Etiket arşivi: arefe

Kurban Kesimi ve Arefenin Önemi Nedir?

Maddi durumu müsait olan Müslümanlar, Kurban Bayramında kestikleri kurbanla çevrelerinde bulunan ihtiyaç sahiplerine, komşu ve akrabalara gerekli ikramda bulunur. Dağıtılan kurban etinden yararlanan fakirler bu kez zenginlere karşı hürmet ve saygı göstermeye başlar, aralarında bir kaynaşma olur. İmkânı olan herkes bu İslami vecibeye riayet ederse çevreyle güzel bir kaynaşma sağlar. Bireyler arasındaki kin ve adavet ortadan kalkar, haset yerine; kardeşlik bağı perçinleşir. Böylece bayram mutluluğu hep beraber yaşanmış olur.

Kâinatın medar-i iftiharı Hz. Muhammed (a.s.v.) yaşadığı sekiz bayramda da en az iki kurban kesmiştir. Bu da bizlere kurbanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Durumu müsait olanlar tek kurbanla yetinmeyip örnek timsali Peygamberimiz (a.s.v.) gibi iki veya daha fazla kurban kesip çevremizde bulunan evvela fakirlere, komşu ve yakınlarımıza kurban etini dağıtıp yardımlaşma ile birlik ve beraberliği, sevgi ve samimiyeti gösterelim, gösterelim ki sulh çiçeği ebediyen solmasın, kimse kimseye dargın kalmasın, dostluğun ve barışın tek şartı bağışlamaktır. Onun için bağışlamayı bilelim ki dargın kimse kalmasın.

Kurban eti dağıtımı halk arasında sosyal bir yardımlaşmayı sağlayan örnek bir ibadettir. Peygamberimiz (a.sv.) Medine çevresinde kıtlık olduğu senelerde, “Kimse evinde üç günden fazla kurban eti bulundurmasın.” Buyurmuşlardır. Yani çevrede bulunan ihtiyaç sahiplerine yardımcı olunmasını istemiştir. Kıtlık bittiği sonraki senelerde ise bu üç gün müddetini kaldırmıştır.

Kurban kesmek, Şafiilerde sünnet-ı muekede, Hanefilerde ise vaciptir. Bu ibadetin faziletinden kaçınmamak, yardıma muhtaç fakir ve fukaraya en azında kurban eti ile yardım ellini uzatmak lazımdır.

Arefe hangi güne denir ve önemi nedir?

Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicri takvimine göre Zilhicce ayının 9’uncu günüdür. 10’uncu gün ise Kurban Bayramının ilk günüdür.

Cenab-ı Allah, (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de üzerine yemin edilen,(Fecr,2) Zilhicce’nin ilk on gecesinin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmaktadır.

Duanın faziletlisi, arefe günü yapılanıdır. (Beyhaki)

Bediüzzaman, arefe ile ilgili bir hususiyeti şöyle belirtiyor: “Aziz, mübarek kardeşlerim. Bizim memlekette eskide Arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben, şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben, gerçi sizleri göremiyorum ve hususî her birinizle görüşmüyorum. Fakat ben, ekser vakitler, dua içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim.” Şualar, 266

Bugünlerde fazileti yüksek olan: tesbihi (Sübhanallah) tahmidi (Elhamdülillah) tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) bu mübarek zikirleri çok söylemek lazımdır.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

23.10.2012

www.NurNet.org

Bir Mucize-i Kübra’dır, İhlâs süresi!

İhlâs: Samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak anlamınadır. İhlâs süresi Mekke’de inmiştir. 4 ayettir. İslam’ın tevhit akidesinin en özlü ve anlamlı ifadesidir.1

İhlâs süresi ile ilgili bazı hadis-i Şerifler aşağıya yazılmıştır.

Übey  İbnu Ka’b (r.a) anlatıyor: “Müşrikler, Hz. Peygamber (a.s.v.)’e: “Rabbini bize tavsif et (tanıt)!” dediler. Bunun üzerine “İhlâs” süresi nazil oldu.

