Etiket arşivi: Cemil Tokpınar

”Sabah Namazına Nasıl Kalkılır” Yarışması!

Sason Eğitim Kültür ve Yardımlaşma derneğinin düzenlemiş olduğu ”Namazla Diriliş” konulu konferans Yunus Emre İlköğretim Okulu Bahçesinde yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.

İki milyon satan “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır” kitabı yazarı Cemil Tokpınar’ın verdiği konferansa Sason halkı, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Konferanstan önce Organize heyeti adına konuşma yapan Dernek Başkanı Metin Özmen, dernek faaliyetleri hakkında bilgi verirken velilere özellikle yazın öğrencilere yönelik açılacak olan kurslara çocuklarını göndermelerini istedi.

Daha sonra konuşmasına başlayan Yazar Cemil Tokpınar; namaz kılmamanın mazeretinin olamayacağını vurguladı. Tokpınar, şunları söyledi:

Namaz savaşta da olsa terkedilmez, böyle birşey yoktur. Peygamberimizi (SAS) seviyorsak, sahabe efendilerimizi seviyorsak, onlara komşu olmak istiyorsak onların yaşadığı gibi yaşamalıyız.

Ülkemizde yapılan anketler sonucu, halkımızın yüzde 75’inin 5 vakit namaz kılmadığı tespit edildi. Yüzde yirmi beşimiz de huşu içinde namazlarımızı kılmıyoruz. Günde kırk kere okuduğumuz Fatiha Suresi’nin anlamını bilmiyoruz. Namaz müminin miracı ve insanın, kendisini yaratan rabbine kulluğunun bir gereği. Namazsız bir iman sağlam olmaz. Namaz, kulun aciz ve biçare olduğunu, günde 5 defa haykırmasıdır.

Şeytanın vesvesinden ötürü müminler, en çok sabah ve yatsı namazlarını kılmakta zorlanıyor. Namaz kılmamanın hiçbir mazereti olmaz ve namaz müminin günde 5 vakit Cenab-ı Allah’la buluşması, onunla sohbet etmesidir. Müslüman, ahirette ilk olarak namazdan hesaba çekilecektir.

Yazar Cemil Tokpınar, ayrıca, günümüzde Peygaberimiz Hazreti Muhammed (SAV)’in ‘Gözümün nuru’ dediği namaza gereken önem ve hassasiyeti gösterilmediğini, Peygamberimizin (SAS) savaşlarda bile cemaatle namaz kıldığını hatırlatarak, konuşmasına şöyle devam etti:

Hastayım, vaktim yok, işlerim çok sıkışık gibi bahanelerle namaz terkedilmez. Namaz dinin direğidir; namaz kılmayan dininin direğini yıkmış olur. Savaşların en kritik anında Allah Rasülü (SAS) ve sahabe efendilerimiz namazı terketmemişlerdir.

Konferans bitiminde yazar Cemil Tokpınar, kurulan stant ta okurları ile buluşarak, Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?, Ömür Boyu Aşk , Peygamberimizin Diliyle Gençlik, Gençlik ve Aşk, Namaz Kahramanları, Risale-i Nur’u Okuma ve Anlama Teknikleri isimli kitaplarını imzaladı.

Ayrıca düzenlenen ”Sabah Namazına Nasıl Kalkılır” Yarışmasında Namaz Platformu Yazarlarından Cemil Tokpınar’ın baskı rekorları kıran “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır” kitabını dağıtan Denek Üyeleri kitaptan test sınavı yaptılar, sınava yaklaşık 500 kişi katıldı.

Yaklaşık 1500 adet kitabı ücretsiz dağıttıklarını belirten Dernek Başkanı Metin Özmen “Dağıttığımız kitapta, namazın önemi niçin kılınması gerektiği, sabah namazını kaçırmamak için alınacak önlemler detaylı bir şekilde anlatılıyor. Kitabı dağıtmaktaki asıl amacımız namazın önemine dikkat çekmek ve hayatımıza yaymaktı. İlçe genelinde çok okunan kitaptan bir de yarışma yapmayı düşündük. Yaptığımız test sınavına yaklaşık 500 kişi katıldı”dedi.

