Etiket arşivi: hulusi yahyagil

İlk Nur Eleştirmeni, Hulusi Yahyagil (2)

(İlk Yazı için Tıklayınız..)

Barla Lahikası’nda Hulusi Bey’in Bediüzzaman’a yazdığı kırk mektup var.

Bediüzzaman da Hulusi Bey’in kırk mektubundan gerekli gördüklerine cevaplar verir, bazı soruları açıklar, bu ayrı bir bahistir.

Bediüzzaman ve Hulusi Bey mektuplaşmaları” diye bir araştırma olarak ortaya konabilir. Üstad-ı muhterem lahikaları kendileri tamim etmişlerdir. Dünya edebiyatında mektuplar önemli yer tutar.

Bütün büyük adamların mektupları vardır ve mektupları ile davalarının, felsefelerinin, müntesiplerinin, hayranlarının, talebelerinin yetişmesini sağlamışlar ve onları yönetmişlerdir. Lahikada mektuplara tarih konmamış sona doğru Bediüzzaman Hazretleri Refet Bey’e yazdığı mektuba 11 Temmuz 1934 Çarşamba tarihini koymuştur.

Din-i Mübin İçin Yapılan Kahramanlık

Barla’ya Bediüzzaman 1925’ten sonra nefyedilmiştir. Bu ihata edilmez büyük mücadele adamı dağlara sürgün edilmiş, adeta “orada ölür gider biz de kurtuluruz” diye. Ama asırlarca dini mübinin kahramanlığını yapmış bir milletin çocukları için kader büyük bir plan yapmıştır.

Takdir-i Huda kuvve-i bâzu ile sönmez;

Bir şem’a ki Mevla yaka üflemekle sönmez

mucibince o aslında eserlerinin laboratuvarına sürgün ediliyordu.

Barla’nın tabiatı Bediüzzaman’ın eserlerini dolduran bütün gözlemlerin kaynağı idi.

Tabiatla düşünceyi ve dini birleştirememiş hem batı hem de doğu düşüncesinin bu eksiğini büyük dava adamı Barla’ya düşmanlarının eli ile sürgün ettirildikten sonra görüyor ve o gözlemler ile nesneler ile eserlerini inşa ediyordu.

Sekiz buçuk sene kalmış bu dağlarda, güzelim yerlerde. Zaten bu eserler şehirlerin kasvetli ortamında yazılamazdı.

O yıllarda eserlerini telif eden ve çevresine kurduğu posta ağı ile dağıtan Bediüzzaman Hazretleri çevresinde oluşan talebeleri ile mektuplaşıyor, onları teşvik ediyor, zulüm ve istibdad ve ceberut devrinde bir dava adamları çekirdeği oluşturmaya gayret ediyordu.

Birbirimize Nasıl Ümit Verebiliriz?

Bundan sonraki mektupların başlarında olmadığı kadar teşvik cümleleri vardır. Bediüzzaman ümit adamıdır, hiç ümitsiz olmayan bu insan, büyük bir davanın âlemşümul çekirdeğini oluştururken çok ince bir dil ve sevgi lisanı kullanır.

Bizim hiç yapmadığımız teşvik lisanını kullanır, kusurları görmez, her şeyi umumi hedefe endeksler.

Nasıl bu adamı okuruz da hep birbirimizi eleştiririz?

Garip kalmış küçük su damlalarını bir göle çeviren bir mantık nerede?

Büyük gölleri bile eleştiri ile kurutmaya çalışan mantık nerede…

Bu sekiz buçuk yıl içinde onun önde gelen muhatapları:

Hulusi Bey, Abdülmecit, Sabri, Abdurrahman, Ali, Tevfik, Seyyid Şefik, Hakkı, Hafız Zühtü, Refet Bey, Hüsrev Abi, Emrullah oğlu Bekir, Doktor Yusuf Kemal, Zekai, Asım, Süleyman, Ahmet Zekai, Hafız Sabri, Rüştü, Mehmet Reşit, Saatçi Lütfü, Ahmet Galip, Murat, Küçük Zühtü, Bekir, Hafız Ali, Şeyh Mehmet, Zeki, Muhammed Sabri, Mustafa Hulusi, Hafız Halid, Hafız Ahmet, Ali Ulvi, Hacı Mehmet, Hafız Mustafa, Şamlı Hafız, Muhacir Hafız Ahmet, Osman Nuri, Ahmet Feyzi, İbrahim, Babacan, Müzeyyene, İsmail, Doktor Şevket, Ahmet Nazif, Mesud’tur.

Bunlar mektuplarını gönderirler, Bediüzzaman da yazdığı mektuplarda hem bunlara cevap verir, hem davanın çeşitli sorunlarını çözer.

Onlara dava ruhu,

Metanet,

hizmet-i imaniye,

ibadet- taat

daha bir çok mesele hakkında fikirler öne sürer.

Bir dava nasıl oluşturulur, bu insanlar bir davanın etrafında güneşin etrafındaki gezeğenler gibi nasıl döndürülür bu kitabın büyük bir yönetim derinliği var.

Bir Bina ve Küçük Taş

Bediüzzaman’ın dava stratejisini anlatacak şahıslar bunları tahlil etmeli ve bir de dünya tarihindeki benzer olayları –benzeri de yok ya– bulup sonuçlara varmalılar.

Bediüzzaman’ın çevresindeki bu insanlara olan tavrının her biri bir değişik dünya ve yönetim mantığıdır.

