Etiket arşivi: Aşure

“Muharrem” Ayının Önemi Nedir? Aşure Günü Nedir? Nasıl Değerlendirmeli?

Önümüzdeki perşembe günü mübarek bir aya giriyoruz; hicri takvime göre yeni bir yılın başlangıcı da olan Muharrem’e… Muharrem ayının aylar arasında farklı bir yeri var. Çünkü içinde ‘aşure’ gibi önemli bir günü barındırıyor. Bu kutlu ayda yapılacak ibadetlerin mükâfatı da büyük…

1 Muharrem, yani hicri yılbaşı. Aslına bakarsanız İslam’dan önce Arabistan’da yaşayan Arapların belli bir takvim ve tarih sistemleri yoktu. Zaman tespiti bazı büyük ve önemli olaylar esas alınarak yapılıyordu. Fakat İslamiyet’in kısa zamanda hızla yayılmasından sonra idari işleri düzenlemede yaşanan aksaklıklarla takvim ihtiyacı doğdu. Özellikle ticarette takvim eksikliğinden kaynaklanan bazı aksaklıklar yaşanıyordu. Bir defasında Hz. Ömer’e (ra) halifeliği döneminde bir borç senedi getirildi. Alacaklı ile borçlu, senedin tarihi hakkında anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Alacaklı, kâğıdın üzerindeki ‘Şaban’ ayı yazısının bu yıla ait olduğunu söylerken, borçlu gelecek yıla ait olduğunu iddia ediyordu. Yaşanan buna benzer hadiseler üzerine Hz. Ömer danışma kurulunu topladı. Meseleyi onlara anlattı ve bir tarih tespitinin gerekli olduğunu söyledi. Takvim başlangıcı için çeşitli teklifler geldi. Bazıları Efendimiz’in (sas) vefatının tarih başlangıcı olmasını isterken, bazıları da peygamberlik vazifesinin kendisine verildiği günün esas alınmasını teklif etti. Hicretin tarih başlangıcı olması teklifi ise Hz. Ali’den (ra) gelmişti. Seçenekler gözden geçirildikten sonra oybirliğiyle kabul edilen teklif bu oldu. Bilindiği gibi Hicret, Rebiülevvel ayında gerçekleşmişti. Ancak Araplarda önceden beri Muharrem ayı sene başı olarak kabul edildiğinden, aradaki iki aylık farklılık dikkate alınmadı. Böylece 1 Muharrem 622 tarihi hicri birinci yılın başı oldu…

AŞURE GÜNÜ ORUCU BİR YILIN KEFARETİ

‘Allah’ın ayı Muharrem’ olarak bilinen Muharrem, İlahi bereket ve ihsanın bollaştığı bir ay. Bu ay, içinde önemli bir günü de barındırıyor. Muharrem’in 10. günü aşure günü olarak biliniyor. Bu kutlu ayın diğerleri arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, aşure gününün de diğer günler içinde bereketli bir yeri var. Muharremin ilk on gününün Allah katındaki seçkin yerini ise Fecr Suresi’nin ikinci ayetinde geçen ‘On geceye yemin olsun’ ifadelerinden anlıyoruz…

Allah Resulü (sas) Aşure günü peygamberlerin oruç tuttukları bir gündür. Siz de o gün oruç tutunuz.” buyurmuştur. Aşure, Yahudilerin de oruç tuttuğu, saygı gösterdiği bir gün. Peygamberimiz (sas), Medine’ye hicret edince Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü. Nedir bu diye sorduğunda, “Bu büyük, hayırlı bir gündür. Bugün, Allah’ın Musa’yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u ve adamlarını suda boğduğu, Musa’nın da buna şükür olarak oruç tutmuş olduğu bir gün. İşte biz bugün bunun için oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Ben Musa’ya ve onun orucunu tutmaya, sizden daha yakın, daha layığım.” buyurdu.