Cemil Tokpınar’ın 2 milyon 50 bin okuyucuya ulaşan “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır” kitabından yapılan test sınavında dereceye girenlere ödülleri verildi.

Yarışmada Kamil Artuk birinci, Tuba Demir ikinci ve Mehmet Naim Ağım ise üçüncü oldu.

Yapılan sınav sonucunda dereceye girenlere Sason’a gelen Kitabın yazarı Cemil Tokpınar tarafından Özmen Kırtasiyenin sponsorluğunda Netbook bilgisayar, Kültür Kırtasiyenin sponsorluğunda dijital video kamera ve Öz Umut İletişimin sponsorluğunda dijital fotoğraf makinası verildi.

Ödül Töreninde konuşan Tokpınar, Bu yarışmanın namazın hayatımıza yerleşmesinde büyük bir katkısı olacağına inandığını belirterek, dereceye girenleri tebrik etti.

Dernek Başkanı Metin Özmen, yarışmanın ilçe genelinde çok olumlu yankılarını aldıklarını belirterek, ilede dernek olarak bu tür yarışmalara devam edeceklerini açıkladı.

Kaynak: sasonder.org & moralhaber.net

Namaz Gönüllüleri, gençleri namazla buluşturacak

Namaz Gönüllüleri Platformu, düzenlediği basın toplantısı ile 2012 yılını ‘Gençlik ve Namaz Yılı’ ilan etti.

Bu kapsamda yıl boyunca gençlerin namazla buluşmasını sağlayacak teklifler hazırladıklarını söyleyen platform sözcüsü yazar Abdullah Yıldız, sosyal hayata da namazı yaymak istediklerini belirtti.

Namaz Gönüllüleri Platformu, ‘Gençlik ve Namaz Yılı‘ için okullara mescit açılması, mesai saatlerinin cuma namazı kılmaya müsait hale getirilmesi, AVM’ler gibi sosyal hayatın her yerinde namaz kılmaya elverişli mekânların hazırlanması, din derslerinde Peygamber Efendimiz’in hayatın ve Kur’an’ı anlamıyla öğrenmek isteyenlere uygun hale getirilmesi ve camilerin gençlerin ve kadınların rahatça ibadet edebilecekleri şekilde düzenlenmesi gibi teklifler getirdi.

Platform üyelerinden gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, konunun gündemde tutulabilmesi için okul ve alışveriş merkezleri için mescit projesi yarışmaları düzenlenebileceğini söyledi. Gençlerin buluşma mekânı olarak camileri tercih etmelerinin namaza yönelişi artıracağını söyleyen Dilipak, ibadet mekânlarının buna uygun hale getirilmesi gerektiğini belirtti.

Toplantıya Abdullah Yıldız ve Abdurrahman Dilipak’ın yanı sıra Cemil Tokpınar, Ramazan Kayan, Ramazan Hafızoğlu ve Ali Eren gibi yazarlar da katıldı. Toplantıda gençliğin namaza nasıl yönlendirileceği konusu üzerinde duruldu. Namaz Gönüllüleri Platformu, bugüne kadar farklı vilayetlerde 250’ye yakın dernek ve vakıf ile birlikte binin üzerinde program gerçekleştirdi.

Zeynep Haşlak / Zaman Gazetesi

Evlilik Aşkı Bitirir mi?

Eminim siz de çokça duymuşsunuzdur “Evlilik aşkı bitirir” sözünü. Acaba bu söz doğru mu yoksa yanlış mı? Acaba bunu söyleyen insanlar neye dayanarak böyle söylüyorlar? Evlenince kimin aşkı biter, kimin aşkı ölünceye kadar artarak devam eder? Acaba siz hangi gruptansınız? Evlenince aşkı bitenlerden mi yoksa ölünceye kadar devam edenlerden mi?

