Etiket arşivi: Diyanet İşleri Başkanlığı

Diyanet’ten önemli bayram mesajı!

Keskin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurban kesmenin her şeyden önce bir ibadet olduğunu hatırlatarak, hür, akıllı, ergen, varlıklı kimselerin bu ibadeti yerine getirmekle yükümlü bulunduğunu söyledi.

Varlıklı olmanın ölçüsünün zekat verecek durumda bulunmak olduğunu anlatan Keskin, temel ihtiyaçlarından fazla mala sahip kimsenin kurban ibadetini yerine getirebileceğini dile getirdi.

Keskin, Hanefi mezhebine göre bir evde bulunanlar karı koca veya evlattan, belli ölçüde mal varlığına sahip olan her birinin kurban kesmesi gerektiğini ifade ederek, Şafi mezhebine göre ise bir evde tek kurban kesilmesinin bütün ev halkı için yeterli olacağı görüşünün bulunduğunu anlattı.

-Hangi hayvanlar kurban edilebilir-

Keskin, hangi hayvanların kurban edilebileceğine ilişkin Kuran-ı Kerim de ve hadislerde genel hükümler bulunduğunu belirterek, koyun, keçi, deve, sığır ve mandanın kurban edilebilecek hayvanlar olduğunu ifade etti.

Tavuk, hindi veya ceylan, geyik gibi hayvanların kurban edilemeyeceğine dikkati çeken Keskin, koyun ve keçinin bir yaşını, sığırın 2 yaşını, devenin ise 5 yaşını doldurduğunda kurban olabileceğini vurguladı.

Keskin, peygamber efendimizin istisnai bir hüküm olarak, eğer gelişmiş, yani bir yaşındaki bir koyun gibi gözüküyorsa, 6 ayını doldurmuş koyunun da kesilebileceğini belirttiğini anlattı.

Kulağı yarılmış veya yarıdan fazlası kesik, boynuzu kırık, mezbahaya yürüyemeyecek kadar sakat, uyuz, dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş veya ilikleri boşalacak derecede zayıflamış bir hayvanın kurban edilemeyeceğini vurgulayan Keskin, ”Bir kişi sevdiği birine hediye sunarken kusurlu bir hediye verir mi? Örneğin çalışmayan bir saati ya da bilgisayarı, hediye edebilir mi? Aynı şekilde kurban da Allah’a sunulan bir hediye gibidir. O zaman kusursuz ve mükemmel olması gerekir” diye konuştu.

-”Yoksulları sevindirin”-

Kurban kesenlerin, kestikleri kurbanın etini üçe bölüp bir bölümünü evde tükettiğini, bir bölümünü dost ve ahbaplara ikram ettiğini anlatan Keskin, kurbanın bir bölümünün ise ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının uygun olduğunu bildirdi.

Keskin, bir kişinin kurban kesip etini hiç kimseye vermese bile yine de kurban kesmiş olacağını, ancak manen bir kazanım elde edemeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:

Önemli olan dostunu, ahbabını sevindirmesi, onlara ikramda bulunması bir de yoksulların ihtiyaçlarını gidermesi, onların gönüllerini hoş tutması. Zaten bayramın da esprisi burada yatıyor. Bayramda eğer biz düşkün insanları, yoksul insanları, dostlarımızı ahbaplarımızı sevindirmezsek bu nasıl bayram olur? Öyle bir bayram kutlanmış olur mu? Bayramın anlamı insanları sevince, feraha kavuşturmak, insanları neşelendirmek, onların hüzünlerini, kederlerini gidermek. Eğer biz kurban bayramında bunu başaramıyorsak, bunu yapmıyorsak o zaman bayramı kutlamış olmayız.

-Tatil yerine, dost, akraba ziyareti-

Bazı insanların bayramın manevi havasını teneffüs etmek, dostlarını, akrabalarını, yoksulları sevindirmek yerine tatile gitmeyi seçtiklerini dile getiren Keskin, ”Oysa bayramda insanlar dostlarını akrabalarını, büyüklerini ziyaret etmeli, ihtiyaç sahiplerini ziyaret edip onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışmalı, eğer böyle yaparsak bayramı gerçek anlamda yaşamış ve yaşatmış oluruz” diye konuştu.

