Etiket arşivi: evlilik

Evlilik Sürecinde Yapılan Hatalar

Evlilik iki bireyin biz olabilme sanatıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de son 10 yılda 6 milyon 90 bin 212 çift de evlendi,1 milyon 151 bin 591 çift boşandı.
Gençler kendi aralarında ana babalarının haberi olmadan evleniyorlar.
Aileler; Gençler konuşurken, gezerken günaha girmesin düşüncesiyle nişanla beraber dini nikâh kıydırıyor.
Gençlerin arkadaşlarını şahit göstererek kıydıkları gizli nikâhlar, ileriki günlerde her iki tarafıda çok zor duruma sokmaktadır. 
Nikâh İlân edilmeli, denklik olmalı, mehir olmalı, en önemlisi anne babanın rızası olmalı.
Anne baba seni büyütsün yetiştirsin, tahsil için okula göndersin, sen onlara sorma tenezzülünde bile bulunma evlen, sonrada mutlu olacağını zannet.
Görücü usulü evlenmeyi çağ dışı buluyorlar, oysa birinde sizleri tanıştıranlar arkadaş çevreniz, birinde ise annen baban veya yakın akraban, hangisi güvenli? Hangisinin tavsiyesinin daha doğru olma ihtimali yüksek?
Hayatı paylaşmaya karar veren çiftlerin hem evlilik öncesinde hem de ileride sıkıntı yaşamamaları için alışverişte daha tutumlu davranmaları gerekmektedir.
Düğün alışverişleri, ağır bir yük getirmemeli, nişanlılık süresi haddinden fazla uzun olmamalı.
Düğün alışverişi adı altında abartılarak alınan birçok şey neredeyse bir kere bile kullanılmıyor.
Unutulmamalıdır ki, alınan evlilik kararı, gelenek ve göreneklere uygun olduğu kadar keseye de uygun olmalıdır.
“Tabi ki isteyeceksin, istemek en doğal hakkın” 
“Bana bu kadar mı değer veriyorsun?” gibi sözler süreci zorlu hale getirmektedir.

Ailenizi veya çevrenizdeki insanları mutlu etmek için evlenilmediği gibi, başkaları için de düğün yapılmamalıdır. Kendiniz için düğün yapın.

Evlenip mobilyacıları gezeceğinize dünyayı gezin.

3-5 parça tencere tava takımına neredeyse bir ev kirası kadar para verildiğine şahit oluyoruz.
1 milyar civarında insanın açlıkla karşı karşıya olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yılda 10 milyon insan açlıktan ölüyor, durum böyle iken hayatın boyunca görmediğin akrabaları binler lira harcayarak eğlendirmeye çalışmak hangi mantıkla izah edilebilir?
Eskiden çeyiz serilir evlenecek gençlerin yakınları buradaki eksikleri görür ve imkânları nispetinde tamamlamaya çalışırlardı.
Şimdi ise” görün beni” mantığıyla hazırlanmış lüzumsuz, gereğinden çok fazla, hiç kullanılmayacak bir sürü şey.
Kına gecesi yapmak, stüdyoda yapmacık, şekilden şekle girilen fotoğraflar
çektirmek, bir gece giyilecek gelinlik-damatlığa tonla para bayılmak.
Hangi birini sayayım be kardeşim ayağını yorganına göre uzat.
İsraf haramdır.
Allah mesut ve bahtiyar etsin.

Çetin KILIÇ

Eşine Yüz Çevirme

“İnsanları küçümseyip yanağını bükme / yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” (Lokman suresi 18)

Kur’an-Kerîm de aile ile ilgili âyet-i kerime’ler ailenin temel esaslarını yani çerçevesini belirler. Bu çerçevenin içini ise müminin mümine karşı davranışları nasıl olmalı ise onunla öylece doldurmamız gerekir. Eş de Allah’ın bir mümin kulu.

