Etiket arşivi: hanım

Hanım Kızdan!

Ben birinin bir kızıyım, yarın birin annesi,

Müslüman’ın dini ile nurlanmalı sinesi.

 

Allah’ım bir, ortağı yok,dinim haktır şüphem yok,

Ben dinim ile övünürüm, gece gün, aç ve tok .

 

Allah her şeyi Kur’anında, bizim için buyurmuş,

Hak Resulü O hitabı, insanlara duyurmuş.

 

O dediyse hep doğrudur, vardır elbet hikmeti,

Müslüman’a Allahtan gelen, en büyük ni’meti.

 

Ben bir kızım, kız incidir, kayıp olur keseziz,

Korunmalı kız kardeşim, gezmemeli kimsesiz.

 

Bize en çok lazım olan, namusla  şerefimiz,

Örtüsüzler, kalamazlar rezaletten hissesiz.

 

Diyorlar ki, kedi gibi mangal altı mı bize,

Kardeşlerim, sokak kêlbi olmak yakışmaz bize,

 

Hanım kızın tüm varlığı, namus ile iffeti,

Kimse sevmez, rezaleti arsızlığı hiffeti.

 

Kızların en rahat yeri, muhakkak ki hanesi,

Olmayalım çarşu pazar sokaklar divanesi.

 

Ben madem ki mü’mineyim, uymalıyım Hüdaya ,

Kalbim gönlüm tabi olmaz, kof batılı modaya.

 

Ben bugün birin kızıyım, yarın birin annesi,

Mü’minenin nuru imanla dolup taşsın sinesi

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Zeka, Akıl ve Mutluluk Bağlantısı

Doktor genç kız, doktor nişanlısından ayrılma sebebini şöyle anlattı: “Beni doktor olduğum için tercih etti; fakat benden beklentisi hem mesleğimi yapıp hem de bir ev hanımı gibi olmamdı. Bana hiç bir zaman evimize bir yardımcı almayacağımızı çünkü annesinin bugüne kadar evlerine hiç yardımcı almadığını bütün işi annesinin yaptığını kendisinin de eve yardımcı alırsa bunun annesini inciteceğini söylemiş. Annesi her sabah kapıda oğlunun ayakkabılarını çevirir ve onu dua ile uğurlarmış, eşinden de böyle hizmet beklermiş.”

Genç kız da bütün bu beklentileri karşılayamayacağını anlayınca ayrılmış.

Doktor beyin hanımı da kendi ile aynı mesleği yapacak fakat akşam eve gelince o yorgunum diye ayağını uzatıp yatacak karısı da; yemek, bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik gibi evin bütün ihtiyaçlarını yapacak ve ayrıca bütün akşam onun etrafında pervane olacak.

zekaŞimdi bu doktor bey, tıp fakültesini başarılı bir şekilde bitirdiğine göre zekasından bir şüphemiz yok fakat belli ki aklı yeterince gelişmemiş. Ev hanımı annenle, akşama kadar dışarıda çalışan bir kadını nasıl kıyaslayabilirsin! İnsan hiç düşünmez mi bu kadın robot mu, akşama kadar dışarıda çalışacak fakat evde de bir ev hanımı gibi her şeye yetişip hiç bir işi aksatmayacak. Git fabrikaya robot siparişi ver! Ev işlerinde düzen istiyorsan bir ev hanımı ile evlen. İnsan bu kadar aklını kullanabilmeli.

Çalışan hanım istiyorsan da ihtiyaç olduğunda yardımcı tutacaksın, yardım edeceksin ve aksayan işleri görmezden geleceksin. Nasıl onun kazancı evin geçimine destek oluyorsa sen de onun işlerine destek olacaksın.

Maalesef ki çok zeki insanlar çok da akıllı olmayabiliyorlar. Akıl düşünme kabiliyetidir. Çocukken düşünme yeteneği geliştirilmeyen kişiler, aklını yeterince kullanmayı öğrenemiyorlar. Doğruyu ve yanlışı ayırt etmek, insanları ve olayları değerlendirip analiz etmek ve ona göre davranabilmek ancak akıl ile mümkündür.

