Etiket arşivi: Hugo

Kur’an ve Roman

Romanlarda tipler vardır, karakterler vardır.
Tipler insanların zaaflarını ve sıradan
ihtiyaçlarını kendilerine gaye edinen,
paradan, menfaatten, ziynetten, karşı
cinsten hoşlanan insandır, bu bütün
insanların ortak tarafıdır.

Tipler sıradan kişilerdir, bütün dünya romanı tiplerden oluşur, romanın bir de karakterleri vardır. Onlar özellikleri ile sıradan, alelade insanlardan ayrılırlar.

Hugo’nun karakteri belediye başkanı olduğu şehirde bir sıradan adamın mahkemesine katılır, adam hırsızlıkla suçlanmaktadır, belediye başkanı hırsızın o değil kendisi olduğunu söyler, birden sıradan ve adi bir hırsız derecesine düşer. Ama o sıradan da olsa bir garip adamın suçunu işlemiş bir adamın bunu kabullenmesi gerektiğini söyler, yıldızlardan yere düşer.

İslamın büyük romanları yazılmamış, kenarda köşede romanları vardır. Halit bin Velid, ona ashab “Kendi uyumayan ve başkasını uyutmayan adam” demişler, kendi bir yana atı bile karakter.

Öldüğünde Cenab-ı Ömer mezarı başında ağlarken uzaktan bir at sesi duyulur, dört nala bir at gelmektedir mezara doğru, mezarın başına gelir başını göğe kaldırır ve haykırır, sonra başını indirir insan gibi ağlar, ne sahne ama. Nerede bu sahnenin romanı?

Aynı adam düşman kumandanına “Sizin hayatı sevdiğiniz kadar, ölümü seven askerlerim var” der. Hz. Ömer “Anaların Halid gibi birini doğurmak şansı yok” der.

Bütün hayatı sıradanlıktan eser olmayan bir insan. Nerde onun romanı, nerede ashabın romanı nerede, bu büyük ruhlu insanların, ruhları kıyamete kadar güneş gibi kirli kalpleri yıkayan adamların romanları.

Büyük Umutlar Romanı

Mekke’de orta okul çocukları gördüm, ellerinde Kur’an ve bir de Dickens’in , İngiliz romancısı Büyük Umutlar romanının İngilizcesi , bizim İngiliz dili öğrencilerimizin okuyamadığı İngilizce romanlar. Kitapçıya sordum neden Dickens, dedi ki Dickens muhafazakar ve dine saygılı bu yüzden burada onun romanları okunuyor, okutturuluyor Peygamberin beldesinde İngiliz romancısı.

Bediüzzaman beş yüz senedir yattığınız yeter derken , her yönden yattığımızı söylüyor. Bu “nevi beşerin yıldızları olan” insanların romanını yazmamışız, Namık Kemal “Hugo olmasaydı ben olmazdım” diyor. Neden intibah ve Cezmi gibi iki roman yazdı da, asrı nurani, peygamber asrının insanlarının romanını yazmadı, güneşi arkasına alıp mumların arkasına giden aydınlar.

Hilmi Yavuz, Kur’an ve Roman diye iki yazı yazmıştı, bunları okurken roman konusunda ne söyleyecek diye düşündüm, baktım onun bakış açısı değişik.

Karakterler ve tipler

Kur’an ve mukaddes kitaplar dünya romanının atası. Çünkü Kur’an’da da karakterler ve tipler, kötü adamlar oppozite menler var. Kur’an da da gerilim var, firavun ile Hz. Musa arasındaki gerilim, inkarın ve yanlış bakış açılarının temsilcisi olan yerine göre tip, yerine göre karakterler var, onlar küfrü idare ediyor, peygamberler ise imanı. Dolayısı ile Kur’an’ın bir anlatı metni olarak özellikleri araştırılmamış, onun vaka örgüsü, şahısları, tensionu, ayetlerin başlangıç ve bitişleri, imajları, daha yüzlerce mesele edebiyatın eleştirinin alanına alınmamış illa herkes onu bir ibadet ve ahlak kitabı gibi görmek zorunda demişiz.

Akif bu yüzden bu kısır döngüyü anlatır
Ya açar bakarız nazm-ı celilil yaprağına
Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okumak ne de fal bakmak için

İdeal Örnek Bediüzzaman’dan

Fala ve mezarlığa mahkûm edilen kitap, olmaz deyip isyan eden yok.

