Etiket arşivi: Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı

Çocugunuza duygularınızı anlatın

Çocuklarınızla olan diyaloglarınızda onlara ne düşündüğünüzü değil ne hissettiğinizi aktarmalısınız.

Çocuk akşam geç kalmış. Merak içindesiniz. Cep telefonundan da ulaşamıyorsunuz. Nasıl olur da geç kaldığını, neden telefonunu açmadığını söyler sinirli bir şekilde tepki gösterebilirsiniz. Oysa bu aktardıklarınız sizin duygularınız değil. Siz kaygılanmışsınızdır. Onu merak etmişsinizdir. Bütün bu tepkinin yerine ona onu ne kadar merak ettiğinizi, başına bir şey gelmiş olabileceğine dair üzüldüğünüzü, telefonunun şarjı bittiyse yedek bir batarya taşıması gerektiğini anlatırsanız duygularınızı aktarmış ve beklediğiniz anlayışı görmüş olursunuz.

Çocuklarınıza emir vererek veya düşüncelerinizi kabul ettirmeye çalışarak onlarla sağlıklı bir iletişim yakalamanız mümkün değildir. Her zaman duyguların ön planda tutulması sağlıklı iletişim için gereklidir.

Çocuklar olabildiğince yaşayarak öğrenmeliler öte yandan…

Bir çocuğun derslerinde başarılı olması, sosyal yaşamda aktif roller üstlenmesi veya özgüvenini elde etmiş bir birey olarak diğer insanlarla iletişim kurması yaşadıklarıyla doğru orantılıdır. Çünkü çocuklar bizzat tecrübe ederek hayatı öğrenebilirler.

Az yemek insanı hırsız, çok laf arsız eder

Çocuğunuza bir şeyi defalarca söylemek sonuç almayı değil sonuç almamayı garanti altına alır. Çocuğunuza bir şeyi yapması konusunda defalarca uyarılarda bulunmak sizin kredinizi tüketir ve üstelik çocuğun söz konusu tutumu sergilemesi konusunda onu motive etmiş olmazsınız. Aksine motivasyonunu kırmış olursunuz. Bir atasözümüz vardır. Az yemek insanı hırsız, çok laf arsız eder. Çalış oğlum, çalış kızım, çalış yavrum. Zamanla tepki görmeyen bir etki halini alır bu uyarılar.

Çocuklar anne ve babanın atadığı memurlar değildir. Çocuğun kendi içinden gelerek bir şeyi yapması ile dışarıdan gelen bir istek doğrultusunda harekete geçmesi arasında fark vardır. Kendi isteğiyle çalışmaya başlayacakken ona çalış demeniz onu artık memur olarak atadığınız anlamına gelir.

Ebeveynler; çocuklarının kendilerinin küçük birer modelleri olmadıklarının ve ayrı birer birey olduklarının bilincinde hareket etmelidirler. Hayata çocuğumuz adına kendi gözlüklerimizden bakmamamız gerekir. Onların kendilerini çok daha iyi tanımalarına yardımcı olmalı, onlara bu anlamda fırsat tanımalı ve kendi geleceklerini inşa etmelerine engel olmamalıyız.

Bugün dünyada 1000’in üzerinde meslek vardır. Ebeveynler bildikleri yaklaşık 20 meslek içerisinden çocuklarına meslek seçiyorlar. Çocuklarımızın ilgi alanlarını ve yeteneklerini keşfetmekten çok kendi yaralarımızı kapatmanın ve ideallerimizi çocuklarımızda yaşatmanın peşinde koştuğumuzu anladığımız an çocuklarımıza bu konuda baskı yapmayı bırakıp onları kendi kararlarıyla baş başa bırakırız.

Ebeveynlerin empati kurma becerilerini geliştirmeleri gerekir. Çocuğu öncelikle dinleyerek onun hayata bakış açısını öğrenmeye çalışmak çok önemlidir. Farklı anlayışların, algılamaların ve düşüncelerin varlığını şu örnek güzel bir şekilde açıklıyor sanırım:

Sokrates’in idam edilmesine karar verilir. Eşi nasıl böyle bir şey yaparlar. Haksızlık bu sen suçsuzsun der. Sokrat eşine döner ve şöyle der: “beni haklı yere öldürseler daha mı iyiydi.” Aynı olaya farklı bakış açısını ile bakmanın örneğidir bu.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Çocuklara Nasıl Bir Disiplin Uygulayalım?