Keskin, ”Sevinç ve neşe günü olması gereken bayramlarda insanın sadece kendi egosunu tatmin etmeye yönelip tatile gitmesi, dostunu ahbabını unutması, yoksulları unutması, bayramla taban tabana zıt bir uygulama olur” dedi.

Durumları elverişli olanların kurban ibadetini ihmal etmemesi gerektiğini vurgulayan Keskin, kurbanlık hayvanların incitilmeden, hijyen kurallarına uygun şekilde kesilmesini tavsiye etti.

AA

Kur’an Kurslarında Yaş Sınırlaması Kaldırıldı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da yapılan değişikle Kur’an kurslarına yaş sınırlaması getiren düzenleme yürürlükten kaldırıldı.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik öngören Kanun Hükmünde Kararname, Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Değişikliğe göre, Başkanlığın yurt dışı faaliyetlerinde verimliliği artırmak, uluslararası düzeyde yapılacak şura toplantılarını organize etmek, yurt dışı din hizmetleri bölgelerini grup ve sınıf esasına göre düzenlemek ve bu bölgelerde görevlendirileceklerin niteliklerini belirlemeye yönelik çalışmalar yapmak, yurt dışı din hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine katkı sağlayacak altyapıya ve dini tesislere ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, yurt içinde ve yurt dışında inceleme ve araştırmalar yapmak ve Diyanet İşleri Başkanı tarafından verilen diğer görevleri yürütmek üzere 40 ”başkanlık müftüsü” atanabilecek.

Din hizmetleri din hizmetlerinde etkinliği sağlamak amacıyla Başkanlık tarafından belirlenen yerlerde görevlendirilmek üzere ”başkanlık vaizi” kadrosu ihdas edildi.

Ayrıca, il ve ilçe müftülüklerine bağlı olarak taşra teşkilatında Başkanlıkça yürütülen hizmetlerin denetimiyle görevli ve en az dört yıllık lisans düzeyinde dini yüksek öğrenim mezunları murakıplar atanabilecek.

Vaiz, Kur’an kursu öğreticisi, imam hatip ve müezzin kayyım kadrolarından boş olanlara 657 sayılı Kanunun 86’ncı maddesi uyarınca yapılacak açıktan vekil atamalarında uygulanacak sınavla ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenecek.

Yurt dışı din hizmetlerinin müşavirlik ve ataşeliklerle karşılanamadığı yerlerde din hizmetleri koordinatörlükleri kurulabilecek ve buralara din hizmetleri koordinatörü atanabilecek.

Din hizmetleri koordinatörlüklerinin kurulacağı yerler, bu kadroya atanacaklarda aranacak nitelikler, bunların seçimi, görev süreleri, bunlara yapılacak ödemeler ve bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar ilgili Bakanın teklifi ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilecek. Yurt dışı aylığı ise herhangi bir vergiye tabi tutulamayacak.

-FAHRİ İMAM HATİP VE KUR’AN KURSU ÖĞRETİCİLERİNE SÖZLEŞMELİ OLMA İMKANI-

Öte yandan Kanuna geçici maddeler de eklendi.

Buna göre, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde 657 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin (B) fıkrasına göre, imam hatip ve Kur’an kursu öğreticisi unvanlı bin kadar vizeli sözleşmeli personel pozisyonlarında istihdam edilecekler, sadece mesleki uygulamalı sınavla belirlenecek. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar da Başkanlıkça düzenlenecek.

Başkanlığa bağlı Kur’an kurslarında valilik veya kaymakamlık onayıyla eğitim öğretim dönemi içinde fahri olarak veya ek ders ücreti karşılığında görev yapan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde müracaat edenlerden; Başkanlıkça verilmiş yeterlik belgesine sahip olmak şartıyla, toplam 5 yıl ve daha fazla hizmeti bulunanlarla 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren toplam bir yıl ve daha fazla hizmeti bulunanlar doğrudan, 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren toplam bir yıl ve daha fazla hizmeti bulunduğu halde yeterlik belgesi olmayanlar ise Başkanlıkça açılacak mesleki yeterlik sınavına katılarak başarılı olmaları halinde Kur’an kursu öğreticisi kadrolarına atanabilecekler. Bunlar, Başkanlıkça ilan edilen yerlere yerleştirilirken, hizmet sürelerinin hesabında ise müracaat süresinin son günü esas alınacak.

