Etiket arşivi: arapça

Tarihçe-i Hayat Arapçadan İtalyancaya Tercüme Edildi.

Yaklaşık bir senedir üzerinde çalışılan İtalyanca tercümeler ilk meyvesini verdi. Varşova ve Sarayevoda faaliyet gösteren REYHAN yayınevi tarafından İtalyanca muhtasar Tarihçe-i Hayat arapçadan tercüme edildi.

Şu an diğer eserlerlerden İtalyanca Hastalar Risalesi tamamlanmış, 23. Söz tercümesi ise el’an devam etmektedir.

Bu ilim ve marifet hazinesi eserlerin tüm insanlık alemi için hayırlı neticeler doğurmasını Cenab-ı Mevladan niyaz eder, bu çalışmada başından itibaren maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen BELGRAD ve Kosova-PRİZREN Nur talebelerine hasseten teşekkür ederiz.

REYHAN yayınevi

Kitap Sözler Yayınevinden temin edilebilir.

İspanya-Madrid Uluslararası Kitap Fuarında Kuran ve Risale-i Nur Tanıtıldı

Türkiye yurtdışı hizmet meşveret heyetinin teşvikiyle Erzincan cemaati namına, Risale-i Nur’ların İspanyolcaya tercümelerinin hızlandırmak, bir zamanlar ezan seslerinin yankılandığı bu beldelerdeki hizmet ortamını görmek ve 5–7 Ekim 2011 tarihleri arasında İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılacak olan LİBER uluslararası kitap fuarına katılmak üzere, küçük bir heyetle İspanya’ya gittik.

İspanya, Avrupa’nın güneybatısında, İber Yarımadası’nda yer alan, yaklaşık 40 milyon nüfuslu bir Akdeniz ülkesi. İspanya’da İspanyolca tek resmi dil olarak kabul edilirken; Katalanca, Galiçyaca, Baskça, Aranese gibi günlük hayatta kullanılan bazı diller de mevcut.

İspanya anayasasında resmi bir din belirtilmemiş olmasına karşılık, halkın büyük kesimi (%95) katolik. Nüfusun  yaklaşık %3’ünü İslam, %1’den az kısmını ise Yahudi dinine mensup kişiler oluşturmaktadır. İspanya’da çoğunluğunu Faslı Müslümanların oluşturduğu 1,5 milyona yakın Müslüman yaşamakta.

Fuar öncesinde Madrid, Sevilla, Granada, Badajoz gibi bazı şehirlere gidip, oralardaki camileri ve İslami birlikleri ziyaret ettik. Ziyaret ettiğimiz camilerde ve kurumlarda tanıştığımız insanlara Risale-i Nurları, Üstadımızı ve gerek yurtiçi gerek yurtdışı nur hizmetlerini dilimiz döndüğünce anlatıyorduk. Özellikle Arap asıllı Müslümanlar Türkiye’den geldiğimizi öğrenince bizlere teveccühleri ziyade oluyordu. Ziyaret ettiğimiz mekânlara, görevlilerden izin alıp farklı dillerde Risale-i Nurlardan hediye ettik. Ayrıca İspanya’nın en büyük birkaç üniversitesine kütüphanelerine konmak üzere birçok farklı dilde külliyat hediye ettik.

İspanyolca, sadece İspanya’da konuşulan bir dil değil. Brezilya hariç olmak üzere tüm orta ve güney Amerika kıtasında bu dil konuşulmakta. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nin ikinci resmi dili. Böylelikle İspanyolca dünya genelinde yaklaşık 750 milyon insanın konuştuğu bir dil olma özelliğine sahip. Dolayısıyla Risale-i Nurların bu dile tercümesi büyük önem arz etmektedir. İşte bu sebeple ziyaret ettiğimiz yerlerde, özellikle Granada ve Sevilla’da tercüme faaliyetleri ile ilgili birçok temaslarımız oldu. Granada ve Sevilla şehirlerine tercüme yapılmak üzere tanıştığımız ilim erbabına Risale-i Nurlar bıraktık.

