Etiket arşivi: gülen

Kesru Veseni Reten (veya Gülen)

Kendisinin 700 yaşında bir Sahabî olduğunu iddia eden Reten adlı sahtekâr, pek çok kimseyi tuzağına düşürmüştü. Maamafih, günümüzde de onu aratmayacak sahtecilikler hiç eksik olmuyor!

İnsanların safdilliğine yatırım yapanların mahrum kaldığına dair çok fazla örnek bilmiyoruz. Utanmamak ve usanmamak şeklinde iki özelliği kendilerinde barındıranlar, her türlü yalanı fütursuzca ileri sürmek ve bunu yeteri kadar tekrarlamak suretiyle, pek çok insanı peşlerine takmayı bilmişlerdir.

Bu evrensel kanunun şahitlerinden biri de Hindistan’ın Bathinda (veya eski imlâsıyla Bhatinda) şehrindeki Baba Reten türbesidir. Doğu Pencap’ta, Delhi’nin 300 km kuzeybatısında bulunan bu türbe, yüzyıllardır Müslümanların yanı sıra Hindular ve Sihler tarafından da kutsal bir mekân olarak ziyaret edilmektedir. Burada yatanın kim olduğuna gelince:

Bu kişi, 1234 yılında (Hicrî 632) ölen Baba Haci Reten ibn Nasr el-Hindî adında bir çakma Sahabîdir!

Reten, pek çok insanı kendisinin Resulullah zamanından beri yedi asırdır yaşayan bir Sahabî olduğuna inandırmıştı. Uydurduğu hikâyelere göre Peygamberimizi daha çocukken selde boğulmaktan kurtarmış, Nübüvvetten sonra da onunla görüşüp iman etmiş, hattâ Ay’ın yarılması mucizesine bizzat şahit olmuş, Hz. Fatıma’nın düğününde def çalıp oynamıştı.

Uzak ülkelerden şöhretini işiterek akın akın ziyaretine gelenlere, Reten, Resulullahtan (s.a.v.) bizzat işittiğini iddia ettiği ve bir defterde topladığı 340 kadar uydurma hadislerden okuyor; ziyaretçiler de bir Sahabî ile tanışıp duasını almak ve ondan hadis öğrenmek gibi bir mazhariyetin (!) gururuyla ülkelerine dönüyor ve bu maceralarını daha başkalarına anlatarak çakma Sahabînin şöhretine şöhret katıyorlardı.

Reten’in onlara anlattıkları arasında, Resulullahın altı defa uzun ömür duasına mazhar olduğu, bu dualardan her biri için yüzer sene yaşayarak sonunda yedi yüz yaşına ulaştığı yalanı da vardı. Reten bu yalanı utanmadan ve usanmadan tekrarlayıp duruyor, önüne konulan herşeyi yemek itiyadında olan bir kısım insanlar da bu büyük mucizeye (!) tereddütsüzce inanıyorlardı. O kadar ki, büyük hadis âlimi Zehebî “Kesru Veseni Reten” (Reten Putunun Kırılışı) adıyla bir kitap yazarak bu sahtekârın içyüzünü bütün açıklığıyla ortaya koyduğunda, zamanın ünlü âlimlerinden bir kısmının muhalefetiyle karşılaştı.

***

Reten, aslında, türünün yegâne bireyi değildi, ama en meşhuruydu. Hadis uydurmacıları arasında “Muammerûn” (uzun ömürlüler) adıyla anılan bir grup vardı ki, bunlar, Saadet Asrından yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan ve Sahabîliğini ilân ederek Resulullahtan sözümona “hadis” rivayet eden kimselerdi. Onların hadis uydurmak için böyle bir yola başvurmalarının geçerli bir sebebi vardı:

Resulullahtan sonraki asırlarda hadis ilimlerini tedvin eden âlimlerimiz (Allah onlardan razı olsun ve ecirlerini kat kat ziyadesiyle versin) hadis rivayetini son derece sağlam kaidelere bağlamış, bu arada hadis râvilerinin hayatlarını ve kişiliklerini FBI’a parmak ısırtacak bir titizlikle araştırarak hepsini ayrıntılı bir şekilde “fişlemiş” ve hadislerin sağlıklı bir rivayet zinciriyle Resulullaha kadar ulaşması için gerekli esasları tam bir bilimsel objektiflik içinde belirlemişlerdi. Öyle ki, Hz. Peygambere birisi bir söz yakıştırmaya kalksa, bu uydurma söze bir de senet yamalamak zorunda kalıyor, fakat bu işi ne kadar ustalıkla yaparsa yapsın sahtecilik kendisini mutlaka bir yerde ele veriyordu.

