Etiket arşivi: diyanet

Şükreden Bir Kul Olabilmek 27.10.2017 (Cuma Hutbesi)

ŞÜKREDEN BİR KUL OLABİLMEK

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Peygamberimiz (s.a.s) zaman zaman geceleri kalkar ve ibadet ederdi. Uzunca bir süre huşu içerisinde kıyamda dururdu. Gözyaşları eşliğinde secdeye kapanırdı. Gönülden Allah’a yakarışta bulunurdu. Onun bu haline gıptayla şahit olan Hz. Aişe validemiz, “Yâ Resûlallah! Rabbin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı hâlde niçin bu kadar ibadet ediyorsun?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s), değerli eşinin bu sorusuna nice anlam ve ibretlerle dolu şu cevabı verdi: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı Ey Aişe?”1

Aziz Müminler!

Bizler, bu fâni dünyada birer misafir olarak bulunuyoruz. Gözümüzü çevirdiğimiz her yerde Allah’ın nimetlerini görüyoruz. Her lokmada O’nun ikramlarını tadıyoruz. Her nefeste O’nun bize bağışladığı hayatı yaşıyoruz. Biliyoruz ki bütün bunlar bizim içindir.

Bir an için duralım ve birkaç saat içinde sahip olduğumuz nimetleri şöyle bir hatırlayalım. O nimetlerin her biri ile nasıl buluştuğumuzun muhasebesini yapalım. O nimet, toprağın derinliklerinden çıkan bir ağacın meyvesi ise, Allah onu çeşitli aşamalardan geçirerek bizim için hazırlamıştır. Eğer o, bir damla su ise, Allah onu okyanuslardan bulutlara çıkarmış, bulutlardan yeryüzüne bizim için indirmiştir. Eğer o bir ışık ise, Allah onu uzayın derinliklerindeki güneş yoluyla bize göndermiştir.

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimizin bu ikramlarını gördükten sonra, bir bakalım, bütün benliğimizi kaplayan o şükran duygusu bizi nerelere götürecek! İşte o zaman Rabbimizin bize bağışladığı bunca nimet arasında şükretmenin ayrı bir yeri olduğunu göreceğiz. Onun içindir ki, Yüce Rabbimiz, “Kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.”2 buyuruyor.

Aziz Kardeşlerim!

Şükür, Allah’ın emaneten verdiği nimetlerin kadrini bilmektir. Şükür, arzu ve isteklerin, hırs ve tamahın esiri olmaktan kendimizi koruyabilmektir. Şükür, yaratılış gaye ve hikmeti doğrultusunda yaşamanın bir göstergesidir. Şükür, yapılan iyiliğe kör ve sağır kesilmemektir. Sadece varlığın kıymetini bilmek değil, yokluğa da sabredebilmektir şükür. “Hani Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Nankörlük ederseniz gerçekten azabım çok çetindir.”3 âyetinin bilinciyle şükür, her durumda Allah’ın gazabından rahmetine sığınmaktır.

Kıymetli Kardeşlerim!

Şükretmek sadece dille “Elhamdülillah, Ya Rabbi şükür” demek değildir. Asıl şükür, her nimeti, Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Aldığımız her nefesin, hayatımızın, aklımızın, sağlığımızın, bütün imkânlarımızın kendine has bir şükrü vardır.

Mükerrem bir insan olarak yaratılmış olmamızın şükrü imandır. Kalbimizin şükrü, kin, nefret gibi kötü duygulardan uzak durmaktır. Zihnimizin şükrü Allah’ın yüceliğini tefekkür ve tezekkürdür. Dilimizin şükrü, Allah’ı zikirdir.

Bedenimizin şükrü, her daim Allah rızası doğrultusunda yaşamak ve ibadetlerimizi eda etmektir. Malımızın şükrü, sadaka ve zekât vererek ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmaktır. İlmimizin şükrü, öğrenci yetiştirerek, ardımızda kalıcı eserler bırakarak insanlığa faydalı olmaktır.

Aziz Müminler!

Her birimiz, bize yapılan küçük bir iyilik karşısında dahi teşekkür etme gereği hissederiz. Peki bunca nimeti bizlere ikram eden Rabbimize karşı şükürden uzak kalmamız düşünülebilir mi? Bu nimetleri görmezden gelmek, kulluk bilinci ve mümin ahlakı ile bağdaşır mı? Elbette ki bağdaşmaz.

