Etiket arşivi: Esra Erat

Tevekkül Edenler Allah’a Tevekkül Etmelidirler

Allah’a tevekkül etmek, mümin için Allah tarafından verilmiş en büyük nimettir. Nimettir, çünkü Yüce Rabbimiz, yaşadığımız dünya hayatı boyunca, bizleri çeşitli imtihanlarla sınayacağını bize bildirmiştir.

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Allah’a olan yakınlığımız, sevgimiz, bağlılığımız, teslimiyetimiz de bu imtihanlar vesilesiyle ortaya çıkar. Nefsimiz, tüm yaşantımızın bir düzen içerisinde, kusursuz, herhangi bir olumsuzluk yaşamadan geçmesini ister ve en ufak bir olumsuzluk karşısında da ya üzüntüye boğulur ya da isyan eder. Her ne kadar nefsimiz herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmak istemese de, hayatımız en ufak detayına kadar Allah’ın kontrolündedir. Ve Allah’ın sünneti gereği, her insan ayette de bildirildiği gibi, korkuyla, açlıkla, ölümle ve daha çeşitli olaylarla imtihan olur. Yaşadığımız her anın Allah’ın kontrolünde olduğunu vicdanımızla ve imanımızla değerlendirdiğimizde, Allah’ın takdirinin en hayırlı olduğunu düşünüp, Allah’a teslim oluruz.

…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Mümin bilir ki, Allah’ın yarattığı bu zorluklar sadece birer denemedir ve çok büyük güzellikler taşıyan hayırlarla doludur. Kur’an ışığında, müslümanca bakan bir göz, bu gerçeğin hemen farkına varır. Allah’ın her şeyi bir hayırla ve güzellikle yarattığına iman eder. Allah’a tevekkül edip, sabrederek büyük bir ecir kazanacağını umut ederek, Allah’a sığınır. Çünkü Allah için yapılan en ufak bir şey, Allah’ın izniyle karşılıksız kalmaz. Mümin karşılığını bu dünyada alamasa da, ahirette Allah’ın en güzel bir şekilde ödüllendireceğine iman eder. Ki, bir mümin için en büyük güzellik Rabbinin rızasını kazanmış olarak, cennete girmektir.

Dolayısıyla, yaşanan olumsuz olaylar karşısında üzülmek, endişelenmek, hüzne kapılmak, haksızlığa uğradığını düşünmek, isyan etmek gibi uygun olmayan bir ruh haline bürünmek, insana hiçbir fayda sağlamaz. Aksine, insan kendine zulmetmiş olur. Bu yüzden Rabbimiz bizden, Kendisi’ne sığınıp, tevekkül etmemizi istiyor. Bizim tek dostumuz, tek vekilimiz Allah. Biz gönülden Allah’a iman ederek, sabredersek ancak o zaman imtihanımız kolaylaşır ve Allah’ın izniyle hayra ve güzelliklere dönüşür.

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)

Ayetten de açıkça anlaşılıyor ki, mümin hayatı boyunca, hayatının her anının Allah’ın kontrolünde olduğunu aklından çıkarmadan, Allah için sabredip, Allah’a tevekkül etmekte kararlı olmalıdır.

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Esra Erat

www.NurNet.org

Allah, Rızasına Uyan Kullarını Kurtuluşa Ulaştırır

Hayatının merkezine Allah’ın rızasını alan bir kişi, Allah’ın izniyle, hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa ve sonsuz mutluluğa erişeceğini çokça umut eder. Gönülden, katıksızca, samimi bir imanla iman eden müminlerin, hayatlarının merkezinde sadece Allah’ın rızasını kazanmak vardır.

Tüm güzelliklere ve sonsuz mutluluğa kavuşmanın yolunun Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak olduğunun bilincinde olan müminlerin hayatlarının yegane amacı, Allah’ı razı etmektir. Mümin, Allah’ın kendisini neden yaratttığını, Allah’ın kendisinden neler istediğini bilir. Dolayısıyla tek hedefi, Allah’a yakın olmak için vesileler aramak olur. Hedefine ulaşmak için tüm dikkatini ve sevgisini Allah’a verir.

