Etiket arşivi: berzah

Akşam Dilencisi Gibi

Risale-i Nur sohbetlerinde, zaman zaman verilen şu “akşam dilencisi” örneğini duydukça, ben her seferinde sanki ‘yeni duyuyormuşum’ gibi çok duygulanırım ve kendimi akşam dilencisi gibi hissetmeye başlarım.
Peki, nedir bu akşam dilencisi misali? Arzedeyim:

Büyük kentlerde oturanlar bilirler ki, kalabalık caddelerde özürlü veya muhtaç birçok dilenciler vardır. Akşamüzeri olunca dilenciler, o günkü sermayelerine bir göz atarlarmış. Eğer o akşamki nafakalarını henüz çıkıştıramamış ise yolun her iki tarafında da dilenmeye başlarlarmış.

Yani, yolun kendi tarafı tenha, karşı tarafı kalabalık ise telaşla yolun karşısına geçerek, orada da yalvarmaya başlarlarmış. “Peki,bunun bizimle ne alakası var” diyeceksiniz. Onu da arz edeyim.

Gerçek şu ki, yaşı 40’ı geçmiş olanlar da yani Hz. Ömer’in buyurduğu gibi “şakaklarında tek tük beyaz kıllar çıkmaya başlamış olanlar” da akşam dilencileri gibidirler. Hatırlayınız; hani Hz. Ömer kendisini her zaman “ÖLÜM VAR YA ÖMER” diye ikaz etmek üzere bir köle görevlendirmişti. Şakaklarında beyaz kılları görünce o köleye “senin görevin bitti, bak bana haberciler geldi” demişti. İşte bizlere de o haberciler geldiğinden, akşam dilencisi gibiyiz. Mutlaka uhrevi sermayelerimizi merak edip, acilen bir envanter yapmalıyız.

Eğer Yüce Rabbimizin bizlerden talep ettiklerini hazırlayabildiysek ne ala. Şayet uhrevi (Ahirete ait) sermayemiz noksan ise en az o akşam dilencileri gibi telaşlanılmalıyız ve nerede bir ahiret azığını arttırma ümidimiz var ise oralara koşmalıyız. İşte ben de bu akşam dilencisi örneğini ilk duyduğumdan beri çok duygulanıyorum ve kendi adıma çok telaşlanıyorum. Pek tabiidir ki, bu konuda ne kadar çok telaşlansak yine de azdır. Çünkü her sınavın defalarca tekrarı var, fakat bu sınavın tekrarı tek bir kez dahi ASLA yok! Bu sınavın neticesi de öyle basit zararlar veya basit avantajlar değil ki. Ebedi akıbetimizde,ya ebedi Cehennem, ya da ebedi Cennetler bizim olacak. Nasıl ihmal edilebilir ki?…

Öyle ya; Azrail AS bize “haydi sınavın bitti, gidiyoruz” dedikten sonra, kabirden başlamak üzere 50 000 senelik bir BERZAH yolculuğu başlayacak. (Bu rakamı hazmedebilmemiz için, Hz. Adem’den AS bu yana geçen sürenin Hadis-i şeriflere göre 8400 sene olduğu, modern ilme göre ise 10 000-15 000 sene civarında hesaplandığı düşünülerek, mukayese edilmelidir.)Bu upuzuuun kabir, haşir, kıyamet, sırat, mahkeme-i Kübra yolculukları için hazırlıklarımız, acaba ne alemde?…

Yabancısı olduğumuz modern şehirlere bile seyahat etmeden önce, bir ay için bile olsa ne kadar hazırlıklar yaptığımızı bir düşününüz. Tek başımıza, KABİR denilen bir alemde başlayacak olan bu kaçınılmaz uzun yolculukta acaba neler geçerli olacak?

Bunları çok iyi öğrenip, akşam dilencisi gibi telaşlanmamız ve eksiklerimizi mutlaka tamamlama yarışına girmemiz gerekmiyor mu? Gerçek HAL böyle iken, hepimizdeki bu GAFLET niye?

Benim oğlum üniversite sınavlarına hazırlanabilmek için, bir ay önceden Çavuşbaşı’ndaki evimize kapanmıştı. Üstelik de kazanamasa bile dilediği kadar tekrarı vardı ve avantajı ise sadece üniversiteye girebilmek idi. Oysa bizim bir aydan fazla ömrümüz olduğu garantili mi?…

İhsan Kasım Salihi hocamıza bir genç tarafından “satranç, futbol veya Basket gibi oyunlar oynamak günah mı?” diye sorulmuştu. O zat da benim yanımda unutamadığım şu cevabı verdi: “Birkaç gün sonra tekrarı olmayan ve çok önemli bir sınavınız olsa, bugün bu oyunları oynar mısınız?”..deyince genç: “Tamam hocam, mesajı aldım” diyebildi…

Şu kısacık ömrümüzdeki sınavımızın ise asla tekrarı yok!