Kim bilir şimdiye kadar, “Evlenince aşk biter, sevgi azalır, hayat monotonlaşır” sözünü kaç defa duydunuz. Gariptir ki, evlenmeden önce birbirini ölesiye sevdiğini sandığınız çok sayıda çift, sanki bu sahte sözü haklı çıkarmaya yemin etmiş gibi, geçimsizlikleriyle sizi kandırdı.

Peki, gerçek nedir? “Ateş olmayan yerden duman çıkmadığına” göre, bu gerçek dışı dumanı tüttüren ne olabilir? Olayın aslı şudur: Aşk ya da flört dönemi, insanların en fazla yalan söylediği, kendisini farklı tanıttığı ve karşısındakini yanlış tanıdığı bir dönemdir. Taraflar hem kendi kusurlarını alabildiğince gizlemeye çalışır, hem de sevdiğinin kusurlarını görmez. Muhatabını üzmemek için hoşlanmadığı şeylerden hoşlanmış gözükür. Sevdiğinin her eksik ve kusurunu tevil eder, onlara iyi yorumlar getirir. Taraflar sanki yüzlerine birer maske takınmışlar, gerçek yüzlerini gizleyip, karşısındakinin hoşlanacağını sandığı bir kişilik sergilemişlerdir.

Evlenince bu maskeler çıkar. Maksat sevdiğine kavuşmak olduğu için artık amaca ulaşılmış, zahmete katlanmaya gerek kalmamıştır. Taraflar gerçek kişiliklerini sergilemeye başlarlar. Sevenlerin odaklandığı nokta cismanî güzellik ise, sonuç daha da vahimdir. Çünkü aşkın yöneleceği asıl adres, cisim değil, kalp ve ruhtur. Asıl cazibe ve güzellik, duygusallıkta ve ruhsallıktadır. Sevgiyi nefis adına cisme yöneltenin, arzusunun aksiyle tokat yemesi normaldir. Bu yüzden asıl güzelliği keşfedemeyenlerin evlilikleri her geçen gün sıradanlaşır ve mutsuzlukla sonuçlanır. Gerçi böyle bir evliliği kurtarmak da imkânsız değildir.

İşte insanları evlenince aşkın bittiği yanılgısına götüren bu tür yanlış anlama ve yanlış yorumlamalardır. Oysa evlilik aşkın bitişi değil, kökleşme dönemidir. Evlilik öncesi aşk ise, kısa süreli tanışma safhasıdır; dikkat edilmezse insanı aldatır. Asıl sevgi, evlenince devreye girer ve giderek şiddetlenir. En güçlü dönemi ise, yaşlılığın son günleridir.

Evlilik çocuk oyuncağı değil

Çünkü eşler arasındaki karşılıklı sevgi öyle bir sevgi olmalıdır ki, onu hiçbir engel, hiçbir problem sarsmamalıdır. Sevmek, aynı zamanda acı çekmektir, katlanmaktır, feragattir, fedakârlıktır. Karşılığında acı çekilmeyen ya da acı çekmenin göze alınamadığı sevgi, sevgi değildir ve kolayca vazgeçilir.

Severek ve isteyerek evlenen, ancak eşinden kaynaklanan sürekli bir hastalık ya da problem çıktığında ayrılmanın planlarını yapanlar, âşık değil, en büyük sahtekârdırlar. Hatta evlendiği zaman sökün eden problemler karşısında, onları çözme cesaretine girişmeyip, “Yanlış adayla mı evlendim? Aldandım mı yoksa? Şimdiye kadar gördüklerim bir serap mıydı?” diyerek farklı arayışlara giren, âşık olduğunu zanneden ve kendini aldatan bir zavallıdır. Böylelerini, “Ne yapayım, tam tanıyamadım, aldandım. Ben onu iyi zannetmiştim” demeleri de kurtarmaz. Tam tanımadığınız bir kimseye nasıl âşık oluyorsunuz? Evlilik çocuk oyuncağı mı ki, âşık olduğunuzu söyleyip bir gencin geleceğini karartıyorsunuz?

