Etiket arşivi: bülent arınç

“Hattın Sultanları” Kutlu Doğum’a özel sergilenecek

husn-i hat sergisi“Hattın Sultanları” Ayasofya ve Ankara’da gün yüzüne çıkıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı 2013 yılı Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında İstanbul Ayasofya ve Ankara Congresium’da İslam hat sanatlarının en nadide parçalarından oluşan iki sergi düzenliyor.

İslam sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. Uğur Derman’ın danışmanlığında “Hüsn-i Hat” ismiyle gerçekleştirilecek sergide Sultan II. Mahmud, Sultan III. Selim, Sultan III. Murad, Sultan Abdülmecid ve Sultan Vahidüddin gibi hattat Osmanlı Sultanlarının yanı sıra son dönemin ekol olmuş meşhur hattatlarından Hafız Osman, Yesarizade Mustafa İzzet, Sami Efendi, Fehmi Efendi, Mustafa Rakım, Mahmud Celaddin, Selma Hanım, Abdullah Üsküdari, Hamid Aytaç, Necmeddin Okyay’a ait yazma eserlere de yer verilecek. Vakıf Hat Sanatları Müzesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Şehir Müzesi, Topkapı Sarayı ve özel koleksiyonlardan seçilen nadide eserlerden oluşuyor. “Hattın Sultanları” olarak tanımlanan koleksiyon ilk kez bir arada sanatseverlerle buluşuyor.

Açılışı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem tarafından yapılacak sergide 300’e yakın tarihî eserin Ayasofya ve Ankara’da sergilenmesi planlanıyor.

Günümüz meşhur hattatlarının özel çalışmalarının da yer alacağı sergi 12 Nisan–12 Mayıs 2013 tarihleri arasında İstanbul Ayasofya Müzesi’nde, 18 Nisan–23 Nisan 2013 tarihleri arasında ise Ankara Congresium’da sanatseverlerle buluşacak.

Geçtiğimiz yıl Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ayasofya’da düzenlenen Lisan-ı Hat ile Aşk-ı Nebi Hilye-i Şerif sergisi iki ayda bir milyon sanatsever tarafından ziyaret edilmişti.

Diyanet

Hilaliye 37. Dönem Mezuniyetinde 49 Hafız’a Taç Giydirildi

Manisa’nın Akhisar ilçesinde 49 yıldır hafız yetiştiren Hilâliye Kur’ân Kursları’nın 37. mezuniyet töreni büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi. İstanbul’dan Diyarbakır’a, Bursa’dan Erzurum’a ve Hollanda’ya kadar değişik bölgelerden gelerek eğitimlerini tamamlayan 15’i erkek, 34’ü kız 49 hafızın taç giydiği mezuniyet cemiyetinde, hüzün ve coşku birlikte yaşandı.

Türkiye’nin her yerinden yaklaşık 15 bin Kur’an aşığının katıldığı merasimde, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gözyaşlarına hakim olamadı. Daha önce birçok kez katılmasına rağmen ilk kez törende bir konuşma yapan Arınç, Hilaliye’de okuyan ve trafik kazasında vefat eden oğlu aklına gelince gözyaşlarını tutamadı.

Hafızlığın önemine dikkat çeken Arınç, “Mezun olanları candan tebrik ediyorum. Belki birkaç yıl hafızlık üzerine çalıştılar. Çok yorucu ve zahmetli olduğunu da biliyorum. Ama başardılar. Onların anne, baba, kardeş, abla ve akrabalarını da tebrik ediyorum.” dedi.

Çünkü bir ailede bir hafızın yetişmesi çok önemli.” derken gözyaşlarına hakim olamayan Arınç, “Bunu yakinen bilen bir insan olarak söylüyorum. Allah herkese nasip etsin.” cümlesini, gözyaşları içinde söyledi. Görevliler, Arınç’ın gözyaşlarını silmesi için mendil getirirken, cemaatten de birçok kimsenin de ağladığı görüldü. Bülent Arınç’ın büyük oğlu Fatih, 1997 yılında 17 yaşındayken, Manisa’nın Kırkağaç ilçesine yakın bir hemzemin geçitte, bindiği otomobile trenin çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Hilaliye Kur’an Kursları’nın kurucusu merhum Şahin Yılmaz Hocaefendi’yi de rahmetle yad eden Başbakan Yardımcısı Arınç, 8 yıllık zorunlu eğitimin çok büyük yaralara yol açtığını ifade ederek, “4+4+4 eğitim sisteminin kanunlaşması sürecinde Şahin Yılmaz Hocaefendi hep aklımıza gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’in seçmeli ders olduğunu görse eminim çok sevinirdi.” diye konuştu.

