Etiket arşivi: İbrahim Akın

Müslüman Hava Durumuna Göre Şekil Almaz

Tatil başladı! Dolayısıyla biz bir 3 ay kadar her türlü mücadeleyi, tebliğ faaliyetini bırakalım. Zaten yorulduk, dolayısıyla tatilde dinlenmemiz gerekir gibi bir mantık müslümana yakışmaz.

Müslüman mücadele ettikçe, Kuran’a ve Allah’ın dinine hizmet ettikçe dinlenir. Asıl bunları yapmadığında yorulur Müslüman. Rabbinin nimetini durmaksızın anlat. (Duha Suresi, 11) ayetinde  bildirildiği gibi, ara vermeden, durmaksızın ibadete devam etmek farzdır.

Sıcağın zayıf insanlar üzerinde caydırıcı özelliği vardır, yaz rehavetine karşı dikkatli olmak lazım. Sıcak havalarda bazı insanlar gevşer ve İslam’ı tebliğ etmeyi durdururlar. Yazlığa gidip ellerinde sineklikle sinek kovalamaları gerektiğini ya da karpuz yiyip çekirdeğini  ayıklamaları gerektiğini düşünürler. Oysa bir müminin boşa harcayacak tek bir saniyesi olmamalıdır. Dünyanın dört bir yanında müslüman kardeşlerimiz zulüm görürken üç ay havuz keyfi yapıp, sadece nefsi tatmin etmek müslümana yakışmaz.

Kuran’da münafıklar diyor ki; bu sıcakta cihada, tebliğe, dini yaymaya çıkılır mı? Demekki sıcağın böyle caydırıcı bir özelliği var ki, zayıf nefisleri olumsuz etkiliyor ki Cenabı Allah Kuran’da o konuya işaret etmiş. Dikkat edin, yazın insanlara rehavet çöker ve çok gevşerler.

Oysa irade kullanıp tam tersi şekilde davranmak gerekir. Daha şevkli, daha gayretli, daha heyecanlı olmak lazım. Zira müslüman hava durumuna göre şekil almaz.

Ölümün ya da hastalığın ne zaman geleceği belli olmaz. Hastalık da bazen insanı ölüm raddesine getirir, dünyadan geçirtir. Allah’ın, bereket vermesinin,  güzellikler, huzur, sağlık, sıhhat vermesinin nedenini insanların iyi düşünmesi gerekir. İnsanı dünyevi zevkler ve menfaatler mutlu etmez. Allah’a hizmet etmek mutlu eder. Kuran’a hizmet etmek mutlu eder.

İşlerinden boşaldığın vakit, tekrar çalış ve uğraş” (İnşirah Suresi,7)

Cenab-ı Allah, “işinden boşaldığında”, yani işin bittiğinde “yeniden başla çalışmaya” diyor Peygamberimiz (s.a.v.)’e . Müslümanın da aynı tarzda, aynı tavır içerisinde olmalıdır. Onun için, “giderim, havuzda, denizde üç ay dinlenirim” olmaz.  Eğer Allah rızasını esas  almıyorsan, gidiyorsan, Kuran’ı unutuyorsan, İslam’ı unutuyorsan, orada seni aniden ölüm yakalarsa, nasıl açıklayacaksın onu Allah’a? ”Yarabbim, ben tatildeydim” mi diyeceksin?

Kuran’ın neresinde var Allah’tan, Kuran’dan, İslam’dan uzak bir hayatı tatil olarak görmek? Elbette seyahat edilebilir, biryerlere  gidilebilir. Ama yine Allah rızası için yapılır o gezi. İnsan gittiği yerde de bütün gücü ile İslam’ı ve Kuran’ı yaymak için gayret eder.

İbadet hiçbir yerde ve koşulda durmaz. Müslüman olduğunu söyleyen herkesin var gücü ile Allah rızasının en çoğunu aramak konusunda gayret etmesi lazım.

Hiçbir şart ve ortam müminleri din ahlakını yaşamaktan, Allah’ı ve ahireti düşünmekten alıkoymaz. Allah Kuran’da müminlerin bu özelliğini şöyle bildirmiştir: (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı  (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.(Nur Suresi, 37)

Bu kıymetli günleri boş işlerden yüz çevirerek, Rabbimizin yüzü ve rızası için dolu dolu ibadetle geçirelim inşaAllah. Zira ölüm çok yakın. Geri dönüşü olmayan o ana geldiğimizde ‘keşke…” diyenlerden olmamak için, henüz vaktimiz varken bunu dua ve ibadetle en doğru şekilde değerlendirelim inşaAllah.

