Etiket arşivi: hiperaktivite

Fıtrat

Fıtrat genetik olarak bir insanın içine kodlanmış fizyolojik, psikolojik, sosyal özellikleri ihtiva eder.

Özellikle son dönemlerde genetik alandaki çalışmaların ilerlemesiyle beraber, araştırmalar genetik faktörlerin, DNA ların insanoğlunun sadece fizyolojik özelliklerinin oluşumunda ve işleyişinde değil aynı zamanda kişiliğinin oluşumunda ve kişiliğin işleyişinde son derece belirleyici olduğunu ortaya koymuştur.

Artık her şeyin bir geni var. Her hastalığın bir geni var. Psikolojik hastalıkların ortaya çıkışında da yine genetik faktörlerin zannedildiğinin çok  ötesinde belirleyici olduğu da yine genetik alanda yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkıyor. İnsanoğlunun psikolojik özelliklerinin büyük ölçeği de genetik faktörlere dayanıyor olması o insanın bu doğuştan gelen özelliklerinin hayatın içerisinde, hayata uyum sağlayabilme, hayatın içerisinde var olabilme, engelleri aşabilme, karşısına çıkan fırsatları değerlendirebilme sürecinde onların muhafazasının son derece önemli olduğu görüşünü beraberinde getiriyor.

Diğer bir deyişle fıtratı muhafaza etmek çok ama çok önemlidir.

Neden çok önemli?

Çünkü bir insan kendisini bekleyen o hayatı yaşayabilmek için ihtiyaç duymuş olduğu kaynakların önemli bir bölümü nü o fıtratı diğer bir deyişle doğuştan gelen genetik özellikleri  barındırmaktadır.

Bir insanın sorunlarla baş etme, sorunlara çözümler bulma ve bu çözümleri hayata geçirme sürecinde özellikle 3 tür zeka son derece önemli rol oynamaktadır. Bunlardan bir tanesi IQ (    bilişsel zeka      ), ikincisi İQ ( duygusal zeka ) üçüncüsü de SQ ( ruhsal zeka  ).  Bu üçüncüsü  özellikle son dönemlerde çok konuşulmuş bir zeka türü.

Birincisi bilinçsel zeka, ikincisi duygusal zeka, üçüncüsü ise ruhsal zeka diğer bir değişle sağ duyu veya vicdan olarak da bahis ettiğimiz unsurlar. Bir insanın kişiliğinin işleyişinde özelliklede üst beyin de yerleşik korteks olarak tanımladığımız yönetim mekanizması olarak da altını çizdiğimiz o korteks te  yerleşik olan  bu üç zeka türü, diğer bir değişle zeka, yetenek ve vicdan son derece önemli. Ve bunlar büyük ölçüde genetik faktörlere bağlı olarak belirlenmektedir.

Bir insanın bilinçsel zekası doğuştan geliyor. Elbette ki zekanın kişinin almış olduğu eğitime bağlı olarak geliştiği bir gerçek. Fakat kişinin zekasının kat sayısı sabit. Almış olduğu eğitim olsun, içinde bulunduğu koşullar buna çok fazla etki etmiyor. Boy gibi bir şey.  Kişinin beslenmesi , fiziksel aktivitesi, içinde bulunduğu koşullar elbette boyuna etki ediyor fakat sonuçta o kişinin genetik olarak kodlanmış bir boyu var çok iyi beslense de, spor da yapsa o genetik yapının çok fazla üstüne çıkamıyor. Zeka da böyledir.

O zaman bir insanın hayatının işleyişinde eğer bu üç zeka türü son derece belirleyiciyse- ki belirleyici- o zaman kişinin işleyişinde genetik faktörler yani fıtrat da son derece belirleyici.

Madem bu kadar önemli o zaman anne ve babaların en önemli görevi çocuklarının fıtratını yani orjinalliğini, özgünlüğünü korumaktır. Eğer o fıtrat, özgünlük, orjinallik bozulursa çocuk hayatın daha sonraki evrelerinde hayatla baş edebilme, engelleri aşabilme, fırsatları değerlendirebilme,  sorunlara çözümler bulup hayata geçirme evrelerinde kendisine bahşedilmiş olan ihtiyaç duyacağı o, IQ, İQ, SQ sunda ciddi anlamda bir bozulma söz konusu oluyor.