Allah’ın izniyle, dünyevi hiçbir çıkar samimi bir mümini bu hedefinden alıkoymaz. Cenab-ı Allah, iman edenlerin bu özelliğini Nur Suresi 37. ayetinde şöyle bildirmiştir.

“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ’tutkuya kaptırıp alıkoymaz’…” (Nur Suresi, 37)

Ayetten de açıkça anlaşıldığı gibi dünyevi hiç bir konu, mümini Allah’ın rızasını kazanmaktan alıkoyamaz. Her an Rabbi’nin huzurunda olduğunun bilincinde olarak hareket eder.Yaşamını Allah’a adayarak, kendini daha huzurlu ve güvende hisseder. Tüm bağımlılıklardan kendini kurtararak bütün hayatını Allah’a adar.

Allah’ın rızasını hedefleyen mümin ölümün bir yok oluş olmadığının da farkındadır. Aksine, ölüm, mümin için sonsuza kadar mutlu yaşayacağı asıl hayatına geçiş için bir aşamadır. Ortalama 60-70 yıl yaşayacağı şu dünya hayatında karşılaşacağı her zorluğa, yine Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için sabreder. Çünkü Allah’ın hoşnutluğunu kazanmış olarak, cennete girmek mümin için en büyük mutluluktur. Rabbi’nin selamıyla karşılanacağını bilmek, mümini Allah rızasını kazanmak için daha da şevklendirir.

Tevbe Suresi’nin 111. ayetinde belirtildiği gibi, mümin canını ve malını Allah’a satmıştır. Bu nedenle, nefsinin bencil tutkularına kapılarak, Allah rızası dışında hiç bir şeye yönelmez. Mümin kişi, vicdanına tabi olduğu için, nefisinin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerinden, vicdanı ile kurtulur inşaAllah. Yani çarçabuk olan, geçici dünya arzularını bir kenara bırakarak, Allah rızası için ciddi çaba gösterir.

Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 18-19)

Şunu unutmamak gerekir ki, bizler Allah’ın rızasını kazanmaya muhtacız. Rabbimiz’in rızasını, sevgisini, yakınlığını kazanarak yaşamaya muhtacız. Yüce Rabbimiz de rızasına uyanları her zaman kurtuluşa ulaştıracağını, karanlıklardan nura çıkaracağını bizlere vadetmiştir.

Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Maide Suresi, 16)

Esra Erat

www.NurNet.org

Allah Sürekli Olan Salih Davranışları Beğenir

Salih amel, yalnızca Allah’ın rızası gözetilerek ihlasla yapılan her iştir. Burada yapılan işi zorluğuna ya da kolaylığına göre ayırmak ya da derecelendirmek çok doğru olmaz çünkü önemli olan insanın halis bir niyetle, Cenab-ı Allah’ın rızasını hedefleyerek bir iş yapmasıdır. Mesela, ihtiyaç içinde olan birisine yardımda bulunmak çok güzel bir davranıştır. Fakat yardımı yapan kişi bunu gösteriş için, insanların beğenisini kazanmak için yapıyorsa bu samimiyetsiz bir davranış olur. Fakat, yine yardımda bulunan kişi, bu işi sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyorsa, bu davranış, Allah’ın izniyle salih amel olur . Yani ameli kıymetli kılan “niyet”tir. İnsan eğer Allah’ın rızasını değil de, insanların rızasını aramak için çabalarsa, o zaman şirke girmiş olur Salih amel de insan, hiç bir çıkar gözetmeden, sadece Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu hedefleyerek hareket eder. Yaptığı her amelin karşılığını da, Allah’tan bekler.

…Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.” (Kehf Suresi, 110)

Fakat, önemli olan insanın hayatı boyunca Allah’ın rızasını hedefleyerek sürekli salih amelde bulunmasıdır. Çünkü Allah, insanı sadece Kendisi’ne kulluk etmesi için yaratmıştır. İnsanın sadece “ben Allah’a inanıyorum, ben iman ediyorum” demesi yeterli değildir. Eğer Allah’a inanıyor ve iman ediyorsak, bunu fiili olarak da göstermemiz gerekir. Cenab-ı Allah da sadece “iman ettim” demenin yeterli olmadığını ayette şöyle bildirmiştir.

İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)

Yani Allah’a duyulan imanla birlikte yapılan her salihane davranış, insanın Allah’a olan sadakatini ve imandaki kararlılığını ortaya çıkarır. Müslüman hayatı boyunca namaz ,oruç,zekat gibi önemli olan ibadetlerinin yanında, sabır ve kararlılıkla dini tebliğ etmeli ve Kur’an’a sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Müslüman hayatı boyunca, imanını, işleyeceği salih amellerle birleştirip, kuvvetlendirmelidir. Böylece hem bu dünyada hem de ahirette huzurlu ve mutlu olacaktır.

“İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar’, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.” (Hud Suresi, 23)

Esra Erat

www.NurNet.org

 

Kur’an’da Kalp Temizliği

“Benim kalbim temiz” sözünü hemen hemen herkes bilir. Birçok insan “benim kalbim temiz, benim kimseye zararım yok ya da Allah içimi biliyor ” gibi kalıplaşmış olan bu sözleri söyleyerek vicdanlarını rahatlatmaya çalışır. Kendisini, temiz kalpli biri olarak ilan ederek, çevresinde bulunan insanları da buna inandırmaya çalışır. Fakat Kur’an’ı Kerim’e baktığımızda, Allah’ın emir ve yasaklarını gerektiği gibi yerine getirenlerin ve Allah’tan samimi olarak korkanların kalplerinin temiz olabileceği çok açık bir şekilde anlatılmaktadır.

O halde bir insanın kalbinin temiz olması için, Kur’an’da bildirilen emir ve yasaklara çok titizlik gösterip, Allah’tan da çok derin bir korku ile korkması gerekmektedir. Kişinin, kendi değer yargılarına göre kalbinin temiz olduğunu ilan etmesinin, Allah katında hiçbir geçerliliği yoktur. Ayrıca, kalbinde Allah korkusu olmayan bir insanın, kalbinin temiz olduğu iddiasında bulunması hiç inandırıcı değildir. Bu şekilde düşünen bir insan, sadece kendini aldatır.

Kur’an ahlakına göre bir insanın, zaman zaman ihtiyaç içinde olanlara yardımda bulunması, kimseye bir zararının dokunmaması, bazı ibadetleri yerine getiriyor olması kalp temizliği için yeterli değildir. Tevbe Suresi’nde, bu konuyla ilgili bir örnek verilir;

“Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cehd (mücadele) edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah Katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.” (Tevbe Suresi, 19)

Aynı şekilde, Bakara Suresi’nde de bu konu, başka bir örnekle açıklanır.

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve mücadelenin kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi, 177)

Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, Allah rızası gözetilmeden, gösteriş amaçlı yapılan yardımların ya da iyiliklerin hiçbir değeri yoktur. Bu zihniyetteki insanlar, kendi çevrelerinde, iyi bir insan olarak tanınmaktan öteye gidemezler. Müslümanın amacı ise, etrafında sadece ” iyi bir insan” olarak tanınmak değildir. Samimi bir Müslüman’ın tek amacı, Rabbi’nin rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaktır. Mümin, Allah’tan hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bilir. Allah, insana şah damarından bile daha yakındır. Bu sebeple, kalbimizin temiz olup olmadığını da, Allah bizden daha iyi bilir. “…sizin saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Tegabün Suresi, 4)”

Gerçek kalp temizliği için, insanın nefsinde barındırdığı tüm tutku ve hevalarından arınıp, selim bir kalple Allah’a bağlanması şarttır. Kalbi temiz olan bir insan, derin bir aşk ile Allah’a bağlı olmaktan, Allah’ın rızasını gözetmekten, Allah’ın emir ve yasaklarını harfiyen yerine getirmekten, Kuran’a sıkı sıkıya bağlı olmaktan ve her an Rabbiyle kalben bağlantı halinde olmaktan, sonsuz mutluluk ve huzur duyan insandır.

