Etiket arşivi: düstur

Bazı Hizmet Düsturları

Bazı Hizmet Düsturları

“Risale-i Nur’un neşrinde kimseyi tefrik etmemek.. İcbar da etmemek. Mülayametle muamele.

Bu hizmette metod müsbet hakikatları ders verip din düşmanlarıyla; ne sözle, ne fikirle ve ne de zihnen meşgul olmamak.

Risale-i Nura bilmeyerek itiraz eden ehl-i îmana adavet etmeden ikaz ve bütün kalbleri “le ilahe illallah muhammeden abduhu ve rasuluhu” da tevhid. Hatta Allah ve Peygamberine inanan fırak-ı dalle de olsa ve hatta ahiret gününe inanan ehl-i kitabla münazaradan çekilmek.

Ehl-i dünyaya ve ehl-i siyasete vesvese ve korku verecek her türlü tezahürden kaçınmak.

Ehl-i hakka hizmet edenleri müsbet bir şekilde (İslâmiyete hizmet noktasında) desteklemek.

Risale-i Nur Talebeleri birbirinin kusurları olsa da kat’iyyen tenkid etmeyecek.

Hiçbir zaman beddua edilmeyecek. Hidayetleri için dua edilecek.

Bütün hadisat hiçbir zaman bizleri üzmeyecek. Bunları, Allahın rengârenk birer tabloları kabul edeceğiz. İnsanlar alemi, ağaçlar âlemi, hayvanat ve nebatat alemi nasıl zamanı geldikçe tebeddül ediyorlar, değişiyorlar. Zahiren hoşumuza gitmeyen şeyler de zamanı geldikçe değişecektir.

Üstadımızın vefatından az sonra teksirle neşredilen lahika olup, aslı Abdulkadir Badıllı da vardır.

Badıllı Ağabey, Hizmetkârlar imzasiyle olduğunu söylemiş.

www.NurNet.org

12 ADIMDA ŞAHS-I MANEVİ HARİTASI VE HUSUSİYETİ

12 ADIMDA ŞAHS-I MANEVİ HARİTASI VE HUSUSİYETİ

“İlm-i mantıkda BURHAN-I YAKÎNÎ, HÜSN-Ü ZANNA VE MAKBUL ŞAHISLARA BAKMIYOR, cerh edilmez delile bakar ki, BÜTÜN RİSALE-İ NUR HÜCCETLERİ, BU BURHAN-I YAKİNÎ KISMINDANDIR.”  Emirdağ Lâhikası-l (91)

*********************

BİR NUR TALEBESİ HİZMETİNDE EĞER KİTABI ESAS ALARAK HAREKET ETMİYORSA; YA KENDİ ŞAHSINI VEYAHUT HÜSN-Ü ZAN ETTİĞİ BAŞKA BİR ŞAHSI HİZMETTE ASIL MERCİ VE MİHENG OLARAK KABUL EDER.

*********************

“Siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. ” (Münazarat sh: 14)

**********************

YAPILAN BİR HİZMETİN DEVAMI VE O HİZMETTEKİ ŞAHS-I MANEVİNİN İSTİKAMETİ İÇİN KİTAB ESAS VE MİHENG OLARAK ALINMASSA; O HİZMET, MUHTELİF EFKAR VE MİZACA GÖRE ŞEKİL ALIR. RİSALE-İ NURUN MESLEK VE MEŞREP TARZINA MUHALİF BİR YOL AÇILIR. EĞER RİSALE-İ NURLARIN TALİMATI DAİRESİNİN DIŞINA ÇIKILIRSA, ÇOK BİDALARA MARUZ KALIP DAVAYI KAYBETME İHTİMALİ YÜKSEK OLUR. 

