Etiket arşivi: amerika

Erkeklik adım adım bitiriliyor mu?

Batıyı takip eden batı hayranları; batıdaki gelişmeleri adam gibi güncel takip etseler, belki batının doğrularından faydalanacaklar. Yok bizimkiler, batının nerde İslam’a ters bir yanı varsa onun peşindeler. Batı yeni bilimsel araştırmalarla İslam’a doğru gidiyor. Bilim Kur’an-ı tasdik ediyor. Fakat bizim batı hayranları, adamların; vazgeçtiklerinin, attıklarının, yanlışlarının, çerinin, çöpünün peşinde giderek, batının pisliğini takip etme merakındalar.

Biz feminizm hayranlığıyla kadınları kışkırtırken, batı aile kurumunun çöktüğünü görünce yaptığı yanlışı fark etti; kadın ve erkeğin yaratılışına uygun olan geleneksel rollerine dönmesi üzerine toplantılar düzenliyor. Her geçen gün açıklanan yeni araştırma sonuçları kadın ve erkeğin yaratılış farklılıklarının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Fakat bizim bazı üniversite hocalarımız bile çıkıp, kadın ve erkek arasında çok da önemli farklılıklar olmadığını iddia edebiliyor. Cehalet üniversite hocası olmakla da bitmiyor demek ki.

Amerika, kadın kışkırtmacılığının zararlarını ve erkekleri nasıl tükettiğini fark etti; bu konularla ilgili çalışmalar yapıyor. Konu ile ilgi bir kaç kitap adı ve içinden kısa notlar:

Susan Faludi, “Sertleşmiş Amerikan Erkeğinin İhaneti” adlı kitabında “Erkeğin çıkmazda olma duygusuna değiniyor.” Faludi’nin Amerikalı erkekler hakkındaki çalışmasının temelinde şu soru soruluyor: “Eğer erkekler sıkça söylendiği gibi hükmeden cins iseler, neden bu kadar çok erkek, kendilerine hükmedildiği ve hayat tarafından ezildiklerini hissediyor?

Susan Faludi “Kendimi hadım edilmiş hissediyorum.” diyen erkeklerin erkek stresi, utancı, depresyonu ve şiddetinin, erkeklerin şahsi birer sorunu olmayıp, uğradıkları sosyal ihanetin bir ürünü olduğu sonucuna varıyor.

Erkek Olmanın Tehlikeleri: “Erkek Olma Ayrıcalığı Masalına Rağmen Hayatta Kalmak” kitabının yazarı psikolog Herb Goldberg “Amerikalı erkekler nesli tükenme tehlikesi olan bir tür müdür? diye soruyor. Cevabı “Kesinlikle evet! Erkekler kendilerini fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak imha etmekteler.

Erkek Çocuk Mucizesi” adlı kitabın yazarı psikolog Michael Gurian “Kızların yaşadıkları, erkeklerden daha kötüdür, demek olaya at gözlüğü ile bakmaktır.” diyor.

Dünya Sağlık Örgütünde danışman olan Dr Devra Lee Davis kitabının “Erkekleri Kurtarın” adlı bölümünde, erkeklerin baba olmakta giderek daha çok zorlandığını ve erkeklerin gerçek bir gerileme içinde olduğunu vurguluyor. “Erkekler toplumdaki önemli rollerini kaybettikçe, fiziksel olmasa bile psikolojik olarak tükenmiş olacaklardır.” diyor.

Babasız Amerika” adlı kitabın yazarı David Blankenhorn “ABD gittikçe babasız bir toplum haline geliyor. Bir önceki nesilde Amerikalı bir çocuğun, babası ile birlikte büyüyeceğini düşünmesi normaldi. Bugün ise bunun tersini beklemesi, oldukça mantıklı görünüyor. Erkekler kocalık ve babalık rollerinden koptukça, ekmek parası kazanmak, koruyuculuk, bakıp büyütmek, öğretmenlik, kılavuzluk gibi rolleri yerine getirmek için gerekli dürtüyü de kaybediyorlar.

Dr. Helen Fisher “Birinci Cinsiyet” adlı kitabında “Kız çocuklar sevilmek, erkek çocuklar saygı duyulmak isterler. Saygı ihtiyacı erkekliğin temelinde vardır.” diyor. Dr. Fisher’ in “Kadın dernekleri; kızların başarısı için okullara para akıtarak, eğitimi kızların lehine çevirdiler ve bu da erkeklerin okul başarısını düşürdü. Kızlar lehine yapılan değişiklikler, erkek çocuklara karşı olumsuz ayrımcılıktır.” diyor.