“De ki: O, Allah’tır, bir tekdir. O Allah’tır, sameddir  (hiçbir şeye muhtaç değil, her şey O’na muhtaçtır). Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir”

Übey (r.a) bu sürede geçen bazı tabirleri şöyle açıkladı: “Samed, doğurmayan ve doğurulmayan “ demektir, çünkü doğan her şey mutlaka ölecektir. Ölen her şeye varis olunacaktır. Allah ise ne ölür, ne de O’na varis olunur. “Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir” ayeti de O’na bir benzer, bir denk olmadığını, Allah’a benzeyen hiçbir şey bulunmadığını ifade eder.2

Ebu Said (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (a.s.v.)  ashabına: “Sizden biri bir gecede Kur’ân-ı Kerim’in üçte birini okumaktan aciz midir?” diye sordu. ” Buna hangimiz güç yetirebilir?” dediler.

Resûlullah (a.s.v.): ” İhlâs süresi” Kur’ân’ın üçte biridir” buyurdu.3

Arefe günü Besmele ile bin İhlâs okuyanın günahları af olup duası kabul olur.4

Bediüzzaman Hazretleri arefe gününde ihlâs-ı Şerifi okur ve okuma imkânı olanlar içinde şöyle demiş:

Aziz, mübarek kardeşlerim,

Pek çok selâm… Bizim memlekette eskide arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben, şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben, gerçi sizleri göremiyorum ve hususî her birinizle görüşmüyorum, fakat ben, ekser vakitler, dua içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim.5

Tarif ve tavsifinde sınır olmayan, kainatı kuşatan Cenab-ı Allah (cc), mu’cize-i Kübra olan Kur’ân-ı Azîmüşşânın “İhlas”süresinde “tevhid-i şuhud, tevhid-i ulûhiyet, tevhid-i rububiyet, tevhid-i kayyumiyet, tevhid-i celali, tevhid-i sermedi ve tevhid-i cami” tevhit mertebesini gösterir,

Şöyle ki:

Kulhuve: De ki: O… karinesiz işarettir. Bilinenden bilinmeyeni çıkaracak ipucu delili,yani bir tarif ve isim ile sınırlanmamış geniş bırakılmış,tevhid-i şuhuda, yani  göze hitap eden her şeyde Allah’ın birliğini göstermektedir.

Allahu ehad:Allah birdir. Tevhid-i uluhiyete Allah’ın kainatı idare etmesinden  kaynaklanan birlik, iştiraksızlık ve yardıma muhtaç olmaması. Ondan başka ma’bud yoktur.

Allahusamed: Allah samed’dir; Herşey ona muhtaçtır. O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Tevhid-i rububiyet ve tevhid-i Kayyumiyeti işaret ediyor.Yani yaratan, rızık veren ve terbiye ederek kemala erdirenin bir olması,ondan başka halıkın olmaması ve kayum olması,

Lemyelid: Allah doğurmamıştır.Burda da bir Tevhid-i Celali saklıdır.Bütün şirk ve küfrü şeksiz ve şüphesisiz  reddeder.Değişim ve başkalaşma, üreme, çoğalma, velet fikri, doğma  küfrü reddeder.

Velemyuled: O doğurulmamıştır.Bir Tevhid-i sermedi yani sonsuza kadar devam edecek  olan  Allah’ın birliği ve hakikatıdır.

Velemyekün: Olmadı. Bir tevhid-i camidir; Ne zatında  benzeri, ne ef’alında  yani işlerinde şeriki, ne sıfatında  hal ve keyfiyetinde  benzeri yoktur.

Görüldüğü üzere her bir cümle diğer cümlelere hem delil hem de netice oluyor.Yani bir mana ile delil, diğer bir mana ile netice oluyor.

“Bediüzzaman, altı cümleden ibaret olan ihlas sûresi, 7 çeşit şirki (Üzeyir perestlik, İsaperestlik, melekperestlik, akılperestlik, esbapperestlik, yıldız perestlik, sanemperestlik gibi putperestlikleri) reddeden ve tevhid-i şuhud, tevhid-i ulûhiyet, tevhid-i rubûbiyyet, tevhid-i kayyûmiyet, tevhid-i celâl, tevhid-i sermediyyet ve tevhid-i cami gibi tevhidin 7 mertebesini gösterir.

Buna göre İhlâs sûresinde 36 İhlâs sûresi söz konusudur. Sûrenin her bir cümlesi altı defa delil, altı defa netice olur. Her bir tabloda altı cümlenin altı defa sıralarının değiştirilmesiyle toplam 36 ihlâs sûresi elde edilir.

