Etiket arşivi: ders

Zack ve Zübeyir ile İngilizce İman Hakikatleri

zack-ve-zubeyir-ile-ingilizce-iman-hakikatleriİçinde bulunduğumuz asrın hastılıklarına Kur’an eczanesinden reçeteler yazan Üstad Bediüzzaman’ın kaleme aldığı Risale-i Nur ile tanışan adeta yanan bir soba edasıyla etrafınıdakileri de ısıtmaya devam ediyor.

İman hakikatlerinin tüm dünya insanlarının ihtiyacı” olduğunu dava edinen kardeşlerimizden birer örnek teşkil edecek çalışmalar şimdilerde başladı..

Herşeyde Cenab-ı Hakka açılan bir pencere olduğunu 33 örnekle açıklayan Risale-i Nur / Sözler eserinden 33. Sözü  ele alan sitemizden de yakınen tanıdığınız Zack ve Zübeyir çay tadında ki ingilizce sohbetlerini artık ekrana taşıdılar.

Program Nur Penceresi sitesinden yayına başladı.

Risale Ajans

İmtihanımız Devam Ediyor

İmtihanımız devam ediyor… Hem de ara vermeden, şiddetlenerek…

Belki de farkında olmadan her gün sırat köprüsünden geçiyoruz. Bu köprüyü geçip geçmediğimizi de çoğu zaman bilemiyoruz. Ama şurası değişmez bir gerçek ki, her gün sıratı ya salimen geçiyoruz veya tökezliyoruz, ayağımız kayıyor, düşecek gibi oluyoruz; hatta düşüyoruz, ama haberimiz olmuyor.

Dehşetli, korkunç, tehlikeli bir asrın insanlarıyız. Günahlar, haramlar bizi ablukaya almış. Acımasız, öldürücü taarruzlara maruzuz. Sert fırtınaların, haşin kasırgaların saldırılarına karşı dayanmaya, ayakta durmaya çalışıyoruz. Bir yerlere savrulmadan, kaybolmamak için bir yerlere tutunmaya çalışıyoruz. İşimiz hiç de kolay değil. İnce, uzun bir yoldayız. Hedefimize varmak için, seçtiğimiz yol da dik yamaçlardan, sarp kayalıklardan geçiyor. Daha da ötesi, yolun bazı bilemediğimiz yerlerine mayın döşemişler; eşkıyalar da her an yolumuzu kesebilirler.

Bir asır önceden Bediüzzaman; “insafsızca eleklerden geçiriliyorsunuz” ikazında bulunmuş. Tehlikenin ciddiyetine ve önemine dikkatlerimizi çekmiş. “Bir yerde kırk vefiyattan, ancak birkaç kişinin imanla kabre girdiğini; diğerlerinin bu imtihanı kaybettiklerini” haber veren Bediüzzaman’ın bu acı ve ürpertici haberi de şimdiye kadar bize bu imtihanın ciddiyetini ve zorluğunu anlamamıza yetmeliydi.

Zübeyir Ağabeyin “Diğer ehl-i dinin bir imtihanı varsa, bizim iki imtihanımız var. Sâir Müslümanların imtihanına ilâveten, bizim bir de Risale-i Nur’daki hak ve hakikatları öğrenme ve yaşama mükellefiyeti gibi önemli bir imtihanımız var” sözünü hatırlayalım. Evet Nur’un Talebeleri olarak bu noktada hiçbir mazeretimiz olamaz, olmamalı. Bediüzzaman’ın mesleğini, meşrebini önce öğrenme, sonra nefsimizde hayata geçirme, daha sonra da olduğu gibi yansıtma ile sorumlu olan insanların elbette imtihanları çetin, sorumlulukları çok, omuzlarındaki yük ağırdır. Ahir ömre kadar bu ağır yükü, bu önemli sorumluluğu yerine getirmekle vazifeli olan hadimler her türlü zahmeti peşinen kabullenmeyi göze almalılar.