Sevgi ömürlüktür, sonsuzdur

Aşk bu kadar ucuz mu? Zaten magazin gazetelerine yansıyan “aşk” lafı maalesef “fuhuş”u ya da en hafif tabirle “gönül eğlendirmeyi” ifade ediyor. Ayda ya da günde bir sevgili değiştirilir mi? Sevgi, ömürlüktür, hatta sonsuzdur. Siz, değil dünyevî ömrü, sonsuz bir hayatı hedeflemelisiniz. Beraberlik sözleşmesini sonsuzluğa göre imzalayanların aşkını, küçük problemler bitirir mi?

Âşık, sevdiği için her türlü acıya katlanabilen kişidir. Zoru görünce kaçmak, aşkın kitabında yoktur. Bunun için, “Sevgi evlenince kökleşir” diyorum. Daha doğru bir ifadeyle, “Sevgi evlenince kökleşmeli” demem gerekir. Çünkü bunu başaramayıp ya eşini bırakan ya da mutsuz bir beraberliği sürdürmek zorunda kalanlar var.

Eşinizi iyi ve kötü günde sevecek ve bırakmayacaksınız. Onu, acısıyla, tatlısıyla, iyiliğiyle, kusuruyla seveceksiniz. Ancak olumsuz yönlerini sevmek, ona şefkat edip düzelmesine çalışmak demektir. Bunu da usulüne uygun yapmanız gerekir. Yoksa onu düzelteceğim diye kırıp dökmek, aceleci olmak, ıslah işini lütuf ve sabırla sürdürmemek, yeni bir mutsuzluk sebebidir.

Zaten siz eşinizi anlamaya çalışırsanız, birbirinizle anladığınız dilden konuşursanız, ikiniz de birbirinizin en çok sevdiği ve tam istediği bir konuma geleceksiniz. Sorununuz ne kadar büyük ve yaşınız ne kadar ileri olursa olsun, mutluluğu yakalamak zor değildir. Yeter ki isteyin ve başarmaya çalışın.

Cemil Tokpınar / Moral Dünyası Dergisi

Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime : “Allah’ım bu dünyaya ben niye geldim?”

Bütün varlıkların bir görevi var. İnekler süt veriyor, arı bal yapıyor, tavuk yumurtluyor, balık bize et yetiştiriyor. Yılanın zehirinden ilâç yapılıyor. Peki insan ne işe yarar, görevi nedir?

Diyebiliriz ki, Rabbimiz bütün kâinatı bizim için yaratmıştır.

Tahminlere göre bundan 20 milyar yıl önce evren yaratılmaya başlamış, 100 milyar galaksi ve her galakside bulunan ortalama 200 milyar yıldız, güneş sistemini ve dünyayı netice vermiştir.

5 milyar yıl önce yaratılan dünya, asırlarca bir beşik gibi süslenmiş, milyonlarca çeşit hayvan ve bitki yaratılmış, en sonunda kâinatın en şerefli misafiri olan insan gelmiştir.

Neden Rabbimiz, insan için bu kadar masraf etmiştir? Niçin her şeyi onun emrine vermiştir?

Şöyle bir bakın: Bütün varlıkların bir görevi var. İnekler süt veriyor, arı bal yapıyor, tavuk yumurtluyor, balık bize et yetiştiriyor. Hatta lüzumsuz sandığımız bazı varlıklar bile hizmet ediyor. Yılanın zehirinden ilâç yapılıyor, karıncalar çıkardıkları gazla güneşin zararlı ışınlarını süzen ozon tabakasını güçlendiriyor, solucanlar fosforla toprağı besliyor. Gereksiz, hikmetsiz, boş ve zararlı hiçbir varlık yok.