Rabbimiz sevdiği ve sevmediği şeyleri, yapmamızdan hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri pek çok âyet-i kerîme ile bize bildirmiş. Tabii Rabbimizin sevdiği şeyler, dünya ve ahiret saadetimiz için güzel olan davranışlardır. Sevmedikleri ise dünya ve ahirette bize sıkıntı verecek kötü davranışlardır.

Yukarıdaki âyet-i kerime’de Rabbimiz Lokman suresinde Lokman aleyhisselamın oğluna nasihatlerini bize bildirerek sevmediği davranışları bize bildirmiş. Bu âyet-i kerimeyi aile üzerinden okuyalım.

Karına / Kocana küçümseyerek tavırlı davranma. Evin içinde çok bilmiş şımarık şımarık yürüme. Allah eşine ve çocuklarına karşı kibirlenen, kendini övüp böbürlenen hiç kimseyi sevmez.

Kadın olmak, erkek olmak, zengin olmak, mevki makam sahibi olmak, zeki olmak, beş dil bilmek, kariyer sahibi olmak, filanca aileye mensup olmak… Kimseye kibirlenme hakkı vermez. Zira kibir şeytanı Allah’ın rahmetinden mahrum bırakan huydur. Allah böbürlenen kendini bir şey zannedenleri sevmiyor, Allah sevmedikten sonra dünya bizim olsa ne çıkar. Zaten bütün nimetler emanet.

Âyet-i kerîme’den yanağını bükmenin, yüz çevirmek kibirden olduğunu öğreniyoruz. İnsan kırılınca, kızınca gözlerini kaçırır, etrafa bakar o kişinin yüzüne bakmak istemez. Uzun sürdürmemek kaydıyla bu doğal bir şey.  Fakat o kişiyi görünce gözümüzü değil de yüzümüzü çeviriyorsak demek ki kibirdenmiş. Dikkat edelim bakalım insanlarla ilişkimizde hangisini yapıyoruz.  Karı-kocalar da dikkat etsinler . Bir birlerine kızdıklarında gözlerini mi yüzlerini mi çeviriyorlar? Rabbimiz kibirlenip karşındakini küçümsemeyi ve ondan yüzünü çevirmeyi yasaklamış.

Erkek evinde kavvamlık görevini yaparken asla kibirlenmemeli. Tevazu sahibi olmalı. Evin reisi olması onu kadın ve çocuklardan daha değerli yapmaz. Reislik sorumluluktur, övünç sebebi değil. Erkek kibre kapılmamalı. Zira kibir rahmetin ve aklın önünde en büyük perdedir. İnsan kibre kapıldığında doğru davranamaz.

Erkek reis olacağım diye sert ve kibirli davranırsa aile fertleri ondan korkup usulen saygı gösterebilirler; fakat onu ne Allah sever ne de karısı ve çocukları.

Erkek ailesinde tatlı bir otorite kurmalı ki hem sevilsin hem sayılsın. Kaynaşıp birbirlerinde sukûnete erebilsinler.

Kadın da kocasına karşı sahip olduğu meziyetlerden dolayı övünüp böbürlenmemeli. Kocasına çalım atmamalı, şımarık ve saygısız davranışlarda bulunmamalı ki Allah’ın sevgisini kaybetmesin. Güler yüzlü, yumuşak huylu saliha bir eş olmaya gayret etmek gerekiyor.

Bir sonraki âyet-i kerîme de şöyle:

 “Yürüyüşünde ölçülü ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman suresi 19)

“Yürüyüşünde ölçülü ol.”

Peş peşe iki âyette de yürüyüşten bahsediliyor. Önceki âyette “Şımarık yürüme” buyurulurken bu âyette “Ölçülü ol” buyruluyor.

Dinimiz her konuda ifrat ve tefriti yani aşırı gitmeyi yasaklamış. Yürüyüşünde tabii ol, orta yolu tut ne çok hızlı ne çok yavaş ol.

