Etiket arşivi: azrail

Ne Durursun gözlerim Ağlasana (Şiir)

Dünya varlığına güvenme sakın

Ne durursun gözlerim ağlasana

Bil ki şu dünyanın sonu pek yakın

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Mal ve mülkün hepsi mezara kadar

Azrail diyecek “Buraya kadar”

Dostların seni bırakana kadar

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

İster isen dünyada bin yıl yaşa

İstersen vezir ol istersen paşa

Amelinle kalacaksın baş başa

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

İyi amel sahibiysen yaşarsın

Cennette Kevser suyuna kanarsın

Aksi halde cehennemde yanarsın

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Tanyeri der ki sakın olma gafil

Daha canını almadan Azrail

Ektiğini biçeceksin bunu bil

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Ahmet Tanyeri- DİYARBAKIR

İnanmış insanlar Azrail’i neden sevgi ile karşılarlar? (1)

Soru: Son anımızda ruhumuzu teslim alacak olan Azrail’den hemen herkes korkuyor, hayallerimizde korkulacak bir melek olarak tasavvur ediliyor. Mezardaki sorgu melekleri Münker -Nekir’den de aynı şekilde korku ile söz ediliyor. Gerçek durum da böyle mi? Ölüm anında ruhumuzu korkudan titreyeceğimiz bir Azrail’e mi teslim edeceğiz?

Mezarımızda gelen sorgu melekleri de aynı şekilde bizlere korku mu salacaklar? Bilgi verebilir misiniz, bizi korkutan bu konularda?

Cevap: Gerçekten de böyle titrenecek bir Azrail tasavvuru var çoklarımızda. Ancak maneviyat büyükleri, bu meleklerin isimlerini duyunca korku ve ürperti duyma yerine huzur ve emniyet hissettiklerini de ifade ediyorlar kitaplarında. Sadece Azrail’e karşı değil, bizlere sorgu soracak olan Münker-Nekir adındaki iki mübarek melaike ile Kiramen Kâtibin’e karşı da hep itimat ve sevgi hislerini ifade ediyorlar büyüklerimiz. Sözü daha fazla uzatmadan birlikte okuyalım Bediüzzaman Hazretleri’nin Azrail, Münker-Nekir ve Kiramen Kâtibin gibi melekler hakkındaki sevgi saygı yüklü yorumlarını:

******

– Bir gün bir duamda, “Ya Rabbi! Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cin ve insin şerlerinden muhafaza eyle!” dediğimde, herkesi titreten ve dehşet veren Azrail namını zikrettiğim vakit, gayet tatlı, tesellidar ve sevimli bir halet hissettim, elhamdülillah, dedim, Azrail’i cidden sevmeye başladım!. Ruhumu böylesine emin bir ele teslim edeceğimden dolayı huzur duydum.. Bu huzurun sebebi ne?

– Bilindiği üzere insanlar öteden beri kıymetli varlıklarını emin ellere teslim ederek korumaya almak isterler. Son anını yaşayan insanın en kıymetli varlığı ise hayatı boyunca üzerine titrediği ruhudur. Ruhunu zayi olmaktan kurtaran emin bir ele teslim etmenin derin bir sevinç verdiğini ben de kat’i hissettim. Çünkü Hazret-i Azrail’den daha koruyucu ve muhafaza edici başka emin bir el yoktur…”

Demek ki insanın en kıymetli varlığı olan ruhunu emin bir şekilde teslim edeceği en emin bir eldir Hazreti Azrail.. Onun insanları korkutan hiddet ve şiddeti inkârcılar, isyancılar, itaatsizler için söz konusudur. İman ve amel sahibi müminlere karşı tavrı, bir annenin yavrusuna karşı duyduğu şefkatli tavırdan başkası değildir..

Bediüzzaman Hazretleri, kabrine sorgu sual için gelecek olan Münker ve Nekir meleklerine de aynı sevgi ve emniyeti hissettiğini ifade ederken şöyle der:

-“Herkes gibi ben de gelecekte muhakkak gireceğim mezarıma hayalen girdim, korku ve endişe içinde yalnız halde beklemeye başladığım sırada birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler, benimle sohbete başladılar.. Kalbim ve kabrim genişledi, nurlandı, ruhlar âlemine kabrimden pencereler açıldı.. Ben de, şimdi hayalen gördüğüm, istikbalde ise hakikaten göreceğim o güzel vaziyete bütün ruh-u canımla sevindim ve şükrettim..”