Hepsinin derinliğini biliyor ve ona göre konuşuyordu.

Nazik ve kibar, beyefendi bir üslupla!

Bir binaya bakıp sadece çürük taşı görmek gibi değil.

Hakikata Açılan Yol

Hulusi Bey’in Barla Lahikasında kırk mektubu var, Bediüzzaman’a hitaben yazılmış. Bunlar yüz sahifeye yakın tutuyor. Kitabın üçte birlik kısmı Hulusi Abiye ayrılmış. Mektuplardaki en büyük muhatabı Hulusi Bey’dir ve Bediüzzaman böyle eleştiren, değerlendiren bir muhatab istediğini ona yazdığı bir mektubunda söyler.

Bediüzzaman da her yazar gibi yazdıklarının nasıl karşılandığını anlamak ister, böyle bir eleştirmen olarak Hulusi Bey’i görür.

Yazdığım bazı şeylere dair fikrinizi soruyordum.

Maksadım gördüğüm hakikat acaba hakikat mıdır diye sormuyorum.

Belki hakikata açılan yol acaba umuma yol açabilir mi? diye soruyorum.

Çünkü umumun telakkisini sizin kadar bilmiyorum.” (Barla 252)

Özellikle son cümle Bediüzzaman’ın umumun telakkisini merak ettiğini gösteriyor.

Hulusi Bey onun umuma açılan kapısıdır, çünkü o harp okullarında okumuş, farklı eğitim almış insanlar ile muhatap olduğundan onu kendinden farklı bir dünyanın temsilcisi görüyor ve nasıl karşılandığını merak ediyor.

Bazı yazarlar zeki okuyucuları yüzünden yazarlar.

Bunu kitabın başında da bu mealde yorumlar. Bu Bediüzzaman’ın telif hayatında önemli bir sorundur. Eleştirilerden müferrah olur.

Sözler hakkında hüsn- i şahadetiniz bana büyük bir teselli verdi” der. (Barla 255)

Kur’an ve İman Hizmetinde Bir Talebe ve Muin

Hulusi Bey asker olduğu için Bediüzzaman onun askerliği ile eserleri arasında bağlantı kurar.

Ben onu görmeden epey zaman evvel Sözler’i yazarken, onun aynı vazifesiyle muvazzaf bir şahs-ı manevi bana muhatap olmuşçasına, ekseriyet-i mutlaka ile temsilatım onun vazifesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki bu şahsı Cenab-ı Hak bana hizmet-i Kur’an ve imanda bir talebe, bir muin tayin etmiş ben de bilmeyerek onunla onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum.” (Barla 21)

Adeta Bediüzzaman’la Hulusi Bey bir müellifin iki parçası gibi.

Hulusi Bey, yaptığı hizmetin civar vilayet ve kasabalardaki yayılmasından dolayı sevinir.“Fesubhanallah bu kadar cüz’i ve nakıs hizmetten, bu derece faide elde edilmesi de gösteriyor ki bu Sözler ve Mektuplar hakikaten Nur isminin tecellisidir ki suhuletle intişar ediyorlar.” (Barla 244)

Hulusi Bey daha önce de bahsettiği Birinci Söz hakkında hissettiklerini kaleme alır. “Dünyaya arkasını çeviren Üstad Hazret-i Gavs’ın teşviki ile belki delaletiyle Kur’an’ın gayr-i mekşuf bir hazinesinden Bismillah ile giriyor.

Kur’anî tarlaya Bismillah diyerek Sözler tohumunu ekiyor.

Furkanî bahçeye Bismillah diyerek nurlu mektuplar çekirdeğini dikiyor.

Emr-i ilahiye imtisalen ekilen tohum ve dikilen çekirdeklerin inkişaf ve intişarları şüphesiz harika asa olur.

Birinci Sözdeki seyahat eden mütevazi zat tamamen Üstadımızdır.

Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak, kök, damarları nasıl Bismillah‘ın tesiriyle, yer altında sert taşı, toprağı delip geçiyor aynen onun gibi Bismillah ile mevki-i intişara vazolunan Sözler de harika bir tarzda arza yayılıyor ve en mükemmel ve münevver meyve olan beşerin müminlerinin kalplerine nüfuz ediyorlar.

Bu bidatların kesreti muharrilerin bolluğu devrinde Bismillah ile gars olunan nur fidanının yaprakları olan, diğer sözler ve Mektuplarla bu kudsi fidanın dal ve budakları olan Hizb’ül Kuran ve bu hizbin esası ve seyyidi olan mubarek Üstad da bu hıfz-ı gaybiye mazhar bulunuyorlar.“ (Barla 245)

Bediüzzaman Hulusi Bey ile ruhsal bir birlik hissettiğini söyler.

Şimdi anladım ki şuurî ve ihtiyarî olmayan çok in’ikasat vardır.”

Daha sonra Bediüzzaman Hulusi Bey hakkında kanaatlerini açıklar.

Bunlar baştaki Mukaddemenin biraz daha gelişmiş bir izahıdır.

Kardeşim sen şimdi iki vazifeyi görmekle mükellefsin, biri kardeşim Hulusi Bey’in vazifesi, bir de evlad-ı maneviyem ve biraderzadem ve bir deha-yı nurani sahibi olmak pek muhtemel olan Abdurrahman’ın vazifesi de size ilave edildi.