Öyleyse kardeşlerim! Zihnimizi, kalbimizi, dilimizi, bedenimizi şükür nimetinden mahrum bırakmayalım. Ömrümüz, şükrümüzle bereketlensin. Şükrümüz, nimetlerimizin artmasına vesile olsun. Hamdimiz, bizleri Rabbimize yakınlaştırsın ve yüceltsin.

Hutbemizi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in sıkça yaptığı bir dua ile bitirelim: “Allah’ım! Seni anıp zikretmek, nimetlerine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bana yardım eyle!”4

1 Müslim, Sıfâtü’l-münâfikîn, 81; İbn Hıbban, Sahih, II, 36.
2 Lokmân, 31/12.
3 İbrâhîm, 14/7.
4 Ebû Dâvûd, Vitir 26.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Diyanet, Darbe Girişimini Kınadı

Kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Dün gece, kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir.” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı açıklamada, darbe girişimini kınadı.

Konuşmasına besmeleyle başlayan Başkan Görmez, “Aziz milletimizin her ferdine geçmiş olsun diyorum. Dün gece hayatını kaybeden bütün vatan evlatlarına, bütün masum şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralı evlatlarımıza acil şifalar diliyorum.” diye konuştu.

“Dün gece kırk yıldır bu topraklarda din görüntüsü altında fitne, fesat ve husumet tohumlarını ekenler, bilsinler ki milletimize çok büyük zarar vermiştir. Aklını, izanını, ruhunu başkalarının emrine veren bu paralel yapı, en büyük ihaneti de bir kez daha yüce dinimize, hak, adalet ve merhamet dini olan yüce İslam’a vermiştir. Bugün millet olarak hepimiz için birlik günüdür, gün dayanışma günüdür.” değerlendirmesinde bulunan Başkan Görmez, şunları kaydetti:

“Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum.”

“Gün milletçe kenetlenme günüdür, gün yaşadığımız kabusu tarihin mezarlığına gömerek kardeşliğimizi ve istikbalimizi birlikte yeniden inşa etme günüdür. Dün gece, fecrin doğuşuna kadar semalarımızdan sala seslerini eksik etmeyen bütün diyanet camiamıza, bütün din gönüllülerine en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum. Dün gece, milletimizin kalbine yönelmiş tank namlularından, evlerimizin üzerinden geçen F-16 uçaklarının seslerinden rahatsız olmayıp, bağımsızlığımızın simgeleri olan minarelerimizden yükselen o güzel sala seslerinden rahatsız olan bir tek kardeşimin çıkacağını düşünmüyorum.

Herkes bilsin ki bizim vazifemiz, sadece namaz kıldırmak değildir. Bizim vazifemiz, aynı zamanda tarih boyunca mazlumların umudu olmuş aziz milletimizin maneviyatını ayakta tutmaktır. İstiklal ve bağımsızlığımız için çaba göstermek, iman vazifemizdir.”

“Geçmiş olsun dileklerini ilettiler.”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, dün gece göz yaşlarıyla Türkiye’yi izleyen mazlum milletler olduğunu ve o milletlerin Diyanet İşleri ve Din İşleri Başkanlarının kendisini arayıp, Türk milletine geçmiş olsun dileklerini ilettiğini belirtti.

Başkan Görmez, “Allah milletimize zeval vermesin, Allah milletimizi, ülkemizi ve bütün insanlığı her türlü kötülükten muhafaza etsin. Sözlerimi yüce Rabbim’in bir ayeti ile bitirmek istiyorum. Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız, siz en yücesiniz. Allah’a emanet olunuz.” diye konuştu.

İşte Türkiye’deki hafız sayısı!

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Eğitimi Genel Müdürlüğü Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanı Bünyamin Albayrak, 1976 yılından itibaren kayıtları tutulan hafızların toplam sayılarının 2015 yılı itibarıyla 120 bin 80’e ulaştığını bildirdi.

Malatya’nın Darende ilçesinde müftülüğe bağlı Hulusi Efendi Erkek Yatılı Kur’an Kursu’ndan mezun olan 16 hafıza icazet belgeleri verildi. Somuncu Baba Külliyesi’nde düzenlenen icazet törenine Malatya Valisi Süleyman Kamçı, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Eğitimi Genel Müdürlüğü Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanı Albayrak ve İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman da katıldı.

