Etiket arşivi: Diyanet İşleri Başkanı

Diyanet, Darbe Girişimini Kınadı

mehmet gormezKırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Dün gece, kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir.” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı açıklamada, darbe girişimini kınadı.

Konuşmasına besmeleyle başlayan Başkan Görmez, “Aziz milletimizin her ferdine geçmiş olsun diyorum. Dün gece hayatını kaybeden bütün vatan evlatlarına, bütün masum şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralı evlatlarımıza acil şifalar diliyorum.” diye konuştu.

“Dün gece kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir. Bugün millet olarak hepimiz için birlik günüdür, gün dayanışma günüdür.” değerlendirmesinde bulunan Başkan Görmez, şunları kaydetti:

“Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum.”

“Gün milletçe kenetlenme günüdür, gün yaşadığımız kabusu tarihin mezarlığına gömerek kardeşliğimizi ve istikbalimizi birlikte yeniden inşa etme günüdür. Dün gece, fecrin doğuşuna kadar semalarımızdan sala seslerini eksik etmeyen bütün diyanet camiamıza, bütün din gönüllülerine en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum. Dün gece, milletimizin kalbine yönelmiş tank namlularından, evlerimizin üzerinden geçen F-16 uçaklarının seslerinden rahatsız olmayıp, bağımsızlığımızın simgeleri olan minarelerimizden yükselen o güzel sala seslerinden rahatsız olan bir tek kardeşimin çıkacağını düşünmüyorum.

Herkes bilsin ki bizim vazifemiz, sadece namaz kıldırmak değildir. Bizim vazifemiz, aynı zamanda tarih boyunca mazlumların umudu olmuş aziz milletimizin maneviyatını ayakta tutmaktır. İstiklal ve bağımsızlığımız için çaba göstermek, iman vazifemizdir.”

“Geçmiş olsun dileklerini ilettiler.”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, dün gece göz yaşlarıyla Türkiye’yi izleyen mazlum milletler olduğunu ve o milletlerin Diyanet İşleri ve Din İşleri Başkanlarının kendisini arayıp, Türk milletine geçmiş olsun dileklerini ilettiğini belirtti.

Başkan Görmez, “Allah milletimize zeval vermesin, Allah milletimizi, ülkemizi ve bütün insanlığı her türlü kötülükten muhafaza etsin. Sözlerimi yüce Rabbim’in bir ayeti ile bitirmek istiyorum. Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız, siz en yücesiniz. Allah’a emanet olunuz.” diye konuştu.

Mehmet Görmez’den Risale-i Nur Takdim Yazısı

Bediüzzaman Hazretlerinin en büyük gayelerinden biri daha gerçekleşiyor. Risale-i Nur Külliyatından üç eser daha Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında neşredildi. Daha önce yayınlanan İşaratü’l-İ’caz’dan sonra, bu defa Mesnevi-i Nuriye ile İhlas ve Uhuvvet Risaleleri de Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasına girdi.
S Prof. Dr. Mehmet Görmez, Başkanlık yayınları arasında neşredilen Risale-i Nur’lara yazdığı takdim yazısında, Bediüzzaman’ı “milletimizin yetiştirdiği büyük alim ve mütefekkir” olarak niteledi ve onun, Kur’an ayetlerini etkileyici bir dil ve üslub ile çağımızın idrakine sunduğunu söyledi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez’in takdim yazısı aynen şöyle: 

Bismillahirrahmanirrahim

Bediüzzaman Said Nursi milletimizin yetiştirdiği büyük alim ve mütefekkirlerdendir. O hayatını bu çağın insanlarına iman hakikatlerini anlatmaya adamıştır. Bediüzzaman’ın en büyük arzusu ve hayali, yüz yılın başında 60-70 cilt olarak tasarladığı büyük bir Kur’an tefsiri kaleme almaktır. Tefsirin mukaddimesi olarak da Muhakemat adlı eserini kaleme almıştır.