Ayrıca, insanın amelini yazan Kiramen Kâtibin meleklerine de aynı itimat ve sevgi ile bakarız. Çünkü melekler olmasa bizim yaptığımız bunca ibadet ve iyiliklerimiz kayda geçirilmez. Meleklerin yazmasıdır ki, yaptığımız tüm iyilik ve ibadetlerimizin zerresi zayi olmadan mahşerde önümüze konuluyor, imdadımıza yetişiyor. Bu inanç bizim, iyilik yapma ve kötülüklerden de uzak durma duygumuzu da kuvvetlendiriyor, hep iyilikler yazdırma arzusu telkin ediyor bizlere..

Risale-i Nur külliyatı bu türlü ümit ve şevk veren bilgilerle çağımızın insanını streslerden koruyor, moral gücü sağlıyor, ölüm anında bile geleceğine ümitle bakmayı temin ediyor. Yeter ki, insan bu iman ve amelle hayatını İslamî ölçülere uygun şekilde yaşasın ve böyle bir bilgi ve şuurla karşılasın en sonunda Azrail, Münker-Nekir ve Kiramen Kâtibin meleklerini..

Bu önemli konuyu tatmin edici genişlikte eksiksiz okumak isteyenler 11. Şua’daki ‘Meleklere imanın faydaları’ kısmına bakmalılar..

Ahmed Şahin / Zaman

Azrail’e ”çalım” atan var mı?

İmanın şartlarından biri de meleklere imandır.

Melek nedir? Nasıl iş yapar, verilen görevi yaparken nasıl hareket eder? Kendi başına buyruk mu çalışır?

Kur’ân, melekleri anlatırken, onların hiçbir şekilde Allah’a isyan etmeyeceklerini, verilen emri anında yerine getirdiklerini bildirir. (Tahrim Suresi, 66:6) Bir âyette der ki: Sizin için görevlendirilen melek, canınızı alacak, sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde Suresi, 32:11)

Ölümden kaçış hiçbir canlı için söz konusu değildir. Kur’ân’ın belirttiği gibi:Nerede olsanız, ölüm size yetişir. İsterseniz tahkim edilmiş kalelere veya gökteki yıldızlara sığınmış olun.” (Nisâ Suresi, 4:78)

Azrail’in Allah’tan emir alır almaz gelip de geri döndüğü, üstlendiği görevini yapmadan çekip gittiği hiçbir zaman vaki değildir ve olmamıştır.

Allah’a en yakın ve Allah’ın birer elçisi olan peygamberlerde bile böyle bir istisna söz konusu değildir.

Hz. Azrail, Hz. Mûsâ’ya ruhunu teslim almak için geldiğinde, Mûsâ Peygamber kabul etmez, “Şimdi zamanı mı?” dercesine Azrail’i yanından uzaklaştırır.

Hz. Azrail, Allah’ın huzuruna varır, karşılaştığı durumu arz eder. Cenab-ı Hak buyurur ki:Git, o kuluma söyle, elini bir ineğin sırtına koysun, elinin altında ne kadar kıl varsa, onun sayısınca kendisine ömür vereceğim.

Azrail tekrar gider, bu İlahi emri Hz. Mûsâ’ya bildirir.

Hz. Mûsâ, “Ondan sonra ne olacak?” diye sorar.

Azrail, “Tekrar gelip ruhunu teslim alacağım” der.

Azrail’in aldığı görevi yerine getirmeden dönmeyeceğini bilen Mûsâ Peygamber, “Peki öyle ise şimdi görevini yap” der ve ruhunu teslim eder.

Benzer bir olay Peygamberimizle Azrail arasında da cereyan eder.

Peygamberimiz, son anlarını yaşıyordu. Bu esnada Hz. Cebrail, Azrail ile birlikte geldi. Efendimizin halini hatırını sordu. Sonra da, “Ölüm meleği içeri girmek için izninizi ister” dedi.

Peygamberimiz müsaade edince Azrail içeri girdi, Efendimizin önüne oturdu.

“Ey Allah’ın Resulü!” dedi, “Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım, istersen sana bırakacağım.”

Peygamberimiz, Hz. Cebrail’e baktı. O da: “Ey Allah’ın Resulü, Mele-i Âlâ sizi beklemektedir” dedi.

Bunun üzerine Peygamberimiz: “Yâ Azrail gel, görevini yerine getir” dedi ve ruhunu teslim etti.

Demek ki, Azrail görevi aldığı anda, karşısındaki Allah’ın en çok sevdiği ve en mükemmel insan olan Peygamberimiz bile olsa geri dönmüyor. Oysa Allah, kararı Peygamberimize bırakmıştı.