Anne babaların ve öğretmenlerin çoğu, yetişkinlerin denetimleri (disiplini) sonucunda çocukların iç denetimlerini otomatik olarak geliştirecekleri görüşünde. Bu görüş Freud’un çok bilinen kuramına dayanıyor: Çocuklar büyüdükçe anne-babalarının ve öteki yetişkinlerin bebekliklerinden başlayan denetimlerini yavaş yavaş içselleştirir ve kendi kendilerine disipline etmeye dönüştürür.

Bu görüşe göre, sürekli kontrol ve denetim altında tutulan çocuğun zaman içinde kendisini denetlemeyi ve kontrol etmeyi öğrendiği iddia edilmiş. Çocuk denetlene denetlene, kendisini otomatik olarak denetlemeye başlıyor.

Eminim bu fikri yalanlayan birçok hatıranız gelmiştir gözünüzün önüne. Hangi çocuk denetlenmekten hoşlanır ve bunu içselleştirecek kadar olumlu bir şey olarak görür ve kabul eder ki?

Kendi tecrübelerimize ve yapılan çalışmalara göre kendi kendine disiplin böyle yerleşmiyor. “Kedi yokken meydan farelere kalır” deyişini anımsıyor musunuz? Sürekli denetleyen yetişkinler arkalarını döndükleri zaman küçükler denetimlerini kaybederler. Bazen de yetişkin otoritenin daha önce kendilerine yasakladığı şeyi özellikle yaparlar. Küçükken söz dinleyen, boyun eğen çocuklar büyüdüklerinde sorun çıkaran ve isyankâr yetişkinlere dönüşürler.

Anne babalar olarak buradan çıkaracağımız sonuç, çocuğumuza boyun eğdirmeyi, sözümüzü dinletmeyi marifet saymamak gerektiği olmalıdır. Oysa bu şekilde çocuğa sözünü dinletmeyi başarı gibi veya iyi anne babalık gibi gören ve gösterenler, hiç az değil. Çocuk sessiz ve zararsız, anne baba da mutlu olduğu halde, böyle durumlarda ilk görünüşe aldanmayıp çocuğun yetişkin halini gözlemlemek lazım.

Disiplin; üç temel hedef için uygulanmalı

1. Sevgi ve güveni geliştirmek
2. Özgüven hissini oluşturmak
3. Başkalarını anlamak ve kişilere saygı duymak

Peki, denetlemek çocuğa iç disiplin sağamadığına göre, iç disiplin kazanması için ne yapmak gerekiyor.

Buna karşın kendilerine özgürlük tanınan gençler kendi kendilerini denetleyebilirler. Neden? Kendi seçimlerini yapmalarına kendi kararlarını vermelerine izin verilir de ondan. Gençler yetişkinleri rahatsız eden davranışlarını, eğer yetişkinler de onlara aynı duyarlılığı gösterirlerse, kısıtlayıp denetlemeyi öğrenirler; yetişkinlerle birlikte kuralları belirlemelerine izin verilince, bu kurallara uymak için öz denetimlerini kullanırlar.

Çocuklara yetişkin tarafından belirleneni yapmak zorunda oldukları değil, kendi kararlarını kendilerinin alabilecekleri, kendi seçimlerini yapabilecekleri, birçok seçenek arasında tercih yapmanın rahatlığını yaşayabilecekleri bir özgürlük tanınması halinde iç denetim için gerekli olan birincil şart sağlanmış oluyor.

Hem çocuklar hem de gençler, rahatsız oldukları davranışlarımız hakkında duyarlı davrandığımızı fark ederlerse, onlar da bizi rahatsız eden davranışları hakkında duyarlı davranmaya ve kendilerini kısıtlayıp iç denetimlerini geliştirmeyi öğreniyorlar. Hayatın huzurlu bir şekilde devam etmesi için lazım olan kuralları kendimiz koymak yerine onlarla beraber belirlersek, bu kurallara uymaya çalışıyorlar ve böylece kendilerini denetlemeye alışıyorlar.