İhdas edilen kadrolar; unvanı, sınıfı, adedi ve derecesi belirtilmek suretiyle atamanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığına bildirilecek. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Başkanlıkça düzenlenecek.

-KUR’AN KURSLARINDA YAŞ SINIRINA YENİ DÜZENLEME-

Kanun Hükmünde Kararname ile 633 sayılı Kanunun ek 3’üncü maddesinde yer alan ”İlk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında, Kur’an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için Diyanet İşleri Başkanlığınca Kur’an kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Ayrıca ilköğretimin 5 inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kur’an kursları açılır. Kur’an kurslarının açılış, eğitim öğretim ve denetimleriyle bu kurslarda okuyan öğrencilerin barındığı yurt veya pansiyonların açılış ve çalışmalarına dair hususlar yönetmelikle düzenlenir” maddesi yürürlükten kaldırıldı.

Kanunun geçici 13 üncü maddesinin altıncı fıkrasında yer alan ”Boşalan murakıp kadroları herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır” cümlesi yürürlükten kaldırıldı.

Yapılan değişikliğe göre, tarihi önemi olan camilerde görevlendirilmek üzere derecelerine göre 250 cami rehberi kadrosu da oluşturuldu.

Star Gazetesi

Diyanet İşleri Başkanımızı ve Başkanlığımızı Tebrik

Telefonla sordular:

“Hocam, bazı profesörler, imsak ve sabah namazının vaktini tartışmaya açtılar. Erken imsak yaptırılıyormuş, sabah namazı vaktinden önce kılınıyormuş, teravih namazı yokmuş, Peygamberimiz böyle bir namaz kılmamışmış. Siz ne dersiniz? Bunlara bir cevabınız olmayacak mı?”

Hayır, bunlara cevap vermesi gereken bir kurumumuz var: Diyanet İşleri Başkanlığı. Zaten başkanlığımız da bünyesindeki “Din İşleri Yüksek Kurulu” ile bunlara gereken aklî ve muknî cevabı verdi. Allah’a hamdolsun. Diyanet İşleri Başkanlığımız, sadece bu konuda değil, İslâmî geleneğe aykırı ne kadar çıkışlar, sapmalar ve taarruzlar olduysa hepsini püskürttü. Gerek başörtüsü konusunda, gerek Türkçe İbadet meselesinde dik durmasını bildi. “Başörtüsü Allah’ın emridir, Türkçe Ezan, Türkçe İbadet olmaz” dedi. Günü kurtarmak isteyenler gibi despotizmanın yanında değil, Hakk’ın tarafında ve haklının yanında yerini aldı. Gerek Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve gerekse bünyesindeki bu yüksek kurulu can u gönülden tebrik ediyoruz.

Yeni yeni hamleleriyle, kurumu canlandıran, açtığı şefkatli kucağıyla muhtaçların imdadına koşan, engin görüşü ve müsamahalı tavrıyla vahdet ve ittihada güç veren, geleneğe bağlı modern bir yapı inşa etmeye çalışan, mihrab, kürsü ve minberdeki eksiklikleri ikmale gayret eden sayın Diyanet İşleri Başkanımıza, Din İşleri Yüksek Kurulu’na, kurumun ve kurulun bütün üyelerine müftülüklerimize ve müntesiplerine takdir ve teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Ben zaman kaybedip de bu meselelerin yani imsak ve teravih konularının izahına girmeyeceğim. Çünkü bu meseleler, yıllar, asırlar önce incelenmiş, tartışmaya mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu meseleler, Diyanet İşleri Başkanlığımızın meseleleridir. Onlar da zaten bu işin takipçisidir.

Bu hususta bir yanlış görenler, iyi niyetli iseler, bu meseleleri televizyonlara taşımadan, akılları ve mideleri bulandırmadan, DİB’e müracaat edip, delilleriyle birlikte kuruma yardımcı olabilirler.

