Etiket arşivi: edirne

30. İl Müftüleri Toplantısı ve 7. Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları Toplantısı Sona Erdi

Edirne’de üç gün süren İl Müftüleri İstişare Toplantısı ve 7. Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları Toplantısı sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi. Balkan ülkelerinin Diyanet İşleri Başkanlarının, 81 İl Müftüsünün ve Diyanet İşleri Başkanlığının üst yönetiminin katıldığı değerlendirme oturumunun ardından Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in kamuoyu ile paylaştığı 18 maddelik ortak sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi;

Açılış programının ardından “V. Din Şûrası Kararlarının Değerlendirilmesi”, “Göç, İltica ve Din Hizmetleri”, “4-6 Yaş Grubu Kur’an Kursu Hizmetleri”, “Personel İstihdamında Yerindelik ve Yeterlik”, “TDV Şube Yapılanmaları ve Öğrenci Yurtları Çalışmaları” konularının üç gün süreyle çalıştaylar halinde müzakere edildiği istişare toplantısı sonunda ortaya çıkan sonuçlar ve alınan kararların kamuoyu ile paylaşılması uygun görülmüştür.

Kim hangi gerekçeyle yaparsa yapsın şiddet, vahşet ve ölümle sonuçlanan eylemlerin İslâm’a mal edilmesi asla kabul edilemez…

30. İl Müftüleri İstişare Toplantısının hazırlıklarının yapıldığı sırada, Fransa’da dünya kamuoyunu sarsan, önce 12 kişinin ve daha sonra da 6 kişinin ölümüne neden olan hiçbir şekilde kabul edilemez bir terör saldırısı meydana gelmiştir. Avrupa’da yaşayan Müslüman varlığını da yakından etkileyecek olan bu saldırı şiddetle telin edilmiştir. Kim hangi gerekçeyle yaparsa yapsın şiddet, vahşet ve ölümle sonuçlanan bu tarz eylemlerin İslâm’a mal edilmesi asla kabul edilemez.

Bütün dünyanın, fasılasız ölümlerin yaşandığı coğrafyaların trajedilerini aynı hassasiyetle karşılaması bir insanlık vazifesidir…

Uzun süredir saldırıların, ölümlerin ve vahşetlerin yaşandığı dünyanın pek çok bölgesinde nice masum insanların katledildiği bilinmektedir. Nitekim aynı günde Pakistan’da, Nijerya’da, Irak’ta ve Suriye’de yüzlerce insanın katledildiği olaylar gerçekleşmiştir. Bütün dünyanın, fasılasız ölümlerin yaşandığı bu coğrafyaların trajedilerini aynı hassasiyetle karşılaması bir insanlık vazifesidir. Ölenlerin coğrafyasının, ırkının, dininin ve mezhebinin farklı oluşuna göre tepki verilmesi, tüm insanlığın vicdanını yaralamaktadır. Ölümler arasında çifte standart oluşturmak; bölgesine, rengine, ırkına, dinine ve mezhebine göre ölümleri tasnif etmek ve ortaya çıkan sonuçları istatistiklerin konusu yapmakla yetinmek hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu vesileyle bugüne kadar, her türlü insani değerden yoksun olarak üretilen ve kirli amaçlar için seferber edilen silahların sebep olduğu mazlumiyet, mağduriyet ve katliamların acısının ayrım gözetmeksizin insanlık ailesinin bütün fertleri tarafından hissedildiği bir dünya özlemi yüksek bir hissiyatla ifade edilmiştir.

İslamofobinin bir endüstriye dönüşerek yaygınlaşması, dünyanın her tarafında Müslüman varlığına karşı bir tehdit oluşturmaktadır…

İslamofobinin bir endüstriye dönüşerek yaygınlaşması, başta Avrupa’da yaşayan Müslümanlar olmak üzere dünyanın her tarafında Müslüman varlığına karşı bir tehdit oluşturmaktadır. İslamofobik eylemler, barış içerisinde birlikte yaşama kültürüne zarar verip güvenliği ortadan kaldıracak boyutlara ulaşmadan, ilgili ülkeler tarafından gerekli tedbirler alınmalı, yabancı düşmanlığı, ötekileştirme ve ayrımcılıktan uzak durulmalıdır. Bu arada din görevlilerimizin İslamofobi ve bunu körükleyen yanlış dini anlayışlar konusunda bilinçlendirilmesi amacıyla çok yönlü çalışmalar yapılmalıdır.