Birinci Dünya Savaşında bu tefsirin birinci cildi olan İşaratü’l-İ’caz’ı cephede yazmıştır. Ancak 1915-1918 yılları arasında, Bolşevik ihtilalinin hemen öncesinde uzun bir zaman Rusya’da esir kalmış ve bu esareti sırasında pozitivizm, materyalizm ve komünizm gibi cereyanların Müslümanlar ile Hristiyanların inanç dünyaları üzerinde meydana getirdiği sarsılmaları bizzat müşahede ettiğinden bu fikrinden vazgeçmiştir. Bunun yerine Kur’an-ı Kerim’den hareketle özellikle bu günün inanç problemlerini kaleme almayı tercih etmiştir.

O eserlerinde iman hakikatleri, ahlak-ı İslamiye, ibadetlerin hikmetleri, İslam birliği, İslam’ın mebde’ ve mead anlayışı, insanın varoluş gayesi, mevcudatın yaratılış hikmetleri, esma-i hüsnanın mevcudattaki tecellileri, mikro kozmos olan insan ile makro kozmos olan kainat arasındaki rabıtalar, iman hakikatlerinin günümüz gençliğine anlatılması, ihlas, uhuvvet, iktisad, kanaat, şükür, gençlik, hastalık ve ihtiyarlık gibi temel konular üzerinde durarak Kur’an ayetlerini etkileyici bir dil ve üslub ile çağımızın idrakine sunmayı tercih etmiştir.

Ancak onun kaleme aldığı bu eserler, te’lifleriyle eş zamanlı olarak takibata uğramış, kendisi ve talebeleri defaatle sürgünlere, mahkemelere ve hapislere ma’ruz bırakılmıştır. 2 7 Mayıs ihtilaline kadar onlarca, 1980`li yılların sonlanna kadar da yüzlerce kere mahkemede eserler yargılanmış ve bu yargılamaların tamamı beraatia neticelenmiştir. Söz konusu mahkeme her defasında Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan ve Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan bilirkişi raporu istemistir.

Din İşleri Yüksek Kurulu da her defasında bu eserlerin Kur`an-ı Kerim`in bir tefsiri mahiyetinde iman hakikatlerini ele alan eserler olduğunu, herhangi bir menfi düşüncenin bu eserlerde yer almadığını açıkça belirtmiştir. Buna rağmen Bediüzzaman ve eserleri üzerinde ortaya konan menfi mülahazalar sonraki dönemlerde de uzun süre devam etmiştir. Kendisi maruz kaldığı tüm bu sıkıntı ve tazyiklere rağmen eserlerini yazmayı ve neşretmeyi hayati bir vazife addetmiştir.

