Etiket arşivi: içki

Türkiye Yeşilay Cemiyeti

Birinci Dünya Savaşı’ ndan sonra yurdumuzu işgal eden düşmanlar Müslüman kimliğini içten çökertmek için çareler aradılar. Gemilerle getirdikleri alkolü fazla içkileri bilhassa gençlere ulaşacak şekilde dağıttılar. Ülkemizde kısa bir zaman sonra içki ve uyuşturucu madde alışkanlığı bir salgın halini aldı. Bilhassa yurt müdafaasında faal unsuru olan gençlerimize ulaştırıyorlardı.

Bunun üzerine 1919 yılında Şeyhülislam İbrahim Efendi, Edirne Sofulu’da doğan ilk ve orta tahsilini Kırklareli’nde yapan Doktor Mazhar Osman ve arkadaşları önceleri gizli olarak “Alkol ve Uyuşturucu Maddelerle Mücadele” teşkilatını kurdular. Daha sonra bu kurucular, merkezi İstanbul olmak üzere 5 Mart 1920’de “Hilal-i Ahdar” (Yeşilay) adıyla cemiyeti resmen kurdular. Cemiyetin adı bir süre sonra Yeşil Hilal, son bir değişiklikle de Yeşilay oldu.

1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “Kamu yararına” diğer deyimiyle “Amme menfaatine Hadim” dernek arasına katıldı. 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı okullara bir genelge göndererek toplumla ilgili çalışmalar arasında Yeşilay Kolunun bulunmasını mecbur etti.

Yeşilay Cemiyeti;

Ahlaki ve kültürel bir kalkınma atmosferi içinde içki, uyuşturucu madde ve sigara tüketimini, devlet organlarıyla da işbirliği yaparak asgariye indirmeye çalışır.

Bu gayeyi gerçekleştirebilmek için, konferanslar, radyo-televizyon konuşmaları, geziler, sergiler, kurs ve seminerler tertipler.

Kitap, dergi ve makaleler neşreder.

Kültür ve sanat çalışmaları yapar.

Alkol ve uyuşturucu düşkünlerinin tedavisinde yardımcı olur.

Okul ve kurumlarda yapılacak çalışmaların doküman, video, kaset, afiş ve pankart ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır.

Alkollü içki ve uyuşturucu maddelerin zararlarına karşı mücadele yolunda gerekli tedbir ve kararların alınmasını temin için hükümet ve yetkili merciler nezdinde teşebbüslerde bulunur.

Kendi konularında bölgesel çalışmalar yapmak üzere şubeler açar.

Bu çalışmalarında özellikle  ülkemizin geleceği olan gençlerimizin uyarılması, korunması konusunu ön planda tutar.

Yeşilay Cemiyetinin çalışmaları neticesinde, 1920-1924 yıllarında alkollü içki kullanmaya karşı Men-i Müskirat Kanunu çıkarıldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ve sonraki dönemlerde uyuşturucu imalat ve kulanımına karşı ciddi tedbirler alındı.

1982 Anayasası’na içki ve uyuşturucu kullanımına karşı alınacak tedbirlerle ilgili 58. madde konuldu.

Birayı alkollü içki sayan 3023 sayılı kanun kabul edildi.

Uyuşturucu karışımı ilaçlar konusunda yeşil ve kırmızı reçete uygulaması getirildi.

Trafikte alkollü araç kullanımını önleyici tedbirler artırıldı.

Sağlık dersleri programına Yeşilay konuları konuldu ve okullarda Yeşilay kolları kurulması mecburi hale getirildi.