ABD Eğitim Bakanlığı ve dünyanın değişik yerlerindeki birçok üniversitede yapılan çalışmalardan elde edilen veriler, erkeklerin eğitimde geri kaldıklarını gösteriyor.

Kur’an-ı Kerîm de Hz. Musa peygamberin kıssasını anlatılır. Firavun iktidarını kaybetmemek için her doğan erkek çocuğunu öldürmeye başlar; fakat muvaffak olamaz. Kur’an-ı Kerim bir tarih kitabı değildir, kıyamete kadar yaşanacak pek çok olaya işaret vardır.

Günümüzde erkekleri, o zamanki gibi öldürülmüyor; fakat insan haklarına uygun olsun diye(!) psikolojik olarak erkeklik bitirilmeye çalışılıyor. Modernlik adı altında erkekleri, psikolojik olarak hadım ediyorlar.

Bunun için işe; erkekleri görüntü olarak kadınlara benzetmeye çalışarak başladılar: Önce erkeklerin sakallarını, sonra bıyıklarını aldılar. Sakalsız ve bıyıksız erkek, daha modernmiş gibi gösterildi. Pek çok erkek de oltaya geldi.

Sonra “kadın hakları, kadın hakları” diye diye kadınların haklı olduğuna toplumu inandırdılar: “Kadınlar eziliyor” diye çığırtkanlık yaparak, erkekler üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu suçluluk psikolojisi ile erkekler haksız da olsa kadınların yanında yer almaya başladılar. Dünyanın öteki ucunda bir kadın öldürülse, erkekler utandılar.

Sonra erkekleri kibarlaştırma çalışmaları başladı: “Şöyle romantik olacaksın, böyle romantik olacaksın, kadını mutlu etmek senin görevin” deyip erkeklerin kendilerini, kadınları mutlu edemeyen odunlar, olarak hissetmelerini sağladılar. Suçluluk psikolojisi oluşturuldu.

Sonra eşitlik davası var bir de: “Kadın-erkek eşittir; buna inanmayan erkek; yobazdır, gericidir.” diye medya baskısına maruz kalındı. “Modern erkek, kadın- erkek eşitliğine inanır.” diye inandı erkekler. Modern olmak uğruna pek çok erkek, yaratılışına inat, eşitliği savundu. Kadın- erkek insan olarak elbette eşittir; ama erkeğin evinde “evin reisi” olarak bir söz hakkı üstünlüğü, yani iktidarı olmalıdır; eşitlik davası ile erkeğin elinden reisliğini de aldılar.

Tabi bu kadar baskıya hormonlar dayanamadı. Erkeği erkek yapan hormon testosterondur. Testosteron sadece bir cinsiyet hormonu değildir; erkeğe taşıdığı cinsiyetin özellikleri de bu hormonla yüklenmiştir. Erkeğin cinselliği, sakalı, bıyığı, kası, gücü, saldırganlığı, cesareti, neşesi, özgüveni, düşünce ve duygularla ilgili erkeksi bakış açısı bu hormonun denetimindedir.

Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. Testosteronu düşen erkeklerin cinsel arzuları azalıyor; bunun yanında yorgun, sabırsız, alıngan, gergin, öz güvenleri az, depresyona meyilli oluyorlar, kolay baş eğiyorlar.

Testosteronu en çok etkileyen şey erkeğin evdeki ya da toplumdaki statüsünün özgüvenine yansıması: Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor. Öncelikle de erkeğin evdeki statüsü testosteronu çok etkiliyor. Karısı ve çocukları tarafından değer gören, saygı duyulan erkeğin özgüveni yerinde oluyor, bu da erkeklik hormonunu artırıyor. Erkeğin iş hayatındaki kazancı ve başarısı da testosteronu artırıyor; fakat erkek toplumda saygınlığı olmayan bir iş bile yapıyor olsa, ailesi tarafından takdir görüyorsa; erkeklik hormonu gayet düzgün çalışıyor. Testosteronu normal seviyelerde olan erkek; ailesine karşı korumacı, neşeli, cesaretli ve kontrollü oluyor.

Eşi ve çocukları tarafından değer görmeyen erkeğin özgüveni azalıyor ve testosteronu düşüyor. Testosteron aynı zamanda “cesaret hormonu” olduğu için karısından korkan, çekinen bir erkeğin testosteron seviyesi çok düşüyor. Kendini erkek hissetmediği için karısı ile de cinsel birliktelik arzusu duymuyor. Yani bir yerde iki iktidar olmuyor. Evde kadın iktidarsa, erkek iktidarını kaybediyor.