Kutsal değerleri aşağılamak, küçümsemek, istismar etmek, onlara hakaret ve tecavüz etmek, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez…

Dinin kutsal kabul ettiği değerler, inansın ya da inanmasın herkes tarafından saygı duyulması gereken hususlardır. Kutsal değerleri aşağılamak, küçümsemek, istismar etmek, onlara hakaret ve tecavüz etmek, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Müslümanlar, Kur’an’ın evrensel mesajları ve Hz. Peygamberin çağlar üstü örneklik ve rehberliğini esas alarak bunları yapanlardan yüz çevirmeli; tepkilerini İslâm’ın rahmet mesajları çerçevesinde ve makul düzeyde göstermelidir. Tahrikler meşru gösterilerek şiddet ve ölümle sonuçlanan tepki ve eylemler, hiçbir şekilde İslam açısından kabul edilemez.

İslâm dünyasında herhangi bir dinin mabedine saldırmak nasıl kabul edilemez ise Avrupa’da da herhangi bir camiye saldırmak aynı şekilde kabul edilemez…

Bilhassa son yıllarda Kıta Avrupası’nda camilere yönelik pek çok yakma ve kundaklama girişimleri olmuş, mabetlerimize ırkçı söylemler içeren yazılar yazılarak kesilmiş domuz kafaları bırakılmış, hakaret, tahkir ve tezyiflerle İslâm’ın mukaddesatı aşağılanmış, Müslümanlara yönelik kin, öfke ve nefret suçlarında kayda değer bir artış gözlenmiştir. Çağdaş dünya vakit kaybetmeden bu tür suçları önlemeye yönelik gerekli adımları atmalı, mabet masumiyeti çerçevesinde camilerin güvenliğini sağlamalıdır. İslâm dünyasında herhangi bir dinin mabedine saldırmak nasıl kabul edilemez bir eylem ise Avrupa’da da herhangi bir camiye saldırmak aynı şekilde kabul edilemez bir eylem olarak görülmelidir.

İslâm’ı terör ve şiddetle özdeşleştirmek rahmet dini İslâm’a yapılabilecek en büyük haksızlıktır…

İslâm, rahmet, merhamet ve şefkat dinidir. İslâm’ın amacı, insanı hem bu dünyada hem de ahirette mutlu etmektir. Bütün insanların barış, huzur ve esenlik içerisinde yaşadığı bir dünyayı var etmek İslâm’ın en büyük gayesidir. İslâm’ı terör ve şiddetle özdeşleştirmek rahmet dini İslâm’a yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın defalarca kanıtladığı gibi tüm insanlık şunu iyi bilmelidir ki, Allah’a ve O’nun Sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği Kitab’a tam bir teslimiyetle bağlı olan müminler, hiçbir topluluk için tehdit, korku, düşmanlık ve şiddet unsuru değildir.

İslami kavramların kolayca ve sınır tanımaz bir şekilde fütursuzca kullanıldığı bazı temsillerin, günümüzde, en çok da Müslümanlara zarar verdiği muhakkaktır…

Gerek çağımızdaki pozitivist eğitim anlayışı, gerekse modern zamanlarda gelişen kimi ideolojilerden etkilenme hali sömürgelerin, istilaların, işgallerin ve istibdatların oluşturduğu zeminlerde şekillenen Müslüman tasavvurunda farklı tezahürlerin ve yaralı bilinçlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İslami kavramların kolayca ve sınır tanımaz bir şekilde fütursuzca kullanıldığı bu temsillerin, günümüzde, en çok da Müslümanlara zarar verdiği muhakkaktır. Başta ilim adamları olmak üzere İslâm dünyasındaki dini kurumların, dini-sosyal teşekküllerin ve her bir Müslümanın, İslam’ın hak ve adalet anlayışı ile Rahmet Peygamberinin (sav) emsalsiz üstün ahlaki vasıflarını herkesin anlayabileceği hikmetli bir dil ve üslupla özellikle gençlere ve toplumun tüm kesimlerine tanıtmaları konusundaki gecikmişliğimiz artık hiçbir mazeret kabul etmemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Balkan Ülkelerindeki dini kurumlar bu konularda işbirliğinin gerekliliğini vurgulamışlardır.

Balkanlarda ve Avrupa’da din eğitimi kurumları ile Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili kurum ve kuruluşlarla temas kurması gerekli görülmüştür…

Balkanlarda ve Avrupa’da din eğitimi kurumları ile ülkemizde orta ve yüksek düzeyde din eğitimi müesseselerinin öğrenci değişimi, öğretim elemanı desteği, müfredat ve eğitim materyalleri hazırlanması, kütüphane ve dökümantasyon hizmetleri vb. konularda işbirliği ve tecrübe paylaşımının gerçekleştirilmesi maksadıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili kurum ve kuruluşlarla temas kurması gerekli görülmüştür.

