Etiket arşivi: Helal Lokma

Hüsrev Altınbaşak’ın ahirzamanda helal lokma uyarısı

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebesi Hüsrev Altınbaşak ağabey sohbetlerinde bilhassa içinde yaşadığımız âhirzaman fitnelerinden sakınmanın ehemmiyetinden bahsederdi. Bir talebesi bu mevzu ile ilgili bir hatırasını şöyle anlatmaktadır:

Faizcilik âhirzamanda o kadar ilerler ki

“Hüsrev Efendi sohbetlerinde âhirzaman fitnelerinden bahisle; ‘O zamanda imanını korumak avucun içinde ateşten bir kor parçası tutmak gibi zordur’ hadisini nakleder ve ‘Faizcilik âhirzamanda o kadar ilerler ki, hiç girmeyen eve rüzgârın tozu soktuğu gibi girer! Öyle bir zamanın içindeyiz ki, hiç haram yememek için tarlası ana babasından miras kalacak, kendisi ekecek, kendisi biçecek, kendisi öğütecek, kendisi pişirip, kendisi yiyecek. Bir de kuyu kazacak, suyunu oradan içecek’ derdi.

‘Helal tarafına Bismillah’

Bu zamanda haramın helale eski zamana nisbetle çok fazla karışması ve tamamen helal lokma bulmanın neredeyse imkânsız hâle gelmesi sebebiyle talebelerine, “Kardeşlerim yemeğe başlarken ‘Helal tarafına Bismillah’ diyerek başlayın, böylece harama besmele çekmemiş olursunuz!” diyerek onlara helal lokma yemek noktasında büyük bir hassasiyeti telkin ederdi.

Paranın mânen arınacağı rahmet-i ilâhiyeden ümid olunur

Yine devletten maaş alan talebelerine, “Bu maaşların içinde helal ve haram tamamen karışmış durumdadır. Eğer bir kardeşine samimi bir niyetle maaşınızı hediye ederseniz ve o da size aynı samimiyetle geri hediye ederse o paranın mânen arınacağı rahmet-i ilâhiyeden ümid olunur” der ve böyle yapmalarını tavsiye ederdi.

İnsan bir lokma haram yediği zaman

Helal rızık hususunda Resulullah Efendimizin (asm) “İnsanda bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün vücut iyi olur, o bozulursa bütün vücut bozulur” mealindeki hadislerini sık sık zikrederdi. “İnsan bir lokma haram yediği zaman kana karışır ve kalp vasıtası ile bütün vücuda yayılır, kalbe de sirayet eder, bütün vücut mahvolur” derdi.

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Çağı Teknolojide Yakaladık Kullukta Yakalamadık

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat,56) buyuran Cenab-ı Hakka kul olarak yaratılan bizler; şu üç günlük dünyada gerçekten de ömrümüzü boşa geçirmekteyiz. Evin en iyisini, en iyi yerden olmasını isteriz. Ardından eşyasının markalı ve kaliteli olmasını isteriz. Bir iki sene sonra da modası geçti diye yenisini almak için tekrar mağaza mağaza gezeriz.

Araba alırız, bir iki yıl bindikten sonra değiştirmeye kalkarız. Telefonuydu, bilgisayarıydı, beyaz eşyasıydı, onlar da değişimden nasiplerini alırlar. Değişimin haddi hesabı da yoktur.

Gerçekten de bizler dünya malına gösterdiğimiz hassasiyeti ibadetlerimizde de göstermiş olsaydık belki de bugünkünden daha bilinçli bir Müslüman olurduk. Telefon ve bilgisayarda bulunması gereken özellikleri araştırdığımız kadar, bir Müslüman da bulunması gereken özellikleri de araştırmış olsaydık herhalde İslam’ı yaşantımız bugünkünden çok daha farklı olurdu.