ÜSTAD HZ’LERİ EHL-İ İMANA KARŞI, KENDİ ŞAHSINI GERİ ÇEKEREK, KİTAPLARI ESAS VE YOL OLARAK GÖSTERMİŞTİR:

********************

“Hattâ Said de — el’iyâzü billâh — Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak” Emirdağ Lâhikası-1 (125)

“Kendimizi değil, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini ehl-i imana gösteriyoruz. “ Emirdağ Lahikası-1 ( 49 )

**********************

ÜSTADIMIZI ANLAYIP TANIMLAMAK VE NUR TALEBELERİNİN ŞAHSI MANEVİSİNE DAHİL OLMAKTA YİNE ANCAK KİTABI MERKEZİYETTE ESAS ALARAK MÜMKÜNDÜR.. BUNUN İLE ANCAK ,ŞAHSI MANEVİDE BULUNAN FERDLERİ HAKİKİ MANADA VASIFLANDIRABİLİRİZ. YOKSA YİNE İSTİKAMETTEN ŞAŞIP FARKLI YÖN VE ŞAHSİYETÇİLİK MECRALARINA VEYA ADAVET HİSSİYATINA DÖNÜŞEBİLİR. 

*********************

İttihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, marifetin şua’-ı elektrikiyle olur. Münazarat (73)

*********************

RİSALE-İ NUR’A ŞAHISLARA GÖRE ŞEKİL VERMEMEK LAZIM, FAKAT 

ŞAHISLARI RİSALE-İ NURA GÖRE TANIMLAMAK VASIFLANDIRMAK GEREKİYOR.. 

BU ZAMANDA İNSAN-I KAMİL İSMİNE LAYIK ANCAK ŞAHS-I MANEVİDİR…

*********************

“Ey Risale-i Nur şakirdleri ve Kur’anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir İNSAN-I KÂMİL ismine lâyık bir şahs-ı manevînin âzalarıyız..” Lem’alar ( 161 )

Size hayatımda vefattan sonra elinize geçecek manevî malımı ve hukukumu size vermeğe ve مُوتُوا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا sırrına binaen, ölümden evvel sizi bilfiil vâris yapmağa dair bir Nur şakirdi sordu ki: “Hikmet nedir? Sizi daha çok zaman aramızda görmek istiyoruz. İnşâallah öyle kalacaksınız.”

Ben de dedim ki: Eğer vefattan sonra bu hakikî ve hakikatlı vârislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakikî mâlik olur, umumuna mâlik olamaz. Fakat ölümden evvel vârislere verilse; emval-i uhrevî gibi herbirisi umum o mala, o nur lâmbasına derecesine göre mâlik sayılır; herbirisi küçük birer Said olur; bir nöbetçi yerine, binler nöbetçiler olur. Said’in irsiyette yalnız binden bir hisse sahibi bir Nurcu olmaz, belki tam bir genç Said olur. Meselâ o emval, emval-i Nuriye, faraza bir hazine kadar olsa, binler Nurculara tevziatta, taksimatta yirmişer, yüzer altun düşebilir; fakat vefat etmeden onları onlara vermek, bir sırr-ı azîme binaen, herbirine istidadına göre, haslara bir milyon birden düşebilir. Bu sırrın bir sırrı var, şimdi izah edemem.

Yine o şakird dedi ki: “Herbir has şakirdin, senin gibi hayatını ve bütün rahatını feda edebilir mi ki, o koca malı bütün birden alsın?” Ben de dedim ki: İnşâallah tesanüdün sırr-ı azîmi ile ki, üç elifi tesanüdle yüz onbir kuvvetinde gösterdiği gibi has şakirdlerin mabeynindeki tesanüd-ü hakikînin verdiği kuvvet, benim gibi bir bîçarenin sizce fevkalâde zannedilen fedakârlığından geri kalmayacaktır inşâallah. Emirdağ Lahikası-1 ( 216 )

“Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine,sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.” Kastamonu Lâhikası ( 89)