Bu sıkı denetimden kurtulmanın bir yolu, râvi zincirini bypass ederek doğrudan Resulullaha ulaşmak ve bizzat onun ağzından hadis rivayet etmekti. İşte, “Muammerûn” namıyla meşhur hadis uydurmacıları aynen böyle yaparak yüzyıllar öncesine uzandılar ve bizzat Resulullah ile buluşarak onun ağzından sözümona hadis rivayet ettiler! “Böyle bir yalanı kim yutar?” diye sorulacak olursa, “Pek çok kimse” diye cevap verilir. Özellikle bir kısım Şiî âlimlerin bu konudaki gerekçeleri dikkat çekicidir:

Onlara bakılırsa, Sünnî âlimler doğrudan doğruya Resulullahtan hadis rivayet edenleri “kıskanıyor” ve bu yüzden onları yalancılıkla itham ediyorlardı! (Muhatap oldukları suçlamaları “kıskançlık” ithamıyla cevaplandıranlar nedense bize hiç yabancı gelmiyor. Kur’ân-ı Kerim ise bu davranışı bir münafık âdeti olarak bize haber vermişti [Fetih, 48:15].)

***

Reten’in ipliği daha sağlığındayken pazara çıktı çıkmasına, ama yüzyıllar sonra hâlâ bu sahtekârın bir Sahabî olduğuna inananlar var. Bir kısım insanlar onun mezarını Sahabe türbesi niyetine ziyaret ediyorlar, edemeyenler de uzaktan onun habis ruhuna tâzimlerini sunarak şefaat umuyorlar. Reten’ler kolay kolay ölmüyor. Ölmek bir yana, zaman içinde aynı ruhun başka kılıklara bürünerek zuhur ettiğini ve âlimiyle, cahiliyle pek çok insanı peşine taktığını görüyoruz. Belki bugün 1400 sene öncesinden kalma bir Sahabî olduğunu iddia edenler yok; ama Resulullahın yanına gitmek yerine onu kendi ayağına getirerek işlerini onunla istişare ettiğini iddia eden yahut Resulullahın uygunsuz meclislerde bizzat bulunarak kendilerine destek verdiğini ileri süren yalancılar ile böyle iftiralara bir iman esası gibi inanan safdil insanlar var. Hattâ bundan daha ötesi de var: Meselâ bir Hızır kıssası şeytanın aklına gelmeyecek bir mahiyete büründürülüyor ve Allah’ın Resulünde olmayan ilmin daha başkalarında olabileceği fikri yıllardır bir kısım insanların benliklerine sistemli bir şekilde işlenebiliyor. (Bu konu ayrı bir şekilde ele alınmayı icap ettirdiğinden tafsilâtını başka bir yazıya bırakıyoruz.)

Kıssadan hisse: Baba Haci Reten’in türbesi dünyanın öbür ucunda; kendisi öleli sekiz asır oldu. Fakat ruhu bunca asırlar boyunca aramızdan hiç eksik olmadı; şimdi de farklı kılıklara bürünmüş şekilde birçok insanı peşi sıra sürüklemeye devam ediyor.

Ümit Şimşek – Nuraniyyat

***

“Kesru Veseni Fülân veya Reten’ler Ölmez” başlığı altında ilk yayın tarihi: 1 Ocak 2014, Son Devir

Allah’ın emri terk edilerek Allah’ın rızası kazanılır mı?

