Etiket arşivi: evlilik

Eşime güveniyorum, güveniliyorum

Emniyet-i mütekabile:

Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. (24.Lema, 3.Hikmet)

Aile hayatının saadetinde diğer bir temel esas da eşler arasında karşılıklı emniyeti tesis etmektir. Emniyet: güven, eminlik hislerini uyandıran bir halde olmak demektir. Hayat-ı dünyeviyeyi beraber geçirmek için ilk başta güven temelinin atılması şarttır.

Evvela eşler Allah’ın huzurunda aile içi vazifeleri yükleneceğine söz veriyor, evlilik sözleşmesine riayet edeceğini taahhüt ediyor. Peki eşimizin bu sözünü tutacağına nasıl itimad edeceğiz, hepimiz pek çok sözler veriyoruz ama bazen yerine getiremiyoruz; aile hayatı gibi çok önemli ve daimi bir ortaklığa girerken eşimizin sözünde durup durmayacağını nasıl bileceğiz?

Bu çok önemli sorunun cevabı, eşlerin karşısındakine “güven” verip vermediğidir. Eğer insan yaşı, içtimai hayatta konumu ve vazifeleri itibarıyla taşıması gereken enfüsi ve sosyal kimliği taşıyamıyorsa, yani kendinden beklenenlere cevap verecek durumda değilse, karşısındakine güven vermez ve kendi iç aleminde de bu güvensizliği hisseder, hem kendine güveni olmaz. Çünkü insan ne kadar mağrur da olsa kendi kusurunu bilir; neyi ne kadar yapabileceğini tartabilir; eğer kendine yüklenen teveccühe mukabil kendini geliştirip layık olmaya çalışmaz da nefsinin tembelliğine kapılırsa, gösterilen makama liyakatsizliğinden ötürü kısa bir süre içinde kendine duyulan güvenin boşa olduğu meydana çıkar. Hem kendisi hem de sosyal çevresinde kalıcı sıkıntılara giriftar olur. Bu yüzden “kendine güvenmek ve güvenilmek” hislerini canlı tutmak gerekir; yani kendimize daima katkı yapmamız, hata ve eksiklerimizi tashih yoluna gitmemiz gerekir.

Meselenin evliliğe bakan kısmında, aile hayatına girmeden önce eş adayları çok iyi düşünmelidir ki “Ben, ileride benden beklenecek olan vazife ve manevi sorumlulukları yerine getirebilecek miyim?”. Bu kendini mihenge vurma işleminden sonra kalemi kağıdı alıp artı ve eksilerini yazmalı, hayat planını eksileri tamamlama yönünde kurmalıdır.

Bir aile kurarken eşlerden beklenen en temel özellik, aile hayatını Allah’ın rızasını kazanma yönünde devam ettirme çabasıdır. Bunun çok muhtelif dereceleri olduğu gibi, nihayetsiz yolları da vardır. Esas olan bu ana hedef üzerinde eşlerin ittifak etmesi ve buna götürecek yollar aramasıdır. (Evlilik, hayatımızda girdiğimiz en önemli ticari ortaklıktır.) Bu nokta-i nazardan, eş adayına şu nazarla bakıyoruz: “Allah’ın rızasını tahsil etme kastıyla yaşayacak bir içsel=enfüsi durumda mı?” Eğer bu güveni kendisinde görebilirsek o insanla hayat yolculuğumuza devam edeceğiz. Cevabı pek de kolay olmayan bu soru için İslam bazı zahir ölçüleri imdadımıza göndermiş.

Mesela bir hanımın İslamı yaşayıp yaşamadığının en temel ölçüsü “tesettüre riayet etmesi” olarak  belirlenmiş. Aynı ölçü beyler için de “namaz kılmak” olarak netleştirilmiş. Yani bir hanım hatlarını belli etmeyecek şekilde tesettüre riayet ediyorsa ve bir bey de 5 farz namazına riayet ediyorsa, bunlar en zahir manada İslamı yaşayan ve yaşamaya niyeti olan eş adayları olarak niteleniyor. Bu temellerde mutabakat sağlandıktan sonra daha hususi konularda sorgulamalar yapılabilir.