Zira aşırı yavaşlık da kibirden olabilir. Çünkü fazla tevazuda da kibir tehlikesi var. “Bakın ben nelere sahibim; fakat hiç kibirli değilim” mesajı vermek için boynu bükük bir duruş, yürüyüşünde aşırı yavaş hareket ederek beden dili ile tevazu sahibi gibi görünmeye çalışmak da ayrı bir kibirdir.

Ayrıca sadece kibir tehlikesinden değil, müminin kibar bir duruşu olması lazım. Şımarık yürümekten korkup bu kez ezik bir görüntü çizmesi hem kendi ruh hali için iyi değildir hem de insanların ona muamelesini de olumsuz etkiler.

“Konuşurken sesini de alçak tut.”

Rabbimiz yüksek sesle bağıra çağıra konuşmayı hoş karşılamamış ve sesimizi kontrol etmemizi emretmiş.

Ses müthiş bir şeydir; öldürücü ve diriltici etkisi vardır. İletişime en çok zarar veren şeylerden biri ses tonudur. Ses tonu pek çok duyguyu aktarır. Taraflardan biri sesini yükselttiği anda diğer taraf ya kendini iletişime kapatır ya da daha yüksek tonla karşılık verir.

Ayrıca ses tonu yükseldiğinde kişinin kendi öfkesi de artar. Öfkeyi kontrol edebilmenin en iyi yolu sesi kontrol edebilmektir.

Alimler bu âyetin tefsirinde; hitap ederken, konuşurken, özellikle iyiliği emredip kötülükten sakındırırken ve dua sırasında sesin kısılmasının gerektiğini söylemişlerdir.

Yüksek ses düşmanı korkutmak gibi özel durumlar için uygun bulunmuş.

Sadece bağıra çağıra konuşmak değil, karşıdakinin duyacağından daha yüksek bir ses tonu ile konuşmak da hoş görülmemiş. Sesi gereğinden fazla yükseltmek kınanmış.

“Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.”

Âyette yüksek sesin eşek sesine benzetilmesini alimlerin yaptığı yorumlara bakarsak:

Ebu’l Leys: Eşeğin sesi çirkindir; fakat ondan sesi daha çirkin hayvanlar da vardır. Fakat eşeğin sesi insanlara misal verilmiştir. Zira eşeğin sesi cehennem ehlinin sesine benzer. Sesin başı tiz, sonu pestir. (Tiz ses: ince, keskin ve yüksek ton. Pes ses ise göğüsten gelen yavaş, kısa, kalın ton) Onu işiten ondan nefret eder.

Hz. Mevlana şöyle anlatmış: “Eşek ekseriyetle saman ve arpa için veya şehvet ve kavga için yüksek sesle anırır. Hayvani sıfatların ağır basması ile ortaya çıkan ses, seslerin en çirkini kabul edilmiş.”

Süfyân-ı Sevri hazretleri: “Her varlığın sesi tesbihtir ancak merkep sesi hariç. Çünkü merkep şeytanı gördüğünde anırır.  Bu sebeple çirkin sayılmıştır.”

Peygamber efendimiz: “Merkep anırması işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o şeytanı görmüştür.” Buyurmuştur.

Ses genellikle öfkeliyken yüksek çıkar. Öfkede şeytandan olduğuna göre bağıran birini görünce euzu besmele çekip şeytandan Allah’a sığınmamız gerekiyor demek ki onun öfkesine kapılıp kendi şeytanlarımızı harekete geçirmeyelim.

Bir de her daim yüksek tonda konuşan insanlar var. Anlaşılamadığını düşünen insanlar yüksek tonda konuşuyorlarmış genellikle. Bunun geri planında da anlamayanlara karşı öfke olabilir. Beni anlamıyorsun yoksa duymuyor musun psikolojisi ile kendini daha iyi duyurmak için hep yüksek tonda konuşanların da bu duyguları ile yüzleşmeleri gerekir.