Peygamberimiz (sas), aşure günü oruç tutmaya hem kendisi devam etti hem de bunu Müslümanlara tavsiye etti ve “Aşure günü orucu bir yılın kefaretidir. Sağ olursam gelecek yıl dokuzuncu gününü de inşaallah oruçlu geçireceğim. Dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutup Yahudilere muhalefet ediniz.” buyurdu. Ramazan orucu farz kılınınca aşure günü oruç tutup tutmamakta Müslümanlar serbest bırakıldı. Efendimiz, “Aşure günü Allah’ın günlerinden bir gündür. O gün orucunu tutmak isteyen tutsun, bırakmak isteyen de bıraksın.” buyurdu. Muharrem, ileriki dönemde Sevgili Peygamberimiz’in (sas) ciğerparesi Hazreti Hüseyin (ra) Efendimiz’in bu ayda şehid edilmesiyle Müslümanlar için acı bir hatıranın yıldönümü de oldu.

YILI ORUÇLA TAÇLANDIRMAK NE BÜYÜK BEREKET…

Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.” hadis-i şerifi, bugünlerde tutulan orucun önemini ifade ediyor. Bu hadisin açıklamasını İmam-ı Gazali şöyle yapıyor: “Muharrem ayı hicri senenin başlangıcı. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayandırmak ne güzel olur. Bereketinin devamı daha fazla ümit edilir.” Tabii bu özel günde biraz dikkat etmek gerekiyor. Zira gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam aşure gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye ediliyor. Ya da onuncu günün önüne ya da arkasına birer gün eklenmesi gerekiyor. Bugünde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetler de yaşatılmalı. Herkes, bugünlerin faziletini bildiren hadiseleri hatırlayarak ailesine, akraba ve komşularına ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alır. Peygamberimiz, müminin aile efradına aşure gününde her zamankinden daha çok (fazla külfete girmeden, aile bütçesini zorlamadan) ikramda bulunmasını tavsiye ediyor. Bir hadiste şöyle buyuruyor: “Her kim aşure gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.”

HİCRET” BASİT BİR GÖÇ DEĞİLDİR

Prof. Dr. Orhan Çeker (İlahiyatçı): “Hicret’in Efendimiz’in hayatında olduğu gibi, İslam ümmetinin hayatında da önemi büyük. Çünkü İslam inkılâbının bir dönüm noktası olmuştur. Hicret basit bir göç hadisesi değil, İslam’ı kurtarma taktiği ve onu daha geniş kitlelere yayma idealinden kaynaklanmıştı. Hicretle Müslümanların hayatlarının kurtulması İslamiyet’in de kurtulmasına vesile oldu. Yeni bir çevrede, yeni bir dostluk ve kardeşlik muhitinde yeni müminlerle kısa zamanda güçlenme imkânına kavuşuldu. Bu kutlu olayın takvim için başlangıç sayılması Hz. Ömer tarafından uygulandı.

 ON PEYGAMBERE ON İKRAM

Bugüne ‘aşure’ denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk gelmesi. Allah (cc) aşure gününde, on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunuyor:

  1. Allah, Hz. Musa’ya bu günde mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
  2. Cudi Dağı’nın üzerine Hz. Nuh gemisini demirledi.
  3. Balığın karnından Hz. Yunus, bu günde kurtuldu.
  4. Hz. Âdem’in tövbesi kabul edildi.
  5. Hz. İsa, aşure günü dünyaya geldi ve o gün semaya yükseldi.
  6. Kardeşlerinin attığı kuyudan Hz. Yusuf bu günde çıkarıldı.
  7. Hz. Davud’un tövbesi kabul edildi.
  8. Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail doğdu.
  9. Hz. Yusuf’un hasretinden dolayı gözleri kapanan Hz. Yakub görmeye başladı.
  10. Hz. Eyyûb, hastalığından o gün şifaya kavuştu.