Bediüzzaman’ın, 36 sureyi ihtiva ettiği İhlâs suresinin bu harika durumu, bilimsel olarak onu ortaya koyacak matematik formülü “Permitasyon prensibi” çerçevesinde değerlendirilmiş,

Bu prensibe göre.

a- Bu surede yer alan menfi ve müspet üçer cümlenin oluşturduğu iki farklı kategorinin normal permitasyonların sayısı: 720’şerden toplam 1440 dır. Buna göre İhlâs suresinde, tam 1440 İhlâs suresi vardır. Şüphesiz bu husus tek başına bir mucizedir.

b- Aşağıda görüldüğü üzere A, B, C = müspet; D, E, F menfi cümle şekilleriyle “saymanın temel İlkesi”ne göre bu sureden 36 tane sure elde edilebilir” 6

Mahzen-i mu’cizât ve mu’cize-i Kübra olan Kur’ân-ı Azîmüşşânın hakiki bir tefsiri olan Risâle-i Nur’un müellifi,  Bediüzzaman Hazretleri Kur’an’ı Hâkim’in sevabı katlanarak artmasını, manidar bir misal ile şöyle açıklamaktadır:

“Kur’ân-ı Hâkim’in  her bir harfinin bir sevabı var. Bir hasenedir. Fazl-ı İlâhîden o harflerin sevabı  sümbülledir, bazen on tane verir, bazen yetmiş,  bazen yedi yüz âyetel-Kürsî harfleri gibi, bazen bin beş yüz sure-i İhlâs’ın harfleri gibi,  bazen on bin Leyle-i Berat’ta okunan ayetler gibi ve bazen otuz bin, meselâ haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadir’de okunan ayetler gibi. Ve o gece, bin aya mukabil işaretiyle bir harfinin o gecede otuz bin sevabı olur, anlaşılır. İşte Kur’ân-ı Hâkim, tezâuf-u sevabıyla (sevabın katlanması, artması) beraber elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor. Belki asıl sevap ile bazı surelerle muvazeneye gelebilir.

Meselâ: İçinde mısır ekilmiş bir tarla farz edelim ki, bin tane ekilmiş. Bazı habbeleri yedi sümbül vermiş farz etsek, her bir sümbülde yüzer tane olmuş ise, o vakit tek bir habbe bütün tarlanın iki sülüsüne (üçte ikisine) mukabil oluyor. Mesela birisi de on sümbül vermiş, her birinde iki yüz tane vermiş, o vakit bir tek habbe asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır. Ve hakeza kıyas et…” 7

Rüstem Garzanlı /DİYARBAKIR

KAYNAKLAR:

1-Diyanet vakf. Kur’an meali

2-Tirmizi, Tefsir, İhlâs,3361–3362

3-Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân 13, Tevhid 1; Müslim,  Ebu Davut , İbnu mâce

4Ebuşşeyh

5-Şualar,13.ncu şua

6- Sözler, (Lemaat) Risale haber- Yrd. Doç. Dr. Niyazi BEKİ

7- Sözler, 25.nci söz

 

 

Arefenin telaşı da bol bereketi de

Üzücü olayların gölgesinde de olsa yine bir arefe bizi bekliyor. Yemekler pişecek, tatlılar şerbetlenecek, börekler, sarmalar mutfağa dizilecek.

Annelerin günlerdir devam eden temizlik telaşları için de yarın son gün! Evler nihayet serilip düzene kavuşacak, bayrama hazır bir hâl alacak. Anneanneler, babaanneler masallar anlatacak banyo yapmamak için direnen torunlarına. Ve yine aynı efsaneye inanacak minikler: “Arefe günü banyo yaparsanız boyunuz bir arpa boyu uzar.

Büyükler ‘Bizden geçti‘ diyerek yanaşmasalar da, çocukların bayramlık hazırlıkları yarın son bulacak. Kimileri kırmızı pabuçlarını gardıroplarında saklayadursun, bazıları dayanamayıp giysilerini daha arefeden görücüye çıkaracak. Bayram ne de olsa, çocuklara güzel! Yine en çok onlar hayaller kuracak, heyecanlanacak, henüz toplamadıkları harçlıklarının hesabını yapıp yorgun argın bayrama uyuyacaklar. Kısacası, büyükten küçüğe, telaşıyla, koşturmacasıyla nasıl olduğunu anlamadan bayram gibi arefe de su gibi gelip geçecek.