Mesela; akıllı insan kıyas yapmaz.  Her durumu kendi gerçekliği içinde değerlendirir. Baştaki misalden hareketle, çalışan hanımı, ev hanımı ile kıyaslamak yanlış; fakat çalışan hanımla kıyaslamak da yanlış. Hem çalışıp hem de bir ev hanımı gibi her işini yapan hanımlar da var. Onlara bakıp “benim hanım da yapsın” demek çok mantıksız. Zira herkesin taşıyabileceği yük farklıdır. Bekarken ev işi yapmaya alışmış bir hanım, bütün işlerin rahatça üstesinden gelebilecekken, sadece ders çalışmış ya da ailesinin maddi imkanı iyi olduğu için evlerine sürekli yardımcı almaya alışmış birinin ev işlerinde zorlanmamasını beklemek ahmaklık olur.

Yüksek zeka, kişinin mutluluğunun önünde en büyük engel olabiliyor. Kişi zekayı ve başarıyı kendinden bilirse, Allah’ın ikramı olduğunu gözden kaçırırsa kibre düşer. Kibir ise aklın önünde en büyük engeldir. Kişi kibirlendiğinde doğru düşünme yeteneğini kaybeder.

Muhammed İbni Hüseyin: “Az ya da çok insanın kalbine kibir girdiğinde o miktar da aklından noksanlaşır.” demiş.
Kibir, kişiyi bencilleştirir; bencillik de zalimleştirir. Kendini çok değerli gören, başkalarını değersiz görmeye başlar, bu da adalet terazisini bozar.

Hz. Peygamber: “Bir kimse kibirlene kibirlene sonunda zâlimler gürûhuna kaydedilir. Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir.” buyuruyor. Rabbim korusun.

Maalesef günümüz eğitim sistemi zekayı putlaştırıyor. Okulda başarı tamamen not odaklı. Ne kadar bilirsen, ne kadar çok test çözersen, ne kadar başkalarını geride bırakırsan o kadar başarılı sayılıyorsun. Çocukların gençlerin düşünme yetenekleri hiç geliştirilmiyor.  Okul başarısı düşük olan kendini aptal sanıyor; çünkü öyle zannettiriliyor. Oysa öğrencinin zihin başarısı düşük olabilir; fakat merhametli, insanlığı yüksek, akıllı biri olabilir.

Zekaya tapan bir sistemde, kibri köpürtülen ve bireysellik gazı ile benliği putlaştırılan insanların evlilik gibi bencillikten arınarak yürütülebilecek bir sistemi başarı ile götürmelerini beklemek zaten safdillik olur.

Ki dini eğitimler bile, maalesef sadece zihin odaklı ve ezber üzerine. Aklı geliştirme üzerine bir eğitim yok, bilgi yükü var. Bir Kur’an Kursu hocası hanım ile kocası, boşanma aşamasında bana danışmışlardı. Kocanın dini eğitimi yoktu, sadece ibadetlerini yapacak kadar dini bilgi sahibi idi. Erkek aralarındaki problemi şöyle özetlemişti: “Beni cahilsin diye hor görüyor, kendi ilim sahibi olduğunu söylüyor da şeytan da ilim sahibi idi fakat ona bir faydası olmamıştı.” Erkek karısından daha az bilgi sahibi olmasına rağmen, aklını karısından daha iyi kullanıyordu. Ayrıca adam onu ilim sahibiyim diye kandırmamıştı. Her ne olursa olsun evlilik öncesi kabul ettiğin şeyi, sonradan başa kakmak çok ayıp zaten.

