Etiket arşivi: cezaevi

Namazın Hukuku İçin (Şiir)

Kur’ana dair eserler okudukları için
Ve imâni konuları sırf yazdıkları için

Hiçbir suçları olmadan hepsi tutuklandılar
Talebelerle beraber elli dört kişiydiler

Cümlesini koymuşlardı Afyon Cezaevine
Savunma zor olmamıştı katiyen hiç birine

Üstad Bediüzzaman ve tutuklu talebeler
Şahane savunma yapıp cevapları verirler

Son oturumlardan biri yine uzun sürmüştü
Hem de akşam namazının tam da vakti girmişti

Hâkimin ara vermeye hiçte niyeti yoktu
Çünkü sırada bekleyen talebe daha çoktu

Bediüzzaman yerinden hemen ayağa kalktı
Mahkeme heyetindeki görevlilere baktı

“Müsaade ederseniz ben namaz kılacağım
Böyle devam edecekse farzı kaçıracağım”

Hâkim Savcıyla beraber biraz homurdandılar
“Olmaz efendim, usule aykırıdır” dediler

“Sonra kaza edersiniz müsaade etmeyiz
Devam eden mahkemeye şimdi ara vermeyiz”

O an Üstadın gözleri şimşekler gibi çakar
Celalli bir bakış atıp onlara şöyle bakar:

“Katiyen kaza olamaz ben hemen kılacağım
Farz namazın edasını burada kılacağım

Namazın hukuku için burda bulunuyoruz
Onun müdafaasından başka yoktur suçumuz”

Ve Üstad yürüdü gitti serdi seccadesini
Mahkeme koridorunda kıldı farz namazını

Mahkemeye de mecburen ara verildi biraz
Üstadın talebeleri de hemen kıldılar namaz

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Medrese-i Yusufiye (Cezaevi) Hizmetleri

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

 

Aziz, Sıddık, Mübarek Ağabeylerimiz!

2 seneye yakındır Cenab-ı Hakkın izni ve inayetiyle sürdürmüş olduğumuz Cezaevi Hizmetlerine dair kısa bir malumat vermeyi, وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ayetinin sırrıyla tahdis-i nimet suretinde ve bir şükr-ü manevi olarak borç biliyoruz.

Evvelen; Tüm Türkiye’de resmi kanalla tesbit etmiş olduğumuz 414 adet cezaevinin kütüphanelerine demirbaş olarak, bazı fedakâr nur talebesi ağabeylerin maddi katkılarıyla 127 takım külliyat gönderilmiştir. Bunlar en elzem yerler olarak tesbit edilmiş ve acip bir inkişafata medar olmuştur. Ayrıca direkt mahkûmlara ve dolayısıyla koğuşlarına da 50 takımdan fazla külliyat gönderilmiştir. Bu gönderilen külliyatlardan cezaevlerinde çalışan zevatta çok memnun kalmış ve gerek müdürler, gerek gardiyanlar hissiyat-ı memnunelerini dile getirmiştir. Mersin Başsavcılığından gönderilen kitaplar için teşekkür mektubu gelmiştir.

Sâniyen; Yine fedakâr bazı nur talebesi ağabeylerin katkılarıyla binlerce Meyve Risalesi, Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, Gençlik Rehberi gibi mühim eserler de gerek mektuplarla, gerekse sair yollarla bu mahkûmlara ulaştırılmış; Mübarek ve Muazzez Üstadımızın Meyve Risalesinde “İnşâallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslahhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları, mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler.” müjdesi tahakkuk etmiştir.

Sâlisen; Halen 50 ildeki 68 farklı cezaevinden 222 mahkûmla doğrudan mektuplar vasıtasıyla görüşülmektedir. Açık cezaevinde yatanlarla telefon vasıtasıyla da görüşülüyor. Bu mahkûmlardan 715 mektup gelmiş ve mukabilinde tarafımızdan 737 adet mektup yazılmıştır. Ve el’an da mektuplar ve yazışmalar devam etmektedir. Bu mektupların muhteviyatı Risale-i Nur’lardan muhtelif meseleler olup, bazıları sorulara cevaplar, bazıları ise teselliye dair mektuplardır. Mahkûmlardan gelen mektuplar ise Risaleleri ilk okuduklarında duydukları samimî hissiyat, kalbî ve ruhî istifade ve istifazalarını dile getirmektedir. Bu sayede birçokları intibaha gelmiş, namaza başlamış ve hayatlarına yeni bir sayfa açmışlardır.

