Etiket arşivi: Esad Coşan

Bazı Alimlerin Gözüyle Mehmet Zahid Kotku Hz.

MEHMED ZAHİD KOTKU VE ÜSTAD BEDİÜZZAMAN

Mehmed Zahid Kotku hazretleri ile Üstad Bediüzzaman hazretleri arasındaki ilişkilere dair sadece bir tespiti biliyoruz.O da, 1952 yılında Üstadın Gençlik Rehberi mahkemesi öncesi kendilerini İstanbul’da ziyaret ettiğidir.Merhum Esad Coşan Hocaefendi naklediyor: “Benim hocam Mehmed Zâhid-i Bursevî’ye de, bir muhakemesi olduğu zaman gelmiş olduğunu hocam bana nakletmişti. “Hocam, ben de Evrâd-ı Bahâiyye’yi –Bahâeddîn-i Nakşıbend Hazretleri’nin evradını– okuyorum.” dediğini; “Bana dua edin, bugün mahkememiz var!” dediğini söylüyorlar.”

ZAHİD EFENDİ VE ALİ HAYDAR EFENDİ

Nakşi şeyhi merhum Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Zahid Efendiyi çok sever,sık sık görüşürlerdi. Mehmed Zahid Kotku hazretlerine sevgisini de şöyle açıklamıştır: “Hasip Efendi’yi tanırım, büyük zattı. Aziz Efendi’yi de okuduğum bir yazısı ile tanıdım, o da büyük bir insandı. Amma şu Bursalı’yı görüyor musunuz, büyükler büyüğü Gümüşhaneli’nin ta kendisi…” 

ALİ ULVİ KURUCU

Merhum Ali Ulvi bey Zahid efendi için şunları ifade ediyorlar: “Hazret ilmiyle, irfanıyla, takvâsıyla, mânevî kemâliyle bir ahlâk abidesi, bir örnek insan idi. En çok gönlümü mest eden tarafları, tevazuu idi.

Hocaefendi’nin bize en çok tesir eden hali, hayatta sünnetleri ihya etmesi, peygamber efendimize uygun yaşaması, yâni hal ve hareketlerini Peygamber S.A.S. Efendimiz’e uydurması idi. Sanki Rasûlüllah’ı görüyor da, o nasıl hareket ediyorsa öyle hareket ediyordu.

Sonra yüksek tahsil gençliğini, hani kurtlar kapar diye kanadını açıp, onları böyle koruması… Talebelerinin içinden hacca gider bakanlar olurdu, sonra profesörler olurdu. Onların böyle bir ana kuş gibi kanadının altına alır, sonra her sene hacca gelir, ekseriya karadan gelirdi. Haccın sadece bir seyahat değil, günahların affı, duaların kabulü olduğunu söylerdi.

Ümmet-i Muhammed’e dua etmeyi bir borç bilirdi.

Arafat’ta en mühim duaları: “Allah’ım! Bütün ümmet-i Muhammed’e rahmeyle… Ümmet-i Muhammed’e rahmeyle…” Defalarca bunu okur okur, ağlarlardı.

KAYNAKLAR

1-Güncel Meseleler-2-Esad Coşan /Seha Neşriyat

2- http://www.kadinveaile.com/aile3/gunisigi/yazilar.asp?x=158

Kaynak : Cevaplar.org

Hicreti okumak…

Ansiklopedi karıştırmayı severim…Geçenlerde İslam Ansiklopedisi’nden “Hicret” maddesini okudum. Okuyunca anladım ki, günahların süslenip, haramların reklam edildiği bu devirde, Allah için, din için gösterilen her çaba bir nevi hicrettir. Hicret, hecr (hicran) kelimesinden gelir. “Terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” demektir. Kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşmasıdır. Bu durumda Allah’ın razı olmadığı işlerden her uzaklaşmamız, hicrettir.

Hicretin ahlak ve zühd ile ilgisine işaret eden alimler, hicret kavramını üç maddede ele almışlar:

Hicret, haramları terk edip, kötülüklerden uzaklaşmaktır: Bugünkü sosyal hayat, Hicret’in yaşandığı Mekke devrine benzetilebilir. Çünkü bu devir tabiatçılığın, materyalizmin, modernizmin, israfın, kahvelerin, meyhanelerin, ekranların, perdelerin, vitrinlerin Müslüman’ın yolunu kestiği bir devirdir.. Hüviyetimizi cebimizde taşısak da, kimliğimizi biz yazdık, biz taşıyoruz. Bize bakan bize ne diyor? Hiçbir ressam rastgele karalamakla bir resim çizemez. Hiçbir heykeltıraş çekici rastgele vurarak mermerden heykel yapamaz. Canın istediği yaşanarak da cennete gidilmez.

Nefsi terbiye etmek maksadıyla yolculuğa çıkmak, hicrettir: İbni Haldun demiş ki, “Coğrafya, kaderdir.” Muhitin insan üzerinde eksi ve artı etkileri vardır. İstanbul’dan memleketine dönen iki gence sormuşlar: “İstanbul’da ne var ne yok?” Biri, barları, meyhaneleri anlatmış. Dinleyenler hüküm vermiş; “Bu genç, İstanbul’un bataklıklarında gezmiş.” Diğeri; “Her köşe başında bir cami, her camide hoca, her tarafında bir alim…” demiş. Dinleyenler yine hüküm vermiş; “Bu genç, İstanbul’un gül bahçelerinde dolaşmış.” İnsan bulunduğu ortama göre şekil alıyor. Nasıl ki matematikteki eksi değer, artı değerleri götürür; aynı şekilde eksi değerli arkadaşlar, akrabalar, yakınlar da insanı maddeten ve manen eksiltir. Meyveye atılan taşlar isabet etmeyebilir amma kurt meyveyi içinden yer bitirir. İnsana en büyük zararı en yakınları verebilir. Bu durumda kalan bir şahıs, kendisine ve aile üyelerine daha uygun bir muhit araştırıp taşınabilir. Allah türlü işkencelere maruz kalan Peygamber’ine ve Müslümanlara, “Hicret edin” diyor. “O işkencenin içinde kalın” demiyor. İslamiyet, kitaplarda kalmamalı. Bu olaydan bizim almamız gereken ders şudur: “Müslüman bile bile zarara giremez, haramdır!” Dalalet şarampolüne yuvarlananlar, sadece kendileri yuvarlanmıyor, yakınlarını, komşularını, iş arkadaşlarını da yuvarlıyor…

Kalben ve zihnen halkı terk etmek, hicrettir: Bu zamanda kalben ve zihnen halkı terk etmek; kendimizi insanlara değil, Allah’a beğendirmeye çalıştırmaktır. İnsanlar mutlaka bir eksiğimizi veya fazlamızı bulur. Onların sözlerine kafasını takan, belki sabaha kadar uyuyamaz. Amma Allah’ın rızasına talip olan, “Allah razı olduktan sonra bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.” der, çok rahat eder. “Desinler” diye, gösteriş için bir şey yapmaz. Bilir ki mahşerde Mahkeme-i Kübra’da dünyada yaptığımız işlerin ne için yapıldığı ortaya çıkacak. Muhterem Esat Coşan Hocaefendi bir sohbetinde demişti ki, “Allah katında senin kadrinin, kıymetinin, makamının, mekanının ne olduğunu merak ediyorsan, senin yanında Allah’ın mekanı ne kadar, ona bak!

Hicret bahsini okuyunca kendi kendime dedim ki, hicretin gayesi daha iyi bir hayat tarzına ulaşmaktır. İdeal uğruna verilecek her türlü mücadele de hicrettir…

Hekimoğlu İsmail / Zaman