Fatma Turan / Zaman

Ehli Beyti unuttuk!

Bugün Aşure günü!

Aşura günün ne olduğunu ve o güne dair yapılması tavsiye edilen ibadetleri, hadisi şerifler ışığında, diğer yazar arkadaşlarım paylaşıyorlar ve her sene de bizlere hatırlatıyorlar.

Bende laf olsun torba dolsun misali aynı şeylerden bahs etmeyeceğim.

Aşura gününde adet olmuş ve Aşura gününü hatırlamak amacıyla yapmış olduğumuz ve kolu komşulara dağıttığımız aşure hepimize afiyetler olsun. Olsun olmasına da, Aşura gününde hatırlamamız gereken çok önemli ve hüzünlü bir olayımız da var.

Hayatımızda ufak tefek olaylara yer vermemiz bizler için bazen çok büyük önem taşıyabilmektedir. Bazı vuku bulmuş olayları unutmayıp hatırlamakla, aslımızı ve görevlerimizi yerine getirmeye vesile olabiliyor.

Müslümanım diyen, Peygamberimizi seviyorum diyen, Ehli Beyt’i seviyorum diyen herkesi ilgilendiren bu olay, Kerbela olayıdır.

İşte bu noktada hatırlamamız gereken, Ehl-i beytin gülü olan Hz. Hüseyin Kerbela’da şehid edilmesidir.

Aşure gününe denk gelen Kerbela olayını acaba hatırlıyor muyuz?

Adet haline gelmiş, aşure gününde sevdiklerimize aşure dağıtmanın yanı sıra, Hz. Hüseynin günlerdir bir damla su içemeden şehid edildiği aklımıza geliyor mu?

Resulullah efendimizin her fırsatta öpüp kokladığı Hasan ve Hüseynin şehadetlerinden dolayı bir gün üzüldük mü?

Kerbela günü, Hz. Hüseyin’in yanındaki bir avuç mücahid ve Ehl-i beyt’ten hanım ve çocuklar binlerce askerden oluşan orduya karşı büyük bir direnç gösterip ve bir bir şehadet şerbetini içmişlerdi. En son Hz. Hüseyin kahramanca savaştı ve almış olduğu otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılmıştı ve mübarek başını gövdesinden ayırdıklarını bir gün düşündük mü, aşure gününde?

Kerbela’da Hz. Hüseyin’in akrabalarından yetmiş iki kişi şehid düşüp, Ehl-i beyt, tümden imha edilmek istendiğini biliyor muydunuz?

Aşura gününü ihya ederken, Kerbela olayına da bir iki dakika ayırıp, Hz. Hüseyin efendimizi yâd edip, dualar okumak her müslümana üzerine bir borç olduğunu dersem, yanılmış olmam diye düşünüyorum.

Müminlerden, Allah Resulü’nün sevilmesi beklenildiği gibi onun parçası olan yakınlarının da sevilmesi bekleniyor. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Resulüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum.” (Sûrâ/23)

Resulullah (s.a.v) Efendimiz, Ehl-i Beyti sevmenin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şöyle ifade eder: “Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdalandırdığı için Allah’ı seviniz. Beni Allah’ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz.” (Tirmizî, Menâkib, 32)

Kıldığımız her namazda, “Âl-i Muhammed” diye dua ettiğimiz Ehl-i Beyt olduğu unutulmamalıdır. Namazlarımızda dahi Ehli Beyt’i önemseyip yer verildiğine göre, onlara karşı sevgi ve hürmet eksik olmaması gerekir. Nitekim Resulullah efendimiz hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır: “Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir. İslam’a, Peygambere ve Onun nesline hürmet.” (Taberani)

Ehli Beyt’e sevgi ve hürmet göstermenin yanı sıra, onlara tabii olmak ve sımsıkı sarılmak bizlere şiddetle tavsiye edilmekte. Peygamber efendimizin ahlakıyla ahlaklanmış Evlad-ı rasul olan zatlar, elbette dedeleri Resulullah (s.a.v.) gibi, ümmet için bir kurtuluştur. Taberani de geçen Hadisi Şerifte, “Ehl-i Beytım, Nuh’un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.”