Yeşilay Cemiyeti; kapalı yerlerde, nakil araçlarında sigara içimini ve sigara reklamlarının yasaklayacak kanunun çıkarılması, Anayasa’nın 58. maddesinden sorumlu Başbakanlığa bağlı bir müsteşarlık kurulması, Milli Eğitimde haftada 1-2 saatlik mecburi ders konulması, trafikte alkole kesin yasak getirilmesi, ithal içki ve sigaraya yasak getirilmesi, ülkede alkol ve sigara kullanımını azaltıcı kanuni ve eğitimle ilgili tedbirler alınması, uyuşturucu kültürünün önlenmesi için radyo ve TV’ ye ve Milli Eğitime mecburi tedbirlerin getirilmesi, kamu yararına çalışan Yeşilaya yeterli devlet desteğinin sağlanması için çalışmalarını sürdürmektedir.

Yeşilayın Genel Merkezi İstanbul’da olmak üzere yurt sathında şubeleri ve temsilcilikleri vardır. 1924’ten bu yana sürekli olarak aylık Yeşilay adında bir dergi çıkarmaktadır.

1953’ten beri her yılın 1-8 Mart günleri arası Yeşilay Haftası olarak değerlendirilip, alkolizm ve uyuşturucuların zararları bütün yayın organlarıyla halka anlatılmaktadır.

Cemiyetin bütün bu çalışmaları, bağışlar, üye aidatları ve Genel Merkez İşhanının gelirleriyle yürütülmektedir.

“İçki bütün kötülüklerin anasıdır. “Buyuran Peygemberimiz(sav)’in bu hadisi şerifini tüm dünyaya duyurmaya çalışan, tamamen gönül esaslı olan bu kuruluşumuzda  başta  Genel Başkan Prof. İhsan Karaman beyi  görev alan tüm gönüllüleri kutluyor, neslin bekasını ve milletin istikbalini derd edinmiş “ilim” ve “irfan” sahiplerinin el ele vererek kurduğu “Türkiye Yeşilay Cemiyeti”ne ;

“İyiliğin emredildiği kötülüğün men edildiği” bu sahaya tüm müslümların sahip çıkmasını umuyorum.

YEŞİLAY CEMİYETİ KURUCULARINDAN BEDİÜZZAMAN;

Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay  YEŞİLAY CEMİYETİ’nin kuruluşu ile ilgili olarak Bediüzzaman Hazretlerinden şöyle bahsetmektedir:

Genel Kurul’da zamanın Şeyh-ül İslâmı Hayderîzade İbrahim Efendi ve Darül Hikmet-il İslâmiye azasından Said Nursi de vardı. Said Nursi Efendi, dikkati çeken üyelerden biri idi. İlk gün toplantıda fazla bir konuşma olmadı. Yeni seçilenler oldu… O günki buhranlar içinde memleketin çok seçkin şahsiyetleri vardı. Sonra Said Nursi Efendi genel merkeze seçildi. Orada kendisini daha yakından tanımakla bahtiyar oldum…

Yeşilay’da ise, eserleriyle uzaktan tanıdığım Said Nursi Efendi’yi yakînen tanıdım. Said Efendi’nin kendine mahsus bir kıyafeti vardı. Arkasında cepken gibi bir elbise, başında bir sarık, kenardan sarkıtırdı. Benim tanıdığım bu zat, gayet ağır başlı, çevresine etki yapan bir insandı… Âheste konuşur, ağır tonla konuşur ve konuştuğu zamanda, düşünen bir adamın konuşmasıdır.

Bakınız, elimdeki Yeşilay’ın elli beş yıl evvelki zabıt defterinde onun bazı sözlerini okuyayım: Said Efendi: “Şeriatta ahkâm var. Tabiblerin beyan ettiği, hikmettir. Hamr, kumar, bunlar nehy-i anil münkerdir ve bunlar kebairdendirler.”

O zaman ben yirmi yaşında bir genç idim. Kendisiyle fazla bir sohbetim olmadı. Yalnız hayata biraz erken atılmış bir kimse olarak ona karşı ayrı bir ilgi duyardım. Nitekim bir konuşmada, kendisinin bir nokta-i nazarını söyleyeyim:

Reis Mazhar Osman: “Biz kitap hazırlıyor, halka meccanî risaleler, kolleksiyonlar tevdi etmek istiyor, içtimaî, fennî, edebî makaleler, kolleksiyonlar tevdi etmek istiyoruz. Bundan şayan-ı şükran neticeler aldık, yazanlara teşekkür ederim. Bütün muharrirlerden mücadelemize iştirak etmelerini rica ederim.”