Namazı kıldıran imam namazda sehiv secdesini gerektirecek bir yanlış yapsa, bayram namazı gibi çoğunluğun iştirak ettiği bir namazda imama sehiv secdesi yapmama ruhsatı ve yetkisi verilmiştir. Tâ ki bütün bütün karışıklığa meydan verilmesin. Halkın namazı hepten butlan olmasın. Bu hikmeti, bazıları neden dikkate almaz da, her doğruyu (!) her yerde söylemek gibi bir yanlışa düşerler? Kaldı ki her doğru bildikleri de doğru değildir.

Yoksa bunlar, vaktin yanlışına dikkat çekmekten çok, kendilerine mi dikkat çekmek istemektedirler?

Öncelikle kapalı mahfillerde, erbabınca tartışılması gereken bazı meselelerin televizyonlara taşınması yarardan çok zarar getirdiği kanaatindeyim.

MÜNKER VARKEN MARUF TARTIŞILMAZ

Çünkü münker varken maruf tartışılmaz. Eve giren eli silahlı anarşist, etkisiz hale getirilmeden evde yemek için sofraya oturulmaz. Sel geldiğinde, tamir için evden delikler açılmaz. Duvarları çatlamış, yıkılmaya yüz tutmuş veya içi çöple dolu bir evi boyamaya çalışmak, gözleri boyamak ve cinayete sebep olmak anlamına gelir. Önce tahliye, sonra tahliye olacak. Yani önce evi sağlamlaştıracaksınız, kirlerden ve çöplerden arındıracaksınız. Sonra boyasını ve badanasını vurarak süsleyeceksiniz.

Bazıları, “teravih namazı yoktur” diyerek neyi hallettiler? Namaz aşkını mı artırdılar, yoksa namaz aşkını mı bitirdiler? Marufu tartışıyorsunuz da neden münkeri görmezlikten geliyorsunuz? Namaz kılmayanlar neden sizin derdiniz değil? Çıplaklığın, müstehcenliğin imanları yaktığı, insanların hem dünya, hem de ahiret hayatlarını yıktığı neden sizin tüylerinizi ürpertmiyor?

Bir zamanlar, bir vatandaş, sokakta önüme çıktı, “hocam falan profesör, namaz üç vakitte de kılınır, dedi. Ne dersiniz?” diye sordu.

Hayır, dedim, siz yanlış anlamışsınızdır. Vatandaş ısrar edince, ben de hayretle şöyle demiştim. Allah ona ve hepimize doğru yolu göstersin, hidayet nasip eylesin. Biz namazla ilgili üç kitap yazdık. “Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır?” diye. Biz hayatımız boyunca ve yazdığımız kitaplarla, nasıl etsem de namaz kılmayanları namaza başlatsam, diye kafa yorarken, demek bazı kimseler de, beş vakit namaz kılanları nasıl etsem de namazdan soğutsam veya beş vakti üçe düşürerek bu işi sulandırsam, diye düşünüyorlar. Allah hepimize istikamet nasip eylesin.

Beş vakit namazın üç vakitte kılındığı yerler ve zamanlar vardır. Ama bu yerler ve zamanlar bellidir, sınırlıdır ve şartlara bağlıdır. (Gelecek yazımızda da inşallah bu meseleyi izah etmeye çalışalım.)

Vehbi Karakaş / Risale Haber

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kadir Gecesi Mesajı

Rahmet, mağfiret ve arınma iklimi Ramazan-ı şerifin son günlerine yaklaşırken, önümüzdeki 26 Ağustos Cuma gününü Cumartesiye bağlayan gece, her yıl kadrimizi yüceltmek üzere gelen mübarek Kadir gecesine kavuşmanın sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız.