1947 yılında Diyanet İşleri Başkanı Merhum Ahmed Hamdi Akseki, Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye yıllarından beri tanıyıp dostu olduğu ve devrin uleması arasındaki yüksek mevkiini takdir ettiği Bediüzamandan ısrarla bir takım Risale-i Nur Külliyatı istemiştir. Ancak o günlerde Külliyat’ın elyazması ve bazı nüshalannın teksir olması münasebetiyle tashih gerektiği ve 1948-1950 yılları arasında Bediüzzaman’ın Afyonda hapiste bulunmasından dolayı ancak 1950 yılında bir takımı Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilmek üzere, iki takım halinde gönderebilmiştir. Merhum Ahmed Hamdi Akseki eserlerin bir kısmını neşretmeyi arzulamasına rağmen buna ömrü yetmemiştir.
1960 ihtilalinden sonra Bediüzzaman ve eserleri ile ilgili mahkemelerin ve ta’kibatın şiddeti daha da artmıştır. Bütün bu süreçlerde mahkemeler Risale-i Nurlar hakkında Diyanet İşleri Başkanlığından ve Din İşleri Yüksek Kurulundan mütalaalar istemeye devam etmiştir. Bu mahkemelerin isteklerinin tamamında Din İşleri Yüksek Kurulu müsbet mütalaa vermiştir. Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 13.05.1955 tarihli mütalaası şöyledir:
İlişik eserler teker teker gözden geçirildikte: Münderecatları itibariyle Kur’an-ı Kerimden alınmış duaları ve ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin şerhlerini ve ayat-ı celilede mündemic olan hakaik-i diniyenin izahlarını ve ibadetin esrar ve hikmetleriyle faziletlerini ve Ramazan orucunun fazilet ve hikmetlerini ve Cenab-ı Hakka yaptığı münacatı ve kendisinin Tarihçe-i Hayatını ve Müslümanlığa ait vaki sorulara fenni ve felsefi ve iknai cevabları muhtevi olduğu; ve 1326 senesinde Cami-i Emevi’de irad eylediği Hutbe-i Şamiye’de, İslamlara lazım olan ittihad ve şecaat ve hamasetten ve dine hizmetin ve iman kuvvetinin maddi ve manevi faidelerinden bahis bulunduğu anlaşılmış; ve muhtevasında dini ve idari mahzurlu bir ifadeye tesadüf edilmemiş olduğunun bildirilmesi uygun olacağı mütalaasiyle Yüksek Reisliğe arzına karar verildi.”
Diyanet İşleri Başkanlığı, tarihinin en zor dönemlerinden birini 1960-1966 yılları arasında geçirmiştir. Bu dönemde 6 Başkan değiştirmiş ve Din İşleri Yüksek Kurulu bu eserler hakkında menfi raporlar vermeye zorlanmıştır. Dini ve ahlaki temelde bu talebler reddedilerek eserler hakkında herhangi bir menfi rapor verilmemiştir.
Binaenaleyh Diyanet İşleri Başkanlığımız Türkiye’den ve dünyadan pek çok alim ve mütefekkirin eserlerini yayınladığı halde Bediüzzaman Said Nursi’nin herhangi bir eserini son dönemlere kadar yayınlamamıştır. İlk defa 20 Ocak 2014’de Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim’in tefsirinin ilk cildi olarak yazılan İşaratu’l-İ’caz’ı orijinal metni ve tercümesi ile birlikte neşretmiştir. Eserin yayınlanması milletimizin her kesiminden büyük bir teveccühle karşılanmıştır.

2014 yılının Kasım ayının sonlarına kadar uzun bir süre bazı hukuki gerekçelerle bu eserlere bandrol verilememesi sebebiyle eserler yayınlanamaz hale gelmiş, 26.11.2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Devlet bu eserleri koruma altına almıştır. Bakanlar Kurulu’nun 2014/7007 sayılı kararı ile de eserleri yayınlama hakkı ve eserleri neşredecek yayınevlerine eserlerin aslına uygun metnini verme görev ve yetkisi Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir.

Esasen Bakanlar Kurulu Kararı hazırlanırken öncelikle eserlerin neşir yetkisinin yalnızca Diyanet İşleri Başkanlığının uhdesine verilmesi gündeme gelmiş ancak Diyanet İşleri Başkanlığı bu eserlerin neşrinin tamamen kendi tekelinde olmasının uygun olmayacağı yönünde kanaat belirterek eserleri aslına uygun şekilde yayınlamak isteyen tüm yayınevlerine yayın iznini verecek şekilde bu Kararın düzenlenmesini sağlamıştır.

Böylece eserlerin sadece Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vain Yayınları arasında değil ayrıca aslına uygun olarak yayınlama şartını kabul eden tüm yayınevleri tarafından yayınlanmasının yolu açılmıştır. Bu çerçevede şimdiye kadar müracaat eden yirmi kadar yayınevi bu izni almıştır ve müracaat edecek diğer yayınevlerine de gerekli izin verilecektir.

Gerek bu eserleri okurken gerekse de Kur’an-ı Kerim dışındaki bütün kitabları okurken Bediüzzaman Said Nursi’nin şu ihtarı daima göz önünde bulundurmalıdır.

“Aziz kardeşlerim! Üstadınız layuhti değil. Onu hatasız zannetmele hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla hazineyi kıymetten düşürtmez.” “Baki bir hakikat, fani şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye ma’ruz ve mübtela şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır”demek suretiyle aciz, fani, hatalı gördüğü kendi şahsiyetinden ziyade nazarlan yazdığı eserlerine tevcih etmiştir.