Evlilikte mutluluk için, yüksek zekaya değil (normal hayatını sürdürecek kadar zeka yeterlidir)  akla ihtiyaç vardır. Kendi hatalarını görmek, eşini tanımak, onun istek ve beklentilerini göz önünde tutmak, değer verdiğini göstermek, yaşanan tatsızlıklar üzerine düşünüp analiz yapıp kim neye çok sinirlendi bunun sebebini bulup aynı hataları yenilememek, hataları telefi etmeye çalışmak, eşini mutlu edecek şeyleri düşünüp yapmak…

Evlilik hayatında zeka ve tahsil eşe bir övünç sebebi olmamalı. Bir hanım “Eşim bana sürekli “Ben Boğaziçi Üniversitesini bitirdim’ deyip hava atmaya çalışıyor, bu beni çok sinirlendiriyor.” demişti. Kocasının hangi üniversiteyi bitirdiği değil, ne kadar iyi koca olduğu önemli kadın için.

Karı-kocanın zeka, bilgi ya da tahsil yarıştırması evlilik hayatını ciddi olarak zedeliyor. Evlilik bir yarışa, birbirini susturma ve kazanma savaşına dönüyor. Bilgi arttıkça geçinmek zorlaşıyor. Bakıyorsan yüksek tahsil yapmamış olanlar, birbiri ile daha iyi geçiniyor.

Tahsil yükseldikçe kibri yükseltmemek için tevazu elbisesini giymek lazım. Sonuçta bize verilen her şey emanet. Nice zeki insanların sonu akıl hastanesinde bitiyor. Emanet ile övünmek, hava atmak aptallıktan başka bir şey değildir. Şeytan da çok zeki ve bilgili idi fakat çok büyük aptallık etti. Zeki ve aptal olmak hem Allah’ın rahmetini kaybetmeye sebep olur, hem de sevdiklerimizi kaybetmeye sebep olur. 

Sema Maraşlı / Vahdet Gazetesi

Anne Sıfatı ile Mücehhez Kız Kardeşim!

Ey şehid dedenin torunu bacım! Dikkatli ol. İç ve dış düşmanlar senin şerefini ayak altına alıp çiğnemesinler. Bu kısacık hayatın zehirli bal hükmünde ki geçici lezzetlerine aldanıp, Allah tarafından sana va’d edilen cennette ki ebedi mutluluğunuzu kaybetmeyin. Bunuda ilave edeyim:

Yeni evlenen çiftlerin dini nikâhını yapan hoca dese ki: (Şahitlerin huzurunda ben bu çiftleri ömürlerinin sonuna kadar beraber yaşamaları için nikâh ediyorum.) O nikâh kabul olmaz. Çünkü evlenenler, şu kısacık dünya hayatı için değil de, ebedi hayat olan ahret  hayatında, cennette mutlu yaşamak için evlenirler. Evet, hanımlar insanlığın yalnız yarısı değil, onlar insanlığın annesidir. Fakat ne yazık ki, kötü sistemler onları evin içişleri bakanlığından düşürüp, bir ticaret metaı ve reklam aracı yaptılar.

Feminizim erkek ve hanım arasında eşitlit kanunu getirdi. Anlatın bana: O iki cins eşit olabilirmi mademki eşitmişler, niye hanımları da askere almıyorlar. Niye hanım hassas, nazik bir varlık olduğunu bilmezlikten geliyorlar. Ne yazık ki zavallı hanım kardeşlere hak vermek şöyle dursun, onların mevcut haklarını de ellerinden aldılar.

Üstadın dediği gibi:  “Hanımların asıl vazifesi nesli çoğaltmaktır.” Öyle olduğu halde, anlatın bana fazla demiyorum, me’mure olmuş çalışan kaç tane hanımın 5 evladı var? O zavallıları çalıştıkları işlerinin zahmetinden ötürü bir veya iki evlattan fazla evlada sahip olamıyorlar. Kolaymı kardeşim hem bütün gün elin işinde çalışsın hem de evlat büyütsün.  Zavallı hanım işten yorgun geliyor, bir taraftan beyi yemek istiyor, öte yandan evladı annesini özlemiş ağlıyor. Pedagoglar diyorlar: Çocuk, terbiyesini %80 annesinden alır. Çocuk yuvasında büyüyen yavrulardan nasıl bir terbiye bekliyoruz. Gizli kamerayla çekilen bir çocuk yuvasındaki hadıse: Çocun annesi içn ağlıyor, bakıcı bir tokat atıp çocuk yine susmuyor. Sonra biraz uyuşturucu çocuğun ağzına sürüyor uyuyor. Böyle olmasada çocuk yuvasında yavrular nasıl terbiye aldıklarını öğrenmemiz için mahkemelerde 100 binlerce boşanma dosyasından cevabını alabiliriz.