Granada ziyaretimizde Risale-i Nur Külliyatından “33 Pencere”yi Arapçadan İspanyolcaya tercüme eden zat ile de görüştük. Bu Zat birçok Arapça eseri İspanyolcaya tercüme etmiş İspanyol asıllı bir müslüman. Kendisine tüm nur talebeleri adına teşekkürlerimizi sunduk. Kendisi şunları söyledi:

“Ben tercüme öncesinde İstanbul’a geldim ve Nur talebelerinin medreselerine misafir oldum. Ayrıca Risale-i Nurları Arapçaya çeviren İhsan Kasım Essalihi ile görüştüm. Böylelikle hizmetinizi yakından tanıma imkanı buldum. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını da okudum. Risale-i Nurların hangi zorluklar içinde telif edildiğini, hapishanelerden kibrit kutuları içinde nasıl çıkarıldığın iyi biliyorum.

Evet, gerçekten Risale-i Nur farklı eserler ve son derece entelektüel bir içeriğe sahip. Gayet derecede derin, külli, ulvi manaları uhdesinde barındırıyor. Risale-i Nurdaki o derinliği başkaca dillere tercüme edebilmek çok zor bir iş. Fakat elimden gelenin en iyisini büyük bir hassasiyetle yaptım.”

Biz kendisini Türkiye’de yine misafir etmek istediğimizi belirterek ve tekrar kendilerine teşekkürlerimizi sunarak ayrıldık.

5–7 Ekim 2011 tarihleri arasında İspanya’nın başketi Madrid ‘de yapılacak olan uluslararası “Liber Feria Del Libro” kitap fuarına katılmak üzere tekrar Madrid’e döndük. Bizim bu fuara katılmaktaki amacımız; üstadımızın seneler önce söylediği ‘’Bu hakikatleri bütün dünyaya okutturacağım.” sözü doğrultusunda, Risale-i Nurları bütün dünyaya, hususan Avrupa ve İspanya’ya neşretmekten ibaretti. Bu amaç doğrultusunda fuar bizim için güzel bir zemin oldu. Liber kitap fuarı, 26 ülkeden 446 yayınevinin katıldığı uluslararası büyük bir fuar. Biz de Türkiye’yi temsilen tüm nur talebeleri namına RNK Neşriyat olarak bu fuara katıldık. Bu fuara Türkiye adına sadece biz katılmıştık, tabir-i diğerle Madrid uluslararası kitap fuarında Türkiye, Kur’an, Cevşen ve Risale-i Nurlarla temsil edildi.

Bu fuara Sözler Yayınevinden temin ettiğimiz 7 dilde Kur’an, cevşen ve İspanyolca başta olmak üzere İngilizce, Arapça, farsça, Fransızca, Almanca, Felemenkçe, Yunanca, Lehçe, Rusça ve Türkçe lisanlarında toplam 11 dilde Risale-i Nur ile katıldık. Ayrıca İspanyolcaya tercümesi henüz tamamlanıp, fuarın yaklaşık bir hafta öncesinde basılan “33 Pencere” de stantta yerin almıştı. Öte yandan Türkiye’de hazırlanan İspanyolca afişlerle standımızı süslemiştik.

Fuara bu kadar çok farklı dilde tercüme kitaplarla katılan tek yayınevi de bizdik ve bu yüzden standımız, gelen ziyaretçilerin, özellikle de mütercimlerin dikkatini çekiyordu. Gelen tercümanlara Risale-i Nurlardan bazılarını hediye edip, okumalarını ve kitaplar hakkındaki yorumlarını e-mail yoluyla bizler iletmelerini söylüyorduk. Geri dönen mailler, Risale-i Nurlara -hangi dinden, ırktan, milletten olursa olsun- tüm insanların ihtiyacının olduğunu gösteriyordu. Mesela kendisine İspanyolca 33 Pencere hediye edilen Romen bir bayan yazdığı mailde, “Allah’ın varlığını ve birliğini sağlam delillerle ispat eden bu kitapların sadece Müslümanlara has olamayacağını, Allah’a inanan herkesin bu kitaplara ihtiyacını olduğunu ve yapılacak olan diğer tercümeleri beklediğini“ yazmıştı.