İlk dönem büyük alimlerinden İmam-ı Şafii ve İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin de kendi düşünceleri için söylediklerini Bediüzzaman da kendi eserleri için şu şekilde ifade etmektedir:
“Siz mihenge vurmadan almayınız. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsnüzan edip tamamını kabul etmeyiniz. … Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.”Şübhesiz burada Üstadın sözünü ettiği mihenk Allah’ın kelamı ve sünnetten başkası değildir.
Her biri kıymeti haiz olan ve kültür mirasımızın güzide örneklerinden sayılan Bediüzzaman Said Nursi’nin bu eserlerinin okuyucu ile buluşturulması, bilgi, fikir ve kültür hayatımıza önemli katkılar sunacaktır. Bu vesileyle eserlerin yayına hazırlanması süreçlerinde emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
 Risale Ajans

Dağlıca Şehitleri İçin Dua…

Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesindeki terör saldırısında şehit düşen askerler için Van’da tören düzenlendi.

Dağlıca’daki terör saldırısında şehit düşen 16 askerden 10’u için Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Jandarma Pilot Yarbay Yusuf Turgut Kışlası Helikopter Filo Komutanlığında düzenlenen törene, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile birlikte Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Vali İbrahim Taşyapan ve kuvvet komutanları katıldı.

Şehit askerlerimiz için düzenlenen törende dua eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Fitne ateşiyle bizi tutuşturmak isteyenlere karşı yekvücut olmayı, tek bilek olmayı milletçe hepimize nasip eyle Allah’ım” dedi.

Duasında, “Bugün, gencecik bedenlerini vatanlarına siper eden canlarını senin uğrunda feda eden, ruhunu sana armağan eden şehitlerimizin huzurundan sana yakarıyoruz” diyen Başkan Görmez, duasında şu ifadelere yer verdi;

“Issız bir gecede karanlık bir vadide, vatan, millet, din, mukaddesat, barış ve huzur için can veren Mehmetçiklerimizi rahmetinle kucakla Allah’ım…”

Bugün gencecik bedenlerini vatanlarına siper eden, canlarını senin uğrunda feda eden, ruhunu sana armağan eden şehitlerimizin huzurundan sana yakarıyoruz. Ellerimizi boş çevirme Allah’ım. Issız bir gecede, karanlık bir vadide, vatan için, millet için, barış için, huzur için, din için, mukaddesat için can veren Mehmetçiklerimizi rahmetinle kucakla Allah’ım.

“Bütün acılara rağmen birlikte ve beraberlikte ısrar eden milletimize dayanma gücü lütfeyle Allah’ım…”

Dağlıca’dan gelen haberlerle yürekleri dağlanan annelere, babalara, eşlere, evlatlara Sabr-ı Cemil ihsan eyle Allah’ım. Bütün acılara rağmen birlikte, beraberlikte ısrar eden milletimize dayanma gücü lütfeyle. Aziz milletimizi derin acılardan, ağır imtihanlardan muhafaza eyle. Yüce kitabında ‘şehitlerde ölüler demeyin’ buyuruyorsun Allah’ım, şehitlerimizi peygamberlerle, şehitlerle, salihlerle birlikte haşreyle. Şehitlerimizi Bedir ve Uhud şehitleriyle, Çanakkale, Malazgirt, Sakarya şehitleriyle birlikte cennette buluştur. Peygamber Efendimiz, ‘şehitlik makamı peygamberlikten sonraki en büyük makamdır’ diye buyuruyor. Şehitlerimizi o yüce makamlara eriştir Allah’ım.

“Fitne ateşiyle bizi tutuşturmak isteyenlere karşı yekvücut olmayı, tek bilek olmayı milletçe hepimize nasip eyle Allah’ım…”

Birliğimize, dirliğimize göz dikenlere, izzetimize, şerefimize kurşun sıkanlara fırsat verme Allah’ım. Dinimizin, milletimizin bekasını sarsacak her türlü dahili harici fitnelerden fesatlardan milletimizi memleketimizi halas eyle Allah’ım. Tarih boyunca nice saldırıya mertçe yiğitçe karşı durmuş insanlarımıza bu cinayetler karşısında metanetli, ferasetli, soğukkanlı ve iradeli olmayı lütfeyle Allah’ım. Fitne ateşiyle bizi tutuşturmak isteyenlere karşı yekvücut olmayı, tek bilek olmayı milletçe hepimize nasip eyle Allah’ım.