Bir isyan değil ideal örneği veren Bediüzzaman. Mu’cizat-ı Kur’an’iye kitabında birçok konu edebiyat olarak anlatılmış. Mebahisindeki Camiiyyet-i Harika bahsinde Kur’an’ın konu zenginliğini anlatır. Yirmi sekiz tane temel konu sayar sonra da sınırlamadığını söyler “bütün mebahis-i esasiyeyi ve mühimmeyi” der. Bütün mühim ve esaslı konuları anlatır. Kur’an’ın bütününü bir anda gören bir göz ve hafıza ile söylenir bu özetleme cümleleri. Bediüzzaman hala klasik din çemberinden çıkmayan bir takımın gündemine girmedi, bir azamet bir kendini beğenmişlik.

Şu bahisleri bir olay örgüsü içinde çocuklarımıza ve gençlerimize veren roman benzeri kitaplar yok. Kur’an’ın hikâyelerine kıssalarına günümüzün sorunlarına uygun bakış açılarını Bediüzzaman birinci ve ikinci lem’a’da, örnek verir ve ben olayları günün şartlarına uyarladım, siz diğer kıssaları güne uyarlayabilirsiniz.

Denizi deniz olmaktan çıkarır hayata benzetir, hastalıkları bedensel olmaktan çıkarır, ruhsal ve düşünsel ve günahların tesiri ile doğan hastalıkları örnek verir. O zaman Hzç Musa’nın dağdan dönünce milletin taptığı buzağı da bugün başka anlama gelir, herkesin küçük büyük bir buzağısı, onu Allah’a gitmekten engelleyen bir buzağısı yoktur demektir.

Peygamberler büyük karakterlerdir.

Onlar sıradan insanların, tiplerin sahip olmadığı zenginliğe ve sabra sahiptirler. Bir Hz. Musa hep bir hikâye, kuru hikâye kahramanı gibi anlatılır. Diğerleri de öyle, Bediüzzaman bunlardan açıkladıklarına geniş anlamlar verir bahisleri günceller. İsa, İbrahim, Yusuf hepsi birer karakter, onların etrafında yer alanlar da norm kişilerdir, Züleyha bir norm karakterdir, Yusuf’un terakkisini sağlayan olumsuz kişidir, onun hidayetini idare eden bir zemberektir. Onun meydana getirdiği gerilim ve çatışma ile kıssanın hazzı duyulur ve en güzel kıssa olur. Kur’anda fon şahıslar vardır, peygamberlerin etrafında dolaşan, canlılar ve sıradan insanlar. Yusuf’un mağarası üzerinde uçuşan kuşlar, mağara da büyük mekândır. Velhasıl biz böyle bakmadığımız için Kur’an dolaylarda, yakışıklı muhafazalarda kalmış.

Çalıkuşu romanında Feride , Sinekli Bakkal Romanında

Rabia birer kahramandırlar çocuklarımızın ve bizim zihnimizde neden Hz Peygamber hayatımızın bütün her yanını işgal eden bir kahraman gibi anlatılmamış. Peygamberimizin hayatı ile ilgili kitaplar, merdiven gibi, doğdu, savaştı, ve öldü. Bu yüzden Bediüzzaman Mucizat-ı Ahmedi’ye de Peygamberimizi bir kahraman gibi işler, en önemli davranışlarını, olaylarını örnekler. O da olmasaydı ne yapardı bu topraklar ve bu sema ve içindeki bizler.

Prof. Dr. Himmet Uç

Görsel İtikad ve İbadet Okulu: Risale-i Nur Dershanesi

GÖRSEL BİLİM VE İTİKAD OKULU

Romantizm olayları tasvir ederek insanları etkiledi, kahramanlar hayattan bir oranda kopmuş olağanüstü kişilerdi. Hugo ile bu akım doruğuna ulaştı, en olmaz anlarda büyük işler başaran bir kahraman ortaya koydu Hugo, Janvaljan tipi ile. İnsanlar bu kadar olağanüstü bir insanı bir süre sonra yadırgadılar, bilime paralel olarak Realizm doğdu.

Flaubert romanlarında görmediğim yeri anlatmadım dedi,

Madam Bovary büyük araştırmalar yaparak romanını yazdı, roman adeta görsel bir romandı. O kadar ayrıntılı olarak kaleme alınmıştı. İnsanları da gerçek hayatın içindeki insanlardı.

Bu akımdan sonra romancılar her şeyin aslına sadık kalarak özellikle görselliği ve dramatizasyonu öne alarak eserler yazdılar, Gongour Kardeşler,

Zola bu konuda daha ileri gittiler.

Romanın bu vadiye gelmesinde o dönemin bilimsel gelişmelerinin tesiri vardı.

Claud Bernard’ın görselliğe dayanan hekimlik kitabı Zola’yı tecrübî roman yazmaya itti.