Dış denetim ile çocuğa iç disiplin kazandırma teorilerinin ise hayal olduğu gün gibi ortada.

Yetişkinlerin baskıcı disiplin sonucunda korkuyla boyun eğen çocuklar yetiştirebilecekleri doğrudur, ama aynı yöntemle kendi kendilerini disipline edebilen çocuklar yetiştirebilecekleri yanlıştır.

Gençleri etkilemek amacıyla güç kullanmaktan vazgeçtiğiniz zaman, onlar üzerindeki etkiniz artar. Bunun tersi de söylenebilir. Üzerlerinde güç kullanmaya çabaladıkça etkiniz o ölçüde azalır. Neden? Çünkü tepkiyle karşılaşırsınız: Karşı koyma (söyleneni yapmama), baş kaldırma (söylenenin tersini yapma), yalan söyleme (yaptığının tersini söyleme).

İşte bu kısım birçoğumuzun düştüğü yanılgıyı anlamamıza sebep olabilir. Çocuk güce karşı tepkisiz kalmaz ve gösterdiği tepki bizim etkimizin azlığını gösterir.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Çocuğunuzu övün ama nasıl?

Soru: Çocuğumuzu yapmış olduğu hatalarından dolayı bu zamana kadar onu hemen hemen hiç tenkit etmedik. Onun yapmış olduğu iyi şeyleri görmeye çalıştık. Onu sık sık övmemize ve onore etmemize rağmen, çocuğumuzun davranışlarından memnun değiliz. Gittikçe ben merkezli olmaya başladı ve sanki onun yapmış olduğu şeyleri övmekle yanlış yaptık gibi geliyor bize. Bu konuda neler önerirsiniz?

Cevap: Ana babalar ve öğretmenler çocukları cezalandırdıkları zaman duydukları suçluluğu onları övdüklerinde duymazlar. Övgü herkesin istediği, gereksinim duyduğu bir şeymiş gibi gelir insana. Bütün bu nedenlerle çok kullanılır. Yetişkinlerin, çocukların yapmalarını istedikleri şeyleri övgünün onlara yaptıracağına büyük güvenleri vardır.

Aslında çoğu zaman etkisizdir ve yetişkin-çocuk ilişkisine zarar vermektedir. Ayrıca övgü çocuktaki bir dizi istenmeyen anti sosyal kişisel özelliği ortaya çıkarabilir.

– Övgü nedir? Kısaca övgüye “olumlu değerlendirme” diyebiliriz.

Örneğin:

Aferin işini çok güzel yaptın. (SEN yapıyorsun)
Çok güzel temizlik yapmışsın.(SEN yaptın)
Hiç yaramazlık yapmadın. (SEN yapmadın)
Ödevlerini daha iyi yapıyorsun..(SEN yapıyorsun)

Yapılan araştırmalarda “Sen” öznesi kullanılarak yapılan övgüler anne babalara sorun olarak geri dönebiliyormuş.

Sen kullanmadan yapılabilecek olumlu değerlendirme örneğiyse şöyle:

—“Bu akşamki yardımın benim için çok değerliydi, çünkü çok yorulmuştum.”

Sen iletisiyle olsaydı:

—“Bu akşam bana çok yardım ettin, çok düşüncelisin.”

Nedir övgüyü zararlı hale getiren? Nedir iyi bildiğimiz övgünün kötü tarafları?

Övgü İçindeki Gizli Gündem

Her övgü tümcesinin ardında çocuğu değiştirmek için söze dökülmemiş bir amaç gizlidir. Biz buna “gizli gündem” diyoruz; çünkü yetişkin amacını genel olarak açıkça belirtmez.

Yaptığımız övgülerin gizli gündemlerini bir düşünelim.