“Kandırılmış, beyinleri yıkanmış, dağlara çıkmış kendi halkına ihanet ettiğini, kendi milletini vurduğunu fark etmeden eli silaha sarılmış bu insanları uyandır Allah’ım…”

Allah’ım, şehitlerimizin huzurunda ellerimizi açmış yalvarıyoruz. Kandırılmış, beyinleri yıkanmış, dağlara çıkmış kendi halkına ihanet ettiğini, kendi milletini vurduğunu fark etmeden eli silaha sarılmış bu insanları uyandır. Islah eyle. Islah olmayacaklarsa kahhar ismi celilinle kahreyle Allah’ım. Daha geç olmadan hakikati anlamalarını, yuvalarına dönmelerini halkları için hayırlı işler yapmalarını, şiddet, terör ve vahşeti bırakıp barışa ve huzura dönmelerini silahı bırakıp kaleme sarılmalarını nasip eyle Allah’ım.

“Bu ülkenin gençlerini dağlara kaçırarak kardeş katili yapan, eli kalem tutacak çocukların ellerine silahlar veren bu şiddet şebekelerini, sen kahhar ismi celilinle kahreyle Allah’ım…”

Bu ülkenin çocuklarını, gençlerini dağlara kaçırarak onları kardeş katili yapan, eli kalem tutacak çocukların ellerine silahlar veren bu şiddet şebekelerini, vahşet şebekelerini sen kahhar ismi celilinle kahreyle.  Bu yavrularımızı hain emellerine alet etmek için vicdansızca kullanan, annelerinin bağrından kızlarını kaçıran, babalarının dizlerinden oğullarını koparan şer odaklarını sana havale ediyoruz Allah’ım. Onların tuzaklarını başlarına çevir. Sana inanan bu necip milletin ismetini hiçe sayanları sen kuvvet ve kudretinle onların üstesinden gel Allah’ım.

“Terör şebekelerinin milletimizin arasına sokmak istediği fitneden, her türlü şerden fesattan kardeşlik hukukunu çiğnemekten hepimizi milletçe muhafaza eyle Allah’ım…”

Terör şebekelerinin milletimizin arasına sokmak istediği fitneden, her türlü şerden fesattan kardeşlik hukukunu çiğnemekten hepimizi milletçe muhafaza eyle Allah’ım. Bütün acılara rağmen milletimizin hiçbir ferdini haktan, hukuktan, adaletten, merhametten bir saniye olsa ayırma Allah’ım. Bu milletin iradesini yok sayarak, bu millete tecavüz etmelerine milletin harimi ismetine mütecaviz olmalarına sen müsaade etme Allah’ım. Batısıyla Doğusuyla, Kuzeyiyle, Güneyiyle, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla dilleri, ırkları, renkleri ne olursa olsun; bütün mazlumların, mağdurların umut bağladığı ülkemize ve tarih boyunca canlarını veren bütün şehitlerimizin uğruna canlarını verdikleri yüce değerlere ihanet edenlerden eyleme Allah’ım. Şehitlerimizi senin rahmetine tevdi ediyoruz sen rahmetinle muamele eyle. Annelerine babalarına kardeşlerine ve bütün milletimize sabrı cemil ihsan eyle Allah’ım.

diyanet.gov.tr

Diyanet İleri Başkanı Görmez’den Bayram Mesajı

Görmez, Ramazan Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajında, bayramların inancı, ibadeti, tarihi, kültürü ve medeniyeti bir sevinç atmosferinde buluşturarak tarih sahnesinde Müslümanlara süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleri olduğunu belirtti.

Bayramların aynı din ve inancın neşesinde insanları birleştiren, yürekleri bütünleştiren, kardeşliği pekiştiren, kırgınlıkları tamir eden ilahi armağanlar olduğunu ifade eden Görmez, şunları kaydetti:

“İdrak ettiğimiz bu bayram, aslında kuraklık çeken tüm insanlığın kurtuluşu için akan bir rahmet pınarıdır. Farklı coğrafyalardan, farklı dillerden, farklı ırklardan, farklı renklerden ve farklı kültürlerden milyonlarca Müslüman’ın bu bayramda aynı sevinç etrafında halkalanması, merhamet kuraklığı çeken insanlığın merhameti yeniden kuşanması için büyük bir umuttur. Bu rahmet pınarı, dünyayı kana bulayan ve ateşe atan her türlü ayrımcılığın, ötekileştirmenin, insanlığın büyük çoğunluğunu açlığa mahkum eden ve yoksullaştıran iradelerin, vahşet, zulüm ve haksızlıkların pekala mağlup edilebileceğinin en güzel göstergesidir.”

