Etiket arşivi: ensar

EVİM EVİNDİR

Gazeteci Ahmet Tezcan’ın Twitter üzerinden Vanlı depremzedeler için başlattığı kampanya kısa sürede büyük ilgi gördü. Yurdun dört bir yanından kampanyaya ilgi var.

Kampanyanın mimarı Tezcan, çok önemli bir de uyarıda bulundu: @tezcanah: Deprem bölgesindeki çocuklara,çocuk hırsızları,organ mafyası el atmadan önce sahip çıkılmalı. Lütfen vatandaşlarımız duyarlı olsun.

Gazeteci Ahmet Tezcan, Van’da meydana gelen depremin ardından evsiz kalan, dışarıda yaşamak zorunda kalan Vanlı vatandaşlarımız için Twitter’da bir kampanya başlattı: Evim Evindir Van! Evi müsait olanların, evlerinden olan Vanlı kardeşlerimize kucak açma projesi…

KAMPANYAYA DESTEK VERMEK İSTEYENLER

İstanbul Valiliği Van için yardım ve Evim Evindir Van kampanyası için 0212 455 5675 ve 0212 455 5675 nolu telefonların 24 saat açık tutularak yardımda bulunmak isteyen vatandaşların bu numaralardan gerekli bilgileri alabilecekler.

İstanbul Valiliği’ne mail yoluyla ulaşmak isteyenler ise afet@istanbuladm.gov.tr adresini kullanabilirler.

İstanbul dışındaki illerde ise söz konusu kampanya için valiliklerle irtibata geçilmesi istendi.

İşte projenin başlamasına vesile olan tweet:

“Çevre yakin il ve ilcede imkani olanlar Vanlilari cadirlara birakmayin, gidip bir aileyi (ozellikle cocuklulari) alip misafir edin!”

bu da projenin startının verildiği tweet:

“Çadırı en az deprem bu olsun! Van’ın komşu illeri ENSAR hassasiyeti gosterip evlerini Vanlılara açsın! İyilik için felaketi fırsata çevirin!”

bunlar da şekillenişi:

“Vanlı bir aileye evimi açmaya hazirim. Kamu kuruluşları bunu da organize etmeli!”

yakupkıyanç: “@tezcanah Biz de organize edebiliriz Ahmet Hocam. #EvimEvindirVan diyelim hep beraber…”

omerskar: “Evimde bir odam musait evi yikilan bir aile de ben alabilirm @tezcanah”

“Kamu ve Sivil yardim kuruluslari, evsiz kalanlara evini acacaklar icin ozel birim olusturmali.”

“Kiracı bekleyenler evlerini kış boyunca Vanli evsizlere acabilir. İstanbul’daki evimi bu amacla Van Valiligi hizmetine vermeye hazirim!”

meldaonur: “@tezcanah Aile alamazsak da ailesiz kalanları alabiliriz…”

saruhanoguzhan: “@tezcanah Gerekirse iş yerlerimizde uyuruz. buyursunlar evlerimize başlarımızın üstünde yerleri var kardeşlerimizin.”

“Gazeteci ve siyasetci arkadaslar Vanlilara evini acmak isteyenler için ilinizin valiliklerini harekete gecirin! Kişta kimse disarda kalmasın”

Abi istanbulda polis memuruyum bizde bir aileyi misafir edebiliriz.

“Evim küçük ama bir süre kızımla uyuyabiliriz. 2-3 kişilik bir aile bekliyorum.” Bana gelen maillerden sadece biri..

hammedmetin: “@tezcanah Ensar Ruhu .. Rahmet-i ilahiyi coşturacağına ümidim tam ..Ne olur bu beste yarım kalmasın ..”

mutluzor: “@tezcanah erzurum merkezde oturuyoruz ailecek misafir edebiliriz”

aydınçakırtaş: “@tezcanah Biz de dernek olarak bir 10 kisiyi misafir edebiliriz insallah ihtiyac olursa”

“İstanbul’da #EvimEvindirVan diyenler @Erhan_Celikk ‘in haberhan@hotmail.com adresine mail atabilir,liste valilige iletilecek!”

halimcakir: “@tezcanah İnsani önerinizi İçişleri Bakanlığı Müsteşarımız Sayın Osman Güneş’e ve Kırşehir Valimize ilettim..”

“İstanbul Valimiz H.Avni Mutlu #EvimEvindirVan kampanyasindan haberdar edildi. Çok sevindi. Gerekenin yapilmasi icin talimat verecektir!”

“#EvimEvindirVan kampanyası için Milletvekili Çağatay Kılıç Samsun Valisi ile konuşuyor. Ensar ruhu taşıyan Samsunlular siz de hazırlanın!”

Kampanyaya katılmak için valiliklerle irtibata geçebilirsiniz uyarısında bulunuluyor. Destek şart.

