Etiket arşivi: Allahın Lütfetmesi

“El – Alim” (Esma’ül Hüsna – Allah’ın Güzel İsimleri) (Video)

El Alim: Bilen demektir. Allah alimdir. İlmi, ezeli ve ebedi olup bütün kâinatı ve her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz. Perdesiz güneşe karşı zemin yüzündeki eşyanın gizlenmesi mümkün olmadığı gibi, o Alim-i zü-l Celalin nur-u ilmine karşı eşyanın gizlenmesi de mümkün değildir. Çünkü her şey şuhud dairesindedir, her şeye nüfuzu vardır.

Peygamber Efendimiz (sav) ilim sıfatıyla Allah’ı şöyle vasfetmiştir: Ey gaybların âlimi!

Ey ilmi her şeyi kuşatan! Ey en gizli ve en bilinmez sırları bilen, Ey ilmi geçmiş ve gelecek her şeyi ihata eden! Ey dağların ağırlıklarını, denizlerin ölçüsünü, yağmur damlalarının adetini, ağaçların yapraklarının sayısını, gecenin kararttığı ve gündüzün aydınlattığı her şeyin adetini bilen! Şimdi Allah’ın ilminin delillerinden bir kısmını zikredeceğiz:

1- Bütün hayat sahiplerinin, muhtaç oldukları rızıkları layık bir tarzda, münasip bir vakitte ve umulmadık bir yerden vermek, ancak her şeyi kuşatan bir ilim ile olur. Çünkü rızkı gönderen, rızka muhtaç olanları bilecek, tanıyacak, vaktini bilecek, ihtiyacını görecek; sonra rızkını layık bir tarzda verebilir. Mesela yavruları süt ile besleyen, zeminin suya muhtaç bitkilerine yağmur ile yardım eden, elbette o yavruları tanır, ihtiyaçlarını bilir, o bitkileri görür ve yağmurun onlara lüzumunu bilir ve sonra gönderir. O halde rızkı mükemmel olarak verilen her bir mahlûk Cenab-ı Hakkın ilim sıfatına şehadet etmektedir.

2- Eşyaya ayrı ayrı muntazam ve hikmetli suretler vermek ancak bir ilm-i muhit ile mümkündür. Bu meselenin hadsiz misallerinden sadece deveye bakalım:

Devenin hörgücü depo gibidir. Günlerce bu depodaki rızık ile idare edebilir. Üç hafta su içmeden yaşayabilir. Ayakları geniştir. Kumda batmadan koşabilir.

Göz kapaklarındaki kirpikler ağ gibidir. En şiddetli kum fırtınalarında bile gözleri kum ile dolmaz.

Burnu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, en korkunç fırtınalarda bile rahatça nefes alabilir.

Üst dudağı yarıktır. Bu da dikenli çöl bitkilerini kolayca yemesini sağlar.

Uzun boynu yerden 3 metre yükseklikteki yaprakları bile yemesine imkân tanır.

Dizler, bir boynuz kadar sert ve kalın bir zardan oluşan nasırla kaplıdır. Bu nasırlar hayvan kumlara yattığında onu aşırı sıcak olan zeminden ve yaralanmalardan korur.

Kalın kürkü sayesinde yazın (+) 50 dereceye varan sıcağına, kışın ise (-) 50 dereceye kadar ulaşan soğuğuna dayanabilir. Ve daha bunlar gibi birçok özellik…

Devenin vücudunda hadsiz şekiller ve imkânlar düşünülebilirken, hayatının devamı için en mükemmel sureti ve şekli vermek, her şeyi bilen bir zatın ilmini ispat eder. Mesela, devenin bütün özellikleri olmakla birlikte sadece ayakları atın ayakları gibi olsaydı, çölde 1 km. bile gidemezdi. O zaman diğer özelliklerinin bir önemi kalır mıydı? Veya gözü ağlı olmasaydı fırtınalarda tek bir adım bile atamazdı. Dudakları yarık olmasa beslenemezdi.

Görüldüğü gibi deveye en hikmetli özellikler verilmiştir. Hadsiz imkânlar içinde en güzel sureti, en mükemmel vücudu, el layık sıfatları vermek ise ancak bir ilm-i muhit ile olabilir.

Şimdi filleri, balıkları, kuşları, böcekleri, bitkileri ve diğer mahlûkatı deveye kıyas edin ve Allahın nihayetsiz ilmini bir derece tefekkür edin.

