Etiket arşivi: Eyüp Ekmekçi

Nur’un Kur’ani Meslek Meşrebinde Şura

Bismihi Emruhum Şura Beynehüm 

Bir broşür hazırlanmış: Ayet mealleri,Hadis-i Şerif mealleri, Risale-i Nur’dan iktibaslar.

Fevkalade güzel. Fakat meslek-i nuriyemiz noktasında arz etmek istediğimiz iki esas var.

Mes’ele Hazret-i Üstadımızın Kur’an-ı Azimüşşan’dan ahzettiği ve hüve hüvesine ittiba-ı sünnet-i seniyye üzerine müesses meslek-i nuriyesi olunca, sıradan meşveret ve şuralardan elbette farklıdır. Yoksa sıradan meşveretler gibi mütalaa edilirse, felsefi nokta-i nazar üzerine bina edilmiş olur.

Meslek-i Nuriye’nin esasatının te’sisinde Hazret-i Üstadımızın dar-ı bekáya irtihalinden sonra en müessir bir zat olan Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyimizden mesleki esasa ait bir hatırayı nakletmek icab ediyor.

Bir beldeden ayrılırken bir kardeşimiz Merhum Zübeyir Ağabeye:”Ağabey şu mes’elede kanatınız nedir?” diye bir sual soruyor. Merhum Ağabeyimiz:”Kardeşim Üstadımız hakkında,Risale-i Nur hakkında, Nur Talebeleri ve Nur meslek meşrebi ve hizmeti hususunda sual sorarken kanatınız nedir diye sorarsanız herkes hasbel beşer farklı şeyler ifade edebilirler. Fakat bu mevzuda Hazreti Üstadımız ne buyurmuş yahut Risale-i Nurda bu mes’ele nerededir ve nasıl halledilmiş diye sorarsanız, en isabetli cevabı alabilirsiniz.”

Bu esasa göre nur mesleğindeki şuranın da diğer meşveretlerden farkı ortaya çıkıyor. Onlarda otorite mana-yı ismi ile hey’ettir. Nur meslekinde ise bizatihi kitaptır.

Yine merhum Zübeyir Ağabeyimizden nakil:

“Hazret-i Üstad altı bin sayfa külliyatta üç bin küsur sahifede imani hakikatları,marifetullah ve muhabbetullahı ders verirken, üç bin sahifeye yakın Tarihçe,Lahika ve müdafaatında serapa Kur’ani olan meslek-meşrebini ders vermişlerdir.”

İmani hakikatlar malum, okuyarak iktisab ediyoruz. Üstadımızın tabirleriyle “Dem ve damarlarımıza yerleşecek derecede okumak lazım.” buyuruyorlar. Fakat mesleki ve ameli cihet, ehil örnek ve rehbere muhtaçtır.

Buna binaen Hazret-i Üstad:”Bu zamanda öyle muallimler lazım ki, delilsiz sözlerine itimad edilsin.” buyurarak hizmetinde bulunan Nur Erkanlarına o seviye ve keyfiyette bir ders ve terbiye vermişlerdir. Yakın ve uzak zaman ve mekanlarda emsali olmayan bir eğitim. Beş on adam o istibdad-ı mutlak devrinde dünyaya meydan okudular. Veya en güzel ahlakı Muhammediye timsalleri oldular. Evliyaullahın tabirleri ile “Hazret-i Mehdi’nin beşten çok ondan az vezirleri olacak” buyurdukları rivayete de uygun.

O zatlar üzerinde on sene müddetle azami bir murakabe ve tahşidat ile, o meslek-i Kur’aniyenin esasatını onlarda meleke ve karakter halinde yerleştirerek, sıddıkiyette mümtaz zatlar olarak yetiştirildiler.

Emirdağ I’de  Hazret-i Mehdi mektubu’nda:”Önce bir taife bir eser yazacak sonra Hazret-i Mehdi o eseri kendine hazır bir program yapacak.”buyruluyor. 1926’dan 1948’e kadar olan devre telif devresi, Afyon hapsinden sonraki “Üçüncü Said” tabir ettikleri devre, Hazret-i Mehdi’nin tatbikat devresidir. Dershane-i Nuriyesindeki imani ve mesleki tahkimatından,siyasiyyunu irşad ve Alem-i İslam ve dünya çapında neşriyata kadar alakadar olmuşlardır.