Mesela gaye-i hayatı ve vasıl olma yollarını karşılıklı konuşarak anlamaya çalışmak gerekir. Malumdur ki ne zaman, nerde, ne yapacağı belli olmayan birisiyle en basit bir iş yapmak bile insana sıkıntı verir; belirsizlik, tutarsızlık herkesi rahatsız eder. Bunlardan kurtulmanın en güzel yolu da işin başında genel hatlarıyla “aile kurmak” meselesini konuşmak, yol ve hedefleri ortaya koymak, ne kadar mutabakat var bakıp ona göre karar vermektir. Büyüklerden güvenin tesisi için yine önemli bir tavsiye de eşlerin birbirinden beklentilerini ana çizgileriyle kağıda dökmeleri, bunu da dini nikah akdi yapılırken birbirlerine ibraz edip, bu evlilik sözleşmesine sadık kalacaklarına dair Allah’ın ve şahitlerin huzurunda söz vermeleridir.

Eş adayı için böyle derinlemesine bir analizi neden yapıyoruz, yapmamız neden tavsiye edilmiş, boy posuna değil de şer’an küfüvlük denen diyaneten ve seciyeten denkliği araştırın diye niçin söylenmiş? Esas konu “eş adayı olan bu kimse ile yola çıkabilir miyim, imtihanlı ve ebedi bu yolculukta ona güvenebilir miyim?” sorusuna net bir cevap bulmak; kendimizi riske atmamak; güven almak ve güven vermek.

Meselenin ciddiyetinden ötürü alt yapıyı titizce hazırlamak ehemmiyet arz ediyor. Yoksa bazı hissiyatın galebesinden ötürü sorgusuz sualsiz girişilen aile hayatlarında, zaman içinde eşlerin birbirinden çok farklı beklentilerinin ortaya çıkması ve birbirini tanımamaktan ötürü güvensizlik hissi, ailenin devam edememesine yol açıyor –ki bu zamanda pek çok vak’a İslami edepte tavsiye edilen araştırmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırıp soruşturma aşamasında ehemmiyetli yardımcılardan birisi de eş adayını tanıyan hakperest insanlardır. Soruları onlara yöneltip kanaatlerini öğrenmemiz, kendi tesbit edemeyeceğimiz noktaları onlardan gelen bilgiyle değerlendirmemiz önemli bir kazanımdır. Bütün bu aşama tamamlanıp karşılıklı güven alıp-verme noktasına gelindikten sonra aile hayatına adım atılıyor.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi aile hayatı sürekli katkı isteyen dinamik bir yapı; hiçbir gün, bir önceki günkü birikim, tecrübe, sabır ile geçilmiyor; sırr-ı imtihan bizden aile şahsı manevisini ayakta tutmamız için her gün yeni kulluk alanları ve manevi gelişimler bekliyor. Bunun bir ucu da karşılıklı güven hissinin devamında görülüyor. Yani ilk başta çizdiğimiz şahsiyetimizi zaman içinde devam ettirmek için gayret gerekiyor.

Zaman içinde, hadisatın fetvasıyla manevi değerlerden verilen tavizler, hedeflerini unutmaktan gelen gevşemeler ve rehavet, hayatı monotonlaştırıp tembellik döşeğine hapsolmaktan gelen ruhi sıkıntılar, ferdiyetten çıkamayıp ortak bir hayatı paylaşamamaktan gelen nefsin baskısı gibi sebepler insanın ahlakının bozulmasına, şahsiyetinin kaybolmasına, bunun neticesi olarak da  kendisine güvenini kaybetmesine yol açar; diğer aile ferdlerinin de kendisine olan güvenini yitirir. Bütün bu bozulma ve yozlaşmalara karşı eşler birbirini ve kendisini muhafaza etmeye çalışmalıdır. Birbirini hayra teşvik etmeli, şerden alıkoymalıdır. Meselemizle alakalı olarak:

Aile saadeti, kadın ve koca mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir muhabbetle devam ettiğini; ve tesettürsüzlük o emniyet ve muhabbeti bozduğunu ve kırdığını;.. (24.Lema)

Demek ki, tesettürsüzlük, açık-saçıklık ailedeki güveni sarsan sebeplerden biridir. Hanım kendini başkalarının nazarından sakınmadığında eşinin onun iffetine olan güveni kırılır; halbuki hanımdaki en ehemmiyetli hasletler iffet ve sadakattır. Bu hasletler zayıflayınca aile şahsı manevisi önemli zarar görür. Hanımına güvenemeyen bir eşin zihnini vesvese kurtları kemirir durur; hanımı onun nazarındaki itibarını kaybeder; “çocuklarımın annesi” hakikatinden gelen safiyet ve nezafet manası kaybolur. Kendisine güvenildiğini hissetmeyen bir hanım da fazla verimli olamaz ve neticede eşlerin kuvvetleri çok zayıflar; dış imtihanlara karşı mukavemetleri azalır.

