir diye. Bu güzellikler bir başına seyredilmiyor. Bu yollar yalnız yürünmüyor. Kalbin kalbe desteği gerek onu bildim bugün. İşte tam burada iki bulut gibi buluşsaydı eğer iki kalp, yağmur yağardı, rahmet inerdi semadan, bu ilahî sevginin hatırına. Hep öyle olmamış mıdır? İnce ince düşünürken, sorularıma cevaplar gelmeye başladı bir bir, Hava sakin, rüzgâr uyumuştu ama ne olduysa o sırada oldu! Nereden geldi de beni buldu bilmem? Ağır ağır, döne döne bir yaprak düştü ellerime Ak saçlarıma yılların düştüğü gibi.

Bir yaprak değildi bu, bir mektuptu O’ndan. Yaradan’dan geliyordu. Göklerden de ötelerden bir mesajdı bu. Çiçekler, kuşlar konuşurdu biliyorum, yaprak da konuşur muydu acaba? Atmaya kıyamadım, o kadar güzeldi bu yaprak. Kurumuş ve azıcık ıslaktı. Göz yaşlarımla biraz daha ıslandı. Bir buse kondurdum ve yaprak konuştu benimle: ‘Sen özelsin, sen güzelsin. Benim, senin ellerine düşmem için evrendeki bütün yasalar birlikte hareket ediyor.’ dedi. ‘Belki de yüzlerce yasa senin için çalışıyor. Niye kucağına düştüm, niye ellerindeyim biliyor musun? Bu kanunlar yüzünden değil elbette. Yetmez bunları açıklamaya hiçbir sebep. Çünkü sen özelsin ve sen burada olduğun için senin ellerine düştüm. Beni sana getiren yasalar ne kadar ince ve önemli olsalar da sen hepsinden de önemlisin. Çünkü sen özelsin, sen güzelsin.

Sen güzellerin güzeli olan Rabbim’in biricik eserisin.Yaprak konuştuğuna göre her şey konuşmalıydı benimle. Derken bir yağmur damlası alnıma düştü. ‘Dağlar taşlar aştım’ dedi su damlası ‘bir yağmur tanesi olup alnına düştüm çünkü sen özelsin, sen güzelsin‘ dedi. Sonra rüzgar konuştu; ‘Deryalar, kıtalar aştım bir yanık yüreğin yüzünü okşamak için meltem oldum senin için, çünkü sen özelsin, sen güzelsin’ dedi. Yeryüzü bahçelerinin meyveleri tek tek konuştu benimle. ‘Güneşte piştik senin için, kızardık, al al olduk, sofrana konduk.’ dedi bir kiraz. ‘Bunca rahmet, bunca zahmet senin için, bunca renk, tat ve çeşit senin için, hepsi senin için çünkü sen özelsin, sen güzelsin’ dedi. Güneş milyonlarca kilometre öteden ışıklarını koşturdu gözbebeğime, ben göreyim diye. Görevini yapmanın rahatlığıyla ışık yüzüme değdi, ruhumu aydınlattı, ‘Çünkü sen özelsin’ dedi. Asırlar ötesinden hiç değişmeyen ama ruhumun aşina olduğu bir koku geldi burnuma, bırakıp da gitti bütün güzelliğini. ‘Ben o hiç solmayan bahçenin güllerinden bir esintiyim. Bunca varlık arasında bizim o güzel kokumuzu hissedecek senden başka bir güzel yok, çünkü sen özelsin, sen güzelsin’ dedi. Mevsimler konuştu sonra,Al al, yeşil yeşil, ak ak, türlü türlü renklerle bezendi dünya. ‘Senin için, çünkü sen özelsin’ dediler.