Aldatmaların çoğunda, değerli olma duygusu, yatıyor. Evde karısı tarafından değer görmeyen, eleştirilen erkekler, dışarıda bir kadın tarafından değer gördüğünde, düşen hormonları yükselmeye başlıyor ve çok çabuk eşini aldatabiliyor.

Erkekliğini kaybetmemek için kadın iktidarına girmek istemeyen erkekler, evlilikten kaçıyorlar. Fakat sevgili hayatı ile de olsa toplumda erkeği hor gören, küçümseyen kadınlarla muhatap oldukça azalan erkekliğini cinsel küfürlerle kapatmaya çalışıyor, bazı erkekler.

Erkeklerde az miktarda “kadınlık hormonu östrojen” kadınlarda da az miktarda “erkeklik hormonu testosteron” vardır. Testosteron aynı zamanda “cinsel istek hormonu” olduğu için kadında olunca, erkeğe karşı cinsel istek duymasını sağlıyor. Az bir testosteron kadına güzel bir cinsel hayat için yeterli oluyor.

Kadınlar feminizm tuzağı ile erkekleşirken hormonları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor, cinsel isteği normalin üstüne çıkıyor. İşin kötüsü; saygı görmeyen, cesareti kırılmış, karısından çekinen erkeğin vücudunda da kadınlık hormonları artıyor.

Bu durumda dengeler tersine dönüyor. Cinsel olarak kadın, çok istekli, erkek isteksiz oluyor. Günümüzde bu durum o kadar yaygın ki. İstekli kadınlar ve isteksiz kocalar. Kadınların en büyük şikayeti. Ev içindeki iktidarı elinden alınan erkek, otomatik olarak yatak iktidarından da vazgeçmiş oluyor.

Allah (c.c) öyle bir sistem kurmuş ki neresinden delinirse, oradan insanın üstünde patlıyor. “Erkekler kadınlar üzerinde kavvamdır. (yönetici ve koruyucudurlar) ve “Saliha kadınlar kocalarına gönülden saygı duyarlar.” âyet-i kerîmesinin evliliklerin temelinde, yatağında, huzurunda, neşesinde ne kadar etkili olduğunu bilim de tasdik ediyor.

Şimdi artık kadın erkek el ele, birbirimizi suçlamadan, herkes kendi üzerine düşen hatayı kabul ederek bu tuzaktan çıkma zamanı.

Batı hangi niyetle kurmuştu bu tuzağı bilmiyorum; ama kendi kurduğu tuzağa düştü, şimdi çıkmaya çalışıyor. Amerika “Erkek olmak büyük imkansız” “Günümüzde erkek olmak kolay değil.” “Oğullarımıza ne yaptık” diye konuşurken, bizimkiler gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakarak, bir kaç kadın cinayetini delil olarak gösterip, erkekliğin bitirilmesine yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Bir yandan kanunlar, bir yandan hormonlu besinlerle erkeklerin aldığı östrojen etkisi yapan gıdalar ve bir yandan kadın iktidarı, erkekliği bitirmek için uğraşıyor.

Bu vesile ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e tekrar sesleniyorum: Bize gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini göstererek, kanun çıkaramazsınız. Bir yıl içinde toplam kaç cinayet işlendi, kaçında kadın öldürüldü, kadınlar kaç cinayet işledi ve en önemlisi kaç cinayette kadınlar azmettirici olarak kayıtlara geçti. Çünkü kadınlar fiziki güçleri zayıf olduğu için öldürmezler; fakat öldürecek bir erkeği kolayca kandırabilirler. Bunlar açıklansın topluma. Ve lütfen batıyı model alıyorsanız son gelişmelerini model alın, çöpe atmaya çalıştıklarını değil.

Sema Maraşlı – Haber 7

ABD’de Çocuklar Üzerinde Yapılan Bir Araştırmanın Hatırlattıkları

ABD’de son yıllarda gençler üzerinde araştırmalar yapan Tenage Research Unlimited’e göre, Amerika’da 11 yaşındaki her çocuğun bir kız arkadışı var. Kız arkadaşıyla flört eden 11–14 yaş arası 10 erkekten altısının kız arkadaşlarına karşı şiddet kullandığı tespit ediliyor.