Bunların hepsi insan için çalışıyorlar. İnsan da bütün varlıklardan yararlanıyor, kullanıyor, hatta sevdiği canlıyı yatırıp kesiyor ve etini yiyor. Ama, hiçbir varlığa insanın etini yeme, sütünü içme veya sırtına binip gezme yetkisi verilmemiş. İnsanın kullandığı bazı haklar hiçbir varlıkta yok.

Peki bunca emek çekilen, masraf yapılan, özenilen, yetkilerle donatılan insan niçin yaratılmış? Eti yenmez, sütü içilmez, derisi işe yaramaz, ölüsü bir an evvel toprağa gömülür. Acaba Rabbimiz bir solucana bile bir yaratılış hikmeti taksın, insanı başıboş bıraksın ve 60-70 yıl yeyip içip yatması ve sonunda ölmesi için yaratsın.

Bu, mümkün mü?

Kesinlikle mümkün değil. Şu âyet meallerine bakın, aklımıza gelen sorulara ne güzel de cevap veriyorlar:

Göğü, yeri ve bunların arasında bulunan şeyleri boş yere yaratmadık.” (Sâd: 27)

Bizim sizi, boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn: 115)

İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” (Kıyamet: 36)

Peki başıboş değilsek, Rabbimiz bizi niçin yarattı? Çalışıp çabalamamız, yeyip içmemiz için mi?

İşte Kur’an ayetleri. Aklımıza gelen soruları ne güzel cevaplıyor:

Ben cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sahibi ancak Allah’tır.” (Zariyat: 56-58)

Bu ayet mealleri, bizim görevimizi çok kesin ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Vazifemiz bizi yaratana ibadet etmektir.

Aynı zamanda, dünyaya çalışıp rızık kazanmak için geldiğini sananlara da şu mesajı veriyor:

Rezzak Cenab-ı Hak’tır. Rızkı O verir. Onun verdiği rızkı elde etmek için verdiğiniz uğraşı, namazı terk etmek için bahane göstermeyin.

Cemil Tokpınar

Yüz Yıllık Kaza Namazınız Olsa Bile Çaresi Var!

Aslında namazın kazasından çok edasıyla meşgul olmak gerekir. “Namazımızı her yerde, her zaman, tüm engelleri aşarak, hakkıyla nasıl kılabiliriz?” sorusuna cevap vermek için seferber olmalıyız.

Ancak geçmiş namazların kazasının kılınması iki açıdan çok önemli:

Birincisi, henüz namaz kılmayanlar, “Zaten birçok kazam var. Namaza başlasam bile onları bitirmem çok zor” düşüncesiyle bir türlü beş vakit namaza başlayamıyor.

İkincisi, namaz kılanların geçmiş kaza borçları yıllardır bitmeyince şevkleri kırılıyor, namazdaki huşu ve zevki hissedemiyorlar.

Sitemiz, geçmiş namaz borçlarınızı doğru hesaplamanız, şevkle kılmanız, kolayca ve kısa zamanda bitirebilmeniz için size rehberlik edecek.

Ayrıca kaza namazları kılarken şu hususlara dikkat ederseniz, inşallah daha kısa zamanda bitirebilirsiniz:

1. Öncelikle Rabbinize olan namaz borcunu bitirmek için şevkli ve gayretli olun. Kaza namazı borcunuz yüz yıl bile olsa ümidinizi kırmayın. Yeter ki, tövbe edip bundan sonraki namazlarınızı hassasiyetle kılın, kazalara başlayın ve zamanınızı iyi değerlendirip borçlu gitmemek için çırpının. Böylesi bir ihlâs ve gayret olursa, inşallah Rabbimizin rahmet ve mağfireti sizi kuşatacaktır. Söz gelişi, yüz yaşında namaza başlayan ve geçmişi için usûlünce tövbe ederek bir günlük eda ve bir günlük kaza kıldıktan sonra vefat eden birisi bile Rabbimizin af ve mağfiretine uğrayabilir.