İmtihanımız devam ediyor. Ara vermeden, şiddetlenerek… “Su uyur, düşman uyumaz” misâli ifsat komiteleri, karanlık güçler hiç ara vermeden iş başındalar. Onlar tatil yapmazlar. Meslekleri ifsattır, bozmaktır. Onlar bizi bilir, biz de onları çok iyi tanırız. Onların işi ifsat edip, bozmak ise; bizim vazifemiz de tamir ve tahkim etmektir. Onların mesleği bozgunculuk, ifsat etmek ise, bizim şiârımız ve mesleğimiz kardeşliği ve tesanüdü canlı tutarak karşı durmaktır. Onların işi suret-i haktan görünüp, senaryolar üretip, tuzak kurmak ise, bizim mesleğimiz ve işimiz sebat edip, basiret gösterip, tesanüdü sağlayıp, onların şeytânî planlarını ve tuzaklarını boşa çıkarmaktır.

Geçmişte bize olan düşmanlıklarını, ihanetlerini gizlemeden, açıktan yapıyorlardı. Hücum ve saldırıları aleniydi, aşikâre idi. Hiçbir gizliliğe gerek görmeden tahkirlerini, tazyiklerini, işkencelerini açıktan, pervasızca yapıyorlardı. Dolayısıyla Bediüzzaman’a talebe olmak, peşinen, gönüllü olarak sürgünleri, hapisleri, zindanları kabullenmek anlamına geliyordu. Ama bütün bu riskleri, bu tehlikeleri göze almakta tereddüt etmeyen başta Bediüzzaman ve talebeleri şantajlara, tehditlere, hapislere, zindanlara aldırmadan, cesaretle, metanetle yollarına devam ettiler ve iman ve Kur’ân hizmetinde tarihlere geçecek destanlar yazdılar. Tek parti döneminin bütün dayatmalarının, despotluklarının hükümferma olduğu bir dönemde altı bin sayfalık Nur Külliyatının vücuda getirilmesi tek başına Bediüzzaman ve talebelerinin o karanlık devirde ortaya koydukları hizmetlerin azametini herhalde göstermeye kâfidir.

Şimdi uzunca bir zamandır Nur Talebelerine yönelik, doğrudan Nur Talebelerini hedef alan tehditler, şantajlar yok elhamdülillah. Şikâyetler, mahkemeler, hapisler kalmadı. Artık isteyen herkes serbestçe Risâleleri alıp okuyabiliyor. Bizler de lüks denebilecek mekânlarda derslerimizi yapabiliyoruz. Özel hayatımız da deyim yerinde ise gayet rahat ve lüks sayılabilir. Zahiren hayırlı gibi görünen bu tabloya, bir de ‘dindar’ diye bilinen siyasîlerin milleti idare ediyor olmaları da eklenince Müslümanlar olarak bundan iyisi can sağlığı demekten kendimizi alamıyoruz!

Peki bu manzaraya bakıp da “cennet âsâ bir bahara” kavuştuğumuza hükmedebilir miyiz? Ferec ve fütuhatın gerçekleştiğini, fecr-i sadıkın artık doğduğunu söyleyebilir miyiz? Kısaca artık zafere kavuştuk, vazifemiz bitti, imtihanımızı başarıyla tamamladık diyebilir miyiz?

Bu ve benzeri suallerin cevabı “evet” ise, toplumun yaşamakta olduğu ahlâkî aşınmaya ne diyeceğiz? Bilhassa gençlerimizi, çucuklarımızı ablukaya alan içki, uyuşturucu, kumar illetlerini ne ile izah edeceğiz? Artarak devam eden aile kavgaları ve boşanmalar neyin işareti? Sınır tanımayan müstehcenliklerin beraberinde getirdiği gayr-ı meşrû ilişkiler nelerden haber veriyor dersiniz?

Bence zahirî manzaralara, yalancı baharlara aldanmaya gerek yok. İmtihanımız bütün şiddetiyle devam ediyor. Bütün gayretimizle, ciddiyetimizle, himmetimizle ara vermeden hizmetlerimize devam edelim diyorum.

Hüseyin Gültekin / Nur Postası

Sabah Namazından Sonra “Mucizat-ı Ahmediye” Dersleri

İstanbul’da faaliyet gösteren Divan Akademi’de, pazar günleri sabah namazından sonra “Mucizat-ı Ahmediye Risalesi” mütalaa ve müzakereleri yapılıyor. Yeni Akit yazarı Muhsin Meriç’in bildirdiğine göre “Gül Kokulu Okumalar” olarak duyurulan çalışma altı hafta devam edecek.

