Etiket arşivi: Eyüp Ekmekçi

Herkesin rızkı (Risale-i Nur’dan istifadesi), hulus ve sadakatına göredir.

Herkesin rızkı (Risale-i Nur’dan istifadesi), hulus ve sadakatına göredir.
Hz Üstad hayatta iken: “Beni ziyarete gelmeye lüzum yok.Risale-i Nur’u okumak,on defa benimle görüşmekten daha ziyade faydalıdır.”diyor ve Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey (R.A):”Hz.Üstad Arabi Mesnevi-i Nuriye’nin bir paragrafını bize bazan kırkbeş dakika ders verdiği halde, Türkçe risaleleri asla izah etmezdi.”dedi.
Ve Merhum Zübeyir Ağabey’den:”İzah cemaatı şahsa bağlar.” Teemmel!
Üstadı ile muhatabın alacağı kudsi,Kur’ani dersin arasına giriyor.Risale-i Nur’un dersi ile Üstadını bulup dersini alacakken, uzaklaştırıyor.Beşyüz senede o izaha muhatab cemaat,Üstadını bulamaz.
Risale-i Nur malumat kitabı değil ki,izahla öğrenilsin.Akla izah ettin; kalb,ruh,sır vs nin dersleri,gıda-yı manevileri ne olacak!
Şu cümleye dikkat: ‘HAYATTAR HAKİKAT,ÖNCE ÇEKİRDEĞİNİ KALBE ATAR;SONRA DİMAĞDA FİKİR FİKİZLERİ VERİR.”
İşte “TEFEKKERU SAATİN,HAYRUMMİN İBADETİ SENETİN.”sırrı bu.
Azarbaycan, Merhum Mustafa Sungur (R.A) Ağabeyimizin müzaharet ve himmetleriyle az zamanda Türkiye ile omuz omuza bir seviyeye izahsız okumalarla geldi.Ancak mesleki tatbikatta Hz.Üstad ‘dan nakiller var.(Mutlakvekillerden gelen)
O da : Tarihçe-i Hayat’tır derdi M.Sungur Ağabey.
Arkadaşlar! Samimi olalım. “Mehdiyet” i biz omuzlayıp hidayete medar olamayız. O, hayatdar kelimata aittir.Nurdan müzakere-i ilmiye,tatlı sohbetler (uhuvvetkarane) güzeldir.İrşad vazifesi ile uhuvvetkarane sohbeti karıştırmıyalım.
Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey’den:”Ders-i Kur’an’,o Üstada ait.Biz;okuruz,hizmet ederiz.
Risale-i Nur’un Kur’an’a mensub yüksek vasıflarını ifade ile tebliğ ederiz,müdafaasını yaparız.”
Hidayetin İşarat-ül-İ’caz’dan ta’rifi: “Kulun cüz’-i ihtiyarını sarfından sonra,Cenab-i Hak’kın,istediği kulunun kalbine ilka ettiği bir Nur’dur.”
Hz.Üstad (R.A) ‘ın merhum,davasının şehidi Zübeyir Gündüzalp Ağabeye okuma tarzı hususunda ilk dersleri. (Merhum Rifat Filizer Ağabey(R.H)’den A’sa-yı Musa’yı alınca), “Asa-yı Musa’nın bir sahifesini lugatla çalışarak,kırkbeş dakikada okuyordum.
“Hz.Üstad’ı ilk ziyaretimizde, Hz.Üstad (R.A):
(Bir okursunuz külliyatı.Sonra bir daha okursunuz.
Üçüncüde lügata bakarsınız.) buyurdular.” Teemmel!
Selam ve Dua ile
Eyüp EKMEKÇİ

Kitab-ı Münzel’den Asrın Dersi Risale-i Nur

Kitab-ı Münzel’den Asrın Dersi Risale-i Nur
Allahü Zül Celal,Kitab-ı Mukaddesinin bu ilim ve fen asrına ders olacak,manevi mu’cizesi ve ilmi açılımı olarak,imani tefekkürün,”Dar-ül-Erkam” misillu bir dersini ihsan etmişken,mümkinata(yaratılmışlara)hiçbir cihetle kıyas edilmiyen Halik-ı ZülCelali böyle(vagon misali gibi) basit kıyaslar yaparak anlatma zorlamasına girmenin hiç manası yok Risale-i Nur Külliyatı’dan Asa-yı Musa kitabını okuyun.
 
