Etiket arşivi: Gençlik ve Terör

Terör, Anarşi ve Gençlik! Hasan Sabbah Örneği..

Anarşi: karışıklık, kargaşalık, düzensizlik.

Anarşilik: karışıklık çıkarmak, insanları kanunsuzluğa itmeye çalışmak

Anarşist: düzen tanımaz, yıkıcı, isyancı, bozguncu. Genellikle anarşi ve terör kelimeleri birbiriyle karıştırılır. Anarşide daima kaos ve kargaşa hakimdir. Dünyada hangi yönetimi veya yönetim tarzını bulsa beğenmez, tahrip etmeğe ve ortadan kaldırmaya çalışır. Ama terör öyle değildir. Beğenmediği yönetim tarzına karşı baş kaldırır. Ama istediğini elde edince silahı bırakır ve durulaşır. İslam dini bu iki teşekkül ve faaliyete karşı çıkmakla beraber, anarşiliği daha tehlikeli bulmaktadır. Çünkü, dünyayı ve insanlığı güzel ahlak ve düzenli hayata ulaştırmayı hedefleyen bir din, elbette kural tanımazlığın ve düzen yıkıcılığın odağı olan anarşiliği, en tehlikeli ve zararlı faaliyet olarak ilan edecektir.

Nitekim, Kur’an terörü lanetlemiş, anarşiyi, fitne ve kaos oluşturmayı en dehşetli ve tehlikeli bir olay olarak nitelemiştir. İslamiyet, her türlü terör, zulüm ve ihaneti yasaklar; anarşilik ve bozgunculuğun her türlüsüne şiddetle karşı çıkar. İslam dini, zarara zararla, zulme zulümle karşılık vermez. İslam, adaleti tesis etmek, azgın nefislerin tahakküm ve istibdadını kırmak ve insan vicdanını itidale ulaştırmak için Allah tarafından gönderilmiştir. Bundan dolayı, İslam dini bu konuda çok hassastır. Öyle ki, Kur’an, haksız olarak bir cana kıymayı ve kan akıtmayı bütün insanlık alemine karşı işlenmiş en dehşetli bir cinayet olarak nitelendirmektedir: “Kim ki, bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık (ceza) olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİ OLUR. Her kim de bir hayatı kurtarırsa BÜTÜN İNSANLIĞI KURTARMIŞ GİBİ OLUR” (Mâide Sûresi, 32). Kur’an, terör ile birlikte her türlü fitne ve fesadı da lanetlemiştir. Kur’an-ı Kerim, fitne çıkartan, toplum hayatında fitneye vesile olan ve yönetime geçtiği zaman fitne tohumları ekenlerin ifsat ve şerlerine dikkati çekmiş, bozgunculuğun dehşetini, fitnenin vahametini açık bir biçimde ortaya koymuştur : “O yeryüzünde iş başına geçti mi, orada fesat çıkarmaya, ekini ve zürriyeti kökünden kurutmaya koşar. Allah fesadı sevmez” (Bakara Sûresi 2/205)

Ayrıca Kur’an, fitneyi de yasaklamakta, fitne çıkarmayı adam öldürmekten daha tehlikeli ve zararlı göstermektedir. Hakikaten, fitne çıkarmak çok insanın maddi ve manevi hayatına tecavüzü ve kastetmeyi netice verebilir. Bir Ayet-i Kerimede Cenab-ı Hak :”Fitne, zulüm ve baskı adam öldürmekten daha korkunçtur” (Bakara Sûresi, 217 ) buyurmaktadır.

Kur’an’ın bu gibi mesaj ve derslerinden ciddi anlamda istifade eden bir Müslüman’ın ruhunda düşmanlık, kin, vahşet ve fitne çıkartmak yoktur. En büyük düşmanıyla bir nevi kardeşliği vardır. Mümin, “Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü” hakikatini vicdanının derinliğinde hisseder. Mümin, muhabbet fedaisidir, husumete vakti yoktur. ( Şener Dilek, İslam Dininin Esasları) Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de, bir kısım insanların zararlarının diğer bir kısım insanlar tarafından engellenmesi neticesinde mabetlerinin zararlardan korunduğunu ifade ederek, inanların dikkatlerini zararların önlenmesine çekmektedir: “Allah insanları birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı, şüphesiz o zaman, içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu” (Hac Sûresi, 40). İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), rahmet ve şefkat peygamberidir. Kur’an-ı Kerimde Cenab-ı Hak :”(Resulüm!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya Sûresi,107 ) buyurmaktadır. Hz. Peygamber, güzel ahlakın bütün kısımlarını hayatında en güzel bir şekilde fiilen sergilemiş, hayatı boyunca ashabını fitneden sakındırmıştır. Fevkalade bir ciddiyet ve hassasiyet ile fitneden kaçınmayı emretmiştir: “Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil, kılıç darbesi gibidir.” (İbn-i Mace, Fiten, 24 )