Törende konuşan Albayrak, din eğitimi ve hafızlığın önemine vurgu yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığının eğitim konusunda etkin çalışmalar yürüttüğünü belirten Albayrak, Türkiye’de bin 300 yatılı olmak üzere toplam 15 bin Kur’an kursunda 61 bin 500 öğrencinin yatılı kaldığını kaydetti. Bu öğrencilerden 30 bininin hafızlık için çalıştığını aktaran Albayrak, “Bu yıl Malatya’mızda 59, Türkiye’de ise 6 bin 150 civarında hafızımız diplomasını aldı. 1976 yılından itibaren kayıtları tutulan hafızların toplam sayıları 2015 yılı itibarıyla 120 bin 80’e ulaştı. 1932 yılında 9 kişi ile başladığımız bu yolda bugün 19 bin 850 kadrolu Kur’an kursu olmak üzere toplamda 40 bin hocamızla 1 milyon 150 bin vatandaşımıza 2014-2015 de Kur’an hizmetlerini ulaştırdık” diye konuştu.

AA

Beştepe Millet Camii Dualarla İbadete Açıldı…

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yerleşkesinde yer alan Beştepe Millet Camii, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katıldığı törenle ibadete açıldı.

Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin bir sentezi olan ve aynı anda 3 bin kişinin ibadet edebileceği Camiinin açılışında dua eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, duasında, “Camilerimizi, mabetlerimizi sevgili Peygamberimizin mübarek omuzlarında kerpiç taşıyarak inşa ettiği ve içinde sahabe-i kiramı yetiştirdiği, ümmeti ilmek ilmek dokuduğu Mescid-i Nebevi’nin ruhundan mahrum bırakma Allah’ım” ifadelerine yer verdi.

Duasına İslam alemini de dahil eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şunları söyledi;

“Camilerimizi Hz. İbrahim’in tevhit mesajından, Hz. İsmail’in insanlığa getirdiği teslimiyetten mahrum eyleme Allah’ım…”

İlahi ya Rabbi, mübarek ramazan ayında rahmet ve mağfiret ikliminde, Başkentimizde, bir ulu mabedin Cuma günü açılışında bizleri buluşturduğun için sana hamd ediyoruz. Hamdımızı kabul eyle Allah’ım. Biraz sonra içinde içinde ibadet edeceğimiz ulu mabedi ve bütün mabetlerimizi, Kabetullah’ın birer şubesi olan camilerimizi Kabetullah’ın ruhundan Hz. İbrahim’in getirdiği tevhit mesajından, Hz. İsmail’in insanlığa getirdiği teslimiyetten mahrum eyleme Allah’ım.

Camilerimizi, Peygamberimizin ümmeti ilmek ilmek dokuduğu Mescid-i Nebevi’nin ruhundan mahrum bırakma Allah’ım…”

Camilerimizi, mabetlerimizi sevgili Peygamberimizin mübarek omuzlarında kerpiç taşıyarak inşa ettiği ve içinde sahabe-i kiramı yetiştirdiği, ümmeti ilmek ilmek dokuduğu Mescid-i Nebevi’nin ruhundan mahrum bırakma Allah’ım.

“Bizi ve zürriyetimizi, çocuklarımızı, gençlerimizi, nesillerimizi namazsız bırakma Allah’ım…”

Bu mübarek ramazan gününde, mübarek Cuma gününde, bu mübarek mabedin açılışında, Hz. İbrahim’in duasıyla sana yalvarıyoruz, Allah’ım, bizi ve zürriyetimizi, çocuklarımızı, gençlerimizi, nesillerimizi namazsız bırakma Allah’ım. Sana hesap verecek alınlarımızı secdesiz bırakma Allah’ım. Secdede sana yakın olmayı bize nasip et Allah’ım.

Çocuklarımızın, gençlerimizin ruhundan cami, mabed, mescid sevgisi ve muhabbeti, emelleri olmaktan asla çıkmasın Allah’ım…”

Secdelerimizde, her türlü kibri, gururu bırakan tevazuu öğrenen kullarından eyle Allah’ım. İstiklal şairimizin ifade ettiği gibi;

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli;

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Bizim çocuklarımızın, gençlerimizin ruhundan cami, mabed, mescid sevgisi ve muhabbeti emelleri olmaktan asla çıkmasın Allah’ım. Sevgili Peygamberimizin ideal müminleri tarif ederken, ‘Kalbi mescitlere bağlı mümin’ diyor. Bizleri, kalplerimizi camilere, mescitlere bağlı olmaktan mahrum bırakma Allah’ım. Peygamberimiz ideal gençliği tarifi gibi, neşeyi ve huzuru rabbine ibadet etmede bulan gençlik lütfeyle Allah’ım.