Balkanların dini ve kültürel unsurları arasında yer alan Bektaşi Müslümanlara maruz kaldıkları kültürel erozyon karşısında destek sunulması gerekli görülmüştür…

Balkan coğrafyasının en önemli dini ve kültürel unsurları arasında yer alan Bektaşi Müslümanlar ve irfan geleneğimizin kadim temsilcileri yaşadıkları coğrafyada İslam’ın sınırlarının zorlandığı mahallerde ciddi bir kimlik ve kültür kuşatması altındadır. Onların sorunlarıyla yakından ilgilenmek, ihtiyaç duydukları konularda ve özellikle sık sık maruz kaldıkları kültürel erozyon karşısında İslam kardeşliğinin bir gereği olarak kendilerine destek sunulmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur.

Roman vatandaşlarımıza yönelik müftülüklerimizin çalışmalarını yoğunlaştırmalarının yerinde olacağı dile getirilmiştir…

Roman Müslümanlar sık sık ayrımcılığa uğrayan kimlikleriyle, tahrip edilen kültürleriyle “ümmetin yetimleri” mesabesinde kendilerini yalnızlaştırılmış hissetmektedir. Roman Müslüman kardeşlerimizin gerek Türkiye’de gerekse Balkan dünyasındaki akıbetleri hakkında sorumluluk bilinciyle hareket edilerek müftülüklerimizin, Roman vatandaşlarımıza yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmalarının yerinde olacağı dile getirilmiştir.

Kardeşlik hukukunun gereği olarak Suriyeli kardeşlerimizin ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda daha fazla gayret gösterme gerekli görülmüştür…

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bölgemizde meydana gelen iç savaşlar nedeniyle devlet ve milletimizin yüksek sorumlulukları çerçevesinde ülkemize göç etmek zorunda kalan muhacir kardeşlerimizin fiili durumlarının daha da iyileştirilmesi konusunda müftülüklerimize düşen görev ve sorumluluklar artmıştır. El birliği ve dayanışma içerisinde Suriyeli kardeşlerimizin ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda kardeşlik hukukunun gereği olarak daha fazla gayret gösterme zarureti ortaya çıkmış ve bu gereklilikler çeşitlenmiştir.

2015 yılı Kutlu Doğum Haftasının teması “Hz. Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlâkı ve Hukuku” olarak belirlenmiştir…

Dil, din, mezhep ve coğrafya ayrımı yapmaksızın tüm dünyada hiç kimseyi ötekileştirmeden bir arada birlikte yaşamak, toplumların barışı için giderek önem kazanmaktadır. Bu itibarla 2015 yılı Kutlu Doğum Haftasının teması “Hz. Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlâkı ve Hukuku” olarak belirlenmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığının Camiler Haftası, Kutlu Doğum ve Ramazan temaları bütün yılları kuşatacak şekilde programlandırılması gerekli görülmüştür…

Diyanet İşleri Başkanlığının Camiler Haftası, Kutlu Doğum ve Ramazanlarda gündeme getirdiği “Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi”, “Hz. Peygamber, Kardeşlik Ahlakı ve Hukuku”, “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru”, “Hz. Peygamber, Din ve Samimiyet”, “Cami ve Çocuk Buluşması”, “Engelsiz Cami Engelsiz İbadet”, “Cami, Kadın ve Aile”, “Cami ve Gençlik”, “Ramazan ve Komşuluk Medeniyeti”, “Müminin Sevgi ve Barış Dokunuşu: Selam”, “Helal Lokma, Helal Kazanç”, “Hiç Kimse Kimsesiz Kalmasın” başlıkları altında farkındalık oluşturmaya yönelik temaların, sadece bu haftalara münhasır kılınmaması, söz konusu tema ve kampanyaların bütün yılları kuşatacak şekilde programlandırılması hizmetlerin kalıcılığı açısından önem arz etmektedir.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığının kurul kararları dışında kalanlar, kurumsal olarak Diyanet İşleri Başkanlığının görüşlerini yansıtmaz…