İnsana yine insanın eliyle en son bir hediye gönderdi Allah, bir çocuk verdi özel mi özel, güzel mi güzel. O gün anladım bu dünyada neymiş yerim? Neymiş varlıklar arasında önemim? Yaşlı gözlerle duaya durdu dudaklarım, seyretti o yavrucuğu uzaktan. Ve bu çocuk Meryem’in kucağındaki İsa gibi konuştu. ‘Sen, ben ne varsa hepimiz Rabbimiz’in güzeliyiz.’ dedi. Rabbim, bütün bu güzelliklerin arkasındaki Güzel, benim tek Güzel’im, kabul et ki geç kaldım kapına gelmekte. Tut ki, gafletime say. Geldim, ruhumun, hayalimin hızında ve ışığında. Ne varsa elimde, hepsiyle beraber geldim. Geç kalışım için affet, oyalayan her şey için beni affet. Sen ki, affı umman olansın. Bir katre günah içinde çırpınan bu ümitsiz yolcunu da affet. Madem ki, yarattığın her şeyle tek tek konuştum, bana ‘sen özelsin’ dediler. Allah’ım ben Sen’den başka kimin özeli, kimin güzeli olabilirim ki?

Buldum, yıllardır aradığım soruların cevabını buldum. Kalbim sükunet içinde. İçimdeki çocuğun o sessiz çığlıkları dindi. Kapındayım, medet ey sonsuz Şefkat Sahibi, ey Yüce Rahmet Sahibi affet. Şanının yüceliğini bir kez daha göster. Açılsın gül yaprakları gibi perde perde rahmetin, her affedişinde öyle bir güzellik tecelli etsin ki melekler bile şaşsın buna. Affet Allah’ım affet. Yolundan, adından, kitabından, kılavuzundan uzak kaldığımız günler ve çöllerdeki kumların adedince, o kumlara gömülü gecelerin ve yıldızların sayısınca affet. Şanın için, merhametine, affına sığındım. Azametin ve rahmetin için ve sevgili Habîb’in için affet. Sen’den istemek de güzel Allah’ım. Çünkü isteten de sensin. Kapındaki bu dilencinin elini değil, ruhunu dolduran gözyaşlarına bari kerem et, affet. Şimdi yine Sen’i söylemek isteyen bir dil olmak için dilleneceğim, bin bir dil olacağım. Yer yüzündeki çiçekler kadar serilip, serpilip, her güzelliği içimde bilip, Sana sunacağım. Beyhude geçen hayatımı, başı boş giden günlerimi, dakikalarımı affet. Sen ki, kâinat sana muhtaç. Sen ki Ehad’sin ben de kapında sana muhtaç. Ey Samed olan Allah’ım beni affet. Duayı öğretmesen, dua edecek dili ve kalbi vermesen bu duaları da edemezdim ya. Ben Sen’den başka kimsenin değilim Allah’ım. Sen’in nezaketin hürmetine o nazik şefkatin adına beni affet.

Sen çok naziksin, nazifsin, paksın, her türlü kusurdan sonsuz derecede uzaksın. Allah’ım, affet. Tertemiz o güzelim isimlerin için, fiillerin, sıfatların için beni affet. Sen’i lâyıkıyla bilememenin cehaleti içinde bu dünyadan göçüp gitmekten korkuyorum. Sen’i nasıl bilmek gerekiyorsa öyle bildiren ve öyle anlatanlar hürmetine, gönderdiğin resuller adına affet. Semadan meleklerinin indirdiği her bir kar tanesinin ve her bir yağmur damlasının hürmetine tövbelerimi kabul et Allah’ım. Bilemedik, bilemedik işte affet. Ama bir gün olur, bilir, anlar, hissedersek ne olur kapını o güne kadar açık tut, yüzümüze kapama Allah’ım. Yok Sen’den başka Rab, yok senden başka İlah, yok senden başka Sevgili. Kalpler ancak senin adını anmakla huzur buluyorsa eğer söyleyecek tek sözüm var kabul et. Bu kalbim, bu dünyam zaten Sen’in ama söylemek iradesini de bahşettiğin için, sevinerek ve içten gelerek söylüyorum ki; bu hayatım ve bu dünyam ne varsa Sen’in sevdiklerinin yoluna feda olsun. Sermayem bu kadar, koskoca bir hiçim. Ama sen bu hiçin karşısındaki her şeysin Allah’ım. Madem ki ben özelim, madem ki ben güzelim, ey güzellerin güzeli olan Allah’ım, kim bilir Sen nasıl bir güzelsin. Bütün sevdiklerimle beraber ebediyet yurdu olan Cennet’ten Cemâl’ini ve merak ettiğimiz bütün güzelliklerini görmeyi lütfet, nasip et.

Selim Gündüzalp