O benim hakiki bir varisim idi. Yazdıklarımı ve malımı kendi malı telakki ederdi. Öyle de sahib oluyordu.

Sen de bundan sonra yazı ve sözleri senin hocanın yazısı diye tutma, kendi malın ve senin sözlerindir bil, öyle sahib ol.” (Barla 251)

Aynı kısımda Bediüzzaman eserleri hakkında kıymetli beyanlarda bulunurlar.

Biyografik bilgiler otobiyografik karakterlidir.

Bediüzzaman Hulusi Bey’i yüz ciddi talebe hükmünde görür. Hatta Hulusi Bey ve Hakkı Efendi‘yi kendi niyetini güçlendirdiğini söyler. “Siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız. İnşallah niyet-i haliseniz benim müşevveş niyetimi dahi tashih edecektir.” (Barla 252)

Bediüzzaman Risale-i Nur okuyanların tebliğ makamındaki tutumunu anlatır.

Sözleri okumak zamanında sendeki hissiyat-ı âliye fazla inkişaf ve fedakarane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki velayet-i Kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen dellal-ı Kur’an Said’in vekili, belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” (Barla 255)

Hulusi Bey Hastalar Risalesini maddi manevi bütün hastalıklara mükemmel deva olarak görür. (Barla 305)

Bediüzzaman Hulusi Bey’e özel bir önem verir.

Aziz kardeşim çendan Abdülmecit benim nesebi kardeşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat ne o ne hiçbirisi benim Hulusi’me yetişemiyor.” (Barla 315)

Barla Lahikasında en çok mektup Hulusi Bey’e aittir.

Bediüzzaman da en fazla soru-cevap tarzında onunla konuşur.

Bunlar hem onun eserleri hem de biyografisi, ruh dünyası ile ilgili önemli bahislerdir. Hem de Hulusi Bey’in Bediüzzaman yanındaki kadrini ve hizmetteki yerini tavazzuh ettirir.

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

İlk Nur Eleştirmeni “Hulusi Bey”

Hulusi Yahyagil abi Bediüzzaman’ın dünyasında çok önemli bir şahıstır.

Bu cümle yetmez ama onun önemi Barla Lahikası’nın Mukaddeme diye başlayan metninde anlatılır. Bilindiği gibi mukaddimeler kitapların açılışlarıdır, yeni yazım dünyasında önsöz kısa bir bilgidir, ama geleneksel yazım dünyamızda Mukaddeme adeta kitabın muhtevasını daha genel ifadelerle tamamlar.

Bediüzzaman bir portre eleştirmenidir. Bu mukaddimede Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin farklılıklarını bir portre tanıtımı ile anlatır.

Bu iki şahs-ı mümtaz Risale-i Nur’un ilk metin yorumcuları, eleştirmenleridir. Bu yüzden Bediüzzaman, Barla Lahikasına bunların yazdıklarını söz konusu ederek onları tanıtır. Bunların Üstada yazdıkları yazılar, eserler hakkındaki kanaatlerini ve yorumlarını içerir. Ama bunlar yazılarının yayınlanacaklarını düşünmediklerinden samimi olarak, hasbi olarak bu yazıları yazmışlardır.

Ayrıca Hulusi Bey, “ahirdeki sözlerin ve Mektubat’ın yazılmasına sebep” olmuştur. Bediüzzaman Hulusi Bey’in yazdıklarının takriz türünden olmadığını anlatır. Çünkü edebiyatta takriz yazarları takrizlerinin yayınlanacaklarını bildikleri için hodfuruşluğa ve tasannua kaçabilir ve kendilerine bir gösteriş zemini olduğu için hakikatı ketmedebilirler.

Bunu vurgulayan Bediüzzaman onların farkını anlatır.

Takdiratları takriz nevinden değil doğrudan doğruya mübalağasız bir surette, gördükleri ve zevk ettikleri hakikatı ifade etmeleridir.” (Barla 20)

Talebelik, Kardeşlik ve Arkadaşlık

Hulusi Bey talebelik, kardeşlik ve arkadaşlığın üç hassasını kendilerinde göstermişler birinciliği ihraz etmişlerdir. Mektubun tamamında onların yeri belirlenmiştir.

Hulusi Bey, Bediüzzaman’ın eserleri konusunda takdirlerini, beğenilerini ortaya koyan ilk Risale-i Nur eleştirmenlerinden, takdirkârlarındandır. Çünkü Bediüzzaman da onların eleştirilerini beğenmiş ve bu yüzden bu mukaddimede onları bir nevi mukaddime yerinde talebelerinin de mukaddimesi gibi anlatmıştır.

Kur’an Nurlarının Meydana Çıkması

Mukaddimede kendisine verilen önemi Hulusi Bey Barla Lahikasındaki ilk mektubunda yorumlar. Tevazu gösterir. Şu cümlesi tamamen vakıa mutabık ve mübalağasızdır. Orijinal ve yerinde bir eleştiridir.

Serapa Nur olan Kur’an-ı Mu’ciz’ül Beyan’ın hak ve hakikatını bu asır insanlarının bilhassa firak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede bazı Kur’an lemaatının zahir olmasına murad-ı ilahi taalluk etmiş ve bu emr-i mühimme, felillahilhamd muhterem Üstadımız vasıta olmuştur.” (Barla 26)

Üstadın Sözler isimli kitabı ile ilgili yorumları mükemmel eleştiri örneğidir.