Zındıkların Risale-i Nur’dan ödü patlıyor.Feto ile aslını ortadan kaldırmağa çalışıyorlar.. Dostlar, atom devrinde kılıçla, sopayla harbetmeye çalışıyor.
 
İmam-ı Ali (ra) mucizevari kerametiyle Hz. Üstad Bediüzzaman’ın Asa-yı Musa kitabındaki harika bir Kur’ani tevhid dersi olan Ayet-ül Kübrayı keşfetmiş. Yazmak istemiş. Nitekim o mealde kısa bir münacatı da var İmam-ı Ali (ra) efendimizin.
Peygamber (asm): “Ya Ali onu sen yazmayacaksın senin bir evladın yazacak” buyurmuşlar.

Demek ki insanların böyle yüksek hakikatları idrak edip ders alabilmesi için, fikren ve idrak melekesi olarak o muhataplık seviyesine gelmiş olması gerekiyor. Hz. Üstad Bediüzzaman Mektubat kitabında Risalet-i Ahmediye risalesi olan ondokuzuncu mektupta:

Rabbimizi bize tarif eden üç büyük muarrif var.
Birisi: şu kitab-ı kebir-i kainattır.
Birisi: şu cismani Kur’an-ı kebirin Ayet-el Kübrası olan Muhammed(asm)dır ki hulukuhul Kur’an buyruluyor.
Birisi de münzel kitap Kur’an
varis neşriyatlar

Aslında rabbimizi bize tarifte münzel Kur’an, mücessem Kur’an olan kainat kitabını Kur’an lisanıyla ve nazarıyla okuyarak binbir isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor. Yani LEYSE KEMİSLİHİ ŞEYÜN (mimkinata hiçbir cihetle benzemez ve kıyas edilmez) olan kendi Zat-ı Zülcelalini: binbir isim ve sıfatlarının tecelliyatının nakışlarıyla münakkaş ve münevver olan eseri, mücessem Kur’an olan kainat kitabını kelam-ı ezelisi olan Kur’anla okuyarak tarif ediyor.

İşte Ayet-ül Kübra ve Risale-i Nur bu en kudsi ve yüksek dersi bahtiyar okuyucularına ders vermekte talim etmektedir. Ne mutlu misal-ı musaggar-ı kainat olan kendi varlığını ve onun büyük kitabı olan kainatı Kelam-ı Ezeliden ders alarak yaratılış gayesine vasıl olan ve iki cihan saadetini birden kazanan bahtiyar nurculara!..
 

(Muhteris dünyaperest taklitçilerinden şiddetle sakınınız. Nur etiketiyle sizi zulümata atmasınlar. Feto ve Yeni Asya, Sözler Köşkü vs. gibi)
Eyüp EKMEKÇİ
www.NurNet.Org

Cifri risaleler latin harfiyle tabedilen külliyatta niye konmamış?

Cifri risaleler latin harfiyle tabedilen külliyatta niye konmamış?

varis neşriyatlar

Bir: Onun birkaç sebebi var. Risale-i Nur müsbet ilim devrinin Kur’andan dersleri olması itibariyle Hazret-i Üstad “isbat etmediğim şeyi yazmamışım” buyuruyor. Onlar da isbatlıdır, fakat herkese lazım değil.

İkincisi: Cifri Risaleler elliden önceki istibdad-ı mutlak zamanındaki ağır şartlarda hizmet eden ağabeylere kuvve-i maneviye olmak üzere telif edilmiş. Onun için elliden sonraki latin harfleriyle olan tab’ında cifri Risaleler pek konulmamış.

Üçüncüsü: Şu nokta mühim, Üstadımızın tensibiyle ve Üstadımızdan sonra Nur Erkanları ve Naşirlerinin meşveretiyle vücuda gelen neşriyatlar; İhlas Nur Neşriyat, Envar Neşriyat, Sözler Neşriyat aynen Üstadımız hayattayken tab’ edildiği tarzda devam etmiş. Üstadımızın tab’ettirdiği metin aynen muhafaza edilmiştir.

Bu neşriyatlardaki bazı fer’i farklar Üstadımızın tabiriyle nüsha farkı tabir ettikleri farktır. Yine Anadoludaki vaktiyle el yazması nüshalar var. Bu nüshalarda da Üstadımız’ın nazarından ve tashihinden geçmiş ve nüsha farkı tabir ettiği fer’i farklar var.