Muhsin Meriç, şunları aktardı:

Bu hızla giderlerse “Akademi” denilince yakında Divan Akademi ilk akla gelenlerden olacak. Çünkü benzerlerinden hayli farklı bir programla yola çıkıyor Divan Akademi. (www.divanakademi.org)

İstanbul/Fatih merkezli Divan Akademi’nin yeni bir çalışmasını yazacağım bugün. Divan Akademi, yine bir ilke imza attı ve yeni bir projeyi Pazar günü sabah namazından sonra başlattı.

“Gül Kokulu Okumalar” diye duyurulan çalışmada bir ilim meclisi kuruluyor ve bu mecliste Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin telif ettiği Mucizat-ı Ahmediye Risalesi mütalaa ve müzakere ediliyor.

Ramazan ayında gerçekleştirilen “Teravihten Sahura Kadar” Mucizat-ı Kur’aniye Okumaları üç hafta sürmüştü; Mucizat-ı Ahmediye Okumaları da altı hafta devam edecek.

Peki, Ondokuzuncu Mektup, Mucizat-ı Ahmediye Risalesi’nin özellikleri nelerdir?

1- Mucizat-ı Ahmediye Risalesi isminden de anlaşılacağı gibi Sevgili Peygamberimiz (asm)’ın mucizelerini açıklıyor, beyan ediyor.

2- Eser, Peygamber Efendimiz (asm)’ın risaletinin nasıl mucize olduğunu izah ve ispat ediyor.

3- Tamamı nakil ve rivayet olmakla birlikte, Bediüzzaman Hazretleri’nin yanında hiçbir kaynak kitap olmadan, kendi ifadesiyle dağ, bağ köşelerinde, üç-dört gün zarfında her günde iki-üç saat çalışmak şartıyla tamamı on iki saatte telif edilen harika bir eser Mucizat-ı Ahmediye Risalesi.

4- Hazret-i Üstad’ın ifadesiyle “Bu risale uzunluğuyla beraber, ne yazması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kaybettirir.”

5- Eserde Peygamberimiz (asm)’ın mucizeleri mükemmel bir tasnifle sıralanmakla birlikte, risalenin baş kısmındaki Esaslar’da kısa, öz ama mukni bir hadis usulü dersi veriliyor.

6- Dakik bir nazarla risale okunduğunda Peygamberimiz (asm)’ın nübüvveti hakkında zihinlerde soru işareti kalması mümkün değil. Risale, “Bir kitap okudum, hayatım değişti” dedirtecek kuvvette bir eser.

7- Eserin kâtipleri (Abdullah Çavuş, Süleyman Sami, Şamlı Hafız Tevfik, Hafız Halid) telif sürecini şöyle anlatıyorlar: “Evet, biz müsveddesini yazıyorduk, Üstadımız da söylüyordu. Yanında hiçbir kitap yoktu. Hiç müracaat da etmiyordu. Birdenbire gayet sür’atle söylüyordu. Biz de yazıyorduk. İki-üç saatte otuz-kırk, daha fazla sayfa yazıyorduk. Bizim de kanaatimiz geldi ki bu muvaffakiyet mucizat-ı nebeviyenin bir kerametidir.”

8- Mucizat-ı Ahmediye Risalesi’nin nasıl ve niçin telif edildiğini, eserin sonunda, Bediüzzaman Hazretleri de şöyle anlatır: “Şu risalenin telifinde Cenab-ı Hakk’ın bir eser-i inayetini ve rahmetini zikredeceğim. Ta şu risaleyi okuyanlar ehemmiyetle baksınlar. İşte şu risaleyi yazmak hiç kalbimde yoktu.

Çünkü risalet-i Ahmediye’ye (asm) dair Otuz Birinci ve Ondokuzuncu Sözler yazılmıştı. Birdenbire şu risaleyi yazmak için mücbir bir hatıra kalbe geldi. Hem kuvve-i hafızam musibetler neticesi olarak sönmüştü. Ve hem meşrebimde yazdığım eserlerde nakil suretiyle kal-kıyl suretiyle gitmemiştim. Hem yanımda kütüb-ü hadisiye ve siyer kitapları yoktu. Bununla beraber ‘tevekkeltü alellah’ deyip başladım.