Elhasıl, eşler ailenin ortak maddi ve manevi çıkarlarını koruyacak şekilde, şahsiyet ve ahlaklarını muhafaza ve inkişaf ettirecek faaliyetlerle aralarındaki emniyeti muhafazaya gayret etmelidirler.

Ya Rabbi! Nasıl ki Hz.İbrahim(AS) emrin ile  Hz. Hacer(RA) validemizi Kabede bırakmıştı ve Hz. Hacer’in Kabede olmasıyla o zamanın bütün müminlerinin namazı ikame edilmiş olmuştu; bu asrın fedakar validelerine de eş ve evladlarının ubudiyetlerinin muhafazasında Hz.Hacer validemizin metanet ve sadakatini lutfeyle. Amin.

Nabi

www.NurNet.Org

Risale-i Nur Aile Terapisi İçin Başvuru Kaynağıdır

 

Mehmet Paksu, halk tabiri ile hem derin bir hoca hem de gündemi yakalamayı bilen etkili bir yazar. Lisans eğitimi öncesi hem medrese tahsili yapmış, hem İmam Hatip lisesi okumuş. Türkiye’nin çok ünlü şair ve edebiyatçının çıktığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun. Yazarlığı öğrencilik yıllarından başlamış otuz küsür yıldır yine otuz küsür kitaba imza atmış.

 Birkaç yıldır aile sorunlarına dair yazıyor, radyoda program yapıyor.

Gerek radyo programları sırasında, özellikle de elektronik posta ile gelen sorulardan oluşan üç kitabı var. Paksu hoca ile aile sorunları ve Nesil Yayınları arasında çıkan Mahremiyet Okulu seti hakkında konuştuk.

NİKAH YOLU KAPANINCA GÜNAH YOLU AÇILIYOR

Gerek gazetedeki yazılarınızda, gerekse radyo programlarınızda aile sorunları ile ilgilisiniz. Özellikle son yayınlanan “Mahremiyet Okulu” adında üç seri kitabınız çıktı. Bu konulara eğilmeniz hangi ihtiyaçtan doğdu?

Bu ihtiyaç şundan doğdu. Ülkemizde boşanmaların arttığı aile problemlerinin haber yapıldığı, özellikle son beş aştı yıldır televizyon programlarına taşındığını görüyoruz.

Bizim de bu konulara eğilmemizin nedeni, ailenin karşılaştığı sıkıntılardır. Bu sıkıntılara nasıl çözüm bulabiliriz? Özellikle Kur’an ve Sünnet boyutundan ele alıyoruz. Bizim toplumumuzun yüze 99’u Müslüman. Nikâh kavramı da İslâmi bir kavram.. Boşanma olayı da “talak” yine İslâmi bir kavramdır. Müslüman bir toplumuz, Kur’an’dan besleniyoruz. Bu gelişmelere karşı, bu sorunlara nasıl çözüm bulabiliriz?

Çözümü de yine Kur’an ve Sünnette aramamız gerektiğiniz düşündük.

Bana elektronik posta ile gelen sorular, özellikle evlilik öncesi ve evlilik sonrası yaşanan problemlerle ilgili.

Evlilik öncesi ne tür sorunlar yaşanıyor? Nasıl sorular geliyor?

Evlilik öncesi ailelerin yaşadığı sorunlar gençleri korkutuyor, evlilikten kaçırıyor. Aile yuvasını sanki problem yuvası olarak algılanıyor.  Sonra nikah zorlaşıyor, nikah yolu kapanıyor. Nikâh yolunun kapanması, haramların işlenmesine, günah yolunun açılmasına, cinsel sapmalara neden oluyor.

EVLİLİK ZORLAŞTIRILIYOR

Evlilik zorlaştırılıyor mu?

Evlilik zorlaştırılıyor. İki şekilde zorlaştırılıyor.

Birincisi bilerek zorlaştırılıyor. Nedeni maddi boyutundan kaynaklanmıyor. Mânevi boyutudur.