Risale-i Nur’da Üstadımızın ve Erkânlarının neşrettiği yayın evlerinin nüshaları büyük titizlikle Üstadımızın nazar ve tashihinden geçmiş nüshalardan alınmış asli metinlerdir. Diyaneti’n Neşriyatı da Erkanların murakabesiyle büyük titizlikle tab’edilmektedir. Metinleri katiyyen sahihtir. Vesveseye meydan verecek bir şey asla yoktur.Aksi insi, cinni vesvesesi nev’indendir. Vesselam.

Eyüp ekmekçi

Kaynak: NurdanHaber 

www.NurNet.Org

Tebliğ mi? Diyalog mu?

Tebliğ mi? Diyalog mu?
Tebliğ,Peygamber (A.SM.)’dan itibaren ümmetin  omuzunda olan bir vazifedir.
Son zamanlarda  ortaya  çıkan  dinler arası  diyalog  meselesi  şimdi  hangi  noktada! Feto’nun özne  olduğu İslam düşmanı  zalim emperyalizmanın müslümanları  kandırmak üzere Feto tarafından  ısrarla  kullanılan bir argüman.
Şimdi bakalım, Hz.Bedi’uzzaman tebliğ mi yapmış;haşa diyalog mu yapmış.
Asrın vazifelisi,Resulullah’ın mutlak vekili, ki Cenab-Hakkın kendisine ihsan  ettiği Kur’an’a ayine tefsir;asrın dalaleti  olan materyalist inkarcı felsefeyi öldürmüş,iman  ve İslamiyeti  bütün  meratibiyle Kur’anın  manevi muc’izesi olarak izah ve isbat etmiştir.Bu ilim ve fen asrının dersi olarak,Kur’anın ilim ve hikmet nuruyla açılımı olan bir tefsir,ihlas-ı taammesi ile eline verilmiş bir zattır.Bu mevzuda  Bediüzzaman Hazretleri gibi varis-i Peygamberi bir zat hakkında sorumsuzca kal ü kıyl edenler,göğe taş atan çocuklar gibidir.Sonra o taş döner kafalarını kırar veya bir Kur’an’ın azam bir Nur’undan kendilerini mahrum ederler.
Gelelim hadisenin cereyan şekline:
Hz Üstad Bediüzzaman iki üniversiteli talebesini yanına alarak fener patriği Athenagoras’a gidiyor.Aralarındaki mükaleme aynen şöyle :
Hz Üstad Bediüzzaman :
“ALLAH ın Birliğine inanıyor musun?”
Patrik:”İnanıyorum.”diyor.
Üstad :”Muhammed (A.S.M)’ın son peygamber  olduğuna inanıyor musun?”
Patrik:”İnanıyorum.”deyince;
Hz Üstad Bediüzzaman :”Öyle ise bunu   teb’ana tebliğ et!”buyuruyor.
Patrik Athenagoras :”O zaman beni burada durdurmazlar.”deyince,
Hz.Üstad Bediüzzaman hiddetle yüzünü çevirip çıkmıştır.
Bu harekete tebliğ diyen de,diyalog diyende kendisi Hak’ tan,hakikattan notunu almış olacaktır.
Envar Neşriyat Emirdağ ll sayfa 62’de  diğer malumat var,oraya bakınız.
Hz Üstad Bediüzzaman Peygamber A.S.M ın varis-i mutlakı olarak,Peygamber A.S.M ın tebliğde bulunmasına ittibaen,Vatikan’a Zülfikar isimli Haşir,Muc’izat-ı Kur’aniye ve Muc’izat-ı Ahmediye mevzularını ihtiva eden manevi tefsir-iKur’an olan eserini göndermesi bir tebliğdir.Vatikandan memnuniyet cevabı gelmiştir.Yani tebliğ vazifesi gayesine varmıştır.Bunun üzerine kal ü kıyl  eden,Haşr-ı Ekber’de hesabını vermeye hazırlansın.
Bir de Hz Üstad Bediüzzaman Said Nursi (R.A) Bu asrın dimağına Kur’anın dersi olan(Yani:İlim ve fen asrına Kur’anın ilim ve hikmet nuru ile açılımı olan Risale-i Nur’u mezkur tebliğ makamında ellibeş devlete birer külliyat göndermişler.
VESSELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HÜDA VEL MELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HEVA.
Eyüp EKMEKÇİ
www.NurNet.Org

Risale-i Nur Neşriyatı

Ben 1962 de İstanbul’a gittiğimde Sözler mecmuasından başlayıp bir külliyat. Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey’imizin tedbiriyle tabedildi.O zamandan beri Nur dershanesindeyiz.Bu para mevzuunu kimseye sormadım. Demek sizin kafanızı meşgul eden bu para meselesi.Bundan önceki seneler münazaratta ki haşiyedeki iki tane Kürdistan kelimesi niye şark vilayetleri kelimesine çevrilmiş diye kendi korsan neşriyatınızın dışındakilere karşı nura zarar verici bir bahane uydurdunuz.