Biz bu yazılarımızda Allahın (c.c) ve Allah tarafında gönderilen Peygamberimizin (a.s.m.) ortaya serdiği ölçüleri nazara alarak yazıyoruz. Bu dalda felsefe geçmez “Sadırdan (gögüsten) degil satırdan” anlatacağız. “Bana göre bu böyledir” demek, o cahillerin sözüdür.

Zaruri ihtiyaç olunca hanım vücudunun öteki taraflarını örtüp,  bu düşünce ile baş açık gezebilir: Aşkla şevkle, kendine: Ah! Allahım ne zaman bana  nasip edecek Allahıma isyan etmekten kurtulup başımı örteyim  diyerek  çalışabilir. Fakat, başı açık gezen kız, başörtüsü bir şey değildir dedi mi dinden çıkıp bir gavur kızı olduğunu bilmelidir. Siz anlatın bana, çalışan hanımların 100 de kaçı zaruretten çalışıyor? Zaruretten çalışanlar % 10 nunu geçmez. Peki ötekiler ne için çalışıyor? Ya para kazanıp beyine kafa tutmak için. Veya beyin zoru ile çalışır.

Unutmayalım ki, Allah bu dünyada insan neslini çoğaltmak için, erkek ve hanıma birleşme şevki vermiş bu durumda olan kadın ve erkek nasıl günaha girmeden beraber çalışabilirler? Veya bölük çağına giren kız ve erkekler günaha girmeden nasıl beraber okuyabilirler? Kızlar ayrı yerde hanım öğretmenlerden ders almak, erkekler kendi cinsi olan öğretmenlerden ayrı yerde ders alma durumuna daha kavuşamadığımıza göre. “İlim kadın ve erkeğe farzdır” ibaresinden maksat dini bilgilerdir.

Bakın Üstadımız nasıl fenni ispatı takip ediyor: “Sokakta ki tesettürsüzlük neticesinde, Müslümanlarda  unutkanlık  oluyor. Çünkü Müslüman erkek haramlara bakmak neticesinde, evine geldikten sonra kendi helalı ile zaruretten fazla birleşiyor bu sebebten beyinde zafiyet oluyor” Ve bu sebepten Pergamberimiz a.s.m “Ahır zamanda hafızların göğsünden Kur’an çıkacak” buyurmuş.

Evet, bu devirde hanım ve kızın tesettürüne dikkatli olabilen babalara barekâllah. Çevreye uymadan bu dini hassasiyeti gösteren anne  va baba olan kardeşlerim çok tebrikler hak ederler. Bazı gafil anne ve babalar:“Var vakit daha gençtir yaşlandımı örtünsün” Bu gafil ahmaklara cevabımız yaşlanınca çıplak gezsin, ona kim şehvet nazari ile bakacak ki. Zaten yaşlanmış hanımlardan ancak vicdanı bozuk olanlar tesettüre bürünmez. Ötekiler ölümden çok korktuğu için sağlam örtünürler.

Bu sebepten Hadisi şerifte “Aleyküm bi dinil acaiz” ( Aceze hanımların dindarlığı gibi dindar olun) buyurması manidardır. Bu sebepten Ağabeylerimiz bu şartlada, hanım kızlarımızı üniversitede okutmayı müsaade etmiyorlar. Unutmayalım ki: Âlemi İslam da dertlerin en büyüğü açık saçıklıktır. Bu itibarla Müslüman anne babanın en zor ve en mühim işi çocuklarını bilhassa kızlarını eğitirken, onları Müslümana yakışır olarak yetiştirip, cehenneme birer odun parçası yapmamaktır.