Mübarek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübin’in kudsi lemaatıdır. Küll halinde kusursuz ve noksansızdır. Şimdiye kadar tenkid olunmaması, her meslek ve meşrep ehline hoş gelmesi ve mülhidlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanaatimizin sıhhatine delalet etmeğe kâfidirler.” (Barla 26)

Altı Maddelik Hizmete Devam Gerekçesi

Hulusi Bey, Bediüzzaman’ın vazifesinin bitip bitmediği hususunda ona vazifesinin henüz bitmediğini de altı maddede anlatır. Bu çok özel ve tahkik ehlinin anlatabileceği bir bahistir, Hulusi Abi’nin Bediüzzaman’a bir nevi teşvik babında yazdığı yazıdır. Devler devlerle birlikte düşünülür.

Hulusi Bey bu arada bazı sorular da sorar Bismillah ile ilgili bir sırrı kendinden açmasını rica eder. Hem yorumlar hem de sorular açar.

Barla’daki ikinci mektubunda Hulusi Bey, manevi yaralarına ve gıdasız ruhuna eserlerin tesirini anlatır.

Üçüncü mektupta, “Kur’an hesabına kendisine cüzi bir hizmetkârlığı” düşündüğünü ona iletir.

Hulusi Abi tarikat menşe’li bir insandır, üçüncü mektupta üstadın tarikat hususundaki yönlendirici ifadelerini kabullenmiş ve bu dersi kabul ettiğini beyan etmiştir.

Bu “Bediüzzaman’ın tarikat zamanı değil iman kurtarmak zamanı” cümlesidir.

Dördüncü mektupta, Mekbubat’ın zeyilleri için

Emsali gibi hoş güzel ve bediidir” cümlesini kullanır. Hoş, güzel ve bedii estetiğin beğeni konusundaki üç kategorisidir. Birbiri arkasından birbirlerini teyid ederler.

32. Sözün Üçüncü Mevkıfı için “Cidden çok âli mefhumu var. Belki diğer bütün Sözler’in fevkinde parlayan bir necm-i nur efşandır” der. (Barla 30)

Hulusi Bey kendini Ashab-ı Kehf’e benzetir.

Kur’an’ın hizmetinde aciz hizmetkârınız, esrar-ı Kur’an’iyenin beyanında eşşükrülillah Ashabı Kehf gibi musahibiniziz.” (Barla 30)

Hulusi Bey, Hazret-i Küfrevî’nin mesleğinden nasıl Nur mesleğine geçtiğini anlatır.

Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat bu asi biçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibendî Hazretlerinden ”Muhammed ül Küfrevî” Hazretlerine doğru açılan Tarik–ı nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken Nurlu Sözler’inizle zulmetten nura, girdaptan selamete, felaketten saadete çıktım.

Ferman buyuruyorsunuz ki imanı kurtarmak zamanıdır.” (Barla 32)

On Dokuzuncu Mektup için

Yeniden hayata avdet etmiş kadar müessir olmuş” der.

Tarık-ı Nakşî’ye mukabil Bediüzzaman’ın meşrebini ifade eden cümle-i meşhure için Hulusi Bey “Pek çok kıymetli bir cevherdir” der.

Yirmi Dördüncü Mektup hakkındaki yorumu diğerleri gibi isabetlidir.

Bu eserinizi Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’un en münevverleri safında mütalaa ediyorum.” (Barla 36)

26. Mektub’un üçüncü mebhasini muhtelif mevkideki zatlara okumuş hepsi birlikte “çok doğru ve çok güzel” demişlerdir. Risale-i Nur’u “dinsizleri bile ilzam ve ikna edecek” nitelikte görür.

Yirmi Dokuzuncu Mektub ile Mucizat-ı Kur’an’iyeyi birlikte takdir eder.

Yirmi dokuzuncu mektubun altı nüktesiyle Kur’an’ın hakiki tercümesi kabil olmadığını imandan zerre kadar nasibi olana 25. sözdeki burhanlara zeylen isbat ediyor. Ve şeair-i İslamiyeyi gayet güzel bir üslup ile tarif ve mütalaa etmekle beraber ulema üs su ashabına çok mükemmel ve manevi tokad aşkediyorsunuz.” (Barla 86)

Yirmi Sekizcinci mektup için ise

Yedinci meselesinin hatimesi gaybî işaret hakkında ihtimalen dahi olsa, her türlü evhamı izale etmek maksadıyla yazılmıştır” der. (Barla 87)

Ramazan Risalesi için ise

“Kur’an’ın has dürbünü ile bakılmak suretiyle Ramazan’ın hikmetlerinden dokuzu mükemmelen ve emsalsiz bir tarzda beyan buyrulmuştur” der. (Barla 88)

Bediüzzaman eserleri ile Kur’an’ın ölümsüz icazını anlatmıştır. “İşte bu bidat ve zulümat asrında da yine o Kur’an-ı Hakîm ve Kerim lâyemut icazını Sözler ve Mektuplarla izhar etmiş ve bu hakikaten azim işte Rahmet-i İlahiyeye muazzez ve muhterem Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur.” (Barla 92)

Risale-i Nur’un tesirini iki yönlü yorumlar.

Bu nurlu eserler hem okşamak hem korkutmak gibi iki zıt tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir alacağı da şüphesizdir.” (Barla 122)

Kur’an’daki tevafukatı takdir eder.