O devrede hizmetlerinde olup Risale-i Nurla Kur’ana ve imana hizmetin tatbikatını ders alan Nur Erkanları veya Medresetüz Zehra Erkanları tabir ettikleri zatları vasiyetlerle “mutlak vekil” seviyesinde tavzif ederek, Nur’un Kur’ani meslek-meşrebini ve hidematını kudsiyetine layık bir tarzda sıddıkiyetle istikbal nesillerine intikal ettirmek üzere varis bırakmışlardır. Hatta orada şöyle bir tabir var: “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil,benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum.” buyuruyorlar. Nurun Kur’ani tarzı üzerine hizmetin devamı için muvazzaf kılmışlardır. O kudsi Kur’ani tarzın sıhhatle devamı için vazifedardırlar. Ve harici dahili en şaşırtıcı karışık hadiselerin rağmına sıddıkiyetle hizmetin istikametle devamına medar olmuşlardır.

Elbette asıl Hazret-i ÜstadBediüzzaman’ın seksen sene makbul dualarının bereketiyle o vazife Nur Erkanları ile azami sıddıkiyet,istikamet ve makbuliyetle yapıldı ki, devlet bazında ve seviyesinde temsil ve hizmet mertebesine ulaşmakla taçlanmıştır. Merhum Zübeyir Ağabeyimizin ifadeleri ile:”İki kere iki dörtte şüphe olabilir mi? Belki..Fakat Cemahir-i Müttefika-yı İslamiyenin tahakkuk edeceğinde asla şek ve şüphe yoktur.”

Bir kardeşimiz Merhum Zübeyir Ağabeye son günlerinde sordurulmuş gibi yani yaşının üstünde bir sual soruyor:”Ağabey bu hizmet nasıl tedvir edilir?” Merhum Ağabey:”Kardeşim Üstadımız bir şura bırakmıştır.” buyuruyor.

Meşveret nasıl yapılır sualine: “Mes’ele ortaya konur. Herkes Risale-i Nur’dan o mevzuya dair taspitlerini söyler veya okur. Neticesi meşveretin kararı olur.”

İşte nurdaki şuranın nüvesi böylece o Nur Erkanlarıdır.

2005’te cereyan eden ahirzaman fitnesine ve hedefine binaen, Zübeyir Ağabey’den bir nakil:”Müessesede müdür,amir: Kardeşim şu işi yapar mısın dese müessese yatar. Biz burada birbirimize al-getir-götür demeye başladık mı burası yıkılır.”

Bu da meslek-i Nuriye-yi Kur’aniyenin sıradan mesleklerden ehemm bir farkını ifade ediyor.

Hazret-i Mehdi’nin şahs-ı manevisinin de nüvesi o hey’ettir. Onlardan hariç ne şura, ne şahs-ı manevi düşünülemez. Hatta:”Risale-i Nur şakirtleri manevi al-i beyttir” ifadelerine binaen o manevi al-i beyt silsilesinin başıdırlar.

Bir kitabın etrafında ne için on onbeş cemaat var sualinin cevabı da buradadır. O Kur’ani tarzı onlardan ahzetmekte, onlara yakınlık-uzaklık durumuna göre cemaatlerin keyfiyeti tahakkuk eder.

Hülasa:Başta zikrettiğimiz meslek-i nuriyedeki şuranın sıradan şuralardan iki esaslı farkı var demiştik: Meslek meşreb-i nuriyedeki şuranın mercii KİTAPtır. Yani: Manevi mu’cize-i Kur’aniye olan Risale-i Nur.

Tatbikatın mercii:Hazret-i Üstadımızın hizmetinde ve on sene manevi tahşidatla ders ve terbiyelerinde sıddıkiyet tahsili yapmış olan hey’ettir. (Emirdağ ǁ s.204) En son vasiyet.

Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın(R.A.) şöyle bir tabirleri var: -mealen- Zamanla fırka-i Naciye gövdesi genişledi,sairleri birer kemiye-i kalile-i muzırra halinde kaldı. Risale-i Nur Kur’an ve iman cereyanı da Asr-ı Saadetten muktebes ve onun in’ikası olduğu için, aynı keyfiyet cereyan edecektir,etmiştir ve daha edecek. İnşaallah. 

Eyüp Ekmekçi

Kaynak: Risale Ajans

www.NurNet.Org

İradesini Başkasının Cebine Koyanlar!

Gelelim gündem meselemize, milli sorumluluk ve vazifemize. Bizce seçimler yalnız partilerin imtihan ve müsabakası değildir. Toplumların da bir imtihanıdır. Bu bir.
 
İkincisi: her bir ferd kullandığı oy ile kendi imtihanını veriyor. Tercih ve İRADESİNİ ortaya koyması gerekiyor. AKILLARINI BAŞKASININ CEBİNE KOYANLAR BAHSİMİZDEN HARİÇTİR. (Bediüzzamanın aşiretlere verdiği kinai bir derstir*).
 
İnsan yaptığı iş sözlediği söz verdiği oy ile muamele görür.. kişiliği tekevvün eder, oluşur. Onun için büyükler hep korkarak hassasiyetle amel ve muamele etmişlerdir.
 
Ne diyor Hz. Üstad : “ Hazer et!. Dikkatle bas , batmaktan kork, bir lokma, bir dane, bir lem’a, bir işarette , bir  öpmekte batma. Dünyayı yutan letaiflerini onda batırma” .
 
Hele bir cemaatin saylerine medar durumunda olanlar.
 
Kendini o recülü facir bilmelisin diyor  nefsine.
 
Ben batmışım kime ne !..
 
Kim ne ederse kendine eder.
 
Bazen de bir memlekete eder. Bazen bir kıyamet kopmasına neden olur.
 
Onun için dağ gök yer tahammülünden korkmuşlar.
 
HZ. BEDİÜZZAMAN SİYASETE NASIL BAKIYOR
 
Emirdağ ll deki lahikalarda bunun dersi var.
 
Merhum Zübeyir Ağabeyden;
Üstadımız Eski Said’de bir parça siyasete girmiş” veya Osmanlıyı meşrutiyetle bir hamle yaptırıp yeniden ihyasına çalışmış.
 
Sonra küfrü mutlak demek olan materyalist felsefe taarruz edip memleketimize de istibdad-ı mutlak tarzında girince Hz. Resulüllahın (A.S.V.) emr-i manevisi ile – mealen – “ben o zamanda gelse idim, en mutena bir yere çekilir; Kur’an dan iman bürhanlarını çıkarıp   (bu asrın küfrü mutlak mümessili olan ) o süfyana onunla mukabele ederdim.” Fermanı mucibince ve kader-i İlahinin sevkiyle Barlada iman bürhanlarının istihracına bi avnillah say ediyor. Bütün kuvvetiyle ve letaifiyle Kur’ana teveccüh etmek için “ euzübillahimineşşeytani ve siyaseh” diyor.
 
Sonra yüz senede olacak inkılap Kur’an nurlarının mucizekar kılıncı ile on senede netice veriyor. Tarihte emsali olmayan bir müdebbiriyetle (şimdi komitecilik diyorlar) o istibdad-ı mutlak devrinde idam taleb ve tehditleri ve sıkı takibat altında .. yirmi kere zehirlemeler  de olduğu halde çoğu el yazması altıyüzbin nüsha eser  hem telif, hem neşrediliyor.
 
Binnetice bir derece hürriyetin tahakkuku ile istibdat yıkılıyor.
 
Hz. Üstad nur erkanları Ağabeylere : “ ben otuzbeş senedir siyasete bakmıyorum.  Şimdi Risale-i Nur  meclise girmiş bir derece bakıyorum , size izin yok.” Buyuruyor.
 
Çünkü : mesleğini ve cemaatini HİZBÜL- KUR’AN olarak – emri Kur’ani ile- tesis etmiş. Siyasete ve dünyaya bulaştırmıyor.
 