Görmez, bu bayramda İslam ümmetinin acının bayramını yaşadığını ve Müslümanların bayramı kan ağlayarak idrak ettiğini belirterek, şöyle devam etti: “Bu bayram, yeryüzünde dağılmış, ayrılığa düşmüş veya üzerine ölü toprağı serilmiş ya da birbirine düşmüş İslam ümmetinin yeniden dirilişi, yeniden ayağa kalkışı ve aynı ruhla ve aynı ülkü etrafında birlikte yeniden yürüyüşü ve uyanışı için Yüce Rabbimize dua etmeliyiz. O halde bu bayramda yapacaklarımızı, bayram ilmihalimizi asla unutmayalım. Her şeyden önce bayram sevincini, neşesini ve huzurunu kalbimizin ve gönlümüzün derinliklerinde hissedelim. Bayram atmosferini aile efradımıza, komşularımıza, akrabalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, içinde yaşadığımız topluma ve tüm insanlığa yayalım. Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere taşıyalım.”

“Kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım”

İnsanların, bayram günlerini kendilerini yalnızlaştırdıkları sıradan tatil günleri olarak görmemesi gerektiğinin altını çizen Görmez, “Gönlümüzü herkese açalım, barışalım, kucaklaşalım ve bayramlaşalım” tavsiyesinde bulundu.

Mehmet Görmez, bayram süresince Türkiye’de bulunan Suriyelilerin de unutulmaması gerektiğini kaydederek, “Silahların gölgesinde bayramı bayram gibi yaşayamayan kardeşlerimizin kurtuluşu için çaba harcayalım. Suriye ve Irak başta olmak üzere Filistin, Kudüs, Gazze, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar/Arakan ve dünyanın farklı yerlerinde kardeşlerimizin yaşadığı mazlumiyet ve mağduriyetlerin son bulması için Yüce Rabbimize dua ve niyaz edelim. Tüm insanlığın ümidi olduğumuzu unutmayalım” ifadesini kullandı.

YeniŞafak

Diyanet’e Gelen Esrarengiz Mektup!

Diyanet İşleri Başkanlığı ev sahipliğinde İstanbul Conrad Otel’de düzenlenen 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi kapanış programı ile sona erdi.Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: “Her şey İmam Hanif’in, Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdiği mektupla başladı”Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, her şeyin Haiti’de Müslümanlar tarafından kurulan Hz. Bilal Habeşi Hazretleri’nin ismini taşıyan müessesenin başında olan İmam Hanif’in, Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdiği mektupla başladığını söyledi.

Görmez, “İmam Hanif yazdığı mektupta şöyle demişti: “Biz ataları köleleştirilerek Afrika’dan buralara taşınan Müslüman annelerin ve babaların çocuklarıyız. Ecdadımız, Afrika’dan buralara köle olarak taşındı. Yıllarca, anneler babalar, çocuklarını uyuturken, “Oğlum korkma bir gün İstanbul’dan Müslümanlar gelecek ve bu köleliğe son verecek” diye anlatırmıştı. Ancak çok bekledik siz gelmediniz. Şimdi, atalarımızın dinini yeniden keşfettik. Müslüman olduk. Müslümanlığımızı yaşamaya başladık. Ne camimiz var, ne mescidimiz. Ne kitabımız var ne çocuklara öğretecek insanımız. Son kez size yazıyorum. Lütfen bir heyet gönderin” çağrısında bulundu.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bir hafta içinde bir heyet oluşturarak Haiti’ye gönderdiklerini vurgulayan Görmez, “Allah’a hamdolsun önce gruplar halinde Haiti’den kardeşlerimiz Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de dini eğitimi aldılar.Sonra camiler inşa edildi. Şimdi İmam Hanif’in oğlu, İlahiyat Fakültesi’nde okuyor. O’da bugün aramızda. Onun için bu tarihi toplantıyı başlatan İmam Hanif’e teşekkür ediyorum” dedi.