Kulluk Bilinci için Helal Lokma

Bayezid-i Bistami Hazretleri gençlik yıllarında yaptığı bazı ibadetlerden zevk alamıyordu. Bu durumu zaman zaman annesine anlatırdı ve yetişmesinde, terbiye edilmesinde bir kusur bulunup bulunmadığını sorardı ve:

Anneciğim; beni emzirdiğin zaman, benim yüzümden haramdan bir şey aldın mı? İçimde beni Rabbimden alıkoyan bir şey hissediyorum. Fakat neden olduğunu bilmiyorum, derdi.

Annesi uzun bir müddet düşündükten sonra:

Evlâdım tek şey hatırlıyorum. Sen daha küçüktün. Komşulara oturmaya gitmiştim. Kucağımda iken ağlamaya başladın. Bir türlü susturamadım. Seni susturmak için ocağın üstünde pişmekte olan tarhanaya komşudan izin almaksızın parmağımı batırıp ağzına koydum, dedi.

Bunun üzerine annesinden, o komşuya gidip helallik dilemesini istedi. Annesi helallik diledikten sonra yaptığı ibadetlerden zevk almaya başladı.

Kulluk bilincinin oluşması için öncelikle insanın yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerekir. Huşu için Şeyh Nakşibendî Hazretleri; “Helal lokma yemeli” derken Ebû Bekr-i Dükkî ise bu konuda: “Mide, yenilen şeylerin toplandığı yerdir. Oraya helâl lokma koyarsan, azalardan salih ameller meydana gelir. Şüpheli lokma koyarsan, azalar Allah yolunda amel etmekte şüpheye düşerler. Eğer, haram lokma koyarsan, o lokma seninle Allah’ü Teâlâ arasında bir perde olur da, bu yolda yürümen mümkün olmaz.” buyurur.

Kulluk Bilinci için Ne Yapmalı?

Bir ömür nasılsa geçecektir. Kimi yetmiş yaşında, kimi elli yaşında, kimi hayatın baharı dediğimiz genç yaşta ölümle tanışacaktır. Ölüme giden hayat yolunda kulluk bilincini en güzel şekilde yaşamamız gerekir. En güzel şekilde yaşama adına eşimize, çocuklarımıza ve çevremize de model olmalıyız.

Sabah işe başladığımız zaman mesaiyi doldurmak için zaman doldurmak yerine; “Bir kul olarak zamanı en güzel şekilde nasıl değerlendirebilirim, insanlara nasıl yardımcı olabilirim?” diye düşünmek gerekir. Hatta bunu düşünceden öteye götürüp uygulamaya başlarsak hem insanları hem de kendimize faydalı olmuş oluruz. Önemli olan burada bakış açısıdır. Çünkü olumlu bakmak kişinin kulluk bilincinin farkındalığını artıracaktır. Farkındalığı artan insanda kulluk görevini ifa ederken yaratanın vermiş olduğu nimetlere olumlu pencerelerden bakmayı öğrenecektir. Farkındalığı artan ve olaylara farklı pencereden bakan insanda evinden işine giderken zihnini olumsuzluklarla meşgul etmek yerine faydalı şeylerle meşgul edecektir. Toplu ulaşım araçlarında camdan dışarı bakmak yerine kitap, dergi okuyacak ya da zikir yapacaktır. Telafisi ve dönüşü olmayan bir hayat yolunda bulunduğunun farkında olan insan toplu ulaşım araçların dahi kul olma adına zamanı en güzel şekilde değerlendirecektir.

İnsanoğlu bilinçli kulluk yapabilmek için hala elinde fırsatlar varken onu değerlendirmek yerine geçmişiyle geleceği arasında gidip gelmekte ve kullukta anı yaşamamaktır. Dün geçmiştir, yarın belki gelmeyecektir. Ama bulunduğu an kulluk için insanın kendi elindedir. Ne güzel söylemiş Mevlana Hazretleri: “Dün ve düne dair ne varsa dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.” der.