Peygamberler için böyle bir şey söz konusu değilse, başka birisi için olması mümkün mü?

Âyetin ifadesiyle,Onların ecelleri geldiğinde, onu ne bir an geri bırakabilirler, ne de öne alabilirler. (Nahl Suresi, 16:61)

Çünkü ölüm tesadüfî bir olay değil, kendiliğinden gerçekleşen bir mesele de değildir. Onun vaktini, zamanını doğrudan doğruya Allah belirler. Çünkü hayatı da O vermiştir, ölümü de O verecektir. Onun bir ismi “Hayy”dir, hayatı verendir. Bir ismi de “Mümît”, ölümü yaratandır.

O yüzden “Azrail’e çalım attı”, “Azrail’i atlattı”, “Azrail’i yendi” ve benzeri sözlerin dinen bir dayanağı olmadığı gibi, gerçeklikle de bir alakası yoktur.

Çünkü bu zamana kadar hiçbir kimse ölümden yakasını kurtaramamış, ölümden kaçamamış ve ölümü yenememiştir, dünyada alacağı nefesi tükenince o büyük hakikate teslim olmuştur.

Ayrıca ölüm bir yokluk, bir hiçlik, bir kayboluş değil ki, ondan korkulsun ve ürkülsün.

Hem sonra, Azrail’e niye düşman olalım ki? Hiç kimseye emanet edemeyeceğimiz, teslim etmeye yanaşmadığımız ve devamlı üzerinde titrediğimiz ruhumuzu bir melek olan Hz. Azrail gibi Allah’ın çok emin ve güvenilir bir elçisine teslim ediyoruz. Bunun için ona dost olmak lazım.

Mehmet Paksu / Moral Haber

Hz. Musa’nın, Azrail (A.S)’a Tokat Vurması

Ebu Hureyre (ra) dan rivayet, Resul-i Ekrem (asm) ferman etmiş ki: Melekül Mevt (yani Azrail) Musa Aleyhisselama ruhunu kabzetmek için gönderilmiş. Hz. Musa’ya geldiği zaman, O’na tokat vurmuş, bir gözü çıkmış. Azrail Aleyhisselam Rabbine dönmüş, demiş ki: “Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor.” Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmiş.

Allah Teâlâ ölüm meleğini Musa’ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan için göndermiştir.

Nitekim ALLAH Teâlâ Halil İbrahim (Aleyhisselâm)’a oğlunu kesmesini emretmiş, fakat bunun hakikaten kasdetmemiştir. Eğer Musa (Aleyhisselâm) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Musa (Aleyhisseiâm) şeriatında tokat vurmak mubahtı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu anlamamıştı. Bizim Peygamberimiz de izinsiz bir müslümanın evine bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hz. Musa’nın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (Aleyhisselâm)’a da gelmiş, O dahi ilk görüşde onları tanıyamamıştı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler.

Aşağıdaki güzel videoyu izlemeden kısa bir açıklama ;

Bu hususta üç meslek var:

Birinci meslek: Azrâil Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mâni olmaz. Çünkü nuranîdir. Nuranî birşey, hadsiz aynalar vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzat bulunabilir ve temessül eder. Nuranînin temessülâtı, o nuranî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin aynalardaki misalleri güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi, melâike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı aynalarında misalleri, onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat aynaların kabiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasıl ki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye suretinde Sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı Âzam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ediyordu. Her yerde, o yerin kabiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş.

İşte, şu mesleğe göre, kabz-ı ruh vaktinde insanın aynasına temessül eden melekü’l-mevtin insanî ve cüz’î bir misali, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm gibi bir ulü’l-azm ve celâlli ve hiddetli bir zâtın tokadına maruz olmak ve o misalî melekü’l-mevtin libası hükmündeki suret-i misaliyesindeki gözünü çıkarmak ne muhaldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı makuldür.

İnsanın ruh aynasında yansıyan Azrail (as)’in hakiki vücudu değil, hakiki vücudun aynadaki basit bir yansımasıdır. Hazreti Musa (as) bu yansımadaki surete tokat attığı için, Azrail (as)’in hakiki vücudundaki gözü değil, bu aynada yansıyan suretin gözünü çıkarmış oluyor. Bu birinci mesleğin görüşüdür ki; Risale-i Nurların tarzı bu şekildedir.