Hz. Ebu Eyüp El-Ensari Kimdir?

Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd b, Küleyb el-Ensârî (ö. 49/669) Hicret sırasında Hz. Peygamber’i Medine’de evine misafir eden ve Türkiye’de “Eyüp Sultan” unvanıyla anılan sahâbî.

Hazrec kabilesinin Neccâroğulları kolundandır. Hicretten iki yıl kadar önce hanımı Ümmü Eyyûb ile birlikte müslü­man oldu ve ensardan İslâmiyet’i ilk kabul edenler arasında yer aldı. Nübüvve­tin 13. yılında yapılan İkinci Akabe Biatı’nda bulundu (622], Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onunla, ileri gelen sahâbîlerden Mus’ab b. Umeyr arasında kar­deşlik bağı (muâhât) kurdu. Hz. Peygamber’le birlikte Bedir, Uhud, Hendek,  Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn baş­ta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaşlarda ona zarar gelmemesi için ya­nından ayrılmaz, hatta bazı geceler ça­dırı etrafında nöbet tutardı. Vahiy kâ­tiplerinden olması sebebiyle Hz. Peygam­ber zamanında Kur’ân-ı Kerîm âyetleri­nin bir araya getirilmesine hizmet etti. Ashap arasında ilmiyle de tanındığı için kendisine sorulan dinî konularda pek çok fetva verdi.

Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan Ebû Eyyûb el-Ensârî, “Kendi elinizle kendi­nizi tehlikeye atmayınız” (el-Bakara 2-195) mealindeki âyette sözü edilen teh­likeyi savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meş­gul olmak şeklinde açıklardı. Bu sebep­le ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti. Katıldığı seferlerin sonuncusu müslümanların ilk İstanbul kuşatması oldu. Onun bu ku­şatmadan bir yıl sonra (49/669) gönde­rilen Yezîd b. Muâviye kumandasındaki takviye birliğin içinde bulunduğu da ri­vayet edilmektedir.

Ebû Eyyûb. kuşatma devam ederken hastalanarak 49 (669) yılında vefat etti. Ancak 50 (670) veya 55 (675) yıllarında öldüğü de ileri sürülmüştür. Cenaze namazını Ye­zîd b. Muâviye kıldırdı. Vasiyeti üzerine bir askerî birlik tarafından surlara ya­kın bir yere götürülerek oraya defnedil­di. Durumu öğrenen Bizans imparatorunun kuşatma kalktıktan sonra onu kab­rinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedire­ceğini söylediği, fakat İslâm ordusu ku­mandanı tarafından gönderilen cevap­ta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan hıristiyanların ve kili­selerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat ver­diği nakledilmektedir.

Ebû Eyyûb’un kabrinin sonraları bir bina içine alındığı, kıtlık zamanında kab­rini ziyarete gelen hıristiyanların onun hürmetine yağmur istediği ve asırlar bo­yunca bu kabrin itina ile korunduğu söy­lenmekte, bazı seyyahların verdiği bilgiler de bu rivayetleri doğrulamaktadır. Bu seyyahlardan Ali b. Ebû Bekir el-Herevî (o. 611/1215), Ebû Eyyûb el-Ensârfnin kabrini ziyaret ettiğini belirtmiştir. Fâtih Sultan Mehmed’in İs­tanbul’u fethinden sonra kabrin yerinin Akşemseddin tarafından keşf yoluyla belirlendiğine dair Osmanlı tarih kaynak­larında geniş şekilde yer alan haberlerle bu bilgiler çelişmemektedir.

Zira kabrin yeri korunmuş olmakla beraber İstan­bul’un fethi sırasında sur dışında çok sayıda manastır, kilise, ayazma ve kutsal sayılan mezar bulunduğu için herhalde kabrin yeri kesin olarak bilinmemekteydi. Bir başka ihtimal de 1204 yılında Latinler’in İstanbul’u istilâsı esnasında şehir üç gün boyunca yağmalandığı ve hıristiyanlarca kutsal sayılan yerler yıkıldığı için Ebü Eyyûb’un kabrinin de tahrip edilmiş olmasıdır. Osmanlı padişahlarının tahta cülusunda kılıç kuşanma merasimleri, şeyhülislâm ve bilhassa nakîbüleşrafın da bulunduğu bir törenle Ebû Eyyûb el-Ensârfnin türbesi önünde yapılırdı.

Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret edin­ce Medineli müslümanların her biri onu evinde misafir etmek istedi. Ancak Hz. Peygamber, bir tercih yaparak onlan gü­cendirmemek için devesinin çökeceği ye­re en yakın eve misafir olacağını söyle­di. Kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp bi­raz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Resûlullah oraya en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib’in annesi tarafından ken­disine yakınlığı da bulunan Ebü Eyyûb’un evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. Bundan dolayı Ebû Eyyûb “Mihmandâr-ı Nebî” unvanıyla anılır.