Said Efendi cevaben: “En ziyade matbuât meselesine ehemmiyet verelim” demişti.

Yeşilay’ın Güncel Faaliyetlerinden Haberdar Olmak İçin: http://www.yesilay.org.tr/tr

Derleyen: Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

kaynaklar:

  • yeşilaynedir
  • sorularlarisale

Alkolsüz Bira Caiz Mi?

Alkol tüketimi özellikle yılbaşında artıyor… Ancak tüketimi artan sadece o değil. Alkolsüz adı altında satılanlar da…

Peki alkolsüz içecekler olarak nitelendirilen içkiler gerçekten alkolsüz mü?

Alkolsüz bira olarak nitelendirilen içecekleri içmek caiz mi?

Alkolsüz olarak nitelendiren bu içeceklerin içerisinde birazcıkta alkol olsa alkolsüz olarak piyasaya sürülebilir mi?

İşte bu sorulara cevap bulabileceğiniz, Alkolsüz içki tuzağının anlatıldığı haber…

İçkinin Haram Olmasının Sebebi Nedir?

İbadetler ve haramlar tamamıyla Allah’ın iradesine ve isteğine göre belirleniyor. Bunu bizim sorgulama veya itiraz etmeye değil hikmetini anlamaya çalışmamız icap etmektedir. Şöyle ki, şeriatın iki çeşit hükümleri vardır.

1. Taabbudi dediğimiz yani hikmeti bilinmeyen ve tamamıyla Allah’ın emir ve yasağına bakan kurallardır.

2. Makulul mana dediğimiz ilahi emirler veya yasaklarda yatan hikmetlerin araştırılabileceği kısım.

Sizin sorduğunuz soruya bu taraftan da bakalım. Niye sabah namazı 4 rekatta 10 veya 20 rekat değil. Cevap: Allah emrettiği için. Öğle namazı Allah tarafından 10 rekat olarak tayin edilmiştir. Bunun hikmetini araştırmak sonuçsuz olacaktır. Çünkü Allah öyle emretmiştir. Ve bunun asıl cevabı budur. Ama bazı şeriat kuralları hikmetle izah edilebilir. Ama hikmetler asıl değildir. Asıl olan Allah’ın emri veya yasaklamasıdır.

Mesela, Allah namazı niye emretmiştir? Buna istediğiniz kadar hatta ciltlerle hikmet ve gaye açısından cevap verilebilir. Niye oruç tutuyoruz, hikmetleri araştırılıp cevap verilebilir. Ama hikmet ve faydalar Allah’ın emri yerine geçemez. Şöyle ki, orucun bir hikmeti insanların aç kalıp, yokluk içerisinde yaşayan insanların halinden anlayıp onlara şefkatle yaklaşmalarını sağlamaktır.

Şimdi birisi bunu esas tutup “ben daha fazla aç kalıp daha fazla şefkat hissim kabarsın ve fakirlere daha fazla yardımda bulunayım” diyebilir. İmsak vakti saat 4.00 olduğu halde, bu adam gece saat 11.00’den oruca niyet edip, fakat akşam vaktine 5 dakika kala orucunu açsa orucu sahih olur mu? Elbette olmaz. Çünkü orucun açılması için belirli bir zaman var ve bu adam daha fazla aç kaldığı halde, oruç tutmuş olmuyor. Yani oruçtan beklenen hikmet daha fazla yerine gelmiş, fakat Allah’ın izin vermediği bir zamanda açtığı için oruç yerine gelmemektedir.

İşte kardeşim İslamın tüm emir ve yasaklarına bu şekilde bakmamız gerekir. Yani Allah böyle emretmiş veya böyle yasakladığı için bunu yapıyoruz. Bunun hikmetleri elbette vardır. Ve bu hikmetler elbette araştırılır. Bu da bir ilim ve ibadettir. Ama hikmetler ve faydalar kesinlikle asıl değil, ayrıntıdır.