Öyle bir muvaffakiyet oldu ki Eski Said’in kuvve-i hafızasından ziyade hafızam yardım etti. Her iki üç saatte sür’atle otuz kırk sayfa yazıldı. Bir tek saatte on beş sayfa yazılıyordu. Ekseri, Buhari, Müslim, Beyhaki, Tirmizi, Şifa-i Şerif, Ebu Nuaym, Taberi gibi kitaplardan naklediliyor. Hâlbuki bu nakilde hata olsa hadis olduğu için günah olması lazım geldiğinden kalbim titriyordu. Fakat anlaşıldı ki inayet var! Ve şu risaleye ihtiyaç var. İnşaallah sahih bir surette yazılmıştır. Şayet bazı elfaz-ı hadisiyede veya ravilerin isminde bir yanlış bulunsa tashih edilerek müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımdan rica ederim!”

İşte Divan Akademi’nin bu çalışması bunun için çok kıymetli ve takdire şayan. Eser, muhteşem bir gül bahçesi gibi; temiz vicdanları, insaflı nazarları bekliyor.

Gül bahçesinden birazcık koklayanlar bile sermest oluyorlar, bu sayede Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz’e muhabbet ve bağlılıkları artıyor.

Gül Kokulu Okumaları tebrik ediyoruz. Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Fırsatı olanları da bu gül bahçesine davet ediyoruz.
Kayıt ve Bilgi için: www.divanakademi.org
Telefon: 0212 621 40 41

Almanya’da Sürekli İslam Dersleri

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletindeki 44 ilkokulda, yeni eğitim döneminin başlamasıyla birlikte Müslüman çocuklar için daha önce seçmeli olarak verilen İslam dersi sürekli ders haline getirildi.

KRV Eyaleti Okul ve Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, İslam uzmanlarından oluşan bir konseyin içeriğini hazırladığı İslam dersleri için düzenli bir eğitim planının hazırlanmasının 2013 yılı yazında tümüyle tamamlanmasının planlandığı, 2019 yılına kadar da ders programı içeriğinin tümüyle Müslümanlar tarafından hazırlanacağı bir çözüm için çaba harcandığı belirtildi.

Başlangıçta 44 ilkokulda İslam dersi verecek 40 öğretmenin Münster ve Osnabrück üniversitelerinde eğitildiği ve yaklaşık 2 bin 500 Müslüman öğrenciye ders verileceği ifade edilen açıklamada, her yıl 130 İslam dersi öğretmeni arandığı ve son duyuruya 400’den fazla başvurunun olduğu kaydedildi.

KRV eyaletide düzenli eğitim müfredatında yapılan bu son değişiklikle İslam dini dersi, ailelerinin istediği doğrultusunda Müslüman öğrenciler için sürekli ders haline getirilmiş oldu.

Eyaletteki İslam dersi 1999-2000 sömestrinden bu yana seçmeli ders olarak veriliyor. Bu derslere geçen sömestr 143 okulda 10 binden fazla çocuğun katıldığı bildirildi.

vatan

Hastalara ‘manevi terapi’ Dönemi Başlıyor

Gaziantep ‘in pilot il seçildiği projeye göre; destek ünitelerine bağlı olarak hayatını sürdüren hastalar, Müslüman ise Diyanet görevlilerinden, Hıristiyan ise papaz, Musevi ise hahamlardan hizmet talep edebilecek. Varsa, helalleşmek istedikleri kişilerle buluşturulacaklar.