Bu âyetlerin Hz. Lokman’ın oğluna nasihatları olarak bize aktarılmasında da ayrı hikmetler var. Demek ki çocuklarımızı bu düsturlarla büyütmemiz gerekiyor. Anne-Baba çocuklarına yumuşaklığı tevazuyu “Oğulcuğum, Yavrucuğum” diye örnek olarak öğretecek. Aile içinde karı-kocanın da hem Allah’ın rızası için hem birbirleri ile muhabbet etmek için hem çocuklarına örnek olmak için yumuşak bir ses tonu ile konuşması lazım.

Çocuk bağırarak bir şey istediğinde sakinleşip kibarca isteyene kadar isteği yapılmamalı ki istediği olmadığında bağırmayı alışkanlık edinmesin. Küçük yaştan itibaren anne-babaya bağırması, saygısızlık etmesi hoş karşılanmamalı, kibarca müdahale edilmeli.

Eş ya da çocuk bağırınca karşısında bağırarak onu susturmaya çalışmak bu âyet mucibince uygun değildir.  Öfkelenmemek için la havle çekilir genellikle. La havle çekmek, euzu besmele çekmek gibi zikir cümleleri ile Allah’a sığınıp sabırlı davranmak gerekiyor. Söylediklerim tabii ki önce kendi nefsime. Rabbim bildiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.

Mü’min kullarıma söyle: En güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şeytan şüphesiz, insana apaçık bir düşmandır.” (İsra suresi 53)

Rasulullah efendimizin güzel bir duası ile bitirelim. “Allahım bana öğrettiğin ile beni faydalandır. Bana faydalı olanı öğret. İlmimi artır.”

Not 1: Âyet-i kerîmelerin açıklamasında Feyzü’l-Furkan meali (Server Yayınları)  ve Rûhu’l Beyan tefsirinden faydalandım. (Erkam Yayınları)

Not 2: Bu âyetleri evin en çok görünen yerlerine yazıp asarsanız hem sizin hem ev halkının unutmayıp hayata geçirmesi için faydalı olabilir.

Sema MARAŞLI

Kaynak: CocukveAile.Net

www.NurNet.Org

Boşanma (5) Kararı

Boşanma (5) Kararı

İnsanın hayatında dönüm noktası olacak önemli birkaç karar vardır. Evlenme kararı ve boşanma kararı kişinin hayatında büyük değişikliklere yol açacak iki kritik karardır. İki kararı da alırken iyi düşünmek, hissi hareket etmemek, aklı başında insanlarla istişare etmek ve tabii çokça dua etmek lazım.

Bu bir boşanma yazısı olduğu için evlilik kararı üzerinde durmayacağım.

Çocuklarla ilgili yazmaya başladığım boşanma serisine geriye doğru boşanma kararı ile devam ediyorum. Konu ile ilgili birkaç yazı daha var, yazmaya niyetlendiğim. Ara ara devam edeceğim inşallah.

Boşanma kararı alırken nelere dikkat etmek gerekir konusunu biraz irdeleyelim.

Öncelikle kişinin kendine gerekli soruları sorup cevabını iyi düşünüp karar vermesi, yaşadığına biraz dışarıdan bir göz gibi bakması iyi olur. İlk soru:

1-Evliliğimizin yıkılmasında benim hatam ne oldu?

Kadın, ben eşime saliha bir eş oldum mu? Bir kadın olarak sorumluluklarımı yerine getirdim mi?

Erkek, ben evimde kavvam olabildim mi? Evin reisi olarak sorumluluklarımı yerine getirdim mi? diye sormalı.

Ayrıca iki taraf da;

Eşimi suçlarken kendi hatalarımı görebildim mi?

Eşimden yapamayacağı şeyler mi bekledim?

Ben ona ne verdim, ondan ne bekledim?