Bu ev İslâmiyet’in öğretildiği bir mektep duru­mundaydı. Hz. Peygamber fakir muha­cirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada da­ğıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve afiyet içinde olmalarını dilerdi. Resûl-i Ekrem kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebû Eyyûb’un evine misafir olurdu.

Ebû Eyyûb haksızlıklara tahammül edemez, doğru bildiğini söylemekten çe­kinmezdi. Cihad maksadıyla gittiği Mı­sır’da vali olan sahâbî Ukbe b. Âmir’in akşam namazını geç kıldırdığını görün­ce onu uyardı. Resûl-i Ekrem’in akşamı geç kıldığının zannedilmesine sebebiyet vererek halka kötü örnek olmamasını söyledi.

Namazları müstehap olan vakit­lerinde kıldırmayan Medine Valisi Mervân b. Hakem’e muhalefet eder. Resulullah’a uyduğu takdirde kendisine uya­cağını, aksi halde aleyhinde bulunacağı­nı açıkça söylerdi. Bir gün Ebû Eyyûb’u Resûl-i Ekrem’in kabrine başını dayamış olduğu halde ağlarken gören Mervân bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyleyince Ebû Eyyûb, “Ben bu mezar taşına değil Resûlullah’a geldim. Onun, “din işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olma­yanlar başa geçince ne kadar ağlasanız yeridir” dediğini duymuştum” diye ce­vap verdi.

Medine döneminden itibaren Hz. Peygamber’den hiç ayrılmadığı halde Ebû Eyyûb el-Ensârî’den sadece 150 hadis rivayet edilmesinin iki önemli sebebi var­dır. Bunlardan biri hadis rivayetinde çok titiz olması, diğeri de ömrünün savaş­larda geçmesidir. Kendisinin bilmediği bir hadisi Ukbe b. Âmir’den bizzat riva­yet etmek için Medine’den Mısır’a ka­dar gitmesi, söz konusu titizliğin eşsiz bir örneğini ortaya koymaktadır. Ondan hadis rivayet edenler arasında İbn Ab­bas, İbn Ömer, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâ­lik, Câbir b. Semüre gibi sahâbîler ve Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Salim b. Abdullah, Atâ b. Yesâr gibi tabiîler bu­lunmaktadır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Ensar Gibi Olabilmek

Bir gün bahçede geziniyordum. Elma ağacının bir dalı, öyle meyve vermiş ki; dal, meyvelerin ağırlığından eğilmiş. O sırada hafif bir rüzgâr çıktı. Dal sallanırken, anladım ki kırılacak. Elbette ki, ağacın, meyvenin aklı şuuru yok. Rezzak-ı Kerim olan Allah “Meyveni ver!” diye emretmiş, o da meyve ile dolmuş. Bu manzara karşısında çok duygulandım. Çünkü bu dal, meyvelerine kurban olacaktı.
Bahçıvan, elma yüklü dalın altına bir payanda koydu. Hey ya Rabbi, şu hale bak! Kuru bir dal, meyve yüklü dala destek oldu. İkisi de kıymetlendi. İkisi de ayakta durma şansına sahip oldu. İnanıyorum ki; o payanda, meyve yüklü dalla övündü ve sevindi. Her ikisinin birden dayanağı arttı.

Sadece elmanın dalı mı böyle? Allah bir kanun koyar, o kanunu insanda, hayvanda, ağaçta, çiçekte uygular. Bu sebeple, canlılar arasında benzerlikler çoktur. Her meyve yüklü dal, beni duygulandırır. Onu hayran hayran seyrederim.

İnsan da aciz bir varlıktır. Çeşitli şeylerden destek almak zorundadır ki, dayanağı artsın. Cebinde para olanın durumu farklıdır, yeri yurdu olanın durumu farklıdır. Herkesin mutlaka bir dayanağı vardır, bir dayanağa ihtiyacı vardır.

Hastanede yatarken çok ibretli manzaralarla karşılaştım.

Doktor geldi, hepimizi muayene ediyor. Yaşlı bir kadın, “Rica ederim doktor bey, beni tedavi etmeyin.” diye yalvarmaya başladı. Hepimiz dikkat kesildik. Kadın devam etti: “Mümkünse beni öldürünüz.” Doktor bunun sebebini sordu. Dedi ki: “Doktor bey, ben iyileştiğimde nereye gideceğim? Benim kimsem yok, beni huzur evine bırakacaklar. Onun için ben ölmek istiyorum. Mezardan daha huzurlu bir ev bilmiyorum.”

O kadının birdenbire çöktüğünü, solduğunu gördüm. Kati kanaatim var ki; onun bir yakını gelseydi, “Sen benim akrabamsın, benim evimde yaşayacaksın.” deseydi o kadın iyileşirdi.

Hekimoğlu İsmail