Bereketli‘ diye nitelediği Hilaliye’nin yaşaması ve daha da büyüyerek devam etmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, şunları aktardı: “Burada yetişenlerden insanımıza zarar gelmez, suç işlemezler, fakir-yoksulları gözetirler, birlik ve beraberliğimize azami katkıda bulunurlar. Bu güzide öğrencilerin gelecekte profesör, rektör, vali olması muhtemeldir. Onun için buraya katkı sağlamak hepimizin görevidir. Bunun gibi çocukları maneviyatı güçlü olarak yetiştiren bu tür kurumlara pozitif ayrımcılık yapmalıyız.”

KUR’AN, CENABI HAKK’IN MEKTUBUDUR

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Ekrem Keleş ise Kur’an-ı Kerim’i kendine rehber edinen insanların sıkıntı yaşamayacağını söyledi. “Allah, bu kitapla bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır. Kur’an’ın aydınlattığı yoldan kim yürürse sıkıntıdan kurtarır, sırt çeviren insanları ise yerin dibine batırır.” şeklinde konuşan Keleş, değişik mahfillerde bir araya geldiği İslam alimlerinin Türk milletinin Kur’an’a yönelmesiyle birlikte büyük ümitlere kapıldığını ifade etti ve dünyanın dörtbir tarafında örnek alındığını müşahede ettiğini dile getirdi.

Sevilen birinden mektup geldiğinde nasıl heyecanla bir an önce açıp okunduğunu anlatan Keleş, “Kur’an-ı Kerim de Cenabı Hakk’ın bir mektubudur. Onu da aynı şekilde okumalıyız. Kendimize kılavuz edinmeli, anlamaya çalışmalı, hayatımıza tatbik etmeliyiz.” dedi. Keleş, farz-ı kifaye olan Kur’an’ı ezberleyen hafızların ümmeti büyük vebalden kurtardığını da belirtti.

Hilaliye Eğitim Vakfı Başkanı Abdullah Yılmaz da Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’in insanları usandırmadığını, lezzet verdiğini ve küçük çocukların hafızasına ağır gelmediğini ifade etti. Hafızlık merasimlerinin bin 400 yıldır süregelen manevi bir ziyafet olduğunu söyleyen Yılmaz; 260 erkek, 170 kız kapasiteli Kur’an kursunun yetersiz kaldığını, yaz kurslarının yedek kapasitesiyle birlikte dolduğunu kaydederken, yeni Kur’ani İlimler Külliyesi’nin müjdesini verdi. Yılmaz, projesi tamamlanmak üzere olan yeni külliye için maddi manevi duaya ihtiyaçlarını olduğunu sözlerine ekledi.

Dünyaca ünlü Güney Afrikalı hafız Abdurrahman Sadien, İstanbul Sultanahmet Camii İmam Hatibi Hasan Kara, Diyanet Manisa Eğitim Merkezi Müdürü Osman Egin, İstanbul Riva Merkez Camii İmam Hatibi Mehmet Bilir, Piyale Paşa Camii İmam Hatibi İshak Danış, Hilâliye mezunlarından Yavuz Mutlu ve Rıza Günay ile Muhammed Mansur Sarı’nın Kur’ân-ı Kerîm tilavetleriyle gönülleri coşturduğu hafızlık cemiyetine; AK Parti Manisa milletvekilleri Hüseyin Tanrıverdi, Recai Berber, Uğur Aydemir, Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz, Manisa İl Müftüsü Sinan Cihan ve Akhisar İlçe Müftüsü Ramazan Orhanlı ile yaklaşık 15 bin vatandaş katıldı.