İkinci Mektup Küba’dan geldi

İkinci mektubun Küba’dan İmam Yahya Pedro’dan geldiğini vurgulayan Görmez,“İmam Yahya Pedro, mektubunda, “Biz Küba’daki 450-500 Müslüman olarak yaşıyoruz. Ancak bizim içerimizde sonraki nesillere İslam’ı taşıyacak kimse mevcut değil. Lütfen içimizden bazı insanları Türkiye’ye götürüp orada dini eğitim verin. Geri dönerek bize dinimizi anlatsın” talebinde bulunduğunu kaydetti.

Bunun üzerine çalışma başlattıklarını vurgulayan Görmez, “İmam Yahya Pedro bize 10 kişi gönderdi. Onlar Konya’da Hz. Mevlana’nın yanı başında İhtisas Eğitim Merkezi’mizde İslam Dinini öğrendiler. Gidecekleri zaman ziyaretime geldiler ve son kez bir şey istediler ve çok duygulandım: “İçimizden sadece bir kişiyi Umre’ye götürün. O Kabetullah’ı görsün, Mescidi Nebevi’yi görsün. Küba’ya döndüğümüzde, Kabe’yi, Medine’yi gören bir insanı, biz de görmüş olalım.” dediler. Biz bu 10 kişiyi Umre’ye gönderdik. Onların tamamı Umrelerini yapmış olarak ülkelerine döndüler. İşte bu toplantı, bu iki dostumuzun bizleri haberdar ederek, bizim unuttuklarımızı bizlere hatırlatarak başlattıkları bir toplantı oldu” dedi.

“Latin Amerika’da yaşayan Müslümanlara mahcubiyetimiz var”

Görmez, İslam dünyası olarak tarih boyunca Latin Amerika kıtasında yaşayan Müslüman kardeşlerine karşı büyük mahcubiyetleri olduğunu aktardı. Görmez, bunlardan ilkinin, “İslam medeniyetine katkıları sayılamayacak kadar çok olan Endülüs’te yaşarken engizisyon mahkemelerinin toprağından, yerinden, yurdundan ettiği Müslümanların akıbetinin sorulamaması, araştırılmaması ve o Müslümanlara Ensar olunmaması” olduğunu söyledi. Mahcubiyetlerinin ikincisinin, “Batının sömürgeleştirme ve köleleştirme politikaları neticesinde Afrika kıtasından toplanarak bu kıtaya getirilen Müslüman kölelere sahip çıkamamaları ve onları kendi hallerine terk etmeleri. Biz bu toplantı vesilesiyle onlardan şunu öğrendik. Köleler başka bölgelere taşınmadan önce, elleri ve ayakları bağlı olarak bazı yerlerde bekletiliyorlardı. Bazı İslam bilginleri, İslam alimleri gizlice onların aralarına girerek kendi ellerini ve ayaklarını bağlayarak kendilerine köle süsü verirdi. Kölelerle birlikte giderek, kölelerin İslam kimliğini kaybetmeden yaşamalarına yardımcı olmuşlar. Bu yolla İslamiyet’i korudukları ve muhafaza ettiklerini bu toplantı vesilesiyle öğrenmiş bulunuyoruz” dedi.

Görmez, şöyle devam etti:

“Üçüncü mahcubiyetimiz ise 150 yıl onca Osmanlı coğrafyasından bu kıtaya göç eden, ‘Al-Turko’ adını taşıyan ve ciddi asimilasyon politikalarına maruz kalan Müslüman topluluklardan İslam dünyasının büyük merkezlerinin haberdar olmaması. ‘Al-Turko’ların kendi kimliklerini nasıl inşa ettiklerini, kültürlerini hangi şartlarda muhafaza ettiklerini bilmememiz, onlara sahip çıkamamamız. Diğer mahcubiyetimiz İsrail Devlet Filistin’in elinden vatanlarını çaldıktan sonra topraklarını ellerinden aldıktan sonra, yerlerinden yurtlarından edilen Filistinli kardeşlerimiz, farklı ülkelere, Ürdün, Lübnan, Suriye, Avrupa ve Latin Amerika’ya da göç ettiler. Biz sadece bu göçlerden haberdar olduk. Müslüman ülkeler olarak sahipsiz bırakmışız. Beşinci mahcubiyetimiz ise bu topraklarda sonradan İslam’la karşılaşan insanlara yeterince yardımcı olamamamız.”