İkinci meslek odur ki, Hazret-i Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi melâike-i izâm, birer nâzır-ı umumî hükmünde, kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda aveneleri vardır. Ve o muavinler, envâ-ı mahlûkata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehânın (Haşiye 1 ) ervâhını kabzeden başkadır, ehl-i şekavetin ervâhını kabzeden yine başkadır. Nasıl ki,

-1-

âyeti işaret ediyor ki, kabz-ı ervâh eden, taife taifedir. Bu mesleğe göre, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma değil, belki Azrâil’in bir avenesinin misalî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakkın yanında nazdar olmasına binaen, ona bir tokat aşk etmek gayet makuldür. Haşiye2

HAŞİYE 1:  Bizde “Seydâ” lâkabıyla meşhur bir veliyy-i azîm, sekeratta iken, ervâh-ı evliyanın kabzına müekkel melekü’l-mevt gelmiş. Seydâ, bağırarak demiş ki: “Ben talebe-i ulûmu çok sevdiğim için, talebe-i ulûmun kabz-ı ervâhına müekkel, mahsus taife ruhumu kabzetsin” diye dergâh-ı İlâhiyeye rica etmiş. Yanında oturanlar bu vak’aya şahit olmuşlar.

HAŞİYE 2:  Hattâ memleketimizde gayet cesur bir adam, sekerat vaktinde melekü’l-mevti görmüş, demiş: “Beni yatak içinde yakalıyorsun!” Kalkmış, atına binmiş, kılıcını eline almış, ona meydan okumuş. Merdâne, at üstünde vefat etmiş

Bu mesleğe göre dört büyük meleklerden her biri bir vazifeden sorumlu bakan gibidir. Bu bakanların raiyetinde binlerce memur ve vazifeli vardır. Azrail de (as) insanların ruhlarını almakla sorumlu bir bakandır. Emri altında sayısız vazifeli ve memuru vardır. Bu vazifeli memurlar onun adına insanların ruhlarını alıyorlar. Tabi bu memurlar insanların ameline göre ayrı ayrı düşüyorlar. Kafirlerin ruhu için ayrı, Müminlerin ruhu için ayrı vazifeli memurlar vardır. İşte Hazreti Musa’nın (as) tokat attığı ölüm meleği, Azrail (as) değil, onun bir memuru olan melektir.

Üçüncü meslek: Yirmi Dokuzuncu Sözün Dördüncü Esasında beyan edildiği gibi ve ehâdis-i şerifenin delâlet ettiği üzere, “Bazı melâikeler var ki, kırk bin başı var. Her başında kırk bin dili var (demek seksen bin gözü dahi var). Herbir dilde kırk bin tesbihat var.”

Evet, madem melâikeler Âlem-i şehadetin envâına göre müekkeldirler, Âlem-i ervahta o envâın tesbihatlarını temsil ediyorlar; elbette öyle olmak lâzım gelir. Çünkü, meselâ küre-i arz bir mahlûktur, Cenâb-ı Hakkı tesbih ediyor. Değil kırk bin, belki yüz binler baş hükmünde envâları var. Her nevin, yüz binler dil hükmünde efradları var, ve hâkezâ…

Demek, küre-i arza müekkel meleğin kırk bin, belki yüz binler başı olmalı ve her başında da yüz binler dil olmalı, ve hâkezâ…

İşte bu mesleğe binaen, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâmın her ferde müteveccih bir yüzü ve bakar bir gözü vardır. Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma tokat vurması, hâşâ, Azrâil Aleyhisselâmın mahiyet-i asliyesine ve şekl-i hakikîsine değil ve bir tahkir değil ve adem-i kabul değil; belki vazife-i risaletin daha devamını ve bekasını arzu ettiği için, kendi eceline dikkat eden ve hizmetine sed çekmek isteyen bir göze şamar vurmuş ve vurur.

Bu fikre göre de; her bir meleğin suret ve vücudu, vazifeli olduğu işin mahiyet ve kemiyetine göredir. Çok büyük ve kemiyetli bir vazife ile vazifelenmiş ise; suret ve şekli de ona göre büyük ve kemiyetli oluyor. Azrail (as) bir anda milyonlarca ruhu almakla mükellef olduğu için, Allah, Azrail’e (as), ya bu ruhlar adedince misali göz ve teveccüh vermiştir. İşte Hazreti Musa (as)’in tokat attığı göz, Azrail (as)’in hakiki gözü ve sureti değil, misali gözlerinden bir tanesidir.(Sorularla Risale)

Her hafta sıcak bir aile ortamı gibi devam eden Keşan’daki Nur derslerine bir yenisi daha eklendi. Devamını Doç.Dr.Şadi EREN Hocamızın Risalelerden anlatımıyla devam edelim…

www.NurNet.org