3- Mahlûkatın icadı ve yaratışındaki kolaylık sonsuz bir ilme işaret eder. Çünkü bir işte kolaylık, ilmin derecesi ve mahareti ile orantılıdır. Ne kadar fazla bilse, o derece kolay yapar. Şimdi mevcudatın icadına bakıyoruz: Hayret verici bir kolaylıkla, külfetsiz, kısa bir zamanda, noksansız, birbirine karıştırmadan fakat mucizevî bir surette icad ediliyor. Demek hadsiz bir ilim sahibi vardır ki, nihayetsiz kolaylıkla bu icatlar yapılıyor. Mesela saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi onlarca cihaz takılıyor. Ve insanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sineklerden, böceklerden tutun kuşlara, balıklara ve diğer canlılara kadar hadsiz fertler, aynı o saniyede yaratılıyor. Hâlbuki çabuk olan, ani bir surette yaratılan ve basit bir maddeden oluşan şeyler, gayet basit, şekilsiz ve sanatsız olması lazım gelirken, bakıyoruz ki, yaratılan her şey güzel bir sanatla, nakışlarla süslenmiş bir tarzda ve mükemmel bir şekilde yaratılıyor. İşte bu yaratılış, Allah’ın alim isminin kemalini bizlere gösteriyor.

4- Kainattaki mizan ve denge Allah’ın alim ismine işaret eder. Çünkü ölçü ve denge ile yaratmak ancak ilim ile olur. Şimdi mahlûkatı bir kenara bırakarak sadece insana bakalım ve bu mizanın ne derece hassas olduğunu bir derece anlayalım:

Vücudumuzda altmışa yakın element bulunmaktadır. Vücudumuzda belli ölçülerde demir, magnezyum, krom gibi elementler bulunmaktadır ki, bunların azlığı veya çokluğu hastalıklara sebep olur. Mesela, bakır kan yapıcı özelliğe sahiptir. Eksikliğinde sinir hastalıkları baş gösterir. Mangan beyin fonksiyonlarını işlettirir. Eksikliğinde davranış bozuklukları gözükür.

Kadminyumun görevi ise tansiyonu ayarlayıp düzgün çalışmasını sağlamaktır. Eksiklik veya fazlalığında tansiyon rahatsızlıkları baş gösterir. Vücudun herhangi bir yerinde elementlerin yığılması ise hormonal bozuklukları meydana getirir. İşte bu denge ve hassas mizan ancak ve ancak bir ilm-i muhitin tecellisi iledir. Bu dengeyi gördükten sonra bu ilm-i muhiti inkar etmek, ancak akıldan istifa etmek ile mümkündür.

5- Kainattaki hıfziyet hakikati nihayetsiz bir ilme şehadet eder. Şöyle ki: Âleme bakıyor ve görüyoruz ki, küçük-büyük, adi-ali, yaş-kuru, gökte, yerde, karada, denizde her şey mükemmel bir intizam içinde muhafaza ediliyor.

Bitkiler tohumlarda, ağaçlar çekirdeklerde, hayvanlar yumurta ve nutfe denilen su damlacıklarında muhafaza ediliyor. Koca baharın bütün çiçekli ve meyveli mevcudatının şekilleri ve programları küçücük tohumcuklar içinde yazılarak muhafaza ediliyor ve ikinci baharda tekrar yaratılıyor. İnsanın tarihçe-i hayatı ise kuvve-i hafızasında, vücudunun bütün özellikleri ise DNA’larında yazılıyor.

İşte bu derece dikkatli hıfziyet, ancak nihayetsiz bir ilim ile mümkündür ve onsuz olamaz. Demek bütün tohumlar, çekirdekler, nutfeler, kuvve-i hafızalar ve DNA’lar kendilerinde muhafaza edilen bilgi ve programlar ile Cenab-ı Hakkın ilmine işaret ederler. Allah’ın alim isminin delilleri çoktur. Bizler bu delilleri Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur külliyatına havale ederek zikrettiğimiz beş delille yetiniyoruz.

Madem şu kâinatın sahibinin böyle bir ilmi vardır, elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanların neye layık ve müstehak olduklarını bilir. Hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. Öyleyle ey insan! Aklını başına al, dikkat et, nasıl bir zat seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!

“El – Fettah” (Esma’ül Hüsna – Allah’ın Güzel İsimleri) (Video)

Fettah: Hüküm veren, kapıları açıp yardım eden, zafer ve fetih lütfeden ve varlıklara suretler giydiren gibi manalara gelir. Şimdi bu ismin manalarını sırasıyla inceleyelim:

1- Hüküm veren: Allah Fettahtır. Bu ism-i şerifi ile hak ile batılı birbirinden ayırmış, aralarını yer ile gök arası kadar açmış, hakkı üstün tutup, batılı geçersiz kılmıştır. Bu mana ile Kuran, Fettah ismine en büyük bir aynadır. Zira Kuran’ın nüzulüyle hak gelmiş ve batıl zail olmuştur. Kuran’ın her bir hükmü hakkı ve adaleti izhar etmiş, batılın ve zulmün tasallutundan insanları kurtarmıştır. Yine Fettah ismi azami mertebede peygamber efendimiz (sav)’de tecelli etmiştir. Efendimiz (sav) insanlar arasında hak ile hükmetmiş, verdiği her hüküm ile hakkı galip kılıp, batılı yok etmiştir. Bu sebeplerdir ki Efendimizin isimlerinden bir tanesi de “Fatih”tir. Yine bu isim, hak ile hükmederek, hak ile batılın arasını açan adil sultanlarda ve devlet reislerinde de tecelli etmiştir. Hz. Ömer, Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim gibi sultanlar bunlardan bazılarıdır.

