Etiket arşivi: atıf ural

Atıf Ural Ağabey Kimdir?

 Üniversitedeki öğrencilerin imanını kurtarmak için, eğitimini on yıl uzatıp hizmet eden ve Masonların belini kıran kahraman bir savcı… ATIF URAL AĞABEY
      Memleket çapında tanınmamış olsalar bile, mukaddes dâvânın nice kahramanları vardır. Onlar hakikî kemâli, fenada görürler. Şöhret gibi zâil şeylerin peşinde değildirler.
       Onlar, İslâm’ın, Kuran’ın, Muhammedi(sav) cemiyetinin sadece âciz bir ferdi, bir hâdimi olmayı en ulvî makam bilirler. İhlâs, onlarda âdeta tecessüm etmiştir. Fedakârlık, feragat, kendilerinde hakikî ifadesini bulmuştur. İşte bu mücerret mânâ kahramanlarından birisi de Âtıf Ural ağabeydir.
        1952 yılında Ankara Hukuk Fakültesine kaydolmuştur. Kendisi Hukuk Fakültesinde okuyordu. Çok zeki ve çalışkan biriydi. Üçüncü sınıfında beş sene ara vermiş. Mezun olabilirdi fakat on senede kasıtlı olarak geç bitirdi.
        Çünkü mütemadiyen oradan talebe getiriyordu. Çok fedakârdı. Maksat mekteple alakası kesilmesin, bin yıllardır islamın bayraktarlığını yapmış bu milletin başına çöreklenen dinsizlik cerayanlarına karşı öğrencilerin imanını kurtarsın diye…
      Yıl 1952. Aslında yazıldığı fakülte hukuk değil, Risale-i Nur Medresesi idi. Hayatını oraya adamıştı; Önce Fakültenin karşısında Seyhan Hamamı üstünde küçük dar bir odacıkta kalmıştı.
Burada tahtakurularını öldürmeyip pencereden aşağı atıyordu. Hayvanata karşı merhamet timsali idi. Ve yıllarca sonra ‘1958’ buna benzer bir olay; Subayevleri semtindeki evinde bir karasineği öldürdü diye üç gün konuşmamıştı kız kardeşiyle…
       Merhum Atıf Ural Ağabey 1933 Kars doğumludur. Hz. Üstad’ın talimatıyla, Risale-i Nur eserlerinin, 1956 senesinden itibaren, matbaalarda yeni harflerle Ankara’da ilk defa basımını yapan ağabeyimizdir. 33 senelik kısa ömrüne çok büyük, çok şerefli tarihi hizmetleri sığdıran efsanevî bir kahramandır o…
     Atıf ağabey ile Mustafa Cahid ve diğer ağabeylerle birlikte Üstad’dan gelen risaleleri tab edin diye emir gelmişti. Ama ellerinde para yok. Bunun üzerine para arayışına girerler.
      O zaman ki üstadın emrini yerine getirmek için olayı şöyle nakleder: “Üstad’dan da “Risaleleri basın” diye böyle bir emir geldi. Bunun üzerine biz Mustafa Cahid ile beraber bir mektup hazırladık.”
      Mektup öyle uzun bir şey değil iki-üç satırlık bir şey. Mektubu Anadolu’daki kardeşlere göndereceğiz, ama postane ile göndermek lâzım pul için bile paramız yok, biz de Ankara’ya muhtelif vesilelerle gelen kardeşlerle mektubu gönderiyoruz.
Mektupta: “Biz Büyük Sözler Mecmuasını tab’ edeceğiz, fiyatı 25 liradır, orada kaç kişi abone olacaksa, parasını gönderin, bilahare kitapları göndereceğiz. Tâbi biz talebeyiz, elimizde para olmuyor.
       Zaten elimize üç kuruş geçse, bir kuruşunu hizmete ayırıyoruz, cüz’i de olsa katkı olsun diye, ama yetmiyor. Ama Üstadımızın da emri var.’’ Diye emri yerine getirmek için can hıraşana çalışıyorlardı.