Araştırmanın sonuçlarını kaygı verici olarak değerlendiren ve bununla ilgili bir haber hazırlayan CBS’in muhabiri Kelly Wallace da sahip olduğu iki kız çocuğu için çok endişelendiğini söylüyor.

2006 da senatoya problemin önlenmesi için bir önerge veren milletvekili Mike Crapo da bu noktayı vurgulayarak; “Bu ölümcül kısır döngü, çocuklarımız, torunlarımız ve topluluğumuzun iyiliği için durdurulmalı” diyor. Bu duruma karşı koymak isteyen bir başka kuruluş olan New Jerseyli gençler gurubu TEARS; “TV’de, sinemada, dergilerde gördüğümüz ilişkiler doğru modeller sunmuyor, çünkü bunlar ya gerçekçi değil, ya da sağlıksız” diyor .

Bu çalışmalardan bizim de çocuk eğitimi açısından çıkaracağımız çok önemli dersler bulunmaktadır. Bunlar;

a) Batı dünyasında çocukların kendi başlarına terk edildiği ve bu yanlış serbestliğin çocukları zararlı hareketlere ittiği,

b) Bu tür ülkelerde toplumun bundan rahatsız olduğu, çare arayışı içine girdiği,

c) Bu tür olumsuzlukların hızla diğer ülkelere medya gibi iletişim araçlarıyla yayıldığı, ülkemiz için de tehlike oluşturduğu bir gerçektir.

Günümüzde bütün insanlık çocukların yanlış hareketlerden ve kötü alışkanlıklardan kurtarılması için çalışmaktadır. Ancak polisiye tedbirlerin ve yasakçı anlayışın yeterli olamadığı bu çalışmalarda manevi değer eğitiminin önemi ortaya çıkmaktadır.

İşte bu hususla ilgili olarak Bediüzzaman, gençlerin ahiret inancını almalarının önemine şöyle işaret eder:

Nev-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes’ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. “Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım” diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.

Bu ifadeleri tahlil edecek olursak, gençlik duyguların galeyanda olduğu bir devredir. Akıldan ziyade hissiyat hâkimdir. Bilhassa 11- 15 yaş arası gençliğin en tehlikeli olduğu dönemdir. Bu dönemde gençliğe ahirete iman kuvvetli bir şekilde verilemezse, Cehennem azabının olduğu zihinlere yerleştirilemezse, toplum hayatına çok büyük zarar verebilir. Eğer kuvvetli iman dersleri alabilirlerse, kalplerinde, kafalarında bir yasakçı bırakılmış olur. Başıboş olmadığını her an Yüce bir yaratıcısı tarafından görünüp bilindiğini ve onun melekleri tarafından her hareketinin kaydedildiğinin şuuruna varır. Bir gün kendisinin de başkası tarafından zulmedilip tecavüze uğrayabileceğini düşünerek şefkat ve hürmet hisleri gelişir. Kendisine yapılmasını istemediği bir hareketi o da başkasına yapmak istemez. Böylece hareketlerini kontrol altına alır. İşte onun için çocukların ve gençlerin eline iman hakikatlarını kuvvetli bir şekilde ders veren Risale-i Nurların okutulmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç “kapalı zindanda kalmış bir kimsenin havaya ve zifiri karanlıkta bulunan bir adamın ziyaya ve çöldeki aç ve susuz kalmış bir insanın suya ve gıdaya ve denizde boğulmak üzere olan herhangi bir kimsenin cankurtaran gemisine olan ihtiyacından binler derece daha ziyadedir.

Dr. İdris Görmez / NurNet.Org

İslam dininin, 11 Eylül zaferi

İngiltere İçişleri Bakanı Jackoi Smith’e göre, İngiltere’de her yıl 50 bin İngiliz İslam dinine giriyor.

Bakan, 11 Eylül 2001 olaylarından beri toplam 400 bin İngilizin Müslüman olduğunu söyledi.

İngiltere’de iki milyondan fazla Müslüman olduğunu ve Hıristiyanlıktan sonra ikinci din haline geldiğini bildiren İngiliz bakan, aynı zamanda Müslümanların ihtiyacını karşılayacak bir İslam Üniversitesi kurulması gerektiğini söylüyor.

İslam dininin Avrupa’da yayılma hızı, Avrupalı politikacıları, dini liderleri, araştırmacıları ve basını şaşırtıyor. Avrupalıların İslam dinine girmeleri 11 Eylül olaylarından sonra akılları hayrette bırakacak şekilde bir ivme kazandı.