 Cihan

Diyanet TV, Ramazan ayında yayına başlıyor

Diyanet TV, Ramazan ayında yayına başlıyor. Avrupa’dan Amerika’ya, Balkanlar’dan Orta Asya ve Afrika’ya küresel ölçekte din hizmetleri yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda aydınlatma ve hizmetlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla TV yayıncılığına başlıyor.

TRT Anadolu Kanalı’nın Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilmesini öngören protokol, Diyanet İşleri Başkanlığında imzalandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen imza törenine, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkanı Davut Dursun katıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, imza töreninde yaptığı konuşmada, 50 yıllık bir rüyanın gerçekleştiğini söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığının kanunların kendisine verdiği toplumu din konusunda aydınlatma görevini görsel ve sesli yayınlarla topluma ulaştırma gayretinin ve toplumun bu konudaki taleplerinin 50 yıllık bir mazisi olduğunu kaydeden Başkan Görmez, bu çabanın master ve doktora tezlerine konu olabilecek nitelikte olduğunu vurguladı.

Türkiye’de dini içerikli ilk yayının 1950 yılında radyoda yapıldığına dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, ilk televizyon yayınının ise 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında şehit düşen askerler için yapılan mevlit yayını olduğunu hatırlattı.

Dünyada Diyanet İşleri Başkanlığı çapında din hizmeti yürüten kurumların tamamının radyo ve televizyon yayınları yaptığını belirten Başkan Görmez, “Toplumu din konusunda aydınlatmakla yükümlü bir kurumun özellikle sesli ve görüntülü yayınlar konusundaki gecikmişliğini bugün artık devam ettirmek asla mümkün değildir.” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Görsel Dini Yayıncılık alanında çok geç kalındı”

“Bugün toplumu din konusunda aydınlatma görevinin, başta sesli ve görüntülü yayınlar olmak üzere bütün kitle iletişim araçlarından yararlanılarak yapılması gerektiği açıktır. Toplumumuzun din konusundaki beklentilerine sağlıklı cevap verebilmek amacıyla sesli ve görüntülü yayınlarla günümüz şartlarında en üst düzeyde dinî yayınların yapıldığı müstakil bir radyo ve televizyon kanalına ihtiyaç olduğu hususu artık her türlü izahtan varestedir.

Ancak müstakil bir radyo ve televizyon için adım atabilmek ve bunun altyapısına kavuşabilmek amacıyla ilk adım olarak Başkanlığımız, 50-60 yıldır yapageldiği ve yasada da ifade edildiği gibi TRT ile işbirliği yaparak TRT’nin bir kanalından 12 saatlik bir yayınla hazırlık dönemi çalışmalarını başlatmış olacaktır.

Gerekçeleri sıralamak hiç kuşkusuz kolaydır ancak bu gerekçelerin hiçbiri ne yazık ki bu alandaki gecikmişliğimizi açıklamaya yetecek derecede güçlü sayılamaz. Oysa bugün dünyanın hemen her yerinde farklı din mensuplarının bilgilendirme ve aydınlatmayla sınırlı olmakla yetinmeksizin doğrudan kendi dinlerinin propagandasını yapmak üzere fonksiyonel hale getirdikleri radyo-televizyon yayıncılığı bu alanda ürettiği etki dikkate alındığında asla küçümsenemez.

Bugün Başkanlığımız Avrupa’dan Amerika’ya, Balkanlardan Orta Asya’ya ve Afrika’ya götürdüğü hizmetlerle küresel ölçekte din hizmeti sunan bir kurumdur. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı gibi yurt içinde ve yurt dışında, gönül coğrafyamızda, yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik hizmet yürüten dinî bir kurumun bu konuda ne kadar geciktiğini tespit edebilmek için Batı’da ve Doğu’da benzer dinî kurumların yayın kuruluşlarına göz atmak yeterlidir.

Bugün İngiltere’de dinî içerikli yayın yapan 18 TV kanalı; 13 de Radyo Kanalı; İtalya’da iki adet TV kanalı, üç adet radyo kanalı; Vatikan’da iki TV istasyonu; Almanya’da 5 adet dinî TV yayın istasyonu, 10 adet dinî radyo istasyonu; Fransa’da 15 dinî radyo ve 2 dinî televizyon;Hollanda’da dîni yayın yapan 2 TV Kanalı ve 5 adet de dinî radyo kanalı; İspanya’da 2 adet TV kanalı ve 2 adet dinî kanal bulunmaktadır.