1956 senesinden itibaren Üstad Hazretlerinin emriyle üç sene içinde Ankara’da; M. Said Özdemir, Mehmed Emin Birinci, Ahmed Kalgay Ural, Mustafa Cahid.. ağabeylerle beraber yeni hurufatla Risalelerin ilk basımını yapmıştır.
        Ankara’da kitapların matbaada tab işinde birinci derecede hizmeti olan Atıf Ural Ağabey idi. Said ağabey ve diğerleri sonradan müdahil oldu. Risale neşriyatında Said ağabeyle beraber çalışırdı. Ahmet Kalgay Ural, Mehmed Emin Birinci ile Mustafa Cahid de sonradan katıldı. Hep Daktiloyu Binbaşı Hayri ağabeyde yazardı. Tâhirî ağabey de gelir teksirde çalışırlardı…
       1956’da yeni harflerle Risale-i Nur’un Sözler’den başlayarak matbaada basılma işi, Üstad’ın isteğiyle Atıf abiyle başlamıştı. Sözler, imkânsızlıklar nedeniyle iki cilt olarak basılmıştı…
        1957’de Ankara Ağır Ceza’da ilk ve son kez mahkemeye çıktı, hiçbir ceza almadı. Ama çok kez karakola çağrılırdı. Baskınlarda genelde polisin ilk sorusu, “Atıf nerede?” şeklindeydi…
Nezarette bir gün; ‘Nedir bunlar? Nedir bu Gençlik Rehberi?’ diyormuş polisler bağırarak Atıf abiye.
     O da gayet sükûnetle: “Gençlik hiç rehbersiz olur mu?” diye cevap vermiş onlara. İmanı şaha kalkmış, fakat sakin, kadere teslim bir kuzu gibiydi o. Ama onun için, “Masonların belini Atıf kırdı” demişti Üstad …
Bir ara Türkçü H. Nihal Atsız’la karşılaşır. Nihal Atsız:
’’ Kürt Said”de ne buluyorsunuz?’’ diye sormuş
Atıf Ağabey de: “Kuran’ın en güzel tefsirini yapmıştır.” Diyerek sert cevap verir.
Bunun üzerine Nihal Atsız hatıralarında:’’ Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı.’’ Diye kararlılığını kurana olan bağlılığını üstad’a olan inkiyadını sert bir şekilde Türkçülerin liderine göstermişti…
Nur Risalelerinin 1957’de Ankara’da yeni yazı ile resmen matbaalarda basılmasında emeği geçen Atıf Ural’ın ismi mezkûr neşriyatta, neşredenler kısmında “Hukuk Fakültesi son sınıf talebesi” olarak geçmektedir.
Hukuk Fakültesini 10 yıl sonra bitirince savcı olarak Sason, Nusaybin ve Bozkurt’ta görev yapmıştır…
Atıf abi Risale-i Nuru çok güzel okurdu. Sesi ve okuyuş tarzı çok etkili idi.
Nitekim bu etkiyi Osman Yüksel Serdengeçti şöyle ifade ediyordu: “Görünmeyi sevmezdi. Biri tekaddüm etse, öne çıkmak istese o geri çekilirdi… Eğer nurcuların hepsi Atıf gibi okusa, herkes nurcu olurdu!” demiştir.