İslam tarihinde anarşi faaliyetlerinin en acı tabloları, Şiilerden olduğunu iddia eden İsmailiyye (Batınilik) fırkası tarafından yaşatıldı. Şöyle ki: bu fırkanın icra ettiği kanlı hadiseler, İslam tarihi boyunca en tahripkâr ve fitne unsuru olmuştur. Asya’nın başı dönmüş bu kanlı anarşistleri, fikirde, itikatta, ahlâk ve hayatta fesat çıkartmışlar; İslâm âleminde yıllarca sükûn ve huzuru bozmuşlardır. Bu anarşistleri yetiştiren ve organize eden kişilerin başında “Şeyh-i Cebel” diye anılan Hasan Sabbah ve onun cennet fedaileri gelmektedir.

Hasan Sabbah, “Selçuklu İmparatorluğu”nun imansız ve acımasız bir düşmanı idi. Amacı, Batıniyye fikriyatının gelişmesine engel olan bu güçlü devleti yıkmak, ortadan kaldırmaktı. Bu gayesini gerçekleştirmek için “Cennet tasvirlerine uygun” bahçeler inşâ ettirdi. Bu bahçelerde göz kamaştırıcı köşk ve saraylar yaptırdı. Bu bahçe ve köşklerde nefse hitab eden şarkıcılar, Cennet hûrilerini de andırır genç kızlar vardı.

Hasan Sabbah’ın adamları değişik bölgelerden yaşlarında cesaretli, atılgan gençleri toplayarak Alamut Kalesi’ne getirirlerdi. Bu gençlere önce Cennet ve Cennet’in zevk ve eğlenceleri anlatılırdı. Sonra bu gençler, uyuşturucu maddeler ile uyutulup güya “Cennet bahçelerine” indirilirdi. Gençler ayılıp, gözlerini açtıklarında karşılarında muhteşem köşkleri, huri gibi kızları, rengârenk çiçekleri, meyve bahçelerini görünce, Hasan Sabbah’ın müjdelediği Cennete girdiklerine gerçekten inanırlardı. Günleri zevk ve safa ile geçerdi. Bir müddet sonra tekrar uyuşturucu ile uyutulur ve cennet bahçesinden çıkartılırlardı. Artık bu gençlerin en büyük arzuları, Hasan Sabbah’ın bu Cennet bahçesine tekrar girebilmek olurdu. Hasan Sabah bu dessas plânı ile birtakım gençleri kendine bağlamış, onları kendisinin “intihar timleri” haline getirmişti. Hasan Sabbah bir kimseyi öldürtmek istediği zaman, bu gençlerden birisini çağırır, “Git filân kimseyi öldür, bu işi başarır gelirsen seni Cennete gönderirim. Eğer ölürsen meleklerimi gönderir seni Cennete aldırırım.” derdi. Böylece daha önceleri tattıkları güya Cennet aşkı ile yanıp tutuşan bu gençler, şeyhin bu emrini mutlak bir teslimiyetle yerine getirir, istenen adamı ne pahasına olursa olsun öldürürlerdi.

Hasan Sabbah, tam 33 yıl söz konusu kalede, bu anarşi faaliyetlerini sürdürdü. İran Şiîlerinin bu anarşist şebekesi, yüzlerce, binlerce Müslüman’ın kanına girdiler. Sosyal huzuru kaçırdılar, terör estirdiler. Dirayetli bir devlet adamı olan ve Selçukluların dünyaca meşhur veziri, Nizâmülmülk’ü şehit ettiler. Şiîlerin yayılmasına mani gördükleri âlim ve fakihleri, katlettiler. Bu anarşi çetesi, Hicri 317 yılında Hac mevsiminde Arafat’tan Mekke’ye dönen hacılara saldırarak hepsini kılıçtan geçirdi. Bu toplu katliâmdan kurtulan bir kısım hacılar Kâbe-i Muazzama’ya sığındılarsa da bu anarşistler, Kâbe’ye girdiler ve onları da Beytullah’ın içinde şehit ettiler. Hattâ bir kısmının cesetlerini zemzem kuyusuna attılar.