15 Temmuz 2016 gecesi, kendini din kisvesine sokmuş “Allah ile aldatan” bir grup vatan haini, yıllardır sakladığı iç yüzünü göstererek büyük bir vahşete ve dudak uçuklatan bir ihanete imza attı.
Kendi insanına silah doğrultan ve 250 canı hiç acımadan şehit edip binlerce insanı yaralayan , başarılı olamayınca da yaptığına “tiyatro” diyen FETÖ isimli bu terör örgütü; Bediuzzaman’ı ve Risale-i Nurları; safsatalarına, kendi hain emellerine alet etmeye devam ediyor.
Şimdi de FETÖ grubuna ait bir üniversite olan Mevlana Üniversitesi tarafından sosyal medyada paylaşılan bir görselde Risale-i Nurdan bir cümleyi çarpıtmışlar. Üstelik manasınıcarpıttıkları bu cümleyi haksız davalarına bir dayanak olarak gösteriyorlar.
“İslam şimdi öyle mucahitler ister ki dünyasını değil ahiretini dahi feda edecek…” 
Bu ifade Ali Ulvi Kurucu tarafından Bediüzzaman’ a ithafen yazılmış ve Bediüzaman’ın onayından geçerek kendi tarihçe-i hayatının başına konulmuştur.
Murat manası da şudur: “İslamiyet sadece kendi ahiretini düşünüp, köşesine çekilip, kendi Kur’an ini okuyup, evradını yapıp hiçbir şeye karısmayan, sadece kendi şahsi kemalatını ve terakkisini düşünen kişiler değil,  (dinin ogretilmesinin yasak olduğu zamanları düşünün) kendi dünyasını sürgünlerle hapislerle zehirlenmelerle feda edip, öte yandan da sadece kendi ahiretini düşünmeden başkalarına da İslami anlatmayı hedefleyen kişiler ister.”  Yani burada ilay-i kelimetullahın ( İslam’ı başkalarına anlatmanın )  önemi anlatılıyor.
Yoksa bu cümleden murad mana : “Ahiretini feda edip farzları terk et. Ta ki başkasının cennete girmesine vesile ol” gibi bir saçmalık değildir. Zinhar olamaz da! 
Allah’ın emri çiğnenerek Allah’a hizmet edilemez.
Bediüzzaman’ ın farzlara ve Sünneti Seniyye’ye verdiği önem, hayatıyla ortadadır. Divan-i Harb-i Örfide ölümle yargılanırken bile asla islamı anlatmaktan ve Rus generale karşı idam edilme pahasına İslamiyet’in izzetini korumaktan vaz geçmemiştir. Çıktığı onlarca mahkemede hep imanı ve İslamiyet’in esaslarını anlatmış, asla dinin en cüzi bir umurundan dahi taviz vermemiştir. Talebelerine en önemli tavsiyesi “farzlarınızı işleyin,  kebairi terkedin. Sünnet-i Seniyye’ nin siperine,  Kur’an’ın kalesine takva silahı ile sığının” dır.
10.Lema olan şefkat tokatları risalesinde kendi şefkat tokadını yazarken” Ne vakit kendimi düşündüm; köşeme çekilip evradımla meşgul oldum; oradan başka bir sürgüne gönderildim” manasını ifade etmiştir….
Her şeyi kafasına ve işine geldiği gibi yorumlayan FETÖ grubu bu ifadeyi de iskembe-i kübrasına göre yorumlamış ve sanki başkalarının ahiretini kurtarmak için kişinin gerekirse harama girebileceğini ima etmiştir. Bunu Risale-i Nur’dan bir cümleyi referans göstererek ifade etme çabası ise hezeyandan başka bir şey değildir…
Vesselam…
Asuman Kılıç – Risale Ajans

Talebelerin Ölümü

KOMPLO TEORİLERİ NEREDEN GELİYOR?

Evet, Enbiya suresi 35. ayetkullu nefsin zaikatülmevt” yani her nefis ölümü tadacaktır diyor. Bu dünyaya gelen her canlı buradan ayrılacaktır. Kimin nerede, nasıl ve ne zaman öleceğini ancak Allah bilir. Her kişinin ölüm nedeni de farklı farklıdır. Kimi savaşta ölür kimi barışta, kimi hastalıktan ölür kimi kazadan. Ama insanın insanı sebepsiz yere öldürmesi İslamda büyük bir günahtır.