Hatta elliden sonra gençlik arkadaşı Eşref Edip Bey ziyaretine geldiğinde – adeta lisanı hal ile “Üstadım hani o gençliğinizde verdiğiniz müjdeler ne zaman tahakkuk edecek”- istifsarına :
 
KARDEŞİM BEN MUVAFFAK OLDUM. BEN KIYAMETE KADAR BU HİZMETİ KUR’ANİYEYİ VE İMANİYEYİ OMUZUNDA TAŞIYACAK BİR CEMAATİN ZUHURUNA ÇALIŞTIM; O CEMAAT VÜDUDA GELDİ BEN MUVAFFAK OLDUM.”  buyuruyorlar.
 
Hz. Üstad (R.A.) daima “AHRAR” ismini verdikleri küfrü mutlak ve istibdadı mutlak karşısındaki en büyük kitle pertisine oy vermiş ve verdirmiştir. Bunun israrla tahşidatını yapmıştır.
 
Hatta bir seçimde halk partililer Isparta da köyleri dolaşarak “ Bediüzzaman bizden. CHP ye oyunu veriyor” diye propaganda yapınca, Hz. Üstad : “ benim oyum mühim, getirsinler sandığı ben oy kullanacağım” diyor. Ağabeyler : Üstadım mevzuat müsait değilmiş diyorlar.
 
Hz. Üstad bilmez mi mevzuat müsait olmadığını.. dikkat çekip nereye oy verdiğini göstermek istiyor.
 
CHP bunu da yaptı : Açık oy gizli tasnif . Seçimde de istibdadı mutlak. DP itiraz edince gizli oy açık tasnif yapılıyor.
 
Hz. Üstad sadığa gidiyor. Oy sandığı hücresine giriyor.  DP nin kartını ve zarfı alıp dışarı çıkıyor. Halka ve heyete karşı : “Böyle mi konacak!” diye oy pusulasını zarfa halkı şahit tutarak koyuyor. Yani CHP nin oyununu bozuyor.  (min şerri ma halak) halkın şerrinden kendinizi koruyunuz. Bu , bu zamanda halk partisine bakar diyor Üstad. Ve bir dersinde:  Bu milletin fakru hali : ya Avrupa kafir zalimleri veya asya münafıkları desiseleriyle ya çalar veya gasb eder.” diye izah ediyor.
 
Şimdi CHP ye paralel gidenler acaba kimi takip ediyor ! Hutuvatişşeytan…
 
Ancak o partide bütün mes’uleti yüzde beşe veriyor yüzde doksanbeşi mes’ulet ve itirazlardan kurtarmaya çalışıyor.
 
27 mayıs ihtilalinde ahrar kitlesi ikiye bölünmüştü. YTP ve AP diye.
 
1965 seçimleri arefesinde S. Demirel  merhum Av. Bekir Berk Ağabeyi çağırıp: “ Bekir Bey biz kitleyi AP de toplamak istiyoruz. Sizin arkadaşlar için de onbeş kişilik bir kadro(!) ayarladık. Siyasete girmek isteyen arkadaşları bize bildirin. Onları merkezden gösterelim.” Diyor.
 
Merhum Bekir Ağabey: “ Ben kafadan iş yapamam. Arkadaşlarla istişare etmem lazım” deyip gelip merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeye teklifi naklediyor.
 
Müdebbiri azam Üstadımızın müdebbiriyet ve sıddıkıyetle mümtaz talebesi merhum Zübeyir Ağabey cevap olarak: “KARDAŞIM !. BİZİM CEMAAT OLARAK MAKAMATI ELE GECİRİP DÜNYA CİHETİNDE TAHAKKUK ETTİRMEK İSTEDİĞİMİZ BİR GAYE YOK ** Üstadımız Menderes’ten ne istemişse onu isteriz:
 
Bir: komünistlere karşı sağlan dursunlar
 
İki: Kur’ana hizmet eden Nur Talebelerine ilişmesinler.
 
Üç : Ayasofyayı ibadete açsınlar” diye cevap veriyor.
 
İşte o asrın Kur’an hadiminin elektriki tesir icra eden programı ile S. Demirel o merhum Ağabeyimiz hayatta iken sağ cephenin şedit bir müdafii durumunda hizmet etmiştir.
 