Yoksa insanlar bir şekilde geçinebiliyorlar. Bir kişi nasıl geçinirse iki kişi de geçinebilir. Burada problem, nikâhın sadece maddi bir konu olarak bilinmesidir.

Maddi problem birkaç ayda bilemedik bir iki senede bir şekilde aşılabilir. Nikâhın mânevi yönü ve öneminin bilinmeyişi. Maddi menfaat gerekçeleriyle evlenenler zaten üç beş yıl sürdürebiliyorlar.

Mânevi beraberlik söz konusu olunca, ebedi hayat kavramı ve inancı, ebedi beraber olabilmenin bilinmesi birlikteliği devamlı kılıyor. Ahirette de, cennette de hayat arkadaşı olduğunun bilinmesi evliliği cazip ve sürekli kılıyor. Yoksa insanların maddi beklentileri bir süre sonra bitiyor.

Asıl sorunun mânevi boyutun önemini bilmemek diyebilir miyiz?

Nikâh yolunun kapanması, iman yolunun yara almasından kaynaklanıyor. İman hayata ne kadar girerse, imanın versiyonu olan amel-i Salih de hayatımızda etkin oluyor.

Amel-i Salih Allah’ın razı olduğu şekilde yaşamaktır. İman hayata hayat olursa hayat daha anlamlı ve cazip oluyor.

 ŞEYTANIN ASIL UĞRAŞTIKKLARI DİNDAR İNSANLAR

 Size gelen sorularda dindar ailelerden de sorular geliyor. Hatta umulmayan kesimden “olamaz!” dedirtecek şekilde sorular gelmiş. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Olamaz diye bir şey yok. Hz. Adem ile Havva’yı cennetin dışındaki şeytan cennetteki bu iki insanı aldatabilmiş, kandırabilmiş. Cennetten çıkarılmalarına neden olmuş.

Tabii şeytan dindar insanla uğraşır. Dinden imandan uzak olan insanla şeytanın ne işi var?

Bize maillerin çoğu İslâmi kesim denilen dindar kesimden geliyor. Niye geliyor? Çünkü bunları dindar insanlar problem olarak görüyor. Diğerleri problem saymıyor.

Ama imanlı insan konunun önemini biliyor kabul ediyoruz.

Şeytan uğraşıyor. Şeytanla mücadelede yenik düşüyor. Yenik düşünce bocalama dönemine giriyor. Diyelim bocalama döneminde bir günah işliyor. Bir harama giriyor, yanlış yapıyor. “Ben bundan nasıl geri dönebilirim?”diyor.

İşte o sırada “Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez” olan Kur’an’ın hükmü aklına gelmiyor. Şeytan vesvese veriyor. Ümitsizliği aşılıyor. “Ben tevbe etsem de bu kötülükten, bu günahtan kurtulamam” düşüncesini aşılıyor. Mesele ümitsizlik meselesidir.

İşte bu durumda ümit aşılamak. “Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez” ayetini hatırlamak. Teğbe istiğfar etmek, istiaze etmek, ameli salihle düzeltmek.

Ayağınız kaymış, düşmüş olabilirsiniz. Üstünüz kirlenebilir. Temizleyeceksiniz.

Aynen öyle de aileler arasında tartışmalar olabilir, münakaşa olabilir. Onu hemen geri, kavgayı barışa, münakaşayı anlaşmaya çevirebilirsiniz. Bizim insanımız kavga etmesini de barışmasını da bilmiyor.

Dini bilgiler yanında psikolojik bilgilere de ihtiyaç oluyor mu?

 Psikolojik yönü var elbet şöyle ki, Herkes “Ben haklıyım, ben haksızlığa uğruyorum, ben eziliyorum, benim isteğim yerine getirilmiyor…” diyor.

Egoizm denilen bencillik öne çıkmış. Ailede şefkat, merhamet, muhabbetin fedâkarlığın yerine egoizm ve bencillik karışınca kavga oradan çıkıyor.

“Ben haklıyım karşı taraf yüzde yüz haksız” dediğiniz zaman çatışma kaçınılmaz oluyor.

AİLE FERTLERİ DE AYNI ZAMANDA MÜ’MİN KARDEŞİMİZDİR

Burada imanın hayata hayat olmasının gerektiğinin yeterince anlaşılmadığından kaynaklandığı söylenebilir mi?