Kur’an’daki tevafuk sırrını açmaya başlamıştınız bu güne kadar lihikmetin mahfi kalmış olan muvaffak oluşunuza ne kadar hamd ve şükredilse yeridir.” (Barla 132)

Hulusi Bey fihristeleri de çok makbul bulur ve kendindeki tesirleri anlatır. “Fihristeler dört tarafımı aydınlattılar ve itikadda bir olup çok metin hikmetlerle bazı amalde ayrılıkları olan dört mezheb-i hak gibi, bu fakire hakka hakikate, sıdka, imana, nura rızaya giden yolları gösterdiler.” (Barla 152)

31. Mektubun 13 ve 14. Lem’alarının tesirini ifadeye imkânının olmadığını söyler. (Barla 153)

Bismillah konusundaki teşrihatı “Bir hazine-i esrar-ı Rabbani” görür. (157)

Mirkat-ı Sünne için “ihtisaslarımı arza maalesef muktedir değilim” der. (Barla 194)

Beşinci Lem’a’yı “Manidar” bulur.

(Yazının devamı olan 2. yazı için tıklayınız)

Prof. Dr. Himmet UÇ

www.NurNet.Org

24 Kasım 2012

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Ramazana Dair Hulusi Yahyagil Ağabeyin Duası:

“Cenab-ı Hakk ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri, cümlemizi idrakiyle müşerref olduğumuz mübarek Ramazan’ın gündüzlerini tam ve kâmil oruç tutmaya ve gecelerini teravih namazı ve sair ibadetlerle ihyaya muvaffak eyleye. Her gecesinde Leyle-i Kadir sevabı almak mümkün olan bu mübarek ayın hürmetine yurdumuzu ve sair İslam memleketlerini kaht ve gala ve şamatat-ı a’da, gizli ve aşikar dinsiz hain zümrenin tasallut ve tahakkümünden, semavi ve arzi her türlü musibetlerden muhafaza eyleye. Gadre uğramış, zulüm görmüş, hürriyetlerini kaybetmiş ve bu gibi musibetlere hedef tutulmuş, din kardeşlerimizi nihayetsiz lütuf ve keremiyle halas ve muhafaza eyleye.

Ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, borçlularına borç eleminden kurtulmalar, yolcularına selametler, ticaretle iştigal edenlerine, ‘Sıdk ve emaneti iltizam eden tacir, enbiya, sıddıkîn ve şühedayla beraberdir’ hadis-i şerifi mantukunca doğruluk ve eminlik tevfik eyleye.

Bu mübarek ayda ehl-i imanın ihtiyaç içinde olanlarına yardım etmek lüzumunu idrak edip bilfiil yardıma muvaffak eyleye.

Hadd-i buluğumuzdan bu zamana kadar işlediğimiz büyük ve küçük umum günahlarımıza ciddi pişmanlık duyarak Rabb-ı Rahimimize iltica etmek ve afv ve mağfiret-i İlahiye’ye nail olmak cümlemize müyesser eyleye. Âdem (a.s.) zamanından bu zamana kadar dar-ı bekaya intikal etmiş ehl-i imana ve bütün geçmişlerimize rahmet ve evlatlarımıza hayatlarının devamında tarik-i müstakimde hidayetler nasib eyleye. Şahsi ve içtimai hayatımızda iman ve İslam dairesinde amellere muvaffak edip, bizleri, efradı aile, akraba ve taallükat ve tekmil din kardeşlerimizi salah-ı hal ile müzeyyen ederek rahmet-i İlahiye’ye layık eyleye.

Suri ve manevî bütün müşkilatlarımızı hall ü asan eyleye.

Bu mübarek ayın orucuyla hayvani ve şehevani amellerden kurtararak melek evsafına yaklaşmak ve Ramazan’dan sonra da bu hali nihayetsiz lütuf ve keremiyle muhafaza etmek cümlemize nasib ve mukadder eyleye. Asakir-i İslamiyeyi dâhili ve harici her türlü düşmanlara, her zaman ve her yerde mansur ve muzaffer eyleye. Devlet adamlarımızı maneviyata, memleketin ümranına ve milletin refahına hadim eyleye. Vadelerimiz hitamında cümlemize ol kelime-i münciye-i mübareke olan, ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la ihtitamlar nasip eyleye. Şefaat-ı Ahmediyeye (a.s.m.) nail eyleye. Cennete ve rü’yet-i Cemaliye cümlemizi taltif buyurarak, haklarımızdaki hesapsız nimetlerini itmam eyleye.

Azamet-i Hüda ve bu duamızın indallahta kabülü için tekbir,

“Allahü ekber, Allahü ekber, Lailahe illallahu vellahu ekber, Allahu ekber ve lillahilhamd”

Ya İlahî tekmil işlerimizin sonunu hayreyle. Dünyada zelil olmaktan, ahirette azaptan koru. Ey yardımı bol olan Rabb’imiz! Senin yardımın âli ve boldur. Ve her türlü noksanlardan berisin.

Ya İlahî! Malikimiz sensin. Bizler memlüküz. Fatihül ebvab sensin. Rahmet kapılarını bize ancak sen açarsın. Gücümüzün yetmediği hesapsız ihtiyaçlarımız var. Sebeplerin sahibi de sensin. Sebeplerini hazırla da, isteklerimizi ihsan buyur. Bize istemeyi öğret ki, istediklerimizi ver Ya Rabb’i!