Araştırmacılar, bunun başlıca sebebinin Batı toplumundaki dini ve kültürel değerlerin erozyona uğraması sonucu, İslam’ın daha kapsamlı ve doyurucu olması; sağlam sosyal ve aile yapısını sunmasına bağlıyorlar.

ABD’nin saygın dergilerinden olan Time dergisi geçenlerde yayınladığı bir raporunda, Batı’da yüzlerce caminin yapıldığını ve artık Avrupa şehirlerinin çoğunda günde beş kez ‘ezan’ duyulmaya başlandığını yazdı.

Geçenlerde yayınlanan BM raporuna göre Avrupa’da 21 milyon Müslüman yaşıyor. Ancak, Avrupa Müslüman Azınlıklar Yönetim Kurulu Başkanı Dr Mahmud Sıddık Said bu sayının 50 milyon olabileceğini söylüyor.

Avrupa’da Müslüman sayısının artması ile birlikte, cami ve İslam merkezlerinin de sayısı hızla artıyor.

1963’de İngiltere’de sadece 13 cami bulunuyordu. Şimdi ise 600 cami ve 1400 İslam organizasyonları var.

6 milyon Müslümanın yaşadığı Fransa’da 1300 cami ve İslam merkezi ile 600 civarında İslam organizasyonu bulunuyor.

Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor. 1400 cami ve İslam merkezi var.

İtalya’da ise 1 milyon Müslüman yaşıyor ve 450 cami ve İslam merkezi var. Roma’da 30 milyon dolara mal olacak büyük bir cami yapılıyor.

Kanada’da İslam dinine giren Kanadalı sayısı 1991 ile 2001 arasında yüzde 130 arttı.

İsviçre’de de 11 Eylül olayından sonra 6 bin Hıristiyan Müslüman oldu.

San Diego Üniversitesi’nde çalışan araştırmacı Jan Wax, 2020 yılına kadar her dört Avrupalı’dan birinin Müslüman olacağını söylüyor.

Yine araştırmalara göre, yakın bir zamanda Müslümanların Avrupa işgücünün yüzde 20’sini oluşturacağı ve Avrupa’nın siyasi geleceğini etkileyeceği belirtiliyor.

En çarpıcı haberi ise İtalyan The Journal dergisi veriyor. Önümüzdeki 200 yıl içinde bütün Avrupa’nın İslam dinine gireceğini ve İslam’ın tek din olacağını yazıyor.

sorularlaislamiyet.com

Prof. Dr. İbrahim Abu Rabi Belgeseli

İbrahim M. Abu-Rabi Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur üzerine yazılan dört kitabın editörlüğünü yaptı ve bu kitapların dünyaca ünlü kitap evlerinde basılmasına öncülük etmiştir. Abu-Rabi` Risale-i Nur`un batıda özellikle entelektüel camiada tanınmasında büyük gayret sarfetmiştir.

Yakın zamanda vefat eden İbrahim M. Abu-Rabi hakkında Dost Tv tarafından hazırlanan belgeseli izleyeceksiniz.

Amerika’daki Hizmetlere Kısa Bir Bakış

Selamun Aleykum Aziz ve Muhterem abilerimiz. Kandiliniz mübarek olsun. Cenabı hak bu kandili ve mübarek günleri bütün alemi islam hakkında hayırlara vesile kılsın inşallah. Amerika’ya geleli yaklaşık üç hafta oldu. Hem sizi bilgilendirmek hem duanızı almak için kısaca müşahedatımı anlatmak istiyorum.

Uçakla Newyork Kenedy havaalanına indikten sonra kardeşlerle beraber Philedelphia(filedelfiya) ya gittik. Philedelphia Amerika’nın ilk başkenti ve büyük bir şehir. Elhamdülillah orada mülk dershanemiz, vakıfımız ve yerleşmiş bir hizmetimiz var. Akşam derslerine ve gündüz faaliyetlerine katildik. Derslere Amerika’nın yerlisi olan Müslümanlar hatta Hıristiyanlardan bile gelenler var. Aynı bizim gibi dönerli okuyorlar ve mütalaa yapıyorlar.

Kardeşler değişik İslami grupların toplantılarına katılıyor, onlara Risale-i Nur’u tanıtmaya çalışıyor. Burada Türkiye’deki gibi insanlarla konuşmak tanışmak ve onlara bir şey anlatmak kolay değil. Ancak bir konferans, seminer, ya da benzeri ortamlarda anlatılabiliyor. Onun için her gün birçok şehirde böyle toplantıları bulmak mümkün.