Polonya’da Katoliklere ait üç adet radyo ve televizyon kanalı yayın yapmaktadır. Ayrıca Polonya Kamu Televizyonu, belli yayın saatlerinde Katolik ve Katolik olmayan Kiliselerin yayınlarına ulusal ve bölgesel düzeyde yer vermektedir. İlaveten Ortodoks Kilisesinin bir radyo kanalı bulunmakta, bunların dışında da pek çok radyo kanalı herhangi bir kiliseye bağlı olmadığı halde dinî yayın yapmaktadır. İslâm dünyasında da dinî içerikli yayın yapan pek çok radyo ve televizyon kanalı bulunmaktadır.”

“Din dili ile propaganda dilini birbirinden ayıracak ve gönül dili ile konuşacağız”

“Toplumsal yapının hızla değişmekte olduğunu ve din alanındaki soru ve sorunların her geçen gün çoğalmakta olduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu durumun sahih bilgiye olan ihtiyacı artırdığını ve manevi inkişafın sağlanması konusunda yeni araç ve gereçlere olan ihtiyacın da arttığını vurguladı. Diyanet Televizyonu’nun yayın ilkeleri konusunda da bilgi veren Başkan Görmez, şunları söyledi:

Diyanet Radyo ve Televizyonu’nda çalakalem, masaüstü ilgilerle gerçekleştirilen bir yayıncılığın kurumsallaşmasına asla müsaade edilemez. Toplumun kimyasını bozan, onun hayat damarlarını tıkayan, uyuşturan, miskinleştiren ya da gereksiz bir şekilde onun enerjisini tüketen, İslami geleneğin kök değerleriyle ünsiyet kuramayan, kendini gündelik ve geçici ilgilerin çekiciliğine kaptıran bir dille gerçekleştirilecek çalışmalar, her şeyden önce bu toplumun beklentilerini küçümsemek ve hafife almak olacaktır. Bu bağlamda yapılması gereken, ilahi ve uhrevi temaların verdiği manevi zevki, estetize edilmiş formlarla hayatla buluşturan bir dile hayat vermektir.”

Birlikte yaşama iradesi ve kardeşlik, yayınlarımızın temel ilkesi olacak

“Diyanet Radyo ve Televizyonu, bir yandan İslam’ı, çağın değer ve ruhuyla buluşturma ve yüzleştirmenin özgün bir kanalı olurken bir yandan da toplumda en çok ihtiyaç duyulan birlikte yaşama iradesini güçlendirme konusunda İslami kardeşlik ilkesinden ödün vermeyen bir kuşatıcılık içinde olacaktır.

Ülkemizde ve dünyada benzer alanlarda yayın yapan kuruluşlarla olan ilişkilerde rekabet ve yarışma yerine öğrenme, rehberlik ve görüş alışverişi şiarımız olacaktır. Diyanet radyo ve televizyonunun üreteceği üst söylem, farklı dini grupların dini temsillerini yok etmek ya da itibardan düşürmek gibi bir amaca asla sahip olmayacaktır Aksine bu kanal, diğer temsil ve söylemlerin kendilerini geliştirmeleri konusunda onlara katkı sunma çabası içinde olan bir referans odağı olacaktır.”

Bozdağ: “Diyanet TV ileride 24 saat yayın yapabilir”

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da imzalanan protokolle hayırlı ve tarihi bir hizmete adım atıldığını kaydetti. İslâm dininin doğru anlatılması ve doğru öğretilmesi noktasında radyo ve televizyonlardan daha fazla istifade edilmesinin normal bir durum olduğuna işaret eden Başbakan Yardımcısı Bozdağ, şunları söyledi:

“Esasında bugüne kadar bizim bu adımı atmamış olmamız büyük bir eksikliktir. Dünyanın pek çok yerinde bu alanda televizyonlar ve radyolar dini alanda yayın yapıyor. Ülkemizde de yayın yapanlar var ama kamu alanında ilk defa böylesi bir adımı atıyoruz. Bu, tarihi bir adım. Diyanet şu anda TRT ile işbirliği içerisinde 12 saat yayın yapacak ama ileriki süreçte bunu 24 saate çıkaracak adımı atacaktır. TRT’nin birikimleriyle Diyanet’in birikimleri bir araya geldiğinde çok büyük zenginlikler ortaya çıkacak ve artık herkes, elindeki düğmeye bastığı zaman ulaşabileceği bir hizmeti, bir eğitim ve öğretim kanalını bulma imkânına sahip olacaktır.”