Ya İlahi! Bizleri senin emirlerini yerine getirmeye çalıştırdıklarına, lütfu fazlınla emniyette bulundurduklarına, kaza ve kaderine razı, belalarına sabir, nimetlerine şakir olup, zikrinden lezzet, kitabından ferah alanlarına, gecede ve gündüzde maddî ve manevî şerlerden esirgeyip necat verdiklerine, dünyadan nefret ve ahirete muhabbet ettirip Senin likana müştak kıldıklarına, yüzlerini sana çevirtip, Senin rahmet kapında niyaz ettirdiklerine, ölümü, başta Habibullah (a.s.m.) geçmiş ahbablara visal vesilesi olarak bildirdiğin makbul kullarının zümresine dâhil eyle! Ferman-ı Alişanın olan Kur’anda bizlere öğrettiğin gibi diyoruz: ‘Ya Rab! Resullerinin lisanı üzere bize vaat ettiğin sevabı ver ve kıyamet gününde bizi rezil ve rüsvay eyleme!’ Muhakkak sen dua edene icabet eder, vadinde hâşâ, hulfetmezsin.

Ya İlahî! Bizleri senin rızan için sabahlat ve yine senin rızan için akşamlat, yaşat ve vadelerimiz doluncaya kadar cemaat içinde emin kıl. Ve böylece emanetlerine ihanet etmemiş kulların olarak kendine döndür Ya Rabb’i.

Ya İlahi! Bizlere hakkı hak olarak gösterip uymayı, batılı batıl olarak gösterip sakınmayı müyesser eyle. Müslümanlardan olduğumuz halde vefat ettirip salihlere ilhak buyur. Zalimlerin şerlerini üzerlerimizden kaldır. Mü’minlerin makbul dualarına ortak et. Ve takdir buyurduğun musibetlerden bizleri lütfunla esirge Ya Rabb’i.

Ya İlahî! Ümmeti Muhammedi mağfiret buyur, şefaatına mazhar kıl, rahmeyle, yardım eyle, üzerlerine hayır kapılarını aç, kalplerini muhabbetinle teshir eyle, hallerini ıslah eyle. Fesada gitmekten muhafaza buyur, derecelerini yükselt, gamlarını gider. Muhammed (a.s.m.) hürmetine bütün Ümmet-i Muhammed’in (a.s.m.) kötülüklerinden geç Ya Rabb’i.

Ey tövbe edenleri ve affetmeyi seven Rabb’imiz! Tövbelerimizi kabul ve bizleri lütfunla affet. Ey korkulara ve ‘Aman Ya Rabb’i’ diyenlere eman veren Rabb’imiz, bizlere de eman ver. Ey mütehayyirlere delil olan Rabb’imiz, bizleri hidayette, sırat-ı müstakimde sabit kıl. Ey isteyenlerin yardımcısı olan Rabb’imiz, bizlere yardım eyle. Ey ümitleri kesilenlerin ümidi olan Rabb’imiz, ümitlerimizi kesme. Ey asilere rahmeyleyen Rabb’imiz, bizlere de rahmeyle. Ey günahkârların günahlarını mağfiret buyuran Rabb’imiz, günahlarımızı mağfiret buyur, her türlü kötülüklerimizi ört Ya Rabb’i. Sadık dindarlardan olduğumuz halde hayatımıza ve o mübarek kelime-i şehadet olan ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la nefesimizi vermeyi nasip eyle, Kalblerimizi muhabbetinle doldur ve nurlandır Ya Rabb’i. Sadrımızı aç, ayıplarımızı ört. İşlerimizi kolaylaştır. Yüzlerin ak ve kara olarak görüleceği günde yüzlerimizi ak eyle, kalplerimizi pak eyle, kabirlerimizi nurlandır, Cennet bahçelerinden bir bahçe eyle, günahlarımızı mağfiret buyur, kalblerimize senin sevginden başka sevgilerin girmesine imkân verme, muratlarımızı ve maksutlarımızı ihsan buyur.

Ey gizli lüfufların sahibi Rabb’imiz! Bizleri korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eyle. Ya İlahi, bizleri, ana babalarımızı ve onların ana ve babalarını meşayih ve üstadlarımızı bahusus Üs tad Be di üz za man Said Nursî (r.a.) Hazretleri’ni ve umum merhum Nur talebelerini, sevdiklerimizi, akraba ve taallükatımızı, komşularımızı ve bütün din kardeşlerimizi, bize iyilik edenleri, hayır dua edenleri ve bizden hayır dua isteyenleri ve bizde hakları olanları ve bütün Ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) mağfiret buyur.

Ya İlahî, bizleri ve bütün ehl-i imanı belalardan, borçlardan, musibetlerden, hastalıklardan, şerlerden ve şerlilerin şerlerinden muhafaza buyur. Beldemizi ve sair bilad-ı müminini her türlü afat-ı araziye ve semaviyleden koru. Din ve mukaddesat düşmanlarını kendi dertlerine düşürerek kötü emellerinde muvaffak eyleme. Bizleri ashab-ı yeminden eyle, kitabımızı sağımızdan verdir. Bütün hayır niyetli yolculara selametler, fariza-i haccı yapmak isteyenlere kolaylıklar, gidemeyenlere de halis niyet ve hayırlı ziyaretler nasip eyle Ya Rabb’i.