“Bugün hiç yaramazlık yapmadın, beni hiç üzmedin aferin sana” diyen annenin gizli gündemi “Hep böyle olmanı istiyorum” dur.
“Bu ara derslerine çok güzel çalışıyorsun, notların da çok iyi” diyen ebeveynin gündemi de “neden hep böyle değilsin” olabilir.

O halde akla şu soru gelebilir; çocukları böyle övüp onların olumlu davranışlarını pekiştirmeye çalışmanın ne zararı olabilir?

Çocuklar övgüyü bu biçimiyle kullanan ana babaları ve öğretmenleri; yönlendirici, denetleyici ve dürüst olmayan kişiler olarak algılarlar. Demek ki çocuklar övgümüzde dürüst olduğumuza inanmıyorlar. Çünkü övgümüzdeki gizli gündemi çoğunlukla anlıyor ve istediğimiz bir şeyi yaptırmak için kendisini övdüğümüzü hissediyorlar. Övgümüze değer vermiyorlar. Tam tersi bize olan güvenlerini yitiriyorlar.

Çocuklardaki yüksek başarı nedenlerini araştıran araştırmacıların araştırma sonuçları şöyle:

“Çocuğunu sürekli öven anne ve babanın bunu onu boyun eğmeye zorlamak amacıyla yaptığı kesindir. Böyle bir övgünün içten olmadığı ve hak edilmediği çocuk tarafından bilinir.”

Övgü; övgü kullanan kişinin gizli gündemini yansıtır demiştik yapılan araştırmalarda övgü gizli gündemin haricinde karşı tarafa eleştiri de iletebiliyormuş.

Anne: Bugün arabayı daha dikkatli kullanıyorsun.
Çocuk: “Bugün daha dikkatlisin” ne demek? Ben her zaman dikkatliyim.
Anne: Her zaman dikkatli olduğunu düşünmüyorum.
Çocuk: Şimdiye kadar tehlikeli olabilecek ne yaptım? Söyle bakalım!

Yukarıdaki diyalogda anne çocuğunu övdü aslında ama çocuk eleştirildiğini hissetti ve savunmaya geçti. Yani övgüye değil eleştiriye cevap verdi. Övgü anlamı zayıf kaldı. Ve zaman geçtikçe aklında sadece eleştirildiği kalacak. Daha sonra övgüyü unutacak, sadece eleştiriyi anımsayacaktır.

Övgü Bir Anlamda Ast-Üst İlişkisidir

Her hangi bir enstrüman çalan bir sanatçıya “Tekniğiniz hatasız, yorumunuz harika” diyebilmeniz için o enstrümanı çalmada o sanatçıdan üstün bir becerinizin olması ya da en az onunki kadar olması gerekir. O enstrümanı çalmadan anlamayan biriyseniz sadece “Yeteneğinize hayran oldum” ya da “Konserinizi zevkle dinledim” diyebilirsiniz.

Kısacası övdüğünüz kişiye “ben bu işi senden iyi biliyorum, senin güzel yapıp yapmadığını anlıyorum ve seni değerlendiriyorum” demiş olursunuz. Yani “ben senden üstünüm” demiş olursunuz. Övgünün her zaman çocukta aşağılık duygusunu yerleştirme tehlikesi vardır. Çünkü çocuk sürekli kendinden daha iyi bilen birinin varlığıyla ve değerlendirmeleriyle karşı karşıyadır. Kendisini, bilmeyen, yaptığı beğenilmeyen biri gibi hissedebilir.

Yumuşatma Tekniği

Yetişkinler bazen övgüyü, eleştiri iletisi göndermeden önce çocuğu yumuşatmak amacıyla kullanırlar.
— Bulaşıkları yıkamana sevindim ama yerlerine kaldırmamışsın.
— Eskiye göre iyisin ama biraz daha çalışman gerekiyor.
Bu iletilerin de övgü kısmı işitilmiyor, eleştiri kısmı algılanıyormuş çocuk tarafından.

Bazen de eleştiri iki övgü cümlesinin arasına sıkıştırılıyormuş ama çocuklar yine anlıyormuş yetişkinlerin niyetini ve eleştirisini.