Çocuğun hayatla baş edebilmek için ihtiyaç duyduğu tabiri caiz ise o silahları elinden alıyoruz. Onları tutuk hale getirmiş, dumura uğratmış oluyoruz. O açıdan anne ve babaların en önemli görevi çocuklarının fıtratını muhafaza etmektir.

Fıtratın korunması son derece önemlidir. Bütün dinler, bütün şeriatlar, bütün hukuk sistemleri  diyelim daha genel anlamla gerek seküler (dini temele dayanmayan) gerek dine dayanan hukuk sistemleri olsun özellikle beş şeyi korumayı esas almıştır. Nedir bu beş şey?

1)      Aklı korumayı esas almıştır. Onun için insanın aklına zarar verebilecek uyuşturcu, alkol vb. şeyler hiçbir hukuk sisteminde serbest bırakılmamıştır.

2)      Malın korunması. Çünkü insanın hayatını idame ettirebilmesi için bir miktar mala ihtiyaç vardır. Mal canın yongasıdır demişler.

3)      Canın korunması . Yani o insanın fiziksel bütünlüğünün korunması önemlidir buna yönelik kanunlar konulmuştur.

4)      Nesli korumak. Onun için nüfus müdürlükleri ihdas edilmiş, kişinin soy bağı orada en ince ayrıntısına kadar işlenmiştir.

5)       Dini korumak. Vicdan ve din özgürlüğü bütün kanunlarda dini temele dayansın veya dayanmasın hepsinde koruma altına alınmıştır.

Baktığımızda bunlar aslında bir şeyi koruyor. Evet hukuk sistemleri bu beş şeyi koruyor fakat bu beş husus başka bir şeyi, çok değerli bir şeyi korumaya çalışıyor. Oda FITRAT dır.

Akıl bozuldu mu fıtrat bozuluyor. Kişi vicdan ve din özgünlüğüne sahip olamadı mı fıtrat bozuluyor. Fıtratı en ziyade koruyan şey dindir. Mal gitti mi de fıtrat bozuluyor. Kişi yeterli beslenemediği zaman, barınamadığı zaman, fizyolojik dengesini oluşturabilecek ortamı bulamadığı zaman da fıtrat bozuluyor. Aynı şekilde nesil de çok önemli. Kişinin kendi anne-babasıyla birlikte bulunması, hayata onların yanında hazırlanması da son derece önemlidir.

Bütün bunların var oluş amacı fıtratı korumaktır.

Baktığımız zaman bireyin bu fıtratı korumaya yönelik önemli görevleri vardır. Ailenin, toplumun ve devletin önemli bir rolü rolü vardır burda. Fakat bütün bunların içinde en stratejik olanı AİLE dir. Fıtratı koruyan esas korunaklı yapı ailedir. Aile bozulduğu zaman fıtrat da yıkıma uğramaya başlıyor. Üst beyinde IQ, İQ. SQ da ciddi anlamda sorunlar olmaya başlıyor.

Bu konuda yapılmış ciddi araştırmalar var. Mesela anne sevgisi yeterince alamamış, babasıyla yeterince temas kuramamış, huzurlu bir aile ortamında büyüyememiş çocukların bu üç zeka türünde ciddi anlamda sıkıntılar olduğunu gösteren çok ciddi araştırmalar var.

Bilinçsel zekaları bir kere olumsuz etkileniyor. Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, odaklanma gibi problemleri olabiliyor. Duygusal zekaları ciddi anlamda zarar görmeye başlıyor. Diyelim ki duygusal zekanın bir alt versiyonu olan sanatsal zekası varsa bu dumura uğruyor. Sosyal zekası varsa bu dumura uğruyor çocuk sosyalleşemiyor. Yine aynı şekilde ruhsal zeka, bizim kültürümüzdeki karşılığıyla vicdan. Vicdani melekeleri zarar görüyor. Neden? Çünkü güvenlik problemi yaşayan bireylerin ruhsal zekaları gelişemiyor. Kişi karnını doyuramamış, kişi kendisini güvende hissedememiş, kişinin fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları karşılanamamışken o insanın dini düşünebilmesi, akli ve vicdani melekelerin gelişmesi son derece  zordur.