“Şahs-ı manevî, çok ruhların imtizacından ve tesanüdünden ve efkârın telahukundan ve birbirine yardımından ve kalblerin birbirine in’ikasından ve ihlas ve samimiyetlerinden, mezkûr bir heyetten çıkabilir. O heyetin bir ruh-u manevîsi hükmüne geçer. Evet “mecmuunda bir hassa bulunur ki, ondaki her ferdde bulunmaz” düsturuyla çok defa içtihadın âsârı ve nur-u velayetin hassaları ve ziyası bir cemaatte görünüyor. Halbuki o cemaatin hangisine bakılsa, o hassa görünmüyor. Demek âmî adamların ihlasla tesanüdleri, bir velayet hassasını veriyor.” Emirdağ Lahikası-1 (89)

selam ve dua ile

RİSÂLE-İ NUR’UN KUR’ÂNÎ YOLU… 

RİSÂLE-İ NUR’UN KUR’ÂNÎ YOLU… 

  Risale-i Nur Külliyatı, ahir zamanda ümmet-i Muhammed’in manevi imdadına yetişmiş olan bir dirayet tefsiridir. Telifin ilk anından son avanına kadar ümmet-i Muhammed’e sahil-i selamete çıkış yolunu göstermiştir. Risale-i Nur ve emsali dirayet tefsirini bilmeyen ve anlamayan kimseler alıştıkları klasik tefsir olan Rivayet Tefsirini, Risale-i Nur Külliyatında göredikleri için nasıl yaklaşacaklarını anlayamamaktadırlar.       

“Risale-i Nur, Arş-ı A’zam’la bağlı olan Kur’an-ı Azîm-üş şan ile bağlanmış bir hakikî tefsiridir.”[1]Klasik tefsirler aklı tatmin ederken Risale-i Nur’un metodu letaife sirayet etmektedir.  

Nazlı bir gelin edasında olan Risale-i Nur Külliyatıyla, nur alemine girmenin birinci vazifesi, ihlâs-ı tammeden sonra tam sadakat ve tam sebat etmektir. Bu sayede nur alemine girilir ve istifade etmeye başlanır Dirayet Tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatından. Yani, Risale-i Nur Külliyatının dairesinde Risale-i Nur’un talimatı ve düsturları çerçevesinde hareket etmekle mümkündür. Aksi taktirde yani ihlâs-ı tamme, tam sadakat, tam sebat kapılarından geçilmezse Nurlar letaife sirayet etmemekle beraber insanı sadece malumatfuruş ve geveze yapacaktır.  

Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Müvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.[2] 

Edile-i Nuriye olarak tabir ettiğim bu dört düstur insanın hem şahsi hayatında, hem içtimai hayatında, hem hizmet hayatında olmazsa olmaz hakikatlerdir. Kalb ile teslim akılla iz’an edilip tefekkür edilirse bu dört düstura uymayanlar ne kadar hem kendi hem de çevresine verdiği zarar ziyanları görebiliriz. Gerçekten akıl gözü kör olursa insanın basireti bağlanıyor ve çok büyük yanlışlara düşüyor.  

Burada mesele hizmet üzerine olduğu için herkes kendi hizmet çevresine baktığında  hüsnü zan ederek itimad ettiği kimselerin yanlış yönlendirmeleri veya erkan ve usule uymayan hareketlerini göz önüne getirip baksa bu dört düsturun ehemmiyeti alenen görülecektir. 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Kastamonu Lahikası ( 247 )

[2] Muhakemat ( 49 )

Hem post, hem de dost kavgasından kurtulmak ister misin?

Geçtiğimiz Pazar sabahı bir derse katıldım. Okunmak için tercih edilen kitap İhlas Risalesiydi. İhlassızlıktan ve nefsimin yaramazlıklarından kurtulmak için bu bir fırsattı. Bu fırsatı bana veren Rabbime sonsuz şükürlerimi arz ettim. Okumaya başladık. Herkesi bilmem ama okunanlara ve anlatılanlara muhatab olarak kendimi seçtim. Çünkü herkesten çok o prensiplere benim ihtiyacım vardı. Şimdi o dersten çıkardığım prensiplerden bazılarını arz edeceğim. Nefsini terbiye etmek isteyen bu prensipleri yudumlamakta bana arkadaş olabilir.