Bütün bunların yanında bu günü ibadetlerle fırsata dönüştürmemiz mümkün. Arefenin Müslümanlar için bir fırsat olduğunu, Allah’ın pek çok kulunu affedeceğini Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) hadislerinde şu şekilde müjdeliyor: “Allah, hiçbir günde, arefe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azat etmez. Allah mahlûkata rahmetiyle yaklaşır ve onlarla meleklere karşı iftihar eder ve ‘Bunlar ne istiyorlar?’ der.” Yine başka bir hadislerinde Efendimiz (sas) arefe gününün faziletiyle ilgili şöyle buyurmaktadır: “Günlerin en faziletlisi arefe günüdür. Faziletçe cumaya benzer. O, cuma günü dışında yapılan yetmiş hacdan faziletlidir. Duaların en faziletlisi de arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz de: La ilahe illallah vahdehu la şerike lehu. (Allah birdir, ondan baska ilah yoktur, O’nun ortağı da yoktur) sözüdür.

Hacılar yarın Arafat’a çıkıyor

Arefe günü yapılması gereken tüm ibadetleri, oruç tutmanın faziletini ve arefe sabahı başlayan teşrik tekbirlerine dair detayları Prof. Dr. Orhan Çeker, Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş ve Prof. Dr. Hamdi Döndüren ile konuştuk.

Ama önce arefenin ne anlama geldiğinden bahsedelim. Türk kültüründe her iki dini bayramdan önceki güne arefe dense de aslında arefe, Kurban Bayramı’ndan bir önceki gün, yani hicrî takvime göre Zilhicce ayının dokuzuncu günüdür. Bu gün, hacıların Arafat’ta vakfeye çıktıkları gündür. Zilhicce’nin sekizinci gününde ihrama giren hacılar dokuzuncu günü öğle vakti Arafat’ta olurlar. Hac vazifesini yerine getiren müminler, burada Allah’a yönelir, O’nu tesbih eder ve rahmet ve mağfiretini talep ederler. Kurban Bayramı’ndan bir önceki güne arefe denmesi de bundan kaynaklanmaktadır.

***

Yapılacak ibadetler

Dinimizin arefeyi mükafata dönüştürecek vaatleri var. Prof. Dr. Orhan Çeker, sadece arefe gününü değil, zilhicce ayının ilk on gününün özel günler olarak değerlendirmesi gerektiğini hatırlatıyor. Arefe gününde oruç tutmak akla gelen ilk ibadetlerden. Bu günde oruç tutan kişinin geçmiş ve gelecek bir yılki küçük günahlarının affedileceği ifade ediliyor. Ancak bu oruç zorluğundan dolayı hacılara mekruh görülmüş.

Prof. Dr. Çeker, diğer yapılacakları şu şekilde sıralıyor: “Efendimiz (s.a.s) her seherde 100 istiğfar getirirdi. Biz de hiç değilse bu günlerde buna devam edebiliriz. Teheccüd namazları özellikle kılınmalı, sadakalar artırılmalı, 5 vakit namaz camide cemaatle kılınmaya özen gösterilmelidir.” Hasan Yenibaş ise İslam âlimlerinin bu günde bin ihlas okumanın faziletine dikkat çektiklerini söylüyor. Tabii öncelikle bu güne hürmet edip, Allah katındaki kıymetini anlamaya çalışmak ve tüm ibadetlerimizi bu şuurla yerine getirmektir.

***

Kurbanı nasıl dağıtmalı?

Kurban kesenlerin zihinlerini kurcalayan en önemli sorulardan biri, kurban etlerini nasıl değerlendirecekleridir. Dinimizde kurban etinin tasarrufu sahibine bırakılmıştır. Ancak sünnette tavsiye edilen, kurbanın üç parçaya ayrılıp, bir parçasının ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, bir parçasının misafire ikram edilmesi, kalan üçte birlik kısmının da aile fertleri tarafından tüketilmesidir.

Ancak, Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş bunun kurbanın bir şartı olmadığını hatırlatıyor. İhtiyaç halinde tamamı bağışlanacağı gibi, yine tamamının aile fertleri tarafından yenilebilir. Çevrede ihtiyaç sahibi kurban kesemeyen kimse varsa onların gözetilmesi Müslümanlığın bir gereği. Peki, pay verilecek kimsede aranması gereken kriterler neler olmalı? Yenibaş, pay verilecek kimsenin ihtiyaç sahibi olmasının yeterli olduğunu söylüyor Müslüman olsun olmasın herkese kurban etinden ikram edilebilir.
***

Teşrik tekbirlerini unutmamak gerekiyor

Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahi’l-hamd” şeklinde söylenen teşrîk tekbiri, arefe günü sabah namazından bayramın son günü ikindi namazına kadar devam eder. Her farzın arkasından olmak üzere, toplam 23 vakit bu tekbirleri getirmek vacip, bazı kaynaklara göre sünnet. Cemaatle de yalnız başına da söylenebilir.