Sınav süresinin sona erdirilme zamanı ise MEÇHUL. Yani bir ay garantisi bile yok. Daha geçen aylarda liseli bir kızımız, okulda arkadaşlarının basket oyununu seyrederken, kalp krizi geçirerek bu sınavı sona erdirilmedi mi? Benim mağaza çalışanımın 19 yaşındaki arkadaşı, “başım ağrıyor” şikayetiyle hastaneye gidiyor.  Beyninde tümör tespit ediliyor ve birkaç ay içinde dünya sınavı sona erdiriliyor. Doktorlar heyetinden sağlık raporları olduğu halde, sahada maç ederken ahiret sınavı biten gençlerin sayısı, hiçte az değil. Sizin de çevrenizde de böyle genç ölümler elbette vardır…

Kısacası, istatistiklere göre her gün ortalama 350 000 kişinin vefat ettiği, yani fdünya sınavının bittiği biliniyor ve bu vefatların %46’sı yaşlı ölümler. Diğerleri ise 0-45 yaş arası ölümlerdir. Demek ki akşam dilenciliği için, illa da yaşlı olmak gerekmiyormuş…
Mademki gerçekler böyle! Her ileri görüşlü, zeki, ferasetli ve akıllı insanın en önemli derdi ve telaşı, ‘Azrail’e AS gafil yakalanmamak için, akşam dilencisi gibi çabalamak’ olmalıdır.
KONUMUZA TAÇ: En‘am Süresi, 32. Ayet.“Dünya hayatı bir oyun ve bir eğlenceden başka bir şey değildir! Ahiret yurdu ise, (günahlardan) sakınanlar için elbette daha hayırlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz?”…
Risale-i Nur’dan: Halbuki ömür sermayemiz pek az, lüzumlu işlerimiz ise pek çoktur. Nasılki sarhoşluk, hakiki vazifelerden gelen elemleri ve ihtiyaçları sarhoşlukla muvakkaten unutturduğu cihetle, menhus(uğursuz) ve kısa bir zevk verir. Aynen öyle de, böyle fani boğuşmaları ve hadiseleri merakla takip etmek, bir nevi sarhoşluktur ki, hakiki vazifelerden gelen ihtiyacat ve yapmamaktan gelen teellümatı(elem ve üzüntüleri)muvakkaten (geçici olarak)unutturduğu için, menhus bir zevk verir.Vesselam…
A.Raif Öztürk – risaleajans.com

Dikkat Size de Bir Davetiye Var?

davetiyeDavet değince düğün, sünnet, konferans, toplantı veya benzeri davetler akla gelir. Bilhassa şöhret edinmiş, zengin veya tanınmış siyasetçilerin davetiyeleri öncelikli ve imtiyazlı olur.

Dikkatinize sunulan davetiye ise geneldir, gönül hatır davetiyesi değildir. Fakir zengin ayrımı yapılmadan, gönüllü gönülsüz, istinasız herkesin katılımı zaruri ve imtiyazsız bir davetiye…

Tebliğ ve tebellüğü zorunlu olan bu davetiye için herkes bir müddet dünya salonunda sırasını bekler, daha sonra berzah âlemine ait zorunlu davetiyesini alır. Sana bana ve herkese… İşte! İmtiyazsız “DAVETİYE”.

Evet, beden üzerinde yırtılmış bir elbise, bedeni nasıl terk ediyorsa; Bir gün ruhumuz da bedenimizi öylece terk edecektir. Ölüm bir devir teslim töreninin başlangıcı, berzah diyarına bir sevkıyattır. Cenab-i Allah (cc)  Kur’an’ı Kerim’de: “Her nefis ölümü tadıcıdır.” buyurmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri ölüm için şöyle diyor: İ’lem eyyühe’l-aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzarla ikrah edeceklerdir. 1

Ölüm, kâfir için ebedi ve sonsuz bir hiçlik iken, Allah’ı tanıyan ve ibadet ile onu sevdiğini gösteren bir mümin için ebedi bir âlemin kapısı, sonsuz bir saadetin başlangıcıdır. Ölümü güzelleştiren onun arkasındaki ebedi saadettir. Bu saadeti bilen nice Allah’ın dostları ölüm gelmeden onu kemal-i iştiyakla beklemişler, ölüm gününü şeb-i aruz yani düğün gecesi olarak görmüşler.