Kurtuluş için Ehl-i beytin yoluna sarılmak lazımdır. Ehl-i beyt, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i beytin fazilet ve kemalatı pek çoktur. Saymakla bitmez. Onları anlatmaya, methetmeye, insan gücü yetişmez.

Bizler Efendimiz (s.a.v.)’in vefatı sebebiyle bile kendimize zarar vermemiz için izin verilmemiştir. Hz. Hüseyin şehid edildi diye kendimize zarar vermeyeceğiz Aşura gününde. Lakin Ehli Beyti unutmak da müslümana yakışmaz diye düşünüyorum.

Az da olsa anlatmaya çalıştığımız Ehli Beytin önemini dile getirmekti amacımız.

Aşura gününe denk gelen Kerbela olayını unutmayın.

Kerbela’da onu bir pusu beklediğini bildiği halde “neden gidiyorsun ya Hüseyin” diye soranlara verdiği cevap ile konumuza son verelim:

“Eğer ben oraya gitmezsem, bir daha bu ümmetten hiç kimse haksızlıklara karşı çıkmayacaktır.”

 

Allah (c.c.) sefaatlerine nail eylesin insallah. (Amin)

 

Arif Ağırbaş

https://twitter.com/Arif_Agirbas

arif.agirbas@hotmail.de

Aşure Günü (Şiir)

AŞURE GÜNÜ (Şiir)

Hicri Muharrem Ayı, tam onuncu gününde

Çok çeşitli olaylar gerçekleşmiş o günde

Bütün yerler ve gökler o günde yaratılmış

Hazreti Yusuf o gün derin kuyudan çıkmış

 

Hazreti Süleyman’a saltanat verilmesi

Hazreti İbrahim’in ateşten kurtulması

Yunus o gün kurtuldu balığın midesinden

Musa’nın kurtuluşu, Firavun’un şerrinden

 

Nuh’un Gemisi indi o gün Cûdi Dağına

Hazreti Yakup o gün kavuştu Yusuf’una

Hazreti Eyyub Nebi o gün iyileşmişti

Hazreti İsa o gün gökyüzüne çıkmıştı

 

Hüseyin Kerbela’da o günde şehit oldu

Ve Hazreti Âdem’in tövbesi kabul oldu

 

Kıyametin kopması o günde olacaktır

Haşir’de büyük mizan o gün kurulacaktır

 

Muharrem’in Onuna “Aşure” deniliyor

”Aşure” “Onuncu gün” anlamına geliyor

 

Bu “Aşure Günü”nde bolca sadaka vermek

Çevre mescitlerini, gidip ziyaret etmek

 

Muharrem’in dokuzu, onu ve on birinde

Oruç tutmak sünnettir bu günün her birinde

 

Aşure günlerinde “Aşure” pişirilir

Adettir, komşulara, akrabaya verilir

 

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Peygamberimizin “Aşure Günü” Tavsiyeleri

Hicri yılbaşı olan Muharrem ayı, İslam kültür tarihinde önemli bir zaman dilimini temsil ediyor.

Kerbela olayının yaşandığı Muharrem ayının 10. günü (Bu yıl 24 Kasım), Hazreti Adem’in tövbesinin kabul edildiğine, Hazreti Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuştuğuna, Hazreti Nuh’un gemisinin tufandan, Hazreti İbrahim’in Nemrut’un ateşinden, Hazreti Musa ve İsrailoğullarının da Firavun’un zulmünden kurtulduğuna inanılıyor. Muharrem ayının, 10. günü oruç tutan Müslümanlar, aşure kaynatarak da sosyal dayanışmaya katkıda bulunuyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Halil Altuntaş, başkanlığın internet sitesinde muharrem ayı ve aşure konusunda bilgi verdi.