“Her türlü masuniyete sahip camilerin içine dahi giren kötülüklerden İslam alemini uzaklaştır Allah’ım…”

Son yıllarda İslam âleminde büyük acılar yaşanıyor. Bu acılar her türlü masuniyete sahip olan camilerin, mabedlerin içine dahi girdi. Müminler camilerin içinde dahi birbirlerini katletmeye başladılar. Bir an önce İslam alemini bu kötülüklerden uzaklaştır Allah’ım.

“Camilerimizi imar etmeyi lütfettiğin gibi gönül dünyalarımızı da imar etmeyi bizlere lütfeyle Allah’ım…”

Camilerimizi, mescitlerimizi imar etmeyi lütfettiğin gibi gönül dünyalarımızı da imar etmeyi bizlere lütfeyle Allah’ım. Camilerin asıl büyük gayesi, müminlerin kalplerini birleştirmek, saflarını düzeltmektir. Saflarımızı camilerde birleştirdiğimiz, düzelttiğimiz gibi ruhlarımızı ve kalplerimizi de kaynaştırmayı bizlere nasip eyle Allah’ım.

“Şahadeti dinin temeli olan ezanları, milletimizin, alemi İslam’ın semasından hiçbir zaman eksik etme Allah’ım…”

Camilerimiz, minarelerimiz tevhidin simgesi olmaktan asla bir gün bile çıkmasın Allah’ım. Bu ezanlar ki şahadeti dinin temeli olan ezanları milletimizin semasından, alemi İslam’ın semasından hiçbir zaman eksik etme Allah’ım. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise açılışta yaptığı konuşmada, “Bizim medeniyetimizin en önemli maddi unsurları camilerimizdir. İnşa edilen her cami bu topraklara vurduğumuz yeni bir mühürdür. Bu mühürlerin her biri de coğrafyamızdaki tapu senetlerimizdir” dedi.

Beştepe Millet Cami’sinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, caminin ismini de açıklayarak, “Camimiz, Beştepe Millet Camii ve Kongre Merkezi olarak bugün açılışı yapılıyor. Adı Beştepe Millet Camii. Milletimize hayırlı olsun” ifadesini kullandı.

Caminin, Ankara’ya ve bölgeye kazandırılmasında emeği geçenlere teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu;

“İnşa edilen her cami bu topraklara vurduğumuz yeni bir mühürdür…”

Bu camide kılınacak namazların, edilecek duaların Allah katında kabul olmasını niyaz ediyorum. Allah’tan, bu mübarek günlerin hürmetine dünyanın her yerindeki Müslüman kardeşlerimizi yaşadıkları sıkıntılardan, maruz kaldıkları zulümlerden kurtarmasını niyaz ediyorum. Bu caminin gerek mimarisi, gerek külliye bütünlüğü içindeki konumuyla hem bölgeye, hem Ankara’ya, hem de ülkemize çok önemli katkılar sağladığına inanıyorum. Bizim medeniyetimizin en önemli maddi unsurları camilerimizdir. İnşa edilen her cami bu topraklara vurduğumuz yeni bir mühürdür. Bu mühürlerin her biri de coğrafyamızdaki tapu senetlerimizdir. Bizim ibadet mekanlarımızın büyüklüğü ve güzelliği, bu binaların yükseldikleri beldelere kattıkları anlam sebebiyledir.

“Camilerimizin büyüklüğü ve güzelliği, bizim için ancak iftihar kaynağıdır…”

Bugün nerede bir kubbe, bir minare varsa biliyoruz ki orası Müslüman yurdudur. Şehadetleri dinin temeli olan ezanlar, işte o minarelerden yükselir. Günde beş vakit namaza işte o kubbelerin altında durulur. Bu bakımdan camilerimizin büyüklüğü ve güzelliği, bizim için ancak iftihar kaynağıdır. Nasıl İstanbul deyince yedi tepesindeki yedi cami aklımıza geliyorsa inşallah Ankara’yı da aynı özelliğe kavuşturuyoruz.