Ya Erhamer-Rahimin. Sonsuz rahmetini, ism-i azamın, Kur’an-ı Hakim’in, Habib-i Ekremin ve makbul Kulların Leyle-i Kadrin ve diğer mübarek gecelerin hürmetine dualarımızı kabul buyur.”

Amin

Mehdi(as)’yi Bekleyenlere Hulusi abi’nin İbretlik Cevabı!

(HULUSİ Ağabeyin 12 eylül’den sonra bir zatın sualine verdiği çok ehemmiyetli cevabı)

Mehdi Al-i Resulun üç vazifesinden ilki olan hakaikı imaniyenin vuxzuhu ve isbatıdır. RİSALE-İ NUR DAİRESİ İÇİNDE OLACAKTIR. Bunda esas, ihlas, sadakat, tesanüddür. Bu hizmettekilerin birbirinde fani olmalarıyla bir şahs-ı manevi hükmünü alıp, birtek ferdi bir cemaata hükmedebilir bir duruma geldikten sonra Mehdi Al-i Resulün ikinci vazifesini de bu cemaat yapacaktır. Buna karşılık biz kendi içimizde parçalanmış, birinci vazifeyi yapacak duruma gelememişiz. Tefrikalara son verip birleşmeyi ihlas düsturları içinde arar isek sonuca varabiliriz. ÜSTADIN KOYDUĞU DÜSTURLAR YETMİYOR MU Kİ KENDİMİZE GÖRE YOL ÇİZELİM. BU SON DARBE (12 Eylül) bir ikaz-ı ilahidir. Hani o güvenilen reisler! Nerede meded beklenenler. BİZE DÜŞENİ YAPIP ALLAH’IN İŞİNE KARIŞMAYALIM.

Bize düşen; ihlas düsturları içinde kalıp vazifemizi tamamıyla belleyip yapmalıyız. Sırat-ı müstakime memuruz. Bizi Allah’ın rızasına götürecek yolda Allah’ın tevfikini istiyoruz. Güvenilebilir bir hale gelmeliyiz. Kalb-i selim olmalıyız. Rahmet-i ilahiyeyi celbeden Rahmete ihtiyacını hisseden bir cemaat lazım. Bu hali de Risale-i Nur’un şakirdlerinde görüyoruz. Bu halin devamı ile olur. Cenab-ı Hakkın iki türlü tecellisi vardır. Biri kahr diğeri lütuftur. Bizim de lütfa ihtiyacımız var. Rahmet ve inayet bizi şümulüne almıyorsa biz Risale-i Nur şakirdliğinden uzaklaşmışız demektir.

KURTULUŞ ÇARESİ RİSALE-İ NUR’UN İHLASDAİRESİ İÇİNE GİRMELİYİZ.BAŞKALARINA BAKMAYA, BAŞKA ÇARE ARAMAYA GEREK YOK. SİZE TAVİYEM İHLASLA HİDAYET YOLUDUR. RİSALE-İ NUR TALEBESİ OLMA YOLUNDA EĞER İNAYET VE RAHMETE DE MAZHAR OLMAK İSTİYORSANIZ, OKUYUP OKUTUN, NEFSİNİZE TATBİK EDİN, ANLAYIP ANLATABİLECEK NOKTAYA GELİN.

CADDE-İ KÜBRA-YI KUR’ANİYE OLAN ŞU MESLEĞİMİZDEN ŞİMDİ AYRILANLAR ALLAH RIZASI İÇİN (risale-i nur hizmetinde) MESAİYİ TERK EDENLERDİR.

İBRAHİM HULUSİ YAHYAGİL

***********

Risale-i Nur’dan konuyla ilgili dikkat edilmesi gereken bir yer;

Hem ben müteaddit insanları gördüm ki, bir nevi mehdî kendilerini biliyorlardı ve “Mehdî olacağım” diyorlardı. Bu zatlar yalancı ve aldatıcı değiller; belki aldanıyorlar. Gördüklerini hakikat zannediyorlar.

Esmâ-i İlâhînin nasıl ki tecelliyâtı, Arş-ı Âzam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var; ve o esmâya mazhariyet de, o nisbette tefavüt eder.

Öyle de, mazhariyet-i esmâdan ibaret olan merâtib-i velâyet dahi öylemütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur:

Makamât-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdî vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve Kutb-u Âzama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır’ın bir münasebet-i hassası olduğu gibi, bazı meşâhirlemünasebettar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır,Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir.

İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz’î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebettarmeşhur zatlar zannediyorlar. Kendini Hızır telâkki eder veya Mehdî itikad eder veya Kutb-u Âzam tahayyül eder.

Eğer hubb-u caha talip enâniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz..

*****

Fakat muhabbetin bir vartası var ki: Ubûdiyetin sırrı olanniyazdan, mahviyetten, naza ve dâvâya atlar, mizansız hareket eder.Mâsivâ-yı İlâhiyeye teveccühü hengâmında mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismîye geçmesiyle, tiryak iken zehir olur.

Yani, gayrullahı sevdiği vakit, Cenâb-ı Hak hesabına ve Onun namına, Onun bir âyine-i esmâsı olmak cihetiyle rapt-ı kalb etmek lâzımken, bazan o zâtı, o zat hesabına, kendi kemâlât-ı şahsiyesi ve cemâl-i zâtîsinamına düşünüp, mânâ-yı ismiyle sever.