İbrahim Akın /Facebook Sayfası

Müminler Galip Olacaktır

 Müminlerin hayattaki tek amacı, Allah’ı razı etmek, O’nun sevgi ve dostluğunu kazanmaktır. Bu amaç uğruna da, her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alacak kadar derin bir imana sahiptirler. Allah, Kendi dinine yardım ettikleri takdirde, müminlerin bu çabalarını karşılıksız bırakmayacağını ve onlara yardım edeceğini vaat etmiştir. Bu müjde, bir âyette Rabbimiz tarafından şu şekilde bildirilmiştir:

Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslam’a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. 1

 “…Allah, güç sahibidir, azizdir.2

İnkâr edenlerin gücü parada ve mevkide aramalarının aksine müminler, gücün yalnızca Allah’ta olduğunu bilirler. Rabbimiz bize yeter“3 diyerek, tek güç sahibi olan Allah’a teslim olurlar. Müminler en olumsuz şartlarda dahi Allah’ın kendileriyle beraber olduğunu ve galip geleceklerini bildikleri için son derece rahattırlar. Çünkü Rabbimizin, müminlere karşı inkârcılara asla yol vermeyeceği vaadini bilirler. Şartlar ne olursa olsun sonunda inkâr edenler mağlup olacaklardır.

 Bu konuyla ilgili Kur’an’da verilen pek çok örnek vardır. Mesela gelmiş geçmiş en azılı inkârcılardan olan Firavun, ileriki dönemlerde kendisi için tehlike oluşturacağı endişesi ile (Allah en doğrusunu bilir) İsrail oğullarından doğan erkek çocukların öldürülmesi emrini vermiştir. Kurduğu bu tuzağın ayağına dolaşacağından habersiz olan Firavun, Allah’ın ilhamı ile annesinin suya bıraktığı Hz. Musa’yı öldürmemiş ve evlat edinmiştir.

 Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.

Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. 4

Burada ilginç olan şey, Firavun tarafından bütün erkek çocukların öldürülmesi emredildiği halde Hz. Musa’nın, suya bırakılmak kaydıyla bu karardan korunmak istenen bir çocuk olduğunu ne Firavun’un ne de çevresindekilerin akledememesidir. Rabbimizin inkârcılara kurduğu bu tuzak, hem onların akılsız olduklarının hem de Allah’ın müminlerin yanında olduğunun delilidir.

Hz. Musa kıssasında Allah’ın müminlere diğer desteği ise şöyledir: Hz. Musa, İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden korumak için Mısır’dan çıkarmış, Hz. Musa ve İsrailoğulları deniz kıyısına ulaştıklarında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun tarafından sıkıştırıldıklarını düşünerek, panik olmuşlar ve ümitsizliğe kapılmışlardır. Oysa Hz. Musa “… Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” 5 diyerek, Allah’ın yardımının kesin olarak müminlerle olduğuna dair inancını ortaya koymuştur. Gerçekten de Allah, Katından bir mucize olarak denizi ikiye yarmış, Hz. Musa’yı ve kavmini karşı kıyıya geçirmiş, hemen arkalarından denizi kapatarak Firavun ve ordusunun suda boğulmasını sağlamıştır.

Hz. Musa’nın, bu denli tevekküllü ve korkusuz olması, Allah’ın yardımının müminlerle birlikte olduğundan emin olması dolayısıyladır. Allah, ona, Korkma” dedik. “Muhakkak sen üstün geleceksin” 6 hükmünü vahyetmiştir.

