Etiket arşivi: cömert

Cömert ile cimrinin farkları!..

Cömert kimse, Allah’ın kendisine ihsan ettiği imkândan ikramda bulunup iyilik eden kimse demektir.

Cimri ise Allah’ın kendisine ihsan ettiği imkândan ikramda bulunmayıp hep kendi nefsini düşünen bencil kimse demektir.

İkisi arasında sadece kullar yanında değil, Allah indinde de Resûlullah yanında da büyük farklar vardır.

Efendimiz (sas) Hazretleri, cömertleri övüp cimrileri zemmettiği hadisindeki şu tarif fevkalade düşündürücüdür:

– Cömertlik kökü Cennet’te olan bir ağaçtır ki; onun dalına tutunanlar nihayetinde kökün bulunduğu Cennet’e ulaşırlar.

– Cimrilik de kökü Cehennem’de olan bir ağaçtır ki; onun dalına tutunanlar da nihayetinde kökün bulunduğu Cehennem’e ulaşırlar.

Efendimiz’in aziz torunu Hazreti Hasan (ra) da cömertlik konusunda şöyle hatırlatma yaparak der ki:

– Kul, cömertlik örneğini Allah’tan almalıdır. Allah kendisine ihsan ettikçe o da ihtiyaç sahiplerine ihsanda bulunmalı, kendisine gelen ikramı kendisi de yoksula ulaştırmayı görev bilmelidir.

Hz. Musa’nın ümmetinden olan Karun, çok zengindi. Ama çok da cimriydi. Cimriliğinin gerekçesini şöyle izah ediyordu:

– Ben bu serveti kendi kabiliyetim ve alın terimle kazandım, kimseye bir şeyler vermek zorunda değilim!.. Karun’un bu iddiasını Rabb’imiz Kur’an’ında, cimrilere örnek olarak anlattı da:

– Sakın siz de, servetiyle yerin dibine batan Karun gibi cimri olmayın, uyarısında bulunmuş oldu.

Bundan dolayı, ‘Kim cimrilik ederse Karun’a benzemiş olur; kim de cömertlik ederse Hazreti Resûlullah’a tabi olmuş sayılır’ sözü meşhur olmuştur.

Hacca giden bir zat, yolu üzerinde uğradığı İmam-ı Azam Hazretleri’ne bir çuval dolusu ayakkabı hediye etmişti. Ertesi gün onu çarşıda oğlu Hammad’a ayakkabı alırken görenler:

– Ya İmam dediler, daha dün size çuval dolusu ayakkabı hediye etmişlerdi, bugün oğlunuza ayakkabı alıyorsunuz?

– Hepsini de dağıttım, bir tane dahi kalmadı, dedikten sonra bu konudaki bir âdetini şöyle anlattı.

– Resûlullah Efendimiz, birine hediye verirken yanında bulunanları da mahrum bırakmaz, onlara da hediyeden hisse verirdi. Ben de o yüzden hediye verdiklerimin yanındakileri de mahrum bırakmayıp onlara da verdiğimden oğlum Hammad’a ayakkabı kalmadı.

İmam-ı Azam Hazretleri, bu âdetinin bir başka sebebini de şöyle açıklar.

– Biri bana ikramda bulunursa ben ona daha üstünüyle karşılık vermek isterim. Çünkü selam ayetinde, “Size biri selam verirse siz de o selama daha güzeliyle karşılık verin.” buyrulmaktadır. Ben de bize verilen hediyelere, daha fazlasıyla karşılık vermeyi kendime âdet edindim. Bu anlayışımdan dolayı da bana verilen bende kalmaz, daha fazlasıyla başkalarına da ulaştırmaya gayret ederim.

Yoksul bir hanım, Aişe validemize hediye göndermişti. Validemiz, bu hediyeyi kabul etmeyip sahibine geri iade etti. Durumu duyan Efendimiz sordu:

– Aişe neden hediyeyi kabul etmeyip sahibine geri iade ettin?

– Gönderen benden daha muhtaçtı da ondan, dedi Aişe validemiz. Bunun üzerine Efendimiz’in yol göstermesi şöyle oldu:

– Sen önce gönderilen hediyeyi kabul et, sonra daha fazlasıyla karşılık ver, yardımda bulun, sevgi, saygını böyle göster.

Çevremize iyilik edip ikramda bulunma konusunda yapılan bir tespit de şöyle ifade edilir:

– Rabb’imiz cömerttir, cömert insanda zatına mahsus cömertlik sıfatını görünce onu sever, ona cömertliğine layık ihsanda bulunur, malının bereketini çoğaltır, kazanma meşakkatini azaltır. Cimriyi ise Rabb’imiz sevmez, çünkü cimride zatına ait sıfattan işaret göremez, malının bereketini azaltır, kazanma meşakkatini de artırır.