Mehmet Görmez, konuşmasında 1865 yılında Bursa ve İzmir adlarını taşıyan ve İstanbul’dan Basra Körfezi’ne doğru yolan çıkan, ancak okyanusta yakalandığı fırtına nedeniyle yollarını yitirip Brezilya sahillerine ulaşan iki Osmanlı savaş gemisinde yer alan Bahriye imamı Abdurrahman Efendi’nin hikâyesini anlattı.

Limandaki halkın ve buradaki siyahilerin büyük ilgisini çeken Abdurrahman Efendi’nin 6 yıl kaldığı bölgede yıllarca süren kapsamlı bir irşad ve tecdit çalışması yürüttüğünü, orada bulunan ve daha önce yanlış bilgilerle donatılan Müslümanlara Abdurrahman Efendi’nin İslamiyet’i doğru bir şekilde anlattığını aktaran Görmez, Abdurrahman Efendi’nin yazdığı seyahatnamenin Brezilya Müslüman toplumunun tarihsel serüveninin bir dönemine ışık tuttuğunu söyledi.

Görmez, Abdurrahman Efendi’nin bizzat kaleme aldığı günlüğünü, 5 dile çevirerek Brezilya Seyahatnamesi adıyla kitaplaştırdıklarını vurguladı.

Toplantının çok büyük bir yükü omuzlarına yüklediğini belirten Görmez, “40 ülkede yaşayan Müslüman kardeşlerimize karşı din hizmetleri alanında daha fazla şeyler yapmamızı zorunlu hale getirdi.” dedi.

İspanyolca eğitim veren İmam Hatip Lisesi

Görmez, İstanbul’da İspanyolca eğitim veren bir İmam Hatip Lisesi’nin de artık zorunlu hale geldiğini belirterek, “İspanyolca eserler yayınlayarak bu kardeşlerimize ulaştırmayı kararlaştırmış bulunuyoruz” dedi.

Haiti’den İmam Hanif: Eşim Kur’an-ı Kerim’i Türkiye’de öğrendi

Haiti’den İmam Hanif ise geçmişte dedelerinin kölelikten kurtulmak için hep Osmanlı’yı beklediğini anlatarak, şu anda da İslam dinin öğrenmek için Türkleri beklediklerini söyledi.

Eşinin 6 ay Türkiye’de kalarak Kur’an’ı öğrendiğini vurgulayan Hanif, şöyle konuştu “Türk hükümetine şükranlarımızı sunuyoruz. Diyanet İşleri Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Türkiye Diyanet Vakfı, Haiti’de bizlerin yanında. Allah Türk halkını korusun” dedi.

Küba’dan İmam Yahya Pedro: Müslümanların size ihtiyacı var

Küba’dan İmam Yahya Pedro ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Görmez’i Küba’ya davet etti.

Pedro, “Türk kardeşlerimiz Küba’ya bakabilsin ve bizleri görsün istiyorum. Küba’nın size ihtiyacı var. Türklere özellikle ihtiyacı var. Ekonomi ve sosyalalanlarda ihtiyacı var. Yatırımlarınızı bizim ülkemize yapabilirsiniz.Müslümanlar olarak kendi birliklerimizi geliştirebiliriz.” dedi.

Küba’da cami ve mescite ihtiyaçlarının olduğunu söyleyen Pedro, zirveyi düzenleyerek Latin Amerikalı Müslümanları bir araya getiren Diyanet İşleri Başkanlığı’na teşekkür etti.

Toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 5 dile çevirisi yapılan “Brezilya Seyahatnamesi” takdim edildi.

Kaynak : Diyanet Basın