Allah’ı ve Peygamberi düşünmeden yine onları sevebilir. Bu muhabbet,muhabbetullaha vesile değil, perde oluyor. Mânâ-yı harfî ile olsa,muhabbetullaha vesile olur, belki cilvesidir denilebilir.

****

Bir kısım ehl-i zevk ve şevk, sülûkünde fahri, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti şükre, niyaza, tazarruâta ve nâstan istiğnâya tercih etmekle vartaya düşer.

Halbuki en yüksek mertebe ise, ubûdiyet-i Muhammediyedir ki, “mahbubiyet” ünvanıyla tabir edilir. Ubûdiyetin ise sırr-ı esası niyaz, şükür, tazarru, huşû, acz, fakr, halktan istiğnâ cihetiyle o hakikatinkemâline mazhar olur.

Bazı evliya-ı azîme, fahir ve naz ve şatahata muvakkaten, ihtiyarsız girmişler; fakat o noktada, ihtiyaren onlara iktida edilmez. Hâdidirler, mühdî değillerdir, arkalarından gidilmez..

Mektubat.29.Mektup 9. kısım

Hulusi Yahyagil, 1 Aralık 2012’de Elazığ’da Yad Edilecek!

Bediüzzaman Sad Nursi’nin öğrencilerinden olan ve uzun yıllar Elazığ’ın manevi anlamda kalkınması yönünde çalışmalar yürüten Hacı Hulusi Efendi, kendi adına düzenlenecek bir panelle yâd edilecek.

Elazığ Belediyesi, Akademik Araştırmalar Vakfı ve Risale Akademisi tarafından ortaklaşa düzenlenecek olan panelle, manevi kalkınmanın Anadolu kahramanları olan ve ‘Anadolu Ağabeyleri’ adı verilen şahsiyetler, değişik yönleriyle ele alınacak ve Risale-i Nur’un Anadolu’ya mal edilmesinin simgesi olacak.

Risale Akademisi Bölge Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. İsmail Yıldız, Anadolu Ağabeyleri’nin, Risale-i Nur öncülüğünde İslam davasının öncüleri olduğunu ifade etti. Yıldız, Hacı Hulusi Efendi’nin, inançlara baskı uygulanan o zor durumlarda, baskının son sınırda olduğu zamanların isimsiz kahramanı olduğunu belirterek, “Onların cesaret ve gayretlerine isim vermek ve gereken ilgiyi göstermek, yeni kuşağın yani bizlerin görevi olmalıdır. Onlar kendi yörelerinde anılmalı ve bize miras bıraktıkları o engin kültür paylaşılmalıdır. Onlar hiç şüphesiz kendi çıkarlarından vazgeçmiş serdengeçtilerdir; mübarek Anadolu’nun alperenleridir.”

Anadolu ağabeylerinin, Risale-i Nur’un saff-ı evvel halkası olduklarını belirten Yrd. Doç. Yıldız, ‘Üstad’dan beslenmiş, dersinde ve terbiyesinde bizzat bulunmuş, insibağ etmiş ve hizmetin tarz, telakki, metod ve yaşayışını icra etmiş ilk halkalardır ve bu halkaya halka olmuş diğer mümtaz ağabeyleri de sırasıyla anmak gerekir.” diye konuştu.

Yıldız, Risale Akademi’nin, ‘Anadolu Ağabeyleri Panelleri’ ile her ağabeyi doğduğu, çocukluk hatıralarının geçtiği toprağında anmak istediğini ifade etti. Yıldız, şöyle dedi: ‘Hemşehrileri tarafından az bilinen özellikleri ile memleketlerinde birer program ile takdim etmek istiyor. Başka bir ifadeyle, Risale Akademi, nur talebelerinin takdir ve hürmetleri ile birlikte topluma dönük, topluma mal olması gereken hizmet şahsiyetleri yönüyle bilinmesini arzuluyor. Bu çabalar bugüne kadar gösterildi. Hacı Hulusi Efendi Ağabeylerimiz hakkında yazılanlar, yapılan araştırmalar ve kitaplar bu vefanın çok esaslı birer örneği. Yapılan mevlitler, anma programları ve devam eden faaliyetler hepsi birer model ve örnek mesabesinde.’

Elazığ Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu ise Hacı Hulusi Efendi’yi bir panelle anmak ve onu yeni nesillere tanıtmak amacını güttüklerini ifade etti. Selmanoğlu, şunları söyledi: “İlimizin ve ülkemizin manevi cephesinde bin bir zorluklarla mücadele eden ve her biri bir meşale olan değerlerimizi ve mümtaz şahsiyetlerimizi anmak, onlara karşı bir vefa borcumuz olduğu gibi gelecek kuşaklara iyiyi, doğruyu ve güzeli, en güzel örnekleriyle ve abide şahsiyetlerin hayat hikâyeleriyle yeni kuşaklara sunulmuş olacak. Düzenleyeceğimiz panelle Hacı Hulusi Efendi’nin hizmetleri, bizzat hizmet arkadaşlarının ve akademisyenlerimizin anlatımıyla bizlere sunulacak.”

Anadolu Ağabeyleri kapsamında; Elazığ Belediyesi, Risale Akademisi ve Akademik Araştırmalar Vakfı tarafından ortaklaşa düzenlenecek panel, 1 Aralık 2012 Cumartesi günü Elazığ Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde, saat 18.30’da gerçekleştirilecek.

Bilgi için: www.risaleakademi.com

Cihan

Program;