Hz Ömerin r.a.hın bir hadise si ile yazıma son veriyorum: Bir Gün Hz Ömer Peygamberimize a.s.m. gelip Ya Resulullah aklıma bir şey gelince kıs kıs gülüyorum başka bir şey gelince kendimi tutamıyorum ağlıyorum. Güldüğümün sebebi: Annem veya hanım hamurdan put yaparlardı, biz onlara tapardık, herhangi yolculuğumuzda onları yanımıza alarak onlardan ümit beklerdik, karnımız acıktığı zaman onları yerdik.

Ağladığımın sebebini de şöyle anlatayım: İmansiz olduğum o cahiliyet devrinde, kız babası olmak ayıp olduğu için, 10 yaşında bir kızım vardı. Bir gün onu annesine yıkattırıp saçını taradıktan sonra çölde gümmek için ben kızı aldım çölde ona çukur kazarken sakalım tozlanıyordu. Kızım, babamın sakalı tozlanmış sakalımı silmeye çalışiyordu. Ben hiç acımadan kızı alıp çukura gümdüm. Bu aklıma geldimi, kendimi tutamıyorum ağlıyorum.

Peygamberimizin a.s.m. cevabı şöyle olmuş: Müslüman daha iman etmeden önce yaptığı günahlar af olur. Yani o günahlar senden silinmiştir. Kızda, masum günahsız olduğu için oda cennete gidecektir inşallah. Fakat gelecek bir zaman! (Bizim yaşadığımız zamanı kast ederek.) Anne baba (ahiretlerini düşünmeden) gece gün evlatlarının maddi rahatlıklarını temin etmek içi  koşacaklar. Aman evi olsun, parası olsun, bahçesi olsun şusu olsun busu olsun diye koşacaklar. Asıl evlat katili onlar olacaklar buyurmuş!…

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Hanımlar Nasıl Mutlu Olacak?

Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zînetleri. Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evlâdı. Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı Lâzımdır tâ dayansın.

Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riya ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları! Yatmış olan hevesat, birdenbire uyanır. Taife-i nisada serbestî inkişafı, sebeb olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı.

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müdhiştir tesiri. {(**): Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşetle alçaklığını gösterir. Öyle de, rahmete muhtaç bir bîçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyane bir nazarla bakmak, ruhun hissiyat-ı ulviyesini söndürür.}

Memnu’ heykel, suretler: Ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riya, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır: Celbeder o habis ervahları. ( Sözler, 727 )

Hanımların rahat edip hürmetle anıldıkları ortam, evleri ve aile hayatlarıdır. Fıtraten hassas ve nazik olarak yaratılmış hanımlar ailedeki manevî, hissî paylaşımları yönlendiren, geliştiren, ferdler arasındaki akışı sağlayan birer nazenin şefkat aynalarıdır. Bu aynalar aile hayatları dışında “ekmek kavgası”nın kıyasıya yaşandığı ortamlara girdiklerinde yapılarındaki ince hisler ve duyarlılık bozulur. Kendi ruh dünyasında çatışmalar yaşadığı gibi aile ferdlerini birbirine bağlama, problemleri çözme, çocukların terbiyesi, manevî alışverişlere zemin oluşturma gibi ailenin temelini oluşturan görevleri atıl kalır. Bunun neticesinde anne, baba, çocuklar arasında kopukluklar olur. Aynı sofrayı paylaşsalar bile fikir ve his olarak birbirlerine aks edecek sıcak bir ortam yakalanamaz. Birbirini anlama, destek olma, alakalanma gibi pek çok ruhî ve insanî ihtiyaç karşılanmamış olur.

Neden? Çünkü evin annesi sabahtan akşama kadar dışarıda bir sürü insanla uğraşmış, sinirleri yıpranmış, kendisi dolmuş ve deşarj olacak bir ortam ararken bir de ev işlerinin üstüne ailenin diğer ferdlerinin problemlerine yönelmesini beklemek insafsızlık olur.