Râbian; Tahliye olan mahkûmlar telefonla bizleri aramakta; hem teşekküratını bildirmekte hem de bulundukları yerdeki hizmet mahallini bilmek istemektedir. Bizlerde onları dershanelerle irtibatlandırmaktayız.

Hâmisen; İstişareler sonucu nurlardan tesbit edilip bastırmış olduğumuz “EBEDİ HAPİSTEN KURTULMAK” broşürü ise çok inkişafata medar olmuştur. Mübarek ve Muazzez Üstadımızın mahkûmlara bir müjde, bir teselli olarak yazmış olduğu mektuplardan intihap edilen bu broşür sayesinde mahkûmlar bizlere ulaşmış ve şiddetle talep etmişlerdir.

Sâdisen; Bizlerin talebi, 50 farklı ildeki tüm ehli hizmet ağabeylerin bulundukları ildeki cezaevine sahip çıkması, orayla alakadar olması, mahkûmlarla yazışması ve onları kazanması. Çünkü bu sayılar gittikçe artmakta, her geçen gün farklı il ve cezaevlerinden mektup gelmekte, bizlerden talepte bulunmaktadır. Biz bunlara yetişememekteyiz. Bu kişiler nefs-i emmarenin zebunu olarak içerde yatmaktadırlar. Bizden istedikleri sadece şefkat ve elimizdeki nurlar hazinesinden istifade. Bunları görmezden gelmek ve bir tekmede bizlerin vurması, gerek bizlere, gerekse Risale-i Nurlar’dan aldığımız Şefkate muvafık gelmediğini bildirir müstecab olan duanızı bekleriz.

İşte bu hal gayet kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir ki, biz istihdam olunuyoruz. Hem rıza dairesinde, hem inayet altında bize hizmet-i Kur’aniye yaptırılıyor.

اَلْحَمْدُ لِلّهِ هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

 

İstanbul Nur Talebeleri / NurNet.Org
17 Haziran 2011

Daha önce sitemize eklenen Medrese-i Yusufiye Mektuplarına ulaşmak için tıklayınız….

Üstad’ın Hediyesini 50 Yıldır Saklıyor

Siirt battaniyelerinin mucidi Mehmet Ali Tuncel, Afyon Cezaevi’nde Bediüzzaman Hazretleri’ne bir battaniye hediye etti. Üstad kabul etmedi, ‘Git torununun üzerine ört!’dedi. O torun, Cevat Tuncel büyüdü, tam 50 yıldır o battaniyeyi saklıyor.

Farklı bir güne uyandı Siirt. Askerler köyü bastı, bütün ahaliyi topladı meydana. Rütbeli bir komutan yüksek bir yere çıkıp bağırdı: “Arama var. Arama…” Artan uğultular eridi kısa bir süre sonra. Köylüler sebebini sor(a)madan evlerinin kapılarını eli silahlı misafirlere açtı. 

Öğle vakitlerinde askerler yorulmuştu, dinlenmek için bir yer aradılar. Komutanın emriyle askerler köylülerin şaşkın bakışları arasında ayakkabılarıyla camiye girdi, köyün ibadethanesine… İmam sesini çıkaramadı, dışarı çıkarılan cemaat, hayretler içinde olan biteni izledi. Askerlerin cami bahçesine bağladığı atların kişnemeleri soğuk bir tokat gibi çarptı köylülerin suratına.

Topluluğun ileri gelenlerinden ilim irfan sahibi halıcı Mehmet Ali Efendi, bu duruma daha fazla tahammül edemedi, alçak sesle komutana seslendi: “Evim karşısı, isterseniz boşaltayım, orada kalın. Bahçesine atları bağlayın. Lütfen ama lütfen camiyi boşaltın.” Komutan kızdı bu çıkışa, askerlere konuşanı tutuklamalarını emretti. Sessizlik derinleşti, bir kelepçe takıldı Ali Efendi’nin koluna, düştü mahpus damına.