Sağlıklı bir aile yapısı fıtratı koruma açısından son derece önemlidir. Sağlıklı bir aile yapısına sahip olmadığımız zaman ne gibi problemler ortaya çıkar. Kısaca ona değinelim.

Mesela bugün aile yapısının ziyadesiyle bozulduğu, yıkıma uğradığı, zafiyet gösterdiği yer batı. Bugün bu aile yapısının bozulmasıyla evlenme oranları çok ciddi oranlarda azaldı. Evlenme yaşı erkeklerden 34-35 kadınlarda, 31-32 ler de geziniyor. Buna bağlı olarak doğurganlık oranı ciddi miktarlarda düşmüş vaziyette. Evlenen çiftelerin büyük bir çoğunluğu çocuk yapmıyor, yapanlar 1 çocukla yetiniyor. Nüfusun artış hızı 2 lerde. İrlanda, italya gibi ülkelerde 1 in altına düşmüş vaziyette. Nüfus hızlı bir şekilde yaşlanıyor.

Babasız çocuklar problemi var.  Çok önemli bir problem.  İngiltere de bugün çocukların %56 sı kendi  öz babaları tarafından yetiştirilmiyor. Babasız çocuklar problemi özellikle erkek çocuklarda eşcinselliğin çok ciddi bir şekilde artması sonucunu beraberinde getirmiş vaziyette. Yine İngiltere de her 100 erkekten 8 inde eşcinsellik probleminin olduğundan bahis ediliyor. İşte bu babasız yetişme, çocuğun kendi babasıyla etkileşim içerisinde bulunamamasından ileri geliyor.

Yine İngiltere de evli her 10 erkekten 8 i, her 10 kadından ise 4 ünün  eşini aldattığını söylüyor . işte bu da neslin bozulmasına sebep olan en önemli faktörlerden birisidir. Çocukların gerçek babalarıyla temas edemiyor olması sık görülen boşanmanın yanı sıra sadakatsizliktir.

Diğer bir deyişle aile yapısı bozuldu. Aile yapısı bozulunca da fıtrat bozuldu.

Bugün batı dünyada intiharın en yüksek olduğu, uyuşturucu ve alkol kullanımının en yüksek olduğu ülkeler kategorisinde. Ne oldu fıtrat bozuldu.

Ve bakıyoruz dini duygular son derece zayıflamış vaziyette. Kendisini ateist olarak tanımlayan insanların, toplam nüfusa oranı %80 lere  hatta bazı ülkelerde özellikle baltık ülkelerinde Estonya, Letonya vb. gibi % 90 lara ulaşmış vaziyette.

Aile bozulunca dinde ortadan kalkıyor. Çünkü insan din eğitimini ailede alır. Aile ortadan kalkınca dinde ortadan kalkıyor.

Huzur evleri, çocuk bakım yuvaları son derece artmış vaziyette. Aileler çocuklara sahip çıkmıyor, çocuklarda büyüyünce anne- babasına sahip çıkmıyor. Sosyal  etkileşim asgari düzeye inmiş vaziyette. Sosyal yardımlaşma asgari düzeye inmiş. Böylesine tehlikeli bir durum söz konusudur.

Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu – cocukaile.net

7 Yaş Altı Çocuğu Olan Annelere Pratik Tavsiyeler

Çocuğu çok hareketli olan annelere tavsiyeler: 

Çocukların geneli hareketli ve enerji doludur. Kimi çocuklarda ise, bu hareketlilik ve enerji akranlarından daha fazla olabilmektedir. Anne-babalar çoğu zaman “Acaba çocuğum hiperaktif mi?” düşüncesiyle araştırma yaparlar. Oysa hiperaktivite ayrı bir hastalıktır. Dikkat dağınıklığı vb. problemleri de içerir.

Bir çocuğun çok hareketli olması yapısından kaynaklanabildiği gibi, bazı faktörler de bunda etkili olabilmektedir. Ebeveyn neler yapabilir? 

*Çocuğunuzu hazır gıdalardan uzak tutun. Ev yapımı da olsa, tatlı, kek, kurabiye gibi şekerli yiyecekleri çok fazla tüketmesine izin vermeyin.