Öyle ki Zola bir hekim gibi hem gördüğünü, hem de irsiyeti esas alan romanlar ile insanları bir laboratuar nesnesi gibi yorumladı ve görsel romanlar yazdı.

BEDİÜZZAMANIN ASRI VE GELECEĞİN İHTİYACINI TESBİTİ

Bediüzzaman çağın görsellik asrı olduğunu görüyordu, batıdaki ilmi araştırmalar insanın gözünü bütün değerlerin ölçüsü haline getirdi, insanlar görmedikleri şeylere inanmadılar. Özellikle Bediüzzaman’ın Tabiiyyun dediği Natüralistler insanı da tabiat gibi göz ile bağlantılı izah ettiler, Bolşeviklik ve onun manevi yönleri tamamen görsellik üzerine kuruldu.

Namık Kemal’in deyimi ile “lemsi ve müşahedesi nakabil olan şeyleri” insanlar inkâr ettiler.

İlim, anlatı yani roman, tamamen görsel bir dünyaya esir olunca Bediüzzaman her zaman her anlattığı şeyi görselleştirmek suretiyle dini, basarî bir din haline getirdi. İfadelerinde tasavvufi bahisleri izah etmek istememesi asrın görsel itikadı şablonuna aykırı olmasındandı. O meselelerin hakikatlerini realitelerini ortaya koydu.

HAŞİR RİSALESİNDEKİ ÖRNEKLER

Bediüzzaman’ın seçtiği anlatım tarzlarının anlatı tarihinde büyük bir zihnin dolaşıp en ideal anlatıları ve biçimleri seçtiği görülür.

Biz sadece doğan çocuğa bakıyoruz ama onun doğuş öncesinin, oluşum sürecinin ayrıntısından haberimiz yok.

Bir Haşir risalesi kaleme alınırken seçilen görsellik ve karakterolojik yapı ne kadar uzun bir seçme ve ayıklama ve ifade etmenin sonucudur.

Eserde anlatılan her şey görsel bir yapıda anlatılır.

Gösterdiği asar ile şu dünya gidişatına bakılsa görülüyor ki
bedaheten gösteriyor
büyük bir celal ve izzet sahibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor
rububiyetinin saltanatını gösteren
görünüyor ki
görmüyor musun ki
gösteriyor ki
gösterir
mizan ile iş görüldüğüne
nihayetsiz bir adalet elini gösterir
adl ve hikmeti gösteriyor
aktar-ı alem sergilerine bak
işte bak
Haşir risalesinde böyle yüzlerce bakmaya ve görmeye endeksli ifadeler var. Bediüzzaman gözünü yanına alır aklı ile birlikte dolaşır sürekli bir konuyu bu ikili arasında tartışır ve sonuca varırlar.

BEDİÜZZAMANIN ANLATIM ARAÇLARI

Melekler, Allah, ibadet, haşir, namaz tamamen görsellik üzerine kurulmuş yorumlardan sonra varılan bahislerdir.

Ölüm ile ilgili örnekleri tiyatro sahnesi gibidir.

Asrın modern anlatım kalıpları olan tiyatro, sinema ve roman, hikâye Bediüzzaman’ın anlatılarını yüklediği ama onları bizim yapımıza uyarladığı anlatım araçlarıdır.

Münazara, muhakeme, musahabe, diyalog, monologlar tamamen görsellik üzerine kurulmuştur.

Bediüzzaman’ın görsellik üzerine kurulan itikadı, yorumları birkaç doktora tezi olabilir.

Namaz bahsinde celal, kemal ve cemal gibi tanrısal görünümleri, fiziksel durumlardan hareket ederek kişiyi hayalen, zihnen ve fikren namaza hazırlar.

Bu yüzden Bediüzzaman çoğunlukta görselliği esas alan bir din ve itikad ve yorum dershanesi açmıştır.

Ayet ve hadislerin zorunluluğu ile tabiat görüntülerinin zorunluluğu arasında paralellikler kurar ve bunu temin ettikten sonra sonuca varır.

ZEHİRLİ BÖCEK ELİYLE VERİLEN ŞİFALI BAL

Mesela ikinci hakikatte kerem ve rahmeti görsellikle ifade eder.

Mesela, Bahar mevsiminde Cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs misal libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip, hizmetkâr ederek, onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek,
hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek,
hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek,
hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır” (Sözler. 70)

Kerem ve rahmetini göze hitap eden bir realist tablo gibi anlatır.

Evet görsel ve akli itikad ve ibadet mektebi, Nur dershanesi.

Prof. Dr. Himmet Uç