Peki ne olacak? Evin annesi geçim derdini üstüne aldıysa, fizikî olarak anne olsa da mana olarak “babalaşmıştır”; yani artık evin 2 babası vardır.

Peki anne nerde? Anne yok; anne misyonunu yüklenecek kimse yok çünkü.

Peki annesiz aile devam eder mi? Sırf maddeyi paylaşmaya aile hayatı diyorsak, annenin muazzam terbiye misyonu olmadan da aile o kadar devam eder; yani etmez. Çocuklar ve eş ilgiye, şefkate, uyarılmaya, dertleşmeye, paylaşmaya, konuşmaya muhtaç bir şekilde maddî hayatlarına devam ederler; ama mana hayatlarında doldurulması müşkül kocaman gedikler açılmıştır. Güven, aidiyet hisleri tam tatmin olamamıştır. İhtiyacı olduğunda yanında olan bir annesi, eşi yoktur çünkü. Anne de yoğunluktan -kendi dahil- ailede kime ne olup bittiğini fark edemiyordur. Dış alemde mesul olduğu vazifesi ve onunla ilgili bir sürü sıkıntılar üstüne ailedeki karmaşık insanî sorunlar hanımı da zaman içinde çok yıpratır. Saçını süpürge etse de: “çocuğuma laf geçiremiyorum, onu anlamıyorum, o da beni anlamıyor” gibi yakınmaları duyarız. Halbuki çocuğunu veya eşini dinleyecek vakit, kendinde istek dahi bulamamıştır. Bu yüzden:

“Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede.” Demiştir.

Üstad Hz.(RA)’ın dediği gibi:

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” (24.Lema)

Hanımların ailedeki en esaslı görevi çocuklarına manevî ders vermesi, sağlam bir ahlak üzere yetiştirmesi, hayata istikametli bir bakış açısı kazanmalarına gayret etmesidir. Bu çok zaman ve emek, ilgi isteyen manevî terbiyeyi ailede şefkatli bir otorite olan anneden başkasının vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla toplumun geleceğini oluşturan çocukların en ehemmiyetli muallimi olan annelerin vazifesi çok büyüktür. Hanımı dışarı çıkarıp çalıştırmak suretiyle evdeki dengelerin bozulmasına sebep olmak akıllıca bir iş değildir. Ailesinden kopuk, ahlakı kötü, manevî değerlere duyarsız bir evladın açtığı zararı annenin kazandığı binler maaşla dahi kapatmak mümkün değildir. Çünkü kaybedilen bir “insan”dır. Ergenlik yaşına gelmiş, karakteri oturmuş bir çocuk için “uzman desteği” de alsak ne kadar onun ruh dünyasında düzeltmeler yapabiliriz?

“Temizlik zînetleri. Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evlâdı.”

Hanımın takvası yani manevi temizliği zînetidir; hanımı güzel gösteren suretten ziyade sîret yani ahlakıdır. Ahlakının güzelliği haşmet verdiği gibi, günahtan muhafaza olunmuşluğu da hanımın cemalidir. Fıtratındaki şefkat kendindeki kemalat olmakla beraber, evladı ile geçirdiği vakitler eğlencesidir.

Halbuki hanımlar evlerinden dış hayata çıktığında, dahil olduğu ortamda hevesleri uyandıracak, nazarları kendiyle meşgul edecektir. Böylece pek çok olumsuzluğun ortaya çıkmasına sebep olur. Aile hayatında bunca vazifeyi atıl bırakıp, dış alemde de verimi düşürecek durumların ortaya çıkmasına sebep olacak bir karar, hiçbir ehli aklın karı değildir ve olamaz. Bu yüzden rızık için -hakikaten mecbur kalmadıkça- dışarı çıkma vazifesini İslam hanımlara yüklememiştir.

Nabi

www.NurNet.org