Kâbe’nin örtüsünü yağma ettiler. Kâbe’nin kapısını ve Hacerü’l-Esved’i söküp götürdüler. Hacerü’l-Esved, Hicri 339 yılına kadar tam 22 sene bunların elinde kaldı. O zamanki Bağdat hükümeti bu gözü dönmüşlerden Hacerü’l-Esved’i geri almak için 50.000 altın teklif etti ise de bu teklifi reddettiler.

Nihayet Afrika’daki Fâtımilerin “Mehdi”sinin şiddetli tehdidi üzerine Hacerü’l-Esved’i iade ettiler. ( Mehmet Kırkıncı, Alevilik Nedir?, Zafer Yayınları)

Anarşistliğin en büyük sebebi imansızlık, dolayısıyla en büyük düşmanı da iman ve kur’an hakikatleridir. Bu nedenle, bu zamanda iman ve kur’an hakikatlerini asrın idrakine göre söyleten Bediüzzaman Said Nursi, anarşiye mani olmanın yegane sebebinin iman hakikatlerine sarılmak, bunları hayatımıza hayat edinmekle ve ruhumuza ruh kılmakla mümkün olduğunu aşağıdaki (sadeleştirilmiş) ifadelerle ortaya koymaktadır.
 

“Hem herbir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir. Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse, güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, Allah rızası, sevab kazanma yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zâhirî âsâyiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet mânâları hükmeder; o şehir hayatı zehirlenir. Çocuklar haylâzlığa, gençler sarhoşluğa, güçlüler zulme, ihtiyarlar ağlamaya başlarlar.” (Şualar, 228)

“Din terbiyesi olmazsa, Müslümanların idare edilmesi için sıkıyönetim veya her istediklerini rüşvet vermekten başka çare olamaz. Çünkü, nasıl bir Müslüman, şimdiye kadar hakikî Yahudi ve Nasranî olmaz, belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de, bir Müslüman komünist olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan (sıkıyönetim ) başka idare edilmez. Biz Nur talebeleri hem idareye, hem âsâyişe, hem vatan ve milletin saadetine çalışıyoruz. Karşımızdaki dinsiz anarşist ve millet ve vatan düşmanlarıdır. Hükümet için bize ilişmek değil, tam himaye ve yardım etmek elzemdir.” (Şualar, 517)

“Bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir Müslim mutlak küfre düşer, anarşist olur, daha idare edilmez. Evet, eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve milli ve islami adetlerimize karşı yüzde elli lâkaytlık gösterildiği halde, elli sene sonra yüzde doksanı nefs-i emmâreye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belâya karşı bir çare arama hissi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat’iyen menettiği gibi; Risale-i Nur’u, hem şakirtlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok.” (Emirdağ Lahikası-1, 22)

“Bir Müslüman İslâmiyet dairesinden çıksa, mürted ve anarşist olur, toplum hayatına zehir hükmüne geçer. Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünkü, anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda Ye’cüc ve Me’cüc komitesi olduğuna Kur’ân-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.” ( Emirdağ Lahikası 2, 160 )

Yukarıdaki ifadelerden de açıkça anlaşıldığı gibi, insanlığı ateşe veren ve mahvetmeye çalışan anarşistlik faaliyetleri, ayet ve hadislerde “ye’cüc ve Me’cüc” tabir edilen kıyameti netice verecek olan azgın topluluk olduğu belirtilmektedir. Bu azgın ve kural tanımaz anarşi gruplarına karşı tek çare, iman ve kur’ana hakikatlerine sarılmaktır.

Sorularlaİslamiyet

Terör (PKK veya DAEŞ) Belasına Bulaşan Gençlere Çok Önemli Hatırlatma!

Sevgili gençler! Sizi tanıyorum.

Biliyorum. Sizinle benzeşen ortamlarda büyüdük. İyi niyetli, alın terine değer veren, mert, cesur, dindar, sevgi gösterene sevgi gösteren, vicdanlı, aileye, Rabbine, namusuna, camiye, Kuran’a, peygamberine, değer veren insanlar olduğunuzu biliyorum. Böyle olmanız gerekmiyor mu?

Küçükken; Kuran kursuna, camiye, medreseye gider. Kuran öğrenirdiniz. Ufak tefek günahlar dışında günahtan kaçınırdınız. Haram paraya tenezzül etmez, dostluğa, bir kahveye, bir selama çok değer verirdiniz.

Sizin için Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ebedi önderdi, özlenecek insandı. Namaz için camiye giderdiniz. Tam olmasa da namazınızı kılardınız.

Tasavvufa ilgi duyardınız. Kuran’ı Kerim sizin için hayat iksiri idi. Şu anda da biliyorum böylesiniz. Büyük çoğunluğunuz böyle. Yoldan savrulmuşlar hariç.

