Etiket arşivi: ana

Hayırlı bir anne, hayırlı bir baba mıyım? Bunu nasıl anlarım?

Allah her şeyi insanlar için yaratmış ki, insanlar da her şey için şükretsinler, Allah’tan memnun olsunlar.

Belki çocuklarından şikâyetçi olan ebeveyn, şöyle düşünse; “Allah beni seçmiş, bana bir emanet göndermiş. Ne kadar şükretsem azdır!” O zaman şefkat duygusu artar, evladının kendisine teslim edilen İlahi bir emanet olmasının şuuruyla davranır. Bana soruyorlar; “Hayırlı bir anne, hayırlı bir baba mıyım? Bunu nasıl anlarım?” Ben de diyorum ki, “Hayırlı anne-baba, İslamiyet’i yaşayan, evinin rehberi Kur’an olan anne-babadır.” Kolay iş değil amma cennet de ucuz değil…

Bakınız Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki: “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevi derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddi vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum.” (24. Lem’a)

Bediüzzaman Hazretleri, bu dersi verdiğinde yaşı seksendir… Tarihçe-i Hayatı’ndan anlıyoruz ki, üstat, bu yaşına kadar binlerce âlimden, hocadan ders almıştır. Fakat üstat, “Annemden aldığım ders başka!” diyor. İlminin çekirdeğinin annesinden aldığı terbiye ve telkinler olduğunu söylüyor.

Bu dersten hareketle torunumdan su istiyorum. Hemen getiriyor. “Güzel torunum,” diyorum, “Bu su nereden geliyor?” “Çeşmeden tabii.” diyor. “Peki, çeşmeye nereden geliyor?” “Barajdan…” diyor. “Peki, baraja nereden geliyor?” “Bulutlardan, gökten yağıyor.” “Peki çeşme, baraj ve bulut mu suyu yapıyor?” “Yoo, Allah yaratıyor!” diyor…

İşte bu şekilde sohbetler yapıyoruz torunlarımla. Çocuk nasihat değil, böyle kısa sohbetlerden hoşlanır.

Çocuğun hafızası, boş bir defter gibidir. Ebeveyn bu defteri, sözleriyle değil, yaşayışıyla doldurur. Çünkü çocuk kulağından değil, gözünden terbiye olur. Kuşlara yem veren ebeveynle kuşlara taş atan ebeveynin çocuğu aynı olmaz!

Bir köyde vazifeliydim. Kapı komşumuz çok içki içerdi. Çocuklarıyla hiç irtibatı yoktu. O aileyi, o çocukları görünce efkâr basardı, çok üzülürdüm. Kâğıdıma, kalemime sarılıp başlardım yazmaya: “Yılanlar yavrularını zehirlemezken, filler yavrularını ezmezken, aç kurtlar yavrularını yemezken, akrepler bile yavrularına hizmet ederken insanoğlu bunu çocuğuna nasıl yapar? Ey canavarlar! Artık vahşilikten vazgeçin. Vahşi insanlar türedi, size gerek kalmadı!” diye… O sarhoş adamın çocukları beni sabahları camiye giderken görüp koşup yetişirlerdi. El ele tutuşur, camiye giderdik. Görüldüğü gibi çocuk zaten fıtraten Müslüman… Ona İslam’ı sevdiren de, İslam’dan da uzaklaştıran ana-babasıdır…

Üstat Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi: “Bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayrimüslim birisinin İslamiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer.” (Emirdağ Lahikası)

Çocuğun hayırsızı olmaz. Allah hayırlı ana-baba versin…

Hekimoğlu İsmail

Anneler Birer Şefkat Kahramanıdır

Anneyi anne yapan onun şefkati ve fedakârlığıdır. Annelerdeki bu iki his yani şefkat ve fedakârlık hisleri geliştirilir ve yerinde kullanılırsa, anne gerçek anneliğini yapmış olur. Şimdi bu hislerin nasıl geliştirilmesi ve kullanılması gerektiği üzerinde duralım.

Evet, her bir anne bir şefkat kahramanıdır. Çocuğuna karşı mukabelesiz, karşılıksız bir fedakârlık taşımaktadır. Bu fedakarlık ve şefkat hisleri yerinde kullanıldığı takdirde, çocuğun hem dünya saadetini hem de ahiretteki ebedi saadetini kazandırabilir. Onun için birer hazine hükmünde olan şefkat ve fedakarlık hislerinin yerinde kullanılması çok önemlidir. Risale-i Nurlar’da bu husus şu şekilde açıklanmaktadır:

Evet, bir valide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlâs ile vazife-i fıtriyesi itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki; hanımlarda gâyet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile; hem hayat-ı dünyevîyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymetdar seciye inkişaf etmez veyahût sû-i istimal edilir. Yüzer nümunelerinden bir küçük nümunesi şudur: O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyevîyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmağa çalışıyor, Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak o masum çocuğunu, âhirette şefaatçı olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, ‘Niçin benim îmanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?’ diye şekva edecek. Dünyada da terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatının hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder. Eğer hakikî şefkat sû-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan Cehennem’den ve îdam-ı ebedî olan dalâlet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat sırrı ile çalışsa; o veledin bütün ettiği hasenatının bir misli, validesinin defter-i a’mâline geçeceğinden, validesinin vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil dâvâcı olmak, bütün ruh- u cânı ile şefaatçı olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd olur” .

Burada; “Annelik şefkati nasıl kötüye kullanılabilir?” diye bir soru hatırımıza gelebilir. Evet, bir anne, masum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan ahiretini, ebedi hayatını düşünmiyerek, geçici kırılacak şişeler hükmünde olan kısacık dünya hayatına çevirmesi, bu şekilde ona şefkat göstermesi, o şefkati kötüye kullanmaktır.

Hâlbuki bu çok kıymetli olan annelik şefkati, çocuğun hem geçici olan dünya rahatını hem de ebedi olan ahiretteki rahatını kazandırmak için verilmiştir.

Diğer önemli bir husus da, islamiyetle güzelce terbiye edilmiyen bir çocuk, annelik hakkına karşı gerekli hürmet ve saygıyı tam gösteremez. Dünyada annesine karşı yapması gereken vazifesinde çok kusur eder. Diğer taraftan ahirette sevaplarıyla yardımcı olamadığı gibi, “Neden imanımı İslam terbiyesi ile kuvvetli iman dersleri ile kurtarmadınız?!..” diye davacı olur.

Dr. İdris Görmez