Fuara bazı Arap ülkelerinden gelen katılımcılar, Türkiye’den gelen katılımcıların sadece Kur’an ve Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nurlarla katıldıklarını görünce çok şaşırıyor ve çok da seviniyorlardı. Hatta kendisine “üç elif ittihad etmezse…” bahsi anlatılan bir Arap Müslüman şaşkınlık içerisinde “Bu örneği kim vermiş? Bu ifadeler kimin olabilir” diye sordu. Biz de kemal-i iftiharla Üstadımızın adını söyledik. Evet, hakikaten Risale-i Nurun tarz-ı beyanını görenler lakayt kalamıyorlar.

Yaklaşık 20 gün süren İspanya seyahatinde birçok insanla tanışılıp birçok Risale-i Nur dağıtıldı. Metroda, çarşıda, camide, fuarda… tanışılan insanlara elden geldiği ölçüde Kur’an hakikatleri ve Risale-i Nurlar anlatılmaya çalışıldı. Bir zamanlar Endülüs gibi bir İslam medeniyetine ev sahipliği yapmış, Muhyiddin Arabi gibi bir çok alim yetiştirmiş bu toprakların insanları, kendilerini bu inançsızlık, ahlaksızlık ve sefahat bataklıklarından kurtaracak bu eserleri (vicdanen) iştiyakla bekliyorlar.

Meseleyi Sevilla’da tanıştığımız Arap asıllı alim bir zatın söylediği şu manidar sözlerle sonlandırıyoruz: “Türkiye’deki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. Sizin bu gibi faaliyetlerinizden bizler buralarda fevkalade memnun oluyoruz.”

Dualarınıza muhtaç kardeşleriniz…

www.NurNet.org

Fatih Sultan Mehmet Kimdir?

Fâtih Sultân Mehmed, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne Sarayında Hüma Hâtun’dan dünyaya geldi. Annesi onun gerçek saltanatını görmeden 1449 yılında vefât eyledi. Bir görüşe göre 19 ve bir diğerine göre 21 yaşında babasının vefatı üzerine üçüncü defa saltanat koltuğuna oturdu ve sınırları Tuna’dan Kızılırmak’a kadar genişleyen Devletinin başşehri olarak İstanbul’u almak ve Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olmak en büyük ideali idi.

İstanbul’u almak için Boğaz’a hâkim olmanın şart olduğunu bilen Sultân Mehmed, 1452’de Boğazkesen Hisârı dediği Rumelihisârını inşa ettirdi. Karşısında Yıldırım’ın inşa ettirdiği Anadoluhisârı yükseliyordu ve artık Osmanlının izni olmadan boğazı geçmek mümkün değildi. 1 Eylül 1452’de Edirne’ye dönen Sultân Mehmed, hemen kendisinin planlarını çizdiği topların dökümüne başladı. Deneyler yapıldı ve dünyanın harp aletleri alanında harikaları vücuda getirildi.

Planı sezen İmparator zor durumdaydı; zira Bizans ikiye ayrılmıştı. Avrupa, yardım için Katolik olmalarını istiyor ve Ortodokslar ise hayır diyordu. 12 Aralık 1452’de Ayasofya’da Katolik ayini yapılması, Sultân’ın işlerini kolaylaştırıyor ve Bizans Başbakanı Notaras, “Bizans’ta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim” diyordu.