Okunan yerden çıkardığım prensipler şunlar:

1-Amelinde ve hizmetlerinde Allah’ın rızası olmalı. Allah’ın dinine hizmetin içinde bulunuyorsan orada ihlasla yani Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle duracaksın. Dünya menfaati için, iş yapmak, ticaretini geliştirmek, malını pazarlamak için değil. Yaptığın işler Allah’ın razı olduğu işler olmalıdır. Onu memnun edersen, bütün dünya küsse bir şey olmaz. Onu memnun edemezsen, bütün dünya seni alkışlasa da sen zarardan, ziyandan, tokattan, helaket ve felaketten, ahirette de müflis olmaktan kurtulamazsın.

2-Hizmetteki kardeşlerini ve arkadaşlarını, hizmette önde gidenleri eleştirme, onlara üstünlük taslama, onların ayıbını görmek, gıybetini yapmak yerine onlara yardımcı ol, eksiklerini tamamlamaya çalış. Bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabet etmez, birbirinin önüne geçmez. Herkes kendi alanına düşen hizmeti yapar. Kim kardeşinin kusurunu görse, eleştirse, çalışma şevkini kırar, onu çalışmaz hale getirir. Bunu yapan da zalim olur. Böyle bir zalimin yüzünden fabrikanın sahibi de fabrikayı kırar, dağıtır. Allah, dine hizmet nimetini adamın elinden alır, layık olanlara verir. Allah bizi bu nimetten ayrı ve mahrum bırakmasın.

3-Üç elif ayrı ayrı durursa üç kıymeti olur. Yanyana, omuz omuza verirlerse 111 kıymet ve kuvvetini kazanırlar. Dört kere dört ayrı ayrı dururlarsa 16 eder. Yanyana durur ve omuz omuza verirlerse 4444 kıymet ve kuvvetini kazanırlar.16 fedakâr kardeşlerimizin kıymet ve kuvveti samimi bir ihlasla ve kardeşlik duygusuyla yan yana ve omuz omuza durdukları müddetçe 4444’ü geçtiklerini bir çok olay isbat etmiştir.
Bunun anlamı şudur: Gerçek bir dayanışma içinde olan her ferd, diğer kardeşlerin gözüyle bakacak, kulağıyla işitecek. Birlikte hareket eden on arkadaşdan her biri, yirmi gözle bakacak, on akılla düşünecek, yirmi kulakla işitecek, yirmi elle çalışacaktır. Bu şekilde çalışanlara cami yaptırmak, okul, dershane, yurt, üniversite açmak ağır gelir mi?

4-Bütün kuvvetini ihlasta ve hakta bil. Çünkü ihlaslı ve haklı olan güçlü olur. Bilerek ihlası kıran tokada müstehak olur.

5-Kendileri zaruret içinde bulunsalar da kardeşlerini kendilerine tercih ederler.”(1) ayet-i celilesi gereğince kardeşlerini, hizmet arkadaşlarını şerefte, makamda, teveccühte, hattâ maddî menfaat gibi nefsin hoşuna giden şeylerde kendine tercih et.

Bu özellik, hadis-i şerifte tavsiye edilenin de bir adım ötesinde. Hadis de şöyle buyuruluyor: “Sizden biriniz, kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”(2) Yani bende olan kardeşimde de olsun. O da buna layıktır, dememiz isteniyor. Allah bunun da ötesini yani kendi ihtiyacı olduğu halde mümin kardeşini tercih etmesini istiyor.

İmkânsız ve yaşanmız gibi görünen bu karakteri, Medineli Müslüman, dinleri için her şeylerini bırakıp gelen Mekke’li Müslüman’a yardım ederek yaşadı. İhlası ve Allah’ın rızasını da kazandı.
Herkese bu ahlak hâkim olsa, dünyada boğuşma kalmaz, anarşi ve terör diye bir şey olmaz, yurdumuz ve dünyamız cennet olur.

6-Kardeşlerinin ve hizmet arkadaşlarının meziyetlerini ve faziletlerini, kendi meziyetin ve faziletin gibi say onların şerefleriyle iftihar et. “Tefanî” yani birbirinde fani olma, yok olma sırrıyla kendi duygularını unutup kardeşlerinin meziyetleriyle övün. Kardeşlerine en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve kardeş ol.