Her dinin, milletin kutsal veya diğer zaman dilimlerinden farklı kabul ettiği, kendine özgü belirli gün ya da ayları bulunduğunu belirten Altuntaş, İslam’da da bu tür gün, gece ve aylar olduğunu kaydetti.

İslamiyet’te ”Haram aylar”ın cahiliye devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş yapılması ve kan dökülmesi yasak olan kameri aylar anlamına geldiğini, ”haram aylar” nitelemesinin, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha çok ceza verilecek olmasına dayandığının da ifade edildiğini anlatan Altuntaş, bu aylardan Muharrem’in birinci, Recep’in yedinci, Zilkade’nin on birinci ve Zilhicce’nin de on ikinci ay olduğunu bildirdi.

Bu dört ayın hürmetinin, öteden beri süre gelen dini bir uygulama olduğunu, cahiliye devrinde bile buna riayet edildiğini, haram aylarda savaş yapılmadığını, yılın bu döneminin barış zamanı olduğunu kaydeden Altuntaş, şöyle devam etti:

”Haram aylar içinde Muharrem ayının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu ayrıcalığı ‘Muharrem’ adından da fark etmek mümkündür. Zira ‘muharrem’ kelimesi, ‘haram kılınmış’, ‘hürmete layık’ anlamlarına gelmektedir. Muharrem ayını önemli kılan özellikleri kısaca şöyle sıralamak mümkündür. Hicri yılbaşı; Muharrem ayı, 12 ay ve 355 gün olan kameri yılın ilk ayıdır. Hicri tarih, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç edişi ile başlar. Hicretin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesi, Hazreti Ömer devrinde olmuştur. Onun devrine gelinceye kadar Araplar, düzenli bir tarih belirleme sistemine sahip değillerdi. Fil vakası gibi önemli olayları kıstas olarak benimsemişlerdi. Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl (Miladi 622), İslami takvimin başlangıç yılı olarak, Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edildi.

Aşure günü (On Muharrem); bilindiği üzere Hazreti Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde, orada Arap halkla birlikte yaşayan Yahudiler vardı. Hazreti Musa ile İsrail oğullarının, Firavun’un zulmünden Aşure günü kurtulduğunu söyleyen Yahudileri, Hazreti Peygamber yalanlamamış ve hatta bu yönde olumlu bir tavır sergilemiştir. Bunun yanı sıra tüm Sami dinlerde özel bir yere sahip görünen aşure günü, cahiliyye Araplarınca da önemli kabul edilmiştir.”

”HAZRETİ PEYGAMBER, ORUÇ TUTMAYI TEŞVİK ETTİ”

Hazreti Peygamber’in, Aşure günü oruç tutmayı teşvik ettiğini belirten Altuntaş, aşure günü oruç tutulması uygulamasının,Ramazan orucunun farz kılınmasına kadar devam ettiğini, Hazreti Peygamber’in Muharrem ayının 9, 10 ve 11. günlerinde oruç tutmayı ashabına tavsiye ettiğini anlattı.

Aşure günü oruç tutmanın faziletine ilişkin sahih hadisler bulunmasına karşılık, o günde hububat karışımı aş (aşure) pişirmek, sadaka vermek, mescitleri ziyaret etmek ve kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih habere rastlanmadığını belirten Altuntaş, bununla birlikte, Müslüman Türklerin dini halk geleneğinde önemli bir yer tutan aşurenin, aynı zamanda Muharremin 10. günü başlamak üzere, daha sonraki günlerde de özel merasimle pişirilip dağıtılan tatlıya isim olduğunu ve sosyal dayanışmaya önemli katkılarda bulunduğunu vurguladı.

Altuntaş, çok eskiden beri devam eden aşure aşının, Osmanlılar döneminde sarayda da pişirildiğini, ”aşure testisi” adı verilen özel kaplarla da saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtıldığını kaydetti.