Bizans’lılar parlayan ateşlerine ve Hz. Meryem’e güveniyorlardı. Ancak 1453 Şubatında Edirne’den yola çıkan toplar 5 Nisanda İstanbul önlerine geldi. 6 Nisan’da muhasara başladı. 53 gün süren muhasara sırasında Fâtih’in ordusu, tarihe geçen kahramanlıklar yazdı. Bizans’ın Galata ile Sarayburnu arasına gerdiği zincirler, Osmanlı donanmasının karadan yürütülerek Haliç’e girmesiyle parçalanmıştı.

Muhasaranın 53. Günü Hz. Peygamber’in müjdelediği fetih 29 Mayıs 1453 günü gerçekleşti ve Osmanlı ordusu tekbir sesleriyle Topkapı ve Eğrikapı yönlerinden İstanbul’a girdi. Ayasofya’ya sığınan on binlerce insanın burnu bile kanamadı ve İslâm Hukukunun bu konudaki hükümleri aynen uygulandı ve herkese temel hak ve hürriyetleri tanındı.

Fâtih’in fetihten sonra yaptığı ilk iş, İstanbul’un maddi ve manevi imar edilmesidir. Bu işi tamamladıktan sonra Belgrad hariç bütün Balkanları Osmanlı Devleti’ne ilhak eyledi. Batıyı emniyete aldıktan sonra, kendisine pürüz çıkaran Karamanoğulları ve İsfendiyaroğulları Beyliklerini tamamen ortadan kaldırdı. Bu arada Bizans’ın artığı olan Trabzon’daki Pontus İmparatorluğu da 1461 yılında tamamen tasfiye edilmiş oldu. Komutanlarından Gedik Ahmed Paşa, Kırım’ı aldı.

Bütün bu fetihler, başta Abbasî Halifesi olmak üzere herkes tarafından takdir edilirken, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Fâtih’e kafa tutuyordu. Bunun üzerine Erzincan civarındaki Otlukbeli denilen yerde 1473 tarihinde bu sıkıntı da bertaraf edildi ve artık Osmanlı devleti Toroslara kadar genişledi. Fâtih Sultân Mehmed, yeni bir harbin hazırlığında iken, 1481 yılında 51 yaşında Gebze’de vefat etti.

28 yıllık padişahlığı süresince 2 İmparatorluk, 14 devlet ve 200 şehir fethederek Fâtih ünvanını Hz. Peygamber’den alan Sultân Mehmed, devletin sınırlarını 2.214.000 km2’ye genişletmişti ki, bu 3 Türkiye Cumhuriyeti eder demektir. Balistikteki keşifleri, Matematik ilmindeki dehası, dinî ilimlerde büyük bir âlim olması, Arapça, Farsça, Yunanca, Sırpça, İtalyanca ve benzeri önemli dünya dillerinden dokuzuna vâkıf olması, onu Osmanlı tarihinin en büyük askeri, devlet adamı ve âlimi olduğunu, düşmana ve dosta söyletmiştir.

Ona bu büyük fetihte yardımcı olan devlet adamları arasında, Çandarlı Halil Paşa, Mahmûd Paşa, Rum Mehmed Paşa, İshak Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Zağanos Mehmed Paşa, Balaban Bey, Bali Bey ve benzeri çok sayıda devlet adamı ve komutanları saymak mümkün olduğu gibi, manevi komutanlar arasında ise, asrının büyük âlimlerinden ve maneviyât erenlerinden, Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Zeyrek, Akşemseddin, Hızır Bey, Hocazâde Efendi, Molla Vildân ve Molla Şeyh Vefâ ve benzeri zatları zikretmek icabeder.