Maide suresi 32.ayet de şöyle söylüyor:

“Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.”

Son günlerde ülkemizde yaşanan olaylarda 238 şehit ve 2191 yaralı gazimiz mevcut idi, inşallah şehit sayıları artmaz. Buna sebep olanlar topluma büyük bir şok yaşattılar. Kendilerini dini bir cemaat gibi gösteren ve yıllardan beri devlet içine yuvalanan bu grup, başlarda yurtiçinde ve dışında eğitime önem verip okullar, Üniversiteler açan, Türkçe olimpiyatlar düzenleyen bir hareket iken sonunda silahlı bir terör örgütüne dönüştü ve FETÖ ismiyle adlandırıldı.

Şimdi anlaşıldı ki ülke içinde birçok zulüm işledi, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla kendinden olmayan askerlere karşı kumpas kurdu, onların ordudan atılmalarına veya haksız yere hapis yatmalarına neden oldular.

Ve 15 Temmuz 2016 da bu ülkede darbeye kalkışarak birçok masum insanı şehit ederek cinayet işlediler. Mahkemeler bu cinayetleri ve zulümleri işleyenleri, onlara emir verenleri, azmettirenleri ve arkasında olan dış güçleri ve devletleri elbette ortaya çıkaracaktır. Kamuoyuna yansıyan itiraflar, bunun ucunun F.Gülen’e kadar gittiğini gösteriyor. O da yıllardan beri ABD nin Pensilvanya eyaletinde oturmakta ve CIA elemanlarıyla Gülen hareketinin adamları devamlı irtibat halinde bulunmaktadır.

Bütün bu olaylar yaşanırken basında bazı haberler çıkmakta, Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden “abiler” olarak bilinen grubun son yıllarda peş peşe ölümlerini bu hareketle ilişkilendirmek isteyen siyasi bazı kişiler, bunu ima eden beyanatlar vermektedir. Bunlarda doğruluk payı olabilir mi yoksa bir komplo teorisi midir?

Bu soruya cevap vermeden önce son yıllarda vefat eden ağabeylerin ölüm nedenleri ve tarihlerine panoramik bir bakış atalım:

1-Bayram Yüksel(1931-1997): 19 Kasım 1997 de, 66 yaşında Bulgaristan’da Sofya yakınlarında geçirdiği bir trafik kazasında vefat etti. Beraberinde Ali Uçar ve Mehmet Çiçek de vefat etti. Barla mezarlığına defnedildi.

2-Mustafa Sungur(1929-2012): 83 yaşında vefat etti, İstanbul’da Fatih Üniversitesi hastanesinde vefat etti.  66 gün boyunca hastanede yattı beyin damarlarındaki daralmadan dolayı felç geçirmişti. 2 sene önce sağ tarafından, bu son kaldırıldığında da sol taraftan felç gelçirmişti. Son 15 gün boyunca felce ilaveten de akciğer yetmezliği olmuştu. Makineye bağlandı, 4 gün boyunca narkoz verildi, dört günün sonunda narkoz kesild,4 gün sonra da uyanması beklendi. Fakat uyanmadı.

3-Abdülkadir Badıllı:(1936-2014): 78 yaşında Ankara Gazi Üniversitesi hastanesinde vefat etti. 2011 yılında fıtık ameliyatı geçirmişti. 2013 yılında Ş.Urfa Harran Üniversitesinde kalın barsak tıkanması nedeniyle ameliyat edilmiş ve barsaklarının  büyük bir kısmı alınmıştı. Ayrıca eskiden beri böbrek yetmezliği vardı. Bilahere Ankara’ya sevk edilen hasta orada bir daha ameliyat edilmiş ve dışarı alınan barsaklar içeriye konmuştu.

2014 yılında ciğerlerinde su toplaması ve nefes darlığı nedeniyle son defa yatırıldığı Gazi Üniversitesi hastanesinde yapılan tedavilere rağmen 26 Aralık’ta vefat etti.