AŞURE GÜNÜ MEYDANA GELEN OLAYLAR

Halil Altuntaş, aşure gününde meydana gelen diğer tarihi olayları ise şöyle sıraladı:

”Rivayete göre, Hazreti Nuh’un gemisi Tufandan kurtulup, Cudi dağına Aşure günü oturmuştur. Bilindiği üzere, Hazreti Nuh, Allah’ın emri üzerine kendine inananları yaptığı bir gemiye bindirmiş, tufan gerçekleşince, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardı. Hazreti Adem’in tövbesinin kabul edilmesi, Hazreti İbrahim’in, Nemrut’un ateşinden kurtulması, Hazreti Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşması, Hazreti Musa ve İsrailoğullarının Firavunun zulmünden kurtulmaları, 10 Muharrem günü gerçekleştiği rivayet edilen olaylar arasındadır.

KERBELA OLAYI

Din İşleri Yüksek Kurulu Altuntaş, Emeviler’in ikinci hükümdarı Yezid zamanında ve Hicri 61 yılı Muharrem ayının 10. Cuma günü Hazreti Hüseyin’in şahadeti ile sona eren tarihi olayın meydana geldiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

”Ehli beytin çok değerli bir ferdinin hayatına mal olan bu elim olay sebebi ile 10 Muharrem, Müslümanlarca yas günü sayılmıştır. Muharrem ayı içerisinde Hazreti Hüseyin gibi büyük bir şahsiyetin şehit edilmiş olması, bütün Müslümanlar için büyük bir acı olmuş ve Müslümanları derinden etkilemiştir. Bu zatın, Hazreti Peygamberin sevgili torunu olması ise, bu acıyı daha da artırmaktadır. Tarihin belli bir kesitinde meydana gelen bu üzücü olayları iyi düşünmek ve bunlardan ders çıkarmak gerekir. Müslümanlara düşen görev, bu tür müessif olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak; kardeşlik, birlik ve beraberliğimizi korumaktır.

Hazreti Hüseyin’e reva görülen bu muamele, ne kadar haksız ve ne kadar üzücü olursa olsun, Müslümanlar arasında ayrılık ve husumet sebebi olmamalıdır. Tarihin belli döneminde gerçekleşen bu üzücü olayı, gene tarihin hakemliğine emanet etmek ve duygulardan çok aklı hakim kılmak gerekir. Zira günümüzde Müslümanların, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu inkar edilemez.”

Kerbela olayının hatırasını yad etme gerekçesi ile yas günü olarak algılanan 10 Muharrem’de sergilenen etkinliklerde, bazı Şii Müslümanlar’ın, ”kendi kendine işkence” denebilecek uygulamalar sergilediğini hatırlatan Altuntaş, şu bilgileri verdi:

”Halbuki bu tür uygulamalar İslam’a aykırıdır. Yas tutmanın da bir ölçüsü vardır ve bu ölçüyü Hazreti Peygamber belirlemiştir. İslam’dan önce Cahiliye Arapları, ölen kimse için aşırı derece yas tutar, ölünün yakınları avazı çıktığı kadar bağırır, eşi kendini eve hapseder, yıkanmazdı. Hatta profesyonel ağlayıcılar da tutarlardı. Resulullah bu geleneği, şu hadisi ile ortadan kaldırmıştır: ‘Yüzüne vurarak, yakasını yırtarak, cahiliye adetlerini sürdüren bizden değildir.’