— Çok çalıştığını görüyorum, ama yine matematikte yanlışlar yapıyorsun. Oysa kafana koyunca her şeyi yapacak bir yapın olduğunu biliyorum.

Bu cümlenin annenin içten bir değerlendirmesi değil çocuğun matematik dersini düzeltmek için kullandığı bir cümle olduğu çok açık. Eleştiri iki övgü arasına sıkıştırılsa bile niyet çok açık. Bunu çocuk da rahatlıkla fark ediyor.

Sonuçta:

1- Yaptığınız övgünün samimi olmadığını bilir ve kendisi hakkında olumlu bir değerlendirme olarak algılamaz.

2- İstediğinizi yapabilir ama bu övgü aldığı için değildir. Ya mecburiyetten ya da övgü alınca yapması beklendiği içindir.

Övgü Çocuğun Kendini Değerlendirmesine Uymayınca

Çocuklar kendi değerlendirmelerine uymayınca yapılan övgüyü önemsemezler çünkü onlara gerçek gelmez.

Anne: Kumdan kaleni ne güzel yapmışsın

Çocuk: Hiç de değil Ayşe’ninki daha güzel.

Övgü çocuğun kendisiyle ilgili görüşlerine uymuyorsa yetişkinlerin kendisini anlamadığını ve duygularını kabul etmediğini düşünür. Şu cevapları verirler:

“Hiç de iyi değil.”
“Güzel değilim.”
“Beni kandırmak için öyle söylüyorsun.”
“Resmim çok kötü oldu.”
“Çok daha iyi yapabilirdim.”

“Kişi sorununu paylaşırken onu övmek iletişim engelidir.”

Böyle zamanlarda övgü anne- baba -çocuk arasındaki iletişimde engel oluşturur. Ana babalar ve öğretmenler çocuğun kendini kötü hissettiğini anlamayınca, çocuklar onlarla daha fazla konuşmaya gerek duymazlar. Bu nedenle yetişkinler yersiz övgülerle çocuklarına danışmanlık yapma fırsatını kaçırmış olurlar.

Çocuk bir şeyi güzel yapmadığını düşünüyorsa illa ki onu överek yaptığının güzel olduğunu kabul ettirmeye çalışmak onu anlamamak olur. Anne baba iyi bir şey yaptığını düşünür oysaki bu durumda ne olursa olsun çocuğu övmek değil, ne olursa olsun çocuğu anlamak gerekiyor.

Övgü Kardeşler Arası Rekabeti Arttırabilir

Ana babaların her zaman her çocuğu eşit olarak övmesi olanaksız olduğundan çocuklar, yetişkinlerin kendilerine haksızlık yaptığını düşünürler ya da kendilerini daha iyi göstermeye çalışırlar (kardeşine yapılan övgüleri almak için).

Her çocuğun kabiliyeti bir diğerinden farklıdır. Kardeşlerinin içinde bir çocuğu bir kabiliyetinden dolayı sürekli övmek, diğer kardeşlerin kıskançlık ve haset duygularını alevlendirebilir. Kabiliyetlere olumlu vurgular yapmak ve gelişmesine yardımcı olmak herkesin içinde övmekle değil, başka yollarla yapılmalıdır.

Övgü İle Çocuğu Yanlış Şartlandırma

Edimsel şartlanmada “tesadüfî pekiştirme” denilen bir olay vardır. Gelişigüzel verilen ödüller, hedeflenmeyen davranışların ortaya çıkmasına yol açabilir. Bazen bir çocuk elini ağzına sokar, ona anne veya babası “sokma” diyerek elini tutar, onu kucağına alır. Ana-babanın bu davranışı çocuk için ilgi görmek anlamına gelir. Bu ilgiyi sürdürmek amacıyla elini ağzına sokmaya devam eder. Böylece çocuğun elini ağzına sokmaması değil sokması pekiştirilmiş olur.