 Kur’an’da “Mü’minler kardeştir” ayetini herkes bilir. Bu ayetin devamında “Kardeşlerinizin arasını düzeltin” diyor.

Kardeşler arasında münakaşa olabilir, kavga çıkabilir, tartışma olabilir.

Her kavga, tartışma, münakaşa; barışmaya, anlaşmaya, uzlaşmaya dönüştürülebilir, dönüştürülmelidir de... Birbirlerini affetme yolunu seçmelidirler.

Aile hayatı ile ilgili Kur’an-ı Kerim bize “Eşlerinizden ve çocuklarınızdan sizin için düşmanlar vardır, onlardan sakının” diyor.

Eşlerinizden ve çocuklarınızdan diyor. Sonra ne yapın diyor.

Onları affedin diyor. “Kusurlarını görmeyin, bağışlayın. O zaman da Allah da sizi affeder ve bağışlar” diyor. Çok net olarak ayette söylüyor.

Yine Nur suresinde bir ayet var;

“Allah’ın sizi affetmesini ister misiniz? Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? ”

“Siz de kardeşlerinizi bağışlayın” diyor. İman boyutu işte bu…

Ben günah işleyince Allah’ın beni bağışlamasını istiyor muyum? Tevbe istiğfar ediyor muyum?

O halde ben de kardeşlerimi bağışlamalıyım” denilmeli.  Her Müslüman biri birinin kardeşi değil mi? Kardeşi kim? Babam, annem, eşim, çocuklarım diye uzuyor.

BEDİÜZZAMAN: AİLEYİ SEVMEK ALLAH’A YAKLAŞTIRIR

 Demek sadece kardeş denilince aile dışındakiler değil, aile içindekiler de kardeşlerimiz?

Elbette. Asıl olay bu zaten. Kendi babası, annesi, eşi, erkek kardeşi, kız kardeşi, amcası dayısı gibi en yakındakilerin öncelikle hukuku önemli. Önce eşin ve çocukların beraber olduğun. Bunları affedeceksin ki Allah da seni affetsin. Biz bu sırrı bilemediğimiz için sıkıntı buradan çıkıyor.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi sevgi konusunda “Anneni seversin, babanı seversin, eşini seversin, çocuklarını seversin vs…” diyor.

Niçin seversin?

Onların sevgisi seni Allah’ın sevgisine vesile olduğu için seversin. Onları sevmek seni Allah’a yaklaştırırda ondan seversin.

Rum suresinde evlilik için şöyle bir ayet var. “Evlilikte eşlerin kalblerine, ünsiyetin ve sevginin konulması Allah’ın birlik delilleridir” deniliyor. Onun için iman boyutu, “Nerde olursanız olun Allah sizinle beraberdir ayetini bilmek lazım. Allah sadece namaz kılarken mi beraber? Her an beraber. Eşimle çocuklarımla beraber iken de Allah’la beraberiz.

Size gelen sorulara verdiğiniz cevaplardan sonra nasıl geribildirimler alıyorsunuz?

Hemen enteresan bir örnek veriyim. Bizim bu son çıkan kitaplarımızı okuyan birisinden gelen mailde bir tespit. Bu “Mahremiyet Okulu“ kitaplarını okuduktan sonra diyor ki, “İnsanın bilmesi yetmiyormuş.. İnsanın bilinçli olması da yetmiyor muş… İnsanın bazı şeyleri uygulaması da yetmiyormuş. İnsanın ayağını şeytan kaydırdıktan sonra nerede duracağını bilemiyormuş. Allah razı olsun beni uyandırdınız.” Bunu kim söylüyor? İnançlı, bilinçli, ibadetini yapan bir insan. Bir an şeytan kandırıyor, ayağının altına karpuz kabuğu koyuyor. Gidiyor, gidiyor kafası toslayınca uyanıyor, o an kendine geliyor. Demek ki bilmek yetmiyormuş. Burada düşmanı fark etmek önemlidir.

Aile sorunları konusunda Başbakanlık Aile Araştırma Genel Müdürü Ayşen Gürcan Hanımefendinin açıkladığı istatistiklerde; Türkiye’de boşanma oranının düşük olduğu, mutlu aile oranının yüzde 78 gibi oldukça yüksek olduğu bir oran açıkladı. Sizin kitaplarda sorulan sorulara bakıyoruz “Eyvah durum felâket!” gibi görünüyor. Aynı ülkeden iki farklı tablo. Ne dersiniz?