Ama sonra ne oldu ki; birdenbire, dini değerler yerine size yabancı olan bazı düşüncelerin aranızda yayılması için ortam oluşturuldu.

Benim bildiğim, sizin için din; dilden, mezhepten, meşrepten, ekmekten, tuzdan önce geliyordu. Çoğunuz için hâlâ öyle.

Sizin; mühendis, mimar, vali, devlet başkanı, doktor, işadamı, bilim adamı, belediye başkanı, milletvekili, din alimi olmanızı isterdik. Kavgasız, kansız, gürültüsüz, kucaklaşarak, konuşarak dertlerinizi anlatmanızı isterdik.

Beraberce, birbirinize yumruk sıkmadan, ayrı-gayriye, farklılığa alışarak, vicdan besleyerek beraber yaşamanıza ne engeldir.

Gençler! Sizler ihanetten, gadirden, zulümden, zalimden, haksızdan yana olmazsınız. Olmamalısınız. Arkadan vurmazsınız. Kutsala düşman olmazsınız.

Din adına insan öldürmezsiniz.

Irk adına insan öldürmezsiniz. Dininizi terk etmezsiniz.

Gelin beraberce hassasiyetlerinize bakalım. Hatırlayalım beraberce.

1 – Siz Müslümansınız. Sizin bir dininiz var. Laf olsun diye değil, yaşansın diye bu dine girdiniz. Rabbiniz sizin sahibinizdir. Yaratıcınızdır. O ne istiyorsa onu yapmalısınız. Neden sakındırıyorsa sakınmalısınız. Dinin eveti evetiniz olmalı. Dinin hayırı hayırınız olmalı. İman bu. Allah’a inanacağım, ama kendime göre bir helal- haram kuracağım diyemezsiniz. Bu Allah’a din öğretmektir. Bu şirktir.

2 – Yarın herkes yok olduğunda, Rabbinizle baş başa kalacaksınız.

3 – Hz. Muhammed (s.a.v.) sizin yol göstericinizdir. Siz veya biz veya başkası Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yerine başkasını koymaya çalışırsa ebediyen İslam’la ilişkisini keser.

Mürted olur. Yani dinden çıkar.

4 – Kur’an-ı Kerim sizin baş tacınızdır. Öyle olmalıdır. Dininiz İslam ise, bu böyle.

5 – Sevgiden, birlik ve beraberlikten, kardeşlikten yana olmalısınız.

6 – Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Said Nursi ve benzer binlerce önderiniz var. Sizin hayalinizi bu insanlar süslemeli.

7 – Etrafınızda irtidat etmiş, dinden vazgeçmiş insanlar olabilir. Sizin onlarla ne işiniz olabilir.

8 – Kendinizi; ilminiz, çalışkanlığınız, bilginiz, başarınız ile ispat ediniz. Siz bunları becerecek haldesiniz.

9 – Bilin ki öldüğünüz gün; dünyadaki sloganlar, arzular, düşünceler, davalar, kahramanlıklar, dostlar, düşmanlar hepsi yok olacak. Siz orada ALLAH ile baş başa olacaksınız. Orada çetin hesaba çekileceksiniz. Derdiniz Allah ise kurtaracaksınız. Derdiniz başka bir şey ise kaybedeceksiniz. Ne ırkınız, ne diliniz, ne mezhebiniz, ne babanız, ne anneniz, ne alkışlar, ne övgüler, ne yergiler, hiçbirinin size faydasız olmayacak… Hiçbirinin. Mezarlar açılsaydı ve ölenler konuşabilseydi, bugün buraya ne yazdımsa, ölüleriniz de size aynen onu diyeceklerdi.

10 – Bu ülke azizdir. Babalarınız, dedeleriniz burada büyüdü. Yaşadı. Bu ülke, dünyadaki bütün mazlumların limanıdır. Bakın Suriyelilere, buraya sığındılar.

Iraklılar, Kürtler, Ezidiler, Yahudiler, Türkmenler… Hepsi baskıya uğradıklarında buraya sığındılar. Ve biz onlara; dillerine, dinlerine, ırklarına bakmadan gönlümüzü açtık. Bu ülke kaybederse hepiniz kaybedersiniz. Hepimiz kaybederiz.

Var olamazsınız. Var olsanız da payanda olursunuz.

11 – Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Afganistan’ı, üzüntü ve dehşetle görüyoruz. Gençler: Bu ülkelerin de sizin gibi gençleri vardı. İdealleri vardı.

Aileleri vardı… Endişeleri… Şimdi çoğu toprakta. Çoğunun mezarı bile yok. Kefeni bile!

Gençler; ülkemizin böyle olmasından ürkmüyor musunuz?