Örneğin; Nice baba oğluyla iftihar ederken; Bu oğlan çok zeki sınıfta öğretmeni bir dinler, hemen kapar, artık bir daha kitabı okuması gerekmez. Bu konuşmaya kulak misafiri olan çocuk “Ben zekiyim öğretmenimi bir kez dinleyip hemen kapıyorum artık bir daha okumam gerekmiyor. Benim kadar zeki olmayanların, aptalların, ineklerin, harıl harıl çalışmaları gerekir” diye düşünür. Ve çıkan yargı “Ben zekiyim okumam şart değil.”

Baba çocukta böyle bir yargı oluşturmayı hedeflememişti. Ancak bu yargı ve bunun devamı olarak çıkan sonuç çocuğun hayatı boyunca etkilenebileceği bir sonuçtur.

Övgü Karar Verme Yeteneğinin Gelişmesin Engel Olabilir

Çocuklar büyürken ve ileriki yaşamları için önemli kararlar almak zorundayken ana babalarının onayına ve övgüsüne bağlı kalmaları, çıkarlarına uygun karar vermelerini engelleyebilir. Meslek seçiminde yapılan yaşamsal yanlışların nedeni ana babanın arzusuna uymaktır.

Çocuklar sırf övgümüze sadık kalabilmek için ya da övgümüzü istediği için yanlış kararlar alabilirler.

Çoğu anne baba “Eee, çocuğu övmeyeceğiz de yaptıkları güzel şeyleri ve hoşumuza giden davranışları takdir ettiğimizi nasıl söyleyeceğiz? Övmeyeceğiz de ne yapacağız?” diye soruyorlar haklı olarak.

Tabi ki yerli yerinde yapılan övgü çocuğu motive edecek ve daha sonraki yaşantısında kendisine artı bir değer olacaktır. Bununla birlikte pazarlıklı övgü, içten olmayan ve gizli hesap içeren övgü, hak etmediği zaman sırf morali düzelsin diye yerinde yapılmayan övgü geri tepecek ve çocuğumuzun bize ve kendine olan güveni sarsılacaktır.

Sanırım günümüzde en çok yaptığımız iki hatadan biri çocuğumuz şımarmasın diye ondan övgüyü esirgemek, yani yaptığı olumlu davranışları takdir etmemek, diğeri de yerli- yersiz, bilinçli- bilinçsiz çok sık çocuğumuzu övmek. İlkinde çocuğumuzun psikopat, ikincisinde de megaloman/narsis olma tehlikeleriyle karşı karşıya kalma ihtimali yüksektir.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Çocuğunuzu Her Şeye Rağmen Sevebilmek

Biliyorsunuz, sevgimizi koşullara bağlamadan sevmemiz gerekiyor evlatlarımızı. Şöyle olursan seni severim böyle olmazsan sevmem gibi mesajlar vermenin zararlarını birçok çocuk eğitim kitabında bulabilirsiniz.

İnternette okuduğum bir yazı; uyuşturucu, alkol, rasgele cinsellik gibi birçok kötü alışkanlığı olan, ailesiyle ciddi sorunlar yaşayan artık neredeyse sokaklarda yaşayan çok sorunlu bir genç kızdan bahsediyordu. Kız günün birinde hastaneye düşüyor ve gözlerini açtığında annesini saçlarını okşarken buluyor ve soruyor:

Sizi ne kadar çok üzdüm, yapmadığımı bırakmadım, çok acılar çektiniz. Sen hala beni seviyor musun anne?
Annesi:
– Evet diyor şefkatle.
Kız:
– Neden diye soruyor.
Annesi:
– Bilmiyorum diyor, bilmiyorum ama seviyorum kızım seni diyor.

Genç kızın beyninde o an şimşekler çakıyor ve her şeye rağmen sevildiğini anlıyor. Tedavi görmeye başlıyor ve elinden geleni yapıyor iyileşmek için. Ve düzelip normale dönüyor. Belki acı bir örnek ama koşulsuz sevmenin önemini anlatan ilginç bir olay.