“Dünyanın çeşitli yerlerinde büyük acılar yaşanırken, iftarımızı, sahurumuzu yapmak bize ağır geliyor…”

Bilhassa da Suriye ve Irak’taki kardeşlerimizin yaşadığı sıkıntılar, Mısır’da yaşanan sıkıntılar, maruz kaldıkları zulüm tüm şiddetiyle devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde çeşitli ülkelerde canlı bomba ve silahlı baskın eylemleri gibi yine bu mübarek günlerin mesajına tamamen ters hadiselere şahit olduk. Uzak coğrafyalarda orucun ve namazın dahi yasaklandığı yerlerde hayat mücadelesi veren kardeşlerimizin olduğunu biliyoruz. Müslümanların, ilk kıblemiz Kudüs’e sokulmak istenmediği günler yaşıyoruz. Afrika’da açlığın, sefaletin, yokluğun, hastalığın pençesinde kıvranan kardeşlerimizin olduğunu bilerek, iftarımızı, sahurumuzu yapmak bize ağır geliyor. Yerinden yurdundan edilmiş, tüm hayatı altüst olmuş kardeşlerimizin bir kısmını biz ülkemizde misafir ediyoruz. Bir kısmı başka yerlere sığınmış durumda. İnşallah camilerimizde, evlerimizde yapılan ibadetlerin ve bu noktada bütün kardeşlerimin yaptıkları duaların bereketiyle tüm Müslümanlar, yaşadıkları sıkıntılardan Allah’ın izniyle kurtulacaklardır.

Beştepe Millet Camii…

Cami, 5 bin 177 metrekare oturuma sahip olarak, bodrum, namaz katı ve mahfil katından oluşuyor. Ana kubbe ve dört yarım kubbe ile örtülü bulunuyor. Yarım kubbelerin bitiminde her birinde iki şerefe olan, yüksekliği yaklaşık 60 metreyi bulan dört adet minare bulunuyor. Ana kubbe iç çapı, yaklaşık olarak 21 metredir. Ana kubbenin zeminden yüksekliği içten yaklaşık 30 metredir. Yarım kubbelerin iç yarıçapı, yaklaşık 8 metredir. Cami girişindeki taç kapı, 2 metre 80 santim genişliğindedir. Açılır bölümü 3 metre 75 santim olan ve toplam 6 metre 75 santim doğrama yüksekliğine sahip olan kapı, mermer kaplama ve metal süslemelerle oluşturuldu. Karşılama yazısı olarak Rad Suresi 24. ayet ile taçlandırıldı. Camiye engellilerin girişi için rampa düzeniyle yan girişler oluşturuldu.

Camide yer alan hat levhalarda, devlet, adalet, hak mesajları…

Camideki hat sanatında yer alan ayetler devlet, adalet, hak, doğruluk mesajları üzerine seçilerek tanzim edildi. Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimarlık tarihinin bir sentezi olarak, yerleşkedeki kütlesel bütünlüğü tamamlayacak ve kıble aksını vurgulayacak şekilde yerleştirildi. Yan cephelerde ve kubbelerde kullanılan bol miktarda pencereyle, iç mekanda doğal ışığın gücü kullanılarak manevi bir atmosfer sağlanması amaçlandı.

5 milyon cilt eser alabilecek ileri teknolojiye sahip Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi yapılıyor…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, caminin kıble kısmında, çok amaçlı salonların olduğu bir merkezin yer aldığı belirterek, Kongre Merkezinin hemen sağ tarafında, 5 milyon cilt eser alabilecek şekilde en ileri teknolojiye sahip Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’nin şuanda projelerinin bittiğini kaydetti.

Açılışa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar, Milletvekilleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Beştepe Millet Camiinde ilk hutbeyi Diyanet İşleri Başkanı Görmez verdi…

Dualarla ibadete açılan camide ilk Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Görmez, halka hutbe irat etti.

Hutbesinde, mescitlerin gayesinin, sadece namaz kılmak değil, müminlerin kalplerini ve ruhlarını kaynaştırmak ve ümmeti inşa etmek olduğunu vurgulayan Başkan Görmez, “Mescitlerin gayesi sadece namaz kılmak değildir, mescitlerin gayesi, müminlerin kalplerini ve ruhlarını kaynaştırmak, müminlerin saflarını birleştirmek, müminleri ilim, hikmet ve mağfiretle donatmak, müminleri gergef gergef örmek, ümmeti inşa etmek, onların duygularını, düşüncelerini ilmek ilmek dokumaktır” şeklinde konuştu.