Bu evlilikte insaflı davrandım mı?  Kendi ailemi sık sık görüp onun ailesini görmek istememek gibi büyük haksızlıklar yaptım mı?

gibi soruları kendine sorup vicdanlı şekilde cevaplar vermeli. Eşini suçlamadan kendi hatalarını görebilmeli.

2-Bu evliliği kurtarmak mümkün mü? 

Kendi hatalarımı düzeltebilir miyim?

Eşimin hatasını düzeltmek için neler yapılabiliriz?

Birini hakem yapmak, bir danışmana ya da psikologa gitmek gibi.

Mahkemeler bir yere kaçmıyor şimdi olmazsa üç ay beş ay sonra da kişi boşanabilir. Fakat boşandıktan sonra “şöyle yapsaydım, böyle bir adım atsaydık evliliğimiz kurtulur muydu?” diye içlerinde bir şey kalmaması için kurtarmak adına yapılabilecekler yapılıp ümit yoksa o zaman boşanma kararı almak daha iyi olur.

Aileler konusunda inatlaşmaktan ya da tedavisi çok basit cinsel problemlerden boşananlar çok oluyor. Bu kişiler ayrılıp başka kişilerle evlenseler de ilk evliliklerinde yaşadıkları problemleri yeniden yaşama ihtimalleri var. En azından ilk evliliklerinde ayrılık öncesi ellerinden geleni yaparlarsa daha iyi olur. Hele bir de çocukları varsa.

Fakat taraflardan biri evliliği kurtarmak için elinden geleni yaptığı halde diğeri inatla benim doğrum bu, bildiğimden şaşmam,  beni böyle kabul edersen kafasında hatalarına devam ediyorsa tek tarafın gayreti ile evlilik kurtulmaz. Fakat ayrılık kararı alanların birbirlerine bir şans daha vermesi iyi olur.

Birkaç kez ayrılıp tekrar birleşip evlilik safhasında bir değişim olmuyorsa ve değişim için yeni adımlar atılmıyorsa yeniden denemenin bir manası yok. Boşanmış kişilerden bazen mesajlar geliyor tekrar barışmayı düşünüyoruz ne dersiniz diye. İki tarafta da hatasını anlama ve değişim için bir adım yoksa yeniden barışmanın bir gereği yoktur.

Boşanma safhasında ehil kişilerden yardım almak da evlilikleri kurtarabilir.

3-Boşanma sebebimizde dıştan ne gibi etkenler var?

Aileler ya da arkadaşların boşanmalarda ciddi etkileri olabiliyor. Kişinin ailesi onun eşini sevmediğinde ve aleyhinde konuştuğunda eğer eşi de onların aleyhinde konuşuyor ve soğuk davranıyorsa kişi bu çatışma içinde eşinden soğuyabiliyor.

Etrafınızda size kendi hatalarınızı göstermeyip, eşinizin hatalarını bulup “Aman senin karın ya da kocan zaten şöyle, zaten böyle, seni hak etmiyor… gibi konuşan arkadaşlarınız ya da akrabalarınız varsa sizi çok yanlış yönlendiriyor olabilir. Onlara kulaklarınızı kapatıp, arkadaşsa biraz uzak durun, akraba ise kendi hatalarınız olduğunu da onlara anlatın.

Kendi yalnız olan ya da eşi ile problem yaşayanlar kasıtlı olmasa da (kasıtlı yapanlar da olabilir) başkalarını da ayrılığa teşvik edici sözler söyleyip yakınlarının boşanmasına da sebep oluyorlar.

Mükemmel bir eş beklentisi sadece mükemmel bir hayaldir. Her çiftin birbirine uymayan huyları vardır.  Büyük şeyler değilse her şeye takılmamak lazım.