Üç tip sevgi türü vardır;

1-Eğer türü Sevgi

Burada muhatabınızdan bir beklentiniz vardır. Muhatabınız sizin o beklentinizi karşılamazsa onu sevmeyeceksiniz demektir. Bundan dolayı “pazarlıklı bir sevgi türüdür eğer tipi sevgi.” Örneğin; eğer sınıfını geçersen seni severim veya eğer akıllı durursan seni severim gibi. Bu tip sevgi eğer bana ayak uyduramazsan beni unut tipi sevgi olduğundan makbul değildir. Günümüzde ailelerin bilmeden en çok çocuklarına hissettirdikleri sevgi tiplerinden biridir bu. Çocuklar sınıfını geçemezse veya akıllı olmazlarsa anne-babalarının kendilerini daha az sevecekleri kanaatindedirler. Sorumlu aileler eğer sorunlu çocuk yetiştirmek istemiyorlarsa bu tip sevgiden vazgeçmelidirler.

2-Çünkü tipi Sevgi

Bu tip sevgide koşul vardır. Eğer tipi sevgi ne olmasını- ne yapmasını istediğimiz cümleleri içerirken, çünkü tipi sevgide ne olduğuna dair cümleler içerir. Kısacası koşul içer. Örneğin;

– Seni seviyorum çünkü çok güzelsin.
– Seni seviyorum çünkü çok zenginsin gibi.

Burada kişi gerçek sevilme nedeninin kendisi değil de kendisi dışında her hangi bir sebep olduğu kanaatine varır.

3-Rağmen tipi sevgi

En makbul sevgi rağmen tipi sevgidir. Hiçbir önerme, koşul, gerekçe istemeden sevmenin adıdır rağmen tipi sevme. İnsanın bir şeyi olduğu için değil, olması gerektiği için değil veya olacağı beklentisi olduğu için değil, tüm bunlara rağmen sevmenin adıdır “rağmen tipi” sevme. Örneğin; çok tembelsin ama buna rağmen seni seviyorum. Çok pasaklısın, kirlisin, dağınıksın buna rağmen seni çok seviyorum. Güzel değilsin, hatta çirkin bile sayılırsın ben tüm bunlara rağmen seni seviyorum.

Çocuklarımızı rağmen tipine göre sevmeli ve bunu onlara hissettirmeliyiz.

Bir insan ilk 5 yaşında yaşadıklarını sonraki 30-40 yıl boyunca telafi etmeye çalışır.

Anne babanın en önemli görevlerinden biri de çocuklarında yüksek öz güveni oluşturmalarıdır. Yapılan araştırmalarda her 7 kişiden 6’sının öz güveninin düşük olduğu tespit edilmiştir. Sevginizi koşulsuz yapın. Her durumda sevginizi gösterin. Çocuğunuza ne yaparsa yapsın, onu her zaman, günün 24 saati, yüzde yüzden daha az sevmemize yol açamayacağını net bir şekilde anlatın.

Bir gün yolda yürürken bir annenin çocuğuna söylediklerini duydum: “Öyle yaparsan, başka çocukların annesi olurum.” Sevginin geri alınması ya da alınması tehdidi çocuğun kişiliğinde büyük yaralar meydana getirir.

Erkek bebekler, bir yaşına kadar kız bebeklerle aynı oranda fiziksel temas görürler. Yani anne ve babaları tarafından sevilir, öpülür, koklanır vs. Ama bir yaşından sonra bu oran kızlara göre daha azalır. Erkek çocukların problem ve zorluk yaratmalarının önemli sebeplerinden bir tanesi budur. Unutmayalım; çocuklarımızı hiçbir zaman gereğinden daha fazla sevemeyiz.

Aslında birçok ebeveyn çocuklarını rağmen tipi sever. Ama çocuklarını daha iyi eğitebileceklerini düşünerek onlarla olan sevgilerinin arasına koşullar koyar. Çocuğu yaramazlık yapan bir annenin bak çok yaramazlık yaparsan seni sevmem ve başkasının annesi olurum ha! Demesi o annenin çocuğuna olan muhabbetini azaltmaz ama çocuğun anneye olan güven ve sevgisinde derin izler bırakır.

Şimdiki aklımız olsaydı; çocuklarımıza olan sevgimizi her hangi bir koşula bağlamazdık. Onları yaptıkları hoşumuza gitmeyen olumsuz davranışlarına rağmen, sınavlardan aldıkları her türlü düşük puanlara rağmen sevdiğimizi söyler ve sevgimizi gösterirdik.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Kuralları koyan mı? Yoksa birlikte kural koyan mı?