Arınç: “Diyanet TV’yi takdirle karşılamak lazım”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Diyanet TV’nin 17 Temmuz’da yayına başlayacağı müjdesini verdi. Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu din konusunda aydınlatmak konusunda önemli hizmetlere imza attığını vurgulayan Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi:

“Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli bir görevi yapıyor. Bir taraftan imam-hatiplerimiz, bir taraftan vaizlerimiz, müftülerimiz, merkezde konuşlanmış çok önemli bilim kurullarımız kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirmek için çalışıyor. Böyle bir kurumun halkın dini bakımdan aydınlatılmasına televizyon yoluyla da hizmet etmeye çalışmasını takdirle karşılamak lazım.”

“Protokol sırası önemli”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yerinin Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi yeniden ön sıralara alınacağını da söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığının, Cumhuriyetin en önemli ve itibarlı kurumlarından biri olduğuna işaret eden Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti:

“Bir defa Diyanet İşleri Başkanlığı, çok önemli bir kurum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de çok önem verdiği bir kurum. Cumhuriyetin ilk kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığımız, hele hele kurulduğu ilk dönemlerde çok daha güçlü ve çok daha itibarlı bir kurumdu.

Ülkemizdeki birlik ve bütünlüğün muhafazası bakımından da, dini bilgilerin en sağlıklı kanallardan halkımıza ulaştırılması bakımından da Diyanet İşleri Başkanlığı çok önemli bir kurum. Ancak bugünkü kabul edilmiş protokol içerisinde Sayın Başkanımızın yeri biraz arkada kalmıştır. Bu önemli bir eksikliktir ve bu eksiklik, yakın zamanda düzeltilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, kurumun Cumhuriyet içerisindeki gücü ve itibarı oranında protokolün en ön sıralarına gelecektir.”

Şahin: “Diyanet TV, tüm kesimlere hitap edecek”

TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de protokol töreninde yaptığı konuşmada, Diyanet TV’de yayınlanacak televizyon programları hakkında bilgi verdi. Televizyon programlarında Diyanet İşleri Başkanlığının ilkelerine göre içerik belirleneceğine değinen Şahin, şöyle konuştu:

“Diyanet İşleri Başkanlığımızla uzun bir çalışma serüvenimiz oldu. Bu kanalımız ilk etapta 12 saat üzerinden yayın yapacak, yani 12 saati Diyanet İşleri Başkanlığımıza tahsis edeceğiz ve bu 12 saatte dini konular veya Diyanet İşleri Başkanlığının kurumuzla ortaklaşa tespit edeceği programlar yayınlanacak. Geri kalan 12 saat de Yerel Televizyonlar Birliği’nin belirleyeceği ancak Diyanet İşleri Başkanlığımızın prensiplerine aykırı olmayan yayınlar yapılacak.

Televizyonda yayınlanacak programlarla ilgili de yoğun çalışmalar yapıldı. Diyanet Televizyonu’nda güncel tartışma programları, şehir ve din, irfan geleneğimiz, cami hikâyeleri gibi programlar hazırlanacak. İlâhiyat birikimi konusunda da 6 farklı başlık ortaya çıkardık. Tefsir saati, dini soruları cevaplandırma saati, hadis sohbetleri, hatim saati, meal saati, naklen Cuma namazı, kültür sanat programları da bu televizyonumuzda yayınlanacak programlardan bazıları. Çocuk programları konusunda da Yusuf veya Yusufçuk gibi TRT Çocuk Kanalı’ndaki Pepe benzeri, çocukların hoşlanacağı kahramanlar oluşturulacak. Belgeseller de televizyonumuzda yer alacak önemli yapımlardan olacak. Ezan belgeseli, ihtida öyküleri, mihrap, minare, mevlit ve hac belgeselleri, örnek hayatlar, gayri Müslim ülkelerde Müslüman olmak, din görevlileri ve gurbette dini yaşam belgeselleri bunlardan bazıları. Müzik programlarında da Klasik Sanat Müziği ve Türk Tasavvuf Musikisi’nin ön planda olacağı yayınlara yer verilecek.”