2. Namazları eda ederken zaman ve imkân müsaitse uzun sureler okumak daha faziletlidir. Ancak kaza namazlarında esas olan borcumuzu en kısa zamanda ödemek olduğu için hep kısa sureler okuyabilirsiniz. Hatta tüm kazalarınızda Fatiha’dan sonra sadece Kevser ve İhlâs surelerini okumanız bile mümkündür.

3. Kaza namazlarında büyük bir hassasiyetle ve ısrarla üzerinde duracağımız husus, namazın öncelikle farzlarını ve vaciplerini yerine getirmektir. Bunun dışında, meselâ Tahiyyattan sonra Allahümme Salli ve Barik, Rabbenâ Âtina ve benzer duaları okumadan selam verebilirsiniz. Böylece kazandığınız zamanı, daha fazla kaza namazı kılmaya harcayabilirsiniz.

4. Eski çağlarda namaza büyük önem verilir, kazaya bırakmamak için her şey yapılırdı. Bununla birlikte elde olmayan sebepler yüzünden yılda veya ömürde birkaç kez namaz kazaya kalmışsa, büyük üzüntü duyulur, gözyaşıyla tövbe edilir, kazası kılınırken de sanki eda kılıyormuş gibi ezan okunur, kaamet getirilir, kaçırılan sevabı elde edebilmek için sünnet ve âdâba dair en küçük ayrıntılara bile dikkat edilirdi. Fakat siz yıllarca sürecek kaza namazlarını daha kısa sürede kılabilmek için ezan ve kaameti de terk edebilirsiniz.

5. Bilhassa namazlardan sonraki dualarınızda, “Allah’ım, hukukullahı ve hukuk-u ibadı hakkıyla ifa etmeden canımı alma. Ölmeden önce kaza namazlarımı tamamlamayı nasip et” diye dua edin. İnşallah Rabbim bu duayı kabul eder, Allah’a ve kullara ait hakları yerine getirme fırsatı verir. Dua tamamen kabul olmasa bile, sizin samimiyetinizi gösteren bir belgedir. İnşallah Rabbimiz hesap gününde, “Bu kulumun ömrü olsaydı kılıp bitirecekti” diyerek rahmet ve mağfiretle muamele eder.

6. Yıllardır namaz kılmadığınız için hem namazın sevabından mahrum oldunuz, hem de günah kazandınız. Peygamberimiz (a.s.m.), günahlardan kurtulmanın çaresini gösterirken, salih amelleri arttırma tavsiyesinde bulunmuştur. Siz de, madem ki geçmişi kazaya, bugünü edaya başladınız; namazlarınızı hakkıyla ve huşu içinde kılmaya, namazı başkalarına anlatıp teşvik etmeye çalışın. Bir iyiliğe vesile olan onu yapmış gibi sevap aldığına göre, namaza başlamasına vesile olduğunuz kişilerden dolayı siz de namaz sevabı alacaksınız.

7. Geçmiş günahlarınıza kefaret olması için namazla birlikte diğer salih amellere de büyük özen gösterin. Meselâ, yerine getirme şartlarını taşıyorsanız, oruç, zekât, hac gibi farzlara sarılın, dinî hizmetlere omuz verin, sadaka ve benzeri hayır hizmetlerine koşun. Ta ki, bu iyilikler geçmişteki ihmalinizi telâfi etsin.

Bu tavsiyelerimize uyarak, kaza namazlarınızı daha kısa zamanda bitirmeniz ve şevkle kılmanız mümkündür. Söz gelişi, her namazdan sonra aynı vaktin bir kazasını kılıyorsanız, iki veya üç kılabilirsiniz. Maksadımız, kaza namazlarını baştan savma kılmak değildir. Namaz için gerekli olan bütün şartları ve huşuu elbette ihmal etmeyeceksiniz; sadece en kısa zamanda farz borcundan kurtulmak için zaman kazanmış olacaksınız.

Cemil Tokpınar / KazaNamazı.org