Etiket arşivi: bayram yüksel

Namazı Vaktinde Kılmak Hakkında Üstadın Tavrı Nasıldı?

Mesnevi-i Nuriyede şöyle denilir: “Vaktin evvelinde, Kâ’be’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak mendubdur ki, birbirine giren daireler gibi Beyt’in etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt’i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslâmı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün.

Rahmetli Bayram Yüksel, Üstadın namazıyla ilgili şöyle anlatır:

Üstadımız, namazı çok huşu içinde kılardı. Sûreleri okurken tane tane okurdu. Namaza dururken, tam huzura vardığında, niyet ederken, `Allahü Ekber` dediği zaman, bizler arkasında korkardık. Mübalağa olmasın, ahşap bina sarsılırdı.

“Üstadımız namaz vaktine çok dikkat ederdi. Namazı vaktinde kılardı. Meselâ, Isparta`dan çıktığımızda, Emirdağ`a beş dakika sonra varacak olsak bile, Üstadımız saate bakar, kış, fırtına olsa beklemez, hemen namazı vaktinde kılardı. Kırlarda olsun, yolculukta olsun, namazı vaktin evvelinde kılardı. Bu mevzuda kendisi şöyle der:

Namazı vaktinde kılmanın ne derece tükenmez, uhrevî bir sermaye olduğu anlaşılıyor ki, her namaz vaktinde âlem-i İslâm denilen muazzam camide, yüz milyondan fazla cemaat-ı kübra namaz kılıyor. O cemaatte her bir adam umum cemaate dua ediyor. “İhdina`s-sırata`l-müstakim` (Bizi doğru yola hidayet eyle) diyor. Her biri umum cemaate hem şefaatçi, hem duacı olur.

O vakit, namaza iştirak etmeyen hissesini alamaz. Kaynayan mirî ve askerî kazanına karavanasını götürmeyen, tayinatını alamadığı gibi, cemaat-ı kübrânın mânevî matbahında kaynayan mânevî erzakını alamaz. Belki namaza iştirakle o cemaatın ordusuna iştirak etmiş olmakla ve dualarına amin demek olan namazı vaktinde kılmakla alabilir.`

Sorularla Risale

Bediüzzaman Camii İbadete Açıldı

Yıllardan beri yapılmasına başlanmış olan Hz. Bediüzzaman Camii Şerifi bu Ramazan-ı Şerifin ilk teravih gecesi olan 31 Temmuz 2011 Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece Ankara’da ibadete açıldı.

Bu mekan yıllarca Risale-i Nurların okunduğu ve Kur’ân hizmetinin yapıldığı ve binlerce nur talebelerinin buraya uğrayıp Kur’ân hakikatlerinden istifade ettikleri ve buradan defalarca hapislere gidildiği bir Medrese-i Nuriye idi.

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan inkılab ile Risale-i Nurların okunması ve neşr edilmesi yasaklandı. Fakat nur talebeleri durmadılar hizmeti Kur’âniye’ye devam ettiler. Bu cami yerindeki medresede kalan nur talebeleri 1960’dan 1983’e kadar emniyet tarafından kontrol ve baskı altına alındı, 12-15 defa medrese basılarak topluca tevkif edilip, yıllarca hapislerde yattılar. Bediüzzaman hazretlerine hayatta iken hizmet eden ağabeylerden;

Tahiri Mutlu, Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur ağabeyler, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra burada yıllarca kaldılar ve burada kalan sair ağabey ve kardeşler ile beraber hapislere gittiler. Zübeyr Ağabeyin hususi odası vardı yıllarca orada kaldı. Bir zamanlar Ankara’da yegane dersane burasıydı ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinden Ankara’ya gelenlerden bazıları birkaç gün bazıları birkaç ay burada kalırlardı.