Allah, Kuran’ın Demek ki gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır” 7 âyetleriyle müminler için her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık olduğunu bildirmiştir. Rabbimiz ayrıca müminlere kurulan tüm tuzakların bozulacağını ve bunların müminlere hiçbir zarar veremeyeceğini müjdelemiştir. Bu âyetlerden biri şöyledir:

… Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” 8

Bu konuyla ilgili diğer örnek ise Hz. İbrahim kıssasında geçer. Hz. İbrahim inkârcılar tarafından ateşe atılmış, ancak ateş Hz. İbrahim’e soğuk gelmiştir. Allah’a olan teslimiyetinden dolayı Rabbimizin Hz. İbrahim’e yardımı, Kur’an’da şu şekilde bildirilmiştir:

Biz de dedik ki: “Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol.” 9

Allah, Hz. Muhammed’e ve müminlere de Bedir savaşında melekleriyle destek vermiştir. Bu konuyla ilgili âyetler şöyledir:

Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir’de yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah’tan sakının, O’na şükredebilesiniz. Sen mü’minlere: “Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.” 10

İnsanlar çoğu zaman yalnız olduklarını düşünürler. Aslında kalabalık içinde veya tek kaldıklarında ya da uyurken Allah yanlarındadır. “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” 11 âyetinde bildirildiği gibi, Allah daima bizimledir. Aynı zamanda sağ ve sol tarafımızda yazıcı melekler de doğumumuzdan ölümümüze kadar yanımızdan ayrılmazlar. Yanımızdan hiç ayrılmayan, Allah’ın dosdoğru yolundan bizi saptırmaya çalışan şeytanı da unutmamak gerekir. Bu kadar kalabalık içinde insan kendini yine de yalnız hissediyorsa, Allah’ın kendisiyle olduğunu ve O’nun dinine yardım ederse ayaklarını sağlamlaştıracağını unutmuş demektir.

Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.12

Bu gerçeğin farkında olanlar ise yalnızca derin bir imana sahip olan müminlerdir. Müminler, yaptıkları her harekette Allah’ı düşünür ve bu hareketimle Allah’ı mı razı ederim yoksa şeytanı mı mutlu ederim diyerek vicdan muhasebesi yaparlar. Bu muhasebe sonunda da daima Allah’ı razı etmek yönünde çaba sarf ederek, şeytan ve yandaşlarına karşı galip gelirler. “Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” 13 ve galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.” 14

İbrahim Akın

Dipnotlar

1-  47 / Muhammed 7

2- 22 / Hac 74

3- 3 / Al-i İmran 173

4- 28 / Kassas 8-9

5- 26 / Şuara 62

6- 20 / Taha 68

7- 94 / İnşirah 5-6

8- 3 / Al-i İmran 120

9- 21 /Enbiya 69

10- 3 / Al-i İmran 123- 125

11- 50 / Kaf 16

12- 22 / Hac 40

13- 4 / Nisa 6

14- 5 / Maide 56

Samimi Bir Kalple Allah’a Yönelmek

Samimi Bir Kalple Allah’a Yönelmek

İslam dininin temelinde, Allah’ın varlığını, birliğini ve O’ndan başka ilah olmadığını kavramak yatar.  İslam’ın, insanın hayatına hâkim olabilmesi için, kişinin bu gerçeklere tam iman ederek, Allah’ın sözü olan Kuran’a eksiksiz uyması şarttır. İnsan, İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnsanın istekleri ve İslam’ın insana sundukları birbirini tam olarak tamamlar. Allah bu gerçeği Kuran’da şöyle haber vermektedir:

Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. (Rum Suresi, 30)

 İnsanlar, Allah’ın sözüne uymadıkları takdirde kendilerine zulmetmiş olurlar. Çünkü yaratılışlarına uygun hal ve tavırların dışına çıkarak, yapılarına ters düşen tutumlar sergilediklerinde; bu hem kendilerini, hem de çevresindekileri olumsuz etkiler.

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)

İslam dininin gereklerini yaşamadığı, fıtratına aykırı bir yaşam sürdüğü halde “ben çok inançlı biriyimdir” diyerek kendisini imanlı zanneden ve sadece başı sıkıştığında “Allah” diyen kişilere çok rastlamışsınızdır. Bu kişiler darlıktan kurtulduğunda yine eski hayatlarına geri dönerler. Genel olarak sıkıntı ve stres içinde yaşar ve inançlı oldukları halde Allah’ın kendilerine neden bu olumsuzlukları yaşattığını düşünüp içten içe hırs duyarlar. Allah’a inanıyor olmaları sanki bir lütufmuş gibi, karşılığında tüm güzelliklere sahip olmayı isterler.