Yedi yaşına kadar olan çocuğunuzla oynayınız, on beş yaşına kadar arkadaşlık ediniz; on beş yaşından sonra istişare ediniz.” (Hz. Ali)

Çocuk eğitiminde yapılan en önemli yanlışlardan biri anne babaların evlatlarına karşı direk kural koyucu olmaları ve kuralların belirlenmesinde onlara söz hakkı vermemeleridir. Oysa yapılan çalışmalar kurallar belirlenirken çocukların bu sürece dâhil edilmesi ve onlara rağmen değil de onlarla birlikte kuralların tespit edilmesinin, çocukların konulmuş olan bu kurallara uymak için daha fazla özen gösterdiklerini ispatlamıştır.

Ebeveynin çocuklara rağmen kural koyması çocukların öz güveninin gelişmesinde ve otokontrol mekanizmalarında zafiyete neden olmaktadır.

Eğer kural belirleme ve karar alma işinde çocuğa söz hakkı verirsek, anne- baba olarak çocuğun davranışlarında korumakla yükümlü olduğumuz sınırları koruyamayacağımızdan şüphe edebiliriz. Oysa yetişkinler çocukların kendi davranışlarına koyulacak sınırları kendilerinin koymalarına izin verirlerse çocuklar verdikleri sözleri tutmaya daha istekli olacaklardır. Her ailenin belirli kuralları ve kolay anlaşılır politikaları olmalıdır. Çocuklar izin verilirse, davranışlarını belirleyecek kuralları ana-babalarıyla birlikte koyabilecek yetenektedirler. Aileler başlarında mutlak kural koyucu olmadan da kendilerini yönetebilirler, yönetebilmelidirler.

Genel kurallara, evin ve odanın temiz tutulması hakkında alınan kuralları örnek verebiliriz. Bu genel kurallar bir bakıma uyulması daha kolay kurallardır. Ailelerin asıl büyük sorunu ise, daha çok çocukların davranışlarıyla ilgili sınırlar oluyor. İşte bu sorun olan sınırların koyulmasında da çocuklar fikir sahibi olurlarsa, kendi koydukları kurallara uymaya daha fazla özen göstereceklerdir. Bu tip sınırlara bir örnek de, çocuğun misafirliğe gittiğinde evdeki gibi davranamayacağı olabilir. Veya genç delikanlılar için eve en geç kaçta gelineceği sınırı olabilir.

Çocuklara bu sınırları bizim kontrolümüzde kendilerinin belirleyebilmeleri için izin vererek, kendi koydukları sınırları koruma yeteneklerini görebiliriz.

Çocuklara kendi davranışlarının sınırlarını belirlemeleri için fırsat verdiğimizde, nasıl biz yanlarında olmadan da kendilerini kontrol edebildiklerini görebiliriz. Ancak her anne baba tahmin eder ki bu sonuçları öyle pat diye göreceğimizi düşünürsek kendimizi kandırmış oluruz.

Çocuktaki sonuçlar sabır, devam ve emek isteyen bir sürecin ardından görebileceğimiz şeyler. Yoksa bir uyguladık olmadı, iki uyguladık olmadı vazgeçmek safdillik olur. Bu zaten hayatın her alanında böyle değil midir? Her önemli sonuç, uzun uğraşlardan sonra elde edilmez mi?

Şimdiki aklımız olsaydı; Aldığımız kararlarda aile meclisini toplar (buna çocuklarımızı da dahil ederdik) onlara danışır ve ortak kararlar alırdık. Bu sayede onlara değer verdiğimizi ve fikirlerinin bizim için ne kadar önemli olduğunu pratik olarak onlara gösterirdik. Ayrıca öz güven ve karar verme yeteneklerini küçük yaştan itibaren bu vesileyle daha da geliştirmelerine yardımcı olurduk. Birey olmanın ve önemsenmenin mutluluğunu onlara daha çok yaşatırdık.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.