Onlardan bazıları:

Molla Hamid Ekinci, Sıddık Süleyman(Kervancı), İbrahim Hulusi Yahyagil, İbrahim Fakazlı, Hasan Atıf Egemen, Mehmed Çalışkan, Mustafa Acet, Mehmed Kayalar, Re’fet Kavukçu, Salih Özcan….vs

1960 senesinde Risale-i Nurlar yasaklanınca, Türkiye’nin her tarafında 1000’den fazla mahkemeler açıldı. Kimi mahkemeler beraatle, kimisi de mahkumiyetle neticelendir. 1964’de Türkiye’de 360 yerde mahkememiz vardı. Said Özdemir hakkında yirmi beş mahkeme açıldı sekiz on sefer hapse girdi. Büyük Tarihçeden dolayı bir buçuk sene verdiler. Mustafa Sungur ve Tahsin Tola ile beraber yattılar.

O zamanki Nur Talebeleri 1960’tan 1983 tarihine kadar 23 sene hapis, tevkif, eza ve vazifeden atılma gibi sıkıntılar çektiler. Fakat Allah-u Teala’ya binlerce şükür ve hapisler ve vazifeden atılma gibi sıkıntılara rağmen en şiddetli zamanlarda dahi Nur Derslerine ve neşriyata devam edildi. Hak bilinen yoldan, müsbet iman ve Kur’ân hizmetinden vazgeçilmedi. Nihayet İnayet-i İlahiye tecelli etti. Risale-i Nurların bütün kitapları hakkında yargıtayca tasdik edilmiş 700 kadar beraat kararları İçişleri Bakanlığına götürüldü. O günkü İçişleri Bakanı dirayetli ve adil bir zat idi. Türk Hakiminin Türk Milleti adına verdiği kararların tatbikini istiyorduk. (Bir mahkeme beraat veriyor, başka yerde başka mahkeme aynı kitaba aynı maddeden tekrar mahkeme açıyordu. Böylece mahkeme senelerce sürüp gidiyordu. Bu usülsüz tatbikata son verilsin denildi.) kararlar tedkik edildi, kararların hukuka uygun ve müsbet olduğu kanaatine varıldı. Bütün Türkiye’deki Emniyet müdürlüklerine:

– Bu kitaplar (Risale-i Nurlar) hakkında hiçbir adli tâkîbat yapılmayacaktır. diye ta’mim yazıldı.

Bediüzzaman Hazretlerini Ankara’ya iki def’a davet ettik, kendilerine Denizciler caddesinde Beyrut Palas Otelinde yer ayrıldı. Aynı zamanda caminin olduğu yerdeki evde Bedîüzzaman Hazretlerine iki oda tahsis ettik, Said Özdemir Üstad Hazretlerine dediki:

– Üstadım siz burada otelde, kimsesi yok garipler gibi kalmayın bizim evin yanında sizin rahat edebileceğiniz bir yer hazırladık, sizi oraya götürelim.

Üstad cevaben:

Kardeşim ben hep otellerde kalmışım. Doktor Tahsin Beyinde Çankaya’da evi var benim evde kalsaydı diye belki gıpta olur. Hazırladığınız evdeki yorganı getiriniz. O yorganda yatayım. Sizin orada yatmış gibi olayım. Orası benim evim gibi olsun…dediler.

Hazırladığımız yorganı götürdük. Ankara’da kaldığı müddetçe o yorganda yattılar. Teberrüken bir hatıra olarak o yarganın yüzünü saklıyoruz.

Cenâb-ı Hak bizi o Üstada hakiki talebe eylesin. Kur’âna ve Risale-i Nura hakiki, sadık, halis, şakird eylesin. Âmin, âmin, âmin..

Kaynak: Nur.gen.tr Foto: Risale Haber

Nûr Kahramanları

Gençlik yıllarımdan başlayarak Nur hizmeti içinde şahit olduğum bazı hususları okurlarla paylaşmak istedim. Tarih sırasına göre anlatacağım. Hatıra kahramanları, hayatları ibretlerle dolu şahsiyetlerdir.