Mehmet Emin Karabacak

cocukaile.net

İsyanımı Eşimin Huysuzluğundan Anlarım!

Cenab-ı Hak tarafından “En güzel biçimde yaratılan.” (Tin,4)  insanoğlu, evlilik hayatında da kendisinden beklenen aynı güzelliği gösterememektedir. Evlilikte de kendisinden sadece kul olunması istenen insanoğlu, hayat şartlarını ve zamanının olmadığını bahane ederek, sorumluluklarını yerine getirmemektedir.

Cenab-ı Hakk’ın; “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât,56) buyurduğu ve görevi sadece Allah’a kulluk olan insanoğlu, çoğu zaman yaradılış gayesi dışına çıkmaktadır.

Söylem olarak en iyi şekilde kul olmak istediğini söyleyen insanoğlu, davranış olarak söylemlerin tersini yapmaktadır. Allah’a kul olma konusunda söylemleriyle davranışları arasında tutarsızlık içinde olan insanoğlu, bu haliyle hem bu dünyasını hem de öbür dünyasını sıkıntıya sokmaktadır.

Gönderiliş gayesi Rabbine kulluk bilincini unutan insanoğlu, mutlu olmak için farklı alanlara yönelmektedir. Evlilikte mutluluğu Rabbine kul olmakta aramak yerine dışarıda arayan insanlara, Cenab-ı Hakk tarafından kendilerinin de tarif edemedikleri sıkıntılar verilmektedir. Adını kendilerinin de koyamadıkları bu sıkıntılardan kurtulmak içinde eşler, huzur ve mutluluğu değişik şeylerde ve farklı yerlerde aramaktadırlar.

Aile içindeki huzursuzluğun nedeni için seleflerden biri şöyle der: “Ben Allaha karşı isyan ettiğimi eşimin ve atımın huysuzlanmasından anlarım.” (Evliyalar Ansiklopedisi, İstanbul,1992)

Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı içinde Allah’a Karşı gelmekten sakınsın.’’ (Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310)

Eskiden hanımlar eşlerini işe gönderirken: “Aman bey, bize haram para getirme, biz açlığa dayanırız; fakat cehennem ateşine dayanamayız.” anlayışı vardı. Gelinlik kız aranırken de  “Helal süt emmiş” biri olmasına dikkat edilmesinin temelinde bu yatmaktadır.

Oysa günümüzde öyle mi? Gelsin de nerden gelirse gelsin anlayışı ile gelin ya da damat adayında sorulan ilk soru; nerede çalışır ya da babası ne iş yapar sorusudur. Gelin ya da damat adayının ahlakı sorgulanmadan ve sadece maddiyata dayalı yapılan birde buna nerden kazanıldığına bakılmadan yapılan evliliklerde aile içi kavgalar eksik olmayacaktır.

Behlül-i Dânâ Hazretleri bir gün Harun Reşid’den bir vazife istedi. Harun Reşid de ona çarşı pazar denetimini verdi.

Behlül Dânâ Hazretleri hemen işe koyuldu. İlk olarak bir fırına gitti. Birkaç ekmek tarttı hepsi normal gramajından noksan geldi. Dönüp fırıncıya sordu:

-“Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?” Adam da her soruya olumsuz cevap verdi. Memnun olduğu bir şey yoktu.

Behlül Dânâ Hazretleri bir şey demeden ayrıldı ve bir başka fırına geçti. Orada da birkaç ekmek tarttı ve gördü ki bütün ekmekler gramajından fazla geliyor, eksik gelmiyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sordu ve her soruya olumlu cevap aldı.

Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıktı ve yeni bir vazife istedi. Harun Reşid; “Behlül daha demin vazife verdik sana ne çabuk bıktın?” der.

Behlül Dânâ Hazretleri: “Efendimiz çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.” der

Mehmet Emin Karabacak

cocukaile.net