Boyunlarına taktıkları Arapça Allah yazısı ile inançlı olduklarını markalaştırır ve bir reklam unsuru olarak kullanırlar. (Allah’ı ve müminleri tenzih ederim) Özellikle bu tip durumlara medyada çok rastlanır. Bu tür samimiyetsiz kişilerin unuttukları çok önemli bir gerçek vardır. Allah, sinelerin üzerine süs olarak takılan bir obje değil, Allah, sinelerin özünde olanı bilendir(Maide Suresi, 7)

Önemli olan tek konu Allah sevgisi ve korkusunu kalplerde hissetmek ve attığımız her adımı bu şuurla atmaktır. İşte o zaman kişinin samimiyeti yüzüne ve tavırlarına da yansır. Aksi halde kişinin, inançlı olduğunu söyleyip de inandığını söylediği konuda hiçbir icraatının olmaması, oldukça samimiyetsiz bir tavırdır ve bu durumda kişi sadece kendini kandırır. Zira Allah insana, şah damarından daha yakındır. Her şeyi bilen ve görendir. Şu anda da Allah, sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. İnsan nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, ister tek başına ister kalabalık bir ortamda olsun bu gerçek asla değişmeyecektir. Allah, insanları her yerde gördüğünü Kuran’da şöyle haber verir:

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

Halk arasında oldukça yaygın, bir o kadar da gerçek dışı olan bir söz vardır; “para ve iman kimde bilinmez”. Oysa Allah Kuran’da, “Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın…” (Muhammed Suresi, 30) ayeti ile iman eden ve etmeyenin O’nun dilemesi ile ayırt edilebileceğini bildirmiştir. Bunun en güzel örneği de Hz. Muhammed (sav)’in kalabalık bir topluluğa hitaben Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin.demesi verilebilir. Bu noktada inanmak, Müslüman olmak ve iman etmek arasındaki farklarda çok net anlaşılır.

 Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir…” (Hucurat Suresi, 14)

 Pek çok insan, ramazanda oruç tutar ve sadece o dönemde namaz kılar, Cuma günleri Yasin suresini okur, ya da sadece Cuma namazlarına icabet eder. Bu inanmak olabilir ancak iman etmek çok ayrı bir konudur. İman eden kişinin yaşamının merkezinde Allah ve O’nun kutsal mesajı olan Kuran vardır. İman eden kişi hayatını, din ve sosyal hayat olarak iki kategoride yaşamaz. Mesleği mümin olmak olduğu için, hayatın her alanı Allah rızasını arayacağı bir fırsattır onun için.

 Allah pek çok ayetinde “Bu durumda sen, onlara acı bir azap ile müjde ver.” (İnşikak Suresi, 24) buyurarak zorlu güne karşı insanların uyarılmasını emretmiştir. Eğer bir kişiye acı bir azap müjdelenecekse,  o kişinin imanı hakkında, siması ve sözün söyleniş tarzından kaynaklanan bir fikir edinilmiş demektir.

 Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver. (Lokman Suresi, 7)

 Şuan kendi hayatınızı gözden geçirin. Bu yazıyı okuduğunuz ana kadar gün içinde Allah için ne yaptınız? İyi amellerinizde sadece O’nun rızasını mı gözettiniz, yoksa iyi bir insan olarak tanınmayı mı hedeflediniz?

 Bugün Allah’ı andınız mı? (Ankebut Suresi – 45)

 Kuran okudunuz mu?  (Neml Suresi, 92)

 Allahın yarattıkları üzerinde düşündünüz mü? (Ali İmran Suresi, 191)

 Allah rızası için güzel söz söylediniz mi? (İsra Suresi, 53)

 Allah adına İslam’a ve Müslümanlara yardım ettiniz mi? (Muhammed Suresi, 7)

 Namaz ve diğer ibadetlerinizde kararlı oldunuz mu? (Meryem Suresi, 65)

 Bu sorulara verdiğiniz cevap ne olursa olsun unutmamak gerekir ki, şu an iman eden kişinin imanlı, inkâr edenin de inkârcı olarak öleceğinin bir kesinliği yoktur. Allah imandan sonra sapmaktan ve inkârcı olarak canımızın zorluk içinde alınmasından korusun bizleri.

Hiç kimse yaptıklarının yeterli olduğunu zannederek gevşekliğe kapılmasın. Zorlu güne hazırlıksız yakalanmaktan ve Rabbimizin huzurunda boynu bükük kalmaktan korkalım. Keşke demenin ve son pişmanlığın fayda etmeyeceği o zorlu gün gelmeden evvel, tevbe ederek Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım.

 İbrahim Akın

www.NurNet.Org