12 – Anneleri ağlatmayın. Öldürdüğünüzde de: öldüğünüzde de anneler ağlıyor. Ya sizin anneniz, veya başka anneler..

13 – Sosyal medyadaki bu düşmanlık, üslup, nefret, kin nedendir? Nefret ettiğinizin cesedi önünüze konsa, içiniz rahatlayacak mı? Diyelim ki rahatladı.

Siz dünyada ebedi mi kalacaksınız.

Kazık mı çakacaksınız dünyaya. Yarın da siz onun gittiği yere gideceksiniz.

14 – Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?

15 – Kimden etkileniyorsunuz? Kim sizin akıl önderiniz. Sizin önderleriniz ahiretinizde sizden neyi sakındıracak. Hiç bu hesabı yapıyor musunuz?

Bırakın sizi, kendilerine faydaları olacak mı?

16 – Hiç mi Allah’ın hesabını yapmıyorsunuz?

17 – Yüce Allah, Hz. Peygamber, Kuran, ezan, bayrak, ülke, insan, özgürlük hepimizin, hepinizin ortak değerleri değil mi? Bunlardan hangisinden rahatsızsınız.

Şehit cenazeleri, annelerin feryatları, genç insanların ölümü kime yarıyor.

Bu ülkede artık doğu- batı, kuzeygüney var mı? Bütün diller, ırklar, meşrepler, aileler birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş değiller mi?

Dünya kan gölü halinde. Ülkeler yıkılıyor. Haritalar değişiyor. Bütün bunları görmüyor musunuz gençler!

Sizin ellerinize kalem, dosya, defter, cetvel , steteskop yakışır. Silah, tetik, el bombası değil.

Gençler! Gelin. Allah’la yar olun.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile yoldaş olun. İslam’a, sevgiye, kardeşliğe çağıran birer dil olun. Gözyaşını silen birer el olun. Bu yolun dışındaki bütün yollar hüsrandır.

Sevgi, dostluk, barış, kardeşlik, tevazu, merhamet kasırgası estirmek zorundayız. Bu günlerdeyiz. Zor günlerdeyiz .Birbirimize muhtaç olduğumuz günlerdeyiz. Sizi birbirinize düşman edenler, bilin ki sizin de ecdadınızın da, geleceğinizin de düşmanlarıdır.

Gençler. Lütfen; Bu yazdıklarımı, politikadan, siyasetten, önyargılardan, düşmanlıklardan, kinden ve nefretten uzak durarak değerlendirin. Birer insan olarak, vicdan sahibi olarak, ülkeyi sevenler olarak, geleceğinizi sevenler olarak değerlendirin. (Bu yazıyı pazartesi günü tasarlayıp yazdım. Bir yıldan beridir bu noktaya dikkat çekiyorum. Geçen haftaki yazımda da gençlere dikkat çektim.

Gençlere eğilmek zorundayız. Gençleri yanlış ellere teslim ediyoruz. Onlara yönelmeli ve onların vicdan ile hassasiyetlerini çalanlara fırsat vermemeliyiz.

Yazımın dün medyada yer alan, gençlerle ilgili hassasiyetlerle aynı tarihe rast gelmesi de ayrı bir tevafuk oldu.

Çarşamba günü hayatını kaybeden 8 asker şehidimize de rabbimden ebedi rahmet dilerim.)

***

Müslüman o kimsedir ki…

Güzel huyludur… Kıyamet günü sevaplar tartılırken, müminin terazisinde olan şey, güzel ahlaktır.

İnsanı cennete götürecek iki şey vardır.

Allah’a karşı gelmekten sakınmak.

Güzel huy. Namazınız, orucunuz, haccınız olmasına rağmen size fayda sağlamamıştır demektir.

Yumuşak huyludur… Yüce Allah sevdiği kuluna yumuşak huy nasip eder. “İnsanlara sert davranan kişide hayır yoktur” diyor Hz. Peygamber (s.a.v.).
İnsanlara iyi davranın, yumuşak muamele edin. İnsanlara merhameti öğrenin. Sert, katı, vicdansız olmayın. Düşene vurmayın. Mert davranın.

İnsanlarla iyi geçinin… Hz.Peygamber (s.a.v.) insanların hatasını yüzüne vurmazdı. Utandırmazdı. Sevmeseniz bile birini, yüzüne gülümseyebilirsiniz.

İnsanlarla çekişmeyin… Yüce Rabbimiz insanlarla çekişmeyi yasakladı. (Enfal, 46) Didişmeyin. Alay etmeyin. Kavga etmek için fırsat kollamayın.

Nihat Hatipoğlu