Şehit MEHMET OĞUZ

Din düşmanı bir komiserin karakola çağırıp kafasını duvara vura vura ve insafsızca döverek öldürdüğü Nazilli’nin hizmet şehidi, ihlâs sembolü, Nûr ağabeylerden Mehmet Oğuz’u ilkokul yıllarımda tanımıştım. İşte gözümün önünde canlanan örnek bir davranışı:

Nazilli’nin merkez camii olan Koca Cami’ye namaza geldiği zamanlarda, ezana biraz vakit var ise, elinde küçük bir Risale olduğu halde cami avlusunda bir ileri bir geri yürüyerek okumakla vaktini değerlendirir, gören cemaate örnek olurdu. Tepeden tırnağa nur gibi bir şahsiyetti…

Hastane morgundan çıkarıldığı zaman birkaç ağabeyle birlikte ben de oradaydım. Yüzündeki örtüyü açtıklarında, hafif çiseleyen yağmur nur yüzünü okşuyor, şehadetini ağlayarak tebrik ediyor gibiydi… Öyle bir yüz ki; tebessüm eden, canlı ve pırıl pırıl aydınlık. Şehadet şerbetini içtiği belli oluyordu. Allah rahmet eylesin!

AHMET FEYZİ KUL

Ortaokul ve lise yıllarımda Üstad Bediüzzaman’ın değerli ve yakın talebelerinden Ahmet Feyzi Ağabey ara sıra Nazilli’ye uğradığında akşam derslerinde görürdüm. Hattâ bir gece evimizde misafir kalmıştı.

İşte bu büyük insan, akşam sohbetlerine şeref verdiği zamanlarda kendi mahallî konuşma tarzı ile ders yapar, açıklamalarda bulunur ve fakat –ilginçtir- bazen konuşurken uyur kalırdı… Yaşlı haliyle hizmetin çile ve yorgunluklarını sırtlamış ve belki birkaç gündür uykuya hasret bir mübarek halin tezahürüdür diye düşünürdük ve onu rahatsız etmezdik. Zaten kısa süre sonra kendisi uyanırdı.

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP

Sanırım 1970 yılıydı. Beşiktaş dershanesinde topluluğa ders yapıyordum. Dersin yarısında, muhterem büyük insan, Zübeyir Ağabey geldiler. yorgun ve bitkin görünüyordu. Hemen kapı girişine diz çöküp oturdular. Ben; “Ağabey böyle buyurun!” dedimse de, “Hayır kardeşim, devam edin” demişti.

Aman yâ Rabbi! Bundan güzel mahviyet, ihlas ve hizmet dersi olur mu?

Fazla durmadılar, Herhalde başka bir dersi de ziyaret etmek üzere ayrıldılar.

Üstadın pervanesi olarak, hizmetin en ağır ve çileli yükünü çeken “Nur’un büyük kumandanı” Zübeyir Gündüzalp’in ortalıkta pek görünmeyişi, hastalıkların ızdırabıyla hemhal olmasındandı. Hizmet şehidi olarak 51 yaşında vefat etti. Ruhu şâd olsun !

TAHİRÎ MUTLU

Tahirî Ağabey, Üstad Bediüzzaman’ın yakın hizmetinde ve ondan tam ders almış “Saff-ı evvel”lerdendir. Üstadın; “kırk evliya kuvvetinde” sözü bu değerli şahsiyet için büyük bir bahtiyarlıktır…

İstanbul’da bulunduğu 70’li yıllarda, Nûr derslerinde diz çökmüş vaziyette, başı daima öne eğik, iki büklüm oturur, lüzum gördüğü an mahalli şivesiyle, kısa açıklamalar yapardı.

Şahsımla ilgili olsa da, şahit olduğum bir kerametini söylemeden geçemeyeceğim:

Şehremini Dershanesinde cemaatle akşam namazı kılacağız. O sırada Tahirî Ağabey de orada bulunuyormuş. Kardeşler, kıraatım düzgün diye hep beni imamete geçirirlerdi. Yine öyle oldu. Ben seccadeye doğru yürürken – herhalde Üstadın talebesi var diye – acaba Üstad Hazretleri nasıl bir tarz ve üslupla Kur’an okurdu veya nasıl bir okuyuşu tasvip ederdi? gibi düşüncelerle namaza durdum. Namazın bitiminde cemaate karşı dönüp oturdum. Tahiri Ağabey hemen arkamda olduğu için yüz yüzeyiz. Tesbihatlar yapıldıktan sonra “Lâ yestevî”yi okuyup Fatiha’yı çektim. Mübarek ağabey sağ elinin şehadet parmağını bana doğru hareket ettirerek; “Hah, hah kardeşim! Üstad hazretleri aynen böyle okuyuştan hoşlanırdı.” demez mi ?