Bundan dolayı maneviyat büyüklerinin tavsiyeleri hep aynı olmuştur:

– Ey Allah’ın kulları! Allah sizde kendine ait cömert sıfatını görsün de sizi sevsin, sevsin de kazancınızın meşakkatini azaltsın, bereketini artırsın. Cennet’te cömertlerle birlikte olmaya layık görsün…

Bu temenniye ancak ‘elf-ü elf-ü amin’ denir, başka değil.

Ahmed Şahin / Zaman

Günlük Hayatta Uygulayabileceğimiz Sünnetler

1. Hayırlı işlerde sağı kullanmak.

2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.

3. Yemeğe besmele ile başlamak, Allah’ın sonsuz ikram ve nimetlerini tefekkür ederek yemek, sonunda da hamd etmek.

4. Yemekte tabağın kendi önümüze gelen tarafından yemek.

5. Yemeğe sofradakiler ile beraber başlamak.

6. Acıkmadıkça yememek, tam doymadan yemeği bırakmak.

7. Tabağa az yemek koydurtup artık bırakmamak.

8. Selâmı yaymak. Eve girince ilk söz olarak ev halkına selâm vermek.

9. Selâmla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunmak.

10. Hediyeleşmek ve gelen hediyeye aynıyla veya daha güzeliyle karşılık vermek.

11. Az gülmek, gülünce kahkaha ile değil, tebessüm ederek gülmek. Mütebessim olmak.

12. Çoğu zaman susmak, tefekkür etmek, ihtiyaç olunca konuşmak.

13. Tane tane, orta bir ses tonuyla konuşmak. Çok mühim şeyleri üç defa tekrar etmek.

14. Nefsî ve dünyalık bir şey için öfkelenmemek; buna mukabil bir hak zâyi olduğunda ve uhrevî meselelerde yeri geldiğinde Allah ve din hakkı için öfkelenmek.

15. Doğru sözle şaka ve mizah yapmak.

16. Boş işler (malayani) ile iştigal etmemek.

17. Ayakkabı giyerken önce sağdan başlamak, çıkarırken de önce soldan çıkarmak.

18. Takke ve sarıkla başı kapatıp namazı öyle kılmak.

19. Soğan ve sarımsak kokusuyla mescid ve meclislere yaklaşmamak.

20. Misafire elinde bulunandan ikramda bulunmak. Misafir ve ziyaretçileri temiz bir kılık kıyafetle karşılamak.

21. Esnemeyi mümkün olduğu kadar gizlemek. Ağzı elle kapayarak gidermeye gayret etmek.

22. Dâvete icabet ve hediyeyi kabul etmek.

23. Kapıyı üç defa vurmak, cevap verilmezse geri dönüp gitmek.

24. Emin ve muttakî insanlarla istişare etmek, neticedeki karara tevekkülle uymak.

25. Cömertlik. “Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır. Cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır. Kim o dala tutunursa, o dal onu cennete çeker.”

26. Çok tefekkür etmek. “Tefekkür gafleti izale eder. Ölümü tefekkür etmek fani lezzetleri acılaştırır. Eşyanın üzerindeki fena damgasını gösterir.”

27. Borçlanmalarda durumu yazıyla veya bir şahitle tevsik etmek. Böyle bir tedbir asla itimatsızlık sayılmaz. Anlaşmalarda değişik tevil ve tefsirlere yol açacak boşluklar bırakılmamalıdır. Durumu net olarak tesbit etmek lâzımdır.

28. Ölmüş kimseleri hayırla yad etmek.

29. Mevtanın ardından yüksek sesle ve çırpınarak, saç baş yolarak ağlamamak. Böyle yapmak kadere itiraz ve Cenâb-ı Hakk’ın takdirini itham etmek olur.

30. Hasta akraba, dost ve arkadaşları ziyaret etmek. Onlara tesellî ve ümit vermek. Ziyareti uzun tutmamak. Hastanın hoşa gitmeyecek hallerini başka yerde anlatmamak.

31. Sıla-i rahimde bulunmak. “Akrabayla alâkayı kesen bir kimsenin bulunduğu meclise Allah’ın rahmeti inmez.”

32. Anne-babaya itaat etmek, onlara ihsanda bulunmak, kalplerini kırmamak ve hayır duâlarını almak.

İşte sünnet-i seniyyenin yaşanmasında daha bunlar gibi birçok hikmetler vardır. Bu sebeple, her Müslüman sünnet-i seniyyeyi yaşamayı ve yaşatmayı kendisi için en mühim vazife olarak görmelidir.

Risale-i Nur Enstitüsü