İçkinin hiç bir zararı olmasa bile Allah yasakladığı için içmemek gerekir. Bununla beraber içkini zararlı olduğunu bütün dünya kabul ediyor.

İçki neden birden yasaklanmadı?

İslamiyet gelir gelmez, Arap Yarımadası’ndaki insanlardan, uzun senelerden beri dem ve damarlarına yerleşmiş olan alışkanlıklarını birden bire söküp atmak, elbette zor olacaktı. Hele alkollü içkiler gibi, kullanıldıkça adeta insanı kendine esir eden maddelerden vazgeçmek, daha da zordur. Fakat İslamiyet’in getirdiği nur, bütün kötü adetler gibi, alkollü içkileri de o cemiyetten kaldırdı.

Allah’ın bir ismi de Hakîm’dir. Yani yaptığı her işi, hikmet ve faydalara göre yaratır. Nitekim insanın büyüyüp kemale ermesi, çekirdeğin yeşerip ağaç olması, bir yumurtanın açılıp kuş olması belli bir süreçle gerçekleşmektedir. Allah’ın kâinatta geçerli olan bu kanununu, dinin bazı emirlerinde de görmek mümkündür. İşte yüce Rabbimiz, Hakîm isminin gereği olarak, alkollü içki alışkanlığını o cemiyetten söküp atmak için, tedriç yani yavaş yavaş men etme metodunu irade etmiştir. Diğer taraftan, içki birdenbire haram edilseydi, içkiye müptela olmuş o asrın insanları İslamiyet’i kabulde nazlanabilirlerdi. Alışkanlıklarını bırakmak istemeyebilirlerdi. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’de içki ile ilgili ayetler, kademe kademe şu sıraya göre nazil olmuştur:

1. “Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor, hem de güzel rızk ediniyorsunuz. Bunda aklı eren kavim için elbette ibret vardır.” (Nahl, 67) Bu ayette içkinin güzel rızk olmadığı açıklanmıştır. Bu ayetin nüzulü ile, içkinin dinen tasvip edilmeyen bir madde olduğu anlaşıldığından, bazı sahabeler içkiyi terk etmişlerdi. Aslında bu ayetin inzali ile, içkinin ileride haram olacağı da anlaşılmıştı.

2. “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.” (Bakara, 219)

3. “Ey iman edenler! Siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 43) Bu ayet-i kerime, sarhoşken namaz kılmayı men etmiştir. Bu durumda, beş vakit namazını hiç geçirmeksizin kılan bir sahabenin, gündüz iki namaz arasında içki içmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde, yani gündüz iki namaz arasında içki içecek olsa, alkollü içkinin sarhoşluk edici tesiri geçmeyeceği için namazı kılamayacaktı. Belki yatsı namazından sonra içki içebilecekti. Bu durumda büyük bir sahabe kitlesi daha içkiden tamamen vazgeçmişlerdi. Çünkü alkole alışmış olan vücutlar, artık yavaş yavaş ondan uzaklaşıyordu.

4. “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.” (Maide 90)

5. “Şeytan, içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?” (Maide 91)

Bu son ayet ile alkollü içkiler kesin olarak haram edilmiştir. Sahabelerden Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Biz içki alemindeydik. Ben dağıtıyordum. Bir adam geldi “içki haram edildi” dedi. Arkadaşlar derhal “şu içki kaplarını dök, temizle” emrini verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı.