Yeryüzü kendisine mescit kılındığı halde Hz. Peygamberin mescit inşa ettiğini bunun bir anlamı olduğunu kaydeden Başkan Görmez, Beştepe Millet Camiinin minberinden verdiği ilk hutbede şu ifadelere yer verdi;

“Yeryüzü kendisine mescit kılındığı halde Efendiler Efendisinin mescit inşa etmesinin bir anlamı vardır…”

Mescitleri ancak Allah’a iman edenler, ahirete iman edenler, namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, namaz ve zekatı birbirinden ayırmayanlar ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayanlar ancak iman edebilirler. Hadisi Şerifinde Yüce Peygamberimiz şöyle buyuruyor: Yeryüzü bana temiz ve mescit kılındı. Bütün yeryüzü bana mescit kılındı. Ümmetimden herhangi bir insan nerede namaz vakti girerse temiz toprağın üzerinde namazını eda edebilir. Efendiler Efendisi böyle dediği anda, yeryüzü bana mescit kılındı buyurduğu halde Mekke’de Mescid-i Haram putlarla dolu olduğu için hep bir mescit arayışında oldu. Rabbimiz emri ve isteğiyle Medine’ye hicret etti. Medine’ye hicret ederken daha Medine’ye varmadan Kuba’da, küçük Kuba köyünde İslam’a ilk girenlerle beraber bir mescit inşa etti. Rabbimiz bize o mescidi, temelleri takva üzerine kurulan bir mescit olarak ilan etti. Sonra Medine’ye vardı. Medine’ye daha vardığı gün Ebu Eyyûb el-Ensari’nin evinde misafir olduğu gün sahabeyle ilk buluştuğu an ilk düşündüğü şey Mescid-i Nebevi’yi inşa etmek oldu. Mescid-i Nebevi inşa edilirken mübarek sırtında kerpiçler taşıdı. Harcına bizzat kendi alın terini koydu.

“Mescitlerin gayesi, sadece namaz kılmak değil, müminlerin kalplerini ve ruhlarını kaynaştırmak ve ümmeti inşa etmektir…”

Yeryüzü Resulü Ekrem’e mescit kılındığı halde biz Müslümanlar temiz olan topraklarda namaz kılabildiğimiz halde Resulü Ekrem neden Mescid-i Nebevi’yi inşa etti. Her kim dünyada müminler için bir mescit inşa ederse, Rabbim de ona cennette evler lütfedecektir diyerek müminleri mescitler inşa etmeye neden teşvik etti. Zira mescitlerin gayesi sadece namaz kılmak değildir, zira caminin yapılış gayesi, sadece hafta bir gün, Cuma günü toplanıp namaz kılıp orayı terk etmek değildir. Mescitlerin gayesi, müminlerin kalplerini ve ruhlarını kaynaştırmak, müminlerin saflarını birleştirmek, müminleri ilim, hikmet ve mağfiretle donatmak, müminleri gergef gerfef örmek, ümmeti inşa etmek, onların duygularını, düşüncelerini ilmek ilmek dokumak; mescitlerin asıl gayesidir.

“Mescitlerin asıl gayesi gönülleri imar etmektir…”

Yüce Kitabımızda Rabbimizin Peygamberin diliyle ifade buyurdukları insanların bir yaratılış gayesi vardır, bir cümleden ibarettir bu; Allah sizi topraktan yarattı, sizi yerden yarattı ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedi. Bu küçük ayet öyle bir ayettir ki İslam medeniyetinin ilk mutasavvıfları bu ayetten bir gönül felsefesi inşa ettiler. Çünkü onlar biliyorlardı ki; mescitlerin asıl gayesi gönülleri imar etmekti. Gönülleri imar etmeyen müminlerin yeryüzünü mimar edemeyeceği, yeryüzünü harabeye çevireceklerini biliyorlardı. Mescitlerin asıl gayesinin tevhit olduğunu, birlik olduğunu onlar biliyorlardı.