“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Rad Suresi, 28)

 Esra Erat

www.NurNet.org

Dua Çok Kıymetli Bir İbadettir

Allah’a dua etmek insan için çok büyük bir nimettir. İnsanın hiç bir aracıya ihtiyaç duymadan Rabbiyle bağlantı kurması, Rabbi’ni zikretmesi, tevbe etmesi, verdiği tüm nimetler için Rabbi’ne şükretmesi, sıkıntısını Rabbi’ne bildirmesi, bunun için Rabbi’nden yardım istemesi, kolaylık dilemesi… Bir insan için bundan daha kıymetli bir güzellik olamaz. Halisane bir kalple Allah’a dua edilirken hissedilen coşku, insanın başka hiç bir şeyden alamayacağı bir lezzettir. Allah’a yakın olabilmenin, O’na ulaşabilmenin en güzel yoludur dua.

İnsanın aczinin farkında olarak, bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi Allah’tan yardım dilemesi en kıymetli ibadettir inşaAllah. İnsan sonlu bir varlıktır ve acizdir. Hayatının her anında Allah’a muhtaçtır. Bu yüzden insanın yardım isteyebileceği tek mevkii Allah’tır. Tamamen Allah’ın kontrolünde olduğunun bilincindeki insan, sadece Allah’tan yardım diler. Başka hiç bir gücün Allah’ın dilemesi dışında ona yardım edemeyeceğini bilir. Bunun aksini düşünürse şirk koşmuş olacağının farkındadır. Yüce Rabbi’miz Allah da bunu bir ayetinde açık bir şekilde bildirmiştir.

Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu herşeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez. (Fatır Suresi, 14)

Dua etmek, mümin için bir güven kaynağıdır. Çünkü Allah’ın dilemesi dışında hiç bir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilir. Bu da mümine ferahlık verir ve tüm olayları Allah’a havale eder. Sonunda ne olursa olsun hayırlı olacağını bilerek Allah’a tevekkül eder. Allah’ın, kendisine en hayırlı şekilde icabet edeceğini bilir. Ama burada şunu da unutmamak gerekir. Dua sadece zorluk zamanlarında, sıkıntı zamanlarında yapılan bir ibadet de değildir. Bir insan sadece zorluk zamanında Allah’a dua etmesi gerektiğini düşünürse bu hiç samimi bir davranış olmaz. Allah’a dua etmek, O’nunla sürekli bağlantı halinde olmak tüm hayatımızı kapsamalıdır.

İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi, 12)

İnsan, tüm güç ve kudretin Allah’ın elinde olduğunu unutmadan gönülden katıksızca Allah’a dua etmelidir. Allah’tan başka yardım istenilecek bir güç olmadığını bilmek ve sadece Allah’a ibadet etmek insanı şirk koşmaktan da korur. Dolayısıyla samimi bir mümin yalnızca Allah ‘a dua eder, yalnızca Rabbi’nden yardım diler.

Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet; Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil. (Fatiha Suresi, 4-7)

Bediüzzaman Hazretleri de Allah’a dua etmenin güzelliğini Risale-i Nur’da şöyle ifade etmiştir.

Duanın en güzel, en lâtif, en leziz, en hâzır meyvesi şudur: Dua eden adam bilir ki, birisi onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir. Onun kudret eli herşeye yetişir. Bir Kerim Zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Bu kişi Onun huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyar, dünya kadar ağır yükü üzerinden atıp ‘Elhamdü lillah’ der. (24. mektubun 1. zeyli, 4.nükte)

Bediüzzaman Hazretlerinin de belirttiği gibi, Allah’ın kendisini duyduğunu, dinlediğini bilerek dua etmek insana inşirah ve mutluluk verecektir. Allah her insanın duasını işitir ve ona en hayırlı şekilde karşılık verir. Dua eden kişi de duanın en hayırlı şekilde karşılık göreceğine iman etmelidir.

O, Hayy (diri) olandır. O’ndan başka İlah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi’ne halis kılanlar olarak O’na dua edin. Alemlerin Rabbine hamd olsun. (Mü’min Suresi, 65)

Esra Erat

www.NurNet.org