Muharrem ayı, tarih boyunca insanlık için dönüm noktaları sayılabilecek önemli olayların yer aldığı bir aydır. İslam’dan önceki semavi dinlerce de değerli bir zaman dilimi olarak kabul edilmiştir. Muharrem ayı, İslam kültür tarihinde önemli yeri olan bir zaman dilimini temsil etmektedir. İslam tarihinin en üzücü olaylarından biri olan Kerbela olayı da bu ayda gerçekleşmiştir. Bütün Müslümanları üzen bu tarihi olay, tarihin hakemliğine bırakılmalı, müminler arasında soğukluğun ve kırgınlığın sebebi kılınmamalıdır. Bütün Müslümanlara düşen görev, tarihin güzelliklerini, yaşadığımız dönemin şartları içinde yeniden yaşamaya gayret göstermek, yanlış ve üzücü örneklerden ibret alarak, onların tekrar yaşanmaması için ne gerekiyorsa onu yapmaktır.”

Kaynak: Samanyoluhaber.com

Muharrem Ayı / Aşure Günü ve Düşündürdükleri

Âşûre Günü bizi bekliyor. Muharrem’in onuncu gününe yaklaşmaktayız. 24 Kasım 2012 Cumartesi günü 10 Muharrem 1434. Hicrî yılın Âşûre Gününü karşılıyoruz. Âlem-i İslâm için hayır ve bereketler ile İttihad-ı İslâm’ın muştusunu beraberinde getirsin inşâallah…

Bu kutsal Muharrem ayının müslümanlar için önemi ve değeri oldukça dikkate değer bir aydır.

İçinde barındırdığı olaylar ve zamanımıza kadar İslâm Ümmetinin ciğerini dağlayan tarihî olaylara şahitlik yapması açısından da önem arz etmektedir.

O, Hicri takvimin ilk ayı ve Allah (c.c)’ın Tevbe suresinde bahsetmiş olduğu dört kutsal aydan birisidir. (1)

Şehrullahil-Muharrem” olarak meşhur olan, yani Allah’ın (c.c.) ayı Muharrem diye bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket, bağış ve feyzin, Rabbânî ihsan, cömertlik ve keremin coştuğu, zulüm, vahşet ve dehşetin dünyayı sardığı, mazlûmiyet ve mağduriyetin kol gezdiği bir atmosferde, rahmetin bollaştığı bir aydır.

Bütün zaman ve mekân Allah’a aittir ve Rahmeti de ezelden ebede her yeri kuşatmıştır. Ancak Allah Teâla’nın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.

Âşûre Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşure Gününün Allah (c.c.) katında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Bu önemli günde Cenâb-ı Hak peygamberlerine çeşit çeşit nimet ve ikramlarda bulunmuş ve bu günün kudsiyetine değer atfetmiştir. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletli ve sevaptır.

Bugüne Âşûra denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Cenâb-ı Hakk’ın bu günde bol ikramı vardır.

Bu ikramların aşağıdaki hususlardan kaynaklandığı belirtilmektedir:

1.Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşûre Gününde bir mu’cize ihsan etmiş, denizi yararak Firavunun takibinden O’nu ve inananları kurtarmış, düşmanını sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.)’ın gemisi Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.)’ın balığın karnından kurtuluşu Âşûre günü gerçekleşmiştir.

4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşûre günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf (a.s), kardeşleri tarafından atılmış olduğu kuyudan Âşure günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a.s) o günde dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz.Yakub’un (a.s.), hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)

11. Ayrıca, Hz. İbrahim’in bugünde ateşten kurtulduğu

12. Hz.Yakub’un, oğlu Hz. Yusuf’a bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.

İşte bu kadar anlamlı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saâdet Asrından beri Müslümanlarca hep güzel bir tarzda değerlendirilmiş ve kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet cihetiyle daha çok yoğun mesai harcamışlar, daha müteyakkız ve şuurlu bir hayat geçirmeye, derûnî alemlerini zenginleştirmeye daha çok gayret sarfetmişler, hasenat hanelerini zenginleştirmeyi bir mânevi kazanç olarak görmüşlerdir. Daha çok tefekkür, tezekkür, tevbe/istiğfar, okuma/anlama gibi faaliyetlerini artırmışlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler ve rivayetler mevcuttur.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

Bu ne orucudur?” diye sordu.