Dini konularda Diyanet İşleri Başkanlığını kurumsal olarak bağlayıcı kılan husus, bir süreç dâhilinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığının mekanizmalarından geçerek Kurul kararı haline gelen görüşlerdir. Bunun dışında kalanlar, kurumsal olarak Diyanet İşleri Başkanlığının görüşlerini yansıtmaz. Hal böyleyken son zamanlarda bazı medya mensuplarının kendilerini fetva soran kişi konumuna koyarak müftülüklere sorular yöneltmesi ve aldığı cevapları Diyanet İşleri Başkanlığının topluma takdim ettiği bir kararı ve görüşüymüş gibi sunması asla kabul edilemez. Bazı konularda münferit sorulara verilen cevapların ise çarpıtılarak basında yer bulması ve bu yolla Diyanet İşleri Başkanlığının itibarsızlaştırılmaya çalışılması her şeyden önce gayr-i ahlâkidir. Bilinmelidir ki İslâm geleneğinde kişiye özel verilen fetvalar, umumileştirelemez. Alo 190 Fetva Hattı ile verilen fetvalar, tamamen fetva isteyen kişiyle ona fetva veren görevlinin arasında geçen ve sonuçta fetva isteyeni bağlayan bir husustur. Bazı medya kuruluşları tarafından bu tür fetvaların bütün bir topluma Başkanlığın görüşü olarak takdim edilmesi, hatta bazı gazetecilerin de bunları köşelerine taşıması kabul edilebilir değildir.

Hiçbir durum ya da kurum, İslami hakikatlerin yalın ve doğru bir şekilde anlatılmasına engel teşkil edemez…

İslâm, güzel ahlâktır. O halde ahlaktan yoksun bir dindarlık anlayışı düşünülemez. Öte yandan İslami ahlakın en belirgin özelliği de merhamet ve adalettir. İslam, öncelikli olarak ahlaka dayalı bir toplum inşasını hedefler. Nihayet İslam, bireyin nefsinin tezkiyesiyle başlayan bir toplumsal ıslahı esas alır. Dindarlık sadece bazı ritüellerin ifasıyla yerine getirilmez. Gerek başkasının hak ve hukukuna riayet, gerek kamusal hak ve sorumluluklar gerekse kamusal emanetlere riayet yüksek ahlakın bir gereğidir. Yetim hakkı gözetmek, helal kazanç sağlamak, emanete riayet etmek ve liyakati esas alarak iş yapmak, en az ibadetlerimiz kadar İslam’ın emir ve tavsiyelerindendir. İslâm’ın doğru bilgisini anlatmak bütün görevlilerimizin en başta gelen vazifesidir. Hiçbir durum ya da kurum, İslami hakikatlerin yalın ve doğru bir şekilde anlatılmasına engel teşkil edemez. Aynı şekilde İslâmî hakikatler, hiçbir zaman siyasal bir talep ve beklentinin aracı ve konusu yapılamaz. Beşeri zaaf, eksiklik ve günahlarımızı ört bas etmek için Kur’an ve Sünnet’ten delil aranmaz.

Kur’an kurslarıyla ilgili taleplerin karşılanmasında Başkanlığımızca gerekli adımların atılması önem arz etmektedir…

Halkımızın yoğun talebi üzerine Başkanlığımızın 4-6 yaş grubu Kur’an kursu eğitimiyle ilgili çalışmaları halkımız tarafından takdirle karşılanmaktadır. Kurslarımızla ilgili talep her geçen gün artmakta olup talebin karşılanmasında fizikî, malî, eğitim materyali, öğretici ve yardımcı personel istihdamı açısından yaşanan sıkıntıların giderilmesi için Başkanlığımızca gerekli adımların atılması önem arz etmektedir.

Müftülüklerimiz, Türkiye Diyanet Vakfının illerde yapılanmasını tamamlamalı, ülke genelinde öğrenci yurdu açma faaliyetlerine ağırlık vermelidir…

Müftülüklerimiz, Türkiye Diyanet Vakfının tüm illerimizde ve ilçelerimizde temsilcilik ve şubelerini yapılandırma iş ve işlemlerini tamamlamalı; ülke genelinde öğrenci yurdu açma faaliyetlerine ağırlık vermelidir.

Başkanlık personelimizin vaaz, irşat ve hutbe gibi dinî vazifeleri ifa ederken siyasi yönelim ve eğilimlerini izhar etmemeleri konusunda dikkatli olmaları gerekir…

Yasalar, Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının, her türlü siyasi faaliyetten uzak durmalarını zorunlu kılmaktadır. Yaklaşan seçim sürecinde Başkanlık teşkilatında görev alan her bir personelimizin gerek vaaz, irşad, hutbe gibi dinî vazifeleri ifa ederken gerekse sosyal medya gibi mecralarda ima yolu ile dahi olsa siyasi yönelim ve eğilimlerini izhar etmemeleri konusunda dikkatli olmaları gerekir.

Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanlarının toplantımıza iştirak ederek bakış açılarını yansıtmaları büyük bir zenginlik kazandırmıştır…

Ülkemiz, bölgemiz, İslam dünyası ve dünyada yaşanan pek çok konu ile hizmetlerimiz çerçevesinde Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanlarının toplantımıza iştirak ederek bakış açılarını yansıtmaları büyük bir zenginlik kazandırmıştır. İl müftüleri bu katkıların manevi anlamının ve tarihsel değerinin yüksek olduğunu belirterek ilişkilerin ve işbirliği imkânlarının daha da geliştirilmesini arzu ettiklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca bu toplantıda, il müftülerimizle Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları ilk defa istişare yapma imkânı bulmuşlardır.

diyanet.gov.tr 

Sigaraya vereceği parayı biriktirip umreye gitti

Edirne’de açılan Kur’an kursları sayesinde birçok insanın hayatı değişti. Roman vatandaşların yoğunlukta olduğu Muradiye semtinde yaşayanların birçoğu kurs sayesinde kötü alışkanlıklarından vazgeçti. Kur’an-ı Kerim’in girdiği evlerde küfür ve hakaretin yerini güzel sözler aldı.

Neziha Öz, Muradiye Kur’an Kursu’nda okuyan kursiyerlerden biri. Neziha Hanım sigaraya vereceği parayı kumbarada biriktirmiş ve bununla umreye gitmiş.

Edirne’nin Roman mahallelerindeki Kur’an kursları sayesinde birçok vatandaş manevi desteği Kur’an-ı Kerim’de arıyor. Roman vatandaşların yoğunlukta yaşadığı Muradiye semtindeki kurs sayesinde birçok insan kötü alışkanlıklarından vazgeçmiş. Kur’an-ı Kerim’in girdiği evlerde küfür ve hakaretin yerini güzel sözler almış. Muradiye Kur’an Kursu’nda okuyan kursiyerler ise sigara paralarını kumbarada biriktirerek umreye gitmeye karar vermiş.

Roman vatandaşı olan Neziha Öz, bunlardan sadece biri. Kur’an-ı Kerim’le birlikte hayatının değiştiğini söyleyen Öz, bu sene umre vazifesini de yerine getirmiş. Kur’an’ı tanımadan geçirdiği hayatını anlatırken hüzünlenen Öz, “Kur’an öğrenmeden önce cahil gibiydik. Bir kelimeyi dahi okuyamıyorduk. Allah’ın adını biliyorduk ama Allah’a nasıl ibadet edeceğimizi bilmiyorduk. Ne mutlu hocamız bize her şeyi öğretti.” diyor.

Kur’an-ı Kerim’in evine girdiğinden beri eşinin ve çocuklarının ahlaklarında olumlu gelişmeler olduğunu aktaran Neziha öz artık evlerinde küfür ve hakaretin yerini güzel sözlerin aldığını söylüyor. Kur’an kursunda eğitim gören ve kanser hastası olan Emine Bursa, aradığı huzuru Kur’an’da bulduğunu ve onu okumanın hastalığına şifa olduğunu dile getiriyor. 65 yaşındaki Ayşe Memiş ise Kur’an-ı Kerim’in bir harfinin bile kendisi için ne kadar önemli olduğunu kaydederken duygularını şöyle aktarıyor: “Kur’an okumayı çok istiyordum. Yaşımdan dolayı öğrenemeyeceğim diye üzülüyorum. Heyecandan tansiyonum yükseliyor. Ama Kur’an’ın bir harfini okuyunca sanki dünyalar benim oluyor.”

Muradiye Kur’an Kursu hocası Sevim Tekin, kursa gelen 15 kişiyle umre vazifesini gerçekleştirenlerden. Kursiyerlere ilk olarak, Kur’an-ı Kerim okumayı daha sonra Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatını öğreten Tekin, öğrencileriyle birlikte kutsal toprakları ziyaret etmenin büyük bahtiyarlık olduğunu kaydediyor. Kursa gelenlerin kötü alışkanlıklarını da bıraktığını ifade eden Tekin, mahalledeki birçok olumsuz davranışların ortadan kalktığını belirtiyor.

Cihan Acar / zaman.com.tr

Mimar Sinan’ın Akıl Almaz Sırları “Selimiye Camii”

Selimiye’nin uzun yıllar boyunca süregelen, kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan hikayeleri günümüze kadar söylene geliyor.