*Çizgi film, reklam ve bilgisayar oyunlarının, hareketliliği artırmadaki önemli rolü bilinmektedir. Çocuğunuz 3 yaş altıysa ekranla hiç muhatap etmeyin. 3 yaş üzeriyse; hızlı olmayan, yaşına uygun, düzgün çizgi filmlerden haftada veya on beş günde, bir saat olacak şekilde seyrettirin. Ekrandan ne kadar uzak kalırlarsa o kadar kârdır.

* “Her şeye dikkat ediyorum ama bu çocuk yine de çok hareketli” diye düşünebilirsiniz. İçleri kıpır kıpır olan çocukların atmak istedikleri ve  ancak onu attıklarında rahatlayabilecekleri bir enerjileri vardır. Bu anormal değildir, yaratılıştan gelen bir haldir.

Hava iyiyse, imkân olduğunca, dışarıda koşarak, zıplayarak, toprakta oynayarak enerjisini attırın. Dışarı çıkamadığı zamanlarda ise, evi olabildiğince sade ve onlara uygun döşeyerek, strese girmeden, hareketliliklerini doğal karşılamaya çalışın.

*4-5 yaş üzeri için bulabiliyorsanız, İslami hassasiyete uygun spor merkezi, yüzme havuzu gibi mekanlar, rahatlamaları, sakinleşebilmeleri için güzel bir fırsat olabilir.

*Özellikle misafir geleceği, annenin yoğun olduğu zamanlarda, çocuklar daha da zorlaşmaktadır. Telaşenizi anlamaması, kendi oyununa devam etmesi, dur durak bilmeden koşturması sizi sinirlendirmesin. Vakti verimli kullanarak, önce mutfak vb. işlerinizi hallettikten sonra, en son etrafı toparlama işini yaparsanız stresiniz daha azalacaktır. Aksi takdirde toparlayıp ardından çocuğunuzun bozması ve bunun birkaç kez tekrar etmesi sinirlerinizi yıpratabilir.

*Bol bol dua edin. Allah’tan güç kuvvet isteyin.

corekotuyagiÇocuğu çok düşen annelere tavsiyeler:

*Allah Rasulü (s.a.v)’in sabah-akşam ettiği dua ve zikirleri aksatmadan etmeye çalışın. Özellikle sağlık, sıhhat, afiyet ile ilgili duaları edin ve dili döndüğünce çocuğunuza da tekrar ettirin.

*Ev içerisinde düştüklerinde, çarptıklarında kendilerine zarar verecek sivri uçlu sehpa, masa vb. eşyalar bulundurmayın.

* ‘Çörekotu yağı’ elinizin altında olsun. Çarpan, moraran, şişen, ağrıyan yere hemen çörekotu yağı sürün. Allah’ın izniyle defalarca denenmiş ve bizzat faydası görülmüştür. 

* Çantanızda yara bandı ve yarılmalar için özel üretilmiş bantlardan bulundurun. Medikallerde bulunabilen bu bantlar, Allah’ın izniyle hemen uygulandığında vücutta kalabilecek izi azaltmaktadır.

Çocuğu korkan annelere tavsiyeler:

4-5 yaş civarı çocuğun korku üretme dönemidir. Bu, bazı çocuklarda az olabilirken, bazısında fazlasıyla etkisini gösterebilmektedir.

*Çocuğunuza asla haber, film vb. seyrettirmeyin. Bizlerin alıştığı, basit gördüğü ufacık bir görüntü, onun günlerce rahat uyuyamamasına, geceleri ağlamasına sebep olabilir. Normalde korku sahnesi olmayan bir filmdeki farklı efekt ve müzik bile, çocuğun o küçücük zihni tarafından çok farklı algılanabilir.

*Hiçbir şey izlemese de, kendi kendine korkular üretebilir. Herhangi bir hayvandan, masaldan vs. kaynaklanan korkuları olabilir. “Bundan da korkulur mu? Korkulacak hiçbir şey yok” gibi cümleler asla kurmayın. Onu dinleyip rahatlatın ve yanında olduğunuzu hissettirin.