İçkinin zararları: Azı veya çoğu sarhoşluk veren her içkinin azı da, çoğu da haramdır. Peygamber Efendimiz’in (asm) beyanıyla: “Bir küpü sarhoş eden şeyin, bir avucu da haramdır.” (1)

İçkiyi haram kılan âyet, bu yasağın gerekçesini ve hikmetini de açıklamıştır: Şeytan işi pislik olması, saâdete ermeye engel teşkil etmesi, insanlar arasında düşmanlığa yol açması, kin ve nefret uyandırması, vücûdu tahrip etmesi, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoyması. (2) İçki; sinir sisteminde, beyin damarlarında, omurilik ve çevre sinirlerinde çok büyük ve çok çabuk yıpratıcı ve olumsuz tesirler yapar. Beyin üzerinde öldürücü darbeleri vardır. Beyin sinirlerini zedeleyerek kısmî felçlere yol açar ve muhtelif hastalıklara sebep olur. Göz sinirlerini tahrip ederek gözlerin bozulmasına neden olur. Kalp hücrelerini zedeler ve yorar. Kalp hücrelerinde içki nedeniyle meydana gelen yorgunluk, “miyokard” denilen kalp adalesinin eskimesine ve yıpranmasına neden olur. Böbreklerde yara açar, kanın süzülmesini aksatır. İçkiden dolayı yaralanan böbrekler, idrardaki zehirleri süzemez hale gelir. Bu zehirli maddeler kana karışır ve “üremi” denilen kan zehirlenmesine yol açar. Damarlarda kireçlenme meydana getirir. Bu da erken bunamaya sebep olur. Hücreleri uyuşturur, vücudun hastalıklara karşı mukavemetini ve direncini kırar. Karaciğerin, kan yığılmasıyla önce büyümesine, sonra büzülmesine ve çürümesine yol açar.

İçkinin ruh üzerindeki zararları ise çok daha vahimdir: Zihin, dikkat, şuur ve irâde üzerinde korkunç dağınıklıklara sebep olur. Şiddetli ümitsizlik ve karamsarlık doğurur. Dikkat, şuur ve irâdenin zayıflamasıyla kavgalara, cinâyetlere, âile geçimsizliklerine, nice yuvaların yıkılmasına, nice dostlukların bozulmasına, nice acı trafik kazalarına ve nice âsâyişi ihlâl edici fiillere neden olur.

İçki, fertte ve toplumun bünyesinde, sosyal ve iktisâdî hayatta kapanmaz yaralar açar, acı felâketler doğurur. Aile nafakasını içkiye verenler, faydasız ve boş yere harcama yaparak israf etmiş olmakla berâber, âile ve çocuklarının hakkını da yemiş olmaktadır. Netice itibariyle içki içmek, hayatına kıymet veren, kazancının değerini bilen, kul hakkını gözeten ve sağlığına önem veren akıllı kimselerin yapacağı şey değildir. Peygamber Efendimiz (asm), “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” (3) buyurmuştur.

İçkinin uhrevî zararları fizikî veya sosyal bünyemiz üzerinde değil;—Allah affetmediği takdirde—benliğimiz, kişiliğimiz, karakterimiz, varlığımız, mâneviyâtımız, ebedî ümitlerimiz, saadetimiz ve sevincimiz üzerinde tam bir yıkım getirir. Çünkü, Allah’ın açık nehyine ve yasağına karşı duyarsız kalınmıştır.

İçki büyük günahlardandır. Ancak Allah’ın affı, merhameti ve mağfireti geniştir. Kim günahı terk eder ve Allah’a dönerse, Allah’ın af ve mağfiretinin—inşâallah—onunla olacağına dâir kuvvetli haberler ve müjdeler vardır. Allah bütün günahları bağışlar ve siler.(4) Yeter ki kul Rabb’ine bir adım atsın; Allah kulunu koşarak kucaklar. Yeter ki kul hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayarak O’na dönsün; yerle gök dolusu günahları da olsa Allah affeder. (5)

İçkili iken veya cünüp iken ölmek konusunda zâhirî nazarda her hangi bir hüküm söylememiz doğru olmaz. Hoş bir tecellî değildir. Tevbeye fırsat bulamadan veya kendisine tevbe nasip olmadan ölümün kapıyı çalması, insanın tüylerini ürperten bir vahâmettir. Biz yine de, Allah’ın affetmesini temenni edelim. İç yüzünü bilemeyiz.