Geçen Hardford’da sonradan Müslüman olmuş Chaplen (din adamı ) olarak çalışan bir kişinin Hıristiyan ve Convertleri (sonradan Müslüman olanlara burada böyle deniyor) bilgilendirmek için tertip ettiği bir seminere katildik. İnsanlar o kadar ciddi dinliyorlar, notlar alıyorlar. konuşulanların çoğu risalelerde izah edilen meselelerdi. Seminerden sonra konuşmacıya risalelerden konuştuğuyla ilgili bahisleri e-maille ona ilettik.

Burada İngilizceye hakim birisi bu tarz faaliyetlere girse her yerde böyle hizmet imkanları var. Convertler tamamen ayrı bir hizmet sahası. Bir kişi Müslüman olduktan sonra onu ağır imtihanlar bekliyor. Gerek aile gerek toplum gerek kafasındaki şüpheleri izale etmemekten gelen sıkıntılar. Onun için onlarla çok ciddi alakadar olmak gerekiyor. Bu manada bir islam bilgi merkezi açacağız inşallah. Dua edin.

Philephia’dan dönerken New Jerse’ye uğradık. Orada da dersanemiz ve cemaatimiz var. Fakat talebe ve vakıf yok. Güzel faaliyetleri var maşallah. Orada Türk mahallesine gittik aynı Türkiye’de gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Dönüşte Newyork’tan geçtik . Newyork’ta dershanemiz var, kalanlar da var. Ama dershane çok küçük olduğu için kalmadık. İki küçük oda, mutfak odanın birinin köşesi, zorlukla girebildiğiniz bir banyo. 1750 dolar kira ödeniyor. Kardeşler baya zor şartlarda kalıyorlar. Fakat Amerika meşveretinde konuşuldu. İnşallah Newyork hizmetleri canlandırılacak. Vakıf verilecek. Çünkü Newyork buranın İstanbul’u gibi.

Newyork ve Chicago en fazla Müslüman yaşayan ve en büyük şehirler. Biraz kenarda normal büyüklükte bir dershane 3000 dolar civarında. Ama inşallah tutmaya çalışacağız dua edin. Bu maddi zorluklar sebebiyle ve ilk gelen vakıfların okulu sebebiyle hizmete Hardford’dan başlamışlar. Yani bu Türkiye’ye İstanbul’dan değil de Bilecik’ten başlamak gibi olmuş. O zaman bir cihette mecburiyet varmış ama şimdi yok.

Hardford’a iki saat mesafede Boston şehri var. Orada da dershane var, kalan talebeler var. Ama oraya da yeterince alakadarlık gösterememişiz. Yeterli hizmet elemanı olmadığı için. Sadece Boston’da beş yüz üniversite var. Dünyanın her yerinden insan bulmak mümkün. İnşallah burada on yıldır kalan vakıf Baykar kardeşi oraya göndermek istiyoruz. Belki de İslam bilgi merkezini orada açacağız. Dua edin.

Hardford’da iki tane mülk dershane var. Cemaatimiz meşveretimiz var. Allah razı olsun kardeşlerin koşturmaktan boş vakitleri yok. Her yerde olduğu gibi burada da ehli hizmete ihtiyaç var. Burada halaka(halka demek) denilen İslami konuşmalar toplantılar oluyor. O kadar çok ki yetişmek mümkün olmuyor. Burada yakınlarda islam fuarı olmuş, orada kardeşler risalelerden satmışlar çok insanlarla tanışmışlar. Bu bölgedeki neredeyse bütün İslami faaliyet yapanlarla tanışıyorlar.

Yarın kandilden sonra Chicago’ya doğru yola çıkacağız. Orada İslami fuar varmış ona katılacağız. Kardeşler bir stant kiralamışlar, orada risale satacağız. İnşallah birçok insana risaleleri anlatma fırsatımız olur dua edin. Ondan sonra Fortway şehrine güneye Washington’a Baltimore ve daha birçok dershane olan, kardeşlerin olduğu beldelere uğrayıp ziyaret edeceğiz. Dua edin hizmetlere vesile olsun.

Hem Cenabı Hak buralarda nurları sümbüllendirsin diye dua edin. Bir de İspanya ve Gana, Arnavutluk’a da Karabük bölgesi bakıyor. Oralara da hizmet bir önce götürebilmek için dua edin inşallah.

Acele yazdığım için hissiyatımı ve gördüklerimi düzenli ifade edemedim, gelince daha tafsilatlı görüşürüz inşallah.

Kardeşiniz Ali

Amerika

www.NurNet.org