Hz. Muhammed’i (S.A.V) rüyasında gören padişah II. Selim, Peygamberin emri üzerine onun rüyada işaret ettiği, bugünkü cami alanının bulunduğu yere bir cami yaptırmaya karar vermiştir. Selimiye’nin Temel Taşları Hakkında Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş. İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak,bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir. Temellerinin atılmasının uzun sürmesi hakkında İnşaat hızla ilerlemekte iken, Mimar Sinan bir gün ortadan kaybolmuş. Her yeri aramışlar, ama Mimar Sinan’ı kimse bulamamış. Tam 8 yıl sonra, Mimar Sinan çıkagelmiş. Caminin kaldığı yerden devam etmesini buyurmuş. Sultan Selim, inşaatın 8 yıl beklemesine çok sinirlenmiş: “Tez getirin Sinan’ı” diye buyruk çıkartmış.

Sultan Selim bu; tüm saray eşrafı korkudan tir tir titriyor, Selim’in gazabından korkuyorlarmış. Mimar Sinan gayet sakin huzura çıkmış. Selim “anlat” demiş sadece, gözlerinden şimşekler çakıyormuş. Hazır olmasını buyurduğu celladın eli kılıcının kabzasına gitmiş. Sinan kendinden emin, temelin sağlam olması için zaman gerektiğini söylemiş ve eklemiş: “Hesaplarıma göre 8 yıl gerekiyordu” demiş. Sultan Selim, eliyle cellada dur işareti vermiş ve Mimar Sinan’ın dehası karşısında diyecek bir şey bulamamış. Selimiye ve Çağrışımlar Selimiye Camii’nin 31.25 m çapındaki tek kubbesi Allah’ın tek olduğuna işaret eder. Benzer şekilde, Selimiye Camii’nin pencerelerinin 5 kademeli oluşu İslam’ın 5 şartını, 4 vaaz kürsüsü 4 hak mezhebini, Selimiye Külliyesi’ndeki toplam 32 kapı islamiyetin 32 farzını, arka minarelerde 6 yolun olması imanın 6 şartını, 12 şerefesi ise onikinci padişah tarafından yaptırıldığını ifade etmektedir.

Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş.

İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak, bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir.

1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye geliyor. Heyet İmar ve İskan Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye başlamış. Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcını filan gezdikten sonra sıra Sinan’ın kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelmiş. Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar.

Bunun üzerine Türkiye programının gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar. Araştırmalarının sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Minareleri incelediklerinde ise şaşkınlıkları ikiye katlanmış.

JAPON MÜHENDİSLERİN ŞAŞKINLIKTAN KALDIĞI AN

Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş. Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevşek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlamışlar. Ama bunca yıl, bu camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl sır erdirememişler

MİNARELERDEKİ RAYLI SİSTEM

Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini görmüşler.

Daha derin araştırma yapmak için Edirne’ye, Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi’ne gitmişler. Selimiye’nin tüm sırlarını aylarını harcayarak çözmüşler.

Japonya’ya döndüklerinde ise Sinan’ın sırlarını uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle kurup muazzam gökdelenler dikmişler.

Selimiye ile ilgili bir başka hikaye ise şöyle: “Bir gün Selimiye Camii’ne girenler, kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler.Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon gözlerini kubbeden ayırmadan söyle sayıklıyormuş; “Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkansız, orada hiçbir şey yok, orada hiçbir şey yok.”

SELİMİYE CAMİİ’NİN KUBBESİ

Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı beşinci bir işlem oluşturarak çözdüğü söylenir. Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir bir dehanın ürünüdür. Almanlar aynı sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.

Yazan:Said

Yunanistan’da Bir İlk: Risale-i Nur Sergilendi

Her şey halis bir dua ile başladı ve amin diyen halis gönüllerle… Bu dua ve aminler dalga dalga ta Anadolu’ya kadar yayıldı. Bu dua ve aminler kalplerin çarpıntısını değiştirdi. Bu dua ve aminler zihinleri ve himmetleri harakete geçirdi. Bu dua ve aminler Selanik’in Yunanistan’a bağlanmasının 100.cü yılında bir ilke imza attı. Evet 100 yıldır ilk defa, Osmanlı döneminde “Balkanların Kudüs’ü” diye anılan Selanik de, İslam’ın nurunu, Kur’an’ın nurunu, Risale-i Nurları sergileyen Garbi Trakya’dan bir dernek bir stand kuruyor. Bunun şuuru tabii ki bu fuarla ilgilenen herkesi son derece heycanlandırıyor ve de endişelendiriyordu.