 Ben bu kitapları başta da belirttiğim gibi bana gelen maille gelen sorulara verilen cevaplardan oluşuyor. Biz soruları hayali olarak yazmadık. Hepsi canlı gerçektir. Bilindiği üzere Türkiye’de 10 milyon özürlü vatandaşımız var. Nüfusun yüzde 12’si. Kimi görme özürlü, kimi, işitme özürlü, kimi ortopedik özürlüler gibi…

Sokağa çıktığınızda etrafınıza baktığınızda hiç de öyle fazla özürlü göremezsiniz. Bizim insanımız gizliyor.  Biz engellilerimizi gizlediğimiz gibi sorunlarımızı, dertlerimizi da gizliyoruz.

Kime açacaksınız?

Eşinizle ailesiyle kavgalısınız. Çocukları ile kayın validesi ile yıllardır sorunlu olanlar var.. Birlikte yaşıyorlar ama aylardır bir araya gelememişler… Aylarca görüşmemişler… Aynı evdeler hiç paylaşımları yok. Bu insanlar dertlerini açamamışlar.

RESMİ İSTATİSTİKLER AİLE SORUNLARININ ÜSTÜNÜ ÖRTÜYOR

Resmi istatistikler gerçeği yansıtmıyor o zaman?

Resmi istatistikler doğru değil hayali şeyler. Yüzde 78 gibi mutlu aile tablosu falan hayalidir. Gerçeği yansıtmıyor.

Siz böyle sorunlarla boğuşan birisiyle karşılaştığınızda soruyorsunuz. Nasılsınız diyorsunuz. “İyiyim” diyor. “Çoluk çocuk, hanım efendiler nasıl?” diyorsunuz. “idare ediyoruz” diyor.

Biraz ısrar edip konuşturduğunuzda… Adam dert küpü.

Neden psikologların işi arttı? Her köşe başında bir psikolog. Neden bunlar da yetmiyor aile danışma merkezleri açılıyor? Televizyonlarda neden aile sorunları ile ilgili programlar arttı.

Bazı televizyon programları sorunları çözmek yerine sorun üretimine neden olmuyor mu?

Onlar işin reytingi peşinde. Onların maksadı çözüm bulmak değil. Evlilik programlarının amacı reyting meselesi. Getiriyorlar 70’lik dede ile nineyi. Birkaç espri ile insanları ekran başına topluyorlar. Aslında RTÜK’ün bu tür programları engellemesi lazım. İnsanlarımızla alay etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Burada şunu söylemek istiyorum. Hükümetin ve devletin bu aile konusunda ciddi bir politikası olduğunu sanmıyorum. Niye sanmıyorum? Çünkü uygulamada bir şey yok.

Aileden sorumlu Devlet Bakanlığı var, Aile Araştırma Genel Müdürlüğü var.

Nerede hangi somut projeleri var. Desinler ki, boşanmak üzere olan 100 aileyi barıştırdık diye somut yaptıkları bir proje var mı?

CEMAATLERİN AİLEVİ SORUNLARI ÇÖZMEDE ROLÜ BÜYÜK

 Bu konu kimlerin üzerine kalmış?

Bazı özel kuruluşlar, vakıf dernek gibi sivil toplum kuruluşlarına kalmış. Hatta cemaatlere kalmış. Özellikle dini cemaatlerin bu sorunların halledilmesinde, toplumun düzeltilmesinde çok büyük etkisi var.

Dini cemaatlerin bu konuda sistematik çalışmaları var mı? Bazıları bu konuları mahremiyet alanına girildiği için kırmızı çizgileri aşmak olarak değerlendiriyorlar. Nasıl çözüm üretebiliyorlar?

Sistematik olarak değil belki. Dini sohbetler vesilesi ile bu konuların dolaylı olarak eğitimi yapılıyor. Mânevi ihtiyaçları karşılanıyor, insanların bir birleri ile iletişimleri vesilesi ile bir nevi terapi oluyor. Toplantılar, seminer, konferanslarda bu konular işleniyor. Dolaylı olarak problemlerin önü alınıyor. İmani ve âhlaki meselelerin o programlarda konuşulması bir nevi eğitim oluyor. Nefislerin eğitilmesi aile içi iletişime de olumlu yansıyor. Zaten işin en önemli boyutu iman boyutudur. Cemaat ikliminde iman boyutunun işlenmesi bireyin aile içi davranışlarını olumlu etkiliyor.  Bu konuda lokal örnek olarak Konya’da, Kayseri’de ve Gaziantep’te faaliyet gösteren gönüllü kuruluşlar olduğunu duydum.