Diyanet

Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıkları bizim için muhteşem bir örnektir

Bursa Valisi Şahabettin Harput, ”Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıkları bizim için muhteşem” dedi.

Harput, Bursa Bediüzzaman’ı Anma ve Anlama Platformu’nca, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katılımıyla Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen, ”Bediüzzaman Said Nursi Haftası Programı”nın açılışında, Hz. Muhammed’in (a.s.m) ”Alimler peygamberlerin varisleridir” sözünü hatırlatarak, ”Bediüzzaman Said Nursi, asrın müceddidiydi” diye konuştu.

Vali Harput, ”Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıklarının muhteşem bir örnek olduğunu” belirterek, ”İnsanlığın kardeş olarak bir araya gelmesinde ne kadar önemli ilkeleri bizlere aşıladığını görüyoruz” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Hikmet Sami Yıldırımhan da Said Nursi’nin çok yönlü bir mütefekkir olduğunu, hayatının sürekli işkence, tecrit ve zulümle geçtiğini ifade etti.

Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen de böylesine manevi yönü olan kişilerin ışıklarının, bulundukları mekanlardan çok uzak diyarlara taştığını vurguladı.

Sürmen, ”Maddi alanda esir olmuş, savaş eseri olmuş ama manevi anlamda kendisini esir alan komutanı bile esir almış büyük bir zattır. Bize iman sahibi olan insanın hiçbir zaman ümitsiz olamayacağını göstermiştir. İdam öncesi son isteği sorulduğunda iki rekat namaz kılmak istemiştir” dedi.

Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek ise Bediüzzaman Said Nursi’nin özellikleri ve yaşantısıyla ilgili bilgi verdi.

Program kapsamında daha sonra moderatörlüğünü Avukat Mustafa Tuncel’in yaptığı panele geçildi.

Prof. Dr. Şadi Eren, panelde, Bediüzzaman’ı kendi ifadeleriyle anlatmaya çalışacağını dile getirerek, ”O, vefatının 52. yılında anılırken adeta bir hürriyet kahramanıdır. Hayatı hem kendisi hem toplum hem de insanlıkla alakalı hürriyet mücadelesiyle geçti. ‘Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam’ sözü bunu tam anlamıyla anlatır” diye konuştu.

Doç. Dr. Osman Can ise Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatının aslında Türkiye’nin bunalımlı, çalkantılı günleriyle paralel olduğuna dikkati çekerek, ”Bu paralelliği birbirinden ayıramayız. Bediüzzaman büyük bir mücadele veriyor, yazılar yazıyor, değerlendirmelerde bulunuyor. Onu rahmetle anıyoruz” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Mümtazer Türköne de Bediüzzaman Said Nursi’nin, insanlığa uzağı görme perspektifini kazandırdığını dile getirdi.

Türköne, Said Nursi’nin varlığının önemine değinerek, ”Bediüzzaman olmasaydı bu konuşma bugün burada olmazdı. Ben burada sizlerin huzurunda anlatamazdım. Onun nimetleriyle yaşayan bir Türkiye var. Allah Razı olsun” dedi.

Doç. Dr. Ahmet Yıldız ise Bediüzzaman Said Nursi’nin günlerce aç bırakıldığını ve koğuşlarda ölüme terk edildiğini vurgulayarak, ”Pencerelerinin çoğu kırık 70 kişilik odalarda tek başına yatırılıyordu, soğuktan ölmesi isteniyordu. Ama o yemeğini farelerle paylaştı. Hayatı boyunca kadın, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar ve masumları düşündü. Hep insanlık için mücadele verdi” dedi.

Zaman Gazetesi

‘Said Nursi bizi insan haline getirdi’

Hepimizin ona borçlu olduğunu düşünüyorum. Onu rahmetle anıyoruz, Allah onun şefaatinden de bizi mahrum etmesin.” dedi. 

Arınç, imanı, adabı, takvayı, millet sevgisini, ümmetin beraberliğini ve bugün ki pek çok hastalıkların çaresini onun gösterdiği yolda bulduklarını dile getirdi.