Allah Allah! Çok müstesnâ bir duygu seline kapılmam bir yana, kalbimi okuyan bir kerametini apaçık görmüştüm…

MUSTAFA SUNGUR

Üstadımızın yakın hizmetinde bulunmuş, O’ndan dersler almış bir müstesna şahsiyet de Sungur Ağabeyimizdir.

İlk öğretmenliğinin menfilik yıllarında mandolin çalıp ders verdiğinden midir, duygu ve heyecan yüklü bir fıtrata sahip olduğundan mıdır? Bilemiyorum, marş söylemeyi çok severdi. Nûr marşlarını… Gerek Av. Bekir Berk’in yazıhanesinde ve gerekse otobüsle İstanbul dışına seyahatlerde, kardeşlerle birlikte marşlar söyler ve bundan da büyük haz duyardı.

Derslerdeki konuşmalarını ve okuyuşunu zor anlardık. Meğer sonra öğrendim ki; hapiste gördüğü işkenceler yüzünden imiş!

BAYRAM YÜKSEL

Sebat ve sadakat örneği, ihlas sembolü merhum Bayram Ağabey, hizmetlerin her işinde canla başla koşturur, gurur ve enaniyetin zerresi bile üzerinde görülemezdi… Ankara Hacı Bayram Medresesinde kalırlarken, bir iki arkadaşımla bana Üstad Hazretlerinin cübbesini teberrüken giydirmişlerdi. Bu işin fayda ve maslahatını zaman içerisinde anladım…

Kore gazisi bu büyük insan, Nûr hizmetinin prensiplerine harfiyen ve âzam mertebede uymakla mükemmel ve örnek bir talebeliği yansıtıyordu…

Av. BEKİR BERK

Av. Bekir Berk, Sungur Ağabey gibi heyecanlı ve duygulu fıtratıyla marş söylemesini çok severdi! Belki de yorgunluğu böyle izale oluyor ve moral buluyordu…

Bir gün yazıhanesinde, bize bir çeyrek altını göstererek; “Bakın gençler bu, Üstadımızın gaybî altınıdır.” demişti…

Yılmamayı, yorulmamayı azim ve iradeyi ondan öğrendik. Sanki Türkiye kazan Bekir Ağabey kepçe.. Dur-durak ve yorgunluk bilmeden koşturan muhteşem bir nur avukatı. Akıllı, dirayetli, cesur, çalışkan ve prensipli…

Dr. SADULLAH NUTKU

Tevazunun zirve şahsiyetlerinden birisi de, Bediüzzaman’ın doktoru Sadullah ağabeydir. Yeni Asya gazetesinin “doktorunuz” köşesinde hasta okuyucularına verdiği cevaplarda maddi ilacın yanı sıra “Hastalar Risalesi”nden devalar da yazardı. Belediye otobüslerinde zamanını boş geçirmez, cebinden çıkardığı küçük bir risaleyi okuyarak yolculuk yapar; sarığı belinde kuşak gibi kullanır ve camide başına sararak öyle namaz kılardı… Üstad ile ilgili hatıralarını anlatırken, ya da ders okunurken çok büyük bir haz duyar, adeta kendinden geçerdi.

Merhum Sadullah ağabey de ehl-i keramet, veli bir zat idi.

Mehmet Gürler

www.cevaplar.org

İstikbaldeki Nur Talebelerine Dua Ediyorum

Son Şahitler’den Bayram Yüksel anlatıyor:

Bediüzzaman Said Nursi, gece erken kalkar, teheccüd namazını kılardı. Evradlarını, bütün dualarını sabah namazına bir saat kala bitirirdi. Ellerini dergâh-ı İlahiyeye açar, uzun uzun dua ederdi. Bu dua bir saat devam ederdi. O anda bizler giremezdik. Ancak dua bittikten sonra girebildik. Hatta “Benim bir dua vaktim var, o anda melaike de gelse kabul etmem” demişti. “Hem istikbaldeki Nur Talebelerine dua ediyorum” derdi.

Son Şahitler