Bu konularla psikologlarla görüşüyor musunuz?

Evet, bu Mahremiyet Okulu kitaplarımı hazırlarken psikolog, pedoglara ve psikiyatr olan yakın dostlarımız okudular. Onların tavsiye ve yönlendirmeleri ile kitaplarda değişiklikler yaptım. Görüşlerinden faydalandım. Daha sonra başka psikologlara da gönderdim.

Burada bir konuya dikkat çekmek istiyorum.

Ben üç yıldır Kur’an-ı Kerimi bu gözle okuyorum. Kur’an-ı Kerim aile hayatı ile o kadar çok detay var ki hayret edersiniz. Eşler arası münasebetleri, cinsel sapmaları ele alan ayetler var. Çözümleri var. Çocukların ana babalarının odalarına nasıl gireceğine kadar detaylar var. Hakikaten Kur’an-ı Kerim’e bu gözle baktığımız zaman tam bir aile kitabıdır. Özellikle Nur Suresinde çok detay ölçüler var.

KUR’AN MEÂLİNDE HERKES AİLE SORUNLARINA CEVAP BULABİLİR

İnsanlar Kur’an tefsirlerine başvurmadan direk Kur’an meâlinden herkes bu dersleri alabilir mi?

Alır, alır. Herkesin anlayabileceği açıklıkta. Boşanma ile ilgili sure var. “Talak suresi” var. Boşanmanın usülleri var. Boşanmak mecburiyeti olunca nasıl olacağı anlatılıyor. “Meselâ orada “dostça ayrılın” diyor. Bakara suresinin neredeyse yüzde onu aile hayatı anlatılır. Ahzap suresinde peygamberimizin hayatı örnek verilir.

Hadisler dersen aile hayatı ile ilgili çok şey var. Peygamberimizin hayatı tam bir örnektir. Bu kitapların her bölümünde hadisler koyduk.

Risale-i Nurları da yine bu aile konusuna göre okuyorum.

Bediüzzaman hazretleri iki rehber yayınlamış. Biri Hanımlar Rehberi, diğeri Gençlik rehberi.

Ne zaman yazmış bunları? 1930 yıllarda. Tesettür Risalesini yazmış. O günlerde aile içi problem yaşayan bazı talebelerinden duyunca” Eyvah!.. bu da mı gitmiş” diye telaş ediyor.

Evlenemeyen kızlarımızın köylü kadınları gibi kendi maişetlerini karşılayabilecekleri için çalışmalarına cevaz vermiş.

RİSALE-İ NURLAR EN ETKİLİ AİLE TERAPİSİNİN YAPILDIĞI ESERLER

Risale-i Nurların çok yerinde aile terapisi vardır. Sevgi konusu 32. Sözde çok derin işlemiş. Sevgi yönlendirmesi var.

25. Sözde medeniyetin aileyi nasıl bozduğunu anlatır. Medeniyet kadını yoldan çıkarmıştır. Çarelerini de gösterir.

23. Sözde insan bir çocuğa benzer diyor. Buna göre, eş de, çocuktur. Şefkat ister, merhamet, yakınlık ister, ilgi ister… Risale-i Nur’lar aile terapisi için başvuru kaynağıdır.

Son zamanlar benim okumalarım aile üzerine yeniden okuyorum. Kur’an’ı da Hadiseleri de Risale-i Nurları da bir de bu gözle okuyorum. Yazılarımda ve kitaplarıma yansıtmaya çalışıyorum

Peygamberimizin en yakın en yakın sahabileri olan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer kayınpederi. Hz. Ali ve Hz. Osman damatlarıdır. O dönemi yakından incelediğimizde çok enteresan tespitler ortaya çıkıyor.  Kur’an, Sünnet ve Risale-i Nur… bu üç kaynaktan faydalanarak aile sorunlarına dair cevaplar bulabiliyorum. Yazılarımda ve kitaplarımın referanslarıdır.

www.RisaleHaber.com