Ailesinin ya da arkadaşının gazı ile boşanıp sonra onlar tarafından suçlananlar da oluyor “Bir evliliğini devam ettiremedin” diye. Boşanmaya sebep olanlar o kişinin ihtiyacı olduğunda da ortadan kaybolup onu yalnız bırakabiliyorlar.

Kadın derneklerinin ve medyanın kışkırtmaları da boşanmada gözle görünmeyen gizli etkenler. Kadın ve erkeği birbirine düşman etmekte medya oldukça etkili.

4-Yalnız yaşamaya ya da yeniden ailem ile yaşamaya hazır mıyım?

“Kişi evlendikten sonra ailesinin eşiği ona yüksek gelir.” derler. Kendi evinde belli bir düzene alışmış kişinin yeniden ailesi ile yaşaması kolay değildir. Bekarken ailesi söylediğinde kırılmayacağı bir söz, boşanmış kişiye ağır gelebilir.

Yalnız yaşamanın da ayrı zorlukları var. Kadınların bir kısmı beyaz atlı prens boşandıktan sonda kapıda bekliyor zannedebiliyor ya da erkekler uzun saçlı güzel huylu prenses tatlı bir uykuda onu bekliyor hayaline kapılabiliyorlar.

Boşanma sonrası hayallerinde beklediği kişiler karşısına çıkmayınca boşandığı için pişman olan kişiler çok. İkinci evliliğini yapan bir hanım “Ben ikinci eşime gösterdiğim ilgiyi ve sabrı ilk eşime gösterseydim evliliğim gayet güzel devam edebilirmiş.” demişti. Aynı durum erkeklerde de olabiliyor. İlk eşine sert davranan erkek ikinci evliliği de bitmesin diye ikinci evliliğinde çok başka bir adam olabiliyor. O değişimin yarısını ilk evliliğinde gösterseydi belki çocukları babasız büyümeyecekti.

Boşandıktan sonra hiç evlenemeyenler de çok. Eski eşi kısa zamanda evlenip kendi evlenemediği için sinir olan da. İlk eşinden daha iyisini bulamayan da. Bunları da ayrılık kararı alırken hesap etmek lazım.

5- Boşanma  sonrasına hazır mıyım?

Boşanma sonrası psikolojik, sosyal, maddi ve çocuklar açısından beni ne tür problemler bekliyor? Sorusunu boşanmayı düşünenler kendilerine sormalı ve sonuçlara hazır olup olmadıklarına karar vermeliler.

Bir evlilik çok kötüyse, bir taraf diğer tarafa  zulmediyorsa boşanma sonrası korkusundan o evlilik zoraki devam etmemeli. Fakat biraz gayretle gidecek bir evliliği bitirmeyi düşünenler boşanma sonrası yaşayacakları zorlukları da hesap etmeliler.

Eşler boşanma kararı alırken birbirlerine duydukları kızgınlıkla “Aman onun yüzünü görmeyeyim de yeter” gibi düşünebiliyorlar. Öfkeleri geçtikten sonra çok pişman olabiliyorlar.

Kadın için de erkek için de boşanma sonrası çok kolay süreçler olmayabilir. Bu süreci herkes kendi gerçekliği içinde değerlendirmeli.

“Filanca boşandı sonra yeniden evlendi, şimdi mutlu” gibi ya da

“Boşandı fakat yalnız da çok mutlu gezip tozuyor.” gibi

başkalarının  dış yaşantılarına bakarak hüküm çıkarıp kendi kararını buna göre vermeye çalışanlar çok yanılır. Zira kişilerin hem maddi imkanları farklı hem de huyları farklı. Bir kişi boşandığı için toplum tarafından psikolojik baskılarla kolay baş ederken başka biri bir yerde dul kelimesi duysa siniri tepesinden aşabilir ya da büyük bir kırılganlık gösterebilir.

Boşananlar üzerinde toplum baskısı ayrı ve geniş bir konu. Onu daha sonra yazmayı düşünüyorum.