O halde kim bu ismin tecellisine mazhar olmak isterse, ilk önce kendi nefsinde hak ile batılın arasını ayırsın, hakkı hak bilip hakka tabi olsun ve batılı batıl bilip batıldan ictinab etsin. Daha sonra insanlar arasında hak ile hükmetsin ve kendi aleyhinde olsa dahi hakkın ortaya çıkması için adaleti gözetsin. Kim bunlara yaparsa Fettah isminin bir aynası olmayı başarır. Cenab-ı Hak bizleri Fettah isminin tecellisine mazhar eylesin!

2- Kapıları açan: Fettah isminin tecellisiyle maddi ve manevi kapılar açılır, müşküller giderilir ve zor olan işler kolaylaştırılır. Bir işsizin iş bulması, borçlunun borcunu ödeyecek imkâna kavuşması, bir ilim talebesinin zor bir meseleyi kavraması, anlaşılması zor bir hakikatin anlaşılması, yeni bilgilerin keşfedilmesi, kilitlenen işlerin açılması, hakkı görmeleri için insanların kalplerinin ve gözlerinin açılması, günahkârlara tövbe kapısının açılması, zulme uğrayana yardım edilmesi, ümitsizliğe düşen kullara ümit kapılarının açılması, dünyanın kapatılıp ahiretin açılması hep bu ismin tecellisiyledir.

Bize düşen Cenab-ı Hakkı fettah ismiyle zikretmek, “Ey kapıları açan Allah’ım, bize bütün hayır kapılarını aç” duasını dilimize vird-i zeban etmek ve maddi veya manevi bir hayır kapısı açıldığında bu kapıyı açan Allah’ı fettah ismiyle tefekkür edip O’na şükretmektir.

3- Zafer lütfeden: Cenab-ı Hak Fettahtır. Kullarına fetihler nasip eder. Peygamber Efendimizin Mekke’yi, Hz. Ömer’in İran’ı, Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudus’ü, Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethetmesi ve diğer bütün fetihler Allah-u Teâlâ’nın Fettah isminin tecellisiyledir. Cenab-ı Hak, Fettah isminin hürmetine Ümmet-i Muhammed’e yeni Ömerler, Fatihler, Yavuzlar ihsan etsin ve bizlere, gayesi hakkı götürmek ve zulmü defetmek olan yeni fetihler nasip etsin. Fettah isminin tecellisi ile maddi fetihler gerçekleştiği gibi manevi fetihler de gerçekleşir. Peygamber Efendimizin kalplerin sultanı olması böyle manevi bir fethin neticesidir. Demek kalpteki sevgiyi kazanmak ve kişinin muhabbetine mazhar olmak fettah isminin tecellisiyledir.
Ya Rab! Kalplerimizi muhabbetinle ve Habibinin muhabbetiyle öyle bir fethet ki gayrısına yer kalmasın. Âmin.

4- Varlıklara suret veren: Fettah isminin bir manası da varlıklara suret ve şekil vermektir. Bir tohumdan çiçeğin çıkartılması, çekirdeklerden ağaçların yaratılması, ağaçlardan çiçek, yaprak ve meyvelerin çıkarılması, yumurtalardan hayvanatın icadı ve nutfe denilen su damlacıklarından insanların ve hayvanların halkedilmesi, hep Fettah isminin tecellisiyledir.
Bu manasıyla Fettah ismi âlemde azami mertebede tecelli etmektedir. Zira tohum ve nutfe gibi basit maddelerden, çeşit çeşit muntazam suretlerin, hep beraber, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılması ve her mahlûka münasip bir suret ve şeklin verilmesi tevhidin en kuvvetli bir delili ve kudretin en hayretli bir mucizesidir.

Fettah ismi bu manasıyla gözümüz önünde her an tecelli ederken maalesef insan ülfeti ve gafleti sebebiyle bu ismin tecellisinden gaflet etmekte ve adeta şu ayetin manasına muhatap olmaktadır: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, yüz çevirerek üzerinden geçerler.” (Yusuf 105) .

O halde Fettah isminin bu manasına karşı vazifemiz şudur: Tohumlardan, çekirdeklerden, nutfe ve yumurtalardan çıkartılarak kendisine şekil ve suret verilmiş mahlûkata ibret nazarıyla bakmak, onlarda tecelli eden Fettah ismini tefekkür etmek ve tohum hükmündeki amellerimizin cennet sümbülleri şeklinde açılmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz etmektir.

Seyrangah.tv