Türkiye, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve hastalar üzerinde olumlu sonuçlar veren ‘Destek Tedavi Merkezi’ projesi için ilk adımı attı. Destek üniteleriyle hayatını sürdüren hastalara, dinleri dikkate alınarak manevî destek sağlanacak. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın pilot il olarak seçtiği Gaziantep’te uygulanacak proje kapsamında hastalar, helalleşmek istediği tanıdıklarıyla da bir araya getirilecek. Çalışma için ilk etapta 40-50 yataklı bir merkez oluşturacaklarını belirten Gaziantep Sağlık Müdürü Prof. Dr. Metin Karakök, Türkiye’nin her yerinden müracaat alabileceklerini söyledi. Karakök, “Yatalak veya alzheimer gibi rahatsızlığı olan hastamız Hıristiyan ise papaz, Musevi ise haham, Müslüman ise Diyanet görevlileri veya gönüllü kuruluşlar aracılığıyla destek vereceğiz. Hastalığı nedeniyle çöken moralleri düzeltilecek. Helallik almalarını sağlayacağız, küsleri barıştıracağız. Dışarıdan gelmek isteyen olursa kapımız herkese açık olacak.” dedi. Merkezde görev yapacak çalışanların titizlikle seçileceğinin altını çizen Prof. Dr. Karakök, hizmet binasında moralleri bozan her türlü şeyden kaçınılacağını anlattı. Projeyi desteklediklerini ifade eden Gaziantep Müftüsü Prof. Dr. Ali Bakkal, çalışmanın önemli bir ihtiyacı gidereceğini vurguladı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile ortak olarak hayata geçirilecek ‘Destek Tedavi Merkezi’ projesine Gaziantep Müftülüğü de destek verecek. Şehitkamil ilçe sınırında yapılması planlanan ve pilot olarak uygulanacak merkezin ilk etapta 40-50 yatak kapasiteli olması düşünülüyor. Projesi çizim aşamasında olan çalışma, tedavisi tıbben biten hastalara manevi destek sağlanması konusunda büyük önem taşıyor.

Merkezde görev yapacak çalışanlar da titizlikle seçilecek. Proje hakkında bilgi veren İl Sağlık Müdürü Karakök, tedavisi tıbbi olarak biten hastaların, hastane lerde pek tutulmadığı, evde bakım hizmetinin uygulanabildiğini belirtti. Ancak, bazı hasta yakınlarının da bu kişilere bakmak istemediğini hatırlatan Karakök, birilerinin gözetimi altında olmayı, bu sefer de hastaların kabul etmediğine dikkat çekti. Bu hastaların ortada kaldığına vurgu yapan Karakök, “Bu kişiler için destek tedavi merkezi tarzında 40-50 yataklı bir proje planladık. Hastanede tedavisi bitmiş, evde artık bakımı mümkün olmayan hastaların hospitalize edileceği (misafir etmek), bunların bakımının yapıldığı bir merkez kurmayı hedefliyoruz.” şeklinde konuştu. Planladıkları bu merkezde hastalara her türlü psikolojik desteğin verileceğini anlattı. Karakök, “Hiçbir din farkı gözetmeden, Hıristiyan ise papaz, Musevi ise haham, Müslüman ise Diyanet görevlileri veya gönüllü kuruluşlar aracılığıyla destek vereceğiz. Bu hastalar, hayatının sonlarına gelmiş kanser hastası, Alzheimer veya yatalak hasta olabilir.” diye konuştu.

Karakök, merkezde moralleri bozan her türlü şeyden kaçınılacağını, binanın da bu tarzda inşa edileceğini aktardı. Hastaların, helalleşmek istediği ve dargın olduğu kişilerle bir araya gelmesi için de çalışma yürüteceklerinin altını çizen Karakök, “İnsan bunları gerçekleştirmek ister ama bir türlü olmayabilir. Biz, sosyal açıdan da bu insanları birleştirip helallik almalarını sağlayacağız, küsleri barıştıracağız.” ifadelerini kullandı. Gaziantep Müftüsü Prof. Dr. Ali Bakkal ise, “O durumdaki bir insanın psikolojik olarak en büyük ihtiyaç duyduğu güzel şeyler söyleyecek bir insandır. Bu insana dünyanın bir geçiş noktası olduğunu, asıl hayatın öbür dünyada olduğunu hatırlatacak din görevlisinin olması gerekir. Bu görevli hastayı rahatlatacak ve ölüme hazırlayacaktır. Böyle bir çalışma önemli bir ihtiyacı giderecektir.” dedi.

ZAMAN