İçki aldıktan sonra sarhoş olup olmamak hiçbir şeyi değiştirmez, günahı hafifletmez.

İçkili iken veya sarhoşken namaz kılınmaz. Fakat halk arasında içki aldıktan sonra kırk gün namazın kabul olmayacağı veya namazın kılınmayacağı tarzındaki söylenti doğru değildir. Sarhoşluk geçtikten sonra nedâmet edilebilir, pişmanlık duyulabilir, bir daha içki kullanmamaya içtenlikle söz verilebilir, tevbe ve istiğfar yapılabilir ve tabiî ki namaz kılınabilir. Kul ile Allah arasına kim girebilir ki?

1-Ahmed, Müsned, 6/71, 72, 131;
2-Mâide Sûresi, 5/90, 91;
3-Suyûtî, Câmi’üs-Sağîr, 2/12;
4-Zümer Sûresi, 39/53;
5-Riyâzu’s-Sâlihîn, 412.

Selam ve dua ile…

Sorularla İslamiyet

Asrımızın Dört Büyük İlahı

Günümüzde insanların peşine düştükleri, mübtelası oldukları hatta bir putperest gibi taptıkları, günümüz insanının problemi haline gelmiş 4 büyük hastalık şunlardır;

1-Her çeşidiyle, Şirk ve hurafeler.

2-Haram mal yemek.

3-Zina ve envaı.

4- İçki ve uyuşturucu.

Bunların çözümü temelde fıtrilikten, fıtrata uygun hareket etmekten geçer.

Haram mal yemenin başında riba gelir. Günümüzde bankaların iyice artması ve farklı bir çok alternatif sunmasıyla, faiz, alınıp yutulan kolay bir lokma haline gelmiştir. Kuranda ve sünnette faizin haram oluşu, kebairden olduğu sarahaten bildirilmesine rağmen, günümüzde yaygın bir sistem haline gelerek dünyanın her tarafında mütedavil hale gelmiştir. Efendimiz’in beyanları çerçevesinde riba, Allahu Tealanın harb ilan etmesine sebebiyet verecek kadar tehlikeli bir davranıştır. Faize bulaşmak, Semavat ve arz, kabzayı tasarrufunda bulunan Cenabı Hakka karşı ilanı harbte bulunmak demektir ki, böyle bir harp de netice itibariyle helaket ve felaketlerle sonuçlanır.

Bir diğer açıdan Efendimiz, Yemesine içmesine, kazancına dikkat etmeyenin duasının da müstecab olmadığına işaret etmektedir.

Allah Rasulü “saçı başı dağınık, üzerinde sefer emaresi bulunan, Ya Rab, Ya Rab şeklinde dua eden ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram olan böyle birisinin duasına nasıl icabet edilir ki” buyurmaktadır.

İnsanı değerli kılan duasına icabet edilmesi olduğundan, duasına icabet edilmeyen kimse başıboş, kimsesiz ve değersiz kalır.

Günümüzde gayet derecede şayi, 2. bir problem olan harama nazar ve zinaya gelince, bu da fert ve toplumun dünya ve ukbasının mahv olmasına, insanın latifelerinin körelmesine, insandaki envarı tecellinin yok olmasına, basiretinin bağlanmasına sebep olan şeni bir fiildir. Bu açıdan müminler bunu işlemek şöyle dursun, bu şeni fiile yaklaşmaktan bile nehy olunmuşlardır.

Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur.”

Bu konuyla alakalı diğer bir ayet olan;

Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.”

Ayet-i kerimesinde, dini vecibelerin hakkıyla yerine getirilebilmesi, şeytanın vesvesesinden ve şehevani düşüncelerden kurtulmanın yolunun, zinanın ilk basamağı olan nazarı terketmeye bağlı olduğu ifade ediliyor.