ZEVCELERİ: 1- Gülbahar Hâtûn; II. Bâyezid ile Gevher Sultân’ın annesi. 2- Gülşah Hâtun; Karaman Oğullarından İbrahim Beğ’in kızıdır. 3- Sitti Mükrime Hâtun; Dülkadiroğlu Süleyman Bey’in kızıdır. 4- Çiçek Hâtun; Türkmen Beyi kızıdır. 5- Helene Hâtun; Mora Despotu Demetrus’un kızıdır. 6- Anna Hâtûn; Trabzon İmparatorunun kızıdır; evlilikleri kısa sürmüştür. 7- Alexias Hâtun; Bizans Prenseslerindendir. ÇOCUKLARI: 1- Şehzâde Sultân Mustafa Hân. 2- Gevher Sultân. 3- Şehzâde Cem Hân. 4- Şehzâde Bâyezid Hân. 5- İsmi bilinmeyen iki kızı.

www.osmanli.org.tr

Ankara Risale-i Nur Hizmetleri Ülkelere Taştı

Ankara’da neredeyse yarım asırdan fazla devam eden Risale-i Nur hizmetleri bugünlerde  de meyvelerini vermeye devam ediyor. Ankara’nın hemen hemen her ilçesinde ve mahallesinde dersler devam ediyor. Bu hizmetlerin yanı sıra yurtdışı ile irtibatlı olunan ülkelerde de islamiyetin nurunu yaymak için abi ve kardeşlerimiz azami ihlas ve irtibat  ile çalışmaya devam ediyorlar. Neredeyse Ankara’nın her bir ilçesi bir ülke ile ilgileniyor.

Ankaranın alakadar olduğu ülkeler şunlar: Abd, Japonya, Sudan, Norveç, Kamerun, Meksika, Etiyopya.

Yurtdışı hizmetleri ile ilgilenmek için bir çok  heyet kurulmuş. Bunlardan bazıları; İrtibat heyeti, Kitap ve İnsan Kaynakları Heyeti, Neşriyat Heyeti, Strateji Geliştirme Heyeti.

İrtibat heyetinin çalışmalarını şöyle kısaca özetleyebiliriz :

  • ABD ile internet üzerinden  haftalık derslerin tanzimi
  • Diğer ülkeler ile internet üzerinden haftalık derslerin tanzimi
  • İrtibat zinciri oluşturarak  yurtdışındaki abiler  ve kardeşlerle iletişimin sürekli hale getirilmesi
  • Yurtdışı ile internet üzerinden meşveretlerin tesisi
  • Yurtdışı ile alakadar semtlerin ortak meşveretlerinin tesisi

Kitap ve İnsan Kaynakları Heyeti:  Amacı, Yurt dışı hizmetleri için gerekli olan insan ve kitap kaynaklarını temin etmektir. Bunun için yapılan çalışmalar:

  • Dil bilen kardeşlerimizi belirleyip, bu kardeşlerimizi ihtiyaç olan sahalarda istihdam etmek.
  • Camilere gelen yabancılarla tanışıp kitap veya broşür vermek.
  • Yurtdışına eğitim, hac-umre, ziyaret veya ticaret için giden abilere kitap temini.

Neşriyat Heyeti : Tarihçe-i Hayat’ta bahsedildiği gibi, Risale-i Nur’un; “en modern neşir vâsıtasıyla, hem Anadolu’ya, hem âlem-i İslâma ve insâniyete duyurulmasının temini” yolu takib edilmiştir. Bu vesileyle, yurtdışından gelen talepler doğrultusunda oralarda Risale-i Nur’ları broşür, sunum, poster vb. yollarla tanıtmaya ve yurtdışı hizmetlerini cemaatimize sunmaya çalışıyorlar.

Abilerimizin ve kardeşlerimizin hizmetleri ilgili fotoğrafları nazarlarınıza sunuyoruz :

www.NurNet.org

 

“İstikbal yalnız ve yalnız İslamiyet’in olacak. Ve hakim Hakaik-i Kur’aniye ve İmaniye olacak”


“Biz Kur’an şakirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz…”


 

“…akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek.”



www.NurNet.org