Ben o meseleyi söyleyen şahsa dedim:“Yirmi dakika sonra Tahiri Mutlu Ağabey gelecek bunu onun yanında söyle dedim Üstad gelse söylerim dedi. Beş dakika sonra randevum var dedi kaçtı. Allah’tan korkun para kazanacağım diye milleti  iman derslerinden mahrum etmeye sebep olmayın.

varis neşriyatlar

Sonra biz o kelimeyi erkanlara sorduk Tahir Ağabey, Sungur Ağabey Osmanlı zamanında kürdistan tabiri vardı eserlerde normaldi. Sonra Cumhuriyet devrine geçilince kendisine 28 sene zulmedildiği halde Hz.Üstad dahildeki nezaket ve nezahet kaidesine binaen, şark vilayetleri tabirini bizzat koymuşlar.Ben o zaman bu fitneyi çıkarmayın kıyamete kadar gelecek insanlardan, bu uydurma iki kelime bahanesiyle sizin yüzünüzden iman dersinden mahrum olacak nesiller, insanlar sizden ebediyen davacı olacaklardır demiştim.

Bu defa ki fitnenize hiç sebep yok; mesele gayet açık. 50 den önce ikinci Said devresinde telif edilen eserler devlet terörü altında 28 sene sürgün 20 defa zehirleme zulümleri cereyan ederken, Üstadımızın büyük himmetleriyle çoğu el yazması altı yüz bin nüsha Yeni Said’in eserleri telif ve neşredilmiştir.

Demokratların zamanında Halk Partili bürokratların kanunsuz icraatlarıyla 163. lastikli kanun maddesi vasıtasıyla zulüm devam etmekle beraber, Demokrat hükumetin müsadekar davranmasıyla Yeni Said’in telif devresinde Anadolu’da  el yazması olarak neşredilen eserler demokratların zamanında Ankara’da  Merhum Said Özdemir Ağabeylerin gayretleriyle Sözler,Şualar,Mektubat,Lemalar Asa-yı Musa, Tarihçe-i Hayat, İşarat-ül İcaz, Mesnevi-i Nuriye,Sikke-i Tasdik-i Gaybi mecmuaları, bizzat Üstadımızın forma forma takipleriyle tab’edilmiştir.

Hatta bu esnada bizzat erkanlardan işittiğimiz (şimdi Hüsnü Ağabeye sorulabilir) bir mesele: Eski Said’in  eserlerinden Hutbe-i Şamiye, Münazarat eserleri de yeniden Üstadımızın tensibiyle neşriyata dahil olmuş; ancak Eski Said zamanındaki eserlerden mesela Muhakemat’tan bahsedildiği zaman Hz.Üstad Yeni Said zamanında telif edilen eserlere nazarı çevirdiğini ”Şimdi Mektubat mühim onu tab’ etmek lazım” dediğini ifade ediyorlar.Sadakat aynen Üstadımızın tarzına mutabık harekettir mesela sayfaların altına lugat koymayı ve ayetlere meal vermeyi bizzat Üstadımız  kabul etmemiştir.

Ankara’da latin harfleriyle ilk tab’ edilen Külliyat neşriyatın tarzı bizzat Üstadımız tarafından tanzim edilmiş oluyor. Zaten bu mevzuda Nur Erkanları ve naşirler aynen bu tarzı müdebbir-i azam Üstadımızdan nakletmektedirler. Neşriyat hakkında Nur Erkanları Ağabeylerimizin bir kaç lahikaları da elimizdedir. Bu mes’elede kimsenin kal u kıyli yoktur. Ve olamaz.

Nur mesleğinin kudsiyetle tesisinde dünyevi-siyasi, ferdi-cemaati menfaat mülahazası kapılarını Üstadımız tedbirleriyle ve Risale-i Nur Külliyatı’ndaki mesleki dersleriyle ortadan kaldırmıştır. Allah korkusu varsa mes’ele olmaz. Bu kudsi, Kur’ani meslek,meşrebin değişmeden devamında harici cereyanların iğfalatından da Allah’a sığınırız.

VESSELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HÜDA
Eyüp EKMEKÇİ
Kaynak:RisaleAjans
www.NurNet.Org