4-Ahmet Aytemur:(1924-2016): İstanbul Ataşehir Memorial Hospital’de bir süredir tedavi altındaydı. Solunum cihazına bağlı olan ve yaşına bağlı olarak organ fonksiyonlarında yetersizlik söz konusu idi.1 Şubat’da 92 yaşında vefat etti.

5-Said Özdemir(1927-2016):89 yaşında Ankara’da 27 Şubat’da vefat etti, 10 gün önce de eşi vefat etmişti. Hafta başında zatürre ve böbrek yetmezliği nedeniyle Ankara Numune hastanesine kaldırılan ve yoğun bakıma alınan Said Özdemir diyalize alınmıştı. Maalesef uygulanan tedaviye cevap vermeyince sabaha karşı hayatını kaybetmişti.

6-Abdullah Yeğin(1924-2016): 92 yaşında, 7 Temmuz da İstanbul Güngören hastanesinde kalp yetmezliğinden vefat etti. Uzun süredir tedavi altında idi. Zaman zaman hastaneye yatıp çıkıyordu.

Son yıllarda vefat eden “M.Sungur, A.Badıllı,A.Aytemur,S.Özdemir ve A.Yeğin abiler kamuoyunda Gülen hareketine karşı olmaları ve mevcut iktidarı desteklemeleriyle bilindiler. Risale-i Nurların sadeleştirme adı altında bozulmalarına hep karşı çıktılar, bunu yapan F.Glülen’i uyardılar ancak onlar yine bildiklerini işlediler. Bu nedenle Gülen hareketiyle araları hiçbir zaman iyi olmadı.

Şimdi kamuoyunda FETÖ’nün yaptığı başarısız darbe hareketinden sonra ağabeylerin ölümlerinde onların parmağı olabileceği gibi ifadeler bazı siyasi kişiler tarafından dile getirilmektedir.Bunlara nasıl bir cevap verilebilir?

1-Gülen hareketi kendini bu ülkede bir darbe yapmak için uzun yıllar hazırlamış ve uygun bir zaman beklemektedir.

2-Abilerin bütün karşı çıkışlarına rağmen onları ve Bediüzzaman’a bağlı Risale-i Nur talebelerini hiçe sayarak sadeleştirme hareketine devam etmişler ve bu tür kitapları bastırmışlar ve satmışlardır.

3- Vefat eden ağabeylerin yaşlarına bakıldığında 80 li 90 lı yaşlara kadar gelmişler ve her birinin de ayrı ayrı hastalıkları vardır. Farklı illerde ve hastanelerde vefat etmişlerdir.

4-Türkiye İstatistik kurumunun verilerine göre Türkiye genelinde, 50 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 30,6 yıldır. Erkekler için bu süre 28,3 yıl iken, kadınlarda 32,9 yıldır. Başka bir deyişle erkekler en fazla 78.3 yaşına kadar yaşayabileceklerdir.

5-2016 yılını darbe yapma yılı olarak karar vermiş bir hareket kendisine hiçbir şekilde mani olamayan kişileri öldürmeyi niçin göze alsın? Çok büyük dünyevi hedefleri olan bu hareket şüpheleri üzerine niye çeksin?

6- Hukukta kanıtsız şeyler birer iddiadır, değeri yoktur. Kimin bir kanıtı varsa söylesin, herkes duysun öğrensin. Ülkenin çok önemli sorunları varken su-i zan üzerine kurulan bir komplo teorisi ile zihinleri meşgul etmek lüzumsuz bir şey değil midir?

7-Allah bu milleti bir daha böyle darbelerden korusun, bu ülkenin birliğine ve dirliğine göz diken ve kan dökmekten zevk alan FETÖ, PKK, PYD ve DAEŞ gibi bütün terör örgütlerinin şerrinden korusun, onları Kahhar ismiyle kahretsin, amin.

8- Bizlere de feraset versin, dostu düşmanı zamanında tanıma yeteneği versin, amin.