Sema MARAŞLI

Kaynak: CocukveAile.Net

www.NurNet.Org

Eleştirme Alışkanlığı Olanlardan mısınız?

Değerli Okurlarım!

Epeydir “Evlilik Okulu” derslerini aksattık. Her zaman ben önce yazıyı yazıyordum sonra siz yorumları. Bu kez tam tersi olsun. Sizler yorumlarınızı yapın sonra ben yazıyı yazayım inşallah.

Sadece aile üzerinden değil, genel sordum soruları. Evliler karı-koca ilişkisi ya da çocukları ile ilgili olarak cevaplayabilirler, ayrılmış olanlar eski eşleri ile ilişkileri üzerinden, bekarlar anne-babaları ya da eş görüşmeleri üzerinden ya da iş hayatı üzerinden olabilir cevapları. Maksat eleştiri konusunda farkındalık oluşturmak.

Özellikle şu soruların cevabını verirseniz sevinirim.

1-Eleştirme alışkanlığınız var mı?  En çok kimi eleştirirsiniz? Bu huyunuzdan memnun musunuz?

2-Sizi en çok kim eleştirir? Söylenen hususlarda değişme isteğiniz oluyor mu?

3-Eleştirildiğinizde ne hissediyorsunuz?  Eleştiri karşısında tavrınız nedir?

4-Eleştiri yaparken dikkat ettiğiniz hassasiyetleriniz var mı?

5-Eleştiri yaptığınızda niyetinizi karşınızdaki kişi doğru algılıyor mu? Algılamıyorsa sebebi ne olabilir?

6-Tekrar tekrar yaptığınız eleştiriler,  sizin ve karşınızdaki kişinin üzerinde ne gibi duygular uyandırıyor olabilir, dikkat ediyor musunuz?

7-Unutamadığınız sizi utandıran ya da çok kızdıran eleştiriler aldınız mı? Çocukluğunuzda da olabilir.  Ya da siz böyle bir eleştiri yapıp pişman oldunuz mu?

Soruların hepsini de cevaplayabilirsiniz sadece istediklerinizi de.

Şimdiden teşekkür ederim.  

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukveaile.net

www.NurNet.Org

Hepsi İçin İrade Gerek

Evlenmek de, evliliği devam ettirmek de,düzgün ayrılabilmek de,  anne baba olmakta, yanlış ilişkilerden uzak kalmakta irade ister. O sebeple son dönemlerdeki gündemi, yasaya katılmak ya da katılmamak ekseninden kendi gündemimize taşıyacak olursak irade temelli bir ebeveynlik anlayışından söz etmeliyiz diye düşünüyorum. Bu hem hali hazırdaki sorunları değerlendirirken hem de ileriye dönük ilişkiler açısından önemli bana kalırsa.

Bir insandaki irade inşası ahlaki yargıların belirlenmesinde de önemlidir. Bu duruş sadece o an istediğimiz için bir karar vermek yerine, verilen kararın sonuçları ve bedelleri üzerinden bir adım atmayı gerektirir.

Çocukluğundan itibaren “ yapabilirlilik” ekseninde inşa edilmemiş bir yetiştirme biçiminin bedelini, sonrasında hem yeni kurulan aileler hem de yeni doğan çocuklar ödüyor ne yazık ki. Üstelik çocuklar yapabileceklerine çok inanıyorken, mücadele ediyorken, yetişkinlerin buna engel olmasıyla şekilleniyor bu iradesizlik.

Yemeğini kendi yemesinden, ayakkabını bağlamasına, kıyafetlerini giyebilmesinden, ödevlerini kendi başına yapabilmesiyle başlayan, sonrasında aşama aşama şekillenen bir ebeveynlik tercihinden bahsediyorum. Ya da bunların yapılmasına müsade edilmeyen ebeveynlik tercihinden.