Üstad onlara “El öpmekten ne çıkar?” ve ellerini kitap gibi tutarak, “Okuyun! Okuyun!” demişti…
Atıf Ağabey Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ünü yazdırmak için Medine-i Münevvere’de ikamet eden ‘’Ali Ulvi Kurucu’’ ağabeye mektup yazar. Birkaç mektuplaşmadan sonra, Tarihçe-i Hayat’ın özeti sayılabilecek o harika üslup ve ateşin ifadelerle 24 saatte Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ü tamamlar…
Bu tarihi mektuplaşmalar “M. Ertuğrul Düzdağ, Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar” kitabının 3. cildinde Ali Ulvi Kurucu’nun kendi ifadeleriyle şöyle anlatılmaktadır:
‘’1957 yılında Medine’de, Ankara Hukuk Fakültesi talebelerinden Atıf Ural imzalı bir mektup aldım. Mektuptaki ifadeden gönlüme bir ateş düştüğünü sandım. Haftalarca alevler içinde yandım. Otuz üç seneden beri, gönlümde bir buhurdan gibi tütmekte olan bu gönül yangını mektup, şöyle başlıyordu:
“Günümüzün Mehmed Akif’i aziz ve muhterem Ali Ulvi Ağabeyimiz!.. Ben sizin ruhunuza âşık oldum. Bu aşkımın başlangıcı şöyledir: İslâm’ın Nuru mecmuasındaki Türk gençliğine hitaben yazdığınız şiirlere kendimi muhatap olarak kabul etmiştim. Rabbim bana, Risâle-i Nur Külliyatından feyiz almak lütfunu ihsan etti. Bu yüzden ömrümü, heder olmaktan kurtaran Rabbime şükürden acizim. İnsanlığın imanını kurtarmayı gaye edinen bu mukaddes dâvânın naçiz bir neferi olmayı kendime ideal olarak seçtim. Ömrümü bu yüce dâvâya vakfettim.
Evet, burada bazı kardeşlerle birlikte; sebeb-i feyzimiz Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şahsiyeti, dâvâsı ve eserleri hakkında bir ‘Tarihçe-i Hayat’ hazırladık. Basılmak üzeredir.
Yalnız, gönlüm, bu eserin önsözünü sizin yazmanızı arzu ediyor. Bu arzu, mukavemeti imkânsız bir hamle halinde, beni size rica etmeye zorluyor. Bu arzumu, kardeşlere açıklayınca bana, ‘Sen Ali Ulvi Bey’i tanıyor musun?’ dediler. Kendilerine ‘Elest bezminden,’ dedim. Kendimi tutamayarak ağladım. Onlar da benimle ağlamaya başladılar. İşte muhterem ağabeyimiz, bu satırlarla size gönül derdimi anlatmaya çalıştım. Bendenizin ve bilumum kardeşlerimizin bu samimi ricamızı kabul buyurmanızı istirham eder, huzur-u Habib-i Kibriyâda dualarınızdan bizi dûr etmemenizi rica ederim.” Diye bitirmişti.
Akabinde de Tarihçe ı hayatın giriş kısmını Ali Ulvi Kurucu ağabey yazmış oldu…
Âtıf Ural ağabey, Babası Ali Baha Ural uzun seneler hâkimlik yapmış, Rizeli bir zatmış. Annesi ise Erzincanlı. 1966 senesinde Bozkurt’ta vazifeli iken, siyatik tedavisi için Ankara Tıp Fakültesinde fizik tedavisi görürken, âniden rahatsızlandı ve aynı hastahanede tetanoz teşhisi konuldu. Bir hafta sonra, 18 Eylül 1966’da (33 yaşında) Ankara da vefat etti.
Atıf ağabeyin vefatını ağabeyi Kemal Ural anlatıyor:’’. Hastaneden telefon ettiler. Gittim… Üstünü beyaz bir örtü ile örtmüşler… Örtüsünü kaldırdım, baktım Atıf gitmiş, uçmuştu… Artık yoktu orada Atıf…
Tebessüm ile bakıyordu. Ama bu tebessüm hakkında içimde, çok derinlerde kalan ve şu ana kadar hayalimde yaşattığım bir merakım var, o da şu: Atıfın yeni matbuatla bastırdığı Sözlerin ilk baskısını üstadın eline geçtiği zaman Üstad neler hissetti? diye düşündüm. Ve yüzünü tekrar kapattım…
Kabristana Tâhirî ağabey indirdi… Nereden, nasıl, ne zaman gelmişti, muhayyilemde hep bir sır olarak kaldı…’’ diye nakleder…
Atıf Ural, Hz. Üstad’ın Vasiyetnamesinde isimleri geçen 12 “Vâris”ten birisidir.
Cebeci kabristanına defnedildi.
Kabre Tâhirî ağabey indirdi…
Rabbim sizlerden ve Üstadımızdan ebeden razı olsun…
Ruhlarınız Kuşe ı kabirlerinizde şad olsun..