Taşıdığı sayısız ilim ve hikmetleriyle kudsiyyetini bizzat Kur’an-ı Kerim’den alan bu gece, bütün Müslümanlar için her zaman derin bir ilgi ve saygıya mazhar olmuştur. Kur’an-ı Azimüşşan’ın leyle-i kadir’le birlikte kendi semâmıza inmeye başlaması, hiç kuşkusuz, sadece biz Müslümanlar için değil aynı zamanda tüm insanlık için de yüksek bir şeref ve iftihar vesilesi olmuştur. Çünkü Kur’an’ın rahmet mesajları tüm insanlığı kuşatmak üzere gönderilmiş, bütün insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkarmayı ve onlara Hakk’ı batıldan ayırabilmek için sunduğu şaşmaz ve eskimez ölçüleriyle yön göstermeyi hedeflemiştir.

Kadir suresinde ifade edildiği gibi Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan şey, şüphesiz, Kur’an’ın ilk nüzulüne şahit olmuş bir zaman dilimi olmasındandır. Binaenaleyh Kur’an’ın kadrini, kıymetini bildiğimiz oranda Kadir gecesini ihya etmiş oluruz. Kur’an’ın hak, hakikat, ahlâk, adalet ilkelerine sarıldığımız ölçüde bin aylık manevi gelişmeler yaşayabiliriz. Kur’an’ın barış ve esenlik mesajlarına değer verdiğimiz nispette Allah’ın meleklerinin, yeryüzüne barış ve esenlik getirmek üzere ineceklerini bilebiliriz. 

Kadir gecesini idrak etmekten maksat, o gün yeryüzüne inen meleklere ve Cebrail aleyhisselâma eşlik edecek bir maneviyata uygun bir kulluğa sahip olmaktır. Bir hüküm ve karar gecesi olarak bilinen bu gecede her birimize düşen, İslâm’ın hemen her konuda belirleyici temel kriteri olan takvaya yönelmek, Allah’a yakın olmayı başka her bir şeye yakın olmaktan daha aziz ve üstün tutmaktır.

Dünyada olup bitenlere karşı duyarsızlık, Kur’an’ı hayatın hiçbir evresinde hatırlatmayan bir dünya talebi ve ilahî hikmete pek az rağbet eden bir duyarlılıkla bu gecenin ihya edilemeyeceği açıktır. Eşref-i mahlûkat sıfatıyla Cenâb-ı Hakk’ın emanetini müdrik olan bir kulluk, her şeyden önce bu geceyi bir af ve mağfiret şölenine dönüştürerek kendini yenileme durumunda mümkündür. Bu şölen başta Afrika kıtasında yaşayan kardeşlerimiz olmak üzere açların, yoksulların, mağdurların, mahrumların, topyekûn zayıf bırakılmışların haklarına dikkat kesilmeyi, buna karşılık yapıp ettiklerinden, arayıp bulduklarından dolayı şımaran, azgınlaşan, kendini mutlaklaştıran her düşünceye karşı da bir tavır almayı zorunlu kılmaktadır.

Kadir gecesini ihya, başta büyük zorluk ve sıkıntılar yaşayan Müslüman kardeşlerimiz olmak üzere zaman ve mekân sınırlaması gözetmeksizin bütün kardeşlerimize yakın durmayı, onların dertleriyle dertlenmeyi, acılarına ortak olmayı, din ve dünya tasavvurumuzu altüst eden her tür marazi tutum ve düşünceye karşı bünyemizi yenilemeyi, hayırda yarışırken şerden mütemadiyen uzak durmayı gerektirmektedir.

Bu geceyi, Yüce Allah’a kendi iç dünyamızı açabileceğimiz, günahlarımızdan af ve mağfiret dileyeceğimiz, yapıp ettiklerimizin muhasebesini yapabileceğimiz bir lütf-i ilahî olarak değerlendirelim. Aynı şekilde Kadir gecesinin değer ve kıymetini gereken âdâb ve erkân içinde takdir ederken, bu gecenin, kendimizi yeniden inşa etme yolunda bir itiraf, yüzleşme ve hesaplaşma fırsatı sunduğunu da layıkıyla idrak edelim.

Bu duygu ve düşünceler içinde bütün vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın ve topyekûn İslam âleminin mübarek Kadir gecelerini en içten dileklerimle kutluyor, bu gecenin hayır ve bereketiyle hepimizi feyizlendirmesini Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

25.08.2011