Arınç, Bursa’da Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Bediüzzaman’ı anma ve anlama programına katıldı. Programa, Arınç’ın yanı sıra Vali Şahabettin Harput, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ, Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri Mehmet Fırıncı, Said Özdemir ve Ali Çakmak ile vatandaşlar katıldı.

Törende konuşan Bülent Arınç, vefatından 52 yıl sonra Bediüzzaman hazretlerinin mücadelesine genç yaşında şahit olduğunu ifade etti. “Salona bakınca Allah’a ham ediyorum” diyen Arınç, bugün o zulümlerin yok olduğunu, hiç olduğunu ama davanın bir güneş gibi parladığını kaydetti.

Arınç, şöyle konuştu: “Başka hiçbir şeyi ispat etmek zorunda değiliz. Bu güzel anma toplantısında valimiz, milletvekillerimiz, akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz, serbest meslek erbapları, hepsi bir muhabbet duygusu içinde yıllarca sadece Kur’an hizmetinde bulunmuş başka bir maksat taşımamış insanın sadakatine şahit oluyorlar. Eğer bu işin içinde bir gizli iş var, bunlar devleti ele geçirirler, bu iddialar gerçekleşmedi. Ama bu yalanın arkasına saklananlar, o pırıl pırıl, yüzüne doyamayacağınız insanlara yıllarca zulmettiler. Toprağa atılan tohum gibi düşünün, tohum toprağa girer karar yağar, çürüdüğünü zannedersiniz ama gün gelir topraktan çıkar koca bir çınar gibi insanları serinleten bir gerçek oluverir.”

Bediüzzaman Hazretlerinin hayatının sürgünlerle geçtiğini, zehirlenmeler yaşadığını hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: “Şimdi o insanın elinde tutuğu meşale bütün dünyayı aydınlatıyor. Bugün Bediüzzaman hazretlerin elinde tutuğu meşale, dünyanın bütün ülkelerinde ders olarak okutuluyor. Konferanslarla, panellerle Risale-i Nur, dünyaya barışın, imanın ve huzurun temsilcisi olarak gösteriliyor.”

“HEPİMİZ ONU ÇOK SEVİYORUZ”

Üstadın 1960’da ebedi aleme intikalinden sonra bile zulümlerin bitmediğini ve darbeciler tarafından mezarından çıkartılarak meçhule götürüldüğünü dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hepimiz onu seviyoruz. Çünkü hepimiz ondan istifade ettik. Hepimiz imanımızı, adabımızı, takvamızı, millet sevgisini, ümmetin beraberliğin ve bugün pek çok hastalıkların çaresini onun gösterdiği yolda bulduk. Allah ondan ebeden razı olsun. İnsanlara çok zulmedildi. Avukatlık hayatımın büyük bir kısmı 163. Madde ile ilgili açılan davaları takip etmekle geçti. Ben rahmetli Bekir Berk ağabeyimizi de rahmetle anıyorum. Allah hepsine rahmet etsin. O zaman bu kitapları okumak tehlikeli ve suçtu, ders yapmak tehlikeli ve suçtu. Birlikte ibadet suçtu, Nurculuk yaftasını yapıştırıyorlardı. Öyle garip iddialar bilirim ki ben suç aleti olarak insanların tespihleri, seccadeleri gösteriliyordu.”

“ESKİDEN OLSA BU ADRESLERİ VERMEZDEM, GİDER BASARLARDI”