Risale-i nurun verdiği tahkiki iman ile fena fi’l- Kur’an, zeki ve çalışkan, nurun şakirdi dava adamı, imanı ve İslamı dünyaya tebliğ etmekte mahir bir andelib; Bir kahraman, yedi lisan bilen, imanın şevki ve sevdası uğruna diyar diyar dolaşan, diyar-i gurbette vefat eden, şehit merhum Ali UÇAR’ın bir anekdotu aktarmak istiyorum:

Merhum Ali UÇAR, İman ve Kur’an hizmeti için Almanya’da uzun süre kalmış, Almancayı iyi bilen biri; Bir gün bir parkta çocuklar oyun oynarken, onları seyreden yaşlı bir kadının ağladığını görür, çocukların neşeleriyle neşedar olması lazımken neden ağladığını merak eder.

Ali UÇAR: “ Teyze neden ağlıyorsun” der.

Yaşlı teyze: “Evladım ben kendi halime ağlıyorum, gençliğim gitmiş, yaşlıyım belki en yakın bir zamanda öleceğim, işte toprağın altında çürüyeceğim, yok olacağım!” demiş.

Rahmetli Ali UÇAR, Yirminci mektup, yedinci kelimeyi Almanca olarak o kadına okur:

….Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.2

Teyzenin hüzünlü akan gözyaşları durur, sakince sorar? “Evladım gerçekten ben kabirde yok olmayacağım, kabir arakasında hayat mı var? Bana güzel bir müjde verdin.” Der,

Kadın, ileride oturan kocasına:

“Hans… Hans! Gel dinle, mevt idam değil, yokluk değil, tebdil-i mekândır. Asıl vatanımız kabir arkasıdır. Gel… Gel… Ali’yi dinle!

Ali UÇAR, ayni sözleri Hans’a da söyler.

Hans, Ali UÇAR’ı evine davet eder, bu davetler sık sık devam eder, Hans’ın kalbine bir ışık bir nur girmiş ki diyalogu kesmez. Kısa bir zaman içinde Hans, eşi ve bir çocuğu ile Müslüman olmaya karar verirler. Merhum Ali UÇAR’ın tebliğ görevi bunların hidayetine bir sebep bir vesile olmuş, “Tebliğ bizden hidayet Allah’tandır” Allah hidayeti dilediğine verir. İnsanın iman ve hidayet nurunda hissesi yüzde birdir. Geri kalan doksan dokuzu Allah’a aittir. Bu yüzden iman ve hidayet nurundan hâsıl olan güzellik ve kemaller Allah’ın bir lütfü bir ikramıdır. Rabbü’l âlemin ezelden insanların kalbini bildiği için kime ne lütuf ve ihsan da bulunacağını bilir ve öylece hidayetini ihsan eder. Hans ve ailesine yapılan lütuf ve ikram gibi.

Hans, İslam’ın güzellikleriyle ailece müşerref olur,

Ecel kapıya gelince her şey mukadder olur,

Hans’ın oğlu, Ali UÇAR’a bir gece vakti telefon açar,

Babasının vefatından onu eder haberdar,

Ey! Hans, kalbindeki filizlenen has niyet,

Tebdil etti amelini vardığın yer İslamiyet,

Peygamber efendimiz (asm) niyet hakkında bir hadisinde şöyle buyurur: “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes kendi niyetine göre amel işler. Mü’min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur uyanır.”3

Bediüzzaman, “…niyetin sıradan adetleri ve adi davranışları ibadete çeviren pek acip bir iksir, bir maye ve bir ruh olduğunu, ölü halleri ibadetle canlandırdığını kaydeder… Niyetin ruhu da ihlâstır.”Buyurmuştur.

Gene şöyle diyor: “Dünyanın ömrü kısa olup sür’atle zeval ve guruba gider. Zevalin(sona erme) elemiyle visalin (kavuşma) lezzeti zeval bulur… Dünyanın lezaizi zehirli bala benzer, lezzeti nispetinde elemi de vardır… Öyleyse, kayıtlı ve kelepçeli olarak sevk edilmezden evvel, Allah’ın “DAVETİNE” icabet et”4

Rüstem Garzanlı /DİYARBAKIR

Kamu Yöneticisi

KAYNAKLAR

1-Mesnevi-i Nuriye –habbe

2-Mektubat 20.mek. 7.kelime

3- Camiü’l sağır

4- mesnevi-i Nuriye