Bir harici planla AP yi bölmek için bir kumpas yapıldığında da Zübeyir Ağabey ve sair nur erkanları Üstadımızın siyasete dair prensibine sadık kalarak  nur talebelerinin birlik ve beraberlikleri muhafaza edilmiş ve plan atlatılmıştır. Bunun üzerine İnönü 1967 de planı tutturamayınca : “Nurculuk tarihin en organize irtica cereyanıdır. Beni nurcular yıktı.” diye meydanlarda basbas  bağırdı.
 
 İngilizler İstanbulu istila ettiği vakit İngiliz kurnazlığıyla hocalara diyorlar: “hocalar siz kadere inanırsınız. Kader böyle imiş. Biz geldik artık hakim olduk. Siz bizim  aleyhimizde bulunmayın biz de size ilişmeyelim diye propaganda yaptıkları zaman Hz. Üstad makalelerle mukabele ediyor:
 
Hain İngiliz!.  bu bizim kaderimiz değil imtihanımızdır sana ihtiyarirla teslim olan zelil ve haindir. Tükürün zalimlerin hayasız yüzüne!..”diye kuvvet-i maneviye-yi milliyeyi şahlandırıyor.
 
Demek muvaffakiyet: Düşmanı kuvvetli gördüğü zaman Allah’tan nusret isteyip hayatını istihkar ederek dinini, milletini, memleketini müdafaa etmektir.
 
Yoksa düşmana teslim olup eğilerek güya müsalaha yollarına girip müşterek hayat şartları aramak zilletine düşmek değildir. Hele hele düşmanın yalancı tavırlarına aldanıp oyuna gelerek aziz Müslüman milletine, hükümetine, devletine düşmanla müşterek planlar kurmak dünya tarihinin görmediği bir alçaklık ve zillettir. Değil Müslümanlar bütün insanlık dünya durdukça buna yuh çekecektir.
 
BİR OLAY BİR ESAS
 
Dediğimiz gibi İngilizler, demek her zaman bir hile, bir kurnazlık üzerine gidiyorlar.
 
İstanbul’u istila ettiklerinde Sultan Vahdettin diliyle Anadolu’daki kuvva-yı milliye için nameşşudur dediğini işaa ediyorlar.
 
Hz. Üstad :” Şimdi Sultanımız esirdir; sözü hükümsüzdür; kuvva-yı milliye meşrudur diye mukabil fetva veriyor. Teemmel !
 
 Dualarınıza muhtaç kardeşleriniz: İzmir Nur Talebeleri
 
*Evet.. reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler. Bediüzzaman
 
**Çünkü : Biz Hizbül Kur’anız, mesleğimiz kudsidir. Dünyaya, siyasete ,maddiyata hatta cemaati menfaata alet edemeyiz.
Not: Bu meselede çekimser kalacağım demek, muhalif taraf hesabına geçer.
Not2: Merhum Mustafa Sungur Ağabey(R.H) Ak parti için, “bunlara ehvenüşşer denmez. Azam-ül hayırdır” demişti.
Eyüp Ekmekçi
Konuyla İlgili Diğer Yazılar;

Bediüzzaman, CHP’lilerin “OY”ununu Nasıl Bozdu?

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Zübeyir Gündüzalp ile yıllarca birlikte bulunan Eyüp Ekmekçi ağabey, Bediüzzaman Hazretlerinin ve talebelerinin siyasete bakışına dair bir kaç anektot paylaştı:

BEDİÜZZAMAN, CHP’LİLERİN “OY” OYUNUNU BOZDU

Hz. Üstad Bediüzzaman (ra) daima “Ahrar” ismini verdikleri küfrü mutlak ve istibdadı mutlak karşısındaki en büyük kitle partisine oy vermiş ve verdirmiştir. Bunun ısrarla tahşidatını yapmıştır.

Hatta bir seçimde Halk Partililer Isparta’da köyleri dolaşarak, “Bediüzzaman bizden. CHP’ye oy veriyor” diye propaganda yapınca, Hz. Üstad, “benim oyum mühim, getirsinler sandığı ben oy kullanacağım” diyor. Ağabeyler, “Üstadım mevzuat müsait değilmiş” diyorlar.