“Küçükken ben de senin gibi korkar, annemi yanıma çağırırdım. Ne zaman uyanırsan sen de beni çağırabilirsin, hemen gelirim.” şeklinde sözlerle güven verin.

*Geceleri sık sık uyandırması sizi rahatsız etse de sabredin, odasına giderek uyuyana kadar bekleyin. Korkularının üzerine gitmezseniz Allah’ın izniyle geçecektir. Bu dönem çocuğa göre uzun da sürebilir, kısa da.

*Uyumadan önce Rasulullah (s.a.v)’ın yatarken ettiği duaları tekrar ettirin. İhlas, Felak, Nas surelerini sesli okuyun, okutun. “Allah’ımız hiç uyumaz, hep bizi görür, korur, her zaman bizimledir” gibi anlayabileceği kadarıyla onunla konuşun.

*Dua edin.

Çocuğu çok iştahlı olan anneler tavsiyeler:

Bazı çocuklar küçüklüklerinden itibaren yemeyi çok severler. Bu da genelde annelerin hoşuna gider. “Yesin, şifa olsun, fazla yemenin bir zararı olmaz”  düşüncesiyle, çocuk ne kadar yemek isterse o kadar verilir.

Oysa ilerisi için bu doğru bir tutum değildir. Yeme alışkanlığı da dahil birçok alışkanlık küçüklükte oluşmaktadır.

*Sınırlamak her ne kadar zor olsa da güzel bir dille bunu yapın. Çocuğun midesini iyice genişletmesine müsaade etmeyin. Midesi genişlemiş bir çocuk, yetişkin kadar yiyebilmekte ve bu da sağlığını ve kilosunu olumsuz etkilemektedir.

Küçükken çok anlaşılmayabilir ama biraz büyüdüğünde yaşıtlarından kilolu olması, çocuğun psikolojik olarak bir takım olumsuzluklar yaşamasına sebep olabilir.

*Yemek yemesini sınırlandırmanız gerektiğinde karnına dokunun. “Hımmm, karnın doymuş. Mideni daha fazla yorma istersen. Çok sevdin bunu biliyorum ama midemizi tıka basa doldurursak sonra bize rahatsızlık verebilir” şeklinde anlayabileceği cümleler kurun.

*Hamur işi, tatlı, abur-cubur gibi kilo aldıracak ve iştah artıracak yiyecekleri aşırı tüketmeyin. Yemek düzeniniz olsun. Öğün aralarında sürekli ağzını meşgul etmeye, bir şeyler atıştırmaya alıştırmayın.

Annenin beslenme düzeninin direk çocuğa geçtiğini unutmayın.

*Müslümanın beslenme tarzının, yemek için yaşamak değil de, yaşamak için yemek olduğunu örnekliğinizle göstermeye çalışın.

Çocuğu iştahsız olan annelere tavsiyeler:

Çocuklarda dönem dönem, özellikle iki yaş altı emme ve diş çıkarma döneminde yemeğe karşı iştahsızlık olabilmektedir. Farklı bir sağlık problemleri yoksa emmeyi bıraktıklarında ve diş çıkarmayı tamamladıklarında iştahsızlıkları genelde son bulmaktadır.

*Anne elbette çocuğun beslenemediğini ve aç kaldığını düşünerek üzülmektedir. Bu üzüntüyle üzerine gitmek, zorla yemek yedirmeye çalışmak tepki oluşturabilir.

Kendinizi yıpratmadan, bu dönemim geçici olduğunu bilerek, sevdiği, damak tadına uygun meyve vb. yiyecekleri keşfetmeye çalışın.

*İki yaş sonrasında iştahsızlık hala devam ediyorsa, hazır gıdalardan tamamen uzak durun, evinizde bulundurmayın.  Abur-cubur tarzı gıdaların iştah kesmede ciddi tesiri vardır. Bir paket çikolata çocuğun gün boyu hiçbir şey yemek istememesine sebep olabilir.

Tüm annelere tavsiyeler:

Dua edin. Çok çok, sürekli dua edin.

Küçük gibi gördüğünüz şeyleri dahi Allah’tan isteyin.

Çünkü dua her şeyidir bir annenin…

Ummu Nidal / muslumananneler.net