RNK Neşriyat olarak başvurulan fuarı İskeçe (Xanthi) UHUVVET Kültür ve Eğitim Derneği temsil etti. Fuardaki sergimizin en çekici kısmı İstanbul Hizmet Vakfı’nın Derneğimize getirip hediye ettikleri ve herkesin kalbine hitap eden o güzel Kur’anlardı. Daha sonra başta Yunanca’ya çevrilen ve diğer dillerle raflarımızı dolduran ve zihinleri nurlandıran Risale-i Nurlardı. Bir de “İşte size Anadolu’dan Edirne Lokumu!” diye ikram ettiğimiz ve tüm nefisleri standımıza celb eden o çok lezzetli lokumlar.

Tabii ki burasını yalnız bırakmayıp bizi ziyaret eden ve her türlü destekte bulunan İstanbul, Edirne, Bursa, Bulgaristan, Erzincan’dan kardeşlerin olması buradaki vazifelerin çok daha kolay olmasına vesile oldular. Ve de perdenin arkasında bulunan başta Ruba Vakfı, RNK Neşriyat, Sözler Neşriyat, Envar Neşriyat, Nesil Yayınları, Hizmet Vakfı tüm hazırlıkların temelini oluşturdular.

24 Mayıs Regaib Kandilinde başlayan ve 27 Mayıs Pazar akşamı biten fuardaki standımızın ilk ziyaretçilerinden ve ziyaret defterimizi ilk imzalıyan Selanik’teki Türk Konsolosluk’unun Başkonsolosu Sayın Tuğrul Biltekin oldu. Daha sonra ziyaretçilerin arkası kesilmedi. Devletin her kesminden Elhamdülillah ziyaretçiler geldi. Polisler, askerler, din görevlileri, papazlar, üniversite öğretim görevlileri, öğretmenler, her yaşta öğrenciler, doktorlar, hastalar, gazeteciler, ve tabi ki yazarlar, kısacası halkın her kesminden insanlar doldu boşaldı. Aynı zamanda Yunanistan’ın en büyük universitelerinden biri olan Aristotelyo Üniversitesinin Rektörüne ve Selanik Belediye Başkanı olan Sayın Butaris’e de tüm tercümelerimizden verme fırsatımız oldu.

Ancak tüm bunların ötesinde en ilginç ziyaretçilerimizden biri bizi ilk gün ziyaret eden 60 yaş cıvarında olan Zoi (Hayat manasına gelir) teyze oldu. Bu teyzenin ana dili gibi Türkçe konuştuğunu duyunca merak ettik sorduk. Bu teyze de bize “evladım benim anacım ve babacım yıllar önce Yunanistan’a Barla diye bir köyden gelmişler, sen nerden bileceksin Barla’yı?” demez mi? Biz tabi neye uğradığımızı şaşırdık. Bizde teyzeye “peki teyzecim sen tüm bu kitapların senin köyün olan Barla da yazıldığını biliyormusun?” deyip ona Yunanca kısa tarihçeden yerini kitapta gösterince bizim gözler dolar, onun da gözleri iki çeşme misali akmaya başlar ve güçlükle sakinleşir…

Bir diğeri ise ilk gün bizimle tanışan ve ikinci gün bize bir kutu kurabiye ile gelen bir memur oldu. Hatta bize özellikle katkı maddesi olmayan ve müslümanların rahat yiyebileceği bir kurabiye olması için özellikle aradığını ve bulup bize getirdiğini söyledi.

Bunlar gibi daha bir çok örnekler ve ikramları görünce, tüm bunları ilk defa bir fuar macerasına girişen bizlerin işi olamayacağını ancak ve ancak Yüce Mevla’mızın inayeti ve ikramı olduğunu görüyor ve secdeye kapanmaktan başka şükür tarzı olmadığını anlıyoruz.

Sonuç olarak gördük ki, bizlerin belki 10 yılda ulaşamadığımız kitleye fuar aracılığı ile 4 günde ulaşıldı. Gelenlerden bir sürü Yunanca Kur’an, siparişi aldık. Ve onlara verdiğimiz binlerce broşürleri okuyupta bize fikrini bildirenlere bedava bir kitap göndermeye söz verdik. Hatta bize gelen mail yorumlarından bir tanesinde bir yunanlı diyor ki, “o çok lezettli lokum ve maddi (kitap) manevi ikramlarınızdan dolayı size teşekkür ediyor amacınıza en kısa zamanda başarıyla ulaşmanızı diliyorum.

Bizler bu fuardan ders aldık ve anladık ki: Yunanistan da İslam bilinmiyor, Kur’an bilinmiyor, hakikatleri bilinmiyor. Az bilenler de sadece televizyonun anlattıkları çarpık bilgilere sahip. Bizim haşire inandığımızı, Hz. İsa’ya, İncil’e, Musa’ya, Tevrat’a inandığımızı duyup ta şaşıran o kadar çok kişi ile karşılaştık ki, biz dahi şaştık. Hatta bir Yunanlı dedi ki, “ee, bu durumda bizim ne farkımız kaldı ki?