Hz. Üstad bilmez mi mevzuat müsait olmadığını? Dikkat çekip nereye oy verdiğini göstermek istiyor. Hz. Üstad sadığa gidiyor. Oy sandığı hücresine giriyor.  DP’nin kartını ve zarfı alıp dışarı çıkıyor. Halka ve heyete karşı,Böyle mi konacak!” diye oy pusulasını zarfa halkı şahit tutarak koyuyor. Yani CHP’nin oyununu bozuyor.

SİYASİLERDEN MAKAM İSTEMİYORUZ

27 Mayıs ihtilalinde Ahrar kitlesi ikiye bölünmüştü. YTP ve AP diye. 1965 seçimleri arefesindeSüleyman Demirel merhum Av. Bekir Berk ağabeye, “Bekir Bey biz kitleyi AP’de toplamak istiyoruz. Sizin arkadaşlar için de 15 kişilik bir kadro(!) ayarladık. Siyasete girmek isteyen arkadaşları bize bildirin. Onları merkezden gösterelim” diyor.

Merhum Bekir Ağabey, “Ben kafadan iş yapamam. Arkadaşlarla istişare etmem lazım” deyip gelip merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeye teklifi naklediyor.

Üstadımızın müdebbiriyet ve sıddıkiyetle mümtaz talebesi merhum Zübeyir Ağabey cevap olarak, “Kardaşım! Bizim cemaat olarak makamatı ele geçirip dünya cihetinde tahakkuk ettirmek istediğimiz bir gaye yok. Üstadımız Menderes’ten ne istemişse onu isteriz:

Bir: Komünistlere karşı sağlam dursunlar.

İki: Kur’an’a hizmet eden Nur Talebelerine ilişmesinler.

Üç : Ayasofya’yı ibadete açsınlar” diye cevap veriyor.

Bir harici planla AP’yi bölmek için bir kumpas yapıldığında da Zübeyir Ağabey ve sair nur erkanları Üstadımızın siyasete dair prensibine sadık kalarak  nur talebelerinin birlik ve beraberlikleri muhafaza edilmiş ve plan atlatılmıştır. Bunun üzerine İnönü 1967’de planı tutturamayınca, “Nurculuk tarihin en organize irtica cereyanıdır. Beni nurcular yıktı” diye meydanlarda basbas bağırdı.

ŞİMDİ SULTANIMIZ ESİRDİR; SÖZÜ HÜKÜMSÜZDÜR

İngilizler İstanbul’u istila ettiği vakit İngiliz kurnazlığıyla hocalara diyorlar, “hocalar siz kadere inanırsınız. Kader böyle imiş. Biz geldik artık hakim olduk. Siz bizim  aleyhimizde bulunmayın biz de size ilişmeyelim” diye propaganda yaptıkları zaman Hz. Üstad makalelerle mukabele ediyor:

“Hain İngiliz! Bu bizim kaderimiz değil imtihanımızdır sana ihtiyarıyla teslim olan zelil ve haindir. Tükürün zalimlerin hayasız yüzüne!” diye kuvvet-i maneviye-yi milliyeyi şahlandırıyor.

Demek muvaffakiyet, düşmanı kuvvetli gördüğü zaman Allah’tan nusret isteyip hayatını istihkar ederek dinini, milletini, memleketini müdafaa etmektir. Yoksa düşmana teslim olup eğilerek güya müsalaha yollarına girip müşterek hayat şartları aramak zilletine düşmek değildir. Hele hele düşmanın yalancı tavırlarına aldanıp oyuna gelerek aziz Müslüman milletine, hükümetine, devletine düşmanla müşterek planlar kurmak dünya tarihinin görmediği bir alçaklık ve zillettir. Değil Müslümanlar bütün insanlık dünya durdukça buna yuh çekecektir.

İngilizler, demek her zaman bir hile, bir kurnazlık üzerine gidiyorlar. İstanbul’u istila ettiklerinde Sultan Vahdettin diliyle Anadolu’daki kuva-yı milliye için “nameşrudur” dediğini işaa ediyorlar. Hz. Üstad,“Şimdi Sultanımız esirdir; sözü hükümsüzdür; kuva-yı milliye meşrudur” diye mukabil fetva veriyor.

Kaynak: Risalehaber