“Camilerimiz hakkın, hakikatin, adaletin simgeleridir…”

Her cami insana öğüttür. Camilerimiz minaresiyle, tevhidin simgesi ve sembolleridir, minaresiyle tevhidin, tevhit ile vahdet arasındaki ilişkiyi ilan eden mekanlardır. Ezanlarıyla, ezanlarıyla camilerimiz şahadetin merkezleridir, ezanlarıyla, ezanlar milletlerin toplu şahadetleridir, milletlerin tevhidin sembolü olan minarelerin ucundan semaya doğru toplu şahadetleri ezandır. Camilerimiz minberleriyle ilmin, hikmetin, marifetlerin merkezleridir. Biz orada Rabbimizi öğreniriz, biz orada Peygamberimizi, orada dünyamızı, ahiretimizi öğreniriz. Camilerimiz kürsüleriyle tebliğin, davetin, merkezidir. Camilerimiz mihraplarıyla hakkın, hakikatin, adaletin simgeleridir.

“Mihrap, haksızlıkla, adaletsizlikle, kötülükle mücadelenin simgesi ve mekanıdır…”

Biraz sonra içinde size namaz kıldıracağım mekanın adı mihraptır. Mihrap ‘Harp’ kökünden gelir. Zira mihrap, haksızlıkla, adaletsizlikle, kötülükle mücadelenin simgesi ve mekanıdır.

Ter insanın göğsünde taşıdığı kalp Rahman’ın evidir, camiler de Rahman’ın evidir. Rahman’ın evi olan kalpler ancak Rahman’ın evi olan camilerde ve mabetlerde Allah’ı zikrederek huzura kavuşur. Cami bizlere birlik öğretir. Cami bize aynı zamanda dillerin, ırkın, rengin hiçbir geçerliliği olmadığını ilan eder. Şu camiden girdiğiniz andan itibaren, her birlikte Allah’ın huzurunda saf tutmuş müminler topluluğu olarak Rabbimiz huzuruna kabul eder. Birlik ve kardeşliğin hatlara, taçlara, nakışlara işlenmiş halidir cami. Ve camilerimiz, her cami yeryüzünün ilk mabedi olan Kabe’nin şubeleridir, onun nurunu taşır, Kabe’nin ışığını taşır her mescit. Kıbleye yönelişimizle birlikte mihrabın Kabe’yle ilişkisiyle birlikte her cami mihrabı doğrudan Kabetullah’a bağlanır ve bu ümmetin birliğini ifade eder, sembolize eder. Her camide Mescid-i Nebevi’nin ışığı ve nuru vardır.

Diyanet.gov.tr

POT KIRMAK, PUT KIRMAK Meselesine Belgelerle Bakış

Bediüzzaman Hazretleri’nin de arzusu olan “Risale-i Nurlar’ın devlet eliyle basılması” müjdesini, malum medya önceleri “Risaleler yasaklanıyor” şeklinde ilan etmişti.

Hayır, Devlet Risaleleri yasaklamıyor, bilakis tahrifat ve sadeleştirmeye karşı koruma altına alıyordu. Bu sefer “Devlet Risaleleri tekeline alınıyor” denildi. Hayır; Devlet Risaleleri tekeline değil; himayesine alıyordu. Hem Diyanet, hem de -aslına sadık kalmak şartıyla- isteyen herkes neşredebilecekti. Şimdi de “Diyanet Risaleleri tahrif ediyor” şeklinde cerbezeye başlandı.

“Tahrif” iddiasına sadece bir kelime (put / pot) örnek gösterildi. Bir metnin (Msl. Hata-Savab Cetveli) yayınlanıp yayınlanmaması tahrif sınıfına girmez; çünkü tahrif, adı üstünde ‘harf ve ibarelerin yerlerini değiştirmek’ demektir.

Önce cerbeze meselesi:

“Diyanet Risaleleri tahrif ediyor” denince, Diyanet’in mevcut Risale-i Nur metinlerinden farklı bir neşir yaptığı, bazı kelimeleri değiştirdiği anlaşılır. Hâlbuki Diyanet, Üstadımızın tashihinden geçen ve vârislerinin kontrolünde olan Envâr, Sözler, İhlâs Nur gibi neşriyatların nüshalarını esas almış. Adı geçen yayınevlerince neşredilen metinlerde de söz konusu kelime “pot kırmak” olarak geçiyor. Yani, Diyanet farklı bir tasarrufta bulunmamış, bir tahrif yapmamış.
Üstadımızın talebeleri de bu kelimenin “pot kırmak” olduğunu açıkladılar. Orijinali nasılsa öyle neşredilmiş.

Pot kırmak mı, put kırmak mı?