Birkaç gün sonra Ali Efendi, Afyon’da cezaevinde açtı gözünü. Ailesinden habersiz aylarca yattı içeride. Kuran okudu, namaz kıldı, dua etti. Bir gün gardiyanlardan biriyle sohbet ederken iki koğuş ilerisinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin yattığını öğrendi. İnanamadı. Bitlis’te günlerce yanında bulunduğu, bildiği herşeyi kendisinden öğrendiği çile insanı yan tarafta mıydı! Sevindi, şaşırdı, üzüldü… Bir çok duyguyu yaşadı aynı anda. Üstad, ‘Muhammet Ali’ diye hitap etmiş, iki defa Siirt’teki evinde ziyaret etmişti. Sonraları günler birbirini eskisinden daha hızlı kovaladı.

Ali Efendi bir gün, gardiyanın yardımıyla cezaevinden kaçtı. Afyon’dan çıkarken evlerinin önünde kendi dokuduğu halıların serildiği bir ev gördü. İçeri girdi, borç para istedi. Ev sahibi kırmadı onu, 2,5 lira verdi. Ali Efendi yakalanma korkusuyla köyüne döndü. Dünyalar askerden gelip oğlunu göremeyen babanın oldu. Hasretler dindikten sonra Ali Efendi, yanına bir battaniye alıp tekrar çıktı yola. Ailesi yakalanır diye engellemeye çalıştı ama nafile. O koymuş kafasına, gidecek Üstad’ın yanına.

Hapishanenin önüne gelince kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Besmele çekti, Bediüzzaman Hazretleri’nin öğrettiği bir duayı okuyup içeri girdi. Bir keramet gerçekleşti sanki… Kimse “Nereden geliyorsun, kimsin?” diye sormadı. Üstad’ın karşısında dili damağına yapıştı, “Buraya nasıl geldin?” sorusuna cevap bile veremedi. Görüşmenin sonunda elindeki battaniyeyi Üstad’a uzattı. Üstad “Hayır.” dedi: “Ben hediye almam. Al bunu sizin evde başını okşadığım turuncu kafalı çocuğun üzerine ört. Benden ona hediye olsun.” Ali Efendi, kahverengi, krem çizgili battaniyeyi evine dönünce torunu Cevat’ın üzerine örttü.

***

Sandıkta saklı

Üstad vefat etti, Cevat büyüdü zamanla. Akrabaları battaniyenin hikâyesini anlattı uzun uzadıya. İstanbul’a göç edince sandık içine kondu battaniye, uzun süre çıkarılmadı dışarıya. Cevat trafik kazası geçirdi bir gün. Kafatası iki yerinden kırıldı, 1.5 yıl kalkamadı ayağa. Hayata tutunmak için bir şeyler yapması gerekiyordu, düşündü taşındı tekvandoya başladı. Hocası B Takımı’na kaptan yaptı onu. Yüzünü kara çıkarmadı, İstanbul’da yapılan ilk şampiyonada takımı finale çıkardı. Federasyon kurulunca milli takıma alındı hemen. Bu sırada evlendi Cevat. Gözü gibi baktığı battaniyesi yer değiştirdi, eşinin sandığına girdi. Yıllar birbirini kovaladı, arada çıkarıp baktı, göz yaşı döktü. Hatta bir dönem evin duvarlarına astı, tüyleri döküldüğü için yeniden sandığın bir köşesine sakladı.

Ziyaretine gelenler oluyor

Cevat’ın altı çocuğu oldu. Hepsi de onun gibi karateyi seçti. Biri 90’lı yılların sonunda Avrupa şampiyonu, biri geçtiğimiz yıl dünya şampiyonu oldu. Eve onlarca madalya geldi, ama hiç biri battaniye kadar değerli olmadı Cevat için. Başbakan Tayyip Erdoğan’a Kasımpaşa’da komşuluk yaptığı, Turgut Özal döneminde Saadet Partisi’nden milletvekili aday adayı olduğu yılları unutabilirdi belki ama ‘Üstadın başımı okşayışını unutmam, unutamam.’ dedi, eşe dosta. Avcılar’daki bir terör saldırısında oğlunu kaybeden Cevat Hoca aynı semtte bir spor kulübü çalıştırıyor şimdi. Battaniyeyi görmek isteyenler oluyor ama eşi beyaz nakışlı bir örtünün içinde saklıyor. Keçi kılından yapılan battaniye, naftalin kokuları içinde Üstadın izlerini ve bu hikayeyi fısıldıyor bakanlara, görenlere…

Kaynak: Zaman