Yahudiler, “bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Bunun üzerine Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

Tirmizî’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

Âşure Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(4)

İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm’ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler’e benzememek için Muharrem’in 9,10 ve 11’nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

Bu mânâdaki bir hadisi İbn-i Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonrasıyla oruç tutmaktır.

Bu günler bize bir de Musa (a.s)’ın Firavun’a karşı mücadelesinin hikâyesini hatırlatıyor. (5) Ve yaşanılan zamanın Firavunlarıyla mücadele yollarını anlatıyor.

Yine Allah (c.c) bize Firavun’ın nasıl insanlara zulmettiğini, insanları baskıyla küçük gruplara böldüğünü, insanların yeni doğmuş erkek evlatlarını öldürdüğünü , insanlara nasıl baskı uyguladığını, inanç hakkı tanımadığını, zorbalık ve zulümle tek adam olarak hükmettiğini anlatmaktadır. Her devirde o devrin mütegallibeleri/baskıcı güçleri/güç odakları tarafından Tevhîd ehline uygulanabilecek işkence, zulüm, sürgün, hapis ve entrikaların zındıka komitasıyla işbirliği içinde ve Hamanların desteğiyle yapılacağına işaret edilmektedir.

Çünkü Firavun o ülkede son derece despot (ululuk taslıyan) ve çok aşırı gidenlerdendi”(6) âyetiyle nice diktatörleri feci ve acı âkibetlerin beklediğini vurgulamaktadır.

Günümüzde de bir çok modern Firavunlar, müsrifler/haddi aşanlar, hak/hukuk tanımayan zalimlerle karşı karşıyayız. Süfyanizmin kalıntıları ve O’nun tahribatını/saltanatını koruma çabaları, rejim/sistem baskısına dönüşerek nice mazlumların göz yaşlarını sel haline getirmiştir.

Bu gün dünyanın küstah ve kibirli Firavunları ve süper zalimleri Musaları yok etmek, diriliş ve iman hareketinin önünü kesmek, nûrânî muştularını söndürmek için gaddarâne ve orantısız bir güç kullanmaktadırlar. Rabbânî kafilelerin, nur kervanının seyr u seferini, firavunvârî taktik ve engeller durduramıyacaktır inşallah.

Musa (a.s) İsrailoğullarını Firavun’dan kurtardı. Hak’da sebat edenler de inşâallah Muhammed (s.a.v) Ümmetini ve tüm insanlığı şirkten, sanemperestlikten, izmlerden, küfür ve delâletin dehşetinden, Kapitalizmin sömürü düzeninden, ahlâksızlıktan, ebedî idam ve yokluktan, ihtilaf, cehâlet ve fakirlikten kurtarıp huzura, nura, ilme/ümrana, hakiki medeniyete, ebedî saâdet ve dirilişe kavuşturmak zorundadır.

Firavun’ın saltanatı, tüm güçlerin elinde olduğuna inandığı halde feci bir şekilde son buldu. İnşaallah devrimizin Firavunları, süfyan ve deccal ruhlu ergenekonvarî karanlık mihrakları da zaman gelecek ki, Müslüman dünyasında akıttıkları kan gölünde ve kustukları küfür deryalarında Muharrem ve âşûre hürmetine, aynı Firavun ve adamlarının okyanusta boğulduğu gibi boğulacaklardır.

Tıpkı Müslümanları terörist ilân eden bu günkü siyonist ve terörist İsrail’in yandaşlarıyla birlikte mazlumların “ah” larında boğulacağı gibi.

İsmail Aksoy

www.NurNet.org

Dipnotlar:
1-Tevbe: 9/36
2-Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140
3-İbn Mâce, Siyam: 31.
4-Tirmizî, Savm, 47.
5-Kasas: 28/1-6
6-Yunus: 10/83