Fuarın sona ermesi bizlerin artık yepyeni bir yola başladığımızın işareti gibi idi. Yani, tercümelerin hızlanması ve bir an önce hakikatlerin herkese ulaşılabilmesi için gece gündüz çalışmamız gerktiğini anladık. Hatta bir kardeşimiz şunu itiraf etti: “Ben sekiz senedir ilk defa bu kadar şevklendim ve memleketimde hizmet etmem gerektiğini daha iyi anladım.

Evet herşey bir dua ile başladı, ve herşey duanın devamıyla devam edebilir. Çünkü dualarımız, dualarınız olmasa neyin ehemmiyeti kalır ki?… vesselam….

Yunanistan adına, Yunanistandaki olan ve olacak olan Nur talebeleri adına, dualarınıza devamlı muhtaç…

Ayrıca fuarda çekilen fotoğrafların tamamına Ruba Vakfı’nın Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz… Tıklayınız…

UHUVVET Kültür ve Eğitim Derneği / NurNet.Org

Kırklareli’nde Bediüzzaman Mevlidi Yapıldı

Vefatının 52. Yılında Bediüzzaman Said Nursi Kırklareli’nde yapılan programda anıldı. Kırklareli’nde ilk defa Bediüzzaman Mevlidi yapılmış oldu.

Mevlid Kırklareli merkez camii olarak bilinen Hızırbey camiinde yapılmıştır. 1 Nisan Pazar dünü öğle namazından önce cami imamının vaazı ve akabinde kılınan öğle namazından sonra başlamıştır.

Kur’an-ı Kerim’i güzel okuma yarışmasında Türkiye birincisi Dünya dördüncüsü olan Hafız Mehmet Bilir hocaefendinin okuduğu Kur’an tilavetiyle program başlamıştır.

Kur’an’dan Etkilenenler

Kur’an okunurken farklı aralıklarda caminin yanından geçen 2-3 kişi, güzel okunan Kur’an sesini işitip camiye gelip “Ne kadarda güzel Kur’an okunuyor, alış-verişten eve dönüyorduk Kur’an sesini duyunca dayanamayıp geldik” diye ifadelerde bulunarak kapıda Risale-i Nur ve Lokum dağıtan gençlere sorarlar “Burada Bediüzzaman Mevlid’i var, onun için bu kadar kalabalık toplandı, buyurun size Bediüzzaman’ın eserlerini verelim” diyen gençler dışardan Kur’an sesini duyup gelenlere Risale-i Nur’ları verip gönderirler.

Kur’an’dan sonra Sinevizyon gösterisine geçilir. Üstad’ın hayatının anlatıldığı 10 dakikalık video izlettirildi.

Asrın Müceddidi Bediüzzaman’dır

Son olarak da Kırklareli eski vaiz ve imamı, aynı zamanda radyo programcısı ve kitap yazarı Abdülhamid Oruç hocaefendi, Bediüzzaman’ı anlattı ve “Bediüzzaman asrımızın müceddididir” dedikten sonra müceddit kelimesinin ne anlama geldiğini hadislerden ve tarihten örnek vererek bizlere anlattı.

Ücretsiz Risale-i Nur Dağıtıldı

Program bitişinde bine yakın Risale-i Nur eserleri, küçük kitaplar ücretsiz olarak, Kırklareli sakinlerine dağıtıldı. Kitapları alan bazı kişiler daha cami içerisinde kitapları okuduklarını müşahede ettik. Ayrıca Edirne, Babaeski, Uzunköprü, Çorlu, Çerkezköy gibi Trakya’nın birçok beldesinden programa iştirak edenleri müşahede ettik. Bayanlarında programa ilgi gösterdiklerini ifade edebiliriz ayrıca.

Program sonunda hatıra fotoğrafı çekildi ve akabinde yüze yakın kişiye dersanede yemek ve çay ikramı oldu. Bizlerde İkram’dan sonra Hafız Mehmet Bilir hocamızı alıp İstanbul’a geri dönüş yaptık. Programa Ruba Vakfı’nda ki ağabeylerimizle beraber iştirak etmiş olduk.

Bediüzzaman Mevlidi – KIRKLARELİ (44 fotoğraf) Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz. Ayrıca bir kısmıda aşağıya eklenmiştir.

İşte Mevlid’den objektifimize yansıyanlar…