Tekbirlerin unutulması kurban görevi açısından bir sorun oluşturmaz. Akla geldiği an kazası yapılabilir. Ancak bir yılın teşrîk günlerinde kazaya kalan bir namaz, yine o yılın teşrik günlerinden birinde kaza edilse, teşrik tekbiri alınır. Fakat başka günlerde veya başka yılın teşrîk günlerinde kaza edilse, teşrîk tekbiri alınmaz. Erkekler tekbiri açıktan getirirken, kadınlar gizlice getirir. Vitir ile bayram namazları sonunda tekbir getirilmez.

Prof. Dr. Hamdi Döndüren teşrîk tekbirinin başlangıcının Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etme olayına kadar uzandığını anlatıyor: “Hz. İbrahim gördüğü sahih rüya üzerine oğlunu Allah yolunda kurban etmeye karar verir. Hazırlıklar sırasında Cebrail gökten buna bedel olarak bir koç getirir. Dünya semasına ulaştığında yetişememe endişesiyle Cebrail “Allahu ekber Allahu ekber” diye tekbir getirir.

İbrahim bu sesi işitince başını gökyüzüne çevirir ve onun koçla geldiğini görünce; “Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber” der. Bu tekbir ve tevhîd kelimelerini işiten ve kurban edilmeyi bekleyen İsmail; “Allahu ekber velillâhi’l-hamd” der. Böylece kıyamet gününe kadar sürecek büyük bir sünnet başlatılmış olur.

Aslıhan Köşşekoğlu

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

2011 Ramazan Ayı ve Ramazan Bayramı Ne Zaman?

1 Ağustos 2011 Pazartesi, Ramazan ayının ilk günüdür,

29 Ağustos 2011 Pazartesi Arefe günüdür.

30 Ağustos 2011 Salı Ramazan Bayramı (1.Gün).

31 Ağustos 2011 Çarşamba Ramazan Bayramı (2.Gün).

1 Eylül 2011 Perşembe Ramazan Bayramı (3.Gün).

www.NurNet.org

Ramazan Ayı’nın Özelliklerinden Bazıları Nelerdir?

Ramazan ay’ına “on bir ayın sultanı” denilmiştir. Bu ayın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Kur’an-ı Kerim’de ismi açık olarak geçen tek ay Ramazan ayıdır.

2- Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde indirilmiştir. Yüce Rabbimiz; “Ramazan ay’ı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı batıldan ayırmayı açıklayan Kur’an, bu ayda indirildi” (el-Bakara, 2/185) buyurmuştur.

3- Kur’an-ı Kerim’de, “bin aydan daha hayırlı” olduğu belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir.

4- Dinimizin beş temelinden biri olan oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; “Sizden kim bu aya yetirirse oruç tutsun” (el-Bakara, 2/185) buyurulur. Ramazan ay’ı girince şartlarını taşıyan kimselere oruç farz olur.

5- Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir.

6- Teravih namazı da bu ay’a mahsus ibadetlerimizdendir. Ebû Hüreyre (r.a)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s)’in Ramazan hakkında şöyle buyurduğunu işittim: Kim inanarak ve sevabını umarak Allah rızası için teravih namazı kılarsa geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, Teravih,I; ayrıca bk. Teravih).

7- İtikafa girmek: Ramazan ay’ının son on gününde itikafa girmek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde daha çok ibadet ve taatta bulunurdu. Hz. Âişe validemizden şöyle rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.s) Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı” (Buhari, Kadr, V). Yine Hz. Âişe (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar itikafa girdi. İrtihalinden sonra da zevceleri itikafa devam ettiler” (Buhari, İtikaf I).

8- Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i okumak, hayır ve hasenatta bulunmak: İbn Abbas (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.s) insanların en cömerdi idi. Onun bu cömertliği Ramazan ay’ı girip de kendisiyle Cebrail (a.s.) karşılaştığı zaman daha da artardı. Cebrail (a.s.) Ramazan ay’ı çıkıncaya kadar her gece Resulullah (s.a.s) ile buluşup, Resulullah (s.a.s) Kur’an’ı arzeder (okur) du. Resulullah (s.a.s) Cebrail (a.s) ile buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert, daha faydalı olurdu” (Buhari, Savm, 7).

www.sorularlaislamiyet.com