Bir yanda müthiş bir pedagojik bilgi yağışı varken, diğer yanda bu bilgilere ısrarla kulaklarını tıkayan bir duruş devam ediyor.

Yetişkin olduğu halde, hazlarını öteleyebilecek bir iradeye sahip olmayan,

istediği her şey hemen olsun diye direten,

zararlı alışkanlıklarını terk etmek konusunda çaba sarf etmeyen,

evliliği yürütmesine,

çocuk büyütmesine müsadele edilmeyen insanların

irade sahibi çocuklar yetiştirmesini beklemek oluyor dolayısıyla bu duruş.

Oysa küçük yaştan itibaren, zaman kavramıyla tanışan, ihtiyaç dışı istekleri hususunda bekleyen, kendi sorumluluklarını alabilen çocuklar evliliğe de, çocuk yetiştirmeye de, ilişkilerinde arızalar çıkaran alışkanlıklara da başka bir bakışla ve iradi bir duruşla bakabilirler.

Efendimizin evlenmeye gücü yetmeyen bekarlara oruç tutmasını tavsiye etmesi de, kaynağını “ irade eğitiminden” alıyor. Zira oruç en iyi irade eğitimlerinden biridir. Hem çocuk için hem yetişkin için.

Ben bu sebeple küçük yaştaki çocuklar için “ Evlenmesinde zina mı yapsın?” tercihinin birbirini karşılamadığını düşünüyorum. Her ikisini de yapmadan devam edenler olduğuna göre, bunu belirleyenin salt bu iki seçenek olmadığı da ortada. Ya da evlilik tercihinin salt bu seçenekle şekillenmediği…

Ben toplumumuzun evlilik algısı konusunda çok fazla yolunun olduğuna inanıyorum. Zira her şeyim tamam olsun yaşı ile, gözü karalılık yaşı arasında gidip geliyor evliliğin seyri. Oysa daha iradeli ve sorumluluk sahibi bir evlilik niyetinden konuşmalıyız öncelikle. Ki sonrasında nesillerin devamını arzu ettiğimiz bir toplumsal dinamikten, salt haz odaklı bir sistem devşirmeyelim. “Bunu sevdik evlendik” vurgusu için yapıyorum özellikle. Sevgiyi besleme bilinci ve iradesi kazanamamışsa çiftler, o zaman “ Başka birini sevdim” ya da “ Sevmiyorum boşanıyorum” ucuna savrulması yaşayabiliyorlar.

Eğer bir mağduriyet gidermek ise niyet, var olan haliyle yaşanan mağduriyetler de göze alınmalı. Ekonomik olarak hala ailelerine bağlı olan, reşit olmadığı için hakları olmayan, kültürel baskıları iliklerine kadar hisseden beyler, şartlar değiştiğinde, eşlerinin yanına döndüğünde yani, yepyeni mağduriyetler üretmeyeceklerinin güvencesini verebilmeliler.

Zira evlilik, sevmek dışında pek çok kolonla ayakta duruyor. Bana kalırsa, diğer kolonlar sallanırken, tek bir kolonunu sağlamlaştırmaya çalışmanın sıkıntısını ve yanlış algısını yaşıyoruz son gündemle.

O yüzden iradeli çocuklar yetiştirmeyi, önceliklerimiz arasında almalıyız. Aileler, eğitim dünyası ve din adamları bunun üzerine çözüm yolları üretmeli.

Yoksa evlilik çocuk oyuncağına dönme riskiyle karşı karşıya kalıyor.

* Bu arada yine bir konuya odaklanıp diğer mağdurları görmezden geldik. Halbuki, çocukları için çaba sarf eden babaların ve babalarıyla zorla görüşebilen çocukların da mağduriyeti de konuşulmuştu komisyonda. Bakınız yine bunu konuşamıyoruz. Evlenmeyi de ayrılmayı da, ardımızda bir mağdur olmadan becerebilmenin adı irade” işte bu sebeple…

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org