7-İhlası kazanmanın ve korumanın en etkili yolu, ölümü daima hatırlamaktan geçer. Öyleyse ölümü hiçbir zaman hatırından çıkarma. Çünkü ölümü bu kadar yanında ve yakının da hisseden adam, başkasını maddeten ve manen öldürmeye kalkmaz. Eliyle, diliyle ve haliyle kimseyi incitmez. İncitmişse özür diler, helallik ister. Hizmette tenbellik etmez. Derse gitmekten, hizmetin sıkıntılarını omuzlamaktan geri durmaz. Hizmet kahramanlarını yalnız bırakmaz.

8-İhlası kazanmanın ve korumanın en etkili yollarından biri de Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu düşünüp Ondan başkasının teveccühünü aramamaktır. Nerde olursan ol, O seninle beraberdir. Çünkü Onun huzurunda, Ondan başkasının teveccühünü aramak edebe aykırıdır.

9-İhlası kıran ve insanı gösterişe sürükleyen sebepleri bilmelisin. Onları üç maddede toplamak mümkün:

a-Maddî menfaatten gelen rekabet yavaş yavaş ihlası kırar, hizmeti zedeler, o maddî menfaati de kaçırır. Maddî menfaat istenilmez, belki verilir. Lisan- hal ile de istenilmez. Belki ummadığı bir yerden gelir. Yoksa ihlası zedelenir.

b-Makam sevdasından gelen şöhretperestlik, şan ve şeref perdesi altında insanların teveccühünü kazanmak, dikkatleri kendine çekmekle enaniyeti okşamak ve kötülükleri emreden nefse bir makam vermektir. Ki bu psikolojik bir hastalıktır. Bu hastalık, gizli şirk denilen riyakârlığa, kendini beğenmişliğe kapı açar ve ihlası zedeler.

c-İhlası kıran ve insanı riyaya sürükleyen sebepleri iyi tanımak ve ihlassızlıktan kurtulmak için en az on beş günde bir İhlas Risalesini okumalısın.

NEDEN ON BEŞ GÜNDE BİR?

-Neden?

-Çünkü dünyada, özellikle ahirete yönelik hizmetlerde temel, ihlastır. Temeli olmayan binanın ayakta durması mümkün olmadığı gibi, ihlası olmayan bir amelin, bir hizmetin ayakta kalması, devam etmesi de mümkün değildir.

En büyük bir kuvvet ihlastır, ihlaslı olan güçlü olur. Ümitsizliğe düşmez. Çünkü ihlaslı adam, her yerde Allah’ın yardımının kendisiyle beraber olduğunu bilir.

En makbul bir şefaatçi ihlastır. Sıkıntıya düştüğünüz zaman o sizi kurtarır.

En kuvvetli bir dayanak noktası ihlastır. Ona sırtını veren yıkılmaz.

En kısa bir hakikat yolu ihlastır. Gerçeği ve hedefi yakalamanın en kısa yolu odur.

En makbul bir manevî dua ihlastır. İhlaslı olanın duası ve bedduası reddolmaz. Böylelerinin duası alınmalı, bedduasından da korkulmalıdır.

Maksadlara kavuşturan en değerli bir araç ihlastır. Onu elde eden yolda kalmaz.

En yüksek bir haslet ihlastır. İhlas vazgeçilmez karakterin olmalıdır.

En saf ve katıksız bir kulluk ihlastır. Maddî hayatımız için hava ne ise, manevî hayatımız ve hizmetimiz için ihlas da odur. Havasız hayat olmaz. İhlassız da iman, ibadet ve hizmet olmaz.

Ey nefsim! Kur’an kevserinden süzülen tatlı ve büyük bir havuzu kazanmak istersen, bir buz parçası türünde olan şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine at, erit.(3)

Böylece hem post kavgasından, hem de dost kavgasından kurtulur, Allah’ı bulursun. Allah’ı bulan postu da bulur, dostu da bulur. Bulamayan da ne bulursa bulsun, başına bela bulur.

Vehbi Karakaş – Risale Haber

DİPNOTLAR:
1-Haşir, 59 / 9
2-Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9
3-Bu makale, 21. Lem’a’dan istifade ile yazıldı