Cevap çok basit: Tarihi metin neşirlerinde ihtilaflı bir kelime için önce ilk kaynaklara bakılır. Risale-i Nur’daki herhangi bir kelime, Üstad’ın tashih ettiği orijinal Osmanlıca el yazmasında nasıl geçiyorsa, en doğrusu odur. Hakikati bulmak için Latin harfli bir kitap esas alınamaz, kaynak sayılamaz; el yazma nüshaya bakılır.

Bu konuyu tahkik için 3 adet el yazma nüshayı karşılaştırdık. Bunların tamamında söz konusu kelime PE+VAV+TE ﭘﻮﺕ şeklinde yazılmış. İddia edildiği gibi “BE” ile yazılmamış. Bunu ispat için en muteber bir nüshayı nazar-ı dikkatinize sunuyoruz. Kuleönlü Küçük Ali Ağabey tarafından yazılan bu nüsha Üstadımız’ın da tashihinden geçmiştir.

Bunun yanında Kamus-ı Türkî lügatinden “Pot kırmak” deyiminin yazılış ve manasını da veriyoruz.

Altı çizili kelimelere dikkat. El yazma Risaledeki söz konusu deyimin imlası ile Kâmus-ı Türkî’deki “POT KIRMAK” deyiminin imlası (yazılışı) harfi harfine aynı: Her ikisi de PE+VAV+TE harfleriyle yazılmış. (Kâmûs-ı Türkî, Osmanlı Türkçesi sözlüğü konusunda en önemli kaynaktır.)

Put kırmak şeklinde okunamaz mı?

“Put” kelimesi Farsçadan dilimize geçmiş. Kelimenin aslı: Büt. Be+Te ﺑﺖ harfleriyle yazılıyor.
Kâmus sahibi Şemseddin Sami, pot kelimesinin pe+vav+te şeklinde; put kelimesinin ise ‘büt’ şeklinde (be+te) yazılması gerektiğini ifade ediyor.

Lügat-i Naci, Redhouse Lügati, Devellioğlu ve diğer lügatlerin çoğunda da ‘put’ kelimesi be+te (büt) harfleriyle yazılmış.

Türkçedeki b-p değişimi sebebiyle, kelimenin ‘put’ şeklinde okunması da mümkün; fakat böyle bir imlayı lügat âlimleri galat (yanlış) olarak değerlendiriyor.

“Pot kırmak” deyimine bakarsak:

Bu deyimin anlamı: Sözü yersiz söylemek, istemeyerek muhataplardan birine dokunacak bir söz söylemek. Metin tahlillerinde tarih ve mekân da önemlidir: Üstad hazretleri Reis-i Cumhur’un yüzüne karşı, bakanlar kurulunda, “Namaz kılmayan haindir” diyor, milletvekili dostları büyük bir telaş içinde. Meclis yeni kurulmuş, dualarla açılmış. İnkılâplar -henüz- yapılmamış. M. Kemal’le aralarında -henüz- ciddi bir mesele yok. O tarih ve o mekân için o ifadeler biraz ağır kaçmış?… olabilir. Ayrıca ‘pot kırmak’, sözün yanlış olduğu manasına gelmez. Söz doğrudur, ama muhatabı incitmiş olabilir. Pot kırmak, bir acz de değildir. Kelimenin ‘pot kırmak’ olduğu cümlenin devamındaki “milletvekillerinin telaş etmelerinden” de tahmin edilebilir.

“Üstad hiç pot mu kırar; böyle bir kelime yanlış anlaşılır…” gibi yorumların ilmi hiç bir değeri yoktur. Zira kafamıza yatmadığı için kelimeleri, yani hakikatleri  değiştiremeyiz.

Müellif isterse pot, isterse put kırar. Yahut bazen ikisini de kırar, aynı anda iki manayı da kasteder. Bu da “cinas sanatı” denilen ayrı bir edebî güzelliktir.

KAYNAKLAR :
1.Emirdağ Lahikası (Osmanlıca Elyazmalar),
2.Kâmûs-ı Türkî (Şemseddin Sami),
3.Lügat-i Nâcî (Muallim Naci)
4.Osmanlı Tarih Deyimleri Ans. (M. Zeki Pakalın)
5.Turkish and English Lexicon (James Redhouse)
6.Osmanlıca-Türkçe Lügat (Ferit Devellioğlu)
Nurrehberi.com