Dr.Selçuk Eskiçubuk

Tenkid Kapısı

Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder. Sakın Birbirinize Tenkid Kapısını Açmayınız! Tenkid edilecek, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Tarihçe-i Hayat ( 208 )

Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı; böyle herbiri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir mes’elede böyle kaçınmak ve birbirini tenkid etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, manevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi-l ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münafıkane plânı da akîm bırakacaklar. Şualar ( 318 – 319 )

Üstadım Külliyatın 158 yerinde Tenkidden bahsetmektedir. Bizler de farkında olmadan bu tuzağa düşmekteyiz. İçtimai zeminde siyasi gerilim ve sıkıntılar tebarüz etmiş ve günyüzüne çıkmıştır.

Bu meselede de ne olursa olsun hangi cenah üstün racih gelse de olan islama olacak sevinen ve galip gelen ise; İslam düşmanları olacaktır. Bu mevzuda üstadım:Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Mektubat ( 270 )” mesele naziktir.

Üstadım ve ağabeylerim hasiphanede iken sıkıntılar tebarüz edince: “Eğer o acib yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karışıyorlar, biriniz Tahirî’nin koğuşuna gidiniz. Şualar ( 504 )” demiştir. Bunun mevzu ile alakasına gelirsek Tahiri Ağabeye sorulduğunda üstad neden böyle dedi?

–        Bizim koğuşumuzda herkes Risalelerle meşgul olur kimse lüzumsuz şeylerle veya boşta kalacak şekilde şeylerle meşgul olmazdı. Bu sebeble kimsede sıkıntı olmazdı. Üstad bu sebeble böyle dedi.

Bizler de Risale-i Nur ile hemhal olduğumuz müddetçe fuzuli olan şeylerle meşgul olmadığımızda bizler de sıkıntısız ve ehl-i dalalete kukla olmaktan kurtulacağız.

Tenkid kapısını 2006’da Risale-i Nur Cemaatinde en büyük meşreb’e yeni neşriyat kurdurarak aralarına tenkid kapısını açtırdılar.

Bu takip eden sürede şahdamar yayınları başlığı altında tebdil ve tağyire maruz kalmış başka bir neşriyat kurularak hizmet hareketine karşı Tenkid kapısını açtılar.

Sonra ufuk yayınları olarak Risale-i Nur’dan bazı eserleri tahrif ederek sadeleştirme kisvesinde neşrederek Tenkid kapısını daha da açtırdılar. Bu suretle ehl-i iman arasına Tenkid kapısını gittikçe açtırmak için var güçleri ile çalıştılar.

Bu ara istediklerine yaklaşınca hükümetle gülen hareketini kavga ettirdiler. Can damarları olan bir mesele ile. Sonra Tenkid kapısını gülen ve hükümet arasında açtırarak dersane mevzuu kapandı ve herkes içindeki kurtları dökmeye, Tenkid kapısını açmaya ehl-i dalalete yardım ettiler.

Şimdi dersane mevzuu kapandı Tenkid kapısı aralandı ve ardına kadar açmaya çalışılmaktadır. Biz nur talebeleri ise bu mevzuda iki tarafı da tutmadan tarafsız kalarak Tenkid kapısını kapata biliriz. Bu tadad ettiğim meselelerle Tenkid kapısını açarak ehl-i iman arasına soğukluk ve uzaklık verdiler. Tabir-i caiz ise birbirinden kopardılar.

Tenkid kapısını: Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder. Sakın Birbirinize Tenkid Kapısını Açmayınız! Tenkid edilecek, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Tarihçe-i Hayat ( 208 )

Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı; böyle herbiri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir mes’elede böyle kaçınmak ve birbirini tenkid etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, manevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi-l ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münafıkane plânı da akîm bırakacaklar. Şualar ( 318 – 319 ) gibi ikazlarla kapatacak ittihad ve ittifak-ı islamı temin etmeye çalışacağız. Bu biz nur talebelerinin mesul olduğu vazifedir.

“Eyvah, eyvah! El’aman, el’aman! Ya Erhamerrâhimîn meded!

Bizi muhafaza eyle, bizi cinn ve insî şeytanların şerrinden kurtar,

kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet

ve uhuvvet ve şefkatle doldur.”

Şualar ( 498 ) duasını yapmakla mükellefiz.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org