Efendimiz, zina ve harama nazarla ilgili muhtelif halleri şu şekilde tasvir etmektedir:

Ebu Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah, Adem oğluna zinadan nasibini takdir etmiştir. Hiç şüphesiz bu akıbete erişecektir. İmdi göz zinası bakmaktır, dil zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve iştahlanır. Tenasül uzvu ise bunu ya tasdik eder gerçekleştirir, yahut (bırakarak) yalanlar.”

Efendimiz Hz. Ali’ye

Ey Ali! Bir bakışın peşinden tekrar bakma (birinci bakışına ikinci bakışını ekleme)! Çünkü birinci bakış, senin hakkındır (kasıtlı olmadığı için birinci bakışında sana bir şey yoktur.) İkinci bakış ise, senin hakkın değildir (kendi isteğinle olduğu için ikinci bakışında sana günah vardır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi 15-20 yaşlarında, Van’da Tahir Paşa’nın sarayında altı ay kadar kaldığı hâlde, onun kerimelerini bir türlü tanımıyordu, iki üç günlüğüne gelip o saraya misafir olarak yerleşen başka bir hoca ise kısa zamanda onları birbirinden tefrik etti, aynı şekilde 20-25 yaşlarında İstanbul’a geldiğinde, Çamlıca’da Yusuf İzzettin’le birlikte onun köşkünde kalırken, çoğu zaman geze geze Üsküdar’a inip, oradan kayıkla karşı tarafa geçerlerdi, Haliç’te kadın-erkek, çoluk-çocuk şarkı söyleyip saz çalmak için sahile döküldükleri hâlde, bir kerecik olsun göz kapağını kaldırıp onlara bakmıyordu.

Kendisine neden bakmadığı sorulduğunda da, kaçamak bir cevapla, “Ben âlim olmanın izzet ve onurunu koruyorum.” demişti. Oysa o, mehâfetullaha (Allah korkusu) ve mehâbetullaha (Allah saygısı) o kadar kilitliydi ki, hayatını sürdürdüğü kalb ve ruh ufkundan öyle şeylere bakılmazdı ve bakmadı. Bu konumda bulunan, tebliğ ve irşad vazifesini üstlenmiş kimselerin, harama nazarları dine, ilme, davaya, bütün mukaddesata karşı bir hıyanet sayılır ve bu durumda olan hain de hiç bir sırra vakıf olamaz.

İbni Abbas hz. konuyla alakalı “O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin sakladığı bütün şeyleri dahi bilir.” ayetini de harama nazar etmek şeklinde tefsir etmektedir.

Toplumu ifsad edip, toplumda onarılması, tamiri çok zor derin yaralar açan bir diğer sıkıntı da içki ve uyuşturucudur. Kur’an-ı kerim’de

Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felâh bulasınız.”

şeklinde, şeytan işi bir pislik olarak anlatılan içki, hadislerde de çok ağır bir dille kınanmaktadır.

İçki mübtelası olan putperest gibidir.”

Bir diğer yönüyle içki içmek, diğer maasiden farklı olarak, insanın hayru hasenatının, salih amellerinin yok olmasına sebebiyet veren bir masiyettir. Efendimiz, içki içenin 40 gün namazının kabul edilmeyeceğini bildirmiştir:

Sarhoş edici bütün maddeler içki sayılır. Sorhoşluk verici bütün içkiler de haramdır. Kim onu sarhoş oluncaya kadar içerse, Allah onun kırk gün namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah dilerse bağışlar. Tekar içki içmeye başlarsa, Allah, bunlara tinetul-habal içirmeye ahdetmiştir. “Tinetu’l-Habal nedir?” diye sorulunca: “Cehennemliklerin (vücudlarından, çıkan) terleridir!” diye cevap verdi. İçkinin haram olduğunu bilemeyecek kadar küçük yaşda bulunanlara içki içirenlere de Cenabı Hak bu şekilde muamelede bulunacaktır.”

Ayrıca Efendimiz içki içilen sofraya oturmaktan da nehy etmiştir:

Allaha ve Ahiret gününe iman eden kimse içki içilen sofralara oturmasın.

herkul.org