İstanbul Maltepe’de bir apartman dairesinde 221 kişi toplanıp kitap okuduklarını ve baskına gelindiğini anlatan Arınç, apartman dairesinin de adresini vererek, “Site yurdunun arkasında. Eskiden olsa bu adresleri vermezdim, gider basarlardı. Burada arkadaşlar bir araya gelirdik, büyük bir hasretle. O günde öyle olmuştu. Birisi haber getirdi, bizi basmaya gelmişlerdi. Uğradığımız muameleye karşı büyük bir üzüntüye kapılmıştım. Çok şükür o günler geldi geçti. O kitapları okurken de dinlerken de çok fazla bir şey anlamıyorduk belki. Çok geniş bir kelime haznesi vardı Bediüzzaman’ın. O kitapları anlamadan dinlerken bile çok şey kazandığımızı biliyordum. Ben kendi adıma söylüyorum, mutlaka çok şey anlayan vardır. Ama daha çok okuyanlar, üzerinde daha çok duranlar bizden daha iyi anlıyordur. Siz dinleseniz o kelimeler bütün vücudunuza etki ediyor, siz farkında olmadan bütün alamı rahatlıkla çıkartıyorsunuz. Bu eserleri üstat hazretleri dinsizlik cereyanına karşı yazmış. İçine giriyorsunuz, samimiyet ve sadakatten başka bir şey yok. Şüphe ile dinliyorsunuz, nerede rejin düşmanlığı yapacaklar. Hiçbir yerde yok.” diye konuştu.

“Çok şükür Risale-i Nur davası anamazın ak sütü gibi beraat etmiştir.” diyen Arınç, şunları ifade etti: “Hiçbir dava bu kadar leke sürülmek istenmemiştir. Said- Nursi birilerine göre Said-i Kürdi olmuştur. Evet o kürttür ama bu ona hiçbir nakise getirmez. İsyanlara kaşı çıkmıştır ama önemli değil, onlara göre Said-i Kürdi dersek, ona dolaylı olarak suçlu gözüyle bakmak da mümkün olacaktır. Bu alçaklıkta o kadar ileri gitmişlerdir ki Şeyh Said ile birlikte gösterilmek istenmiştir. Halbuki onun isim benzerliğinden başka ortak bir yönü yoktur…En zor zamanında bile başını öne eğmemiş bir yiğit ve kahramandır o. Bugün sosyal meselelere bakıyoruz önümüzde çok soru var. Onu okuyoruz. Mesela ben çok güzle bir şey buldum Risale-i Nur’da. Hangi risaleyi aç bütün kavgaların kökeninde iki söz vardı, birisi ben tok olayım başkası açlıktan ölse bana ne, ikincisi sen çalış ben yiyeyim. İki söz bütün isyanların sebebidir. Üstat diyor ki bu iki fitnenin ilaca ve panzehiri Allahın emridir. Biri zekatın olması iki faizin yasak olması.”

“BİZİ İNSAN YAPMA GAYRETİNE GERDİ”

Bediüzzaman’ın kimseye düşmanlık etmek niyetinde olmadığının altını çizen Arınç, “Kendisine zulmeden savcıya bile beddua etmemişti. Bunun çocuğu var İslam’a hizmet edecek diyordu, kendisini zehirleyen insanlara bile beddua etmedi. Bizim gibi aciz insanlara kalsa bize zulmedenlere neler düşünürdük. Ama o önümüze aczi koydu, şefkati koydu, şefkati koydu, merhameti koydu, bizi insan haline getirdi, bizi bir mümin yapma gayretine getirdi. Hepimizin ona borçlu olduğunu düşünüyorum. Onu rahmetle anıyoruz, Allah onun şefaatinden de bizi mahrum etmesin.” şeklinde konuştu.

VALİ HARPUT: “BÜYÜK BİR İSLAM ALİMİ VE MÜCEDDİTTİ”

Vali Şahabettin Harput ise Bediüzzaman hazretlerinin büyük bir İslam alimi ve asrın müceddidi olduğunu belirterek, “Böyle bir insanın Bursa’da anılması çok büyük bir güzelliktir. O büyük insan, hayatı ile fikirleri ile eserleri ile muhteşem bir örnekti. Bir asra yaklaşan hayatının her safhası inandığı ilkler uğrunda hiçbir zaman eğilmeden geçen bir ömür olmuştur. Bugün herkesin bayrak olarak altında toplandığı o büyük insanın, demokrasi, insan hakları konusunda yarım asır önce ortaya attığı fikirler, dünyanın dört bir tarafında sıkıntı çeken insanlara ilaç olmaya devam ediyor.” dedi.

Programın açılışında Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Abdullah Karadağ, Prof. Dr. Hikmet Sami Yıldırımhan, Bursa Teknik Üniversite Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen ve Uludağ Üniversitesi Rektörü adına Prof. Dr. Fikri Pala kısa bir konuşma yaptı.

CİHAN